Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/148 E. 2022/226 K. 20.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/148 Esas
KARAR NO : 2022/226

DAVA : Marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve tazminat
DAVA TARİHİ : 03/08/2007
KARAR TARİHİ : 20/12/2022

Taraflar arasında görülmekte olan tecavüzün önlenmesi ve tazminat davasına ait dava dosyası yüksek mahkeme denetimindeyken HSK’nun 02/08/2017 tarihli ve 1071 sayılı kararı uyarınca İstanbul 3 ve 4. FSH Hukuk Mahkemelerinin 08/08/2017 tarihi itibarıyla faaliyetlerinin durdurulmasına, 3. FSH Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan dava, iş ve arşiv dosyalarının 1. FSH Hukuk Mahkemesine devrine karar verildiği ve Kapatılan İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk 16.02.2012 tarihli ve 2007/207 E., 2012/36 K. sayılı kararı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 08.11.2013 tarihli ve 2012/17744 E., 2013/19991 K. sayılı kararı ve Yargıtay HGK’nun 2017/11-66 esas, 2019/480 karar ve 18.4.2019 tarihli ilamı ile bozulmakla dava dosyası uyap tevzii bürosunca mahkememizin 2020/148 esas numarasına kayıtlanarak ve bozma ilamı usul ve yasaya uygun bulunduğundan bozmaya uyularak yargılamaya mahkememizde devam edilmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekili; müvekkilinin İtalya’da mukim makarna üreticiliği geçmişi bulunan, köklü ve güçlü bir şirket olduğunu ve ihracat faaliyetlerini ağırlıklı olarak Afrika kıtası ülkelerinde yoğunlaştırdığını, müvekkilinin dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi TPE nezdinde de tescilli “…” ibareli markasının bulunduğunu, üretimlerinde özellikle uluslararası makarna piyasasında çok tanınan “…” markasıyla faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin ayrıca Türkiye’de de bazı şirketlere fason makarna üretim yaptırarak …’ya “…” ibareli marka ile ihracat yaptığını, müvekkilinin Ocak 2007 itibariyle …’ya yapılan satışlarının bir anda kesildiğini ve davalının müvekkili markasını kullanarak bu ülkeye ihracat yaptığının ortaya çıktığını, bu hususun … 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin … D.İş. sayılı dosyası ile tespit edildiğini, davalının müvekkili adına tescilli “…” markasını hiçbir hakka dayanmaksızın taklit ederek makarna ürünleri üzerinde kullanmasının müvekkilinin haklarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek markaya tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesini, sonuçlarının ortadan kaldırılmasını ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.000,00TL maddi ve 25.000,00TL manevi olmak üzere toplam 50.000,00TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, tazminatın hesaplanmasında davalının eylemi sonucunda müvekkilinin uğradığı zarar, kar kaybı, ileriye dönük elde edilecek faydalardaki azalmalar ve itibar kaybının göz önünde bulundurulmasını talep ve dava etmiş, 13.07.2010 tarihli dilekçesi ile maddi tazminat talebini 64.256,40 USD olarak ıslah etmiştir.
SAVUNMA:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin “…” ibareli tanınmış markalar ile makarna sektöründe faaliyet gösterdiğini, “…” ibareli markanın …’da mukim …şirketine ait olduğunu, müvekkilinin adı geçen şirket ile “…” markası adı altında fason makarna üretimi yapılması hususunda sözleşme imzalandığını, kullanılan ambalaj tasarımının da …’daki … Şirketi tarafından tasarlandığını, davacı taleplerinin yersiz ve istenilen tazminatın fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık; Davacının tescilli markasına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti ile maddi-manevi tazminat, ticaretten men ve ilan taleplidir.
Bozma öncesinde kapatılan Mahkemece (Kapatılan … 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince) , iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı tarafça, mal tedarik sözleşmesi yaptığı şirkete ait marka kaydı örnekleri sunulmuşsa da buna ilişkin geçerli bir belgenin ibraz edilmediği, davalı tarafça yapılan üretime ilişkin olarak ele geçirilen ambalajlar üzerinde davacıya ait markanın çok benzerinin kullanıldığı ve bu hali ile davalının eyleminin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet mahiyetinde olduğu, her ne kadar bilirkişiler tarafından davacı tarafça talep edilen tazminata yönelik hesaplamalar yapılmışsa da maddi tazminata ilişkin olarak net bir tespitin yapılamadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturan eylemlerinin önlenmesine, maddi sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, 15.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve hükmün ilanına karar verilmiştir. Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; dava, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesi, maddi sonuçlarının ortadan kaldırılması ve maddi manevi tazminat istemlerine ilişkin olup, mahkemece davacının zararının net şekilde ortaya konulamadığı ve bu kapsamda hesaplamanın BK’nun 42. maddesi kapsamında yapılmasının gerektiği belirtilerek bu yönde hüküm kurulmuşsa da, dosya içeriği itibari ile davacının zararının ve talep edebileceği maddi tazminatın saptanmasına esas olabilecek pek çok verinin bulunduğu, davalı işyerinde çok sayıda ürün ambalajının ele geçirildiği, bu yönde davalı tarafça sunulan ambalaj faturalarının bulunduğu ve ambalajların arka yüzünde satış yapılan şirketin isminin yer aldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar gümrük kayıtlarında davalı tarafından satışı gerçekleştirilen ürünlere yönelik detaylı ve ayırt edici bilgi tespit edilememişse de, dosya içindeki mevcut diğer bilgi ve belgeler kapsamında, bilirkişiler tarafından davalı tarafça yapılan satışlara ilişkin olarak somut verilere dayalı şekilde tazminat hesabının yapılmış olması nedeniyle, mahkemece dosya içinde yer alan bu bilgiler kapsamında davacının talep edebileceği tazminat miktarının belirlenmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile BK’nun 42. maddesi kapsamında hesaplama yapılması doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.
3- Bozma neden ve şekline göre davacı vekilinin diğer itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.…” şeklindeki Yargıtay 11.HD’nin gerekçesi ile dava dosyası bozularak mahkemesine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnildiği ve YARGITAY HGK’NUN 2017/11-66 ESAS, 2019/480 KARAR VE 18.4.2019 TARİHLİ İLAMI İNCELENDİĞİNDE:”…..Dava tarihinde yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (556 sayılı KHK) ile markaya tecavüz halinde oluşan zararın tazminine yönelik üç çeşit tazminat davası öngörülmüştür. Bunlar maddi ve manevi tazminat ile itibar tazminatıdır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle markaya tecavüz hâlinde maddi tazminat talebi hakkında detaylı bilgi verilmesinde yarar vardır.
556 sayılı KHK’nın 62/1-b maddesi gereğince, marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibi, mahkemeden, şartları varsa maddi zararının tazminini talep edebilir. 556 sayılı KHK’nın 64. maddesinde ise “tazminat” kenar başlığı altında haksız fiile özgü terimlere yer verilerek maddi tazminat ayrıca düzenlenmiştir. Esasında her iki maddede düzenlenen maddi tazminat davası aynı olup, 556 sayılı KHK’nın 62/1-b maddesi genel nitelikte düzenleme içerirken aynı KHK’nın 64. maddesinde yaygın bir ihlal hâli olan “taklit” olgusu ayrıca düzenlenmiştir.
556 sayılı KHK’nın 66/1. maddesi gereğince, marka sahibinin uğradığı zarar, sadece fiili kaybın değerini değil, ayrıca marka hakkına tecavüz dolayısıyla yoksun kalınan kazancı da kapsar. Buna göre “maddi zarar” iki kalemden oluşmakta olup, hem meydana gelen “fiili kaybı” hem de marka hakkı sahibinin tecavüz dolayısıyla “yoksun kaldığı kazancı” içermektedir. Kural olarak miktarı zarar gören tarafından ispatlanmak şartıyla her iki maddi zarar kaleminin de tazmini talep olunabilir (Karan, Hakan/ Kılıç Mehmet; Markaların Korunması 556 Sayılı KHK Şerhi, Ankara, 2004, s. 520).
Fiili kayıp, marka hakkına tecavüz nedeniyle marka sahibinin malvarlığında meydana gelen net azalmayı ifade eder. Malvarlığındaki azalma aktifin azalması şeklinde olabileceği gibi pasifin artması suretiyle de gerçekleşebilir.
Fiili kaybın ne şekilde hesaplanacağı madde metninde açıkça yer almamaktadır. Ancak “fiili kaybın” değerinin belirlenmesinde genel hüküm olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 42-44. maddeleri kıyas yoluyla uygulanır. Mahkeme bu hükümler gereğince tazminatı 818 sayılı BK’nın 43/1. maddesine göre tayin eder (Tekinalp, Ünal; Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 2012, s. 501).
Fiili kayıp kalemlerine örnek olarak; marka hakkına tecavüzün önlenmesi için yapılan masraflar, dava masrafları, mal veya hizmet pazarında pazar kaybı, yatırımların bu süreçte boşa gitmesi, istihdam edilenlere bu süreçte ödenen fazla paralar ile bunun telafi edilmesi için yapılan masraflar (promosyon, kalıp ve ambalaj değiştirme, imaj yenileme, imajı hatırlatma, karışıklığı kaldırma masrafları vs.) gösterilebilir.
Marka hakkına tecavüz edilen hak sahibinin zararı, yalnızca fiili kaybın değeri ile sınırlı olmayıp tecavüz nedeniyle yoksun kalınan kazancı da kapsamaktadır. Yoksun kalınan kazanç, marka hakkına tecavüz edilmesi dolayısıyla malvarlığında kesin olarak ya da büyük ihtimalle gerçekleşecek artışın kısmen veya tamamen önlenmesi, yitirilmesi olarak tanımlanabilir. Yoksun kalınan kazançta, fiili zarardan farklı olarak malvarlığının aktifinde bir azalma veya pasifinde bir artış değil; marka hakkına tecavüz edilmeseydi, ileride markanın kullanılmasıyla elde edilecek kazancın belirlenmesi ile somutlaşacak bir miktar bulunmaktadır (Çolak, Uğur; Türk Marka Hukuku, İstanbul, 2018, s. 775)
Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında somut ve net olarak ispat edilebilecek bir zarar bulunmamakta, markaya tecavüz fiilinin geleceğe dönük muhtemel etkisi saptanmaktadır. Nitekim tecavüzün etkisiyle marka değerinde azalma oluştuğunda, bu durum kendi içerisinde ileriye dönük sonuçları da barındırmaktadır. Hâli hazır sonuçlar zaten fiili zarar kapsamında istenebilirken ileriye dönük muhtemel etkiler ise yoksun kalınan kazanç olarak talep edilecektir.
Yoksun kalınan kazancın nasıl hesaplanacağı 556 sayılı KHK’nın 66/2 maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde; “Yoksun kalınan kazanç, zarar gören marka sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usullerinden birine göre hesap edilir:
a) Marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, marka sahibinin markanın kullanması ile elde edilebileceği muhtemel gelire göre,
b) Marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre,
c) Marka hakkına tecavüz edenin, markayı bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeline göre” hükmünü haizdir.
Buna göre marka hakkı sahibinin uğradığı maddi zararın ikinci kalemi olan “yoksun kalınan kazanç”ın hesaplanabilmesi için üç usul öngörülmüştür. Marka hakkı sahibi yoksun kalınan kazanç istemi yanında ayrıca hesaplama usulü olarak bunlardan birini seçmek zorundadır. Başka bir deyişle maddede yer alan hesaplama usulleri dışında hesaplama yapılamayacaktır (Tekinalp, s. 501).
Yoksun kalınan kazanca ilişkin belirtilen üç yöntemden ilk hesaplama yöntemi 556 sayılı KHK’nın 66/2-a maddesinde belirtilen “marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı marka sahibinin markasını kullanması ile elde edebileceği muhtemel gelire göre” tespitidir. Bu yöntem dahilinde bir hesaplama yapabilmek için marka hakkına tecavüzün olmadığı farazi bir ortam yaratılır ve bu ortamda marka sahibinin markasını kullanmak ile elde edeceği muhtemel gelir hesap edilir (Karan/Kılıç, s. 521).
556 sayılı KHK’nın 66/2-a maddesine göre yapılacak hesaplama esas itibariyle marka hakkı sahibinin ticari kayıt ve defterleri, ticari faaliyetinin hacmi ve markasının değeri gibi unsurlara dayanacaktır. Öte yandan marka sahibi, markayı kullanarak gelir elde ederken, pazarlama becerisini, işletme verimliliğini, satış sonrası servis hizmetlerini ve benzeri unsurları da kullanmaktadır (Tekinalp, s. 502).
Bununla birlikte marka sahibinin elde edeceği muhtemel gelir hesaplanırken mütecavizin ticari faaliyetinin boyutunun da incelenmesi gerekebilecektir. Zira marka hakkı sahibinin muhtemel geliri, mütecavizin eyleminin boyutu ile de ilgilidir. Sözgelimi taklit ürünlerin mütecavizin işyerinde ele geçirilmesi durumunda marka sahibinin muhtemel geliri, bu ürünlerin niteliğinin ve miktarının belirlenmesinin yanında mütecavizin ticari kayıtlarına veya sipariş fişlerine göre ne miktarda üretim yaptığının, ele geçirilenler dışında önceden satış yapıp yapmadığının, başka yerde stoklarının bulunup bulunmadığının, bu ürünleri hangi fiyattan sattığının da tespitinde fayda vardır (Çolak, s. 786).
Dolayısıyla 556 sayılı KHK’nın 66/2-a maddesine göre hesaplama yapılırken gerekirse her iki tarafın ticari kayıtları uzman hesap bilirkişilerince incelenerek öncelikle tecavüzün boyutu belirlenmeli, bu belirlemeden sonra marka sahibinin geçmiş yıllardaki ticari faaliyeti ürün fiyatları, satış performansı, kâr marjı gibi unsurlara göre marka sahibinin muhtemel gelirinin hesaplanmasına çalışılmalıdır.
Yoksun kalınan kazancın hesaplama yöntemlerinden ikincisi 556 sayılı KHK’nın 66/2-b maddesinde belirtilen, “marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre” tespit edilmesidir. Burada amaç somut olarak ortaya çıkan zararın tazmini değil, marka hakkı sahibinin maruz kaldığı zararın adil bir biçimde denkleştirilmesi olduğundan zarar miktarı dolaylı bir yoldan belirlenmektedir. Bu yöntemde marka sahibinin değil, mütecavizin malvarlığında markanın haksız kullanımı sonucunda artış hesaba katılmaktadır. Başka bir deyişle mütecavizin markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca ulaşabilmek için kazancın oluşumunda rol oynayan tecavüz konusu marka dışındaki bütün faktörlerin ayıklanması gerekmektedir.
Dikkat edilecek olursa 556 sayılı KHK’nın 66/2-a maddesinde marka sahibinin elde edebileceği muhtemel gelirden bahsedilirken, 66/2-b maddesinde mütecavizin elde ettiği kazanç söz konusudur. Başka bir deyişle 556 sayılı KHK’nın 66/2-a maddesine göre yapılan hesaplamada ihtimale dayalı varsayımsal bir gelir hesaplanırken, 66/2-b maddesine göre yapılan hesaplamada doğmuş olan veya elde edilmiş bulunan bir kazancın hesabı yapılmaktadır.
Bu hesaplama yönteminde de öncelikle mütecavizin ticari faaliyetinin boyutu belirlenmeli, markayı taşıyan ürünlerden ne kadar sipariş alındığı, ne kadar üretim yapıldığı, ne kadar stok bulunduğu, ne kadar satış yapıldığı, satış fiyatının ve kâr marjının ne olduğu gibi hususlar dikkate alınarak mütecavizin markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanç belirlenmelidir.
556 sayılı KHK’nın 66/2-b maddesinde belirtilen, markayı kullanmak yoluyla elde edilen kazanç, mütecavizin tecavüz fiiliyle ortaya çıkan brüt kazancını değil, maliyetlerin elde edilen gelirden düşürülmesiyle kalan net kazancını ifade etmektedir. Ancak mütecavizin tecavüz fiilinin dışında başka hiçbir ürünü satmamış olması halinde dahi genel masraflar bir bütün olarak elde edilen gelirden mahsup edilmeyecek, sadece hammadde ve satış maliyetleri gibi işin doğası gereği oluşan giderler tecavüz yoluyla elde edilen gelirden mahsup edilecektir.
Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında yararlanılabilecek üçüncü yöntem 556 sayılı KHK’nın 66/2-c maddesinde belirtilen “lisans örneksemesi” yöntemidir. Bu yönteme göre, marka sahibi yoksun kalınan kazancın; “marka hakkına tecavüz edenin, markayı bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeline göre” hesaplanmasını isteyebilir. Marka lisanslarının bir piyasası olmadığından lisans bedeli, objektif olarak her bir somut durum ve şart dikkate alınarak ve emsal lisans bedelleri araştırılıp kıyaslanarak belirlenmelidir. Ayrıca markanın tanınmışlığı, lisansın münhasır olup olmaması gibi etkenler de lisans bedelinin belirlenmesinde hesaba katılır.
Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında hangi hesaplama yöntemi seçilirse seçilsin 556 sayılı KHK’nın 66/3. maddesinde yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında etki edecek diğer unsurlar düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, özellikle markanın ekonomik önemi, marka hakkına tecavüz edildiği anda geçerlilik süresi ve tecavüz sırasında markaya ilişkin lisansların sayısı ve çeşidi gibi etkenler göz önünde tutulur. Böylece markanın tanınmışlık derecesi, markayı taşıyan malların ve/veya hizmetlerin piyasadaki pazar payı gibi hususlarda dikkate alınmalıdır.
556 sayılı KHK’nın 67. maddesinde ise 66/2 maddesindeki yöntemlerden birisi kullanılarak belirlenmiş yoksun kalınan kazancın artırılması düzenlenmiştir. Buna göre, mahkeme, ürünün satışında markanın ekonomik bakımdan önemli bir katkısının bulunduğu kanaatine vardığı takdirde, kazancın hesaplanmasında makul bir payın daha eklenmesine karar verir. Markanın ilgili ürüne ekonomik bakımdan önemli bir katkısının olduğunun kabul edilebilmesi için, ilgili ürüne olan talebin oluşmasında markanın belirleyici etken olduğunun anlaşılmış olması gerekir (556 sayılı KHK, m. 67).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıya ait TPE nezdinde tescilli “…” ibareli markanın bulunduğu, davacının bu marka ile Türkiye’de makarna üretimi yaptırdığı ve…’ya ihraç ettiği, davalı tarafından kullanılan ibarenin davacı markası ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu ve davalının eylemi nedeniyle 2007 yılından itibaren davacının ihracatında azalma olduğu anlaşılmaktadır. Davalı şirketin ticari işletmesinde yapılan tespitlerde “…” ibaresini taşıyan 547 adet rulo halinde plastik ambalaj ile 800 adet karton kutu tespit edilmiş, ayrıca 76 adet kutu içerisinde 1520 paket makarnanın satışa hazır hâlde bulunduğu belirtilmiştir.
Davalı şirketin ticari defterleri üzerinde yapılan incelemeler sonucunda, davalı şirketin 2006 ve 2007 yılında …’ya makarna ihraç ettiği, 2007 yılındaki ihracatında önceki yıla göre iki kattan fazla artış olduğu, dava tarihine kadar 2007 yılındaki tüm ihracatının … Ltd. isimli şirkete yapıldığı anlaşılmaktadır. Davalı şirketin ticari işletmesinde bulunan “…” ibareli makarna ambalajlarının arka tarafında … için üretildiğinin yazılı olduğu görülmektedir.
Davacı vekili, maddi tazminatın hesaplanmasında davalının eylemi sonucunda müvekkilinin uğradığı zarar, kâr kaybı, ileriye dönük elde edilecek faydalardaki azalmalar ve itibar kaybının göz önünde bulundurulmasını talep etmiş, yargılama sırasında alınan ikinci bilirkişi raporu doğrultusunda 556 sayılı KHK’nın 66/2-a maddesi gereğince hesaplanan yoksun kalınan kazanç üzerinden maddi tazminat talebini ıslah etmiştir. Bu itibarla davacı vekilinin maddi tazminat talebinin sadece yoksun kalınan kazanç için olduğu, her ne kadar yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında 556 sayılı KHK’nın 66/2. maddesindeki usullerden hangisini seçtiğini açıkça belirtmemiş ise de dava dilekçesinin ve bilirkişi raporuna göre talebini artırdığı ıslah dilekçesinin içeriğinden tercihinin 556 sayılı KHK’nın 66/2-a maddesi gereğince “marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, marka sahibinin markanın kullanması ile elde edilebileceği muhtemel gelire göre” hesaplanacak yoksun kalınan kazanç seçeneği olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan yargılama sırasında alınan birinci ve ikinci bilirkişi raporlarında yoksun kalınan kazancın 556 sayılı KHK’nın 66/2-a maddesi gereğince hesaplandığı ve yine mahkemenin ara kararı doğrultusunda ikinci bilirkişi heyetinden 556 sayılı KHK’nın 66/2-b maddesi gereğince hesaplama yaptırılarak ek rapor alındığı görülmektedir.
O hâlde taraf vekillerince dosyaya sunulan bilgi ve belgeler ile mahkemece getirtilen bilgi ve belgelerden davacının yoksun kaldığı kazancının 556 sayılı KHK’nın 66/2-a maddesi gereğince hesaplanmasına esas olabilecek pek çok verinin bulunduğu, bu nedenle sadece zararın gerçek miktarını ispat etmenin mümkün olmadığı hâllerde başvurulabilecek olan 818 sayılı BK’nın 42. maddesinde belirtilen şartların oluşmadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla yukarıda açıklanan hususlar gözetildiğinde somut uyuşmazlığın sadece hâkimin hukuki bilgisi ile çözümlenemeyeceği dikkate alınarak 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3/3. maddesinde belirtilen “Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” ilkesi de göz önüne alınmak suretiyle davacının yoksun kalınan kazancının uzman hesap bilirkişileri vasıtasıyla 556 sayılı KHK’nın 66/2-a maddesi gereğince hesaplatılıp sonucuna göre karar verilmelidir.Hâl böyle olunca; yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş nedenlerle uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA…18.04.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.” Şeklindeki BOZMA ilamı üzerine Mahkememizce bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
BOZMA SONRASINDAKİ YARGILAMA
… 3.Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan 16.6.2022 tarihli mali bilirkişi … tarafından düzenlenen raporda özetle; davalının 2006-2007 yıllarına ait ticari defterlerin açılış tasdiklerinin zamanında yapıldığı kapanış tasdiklerinin yapılmadığını, Tanzanya ülkesine yapılan satış nedeni ile elde edilen net karın 5.267USD karşılığı 6.796.50 TL olduğunu ancak davalı firmanın 2005-2006 ve 2007 yıllarında kar elde etmediğini ve firmanın bu yıllar için zarar ettiğini, bildirmiştir.
Bilirkişiler …, …ve …’in 28/01/2022 tarihli bilirkişi raporlarında özetle ; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 08.11.2013 tarih ve 17744/19991 sayılı kararı ile dosya içeriği itibariyle davacının zararının ve talep edebileceği maddî tazminatın saptanmasına esas olabilecek pek verinin bulunduğunu, davalı işyerinde çok sayıda ürün ambalajının ele geçirildiği, bu yönde davalı tarafça sunulan ambalaj faturalarının bulunduğu ve ambalajların arka yüzünde satış yapılan şirketin isminin yer aldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar davalı tarafından satışı yapılan ürünlerin gümrük kayıtlarında detaylı ve ayırt edici bilgi tespit edilmemişse de dosya içerisinde mevcut diğer bilgi ve belgelerin kapsamında bilirkişiler tarafından davalı tarafça yapılan satışlara ilişkin somut verilere dayalı şekilde tazminat hesabı yapılmış olması nedeniyle mahkeme dosya içinde yer alan bu bilgiler kapsamında davacının talep edebileceği tazminat miktarını belirlemesi gerekirken yazılı gerekçe ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 42’nci maddesi kapsamında hesaplama yapılması doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir denilerek hükmün davacı lehine bozulmasına hükmedildiğini, Davalı vekilinin karar düzelteme talebi Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 17.04.2014 tarih ve 4221/7599 sayılı kararı ile reddedildiğini, İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince önceki kararda direnilmesine karar verildiğini, Yerel mahkemenin direnme kararı üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 18.04.2019 tarih ve 2017/11-66 esas, 2019/480 karar sayılı kararında davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozulmasına karar verildiğini ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.01.2020 tarih ve 2019/11-780 esas 2020/27 karar sayılı ilamı ile davalı …’nin karar düzeltme isteminin reddine hükmettiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun anılan kararından işaret edildiği üzere “Dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’nın 66/1 maddesi uyarınca marka sahibinin uğradığı zarar sadece fiili kayıp değil, yoksun kalınan kazancı da kapsar. Fiili kaybın ne şekilde hesaplanacağı madde metninde açıkça yer almayıp 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 42-44 kıyasen uygulanması söz konusudur. Yoksun kalınan kazanç, marka hakkına tecavüz edilmesi dolayısıyla malvarlığında kesin olarak ya da büyük ihtimalle gerçekleşecek artışın kısmen ya da tamamen önlenmesidir. Bu halde marka hakkına tecavüz edilmeseydi ileride markanın kullanılması ile elde edilecek kazancın belirlenmesi somutlaştırılacak bir tutar olacaktır.556 sayılı KHK m. 66/2/a’da marka sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir m. 66/2/b’de mütecavizin elde ettiği gelir söz konusudur.556 sayılı KHK m. 67’de m. 66/2/a yöntemlerinden birisi kullanılabileceği belirtilmiş, yoksun kalınan kazancın artırılması düzenlenmemiştir. Buna göre, mahkeme ürünün satışında markanın ekonomik bakımdan nasıl bir katkısının bulunduğu kanaatine vardığı takdirde kayıp için hesaplamada makûl bir payın daha eklenmesine karar verir.Davacı vekili, yargılama sırasında, düzenlenen bilirkişi raporu doğrultusunda 556 sayılı KHK m. 66/2/a gereğince hesaplanan yoksun kalınan kazanç üzerinden maddi tazminat talebini ıslah etmiştir. Bu itibarla davacı vekilinin maddi tazminat talebinin sadece yoksun kalınan kazanç olduğu, ıslah dilekçesinin içeriğinden tercihinin 556 sayılı KHK m. 66/2/a gereğince marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, marka sahibinin marka kullanması ile elde edebileceği muhtemel gelire göre hesaplanacak yoksun kalınan kazanç seçeneği olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla davacını yoksun kalınan kazancının 556 sayılı KHK m. 66/2/a gereğince hesaplattırılıp sonucuna göre karar verilmelidir.” denilmiştir. Davacı vekili, 08.06.2010 havale tarihli ıslah dilekçesinde 04.05.2010 tarihli bilirkişi raporu uyarınca davalıdan talep edeceği tutarı, fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak, 64.256,40 Amerikan Doları (USD) olarak ıslah etmiştir. Bilirkişi heyetlerince de kabul edilen dosyada mübrez 04.05.2010 tarihli bilirkişi raporunda yer aldığı üzere, Davalının 2006 ve 2007 yılları Tanzanya satış tablosu raporda gösterilmiş olup, bu kapsamda ; İhracat değeri (USD), İhracat değeri (Türk Lirası), Miktar (ton), Davacının 1 ton satış kârı üzerinden yaptıkları hesap sonucunda; davalının 64.256,40Yoksun kaldığı kazanç 64.256,40 Amerikan Doları olup, davalının 2006 ve 2007 yevmiye envanter defterinde kapanış tasdikleri bulunmaması nedeniyle ispat yükümünü yitirmiş olduğu, 556 sayılı KHK m. 66 uyarınca davacı adına tescilli markaya tecavüzden doğan yoksun kalınan kazanç tutarının 64.256,40 amerikan Doları olduğunun anlaşıldığını, 556 sayılı KHK m. 66/2/a uyarınca davacının davalıdan 64.256,40 Amerikan Doları tutarında yoksun kalınan kazanç talep edebileceğini bildirmişlerdir.
Türk Patent Enstitüsü Markalar Dairesi Başkanlığından gelen kayıtlardan … ibareli markanın … sınıfta 29/02/2000 tarihinden itibaren 10 yıl müddetle davacı adına tescil edildiği, …+ Şekil ibareli … + Şekil İbareli,… + Şekil ibareli … ibareli, … ibareli, … ibareli markalar ile bu markaların türevi niteliğindeki markalarında davalı adına tescilli olduğu, bu markalar arasında Santa Lucia ibaresini veya davacı markasındaki şekle benzer şekli taşıyan tescilli marka bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davalı vekilince dosyaya sunulan tercüme evraklarda görüldüğü üzere Birleşik Tanzanya Cumhuriyeti Ticari isimler tescil kanunu 213. bölümde şirket evrakı müsbitelerinde muayyen ifade başlığıyla … ibareli markanın … adına tescilli olduğu belirtilerek bu şirketin lisansı ile davaya konu markaların üretildiğini ve üretilmeye devam ettiğini belirtmişseler de, fotokopi olan belgede görüldüğü üzere söz konusu markanın …ibaresini taşıdığı ve şekil mevcut olduğu ve yine davalının ihraç etmek üzere olduğu ve ele geçirilen ürünler ile … Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılan soruşturma safhasında iş yerinde ele geçirilen makarna ambalajlarının da aynı marka ve amblemin yazılı olduğu görülmektedir. Gerek ele geçirilen ambalajlar üzerinde, gerekse davacının markası ve markanın kullanımına ilişkin dosyaya sunulan görsellerde Santa Lucia ibaresinin çok belirgin olarak yazıldığı, bunun altında değişik grafiklerle de olsa başak resminin bulunduğu, yine bu resmin her iki yanında yuvarlak içersinde başaklar arasında davacı markasına S harfinin, davalının kullanımında ise B harflerinin yazılmış olduğu, marka ibaresi ile gramajla ilgili bilgilerin makarna poşetlerinin her iki yanında aynı tarzda yazılmış olduğu, davalının kullanımında Santa Lucia ibaresinin üzerinde New Pasta yazıldığı ancak bu ibarenin gayet küçük harflerle yazılmış olması sebebiyle geri planda kaldığı ve markaların kullanımı sebebiyle farklılık oluşturacak düzeyde olmadığı, kaldı ki davalı yanın kullanımıyla, yani savunmasında belirttiği sipariş ile üretilen markanın tescili ile ilgili geçerli sayılacak bir belge de sunmamış olduğu , davalı eyleminin davacı markasına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği anlaşılmaktadır.
TTK MADDE 54- (1) Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır.
(2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.
TTKm.54 uyarınca ‘“haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. Bir eylemin haksız rekabet olarak nitelendirilmesi için taraflar arasında dar anlamda rekabet ilişkisinin olmasına, yani tarafların aynı sektörde olmalarına ve birbirlerine rakip konumda olmalarına gerek yoktur (POROY R/ YASAMAN H, Ticari işletme Hukuku, 15. Bası, İstanbul 2015, s. 334; NOMER ERTAN, F, Haksız Rekabet Hukuku, İstanbul 2016, s. 115).
Haksız rekabetin genel tanımını veren bu hükmün yanı sıra, TTK m. 55 hükmü uygulamada sıkça karşılaşılan haksız rekabet hallerini sınırlayıcı olmayacak şekilde saymıştır. Bununla birlikte TTK m. 55’te sayılan haksız rekabet hallerinin sınırlayıcı olmadığı, sadece TTK m. 54/2’de belirtilen haksız rekabet eyleminin örnekseme yoluyla sayılmış örnekleri olduğu açıktır. Ayrıca TTKm.55 özel olarak bazı haksız rekabet eylemleri sayılmıştır. Bunlardan TTK m.55/4’de yer alan “Başkasının malları, işi ürünlerini, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” şeklindeki eylem açısından davalı tarafın eyleminin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu hükmün uygulanabilmesi için, bir kimsenin bir başkasının iş ürünlerini, mallarını, faaliyet veya eylemlerini veyahut haklı olarak kullandığı işaretlerini haksız yere vere karıştırılmaya sebep olacak şekilde kullanması gerekli ve yeterlidir.
556 sayılı K.H.K.’ nin 61. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmış olup, 1. fıkranın ( a ) bendine göre, 9. maddenin ihlali ve ( b ) bendine göre de, marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markaya tecavüz fiilini oluşturacaktır.
Toplanan deliller, HGK’nun bozma ilamı gerekçesi , mali kayıtlar ve HMK 266 madde kapsamında dosyadaki deliller ile uyumlu, 4/05/2010 tarihli mali bilirkişi … tarafından düzenlenen rapor ile bilirkişiler …, …ve …’in 28/01/2022 tarihli bilirkişi raporları mahkememizce hükme dayanak olarak alınmış olup, tüm dosya kapsamı incelendiğinde, Kapanış tasdiki yapılmamış olan davalı defterlerin sahibi lehine delil olarak kabul edilmeyeceği TTK’nın 70. Maddesine göre kapanış tasdikini içermeyen yevmiye defterinin geçerli sayılamayacağı anlaşıldığından davalının zarar ettiği yönündeki savunması yerinde görülmemiştir. Zira her tacir, basiretli tacir olma yükümlülüğü kapsamında kanun koyucu tarafından getirilen yükümlülüklere uygun olarak, ticari defterleri tutmak; defterlerinde ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri Kanuna göre denetlenebilir şekilde /şeffaflık ilkesi gereği ortaya koymakla yükümlüdür. Bu durum basiretli tacirler yönünden kanuni bir yükümlülük olmayıp aynı zamanda ticari işletmenin kurumsal yapısını koruması ve sürdürülebilirliğin sağlanması açısından da zorunludur. Öte yandan ticari defterlerde kapanış tasdikinin ana amacı ise, gerek diğer tacirleri korumak gerekse de kanuni yükümlülükleri denetleyebilmek adına defter sayfalarının boş veya satırlarının aralıklı olup olmadığını denetlemek ve böylece, sonradan eski tarihli kayıt yapılmasının önüne geçmektir. Nitekim 6100 Sayılı HMK m.222/2 maddesinde “Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.” Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.(222/4 madde) düzenlemesi gözetildiğinde davalı ticari defterlerinin davalı yan adına lehe değerlendirilmesi mümkün değildir.
Tüm dosya kapsamı topluca değerlendirildiğinde, davacının tescilli markasındaki… ibaresini aynen, şekil kısmını ise büyük ölçüde kısmen almak suretiyle davalının ürettiği ve üretmekte olduğu makarnaların ambalajlarında kullanarak davacı markasına tecavüzde bulunduğu gibi, fiilinin TTK 57/5. maddesinde ifadesini bulan haksız rekabet de oluşturduğu anlaşıldığından,keza haksız rekabetin varlığı halinde eylemin yaptırımsız kalmaması için, TTK düzenlemesinde hakime maddi tazminat olarak davalının elde etmesi mümkün bulunan menfaatin karşılığına hükmetmek yetkisi de vermiştir. Haksız rekabet düzenlemesinde de tazminatın temel felsefesi davalının haksız rekabeti nedeniyle davacının elde etmekten mahrum kaldığı kar miktarının davacıya ödenmesi esas alınmaktadır. Davalının eylemi nedeniyle eylemin gerçekleştiği dönem içerisinde davacı elde etmesi muhtemel gelirden mahrum kalmış olduğu sabittir. Zira mütecavizin satış miktarı, satışa sunduğu tecavüze konu ürünlerin kalitesi, hedef kitlenin aynı olup olmadığı gibi hususlar 66/2-a kapsamında yapılacak hesaplamada önem arz etmemektedir. Zira sınai hak sahibi olan davacı kendisinin sınai hakkına tecavüz edilmemiş olsaydı, davalının sattığı miktarda ürünü kendisinin satıp bu satıştan gelir elde edebileceğini öne sürmektedir. Somut olayda da davacının yarattığı bir marka değeri olduğu gerçeği karşısında davalının ise hiçbir emak ve çaba sarf etmeden bu marka değeri üzerinden kendisine bir Pazar bulmuş olup, hatta bu pazarı ülke dışında Tanzanya halkı nezdinde dahi karıştırılma ihtimali bulunan ve tescile konu olmayan bir isimle, tecavüze konu markanın tescilli olduğu mallarla aynı mallarda kullanarak marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet eylemini gerçekleştirmiştir. Karıştırılma (iltibas) ihtimalinden bahsedilmek için halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurması yeterli olup, “…” olan davacı markası “…” olarak kullanılarak adeta davacının yeni bir ürünü gibi tecavüz ve haksız rekabete neden olunmuştur. Davalının ve davacının 2006 ve 2007 yılları ihracaat satış tablosu/Tanzanya ülkesine yapılan gerek bozma öncesi alınan 4/05/2010 tarihli mali bilirkişi… tarafından düzenlenen raporda davacı şirketinde Tanzanya ülkesine ait 2006 ve 2007 yıllarına ait satış listesi ,fiili ihracaat miktarı ve elde etikleri gelir denetime uygun şekilde incelenmiş olduğundan tazminat miktarını 64.256,40 USD olarak hesaplamış keza bozma sonrasında alınan …, … ve …’ tarafnıdan düzenlenen HMK 266 madde kapsamında hükme dayanak yapılan 28/01/2022 tarihli bilirkişi raporlarında da tarafların İhracat değeri (USD), İhracat değeri (Türk Lirası), Miktar (ton), Davacının 1 ton satış kârı üzerinden heyetin hesaplama yaptığı, davalının 2006 ve 2007 yevmiye envanter defterinde kapanış tasdikleri bulunmaması nedeniyle ispat yükümünü yitirmiş olduğu, 556 sayılı KHK m. 66 /2-a maddesi uyarınca davacı adına tescilli markaya tecavüzden doğan yoksun kalınan kazanç tutarının 64.256,40 amerikan Doları olduğunun tespit edildiğinden ıslah ile talep edilen maddi tazminat miktarı mahkememizce kabul edilmiş olup, toplanan delillere göre aynı alanda faaliyet gösteren davacının da Afrika kıtası ve Tanzanya ülkesine ithalat yaptığı, davalının davacı adına tescilli “…” markasını, hiçbir tescilli hakka dayanmaksızın, aynı emtia (makarna) ürünleri üzerinde … ibaresi ile kullandığı , … Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılan soruşturma safhasında iş yerinde ele geçirilen makarna ambalajlarının da aynı markanın ele geçtiği, davalı eyleminin davacının tescilli marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmesi nedeniyle eylemin tespiti ile men ve re’fine,…Markasını taşıyan ürünlerin satışının, dağıtımının, ihracatının ve ithalatının engellenmesine, Santa Lucia ibaresi ile üretilen taklit makarna ambalajı bulunduğu taktirde bu ürünler ile varsa tanıtım araçlarının toplatılarak imhasına, 556 sayılı KHK 66/2-a kapsamına bilirkişi raporu ile benimsenen ve hakkaniyete ve tarafların ticari kapasitesine uygun olarak 64.256.40 USD Maddi tazminatın ödeme tarihindeki TL karşılığının dava tarihinden itibaren işletilecek en yüksek banka mevduat faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, takdiren tarafların dosyaya yansıyan ticari durumları, manevi tazminatın sebepsiz zenginleşme aracı olmama özelliği ve talep tarihindeki tarafların ekonomik ve sosyal konumlarına göre takdiren 5000 TL manevi tazminatın dava tarihininden itibaren işletilecek işletilecek en yüksek banka mevduat faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine ,manevi tazminatta fazlaya dair talep ile ticaretten men talebinin reddine, karar kesinleştiğinde özetinin, masrafı davalıdan alınmak suretiyle ülke genelinde yayınlanan tirajı yüksek gazetelerden birinde bir kez ilanına karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davacının tescilli … şekil markasını davalının ürün ambalajlarını benzetmek suretiyle tecavüzde ve haksız rekabette bulunduğunun tespiti ile men ve refine,
2-Davalının … markasını taşıyan ürünlerin, satışının dağıtımının, ihracatının ve ithalinin davalı tarafından yapılmasının engellenmesine, bu marka ve ambalajı taşıyan ürün mevcut ise bu ürünler ile aynı şekilde var ise tanıtım araçlarının toplatılarak imhasına,
3-Taktiren 64.256.40 USD Maddi tazminatın ödeme tarihindeki TL karşılığının dava tarihininden itibaren işletilecek en yüksek banka mevduat faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, takdiren 5000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek işletilecek en yüksek banka mevduat faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine ,manevi tazminatta fazlaya dair talep ile ticaretten men talebinin reddine, karar kesinleştiğinde özetinin, masrafı davalıdan alınmak suretiyle ülke genelinde yayınlanan tirajı yüksek gazetelerden birinde bir kez ilanına,
4- 5.933,148 TL ilam harcının peşin ve ıslah harçtan mahsubu ile eksik kalan 4.221,048 TL harcın davalıdan tahsiline,
5- Kabul edilen Manevi tazminat talebi yönünden, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 5.000 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Kabul edilen Maddi tazminat talebi yönünden, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 15.000 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Kabul edilen marka hakkına tecavüz ve Haksız rekabetin tespiti ile men ve ref’i talepleri yönünden, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 15.000 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Reddedilen manevi tazminat talebi yönünden Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 5.000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 13,10 TL başvuru harcı, 675,00 TL peşin harç 1.037,10 TL ıslah harcı , bozma öncesi ve sonrası olmak üzere 3.232,80 TL tebligat ve bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.957,90 TL yargılama giderinin takdiren 2/3 ünün davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-Davalı vekilinin yargılama giderlerinden olan 900 TL’nin takdiren 1/3 inin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
11-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair verilen karar davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde YARGITAY NEZDİNDE TEMYİZ YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi. 20/12/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸