Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/36 E. 2019/400 K. 16.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/36 Esas
KARAR NO : 2019/400

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/01/2018
KARAR TARİHİ : 16/10/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde; “…” ibareli markaların davacı … adına tescilli olduğunu, davalı şirkete ait markanın davacı şirket markaları ile iltibas yarattığını, davacı şirketlere ait markanın tanınmış bir marka olduğunu ve bu sebeple Davalı adına tescilli … no ile tescilli “…” markasının SMS 6.kapsamında hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA; Davalı vekili beyan dilekçesinde; Müvekkili şirketin iştigal konusu motorlu taşıt satış ve servisi olup, “…” markasının başvuru neticesinde 24/06/2016 tarihinden itibaren on yıl süreyle ve marka tescil belgesinde belirtilen sınıflar bakımından 24/01/2018 tarihinde tescil edildiğini, marka tescil sürecinde, markaya hem yayın süresinde hem de bu yayına itirazın kararına itiraz etmek suretiyle iki kez itiraz edildiğini ancak kurumun her iki itirazın da markaların benzer olmadığı gerekçesi ile reddedildiğini, karıştırma ihtimalinin bulunmadığını, davacı markanın müvekkili firma ile aynı faaliyet alanında faaliyet göstermemesi neticesinde hiçbir şekilde iltibasın da söz konusu olamayacağını bildirerek davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
Dava konusu; davacının “…” ibareli markaların tanınmış bir marka olduğu iddiasıyla Davalı adına tescilli … no ile tescilli “…” markasının iltibas yarattığını, bu nedenle markanın SMS 6.kapsamında hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemlidir.
HMK 266. madde gereğince bilirkişi incelemesine gerek bulunmadığı, somut uyuşmazlığın hakimin hukuki bilgisi ile çözümlenecek nitelikte bulunduğu anlaşılmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumundan celp edilen marka tescil belgesi kapsamına göre; hükümsüzlüğü telep edilen “…” markasının 12.35.37.39.sınıf yönünden 24/06/2016 tarihinden itibaren başvurusunun yapıldığı ve 24.1.2018 tarihinde davalı adına tescil edildiği anlaşılmıştır.
Davacılardan … adına ise “…” markasının … no ile 15.5.2001 tarihinde başvurusunun yapıldığı, 10.6.2004 tarihinde tescil edildiği, (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 24, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 44, 45.sınıflar için) anlaşılmıştır.
Davacılardan … A.Ş.adına kayıtlı markanın ise … şekil markası olup, … no ile 39.sınıf yönünden 23.7.2008 tarihinden itibaren başvurusunun yapıldığı ve 14.9.2009 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır.
Ticaret sicil kaydı celp edilmiş, davalının motorlu taşıt satış ve servisi alanında faaliyet gösterdiği, bu davalının ortaklarından birinin adının … olduğu anlaşılmıştır. Davacı …nin finans, yatırım alanında faaliyet gösterdiği, … HİZM. A.Ş. nin ise yolcu taşımacılığı ve seyahat acenteliği alanında faaliyet gösterdiği anlaşılmıştır.
Marka hukukundaki yasal düzenlemeler nazara alandığında; bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve ilgilinin itiraz etmesi koşulu ile başvurunun reddini öngörmektedir. Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde markaların ayniyeti veya benzerliği ile mal ve hizmetlerin ayniyeti veya benzerliğine ilişkin unsurların karşılıklı bir bağımlılık ve dengeleme ilişkisi içinde olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Çünkü, kimi zaman karşılaştırılan mal ve hizmetler arasındaki düşük düzeyli benzerlik, markalar (işaretler) arasında var olan yüksek düzeyde benzerlik ile ikame edilebilir. (BENTLY, Lionel/SHERMAN, Brad: Intellectual Property Law, Oxford University Press, 2003, sh.816-817.) O halde karıştırılma ihtimalinin varlığını saptamak için sorulması gereken soru şu olmalıdır: İtiraza/yada hükümsüzlük talebine konu markalar kapsadıkları mal ve hizmetlerde, başvuruya konu marka ise tescil edilmek istendiği mal veya hizmetlerde aynı anda kullanılmaları halinde halk tarafından karıştırılma ihtimali doğuracak derecede benzer midir?
Başvuru ve önceki markaların benzerlik karşılaştırılmasında, doktrin ve Yüksek Yargı uygulamaları ile belirlenen kriterler, işaretler arasında işitsel, görsel ve kavramsal olarak benzerlik olup olmadığı ile itiraza mesnet markanın doğasından gelen veya sonradan kazanılmış ayırt ediciliği bulunup bulunmadığıdır. İlke olarak benzerlikte, markaların tüketici üzerinde bıraktığı genel izlenim veya akılda kalan kaba görünüm dikkate alınmalıdır. Zira tüketici karşılaştırılan markaları genellikle yan yana koyarak inceleme imkanına sahip olamaz. Karşılaştırmada esas itibariyle markaların ayırt edici yada baskın (asıl) unsurları göz önüne alınmalıdır. Markaların ayırt edicilik sağlamayan yada herkesin kullanımına açık tali unsurları değerlendirme dışı bırakılır.
Davacı tanınmış marka olduğunu iddia etmektedir. Tanınmış marka kavramı, gerek Paris Sözleşmesi ve TRİP’s Anlaşması, gerekse mevzuatımızda tanımlanmış değildir. Bununla birlikte, kavram Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir. Tanınmışlığın belirlenmesi konusunda bir takım kıstaslar, WIPO Tanınmış Markalar Uzmanlar Komitesi tarafından 1999 yılında yayınlanmıştır. Buna göre, markanın, halkın ilgili kesiminde tanınma derecesi, markanın kullanım süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi, markanın uygulandığı ürün ya da hizmetlerin fuar veya sergilerdeki tanıtımları, reklam ve sunumlarının süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi, markanın tanınmasını ya da kullanımını etkileyen başka tescillerinin veya tescil başvurularının süresi ve coğrafi bölgesi olarak özetlenebilir. Ancak, bu kıstaslar sınırlı sayıda olmadığı gibi, her olaya göre bir kısmının karşılanması yeterli olabilir. WIPO, “halkın ilgili kesimi” ifadesinin ise, markanın uygulandığı mal ya da hizmetlerin gerçek ya da potansiyel tüketicileri, dağıtım kanallarında görevli kişiler ve söz konusu mal veya hizmetlerle ilgili olan iş çevrelerini kapsayacağını kabul etmiştir. Davacı yan tanınmışlık ile ilgili hiçbir delil sunmamıştır. Ayrıca tanınmışlık ile ilgili kurum kararı da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere Tanınmış marka korunmasında en önemli konunun tanınmışlığın belirlenmesinde izlenilecek yöntemdir. Her davada tanınmışlık olgusunun o davanın somut özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği bilinmektedir. Dolayısıyla her somut olayda tarafların dosyaya sunduğu belgeler, beyanlar ve ihtilafın niteliği gözetilerek bahsi geçen kriterlerin Mahkemece o dosyaya özgü sunulan deliller ile tartışılması gereklidir. Somut olayda da davacı bu kriterlere ve denetime uygun delil sunmamıştır.
Bilindiği gibi, MK 2. maddesi, ‘Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz’ hükümlerini amirdir. Davalı yana ait ticari sicil kaydı celp edilmiş, davalı şirket ortağının adının … olduğu bu ibarenin yer aldığı markanın da davalı şirket adına başvurusunun yapıldığı dolayısıyla davalının başvuru anında iyiniyetli olduğu anlaşılmaktadır.
TPMK’dan getirtilen davalının marka başvuru işlem dosyası incelendiğinde, YİDK’nun dava dışı şirketin aynı markaya dayalı itirazının reddine karar verildiği ve markanın davalı adına tescilinin sağlandığı, kurum kararı yönünden Ankara FSHHM’sine dava açılmadığı anlaşılmaktadır.
Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu marka … olup, davacının dayanak markalarında ise sadece … ve şekil ibarelerinden oluştuğu anlaşılmaktadır.
Davalı şirket markası … iberesi ile 3 kelimeden oluşmaktadır. Davalı markasında ise asli unsur … ibareleri üzerindedir.
Davacının … ibareli markası tek kelimeden ibaret olup, esasen bir şekil markasıdır. Yine … ibaresi de bir şekil markası olup, davacının markasında … ve şekil ibareleri markada yer alan asli unsurlardandır. “…” ibaresi davacı markasında tek başına sözcük olarak yer olmamaktadır.
Markalar arasında karıştırılma ihtimalinin varlığında, markaların görsel, işitsel ve kavramsal özelliklerinin bir bütün olarak değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekmektedir. (Yargıtay 11.HD’nin, 2018/5762 esas, 2019/6669 karar ve 23.10.2019 tarihli ilamları)
Markalar bu açıdan incelendiğinde davacının markalarının lacivert zemin üzerinde doğan ibaresi olan ve üzerinde sarı bir kuşak olan şekil markası olduğu, … markasının ise büyük bir … harfi içinde … yazısı ile yine içinden sarı uzun bir kuşak ile … harfinin adeta bölündüğü bir logo ile oluşturulduğu dolayısıyla davalının markasında bir logo yada davacı markasını çağıştıracak bir kullanım bulunmadığı gibi davalı markasının sadece kelime ile oluşturulduğu ve … ibarelerinin her birinin markada aynı büyüklük ile yer aldığı, markada … ibaresinin ön planda olmadığı dolayısıyla davacı ve davalı markalarının görsel, işitsel ve telafuuz yönünden benzer olmadığı karıştırma ihtimalinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
Avrupa Adalet Divanı, bir karıştırılma tehlikesinin varlığının kabulü için, tüketicinin söz konusu ürün ya da hizmetin aynı firma veya en azından aynı kuruma ekonomik olarak bağlı bir firma tarafından üretildiği inancında olması gerektiğini, kriter olarak belirlemiştir. Çağrışım tehlikesi kavramı, karıştırılma tehlikesinin alternatifi değil, onun içeriğinin belirlenmesine yarayan bir kavramdır.
Markalar arasında benzerlik incelemesi yapılırken, markanın bütün olarak bıraktığı izlenimin dikkate alınması gerektiğini, davacının dayanak markasında yer alan “…” ibaresi ile davalının markasında yer alan “… ibaresi aynı kelimeler olup; salt marka içindeki bir kelimeden hareket ederek benzerlik incelemesi yapılamaz. Zira Davalı yanın markası olan “…” 3 kelimeden oluşmakta ve herhangi bir şekil unsuru ihtiva etmemekte olup vurgu hem “… ” hem “… ” ibareleri üzerinde olup, … genel bir ifade olup, markalar içerisinde yer alan “… ” kelimesinin zayıf marka olup; ayırt ediciliği ve buna bağlı olarak koruma alanının düşük olduğu, Bu tür markaların ayırt ediciliğini güçlendiren unsurların ise önüne ve sonuna gelen ekler, yazı tipi ve şekil markaları olabileceği, görsel açıdan bakıldığından da davacı yanın markasının yazı tipi, boyutu ve markada yer alan şekil ile davalı yanın markasıyla görünümün tamamen farklı olduğu, taraf markalarına bir bütün olarak bakıldığında isaretsel ve isitsel anlamda bir ayniyetin ve benzerliğin bulunmadığı, tüketici bakımından karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Karıştırma ihtimali incelemesi şu kriterler gözetilerek çözülebilir. Bunlar “görsel, işitsel, kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, markanın asli ve tali unsurlarıyla birlikte bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim bakımından benzerlik olup olmadığı, çağrıştırmanın söz konusu olup olmadığı, markanın ait olduğu mal ve/veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin eğitim ve toplumsal durumu, markayı taşıyan malın değeri ve buna bağlı olarak alıcının bu malı almaya gittiğinde harcadığı zaman” biçiminde sıralanabilir.
Toplanan deliller, taraflara ait marka tescil belgeleri, markaların tescilli oldukları sınıflar, davacı markasının tanımış marka olmadığı, … ibaresinin tek başına zayıf marka niteliğinde bulunduğu, davacı markası ile davalı markalarının bir bütün olarak incelendiğinde benzer olmadığı, davalı markasının … ibaresi ile yeterli ayırt ediciliği sağladığı, somut olayda davacı markası ile iltibas oluşturmadığı dolayısıyla hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM; Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre,
1-Davanın reddine,
2-44,40 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile 8,10 TL eksik harcın davacılardan tahsiline,
3-Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince; 3.931 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davalı tarafın yapmış olduğu 42 TL giderin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde taraflara iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı.16/10/2019

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır