Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/264 E. 2023/43 K. 16.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/264 Esas
KARAR NO : 2023/43

DAVA : Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/08/2020
KARAR TARİHİ : 16/02/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin film yapımcısı olduğunu, çeşitli dizi ve sinema filmleri vücuda getirdiğini, bunların dijital alanda pazarlanması için davalılarla 20.04.2017’de 2 yıl süreli bir çerçeve sözleşme imzaladıklarını, sözleşmeyi …Tic. A.Ş.nin imzalandığını ancak bu şirket daha sonra …Tic. A. Ş. ile birleştiği için davayı bu şekilde açtıklarını, eserlerin yurt içinde …’in tek hissedarı olduğu davalı: … A.Ş. tarafından, yurt dışında ise; …’in …’da kuracağı … aracılığıyla pazarlanmasını, elde edilecek gelirlerin taraflar arasında sözleşme ile belirlenen oranlarda paylaştırılmasını kararlaştırdıklarını, hatta anılan faaliyetlerin tek elden yürütülebilmesi için davacının … adlı internet sitesinin yönetiminin de sözleşme süresince davalıya tahsis edildiğini, davalılardan …’in sözleşmeye garantör olarak imza koyduğunu, sözleşmeye göre: davalı şirketin tek başına bu faaliyetlerde bulunabileceği gibi davacıdan yazılı onay alması kaydıyla bunları uygun göreceği üçüncü kişiler aracılığıyla da yapabileceğini, sözleşmeye göre davalının dijital alandan elde edeceği tüm gelirleri ve tarafların paylarını gösteren hesap özetlerini 2’şer aylık periyotlarla davacının onayına sunacağını, bu hesap özetlerinin dizileri yayınlayan yayın kuruluşlarının kendi payları için kesecekleri faturalara da temel oluşturacağını, fatura bedelleri ve katma değer vergilerinin azami 5 gün içinde ödenmesinin hükme bağlandığını, eserleri pazarlamaya başlayan davalının önceleri edimlerini yerine getirdiğini ancak giderek davacı müvekkilinin payını ödememeye başladığını, nitekim kendi bildirdiği hesap özetine dayanılarak düzenlenen 5 adet faturadan, toplam: 115.623,15 Euro’luk 4 adedini ödemediğini, halbuki … A.Ş.nin tek hissedarı ve garantör davalı: …’in yazışmalar sırasında borcu kabul edip, ödeme için taksit talebinde bulunduğunu fakat verdiği tarihler geçmiş olmasına rağmen ödeme yapmadığını, davacı ihtar gönderince de cevabi ihtarname göndererek borcu inkar ettiğini, bu nedenle işbu belirsiz alacak ve tespit davasını açtıklarını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 115.623,15 Euro alacağın, ihlal tarihinden itibaren hesaplanacak dövize uygulanan en yüksek avans faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, ayrıca gecikme nedeniyle 50.000 TL maddi tazminatın da davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı …Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davayı açan …Tic. A. Ş. ile herhangi bir sözleşme imzalamadığını, dolayısıyla bu şirkete bir borçları olmadığını, davacı taraf; …Tic. A.Ş.yi birleşme yoluyla bünyesine dahil ettiğinden bahsetmiş ise de; kendilerine herhangi bir birleşme evrakı ulaşmadığını, bu yüzden davanın öncelikle usulden reddedilmesini istediklerini , davanın Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevine girdiğinden görev itirazında bulunduklarını, davanın esası yönünden müvekkilinin adı geçen her iki şirkete de borcu bulunmadığını, davacının dosyaya ibraz ettiği sözleşme dışında müvekkilinin …Tic. A.Ş. ile başkaca sözleşmelerinin de bulunduğunu ancak, bunlarla ilgili tüm edimleri yerine getirip, kesilen fatura bedellerini eksiksiz ödediklerini, aksine davacı yandan alacaklı olduklarını, bu yüzden bir an için müvekkilinin borçlu olduğu kabul edilse dahi takas mahsup talepleri olduğunu, kabul anlamına gelmemesi kaydıyla bir an için …’in mail yazışması yaptığı var sayılsa dahi burada yazılanların davaya konu alacakla ilgili olduğu anlamına gelmeyeceğini , davanın önce usulden, sonra esastan reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Vekili cevap dilekçesinde özetle ; imzalanan sözleşme nedeniyle bizzat sorumluluğunu gerektirecek herhangi bir borcu bulunmadığını , davanın öncelikle usulden, bu talep yerinde görülmez ise esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık; Taraflar arasındaki 20/04/2017 tarihli çerçeve sözleşme ve ek protokollere konu eserlerin davalı tarafından ticaret mevkine konulmasına rağmen 3.kişilerden tahsil edilen bedellerden davacı payına ait olanların süresi içinde ödenmemesi , ifa edilmeyen borç kapsamında belirsiz alacak hükümlerine göre şimdilik 115.623,15 EURO’nun ve geçikme yüzünden uğranılan zarara istinaden yine belirsiz alacak hükümlerine göre ileride arttırılmak üzere şimdilik 50.000 TL’nin ihlal tarihinden itibaren her biri için ayrı ayrı hesaplanacak avans faizleri ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili istemine ilişkindir.
Davanın açılmasını müteakip davacının dava, davalıların cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, her ne kadar görev itirazında bulunulmuş ise de bu itirazlar yerinde görülmemiş, tarafların beyanlarında geçen deliller toplanmış, bilirkişi incelemesi yaptırılmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsamında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266. Madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …, …, … 08/11/2021 tarihli bilirkişi raporlarında özetle ; Davada talep edilen alacağın, FSEK kapsamındaki haklara ilişkin olduğu, Her iki davalının da davada talep edilen alacak rakamından sorumluluğu bulunduğu, Davacının talep ettiği 115.623,16 Euro bedelin davacı tarafından tahsil edilmediği, dolayısıyla alacak hakkının bulunduğu, Alacak kökenin FSEK haklarına yönelik bir sözleşme olduğundan kaynağının ispatlandığı, Talep edilen 50.000.TL tazminatın manevi tazminat olarak talep edildiği nin hayetlerince değerlendirildiği ve bu yöndeki takdirinin mahkemeye ait olduğunu, Davalıların takas savunmasına dayanak bir alacaklarının ispat edilemediğini bildirmişlerdir.
Bilirkişiler …, …,…, … 06/06/2022 tarihli raporlarında özetle ; Tarafların Sözleşme ile yurt dışında bir şirket kurulması noktasında anlaştığı; kurulacak bu şirketin davacının ürünlerini satacağı; bu satım işlemleri neticesinde davacının elde edeceği payın davalı … tarafından davacıya taahhüt edildiği; Bu sözleşmeye uygun olarak …’da … unvanlı şirket kurulduğu; bu şirketin …’in eşine ait olduğu, kendisinin de şirketin …’su olduğu gözünde tutulduğunda davalı şirket ile … arasında organik bağ bulunduğu ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yolu ile … A.Ş. ile …’in bu borçtan sorumlu oldukları sonucuna varıldığını, Davalı defter kayıtlarında görülmemekle birlikte diğer deliller ve taraflar arasındaki bilgi ve belgeler esas alındığında, davacının talep ettiği 115.623,16 Euro bedelin davacı tarafından tahsil edilmediği, dolayısıyla alacak hakkının bulunduğu; davalı …Ş. ile garantör …’in bu borçtan müteselsilen sorumlu bulunduklarını, nihai takdirin mahkemeye ait olduğunu bildirmişlerdir.
Toplanan deliller, sunulu sözleşme içerikleri, sözleşmenin tarafları, proforma fatura, mali kayıtlar, Davalı … Hiz. A.Ş.’nin 017, 2018, 2019 ve 2020 yılları ticari defter ve kayıtları, bilirkişi heyetinin kök ve heyete uzman bilirkişi eklenmesi suretiyle alınan 2. Rapor kapsamı birlikte incelendiğinde;
20.04.2017 tarihinde davacıya ait ve FSEK kapsamında koruma altında olan fikri ürünlerin internet ortamında pazarlanması ve korunması noktasında Sözleşmenin tarafları … Tic. A.Ş. ile …arasında sözleşme imzalandığı ve sözleşme kapsamına göre davalının davacıya ait fikri ürünleri tüm dünya çapında internet ortamında pazarlayacağı ve elde edeceği kârın sözleşme ile kararlaştırılan oranını davacıya ödeyeceğinin belirlendiği, Sözleşmenin “Mali Koşullar” başlıklı 6. maddesinin 1. Bölümünde, “…, tüm dünya sathında, internet üzerinden yapılacak sözleşmeye konu faaliyetlerin, büyük hissedarı … tarafından herhangi bir gecikmeye sebebiyet verilmeyecek şekilde …’da kurulacağı bildirilen … aracılığıyla gerçekleştirilmesini ve yurt dışında gelir temin edecek olan …’nin, …’e süresinde, tam ve usulüne uygun şekilde ödeme yapmasını sağlamayı kabul ve taahhüt etmiştir düzenlemesinin yer aldığı, Yurt içinden gelir elde edilmesi halinde, buna ilişkin ödemeler doğrudan … tarafından yapılacağı, Sözleşmeye konu ödeme yükümlülüğünün …’in asli yükümlülükleri arasında olduğu, Ayrıca, sözleşmeye garanti veren sıfatıyla imza koyan …’in ise üçüncü kişinin fiilini taahhüt eden konumunda olduğunu beyan ile TBK’nin 128. maddesi uyarınca, …’e yapılacak ödemelerin eksiksiz ve zamanında ifa edilmelerini sağlamayı garanti ettiği, bu edimlerin kararlaştırılan şekilde ve sürelerde ifa edilmemeleri halinde, …’in uğrayacağı her türlü müspet/menfi zarar yanı sıra mevzuat ve Sözleşmeden kaynaklanan hak ve alacaklarını, Sözleşme süresi ile sınırlı olmayacak şekilde, öncelikle … veya …’e müracaat zorunluluğu olmadan ve herhangi bir mahkeme kararına gerek kalmadan ilk yazalı talepte, birikmiş avans faizleri ile birlikte derhal karşılayacağını kabul ve taahhüt etmiştir. ” hükmünün sözleşmede yer aldığı anlaşılmaktır.
Sözleşmenin tarafı olan …’in bir taahhüdü, yurt dışında (Almanya), yine … adlı bir şirket kurarak sözleşmeye konu fikri hakların yurt dışında bu şirket aracılığı ile pazarlanmasını sağlamak ve elde edilen kârın sözleşme ile kararlaştırılan oranını davacıya aktarmaktır. Sözleşme düzenlemesine göre, sözleşmenin muhteviyatında taraflarla birlikte garanti veren olarak davalı şirketin yöneticisinin de imzası bulunmaktadır. Taraflar Sözleşmede davalı şirketin yöneticisinin garanti veren olduğunu, Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nın 128. maddesi kapsamında …’in yapacağı ödemeleri garanti ettiğini düzenlemişlerdir. Sözleşmenin 6. maddesinin 3. Bölümünde, “…, işbu sözleşme konusu; reklam satışları, web sendikasyonu ve benzeri tüm faaliyetlerden elde edilecek gelirlerle taraflara ait payları gösteren hesap özetlerini azami 2’şer aylık periyotlar halinde; ikinci ayın son günü itibarıyla TİMS’in onayına sunacak/sunulmasını gerçekleştirecektir. Taraflar, hesap özeti ibraz süresini takip eden 1 aylık süre içerisinde hesap özeti üzerinde yazılı mutabakata varacaktır. … söz konusu mutabakatta …’e ve aksi ayrıca ve açıkça kararlaştırılmadıkça yayın kuruluşuna ait olan miktarların aynı 1 (bir) aylık süre sonuna kadar ödenmesini sağlayacaktır.” hükmü yer almaktadır. Yine, Sözleşmenin 6. maddesinin 4. bölümünde ise taraflar, “…, mutabık kalınan miktar üzerinden fatura kesecek, yayın kuruluşlarının payı için de fatura kesilmesini sağlayacak, fatura bedelleri ve tahakkuku halinde yasal ödentiler azami 5 gün içerisinde ödenecektir.” şeklinde kararlaştırmıştır. Bu kapsamda, davacının Sözleşme uyarınca temel edimleri, sahibi olduğu fikri ürünlerin davalı şirket tarafından kullanılması ile ilgili izin/onay) işlemleri yapmak ve bununla birlikte, içerisinde kendisine gönderilen raporlar doğrultusunda fatura kesip Sözleşme uyarınca kararlaştırılan bedeli almak iken; davalı şirketin temel edimleri ise davacıya ait olan fikri ürünlerin tüm dünyada pazarlanmasını sağlamak, söz konusu pazarlama neticesinde elde edilen kârın sözleşme doğrultusunda ilgili kısmını davacıya aktarmak, davacıya ait fikri ürünlerin yurt dışında pazarlanabilmesi için şirket kurmak ve pazarlama süreci boyunca belirli periyotlar halinde raporlar sunmak olduğu sözleşme içeriğinden anlaşılmaktadır.
Davalıların Uyuşmazlık Konusu Belgenin “Proforma Fatura” Niteliğini Haiz Olmadığı ve Alacağı İspat Etmediği İle İlgili İddialarına İlişkin inceleme:
Davalılar vekilinin bilirkişi kök raporuna karşı sunmuş olduğu 14.12.2021 tarihli itiraz dilekçesinde temel olarak iki hususta itirazlarda bulunulmuştur. İtiraz dilekçesinde ilk olarak, davacının Sözleşmede kararlaştırılan işleyişi değiştirdiği ve proforma fatura dahi sayılmayan, adi nitelikteki belgelere dayanarak alacaklı olduğunu iddia ettiği ifade edilmiştir Davacı ise bu kapsamda, davalılardan …’in Sözleşme ile kararlaştırıldığı şekilde yurt dışında …unvanlı bir şirket kurmayıp, 29.06.2017 tarihinde … unvanlı bir şirket kurduğunu; yine davalı …’in kurulan bu şirkette … olduğunu; davacıya ait fikri ürünlerin bu şirket üzerinden pazarlandığı; bu durumun çeşitli belgeler ile kanıtlandığını ifade etmiştir.
Bilindiği üzere fatura genellikle satış akitlerinde kullanılan ve satışların miktarı, satış bedeli vs. gibi akdin icra safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura nitelik ve amacı itibariyle akdin esaslı şartlarını tespite yaramaz, Proforma fatura ise, herhangi bir malın kesin satışından yani, sözleşmeden önce, fiyat ve malın niteliğini göstermek üzere satıcı veya imalatçı işletme tarafından malı almak isteyene verilen faturaya denilmektedir. Bu fatura kat’i bir alım- satım taahhüdü ifade etmeyip, bir teklif mektubu niteliğindedir. Bu fatura Türk Ticaret Kanunu anlamında fatura olmayıp, faturaya bağlanan hükümler bunlara uygulanmaz. Proforma faturalar, Türk uygulamasında diğer fatura kağıtları üzerine yazılmakta; ancak proforma fatura olduğunu belirten bir ibare de bu kâğıt üzerine konulmaktadır. Somut uyuşmazlık kapsamındaki belgeler incelendiğinde, davacı şirket tarafından tek taraflı düzenlenen ve imzalanıp davalıya gönderilen belgelerin proforma fatura niteliğinde olduğu görülmektedir. Taraflar Sözleşmede yer alan 6.3. ve 6.4. maddesinde kendi aralarındaki ilişkiyi düzenlemiş olup, Sözleşme ile davalının hazırlayıp davacı ile paylaşacağı raporları takiben mutabakata varmak üzere anlaşmışlardır. Ancak söz konusu mutabakatın “yazılı” yapılması haricinde bu konuda nasıl bir yol izleneceği kararlaştırılmamıştır. Yani , davalı …’in belirli periyotlar sonunda hazırlamış olduğu hesap özetlerini/raporlarını sunacağı ve bu rapor doğrultusunda tarafların mutabakata varacağı kararlaştırılmış ise de, nasıl bir usul ile yazılı olarak mutabakata varılacağı hususu belirlenmemiştir, ancak taraflar arasında uygulama geliştirilmiştir. Bu işleyişe göre, davalı …’in kullandığı “…” adlı uygulama ile davacıya hesap özetleri/raporlar gönderilmekte; davacı da bu raporlara istinaden raporlarda düzenlenmiş olan bakiyeye ilişkin “invoice” (fatura) adı altında belge düzenleyip davalıya göndermektedir. Daha sonra ise e-mail yoluyla gönderilen bu belgelere istinaden ödemelerin yapılması istenmektedir. Davacı şirket tarafından 10.12.2020 tarihinde sunulan “delil listesi”nin 5. ekinde yer aldığı üzere, süreç şu şekilde gerçekleşmiştir: Davalı … tarafından dosya kapsamından tespit edilemeyen bir tarihte davacıya, davalının … adlı. programından alındığı anlaşılan – raporları göndermesi ile süreç başlamış; bunun üzerine davacı şirket yetkilisi tarafından uyuşmazlık konusu “proforma fatura” olarak nitelendirilen belgeler tanzim edilip 8 Temmuz 2019 tarihli e-mail ile davalılardan …’e gönderilmiş; ayrıca dosya kapsamındaki e-maillerden de anlaşıldığı üzere onay istenmiştir. Davalılardan … ise 12 Temmuz 2019 tarihli e-mail ile davacıya onay vermiş ve faturaların kaşeli ve imzalı suretlerinin de gönderilmesini istemiştir. Aynı şekilde, davacı şirket yetkilisi tarafından 8 Ağustos 2019 tarihinde de yine e-mail yoluyla Youtube ve Dailymotion faturaları davalıya gönderilmiş; davalı tarafın 9Ağustos 2019 tarihli e-mail cevabında davacıya onay verilerek faturaların kaşeli ve imzalı suretlerinin iletilmesi istenmiştir.Bu doğrultuda, tarafların ortak bir mutabakat formu ile değil, davalının hesap özetlerini/raporları sunması üzerine davacının bu hesap özetleri/raporlar doğrultusunda uyuşmazlığa konu belgeleri düzenlemesi ve akabinde yapılan e-mail yazışmaları ile mutabakata vardığı sonucuna ulaşılmaktadır. Nitekim bu uygulama bilirkişi heyetince de tarafların Sözleşmede kararlaştırdıkları işleyişe de uygun bulunmuştur. Yine Sözleşmenin 6. maddesinin 3. bölümünde de, davalı …’in hesap özetlerini/raporları …’e ileteceği; bunun üzerine tarafların hesap özeti ibraz süresini takip eden bir aylık süre içerisinde hesap özeti/rapor üzerinde yazılı mutabakata varacağı hükmü yer almaktadır. Davalı vekili davacı ile aralarında olan tüm alacak borç ilişkisinin kapandığını ifade etmiş olsa da, davalı …’in mailinde sunduğu ödeme takvimi doğrultusunda yapılan ödemelerin dekontları dosya kapsamında tespit edilememiştir. Davalı vekilinin bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2018/4 E. 2018/80 K. sayılı ve 24.01.2018 tarihli kararına atıf yapılmış ve davacı tarafından gönderilen belgelerin fatura niteliğinin bulunmadığı; dolayısıyla davacının alacak hakkının varlığını ispata yarayan bir belge olmadığı ifade edilmiştir. Bu hususta, davacının göndermiş olduğu belgenin bir fatura olarak alacak hakkını ispat etmekten ziyade, davalının düzenlemiş olduğu raporlara dayanan ve davacı tarafından gönderilen bir icap niteliğinde olduğu dahi kabul edilebilecektir. Nitekim davalının değindiği Hukuk Genel Kurulu kararında da aynı yönde şu ifadeler yer almaktadır: “Proforma fatura, satım sözleşmesine konu malın niteliklerine ve semenin tartışmasız, net tutarı gibi asli teslim ve yer ve şekli ile ödeme koşulları gibi tali tüm unsurları içeriyor ve alıcının karşı tekliflerini sunmasına imkân vermiyorsa icap sayılabilir. (..) Sınırlı biçimde sayılmış birkaç sözleşme türü dışında, icap ve kabulün mutlak suretle sarih bir irade açıklaması “yolu ile yapılması şart değildir. Gönderilmiş malın alınıp kabul edilmiş ya da tüketilmiş olması, bedelinin ödenmesi, hizmetin kullanılması gibi davranışlar da sözleşmenin kuruluşunu sağlayan irade açıklamaları olarak yorumlanabilmektedir. Bu doğrultuda, davalı …’in davacıya onay veren, bu faturaların kaşeli ve imzalı suretlerinin iletilmesini isteyen e-posta yazışmalarının da icabı kabul eder nitelikte beyanlar olduğu anlaşılmaktadır. İşleyişe göre, hazırlanan hesap özetleri/raporlar halihazırda davalı şirket yetkilisi tarafından gönderilmekte, bunun üzerine davacı şirket tarafından uyuşmazlığa konu “proforma fatura” olarak nitelendirilen belgeler hazırlanmaktadır. Dolayısıyla davacı şirket tarafından hesap özetleri/raporlara istinaden belge düzenlendiğinden, … yazılımı aracılığıyla oluşturulan bedele, davacı şirket tarafından karşı teklif yapılabileceği sonucuna varılmamaktadır. Dosya kapsamında yer alan, davalı …’in kendisinin göndermiş olduğu hesap özetleri/raporlar doğrultusunda hazırlanan ve yine kendisinin maillerinde uyuşmazlık konusu borcu ödeyeceğini ifade eden beyanları incelendiğinde, tarafların uyuşmazlık konusu bedelin ödenmesi noktasında mutabakata vardığı anlaşılmıştır. Davalı …’in söz konusu faturalara ilişkin icabı kabul niteliğindeki e-posta yazışmaları ile birlikte daha önce yapılmış ödemeler de Hukuk Genel Kurul kararı uyarınca taraflar arasındaki mutabakatın sağlandığını ve dava konusu alacak hakkının mevcut bulunduğunu ispat etmektedir. Sunulu deliller kapsamına göre ; taraflar arasındaki uyuşmazlığa konu belgelerin düzenlenme tarihleri ise ; 08.07.2019, 08.08.2019, 16.09.2019 olup Bu tarihten sonra davalı … tarafından gönderilen 15.10.2019 tarihli mailde söz konusu belgelerin ödeme takvimi kapsamında ödeneceği ifade edilmiştir. Davalı …’in gönderdiği maildeki miktarlar ile davacının işbu dava konusu ettiği miktarlar da birbirini doğrulamaktadır. Dolayısıyla davalı …’in ödeme takvimi doğrultusunda yapmış olduğu ödemelerin olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, söz konusu bedeller bakımından davacının alacak hakkı bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Davalıların Sözleşmenin 6.1. maddesindeki İfadenin Kefalet Sözleşmesi Niteliğinde Olduğuna İlişkin İddiasının Değerlendirmesi ; Davalı vekilinin 14.12.2021 tarihli bilirkişi raporuna karşı sunduğu itiraz dilekçesinde, davalı …’in sözleşme kapsamında oluşabilecek borçlar için kefil olarak kabul edildiği; ancak Sözleşmedeki düzenlemenin kefalet sözleşmesinin şekline ait unsurları içermediği ve dolayısıyla Borçlar Kanununa göre bu taahhüdün geçersiz olduğu; bir an için Sözleşmenin lafzı ile bağlı kalınarak …’in garantör olduğu kabul edilse dahi, TBK m. 603 dikkate alındığında yine herhangi bir sorumluluğunun bulunmayacağı ifade edilmiştir. Davacı vekilinin 19.01.2022 tarihli bilirkişi raporuna beyanında ise, kefalet ile garanti sözleşmesinin farklı sözleşmeler olduğu ve bu iki sözleşme arasında bazı farklılıklar bulunduğu; kefalet sözleşmesi yazılı şekil şartına tabi olmasına karşın, garanti sözleşmesinin şekil serbestisine sahip olduğu; kefalet sözleşmesinin geçerliliği için teminat verenin sorumluluğunun azami miktarının belirlenmesi gerekirken garanti sözleşmesinde böyle bir zorunluluğun bulunmadığı; Yargıtay’ın da garanti verenin sorumlu olacağı miktarın gösterilmesini aramadığı; Sözleşme’nin 6.1. maddesinin her halde garanti sözleşmesi kapsamında olduğu belirtilmiştir.
Kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bir teminat sözleşmesidir. Kefil bu sözleşme ile asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememe tehlikesini kişisel olarak üstlenmekte, oluşan zarardan şahsen sorumlu olacağını taahhüt etmektedir Borçlar Kanunu’nda kefilin sorumluluğu belirli bir kapsam dâhilinde düzenlemiştir. Kefilin yasal sorumluluğunun kapsamını, öncelikle azami sorumluluk sınırları içinde kanunda belirlenen unsurlar oluşturur. Bu unsurlar, borcun aslı, borçlunun kusur ve temerrüdünün sonuçları, dava ve takip masrafları, sözleşme faizleridir. Kefil, borcun aslından kefalet sözleşmesinde gösterilen azami tutarla sorumlu olacaktır. TBK m. 583 hükmü kefalet sözleşmesinin geçerliliğine ilişkin şekil şartlarını düzenlemiştir. Bu hükme göre, “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” Söz konusu hüküm, kefaleti yazılı şekle tabi tutmuş ve azami sorumluluk tutarının gösterilmesini, şekle ilişkin bir geçerlilik şartı olarak kabul etmiştir. Dolayısı ile sorumluluğun azami sınırının gösterilmemesi kefalet sözleşmesinin geçersizliğine sebep olacaktır. TBK, kefilin sorumlu olduğu azami miktarın, kefalet tarihinin ve müteselsil kefalet durumunda, kefilin bu sıfatla yükümlülük altına girdiğinin kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla açıkça belirtilmesi şartını getirmiştir. Bu durumda, asıl borcun yanı sıra gecikme faizi, mahkeme masrafları gibi borçların toplamının da kefalet sözleşmesinde belirtilen kefilin sorumlu olduğu azami miktarı geçmemesi gerekmektedir.
Garanti sözleşmesi ise, garantiyi verenin garanti alanın karşı karşıya olduğu belirli bir ekonomik rizikoyu, bağımsız olarak sorumlu olacak şekilde üzerine almayı taahhüt ettiği sözleşmedir. Öğretide garanti sözleşmesi ikili bir ayrımla sınıflandırılmaktadır. Saf garanti sözleşmesi ve teminat amaçlı (kefalet benzeri) garanti sözleşmesi. Her iki garanti sözleşmesi bakımından da sözleşmeye tipini veren ortak ve tek yapısal unsur “belirli bir rizikonun garanti lanca bağımsız olarak üstlenilmesidir”. Garanti sözleşmesinin unsurlarından ilki, garanti verenin, garanti alanı belirli bir harekete sevk etmeyi amaçlayarak anılan bu hareketin zararlı sonuçlarını tazmin etmeyi üstlenmesidir. Bunun yanı sıra, garanti veren, garanti alanı belli bir hareket tarzına yöneltmek, özellikle onun alacaklı olarak bir borç ilişkisine girişmesini teminat altına almak için bu hareket tarzından ya da borç ilişkisinden doğacak tehlikeleri, rizikoları karşılamayı taahhüt etmektedir. Garanti verenin bağımsız bir yükümlülük altına girmesi, onun yükümlülüğünün başka bir borcun varlığına, devamına, geçerliliğine, hukuken ileri sürülebilir olmasına bağlı değildir”. Garanti sözleşmesinin TBK m.128’de düzenlenen üçüncü kişinin fiilini üstlenme kurumu ile de örtüştüğü doktrinde ağırlıklı olarak ifade edilmektedir. Yargıtay da garanti sözleşmesini TBK m.128 anlamında kişinin fiilini üstlenme olarak görmektedir.Bu açıklamalar doğrultusunda somut uyuşmazlık incelendiğinde ; taraflar arasındaki ilişkinin kefalet sözleşmesi mi yoksa garanti sözleşmesi mi olduğunun aydınlatılması gerekmektedir.
Taraflar Sözleşmenin 6.1. maddesinde itiraza konu hususu şu şekilde düzenlemişlerdir: Ayrıca, işbu sözleşmeye garanti veren sıfatıyla imza koyan …; üçüncü kişinin fiilini taahhüt eden konumunda olduğunu beyanla, TBK’nin 128. maddesi uyarınca, TİMS’e yapılacak ödemelerin eksiksiz ve zamanında ifa edilmelerini sağlamayı garanti etmiş, bu edimlerin kararlaştırılan şekilde ve sürelerde ifa edilmemeleri halinde, TİMS’in uğrayacağı her türlü müspet/menfi zarar yanı sıra mevzuat ve Sözleşmeden kaynaklanan hak ve alacaklarını, işbu Sözleşme süresi ile sınırlı olmayacak şekilde, öncelikle …veya …’e müracaat zorunluluğu olmadan ve herhangi bir mahkeme kararına gerek kalmadan ilk yazılı talepte, birikmiş avans faizleri ile birlikte derhal karşılayacağını kabul ve taahhüt etmiştir.” Sözleşmenin bu maddesine göre taraflar Sözleşmede “üçüncü kişinin filini taahhüt eden konumunda olduğunu beyanla”, “TBK’nin 128. maddesi uyarınca”, “garanti. Etmiş”, “öncelikle … müracaat zorunluluğu olmadan ve ilk yazılı talepte birikmiş avans faizleri ile birlikte” ifadelerini kullanmıştır. Ayrıca, Sözleşmenin 8. sayfasında taraflardan ayrı olarak tanzim edilmiş ve davalı … tarafından imzalanmış “garanti veren” ifadesi bulunmaktadır. Bir teminat sözleşmesinin bir kefalet sözleşmesi mi olduğu yoksa teminat amaçlı garanti sözleşmesi mi olduğunu belirlemede temel kriter, sözleşmenin fer’i niteliğidir. Eğer borçlunun taahhüdü fer’i nitelikte ise kefalet sözleşmesi, bağımsız nitelikteyse garanti sözleşmesi mevcuttur. Daha açık olarak, teminat borçlusunun sorumlu tutulabilmesi asıl borcun mevcut, geçerli veya dava/takip edilebilir olmasına bağlı ise kefalet sözleşmesi, bağlı değilse garanti sözleşmesi mevcuttur. Yine teminat sözleşmesindeki borçlunun alacaklının ilk talebi üzerine kayıtsız şartsız derhal ödemede bulunmayı üstlenmesi durumunun, kısacası ilk talepte ödeme kaydının varlığı, borçlunun temel ilişkideki def’i ve itirazlardan peşinen feragati anlamına gelir ve söz konusu sözleşme garanti sözleşmesi olarak nitelendirilir”. Bununla birlikte, garanti sözleşmesinin niteliği TBK’nin 128. maddesi ışığında açığa kavuşturulabilirken, kefalet sözleşmesi TBK’da ayrıntılı biçimde düzenlenmektedir'”. Bir sözleşmenin garanti mi yoksa kefalet mi olduğunun ayırt edilmesi, özellikle tarafların iradelerinin yeterince açık olmadığı ya da bilinçsiz terimler kullanıldığı durumlarda önem arz etmektedir. Bu noktada tarafların teminat vermekteki amaçlarının ve irade beyanlarının dikkatle değerlendirilmesi gerekir”. Bu bakımdan somut olayda Sözleşmede yer alan tüm maddi olguların nazara alınması gerekmektedir. Sunulu sözleşme içeriği kapsamına göre; tarafların sözleşmede kullandığı şu ifade önem kazanmaktadır: “Öncelikle … müracaat zorunluluğu olmadan ve ilk yazılı talepte birikmiş avans faizleri ile birlikte ödeyecektir ”. Bu düzenlemeye göre davacı asıl borç ile ilişkili bir kanıt sürecine girişmeksizin alacağını talep edebilecektir. burada “ilk talepte ödeme kaydı” bulunmaktadır ve bu kapsamda taraflar arasındaki ilişkinin garanti sözleşmesi olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmaktadır. Yine, taraflar sözleşme ile davalı …’in garantör olduğunu sözleşmede düzenlemekle birlikte, ayrıca ve açıkça sözleşmenin son sayfasında bir başlık atmış ve “garanti veren” olarak ayrıca imza atmasını kararlaştırmışlardır. Dolayısıyla sözleşme kurulduğunda davalı …, hem … adına sözleşmenin tarafı olarak sözleşmeye imza koyarken hem de ayrıca şahsi olarak sorumlu olduğundan haberdar olarak sözleşmeyi imzalamıştır. Bununlar birlikte, söz konusu Sözleşmenin imzalanmasından taraflar arasındaki ödemelere ilişkin sorunların başladığı tarihe kadar olan süreçte Sözleşme dolayısı ile menfaat sağlayan …’in, taraflar arasındaki düzenlemenin kefalet olduğunu, kefalet sözleşmesine ilişkin şartları taşımadığını, dolayısıyla sorumluluğunun bulunmadığını ileri sürerek ifadan kaçınması Türk Medeni Kanunu m.2 kapsamında hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilecektir. Nitekim şekil eksikler sebebiyle geçersiz olan bir sözleşmenin öngördüğü edimler taraflarca karşılıklı olarak yerine getirildikten sonra ya da karşı tarafın edimini kabul eden tarafın sıra kendi edimini yerine getirmeye geldiği zaman, sözleşmenin geçersizliğini ileri sürerek ifadan kaçınması hakkın kötüye kullanılması kabul edilmektedir. TMK m.2’de “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” denilerek tarafların bir araya gelerek oluşturduğu sözleşmenin daha sonra geçersizliğini ileri sürmenin somut olayda olduğu şekli ile korunmayacağı ifade edilmektedir.
Sözleşmenin 6.1. maddesinde taraflar, “…, tüm dünya sathında, internet üzerinden yapılacak sözleşmeye konu faaliyetlerin, büyük hissedarı … tarafından herhangi bir gecikmeye sebebiyet verilmeyecek şekilde Almanya’da kurulacağı bildirilen …aracılığıyla gerçekleştirilmesini ve yurt dışında gelir temin edecek olan …’nin, …’e süresinde, tam ve usulüne uygun şekilde ödeme yapmasını sağlamayı kabul ve taahhüt etmiştir.” şeklinde düzenleme yapmışlardır. Bu maddeye göre … davacıya ait fikri ürünlerin Türkiye dışında pazarlanmasını kurulacak bu şirket ile yürütecektir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden sözleşmenin kurulmasını takiben ve fakat sözleşmede kararlaştırılan isimden farklı bir isimde “…” şirketinin kurulduğu gözükmektedir. Yine yurtdışı pazarlama faaliyetlerinin de Sözleşme ile kararlaştırıldığı üzere bu şirket üzerinden yürütülmesi; dosya muhteviyatında bulunan banka ödeme dekontlarından da anlaşıldığı üzere davacının payı olan bedellerin bu şirket tarafından gönderilmesi sebepleri birlikte değerlendirildiğinde, …’nin huzurdaki uyuşmazlık dışı olduğunu iddiası yerinde görülmemiştir. Bu şirket davalı …’in eşine aittir. … ile … AŞ arasında organik bağ mevcuttur. Burada tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ilkesinin uygulanması gerekir. Çerçeve sözleşmesinin uygulanmasına uygun olarak işlemler yapılmış; ancak fatura … adına düzenlenmiştir. … tarafından yapılan ödemelere ilişkin 29.11.2019 tarihli 64.455,60 Euro tutarlı; 01.03.2019 tarihli ve 365.654,06 Euro tutarlı; 24.06.2019 tarihli ve 890.648,52 Euro tutarlı; 01.04.2019 tarihli ve 281.328,96 Euro tutarlı faturalar da düzenlenmiştir. Bu faturalardaki tutarlar davacı ile davalı arasındaki sözleşmeye tekabül etmektedir. Bundan başka, Sözleşmede düzenlendiği üzere davalı … yurt dışında kurulacak şirketin TİMS’e yapacağı ödemeleri bizzat taahhüt etmiştir.
Toplanan deliller, HMK 266 madde kapsamında hükme dayanak alınan dosyadaki deliller ile uyumlu bilirkişi heyetinin kök ve ek raporları gözetildiğinde; tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yolu ile … A.Ş. ile …’in borçtan sorumlu oldukları , davacının talep ettiği 115.623,16 Euro bedelin davacı tarafından tahsil edilmediği, dolayısıyla alacak hakkının bulunduğu; davalı …Ş. ile garantör …’in bu borçtan müteselsilen sorumlu bulundukları anlaşıldığından ; 1.015.957.49 TL alacağın (115.623.15 EURO TC Merkez Bankası efektif döviz satış kuru 8.7868 TL =1.015.957.49 TL ) dava tarihinden hesaplanacak avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsile ile davacıya verilmesine, Gecikme nedenine dayalı uğranıldığı iddia edilen zarar kapsamında 50.000 TL lik maddi tazminat isteminin reddine karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM; yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre;
DAVANIN KISMEN KABUL KISMEN REDDİNE,
1-1.015.957.49 TL alacağın (115.623.15 EURO TC Merkez Bankası efektif döviz satış kuru 8.7868 TL =1.015.957.49 TL ) dava tarihinden hesaplanacak avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsile ile davacıya verilmesine,
2-Gecikme nedenine dayalı 50.000 TL lik maddi tazminat isteminin reddine,
3-69.400,05 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 51.196,16 TL harcın davalılardan tahsiline,
4-Kabul edilen talep yönünden, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 129.276,60 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Reddedilen talep yönünden Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 15.000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 54,40 TL başvuru harcı 18.203,89 TL peşin harç 3.404 TL bilirkişi ve tebligat gideri olmak üzere toplam 21.662,29 TL yargılama giderinin taktiren 4/5 inin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı …..’in yargılama giderlerinden olan 2.500 TL’nin taktiren 1/5 inin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
8-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzene karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi. 16/02/2023

Katip … Hakim …
¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır