Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/360 E. 2019/431 K. 11.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/144 Esas
KARAR NO : 2019/394

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/05/2013
KARAR TARİHİ : 15/10/2019

Taraflar arasında markanın kullanmama nedeniyle hükümsüzlüğü istemiyle açılan dava dosyası Mahkememizin 2013/101 esas numarasına tevzii edilmiş, mahkememizce yapılan yargılama sonucunda, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, Yargıtay 11.HD nin Yargıtay 11.HD’nin 2015/14481 esas 2017/2028 karar 11.04.2017 tarihli ilamı ile Anayasa Mahkemesi’nin 14/12/2016 tarih, 2016/148 E- 2016/189 K. sayılı kararı ile 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptaline dair karar verildiği gerekçesi ile bozularak bozma ilamı sonrasında dosya mahkememizin 2019/144 esas numarasına kayıtlanarak yargılamaya mahkememizde devam edilmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde, Davacı vekili, müvekkilinin inşaat alanında faaliyet gösterdiğini ve bu kapsamda TPE nezdinde bir çok tescilli markası bulunduğunu, davalı adına … no’lu marka 25. ve 37. sınıflarda tescilli ise de, davalının fiilen inşaat sektöründe faaliyeti bulunmadığından anılan sınıfta herhangi bir mal veya hizmet üretmediğini oysa, 556 sayılı KHK uyarınca markanın tescil edildiği mal veya hizmet için kullanılması gerektiğini, davalının markasını tescil edilmiş olan 37. sınıfta kullanmadığını ileri sürerek, davalının 37. sınıfta ürettiği herhangi bir mal ya da hizmet bulunmadığının tespiti ve davalı markasının 37. sınıf tescilinin iptali ve kısmi hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde, davanın süresi içinde açılmadığını, davacının aktif husumet ehliyeti bulunmadığını, müvekkil şirketin inşaat alanında 3.şahıs ya da ortaklığı bulunan diğer şirketlere proje ve uygulama , inşaat sektörüne ilişkin danışmanlık hizmetleri verdiğini, davacı tarafın ”…” markası yönünden tescilli bir markası olmadığını savunarak haksız ve yersiz açılan davanın usul yönünden reddini, davanın esasına girilmesi halinde tüm savunmaları dahilinde davacınn taleplerini/davanın külli olarak reddini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ettmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
Dava, davalı adına tescilli … nolu markanın 37.sınıf hizmetler için kullanmadığı iddiasıyla hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Yargıtay 11.HD’nin 2015/14481 esas 2017/2028 karar 11.04.2017 tarihli BOZMA ilamına göre Dava, kullanmama nedenine dayalı markanın kısmi hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. Her ne kadar mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, 06/01/2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 14/12/2016 tarih, 2016/148 E- 2016/189 K. sayılı kararı ile 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptaline karar verilmiştir. Bu itibarla, mahkemece anılan hususta değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir yönünde karar verilerak dosya Mahkememize gönderilmiştir mahkememizce bozmaya uyularak yargılamaya devam edilmiştir.
Dava dosyası yüksek mahkeme denetimi aşamasındayken yani hüküm henüz kesinleşmeden Yargılamanın devamı sırasında, Anayasa Mahkemesinin 2016/148 Esas ve 2016/189 Karar sayılı 14/12/2016 tarihli 556 Sayılı KHK’nın 14. Maddesinin Anayasanın 91. Maddesinin birinci fıkrasına aykırı olması sebebiyle iptaline dair kararın 06/01/2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlandığı anlaşılmıştır.
Markanın hükümsüzlük sebeplerinin sayıldığı MarkKHK m. 42/1-c’de “markanın kullanılması” kenar başlığını taşıyan 14. maddeye atıf yapılmakta ve söz konusu 14. maddeye aykırılığın bir terkin sebebi olduğu belirtilmekteydi, AYM’nin ilk iptal ettiği hüküm 42. madde düzenlemesi olduğundan, son iptal kararına kadar 14 . madde yürürlükte idi ancak iptali ile ilgili düzenlemenin resmi gazetede yayınlanması ile yasal boşluk oluştuğundan bu boşluğun hakimin hukuk yaratması ile doldurulup doldurulmayacağı hususunun tartışılması gereklidir. Zira AYM kararının sonuçlarının doğrucağı zaman ile 6768 sayılı yasanın markanın kullanılması gerekliliğini getiren SMK 9.maddesinin yürürlük tarihi dikkate alınıdığından zaman bakımından uygulanma sorunu doğmuştur.
6769 sayıyı yasanın 192. maddesi uyarınca 9.madde ancak SMK’nın RG’de yayımlandığı tarih olan 10.01.2017’den itibaren uygulanabilicektir, bilindiği gibi kanunlar kural olarak ileriye etkili olup, geçmişe etkili olmamaları esastır. Kanunun geçmişe etkili olması için buna ilişkin kanuni bir hüküm bulunmalıdır. Oysa 6769 sayılı yasa hükümleri incelendiğinde 6769 sayılı SMK’nun kanunun geriye etkili olacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığı gibi bunun yorum yolu doldurulması da mümkün değildir.
Usul hukukumuza geçerli olan hüküm her davanın açıldığı tarihteki duruma göre karara bağlanması yönündedir. Bu açıdan yargılama devam ederken iptal edilen bir yasa hükmüne göre yargılamanın sürdürülmesi mahkemelerden beklenemez.
Her ne kadar Anayasamızın 90/5.maddesi uyarınca “usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.”düzenlemesi mecvut ise de esesen kişiye yada tüzel kişiliklere bir nevi mülkiyet hakkı tesis edilen bir belgenin( Marka hakkı, sahibine inhisari yetkiler veren ve gayri maddi bir nitelik arz eden sınai mülkiyet hakkıdır.) yasal dayanağı ulusal mevzuatta iptal edilmiş ise bunun uluslarası hükümlerin yorum yoluyla hakim tarafından doldurulması düşünülemez. Konvansiyon hükümlerinin yorum yöntemi TRIP’in 19.maddesinde düzenlenmektedir. Ancak , Konvansiyon hükmünün başlangıcında “tescil edilen markanın kullanılması bir memlekette mecburî ise” hükmü yer almakta, keza TRIPs’deki madde de “tescilin idame ettirilmesi için markanın kullanılması gerekli ise” şeklinde başlamaktadır. Hükümden anlaşılan tescil sonrasındaki döneme yönelik olarak marka sahibinin kesin bir kullanım zorunluluğundan madde metninde bahsedilmemekte, markanın tescil sonrasında kullanılması yönünde ilgili ülkede bir şart/zorunluluk varsa, bu şartın uygulanmasına yönelik sınırlayıcı kurallar belirlenmektedir. Dolayısıyla Konvansiyon’un yöneldiği amaç, kullanım zorunluluğunu tanımak değil, markanın tescil sonrasındaki dönemde kullanılması düzenini kurallara bağlamaktır. İptal edilen KHK düzenlemesinde kanunkoyucu markanın kullanım zorunluluğunu marka sahibine öngörmüştü, dolayısıyla artık böyle bir hüküm bulunmadığı için uluslararası antlaşma hükümlerinin ancak var olan bir yasal düzenlemede “düzenleyici” etkisinden söz edilebilir, Uluslararası düzenleme hükümlerinin yorum yolu ile genişletilerek bir mülkiyet hakkı tesis eden belgenin yorum kuralları ile hakim tarafından boşluk doldurulması söz konusu değildir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararları 153./6. Bendinde belirtildiği üzere, geriye yürümez ise de; H.G.K’nun 31/03/2004 tarihli ve 156/194 sayılı kararında benimsenen görüşe göre de, iptal kararının kesinleşen işlem ve kararlara etkili olmayacağı, görülmekte olan davalarda ise, geriye yürümeme kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derdest dosyalar ve kesinleşmemiş dosyalar yönünden de uygulanacağı sonucuna varıldığından, somut uyuşmazlıkta da dava dosyasının bozulmuş olması nedeniyle kesinleşmemiş olması sebebiyle 556 Sayılı KHK’nın 14. Maddesinin iptalinden dolayı davanın yasal dayanağı kalmamış bulunmaktadır.
Yukarda açıklanan nedenle ülkemizin taraf olduğu TRİPS hükümleri, Anayasanın 90. Maddesi kapsamında Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme olması nedeniyle fikri mülkiyet haklarından kaynaklanan uyuşmazlıklarda düzenleyeci etkisi yönünden uygulanabilir ise de, TRİPS ve Paris Sözleşmesinde belirtilen kullanmamaya ilişkin iptal sebebinin yasal boşluk doldurur şekilde yorumlanamayacağı, TRİPS’in markayı kullanma başlıklı 19. maddesinde yer alan Uluslar arası düzenlemenin doğrudan iç hukukta uygulanması gereken hüküm niteliğinde olmayıp, iptalle ilgili oluşturulacak ulusal yasalarda yapılması gereken uygulamaya ilişkin belirlemeyi yapacak referans hüküm niteliğinde bulunduğu anlaşıldığından somut olayda TRİPS 19. Maddenin uygulanamayacağı hususu sabittir.
Dolayısıyla esasen bir mülkiyet hakkı tesis eden marka tescil belgesinin (Marka hakkı, sahibine inhisari yetkiler veren ve gayri maddi bir nitelik arz eden sınai mülkiyet hakkıdır.) iptalininde ulusal yasa ile düzenlenmesinin gerektiği,yasal bir düzenleme olmadan oluşan boşluğun hakimin takdiri ile yada Uluslar arası mevzuat hükümleri ile doldurulamayacağı anlaşıldığından ; Anayasa Mahkemesinin 6.1.2017 tarih ve 29940 sayılı RG.yayınlanan 148/189 sayılı ilamları ile 10.1.2017 tarih ve 29944 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun yürürlük tarihi dikkate alındığında, 6.1.2017 tarihi öncesinde açılmış tüm kullanmamaya dayalı hükümsüzlük/iptal davaları açısından yasal boşluk oluştuğundan DAVANIN REDDİNE, karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulması gerekmiştir.
HÜKÜM:yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre,
1- Anayasa Mahkemesinin 6.1.2017 tarih ve 29940 sayılı RG.yayınlanan 148/189 sayılı ilamları ile 10.1.2017 tarih ve 29944 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun yürürlük tarihi dikkate alındığında , 6.1.2017 tarihi öncesinde açılmış tüm kullanmamaya dayalı hükümsüzlük/iptal davaları açısından yasal boşluk oluştuğundan DAVANIN REDDİNE,
2-44,40 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile; 20,1 TL eksik harcın davalıdan tahsiline,
3- Anayasa Mahkemesi’nin 6.1.2017 tarih ve 29940 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 148/189 sayılı ilamları ile 10.1.2017 tarih ve 29944 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren iptal karar öncesi Mahkememizce yapılan yargılamanın kısmen kabulüne karar verilmiş olduğundan, yasal boşluk nedeniyle davanın reddedilmiş olması gözetilerek, hakkaniyet gereği, Davacı tarafın bozma öncesi yargılama giderlerinden olan 34,30 TL dava ilk masrafı, 355 TL tebliğat ücreti, 2000 TL bilirkişi ücreti, bozma sonrası 78,20 TL yargılama gideri olmak üzere toplam 2.457,50 TL’nin taktiren 1/2 inin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davalı tarafın yapmış olduğu 114 TL yargılama giderinin taktiren 1/2 inin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.931 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.931 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
Dair karar davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde yargıtay nezdinde temyiz YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi. 15/10/2019

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır