Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/439 E. 2021/292 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/439
KARAR NO : 2021/292

DAVA : FSEK – TECAVÜZÜN REF’İ, ÖNLENMESİ
DAVA TARİHİ : 15/10/2018
KARAR TARİHİ : 24/06/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan FSEK – Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi davasının yapılan açık yargılamasının sonunda.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkili …’nın “…” isimli televizyon program formatını geliştirdiğini ve … sistemleri (07.06.2018) üzerinden kendi adına tasdik ettirdiğini, davalı şirkete ait …’nin yabancı bölümler personeli … ile görüşüldüğünü, fragman ve program formatını gönderdiğini (09.08.2018), ardından dönüş olmadığı için başka kanal üzerinden çalışmalara devam ettiğini, 21.08.2018 tarihinde davalı şirkete ait …’de “…” isimli bir programın fragmanının yayınlanmaya başladığını, fark yaratmak için davalıların formatlarındaki para ödülünü doğum masraflarını karşılamak şeklinde değiştirildiğini, …’den …’e yeniden ulaşmaya çalıştıklarını, …’ün formatı kanalın üst düzey yöneticisi …’e ilettiğini, müvekkilinin 28.08.2018 tarihinde davalılara kanuna aykırı kullanım sebebiyle ihtarname çektiğini, buna karşın kanalın düzeltici tedbir almadığını, fragman yayınına WEB sitesi üzerinden devam ettiğini, ihtar çekilen kişiler arasında olmamasına karşın, davalılardan …’nun cevap ihtarnamesinde (07.09.2018) programın tüm haklarının kendisinde ait olduğunu, 10.08.2018 tarihinde kendi adına noter onayı almış olduğunu, bu tasdiğin davacının kendi tasdik tarihinden altı ay sonrası olduğunu, tecavüzün ref’i ile davalının yayınının durdurulmasına karar verilmesini ve ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … TİC.A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle: Diğer davalının hazırladığı “…” isimli programla taraflarının bir ilgisinin olmadığını, bu formatın davalı … ve … tarafından hazırlanmış ve kanallarına sunulmuş olduğunu, eserin hususiyetinin çalıntı olduğu iddia edilen esere aynen geçmiş olmasının şartının gerçekleşmediğini, konu benzerliğinin intihal nitelendirmesini haklı kılmadığını, FSEK’nun düşüncenin hususiyet içeren ifade biçimine yani işlenişine koruma sağladığını, hususiyet içermeyen bir fikrin ve işleniş biçiminin korunmasının olanaksız olduğunu, davacı yanın format adı altında sunduğu içeriğin hukuken hususiyet koşulu başta olmak üzere bir formatta bulunması gereken unsurları içermeyen alelade bir fikir ve bu fikrin bir çok program formatında kullanılan anonim unsurlarla işlenmesi olduğunu, davacının sunmuş olduğu format özelliklerinin daha önce yapılmış pek çok programda yer alan işleyişi esas alarak hazırlık yaptığını, kendisinden önce hazırlanmış programlara bir mesafe koyamadığını, bebek kınası, diş buğdağı gibi adetleri fikren aldığını, bu nedenle hususiyetinin bulunmadığını, müvekkiline atfedilen iddialar gerçeği yansıtmasa da davacının ortaya koyduğu formatın da özgün ya da sahibinin hususiyetini taşımadığı için davanın reddini, bir formatın varlığı için gerekli bulunan diğer unsurların da mevcut olmadığını, diğer davalının … format üzerine 2016 yılında çalışmaya başladığını, müvekkili yapımcının … adlı programın da yapımcısı olduğunu, dava konusu olayda sıradan tesadüfi bir benzerlik dışında benzerlik olmadığı gibi davacıya ait formattan da herhangi bir şekilde istifade edilmediğini, dava konusu formatlar arasında fikir benzerliği dışında bir benzerliğin olmadığını, eser niteliğinde olmayan davacı formatın FSEK hükümlerine göre değil, haksız rekabet hükümlerine göre korumadan yararlandırılması gerektiğini, ancak bunun için “başkasının ürününden haksız yararlanma” veya “iktisadi rekabetin kötüye kullanılmasının gerekli olduğunu, bu takdirde de formatın fiziki olarak yeterince tespit edilmiş olması ve diğer ürünlere göre ayırt edici olup olmadığı veya hususiyet unsurları üzerinden programları taklit edip etmediği testini geçmesi gerektiğini, davacı formatın daha önce olan formatlarla arasına bir özgünlük niteliği kazandıracak belirgin mesafe koyarak hususiyet yaratması ve müvekkilinin bu özgün formattan intihal yolu ile başka bir eser meydana getirmesinin gerekli olduğunu, oysa davacıya ait alenileşmiş bir format bulunmadığı gibi sunulan metinde de bir hususiyetinin de bulunmadığını, uyuşmazlık konusu program formatında herkesin aklına gelebilir bir fikir olduğunu, davacı programın yarışma öğelerinin kendi kanallarında yayınlanan pek çok programda kullanılmakta olduğunu, … isimli programın yeni gelinlerin evlerinde çeyizlerinin açılması, nişan düğün gibi törenlerine ilişkin videoların birlikte izlenmesi şeklindeki yayın akışı dikkate alındığında bu program formatının … isimli programın ilhamı olduğunun açık olduğunu, ihtiyati tedbir talebine ilişkin olarak hukuki koşulların oluşmadığını, talepte bulunanın hakkının varlığı ile bu hakkın ihlal edildiği konusunda geçerli kanıtların sunulmuş olması ve uyuşmazlıkla ilgili hususlarda gereken tedbirlerin alınması için gecikmesinde tehlike veya önemli bir zarar doğabileceği ihtimalinin varlığının gerekli olduğunu, davacı yanın ikna edici kanıtlarını ortaya koyamadığı gibi yaklaşık ispat koşulunun da gerçekleşmediğini, bu nedenle ihtiyati tedbir talebinin ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle: Davacılardan …’nın davada hukuki yararının bulunmadığını, neden taraf olduğunun anlaşılamadığını, bu nedenle davanın … yönünden reddini, tanık olarak adı geçen …’ın eser sahibi ve müşteki olarak anıldığını, davacı …’ın takip yetkisinin bulunmadığını, davacıların hangi unvan altında davayı açtığının anlaşılamadığını, bu nedenle davanın reddini, davacının tedbir talebi için hukuki koşulların oluşmadığını, davacı yönünden telafi edilmesi imkansız zararların doğmasının söz konusu olmayacağını, … isimli programın dava dilekçesi tarihinde dahi henüz yayında dahi olmadığını, bu nedenle tedbir talebinin, fiili imkansızlık da içerdiğini, bu nedenle de reddini, esas yönünden, müvekkilinin sektörde tanınmış bir yapımcı olduğunu, bu tarz bir menfi olaya karışmayacağının kabul edilmesini, müvekkilinin … isimli TV programıırı 2016 yılında … adı altında özgün fikir ürünü olarak yarattığını ve kayıt altına aldığını, … yöneticilerinden … ile paylaştığını (25.10.2016), konuyla ilgili yazışmaların dilekçe ekinde bulunduğunu, program taslağının oluşmasından sonra … Program …’ye sunulduğunu, programın ilk demosunun çekildiğini (23.02.2018) bu demo çekimine katılan …’dan 22.01.2018 muvafakatname alındığını, akabinde 13.04.2018 program için ikinci kez demo çekildiğini ve 10.08.2018 tarihinde … TV Programı olarak tasdik edildiğini, uyuşmazlık konusu formatrı fikir ürünü olarak ortaya konduğunu, davanın haksız ve kötüniyetli olarak ikame edildiğini, davacı tarafın iddiasına göre 2015 yılında … sistemine üye olduğunu, ancak şirketin 2018 tarihinde kurulmasının sorgulanması gerektiğini, müvekkilinin ortağı ve yönetici olduğu …’ın …’de yayınlanan …isimli programın da yapımcısı olduğunu, … isimli programın bu programdan hareketle üretildiğini, …’nin 2015 yılında yayın hayatına başladığını, 600 bölüm yayınlandığını, fikir ürünü olarak yaratıcısının müvekkilinin olduğunu, davacının ticari sicil kaydının 16.08.2018 olduğunu ve tasdik ve lisanslama işlemlerinin bu tarihten önce olduğunu, yeni kurulmuş bir firma olup bilinen herhangi bir program yapmış olmadıklarını, piyasada isim yapmak için formatı sahiplenmeye çalıştıklarını, davacının …’da 09.07.2018 tarihinde yayınladıkları tanıtım videosunun düşük bütçeli, özensiz, herkes tarafından hazırlanabilecek basitlikte bir video olduğunu, videonun görüntü kalitesi, gösterilen emek yönünden ciddi olmadığını, tanıtım videosunda programın içeriğine ilişkin hiçbir husus tespit edilemediğini, yapılan yayının herhangi bir ilgi görmediğini, tıklanma sayısının düşük olduğunu, keşide edilen ihtarnamenin son paragrafında “anlaşmak ön şartı ile” ibaresinin konmak suretiyle davacıların haksız çıkar elde etmek peşinde olduklarını, davacının müvekkiline ve diğer davalıya zarar verme kastı ile kendi WEB sitelerinden bir duyuru yayınlayarak ticari itibarı zedelemeye çalıştıklarını, davacının kendi programlarına ait hazırladıkları sunumun hiçbir özgünlük taşımadığını, … ve … formatlarının kötü bir kopyası olduğunu, bu açıdan hukuki korumadan yararlanamayacaklarını, herhangi bir hususiyet taşımadığını, koruma altına alınabilecek bir formata sahip olmadıkları anlaşıldığından hukuki dayanaktan yoksun, haksız ve kötüniyötli davanın reddini talep etmiştir.
HMK’nun 266. maddesi kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
31/10/2019 tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle: Davacı ve davalının sundukları çalışmaların eser niteliği incelendiğinde, bir televizyon program formatmın içermesi gereken unsurların bir kısmından yoksun oldukları, dolayısıyla bu çalışmalarda eser nitelemesi yönünden aranan objektif unsurun bulunmadığı, aynı şekilde televizyon formatı konusunda da eksik oldukları, format olduklarının söylenemeyeceği, program taslaklarının fikir ürünü olarak değerlendirilebileceği, eldeki delillerden tarafların birbirinden habersiz olarak aym konu üzerinde eşzamanlı çalıştıklarının söylenebileceği, kesin sonuç için delillerin yetersiz kaldığı, davalı tarafın demolarında davacının program ismini (…) kullanmış olduğu ve sonradan değiştirdiğinin görüldüğü bildirilmiştir.
17/03/2021 havale tarihli bilirkişi kurulu ek raporunda özetle: Davacı tarafın sunduğu … belgeleri incelendiğinde önceki raporda sunulandan daha detaylı bir formatın olmadığı, heyet olarak görüşlerini değiştirecek yeni bir ekleme bulunmadığı, bilirkişilerin; Tarafların yaptığı, yaptığını iddia ettiği ve/veya inkar ettiği görüşmelerden bağımsız olarak, işin tamamen mahkemenin takdirine kalan kısmından ayrı düşünmek durumunda olduklarını, hukukta salt fikirlerin eser olarak korunmadığı, bir fikrin eser olarak korunabilmesi için FSEK’de sayılan eser tiplerinden birine girmesi gerektiği, bu çerçevede heyetin sadece dosyaya mübrez belgeler çerçevesinde değerlendirme yaptığı, Televizyon programlarının FSEK kapsamında incelenirken, hem ilim ve edebiyat eserlerinden hem de sinema eserlerinden farklı bir değerlendirmelere tabi tutulduğu, doktrinde farklı tanımlar olsa bile, kanunda belirtilen sübjektif husus olan “yaratıcısının hususiyetini taşımalıdır” noktasında televizyon programları ancak çok spesifik açılardan birbirlerinden ayrılabildiği, her yıl binlercesi gerçekleştirilen televizyon programlarının pek çoğunun bu anlamıyla bir yasal korumadan uzak kaldığı, dava için ise karşılıklı her iki tarafın sunabildiği tamamlanmış bir format eksikliği görüldüğü, kök raporda bir formatın eser olarak sayılması için gerekli olan şartlar hem Yüksek Mahkeme kararları hem de öğretinin görüşleri çerçevesinde açıklandığı, ne davacı tarafından sunulan tam anlamıyla kabul edilmiş bir program formatının olduğu, ne de davalı tarafın son halini almış ve yayınlanmaya başlamış bir programının bulunduğunu, dosyadan anlaşılabildiği kadarıyla davalı tarafın yayınlamakta olduğu konuya ilişkin bir program da bulunmadığı, bu nedenle davacı tarafın sunduğu belgenin eser niteliği taşımadığı konusundaki görüşlerinin değişmediği bildirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava: “…” isimli tv program formatının, davalılarca yanınlanan “…” isimli program formatı ile birebir aynı olduğu ve intihal edilerek kullanıldığı iddiasına dayalı FSEK kapsamında tecavüzün ref’i, yayınların durdurulmasına ilişkindir,
Davanın açılmasını müteakip davacı ve davalıların dava, cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, beyanlarında geçen deliller toplanmış, ürün örnekleri ibraz edilmiş, bilirkişi incelemeleri yaptırılmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsamında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
Mahkememizce itibar edilen bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere: “Format” bir program değildir. Format, programın nasıl yapılacağını tarif eder. Kağıt üzerinde yapılan “tarif” ile program televizyona uyarlanır. Program formatları da değişik katmanlardan oluşur. Televizyon programlarına ait formatlar asli ve tali unsurlardan meydana gelir. Her televizyon programına ilişkin olarak hangi unsurların asli, hangilerinin tali olduğunun özel olarak tespit edilmesi gereklidir, ancak öğreti programın adının, sunucunun konumunu, sahne tasarımını, izleyicinin konumunu, programın akışını, anahtar ifadeleri, yarışmacı veya katılımcıların konumunu, sahnelerde oluşturulacak atmosferi asli unsurlar arasında saymaktadır. Ayrıca yine programda kullanılacak teknik usuller de asli unsurlar gibi program metninde yer alır. Programdaki katılımcılar, sorulan sorular ve sonuçlar ise tali unsurları oluşturur. Asli unsurlar program metinlerinde yer alır. Tali unsurlar ise her bir bölümde yeniden ayarlanır ve program içinde şekil alır. Format kavramı, … tarafından, ‘çeşitli bölümlerden oluşabilecek bir programın adının ve konusunun ne olduğunun, içeriğinde neler olacağının, programı oluşturan teknik hususların neler olduğunun ve bunun nasıl bir mizansenle aktarılacağının detaylandırılmış bir şekilde. yazılı veya bazen görsel işitsel unsurlarla desteklenmiş bir taslak olarak hazırlanmasına verilen isim ” şeklinde tanımlamıştır (… – Sinema Eserleri ve Eser Sahibinin Hakları, İstanbul, 2009. s.173) Format çok ayrıntılı bilgi içermez ve kısa cümlelerden oluşur. Zira uzun ve karmaşık cümleler seyirci gözünde formatın bir bütün olarak algılanmasını zorlaştırır.
Türk hukukunda da program formatlarının FSEK kapsamında eser sayılıp sayılmayacağı tartışılmıştır. Formatın ilk tespiti yapılmadan soyutluktan kurtulmadığını iddia edenler olduğu gibi, formatın yazılı şekil alması ve çerçevesinin çizilmesi ile program düşüncesinin soyutluktan kurtulduğunu ve eser niteliğe büründüğünü düşünen yazarlar da bulunmaktadır. Formatın sahibinin hususiyetini taşıması ihtimalinde bile FSEK kapsamında hangi tür eserlerin içinde sayılacağı tartışmaların ortak noktasını oluşturmaktadır. Program formatları FSEK kapsamında açıkça sayılmamıştır. Ancak mehaz ve uygun şekilde kabul ile iç hukukta geçerlilik elde eden Bern Sözleşmesi 2. Maddesinde “ifade şekli ne olursa olsun edebiyat ve sanat alanındaki kitaplar, dergiler ve diğer yazılar’ın eser kapsamında değerlendirilebileceği, devamında ise “…gibi bütün ürünler” diyerek geniş bir tanım yapıldığını unutmamak gerekmektedir. Formatın FSEK kapsamında eser niteliğine sahip olabilmesi için sahibinin hususiyetini taşıması, kendisine uygun olarak yapılan programların kendisinden yapıldığının kabul edileceği, bağlantının ve benzerliğin açık olması ile özellik taşıdığını, bu anlamdan diğerlerinden ayrıldığını ve sahibinin hususiyetini taşıdığını kabul etmek gerekmektedir. Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere; Formatların hususiyet taşıması, formatı yaratan düşüncenin yeni ve farklı olması anlamında değildir. ESEK kapsamındaki kabul edilen hususiyet, düşüncenin ne şekilde ifade Edildiğidir. Formattaki genel kurallardan, sunucunun sunma stili, sahneye gelişi, stratejiler, sahne dekoru, müziğin nerede kullanılacağı, stüdyodaki konukların programa katılımı- rolleri de formatın sahibinin hususiyeti ile belirlenir. Formattaki hususiyet televizyon programlarının her bölümünde olmak zorunda değildir, bütünün de olması yeterli ve gereklidir. Bu kabul ile program formatları hem Türkiye’de hem de yurt dışında devredilebilmekte, lisans yolu ile farklı televizyon kanallarında kullanılabılmekte, format ficaretine konu olabilmektedir. Bu şekli ile artık format soyut düşünce şeklinden sıyrılmakta, sahibinin hususiyetini taşımakta, yapılan ilk tespitle de somut bir algılanış taşımakta ve FSEK kapsamında ESER olarak değerlendirileceğinde şüphe bulunmamaktadır.
FSEK hükümleri, mevzuat, Mahkememizce itibar edilen bilirkişi kurulu kök – ek raporu ve bütün dosya kapsamından: Taraflara ait TV programlarının, televizyon program formatının içermesi gereken unsurların bir kısmından yoksun oldukları, eser nitelemesi yönünden aranan objektif unsurun bulunmadığı, aynı şekilde televizyon formatı konusunda da eksik oldukları, format olduklarının söylenemeyeceği, davaya konu program taslaklarının fikir ürünü olarak değerlendirilebileceği, tarafların birbirinden habersiz olarak aynı konu üzerinde eşzamanlı çalıştıklarının söylenebileceği böylece FSEK kapsamında tecavüzün oluşmadığı kanaatine varıldığından, davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
DAVANIN REDDİNE,
1-59,30 TL ilam harcından peşin harcın mahsubu ile eksik 23,40 TL harcın davacılardan tahsiline,
2-Avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca 5.900 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine,
3-Yapılan yargılama giderinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
4-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talepleri halinde iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 24/06/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır