Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/2 E. 2021/271 K. 15.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/2 Esas
KARAR NO : 2021/271

DAVA : Markanın Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 08/07/2019
KARAR TARİHİ : 15/06/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Markanın Hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili 08.07.2019 harç tarihli dava dilekçesi ve sair beyanlarında özetle; müvekkili şirketin “…” esas ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalı adına tescilli…, … sayılı ve “…”, “…+şekil” ibareli markaların müvekkili markaları ile ayırt edilemeyecek ve karışıklığa neden olabilecek derecede benzer olduğunu, bu durumun müvekkilinin marka hakkına tecavüz oluşturduğunu ve haksız rekabet teşkil ettiğini belirterek,davalı adına tescilli …, … sayılı ve “…”, “…+şekil” ibareli markalarının hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle,Her iki şirketin faaliyet alanlarının birbirinden farklı olduğunu, davalının kavurma firması olduğunu, davacının ise gıda sektörü ile ilgilenmekte olduğunu, amblemler arasında benzerlik bulunmadığını, aksi halde benzerliğin Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından gözetilmiş olacağını, bu nedenle davanın yersiz olduğunu ileri sürmüş ve yetkisizlik sebebiyle davanın İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemelerine gönderilmesi gerektiğini ve mahkeme aksi kanaatteyse davanın esastan reddini, talep edilen ihtiyari tedbir talebinin reddi ile dava masrafları ve vekâlet ücretinin davacıdan tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI ve GEREKÇE
Dava konusu uyuşmazlık; Dava, davalı adına tescilli bulunan davalı adına tescilli …, … sayılı ve “…+şekil”, “…+şekil” ibareli markaların hükümsüzlüğü isteminden ibarettir.
Türk patent ve marka kurumundan marka tescil belgesi celp edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip davacının dava, davalının cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, yetkisizlik kararı ile dava dosyası mahkememize gönderilmiş olduğundan mahkememizce 11.3.2020 tarihli oturumda ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, beyanlarında geçen deliller toplanmış, bilirkişi incelemesi yaptırılmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsamında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266. madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler marka vekili …, sektör bilirkişisi … 17/08/2020 havale tarihli bilirkişi raporlarında; Hükümsüzlüğü talep edilen …ve … tescil numaralı davalı markalarının davacıya ait tescilli “…” markalarıyla benzer olduğu, ortalama tüketici nezdinde iltibas yaratacağı ve markalar arasında bağlantı kurulması ile markalarının karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, Henüz beş yıllık sürenin dava tarihi itibariyle geçmiş olmaması nedeniyle … tescil numaralı marka açısından hükümsüzlük koşullarının mevcut olduğu, … tescil numaralı marka açısından ise Mahkeme tarafından marka tescilinin kötü niyetle tescillenmiş olduğu kanaatine varılması halinde markanın hükümsüzlüğüne karar verilebileceği aksi halde beş yıllık sürenin geçmiş olması da nazara alınarak markanın salt benzerlik sebebiyle hükümsüz kılınamayacağı kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
İtiraz üzerine aynı heyetten ek rapor alınmıştır.
Bilirkişiler …, … 27/01/2021 havale tarihli EK bilirkişi raporlarında; Marka devri hususundaki hukuki yorum takdiri mahkemeye olmak üzere; dava konusu olan … ‘… şekil’ ibareli markada davalı taraf, amblem değişikliğine giderek davacı tarafın tescilli markalarına ve logolarına yaklaşarak tüketiciler nezdinde İltibasa sebebiyet vererek markaların karıştırılmasına mahal verildiğini ,kaldı ki gerçek hak sahipliği irdelense dahi kök raporda da açıklandıkları üzere davacı taraf; … başvuru ve tescil numarası ile ‘üçel’ markasının tescilini 31.12.1995 tarihinde aldığını, dosya kapsamında ‘üçel’ markasının gerçek hak sahibinin davacı taraf olduğunu, ,Kaldı ki davalı tarafın renk, geometrik şekil, etiket tasarımı, tipografi hususlarında sınırsız seçim özgürlüğü bulunduğu halde davacı taraf markasına ve logo tasarımına yaklaşarak İltibasa sebebiyet vermesi, markaların benzerliği hususunun doğmasına sebep olduğunu,hal böyle iken (aynı sektörde yer alan firmaların marka başvurularıyla İlgili tercih ve seçenek özgürlüğü çok olmasına rağmen aynı renk ve şekil kombinasyonu seçildiği) ortalama düzeydeki tüketici kesimi nezdinde yukarıda belirtilen mal/hizmetler yönünden birbiriyle bağlantılı ve ilişkili markalar algısı oluşabileceği, ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin, yukarıda belirtilen mal/hizmetler yönünden ayırdığı satın alma/yararlanma süresi içerisinde davalının başvuru markasını gördüğünde derhal ve hiç düşünmeden bunun davacının ‘…’ ibareli markaları ile …’…’, … ‘… şekil’ ibareli esas unsurlu markalarından farklı bir marka olduğunu algılayamayacağı, bu mal ve hizmetler yönünden taraf markalarının aynı işletmeye ait markalar ya da idari ve ekonomik anlamda birbirleriyle bağlantılı işletmelere ait marka olduğu kanaati oluşabileceği, bu açıdan bu mal ve hizmetler yönünden üzere benzerlik- karıştırılma ihtimali olduğu yönünde kanaat oluştuğu, henüz beş yıllık sürenin dava tarihi itibariyle geçmiş olmaması nedeniyle … tescil numaralı marka açısından hükümsüzlük koşullarının mevcut olduğu,… tescil numaralı marka açısından ise ; 11. Hukuk Dairesi 2020/154 E. , 2020/4610 K.’…mahkemece hükümsüzlük talebi bakımından davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı sonucuna ulaşılmışsa da, marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığının tespit edildiği hallerde sessiz kalma yoluyla hak kaybından söz edilemeyeceği, tarafların marka olarak kullandıkları İşaretler benzer olduğu gibi, tescil kapsamlarının da aynı tür ve ilişkili mal ve hizmetlere ilişkin olduğu, davacı markalarının, davalı tarafından İlk marka başvurusunun yapıldığı 2005 tarihinde tanınmış olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği, davalının en başından itibaren markalarını tescil edildikleri şekliyle değil davacı markalarına yaklaştırarak kullandığı, belirtilen hususun marka tescilinin davacının tanınmışlığından haksız olarak istifade etme amacıyla ve kötü niyetle yapıldığını gösterdiği gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine,…’ Şeklinde hüküm tesis eden Yargıtay kararında; kötü niyetin ispatında, davacı tarafın markasını tescil ettiği şekilden ziyade davacı markasına yaklaşarak kullanma baz alındığını, Mahkeme tarafından … marka tescilinin kötü niyetle tescillenmîş olduğu kanaatine varılması halinde markanın hükümsüzlüğüne karar verilebileceğini aksi halde süre gözetilerek hükümsüz kılınamayacağını hukuki takdirin mahkememize ait olduğunu bildirmişlerdir.
Toplanan deliller marka tescil belgesi, bilirkişi raporu birlikte incelendiğinde;
Bilindiği üzere şekil markalarında kullanılan görseller markanın ayırt edilmesini sağlamakta ve dolayısıyla tüketici nezdinde marka ile özdeşleşmektedir. Uygulamada firmalar gerek ambalaj, gerek üç boyutlu tasarım , gerek etiket kullanımı, gerekse ambalaj yada etikete uyguladığı şekil markası ile tüketici nezdinde bir marka algısı yaratmakta ve ürün üzerinde kullanılan grafik öğeler birbirini bütünleyerek markayı tanımlamaktadır. Bir ürün ailesi ,marka yada tasarım oluşturulurken ürün ambalajlarının üzerinde şekil yada grafik unsurlar ile ortak bir dil oluşturulmasına dikkat edilmektedir. Form ve grafik öğeler üzerinde yapılacak renk, boyut vb. ufak değişiklikler ile marka bütünlüğünü korunarak ürün ailesine yeni ürünler eklenebilmekte, böylelikle tüketici markayı kolaylıkla ayırt edebilmektedir. Kimi zaman yatırımcılar uzun süren uğraşlar sonucu bir logo oluşturmakta ve bu logolar FSEK koruması kapsamımda uzun yıllar korunmakta ,hatta logolardaki şekil görselleri çoğu zaman markaların önüne geçmekte ve tüketici logoyu gördüğünde aklına direk onu yaratan marka gelmektedir.
Davacının markaları incelendiğinde, … ibaresi ve oluşturduğu görsel logo üzerinde davacının gerçek hak sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Zira davacı ürünler üzerinde kullandığı marka ismi ile markasını tanımlama, hatırlatma, marka sadakati yaratma ve ürün bilgisi verme işlemini Özgün bir stilde yarattığı gemotrik tarzda altın yaldızlı çerçeve içinde kırmızı ve büyük harflerle … markası ve altında yuvarlak dünya haritası üzerinde üç adet el ile oluşturmuştur olup şekil markası davacının adeta kimliğini taşıyan bir imza özelliği formunda düzenlenmiştir. Nasıl insanların İmzası çevrelerince tanınırsa ürünün markası şekli formu da da tüketiciler tarafından tanınmakta ve akılda kalmaktadır. Davalı ise …nolu markada tıpkı davacı gibi geometrik form ile yine kırmızı altın yaldızlı çerçeve içinde (ki çerçeve formları da görsel olarak ayniyet arz edecek şekilde oluşturulmuş olup) kırmızı büyük harfler ile tıpkı davacı markasında olduğu gibi … ibaresi ile oluşturulmuş yine … markası ve altında yuvarlak dünya haritası üzerinde üç adet el ile oluşturmuştur olup şekil markası adeta davacının kimliğini taşıyan tarzda aynı marka ve şekil ile düzenlenmiştir. Davalının Marka görseli içinde çok küçük harfle yazılmış siyah genel ifadeler markaya ayırt edicilik sağlamamaktadır.Hükümsüzlüğü istenen … nolu marka 18.2.2009 tarihinde tescil edilmiş, 31.3.2020 tarihli bültende yayınlanmış huzurdaki dava ise 8.7.2019 tarihinde açılmıştır. Bu marka yönünden hükümsüzlük istemi incelenirken sessiz kalma yoluyla hak kaybı değerlendirilmesi ve davalının kötüniyetli olup olmadığı da tartışılmalıdır.
Hakkın kötüye kullanılması yasağı çerçevesinde, bir markanın kullanıldığını bildiği halde, uzun süredir bu duruma ses çıkarmayan gerçek hak sahibinin aynı markayı kullanmasına engel olamayacağı öğreti ve yüksek mahkeme içtihatları ile istikrar kazanmıştır. Hakkın kötüye kullanılma yasağının hukuki temelini dürüstlük kuralı oluşturmaktadır. Hak, o hakkın tanınmasındaki amaca aykırı olarak kullanırsa ve bu kullanmada kullanan bakımından menfaat yoksa veya çok küçük bir menfaat varsa, bu takdirde o hakkın kullanılmasından değil, hakkın kötüye kullanılmasından bahsedilir ( AKYOL, Şener, Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılma Yasağı, İstanbul, 2006, s.24; UYAR, Tahir, “Yargıtay Kararlarında Dürüstlük (Objektif iyiniyet) Kuralı(MK.2/l) ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı (MK.2/II)”, Prof. Dr. Seyfullah Edis’e Armağan, İzmir, 2000, s.442.).
Şöyle ki, marka sahibi tarafından, kullanma sessiz kalınarak, karşı tarafta hakkın kullanılmayacağı yönünde bir güven uyandırılmıştır; hatta bu durum dürüstlük kuralı gereğince örtülü bir feragat sayılabilir (AKYOL, yaptığı ayırımda; önceki davranışı ile çelişen kişi, hakkını kullanırken objektif dürüstlük kuralına aykırı davrandı ise MK 2/1. Md ihlal edilmiştir. Eğer karşı tarafta uyandırdığı güveni ihlal etmiş ise davranışı hakkın kötüye kullanılmasıdır. AKYOL, Dürüstlük Kuralı, s. 63.).
Sessiz kalınarak karşı tarafta güven uyandırdıktan sonra, tamamen farklı bir davranışta bulunarak, karşı tarafı hukuken elverişsiz duruma sokmayı hukuk düzeni korumayacaktır (Bu kurala “çelişkili davranma yasağı (venirecontrafactumproprium)” denir.
Önceki davranış ile sonraki davranış arasında çelişki varsa ve karşı tarafın korunmaya değer bir güveni oluştu ise, güvenin temeli hak sahibinin davranışı ise hak sahibinin davranışı korunmayacaktır (AKYOL, Dürüstlük Kuralı, s.57 vd.)
89/104 Sayılı Avrupa Topluluk Yönergesinin “Sükut Sonucu Sınırlandırma” başlığını taşıyan 9/1. Fıkrası ve 40/94 Sayılı Avrupa Topluluk Markası Tüzüğü 53/1. Fıkrası gereğince, aralıksız 5 yıl süreyle markasının ya da benzerinin kullanıldığını bilmesine rağmen buna sessiz kalan marka sahibinin, sonraki markanın hükümsüzlüğünü talep edemeyeceği gibi kullanmasını da engelleyemeyeceği düzenlemektedir. 556 sayılı KHK döneminde yasal düzenlemede bir süre öngörülmemişken , 6769 Sayılı SMK md. 25 f. 6 uyarınca hükümsüzlük davaları bakımından sessiz kalma süresi 5 yıl olarak kabul edilmiştir. Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.” Düzenlemesi mevcuttur.
Kötü niyetin varlığı halinde sessiz kalma suretiyle hak kaybının ileri sürülemeyeceği doktrin ve içtihatlar nezdinde kabul edilmektedir. Yargıtay 11 HD 05/07/2011 T., 2009/8200 E., 2011/8270 K. kararında, tanınmış markaların aynı sektörde faaliyet gösteren kimseler tarafından herhangi bir makul gerekçe yok iken tescil ettirilmesini, açık bir şekilde kötü niyet karinesi olarak kabul etmiştir.
Ancak bazı İstisnai hallerde karşı tarafın kötü niyetli olması durumunda, marka sahibinin sessiz kalması ile dava hakkının sona erip ermeyeceği tartışmalıdır. Markayı haksız olarak kullanan ve kullanımının haksız olduğunu bilen kişi, geçen sürede marka üzerine önemli yatırımlarda bulunmuş ise yine çelişkili davranma yasağı gereğince korunması gerektiği düşünülmektedir. Önceki hak sahibinin uzun süre sessiz kalması sonraki marka sahibi kötü niyetli olsa dahi artık gerçekleştirdiği eylemin hukuka aykırı olmadığını düşünmeye başlamasına sebep olur. Böylece başlangıçtaki kötü niyet önceki hak sahibinin sessiz kalması ve bu sessiz kalmanın sonraki marka hakkı sahibini hukuka aykırı davranışta bulunmadığı düşüncesine sevk etmesiyle iyi niyete dönüşebilir (İşık Egemen, Marka Hukukunda Sessiz Kalma Suretiyle Hak Kaybı, 12 Levha Yayıncılık, Aralık 2017, sy. 182, Cengiz Dilek, Türk Hukukunda İktibas veya İltibas Suretiyle Marka Hakkına Tecavüz, İstanbul 1995, sy. 181, Battal Ahmet, Marka Hakkına Tecavüz Davalarında Dava Hakkının Kötüye Kullanılması, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu 18, 22.06.2001, Ankara, 2001, sy. 48). Önceki hak sahibinin sessiz kalması, sonraki marka hakkı sahibi korunmaya değer önemli bir menfaat elde etmesine sebep olmuşsa, kötü niyetli olmasına rağmen somut olayın özelliklerine göre zarar karşılaştırılması yapılmalı hangi tarafın daha çok korunması gerektiği değerlendirilmelidir (Işık sy.l83,Uzunallı sy. 558). Tabii buradaki sessiz kalma süresi bakımından iyi niyetli kullanım İle kötü niyetli kullanım arasında fark olacaktır.
Yargıtay bazı kararlarında sessiz kalma sonucunda başlangıçtaki kötü niyetin iyi niyete dönüştüğünü ya da kötü niyete rağmen uzun süre geçtikten sonra dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu kabul ettiği (Yargıtay 11 HD 03.06.2010 T., 2008/11619 E., 2010/6339 K., Yargıtay 11 HD 14,06.2012 T., 2010/8788 E., 2012/10516 K), bazılarında ise uzun süre sessiz kalma sürelerine rağmen kötü niyet durumunda sessiz kalma suretiyle hak kaybının söz konusu olmayacağını (Yargıtay 11 HD, 30.09.2010 T., 2008/13602 E., 2010/9466 K.) kabul ettiği de belirtilmelidir (Çolak Uğur, Türk Marka Hukuku, Eylül 2018, sy.882).
Sessiz kalmanın kaç yıl sonra hak kaybına yol açacağı ile ilgili kesin bir süre vermek mümkün değildir. Her dosyaya özgü olarak bu hukuki durumun tartışılması gereklidir. Zira ne kadar süre sessiz kalmanın o hakkın artık ileri sürülememesine yol açacağı ile ilgili olarak kesin bir süre vermek mümkün değildir. AT’nın 89/104 sayılı Yönergesi m. 9 ve Aim. MarkK. §21’de beş yılın geçmiş olması şartı aranmakta ise de, Türk hukukunda somut olayın özellikleri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmakta, daha uzun veya daha kısa sürede hakkın yitirildiği sonucuna varılabilmektedir (TEKİNALP, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s.455-456; TEOMAN, Ömer; Yaşayan Ticaret Hukuku C.l: Hukuki Mütalaalar Kitap.5 (1992), İstanbul 1995, s.47; KAYA, Arslan: Marka Hukuku, İstanbul 2006, s.343; KARAHAN, Sami/ SULUK, Cahit/ SARAÇ, Tahir/ NAL, Temel, Fikri Mülkiyet Hukukunun Esasları, Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara, 2012, s.19; ARKAN, Sabih: Marka Hukuku, C.L, Ankara 1998, s.161.).
Ayrıca, marka sahibinin bu kullanımı bilmesi ve dava hakkını kullanmamış olması gerekmektedir. Önemle üzerinde durulması gereken, marka sahibinin durumu bilmesi, bilebilecek durumda olması ve hatta basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü ile bilmesi gerekmesi konularıdır. Bir eylemin bilinip bilinmediğini ispat daha kolayken, tacirin bilmesi gerektiği konuların belirlenmesinde işin gerekleri, teamüller, örf ve adetler devreye girecektir. Marka sahibinin, hukuka aykırı kullanımı bilmediği, bilmesi gerekmediği, bilebilecek durumda olmadığı ve karşı tarafın da kötü niyetli olduğu durumlarda, marka sahibinin sessiz kaldığından bahsedilemeyecektir.
Sonuç olarak, SMK da sessiz kalma süresi 5 yıl olarak belirlenmiştir. Ancak sessiz kalma suretiyle hak kaybı süresi her somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gereken hukuki bir olgudur, bu nedenle HMK 282. Madde kapsamında bilirkişi görüşleri hukuki yönden mahkememizi bağlamamakta olup, dosya kapsamına ve yüksek yargı içtihatlarına davacı yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşip gerçekleşmediği konusu Mahkememizce takdir edilmelidir. Burada özellikle davalı lehine yapılacak lehe yorumda üzerinde durulması gereken kilit nokta davalının iyiniyetli olup olmadığıdır, şayet davalı kötüniyetli ise artık süre savunmasının arkasına sığınamaz, toplanan deliller kapsama göre davalının tescil anında tacir olmasına rağmen dürüstlük kuralına aykırı şekilde marka seçtiği anlaşılmaktadır.. Bu kapsamda davalı bizatihi davacının piyasadaki kullanımlarını dürüstlük ilkesine aykırı şekilde kullanmış olup, artık sessiz kayma yoluyla hak kaybı savunmasını ileri süremeyecektir. Bu kapsamda mahkememizce davacı açısından sessiz kalma yoluyla hak kaybının oluştuğu söylenemeyecektir. Zira davalı tescil anında mahkememizce kötüniyetli olarak kabul edildiğinden ve ürünler gıda sektörüne ilişkin olup, davalı markasını gören tüketicinin davacı markası ile direkt bağlantı kuracağı, davacının farklı bir gıda işine de girdiğini düşüneceği kaçınılmazdır.
Davacı davalının eyleminin aynı zamanda haksız rekabete de neden olduğunu ileri sürmüştür.
Bilindiği üzere bir eylemin haksız rekabet olarak nitelendirilmesi için taraflar arasında dar anlamda rekabet ilişkisinin olmasına, yani tarafların aynı sektörde olmalarına ve birbirlerine rakip konumda olmalarına gerek yoktur (POROY R/ YASAMAN H, Ticari İşletme Hukuku, 15. Bası, İstanbul 2015, s. 334; NOMER ERTAN, F, Haksız Rekabet Hukuku, İstanbul 2016, s. 115).Bu kapsamda ürünlerin gıda sektörüne yönelik olması ve tek bir tüketicinin dahi aldanması noktasından hareket edilmesi gereklidir.
Yasal düzenlemeler de TTK m. 54 hükmü, haksız rekabetin tanımlanmasında “dürüstlük kuralı”nı temel kriter olarak görmüştür. Buna göre bir eylemin haksız rekabet olup olmadığının belirlenmesindeki, o eylemin dürüstlük kuralı ile örtüşüp Örtüşmediğine bakılmalıdır. Burada temel kriter davalının eyleminin aynı reyonlarda bulanan ürünler nedeniyle tüketici zihninde bu ürünlerin davacının verdiği bir lisans yada davacının bir başka gıda işine girmesi nedeniyle kendi markası adına altında üretim yapıldığı yönünde izlenim oluşturması nedeniyle aldanma ihtimalidir. Davalı zaten ürün üzerindeki kullanımları ile bunu amaçlamış olup, yasanın amir hükümleri dolanılarak kötüniyeti asıl olan davalı davranışında davalının birde davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığını savunması mahkememizce MK 2. Maddesine uygun bir savunma olarak görülmemiştir. Kötüniyet halinde bu eylemi devam ettiren davalı aradan uzun süre geçmiş olsa dahi hukuki sonuçlarına katlanmak zorundadır.
TTK m. 55’te sayılan haksız rekabet hallerinin sınırlayıcı olmadığı, sadece TTK m. 54/2’de belirtilen haksız rekabet eyleminin örnekseme yoluyla sayılmış örnekleri olduğu açıktır. Ayrıca TTK m.55 özel olarak bazı haksız rekabet eylemleri sayılmıştır. Bunlardan TTK m.55/4’de yer alan “Başkasının malları, işi ürünlerini, faaliyetleri veya işleri İle karıştırılmaya yol açan önlemler almak” şeklindeki eylem açısından davalı tarafın eyleminin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu hükmün uygulanabilmesi için, bir kimsenin bir başkasının iş ürünlerini, mallarını, faaliyet veya eylemlerini veyahut haklı olarak kullandığı işaretlerini haksız yere vere karıştırılmaya sebep olacak şekilde kullanması gerekli ve yeterlidir.
Davalının basiretli tacir gibi davranmakla yükümlü olmasına rağmen davacının aynı zamanda ticari unvanı olan … markasını birebir özgün logosu da dahil olmak üzere seçmesi ve kullanması tesadüf ile açıklanamayacağından, davalı eyleminin ticaret hayatının teamüllerine aykırı olduğu anlaşılmıştır.
Tüketici tarafından ürünlerin davacı tarafa ait olmadığının anlaşılması da önem arz etmemektedir, Zira yaratılan benzerlik ile davacı tarafın ürünleri ile elde ettiği itibarın haksız olarak kullanılması, dolayısıyla davalı ürünlerinin aslında başka bir şekilde piyasaya sürülseydi yeterince tanınmadığı için beklenen miktarda satılmayacak iken; davacı markasına ve şekil unsuru oluşturduğu markası dahi birebir kullanılarak davacının piyasada uzun emek , masraf ve reklamlar yolu ile elde ettiği kazanca ortak olduğu ve bu durumunda haksız rekabetin temeli olan emek ilkesini ihlal ettiği , hukuk düzeninin kutüniyeti korumamayacağı anlaşıldığından kötüniyetli tescil gözetilirek davacının üzerinde gerçek hak sahibi olduğu … esas unsurlu markayı içeren… nolu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerekmiştir.
Davalı … nolu markasını da yine … esas unsuru ile tescil ettirmiş olup, … markası büyük ve kırmızı harflerle ve altında ise; yuvarlak dünya haritası üzerinde üç adet el ortada olacak şekilde haritanın sağ ve solunda ise büyük baş hayvan figürü ile oluşturmuş ve şekil markası olarak dizayn edildiği, bu marka yönünden de adeta davacının kimliğini taşıyan tarzda markada esas unsur olarak … ibaresi dikkat çekici tarzda 26.8.2016 tarihinde tescil edilmiştir.
Davalının emtia listesi 29.sınıf yani Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ve et mamülleri, et hülasaları, et suluarı, bulyonlar, işlenmiş su ürünleri, Kurutulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, konserve edilmiş,dondurulmuşet ürünleri olduğu, davacının ise 29.sınıf konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, yaban mersini,reçeli,marmeladı,ezmesi, Şekerlemeler, lokumlar, helvalar,çikolatalar, pişmaniye, donmuş yoğurt, çikolata ve şekerle kaplanmış ürünler, çikolata esaslı içecekler, ve 35 sınıf yönünden Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için malların bir araya getirilmesi hizmetleri (Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri…..) yani davalı ile çakışan aynı alanda tescilli bulundukları anlaşılmıştır.
Bazı durumlarda aynı sınıf içerisindeki alt sınıflar arasında dahi benzerlik oluşmazken, bir ticaret ve hizmet markası arasında iltibas meydana gelebilir. Yine farklı sınıflarda tescilli mal ve hizmetler bakımından benzerlik değerlendirmesi yapılırken piyasanın anlayışı, benzer alıcı kitlesine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, birbirleri yerine İkame edilebilme ve rekabet etme olanaklarının olup olmadığı, dağıtım kanalları kullanım yöntemleri ve amaçları ile hedeflenen halk kesimi gibi her somut olayın özelliklerine uygun düşen ölçütlerin de dikkate alınması ‘ gerektiği Yüksek mahkeme tarafından içtihat edilmiştir.
Dolayısıyla davacı iddiası, davalı savunması, marka tescil belgesi bilirkişi raporu ile birlikte incelendiğinde davacının ticari unvanının … asli unsurlu olması, davacının … esas unsurlu şekil markasının çok uzun yıllardır gıda sektörü içinde faaliyette bulunması, davalının davacıya ait … esas unsurunu ve birebir aynı logo ve şekil unsurunu kötüniyetli olarak seçtiği , basiretli bir tacir olarak bir çok seçenek varken davacının piyasada edildiği emek ilkesini kendisine transfer etmek amacıyla hareket ettiği gözetilirek Davalı adına “…” esas unsurlu … tescil nolu ve … tescil nolu markaların kötüniyetli tescili nedeniyle 6769 sayılı SMK’nun 5,6,7 ve MK 2. Madde gözetilerek SMK’nun 25. Maddesine göre HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE,Kararın kesinleşmesini mütakip kesinleşmiş karar örneğinin ilgili sicile işlenmek üzere 6769 sayılı SMK’nun 27/7 maddesi gözetilerek Türk Patent ve Marka Kurumuna Enstitüsüne res’en gönderilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre;
1-Davalı adına “…” esas unsurlu … tescil nolu ve … tescil nolu markaların kötüniyetli tescili nedeniyle 6769 sayılı SMK’nun 5,6,7 ve MK 2. Madde gözetilerek SMK’nun 25. Maddesine göre HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE,
2-Kararın kesinleşmesini mütakip kesinleşmiş karar örneğinin ilgili sicile işlenmek üzere 6769 sayılı SMK’nun 27/7 maddesi gözetilerek Türk Patent ve Marka Kurumuna Enstitüsüne res’en gönderilmesine,
3-59,30 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 14,90 TL harcın davalıdan tahsiline,
4-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca5.900 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 44,40 TL peşin harç, 44,40 TL başvuru harcı, 2.000 TL bilirkişi ücreti, 77 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 2.165,80 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair karar davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı , gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 HAFTA içerisinde İSTİNAF YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi. 15/06/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır