Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/434 E. 2023/251 K. 20.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/434 Esas
KARAR NO : 2023/251

DAVA : Fikir Ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 15/11/2012
KARAR TARİHİ : 20/12/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin uzun yıllardır yayıncılık sektöründe faaliyet gösteren, saygın ve köklü bir yayınevi olduğunu ve aynı zamanda yazar …’a ait … isimli esere ilişkin olarak yazarın mirasçıları ile yapılan sözleşme kapsamında mali hak sahibi olduğunu, müvekkilinin bu nedenle söz konusu eserin uzun yıllardır basım ve dağıtımını yaptığını, davalının müvekkiline ait olan işleme, çoğaltma, yayma haklarını ihlal ettiğini ve müvekkilinden izin almaksızın eserin basımını ve dağıtımını yaptığını, davalı yayınevi ile müvekkili arasında herhangi bir sözleşme mevcut olmadığı gibi, davalıyı yayınında haklı gösterebilecek hukuki bir dayanağın da mevcut olmadığını, davalının haksız yayınları nedeniyle 06/04/2006 tarihinde davalı aleyhine … 1. FSHHM’nin… esas sayılı dosyası ile tazminat davası açıldığını ve söz konusu yargılama kapsamında Kültür Bakanlığı’ndan istenilen bandrol kayıtları neticesinde, davalının toplamda 24.500 adet eseri bastığının tespit edildiğini ve yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verildiğini, ancak davalının dava tarihi olan 06/04/2006 tarihinden sonra da eseri hukuka aykırı olarak basmaya ve yaymaya devam ettiğini, bu bağlamda 11/05/2006 tarihinde 30.000 adet ve 15/11/2006 tarihinde 10.000 adet olmak üzere toplam 40.000 adet daha bastığını iddia ederek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, 5.000,00 TL. maddi tazminatın, haksız yayın tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 08/11/2016 tarihli dilekçesi ile, 50.000,00 TL olan tazminat talebini, 110.400,00 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davanın açıldığı tarihten çok önce zaman aşımının dolduğunu, davacının hak arama hürriyetini kötüye kullandığını, müvekkili tarafından yayınlanan … isimli eserin, …’ın işleme eseri olduğunu ve müvekkili ile işleme eser sahibi arasında FSEK’in 52. maddesine uygun telif sözleşmesinin mevcut olduğunu, gerek davacı tarafın gerekse müvekkilinin neşrettiği eserin, …’ın orijinal veya …’un işleme eseri olmadığını, …’ın işleme eseri olduğunu, yaratma gereği ilkesi uyarınca, bir eserden yararlanarak oluşturulan işleme eser niteliğindeki yapıtın, yararlanılan orijinal eserden bağımsız bir eser olarak kabul edildiğini, müvekkili tarafından yayınlanan … isimli eserin, hukuka uygun olarak yayınlandığına ilişkin işleme eser sahibi …’ın beyanları ile bilirkişi raporlarıyla yapılan tespitlerin mevcut olduğunu, davanın dava dışı işleme eser sahibi …’a ihbar edilmesi gerektiğini ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Dava, …’a ait … isimli eser sebebiyle mirasçıları ile yapılan sözleşme sebebiyle şimdilik 5.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsili taleplidir.
Mahkememizden verilen 20/12/2016 tarih ve 2012/255 Esas 2016/263 sayılı kararı İstanbul BAM 16.Hukuk Dairesinin 2017/2262 esas 2018/1526 karar 29/06/2018 tarihli ilamıyla istinaf istemi esastan reddedilmiş, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2018/4597 esas 2019/5669 karar 23/09/2019 tarihli ilamıyla İstinaf Mahkemesice verilen kararın bozularak kaldırılmasına karar verilmiş, iş bu esas üzerinden yargılamaya devam edilmiştir.
Dava devam ederken davalı … – … tarafından yayınlanan … isimli işleme eserin hukuka aykırı olarak yayınladığı iddiasıyla davacı tarafından açılıp Yargıtay derecatından geçerek kesinleşen mahkemenizin 2014/74 E. – 2014/213 K sayılı ilamı ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine yapılan… sayılı başvuru …tarihinde karara bağlanarak 21.10.2022 tarihli 31990 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Kararın HÜKÜM kısmında; (ek:1,2)
B. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere … 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine (E…., K….) GÖNDERİLMESİNE, karar verilmiştir. Kararın “İLKELERİN OLAYA UYGULANMASI ” kısmında da belirtildiği üzere;
71. Bu durumda ”… ve …-…” isimli eseri yayımlaması ve satışa sunması nedeniyle başvurucu aleyhine tazminata hükmedilmesi devletin pozitif yükümlülüklerinin ihlaline yol açmıştır.
72. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ifadelerine yer verilmiş olup, ilgili kararın gerekçe kısmında;
” 12/6/1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’da, önceki dönemde oluşturulan ve sahibinin ölümünün üzerinden 70 yıl geçmemiş eserlerin mali haklarıyla ilgili olarak herhangi bir geçiş hükmüne yer verilmemiştir. Mahkeme 5846 sayılı Kanun’un 1/1/1952 tarihinde yürürlüğe giren geçici 2. maddesi hükmünü olayda uygulanabilir bulmuş ve buna dayanarak meseleyi çözümlemiştir. 5846 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi hükmünü yorumlayan Mahkeme, 4110 sayılı Kanun’la yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği dönemde yayımlanma süreci tamamlanmış işleme eserlerin korumanın tekrar başladığı dönemde yeniden yayımlanması hâlinde mali hakların sahibinden izin alınması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme, …’un şiirlerinin mali haklarını mirasçılarından devralan Kitabevinden izin alınmamış olması sebebiyle “… ve …-…” isimli eserin yayımlanmasının ve satışa sunulmasının kanuna aykırı olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Öncelikle 1/1/1952 tarihinde yürürlüğe giren 5846 sayılı Kanun’dan önceki dönemde oluşmuş müktesep haklara ilişkin hüküm içeren geçici 2. maddenin 12/6/1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik yönünden uygulanmasının makul olmadığı belirtilmelidir. Geçici hükümler, kanuni değişikliklerden önceki mevzuata göre oluşan hukuki durumların yeni düzenleme karşısındaki konumunu düzenler. Bu nedenle geçici hükümler ancak öngörüldüğü geçiş dönemiyle sınırlı bir etkiye sahiptir. Bu bağlamda 5846 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/1/1952 yılından önceki dönemde oluşmuş olan kazanılmış hakların durumunun düzenlenmesi amacıyla ihdas edilen geçici 2. maddenin uygulama alanının 1/1/1952 yılından önceki olaylarla sınırlı olduğu açıktır. Dolayısıyla Mahkemenin 1/1/1952 tarihinden sonra yayımlanmış bir işleme eser olan “… ve …-…”in 5846 sayılı Kanun’un koruması kapsamına girip girmediğini geçici 2. maddeyi uygulayarak çözümlemesi öngörülebilir olmayan bir yorumdur.
12/6/1995 tarihinde yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’da, söz konusu Kanun’un yürürlüğe girmesinden önceki dönemde oluşturulmuş işleme eserlerle ilgili bir geçiş hükmü öngörülmediğinden ”… ve …-…” eserinin 5846 sayılı Kanun’un koruması kapsamına girip girmediği meselesinin genel hükümlere göre ve hukuk devleti ilkesi ışığında çözümlenmesi gerekir.
Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin ön koşullarından biri kişilerin hukuki güvenliğinin sağlanmasıdır. Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ortak değerdir. Kural olarak hukuk güvenliği kanunların geriye yürütülmemesini zorunlu kılar. “Kanunların geriye yürümezliği” olarak adlandırılan bu ilke uyarınca kanunlar kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılır. Geçmiş, yeni çıkarılan bir kanunun etki alanı dışında kalır. Bu nedenle sonradan yürürlüğe giren kanunların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması hukukun genel ilkelerindendir (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
Başvurucunun mali haklarını devraldığı ve …’un şiirlerinin işlendiği ”… ve …-…” isimli eser 1987 yılında oluşturulmuş ve anılan tarihten itibaren umuma arz edilmiştir. Dolayısıyla ihtilaf konusu eser, 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 12/6/1995 tarihinden önce hukuka uygun olarak alenileşmiştir. Bu durumda söz konusu eserin 5846 sayılı Kanun’da düzenlenen hakların koruması kapsamına girdiği ve 5846 sayılı Kanun’daki mali hakların eser sahibi veya bunları devralan kişi yönünden mülk hâline geldiği açıktır.
Sonradan yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’la yapılan değişikliğin bir sonucu olarak …’un şiirlerinin koruma süresi 1/1/2007 tarihine kadar uzamış ise de bu durum …’un şiirlerinin işlenmesi suretiyle oluşturulan eserleri 5846 sayılı Kanun’un koruması kapsamı dışına kendiliğinden çıkarmamaktadır. 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce alenileştirilen eserlere ilişkin mali hakları açıkça ortadan kaldıran bir hüküm bulunmadığından …’un mirasçılarının haklarının canlandığından hareketle başvurucunun haklarının sona erdiği sonucuna ulaşılması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşan bir yorum değildir. Bu durumda uyuşmazlıkta uygulanan hukuk kurallarının hukuk devleti ilkesi ışığında ve öngörülebilirlik ilkesi gözetilerek yorumlandığı sonucuna ulaşılamayacaktır.
Kuşkusuz kanunlarda başvurucunun hakkını ortadan kaldıran açık bir düzenlemenin bulunması hâlinde bunun başvurucu ile Kitabevinin menfaatleri arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi temin edip etmediğinin de incelenmesi gerekir. Ancak uyuşmazlığa uygulanan hukuk kurallarının öngörülebilirlik kriterini sağlamaması başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği sonucuna ulaşılması için yeterli görülmüştür.
Bu durumda ”… ve …-…” isimli eseri yayımlaması ve satışa sunması nedeniyle başvurucu aleyhine tazminata hükmedilmesi devletin pozitif yükümlülüklerinin ihlaline yol açmıştır.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”
Somut olaya ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin kararında da açıkça ifade edildiği üzere sonradan yürürlüğe giren 4110 sayılı Kanun’la yapılan değişikliğin bir sonucu olarak …’un şiirlerinin koruma süresi 1/1/2007 tarihine kadar uzamış ise de bu durum …’un şiirlerinin işlenmesi suretiyle oluşturulan eserleri 5846 sayılı Kanun’un koruması kapsamı dışına kendiliğinden çıkarmamaktadır. 4110 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce alenileştirilen eserlere ilişkin mali hakları açıkça ortadan kaldıran bir hüküm bulunmadığından …’un mirasçılarının haklarının canlandığından hareketle davalı tarafın haklarının sona erdiği sonucuna ulaşılması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşan bir yorum değildir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin açık kararı ve yine Anayasa Mahkemesi kararlarının yargı makamları için bağlayıcı olması hususu da nazara alındığında; davanın haksız olarak ikame edildiği mahkememizce değerlendirilmiş, anılı sebeplerle davanın reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM:
1-Anayasa Mahkemesi kararı da nazara alınarak açılan davanın reddine,
2-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihindeki tarife gereğince dava değerini göre( ıslah işlemi ile birlikte dava değeri 110.400,00 TL) hesaplanan 25.500 TL vekalet ücretinin tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
4-Alınması gereken 269,85 TL karar ve ilam harcının peşin harç olarak alınan 74,25 TL ile ıslah harcı olarak alınan 1.800 TL’nin toplamı olan 1.874,25 TL’den mahsubu ile fazla yatırılan 1.604,40 TL’nin talebi halinde davacıya iadesine,
5-Davalı tarafından yapılan bilirkişi ücretleri olarak karşılanan 3.000 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Arta kalan gider ve delil avansının karanın kesinleşmesi ile yatıran tarafa iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 20/12/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır