Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/356 E. 2021/262 K. 08.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/356 Esas
KARAR NO : 2021/262

DAVA : Markanın Hükümsüzlüğü & FSEK Kaynaklı Tazminat
DAVA TARİHİ : 10/08/2018
KARAR TARİHİ : 08/06/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Markanın Hükümsüzlüğü & FSEK Kaynaklı Tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı dava dilekçesinde özetle; Muris …’ün ‘…’ ve ‘ …’ … isimlerini kullanarak birden çok eser meydana getirdiğini, davalının 20.01.2011 tarihli Telif Sözleşmesi-davalı tarafından gönderilen telif sözleşmesinde murisin imzasının yer almadığı sayfaların mevcut olup murisin imzasının bulunmadığı sayfalar dikkate alındığında, sözleşmenin hangi eserlere ilişkin olarak akdedildiğinin tespitinin mümkün olmadığını ve geçerli bir devir sözleşmesinin varlığından bahsedilemeyeceğini, yine ‘…’ ve ” …’ isimlerinin, muris …’e ait müstear isimler olduğunu, söz konusu müstear isimlerin ilk kez muris tarafından kullanıldığını, Davalı şirket tarafından tescilli olduğu tespit edilen …No’lu ‘…’ ve … No’lu ‘…’ markalarının kötü niyetli tescil edildiğini iddia ederek davalı adına 2010/51296 ve 2011/117899 tescil nolu markaların hükümsüzlüğünü, ayrıca … Mütear adı ile yayınlanan “…” , “…” , “…” , ” …”, “…” , “…” , “…” , “…” ,”…” , “…” , “…” , “…”, “…” , “…” , “…”, “…” , …”, “…”, ” …” , ” …” , ” …”, “…”, “…” , ” ..” “…” , “…” , “…”, “…”,”… “, ” …”, “…” , “…”, ” … adı ile yayınlanan … ” ,”…” , ” …”, “…” , “…”, “…” , ” …”, “…” , “…” , “…”, “…”, ” …”, “…” isimli eserlerin izinsiz kullanıldığı iddiasıyla FSEK 68 madde kapsamında şimdilik 1.000 TL maddi, her bir davacı için 5.000 TL’den 20.000 TL manevi tazminatın tahsili tecavüzün ref’i ve men’ini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların murisinin eserlere ilişkin haklarını müvekkiline sözleşme ile devrettiğini, sözleşmenin geçerli olduğunu herhangi bir alacağın söz konusu olmadığını, ayrıca müvekkilinin … ve … ibarelerini tescil ettirmek için 2010 yılında Türk Patent Enstitüsüne başvurduğunu, bu süreçte müteveffanın hiçbir şekilde TPE nezdinde itirazda bulunmadığını, tescilden sonra da hiçbir şekilde marka hükümsüzlük davası açmadığını, bu kadar uzun süre markasını kullanmamasının sessiz kalması anlamına geleceğinden sessiz kalması nedeniyle hakkını kaybedeceğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık;… No’lu ‘…’ ve …No’lu ‘…’ markalarının kötü niyetli tescil edildiği iddiasıyla markaların hükümsüzlüğü, davalıların eserleri izinsiz kullanıldığı iddiasıyla FSEK 68 madde kapsamında şimdilik 1.000 TL maddi, her bir davacı için 5.000 TL’den 20.000 TL manevi tazminatın tahsili tecavüzün ref’i ve men’i taleplerine ilişkindir.
Davanın açılmasını müteakip davacının dava. Davalının cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, beyanlarında geçen deliller toplanmış, bilirkişi incelemesi yaptırılmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsamında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266. madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …, … ve … 24/07/2020 tarihli raporunda; FSEK 68 yönünden; 20.01.2011 tarihli sözleşmeye konu kitaplar için sözleşme kapsamında mali haklar devredilmiş olduğundan davacıların talep edebileceği herhangi bir telif alacağının söz konusu olmadığını, sözleşmede yer almayan kitapların ise davacıların murisinin davalı şirkette SGK’lı çalışan olduğu dönemde oluşturulmuşsa – ki dosyaya gelen SGK yazısından net olarak davalı şirkette çalışıp çalışmadığı anlaşılamamaktadır, FSEK 18/2 hükmü doğrultusunda telif bedeli talep etmelerinin söz konusu olamayacağını, Hükümsüzlük Talebi Yönünden; Davalı tarafın marka başvuruları yapılırken davacıların murisinin 2017 yılında vefat edinceye kadar yanlarında çalışmaya devam ettiğini ve marka başvuru süreçlerinden haberdar olmamasının mümkün olmadığını, Mahkemece davalının kötüniyetli olduğuna kanaat getirilmesi ihtimalinde markaların hükümsüzlüğüne karar verilebileceği aksi halde ise SMK 25/6 gereğince süre yönünden hükümsüzlük talebinin reddi gerekeceğini bildirmişlerdir.
Rapora itiraz edilmesi üzerine aynı heyetten ek rapor alınmıştır.
Bilirkişiler …, … ve … 07/03/2021 tarihli ek raporunda; FSEK 68 yönünden; 20.01.2011 tarihli sözleşmeye konu kitaplar için sözleşme kapsamında mali haklar devredilmiş olduğundan davacıların talep edebileceği herhangi bir telif alacağının söz konusu olmadığını, Mahkemece dosyaya celp edilen SGK kayıtlarına göre davacıların murisinin … Dağ. Ltd.Şti.’nde 22/09/2001-30/06/2003 tarihleri arasında, …Tic. Ltd.Şti.’nde 01/07/2003-13/12/2009 yılları arasında çalıştığının görüldüğünü, davacıların murisinin iş sözleşmesi ilişkisi sırasında meydana getirmesi halinde sözleşmede belirtilmeyen kitaplara yönelik davalı ile yazılı bir sözleşme yapıp eser üzerindeki mali hakların kendisi üzerinde kaldığı ve telif bedeli alacağına yönelik bir sözleşme bulunmadığı müddetçe davacıların söz konusu eserler üzerinde telif bedeli talep etmesinin söz konusu olamayacağını, Hükümsüzlük Talebi Yönünden; Davalı tarafın marka başvuruları yapılırken davacıların murisinin 2017 yılında vefat edinceye kadar yanlarında çalışmaya devam ettiğini ve marka başvuru süreçlerinden haberdar olmamasının mümkün olmadığını , davalının kötüniyetli olduğuna kanaat getirilmesi ihtimalinde markaların hükümsüzlüğüne karar verilebileceğini aksi halde ise SMK 25/6 gereğince süre yönünden hükümsüzlük talebinin reddi gerekeceğini bildirmişlerdir.
Hükümsüzlüğü talep edilen … nolu … markasının 16,41.sınıf için 5.8.2010 tarihinde tescil edildiği, … nolu … markasının aynı emtia sınıfında 29.12.2011 tarihinde davalı adına tescil edildiği anlaşılmıştır.
…’ün SGK kaydı celp edilmiş, davalı ile eser sahibi arasındaki 20.1.2011 tarihli sözleşme incelenmiş, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğünden bandrol talep formları CD formatında mahkememize gönderilmiş ayrıca eserlere ilişkin eser işletme belgeleri de mahkememize 15.10.2018 tarihli yazı ekinde gönderilmiştir.
Toplanan deliller, HMK 266. Madde kapsamında hükme dayanak alınan bilirkişi raporu ile birlikte incelendiğinde,
MARKA HÜKÜMSÜZLÜK TALEBİ YÖNÜNDEN İNCELEME;
Davacılar murislerinin müstear adlarının davalı tarafça marka olarak tescil ettirilmesi nedeniyle markaların kötüniyetli olarak tescil edildiği iddiasıyla hükümsüzlük isteminde bulundukları anlaşılmıştır.
Bilindiği üzere müstear ad, kişinin belli bir faaliyet alanında gerçek adını(ve kişiliğini) gizlemek amacıyla kullandığı addır . Müstear ad Medeni Kanunda düzenlenmemiş olmakla birlikte FSEK 11’de müstear addan söz edilmektedir. FSEK.11/1.madde düzenlemesine göre, yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır. Müstear ad, kişinin genellikle o adla tanınmış olması halinde TMK 26 uyarınca korunacağı kabul edilmektedir . Bu çerçevede müstear adın başkası tarafından marka olarak tescili halinde müstear ad sahibinin buna itiraz hakkı söz konusu olabilecektir. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/6 hükmüne göre; tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
6769 sayılı SMK 25/1 hükmüne göre ise; ‘ 5 inci veya 6 net maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir düzenlemesi mevcuttur.
Davalı sessiz kalma yoluyla hak kaybı savunmasını ileri sürmüştür. Davalı şirket müstear adları marka olarak tescil ettirmek amacıyla 2010 ve 2011 yıllarında kurumu başvurmuş, bu süre içinde davacıların murisinin davalı işyerinde çalışmaya devam ettiği dolayısıyla ilgilinin bu durumdan haberdar olduğu halde herhangi bir itirazının olmadığı anlaşılmıştır. 6769 sayılı SMK 25/6 hükmüne göre; ‘Marka sahibi, sonraki tarihte bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez’ düzenlemesi mevcuttur.
… 2017 yılında vefat etmiş olup, sağlığında hükümsüzlük davası açmamıştır. Davacılar ise huzurdaki davayı 10.8.2018 tarihinde açmışlardır, dolayısıyla 5 yıllık süre geçmiştir.
Markaların başvuru ve tescil sürelerinin üzerinden 5 yıl geçtikten sonra dava açıldığından ancak davacılar tescilin kötüniyetli olduğunu ileri sürdüklerinden mahkememizce bu yönde de inceleme yapılması gerekmiştir.
Yargıtay HGK’nın 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501 E., 2008/507 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere; tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak ileri sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de mümkündür. Bu nedenle her somut olayın özellikleri göz önünde bulundurularak açıkça kötü niyetle gerçekleştiği belirlenen marka tescilinin varlığı hükümsüzlük kararı verilebilmektedir. Ancak somut olayda davacılar tarafından davalıların kötüniyetli oldukları yönünde hiçbir delil ileri sürülmemiştir.
Hakkın kötüye kullanılması yasağı çerçevesinde, markanın davalı tarafından kullanıldığını davacının bilindiği halde, uzun süredir bu hakkını kullanmaması, sessiz kalması davalı tarafta hakkı kullanılmayacağı yönünde bir güven uyandırması , daha sonra ise uzun süreden sonra dava açması MK.2.madde anlamında değerlendirilmelidir.
Doktrin uygulamada bu durumu örtülü bir feragat olarak da değerlendirilmektedir. Sessiz kalınarak karşı tarafta güven uyandırdıktan sonra, tamamen farklı bir davranışta bulunarak, karşı tarafı hukuken elverişsiz duruma sokmayı hukuk düzeni korumamaktadır.
Hakkın kötüye kullanılma yasağının hukuki temelini dürüstlük kuralı oluşturmaktadır. Hak o hakkın tanınmasındaki amaca aykırı olarak kullanırsa ve bu kullanmada kullanan bakımından menfaat yoksa veya çok küçük bir menfaat varsa, bu takdirde o hakkın kullanılmasından değil, hakkın kötüye kullanılmasından bahsedilir. Önceki davranışı ile çelişen kişi, hakkını kullanırken objektif dürüstlük kuralına aykırı davrandı ise MK 2. maddesi ihlal edilmiştir. Bu ilke “sessiz kalmak suretiyle hak kaybı” olarak adlandırılmaktadır. Bu İlkenin kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla, ilkenin uygulanma şartlarını mümkün olduğunca objektif kıstaslara bağlanmalıdır.
Aradan çok uzun süre geçtikten sonra, açılan davalar yoluyla yaratılan markaların ve değerinin yok olması söz konusu olduğundan bu tür davranışlar MK 2. madde kapsamında himaye göremez. Zira MK. 2 md. uyarınca, “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır”.
… 2017 yılında vefat etmiş ve marka tescilinden vefata kadar aradan yaklaşık 6 yılı aşkın süre geçmiştir. (2010 ve 2011 tarihinden 2017 yılına kadar) … sağlığında davalı şirket aleyhinde gerek eserleri yönünden gerekse marka tescili yönünden bir girişimde bulunmamıştır. Ancak mirasçılar kötüniyet iddasında bulunmuş olmakla birlikte bu yönde hiçbir delil sunulmadığı görülmektedir. Zira tescil anında asıl olan iyiniyettir. Ölenin davalının marka tesciline göz yumduğu, davalı kullanımına 5 seneyi aşkın süre ile suskun kaldığı, mali haklarını devir ettiği ve karşılığında sözleşme ile belirlenen ücreti aldığı, dolayısıyla sözleşmenin tarafının sağlığında ileri sürülmeyen hususların ölümden sonra mirasçılarca ileri sürülmesi MK 2’ye aykırılık oluşturduğundan hükümsüzlük davasının süresi içinde açılmadığı ve davalının kötüniyetli olduğu hususu ispat edilemediğinden hükümsüzlük isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
FSEK KAPSAMINDA TAZMİNAT VE TECAVÜZÜN MEN’İ TALEPLERİNİN İNCELENMESİ
Dava konusu uyuşmazlık yayım sözleşmesinden kaynaklanmakta olup yayım sözleşmesine ilişkin hükümler Borçlar Kanunu ve Fikir ve Sanat eserleri Kanunu’nda düzenlenmektedir. Borçlar Kanunu’nun 487.maddesi gereğince yayım sözleşmesi, bir fikir ve sanat eseri sahibinin veya halefinin, o eseri yayımlanmak üzere yayımcıya bırakmayı, yayımcının da onu çoğaltarak yayımlamayı üstlendiği sözleşmedir. Sözleşmenin kurulması için taraf iradelerinin birleşmesi yeterli olup, çoğaltılıp yayınlanacak eserin bir nüshasının yayıncıya bırakılması şart değildir.
20.01.2011 tarihli sözleşmede dava dilekçesinde ismi belirtilen kitaplardan bazıları yer almamaktadır. Şöyle ki;Muris ile davalılar arasında 20.11.2011 tarihli “ 1. TELİF SÖZLEŞMESİ’ nin başlangıç kısmında … müstear ismiyle eser üreten ( …’ ESER sahibi, … LTD. ŞTİ. de YAYINCI olarak adı geçen Sözleşmenin başlangıç kısmında büyük harflerle yayınlanması söz konusu eserlerin isimleri şöyledir (… 1 ve 2 ,…, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … adlı eserlerden ibarettir.)
20.11.2011 TARİHLİ SÖZLEŞME KAPSAMINDA OLMAYAN ESERLER
… müstear adına ait olun da Sösleşmede yer almayan eserler.( …, …, …, …, …, …, …, …, …, … 3 Cilt)
… adıyla sözleşmede yer almayıp da sözleşmeye konulan … müstear adıyla yayınlanan eserler.
… müstear adı ile yayınlanan fakat sözleşmede, … adından söz edilmeden, … adıyla sözleşmeye geçen üç eser;
-…i 3 Cilt (sözleşmede 5 dit yazar)
-… cilt (sözleşmede 5 dit yazar)
-… 3 Cilt (sözleşmede 5 cilt yazar)
Sözleşmede … müstear adı ile yer almayıp da davada adı geçen diğer eserler (…, …, …, …, …, …, …, …, …, …)
Bu eserlerden, sözleşmede yer almadığı hâlde basılmış olanlar …, …, …, …, …, …, …, … adlı eserlerin hepsi 2009 tarihinde basılmış görülmektedir.
Bu çerçevede Dosyada mübrez 20.01.2011 tarihli telif sözleşmesi 2 sayfadan ibaret olup ilk sayfasında imza bulunmamakla birlikte ikinci sayfası … tarafından imzalanmıştır. İki sayfa sözleşmenin ilk sayfası ile ikinci sayfasının birbirleri ile bağlantılı olduğu görülmekte olup Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarına göre metin, içerik, anlam ve devam eden maddelerin bir bütünlük taşıması kaydıyla birden çok sayfadan oluşan yazılı sözleşmelerin tüm sayfalarının taraftarca imza edilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır . Bu nedenle sözleşme mahkememizce geçerli kabul edilmiştir. Sözleşmeye göre davacıların murisi 10.000 TL karşılığında sözleşme konusu eserlerin tüm mali haklarını davalıya devretmiş olup bu sözleşme dikkate alındığında davacıların sözleşmeye konu …, …, …, …, …, …, …, …, …,…, …, …, …, …, …, …, …, … adlı kitaplar için talep edebileceği herhangi bir telif alacağının bulunmadığı denetime uygun bilirkişi raporu ile tespit edilmiştir.
Sözleşmede yer atmayan kitaplar yönünden ise davalı davacıların murisinin davalı şirkette SGK’lı çalışan olduğu dönemde oluşturulduğu ileri sürülmüş, SGK kayıtları kapsamında da 1.7.2003-13.12.2009 yılları arasında çalıştığı anlaşılmıştır.
FSEK 18/2 hükmüne göre; ‘aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır ” hükmünü amirdir. Bu hüküm ile hizmet İlişkisi içinde meydana getirilen eserlerin mali haklarını kullanma yetkisi kanun gereği işverene ait olduğu hususu düzenlenmiştir. Dolayısıyla davacıların murisinin iş sözleşmesi ilişkisi sırasında meydana getirdiği sözleşmede belirtilmeyen kitaplar ve bu esere yönelik davalı İle yazılı bir sözleşme yapıp eser üzerindeki mali haklarını kendisi üzerinde kaldığı ve telif bedeli alacağına yönelik bir sözleşme bulunmadığı müddetçe davacıların söz konusu eserler yönünden FSEK 18/2 hükmü doğrultusunda telif bedeli talep etmelerinin söz konusu olamayacağı anlaşılmıştır.
Davacılar sözleşmenin 1. Sayfasının imzasız olduğunu mali hakların devr edilmediğini ileri sürmüşler ise de bu konuda bilirkişilerin yorumları mahkemece değerlendirileceğinden yeni bir inceleme yapılmasına mahkememizce gerek görülmemiştir.
Zira tüm itirazlar dosya kapsamına ve sunulu delillere göre Yüksek mahkeme uygulamaları kapsamında incelenecektir.
Dosyada mübrez 20.01.2011 tarihli telif sözleşmesi 2 sayfadan ibaret olup ilk sayfasında imza bulunmamakla birlikte ikinci sayfası … tarafından imzalanmıştır. İki sayfa sözleşmenin ilk sayfası ile ikinci sayfasının birbirleri ile bağlantılı olduğu görülmekte olup … ‘ün 12.9.2017 yılında öldüğü ve aradan geçen 6 yıllık süre zarfında davalıya yönelik telif ihlali kapsamında bir talepte bulunmadığı, sözleşmenin geçersizliğini ileri sürmediği anlaşılmaktadır. Zira genel kabul gören kurul sözleşmelerin ilke olarak yalnız tarafları etkileyeceği, onların leh ve aleyhlerine hak ve borç doğuracağı kuralıdır. (Bkz. Prof. Dr. Fikret Eren, 1998, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 6. baskı, sayfa 203.) Öte yandan aradan geçen zaman içerisinde taraflar arasındaki menfaat dengesi, tarafların sözleşmenin akdinden sonraki davranışları dahi dikkate alınarak yorumlanabilir. … sağlığında eserlerin basım tarihlerinden itibaren ölümüne kadar geçen zaman içinde eserlerin alenileşme tarihleri dahi dikkate alındığında ihlal yönünden bir girişimde bulunmamıştır. Kaldi ki sözleşmenin 2 nüsha düzenlendiği ve bir suretinin eser sahibine verildiği sözleşmenin 6.4 maddesinde belirtilmiş olup, davacı yan tarafından başkaca imzalı 1. Nüsha sunulmadan sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmesi de MK 2. Maddesine aykırı davranış olarak değerlendirilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğünden bandrol talep formları, eserlere ilişkin eser işletme belgeleri incelendiğinde usulüne uygun olarak eser işletme formlarının alındığı anlaşılmaktadır. Kaldi ki Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarına göre metin, içerik, anlam ve devam eden maddelerin bir bütünlük taşıması kaydıyla birden çok sayfadan oluşan yazılı sözleşmelerin tüm sayfalarının taraftarca imza edilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu yönden davacılarca ileri sürülen FSEK 52. Madde itirazı yerinde görülmemiştir. Yine ispat kurallarına ilişkin olarak MK 6.madde hükmüne göre; kanunda aksine hüküm bulunmadığı sürece , taraflardan biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. HMK 190/1 madde hükmüne göre ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Ayrıca eser işletme belgeleri incelendiğinde örneğin eserlerden biri olan … isimli eserin 1.4.2003 tarihli sözleşmeye istinaden her türlü hakkı sınırsız süre ile davalı yayıncıya ait olduğu bandol talep formunun 22.6.2009 tarihinde talep edildiği görülmektedir. Yani 2011 tarihli sözleşmeden önce taraflar arasında da sözleşmelerin var olduğu, ölenin davalı şirketten ayrıldıktan sonra ise 2011 yılında davalı şirket ile mali hakların devri sözleşmesini imzaladığı , FSEK 68 yönünden 20.01.2011 tarihli sözleşmeye konu kitaplar için sözleşme kapsamında mali haklar devredilmiş olduğundan davacıların talep edebileceği herhangi bir telif alacağının söz konusu olmadığının tartışmasız olduğu, yine SGK kayıtlarına göre davacıların murisinin davalı … Ltd.Şti.’nde 22/09/2001-30/06/2003 tarihleri arasında, …Tic. Ltd.Şti.’nde 01/07/2003-13/12/2009 yılları arasında çalıştığının görüldüğü, eserler yönünden bandrol talep tarihleri nazara alındığında 2017 yılında ölen davacıların murisinin bir telif ihlali varsa kendisinin harekete geçmesi gerekir iken buna ilişkin dosyaya davalıya gönderilmiş bir ihtar, sözleşmeden dönme iradesi vb hukuki hiçbir delilin davacı yanca sunulmadığı, davalının faaliyet gösterdiği sektörde ve davalının savunması kapsamına göre davalının sunduğu imkanlar ile ve iş sözleşmesi ilişkisi sırasında meydana getirilen sözleşmede belirtilmeyen kitaplara yönelik davalı ile yazılı bir sözleşme yapıp eser üzerindeki mali hakların kendisi üzerinde kaldığına yönelik davacılarca her hangi bir delil sunulmadığı, kaldi ki izinsiz olarak eserlerin umuma iletilip çoğaltıldığı yönünde de davacı yanca delil sunulmadığı, dolayısıyla telif bedeli alacağına yönelik bir sözleşme sunulmadığı /bulunmadığı müddetçe davacıların söz konusu eserler üzerinde men davası açmalarının keza telif bedeli talep etmesinin söz konusu olamayacağı anlaşıldığından ispat hukuku ilkelerine göre sübut bulmayan davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe kapsamına göre;
1-Davanın reddine,
2-59,30 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile; 299,33 TL fazla harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine,
3-men isteminin reddi nedeniyle Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince; 5.900 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
4-maddi tazminat isteminin reddi nedeniyle Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince; 1000- TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
5-Manevi tazminat isteminin reddi nedeniyle Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince; 5.900 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine
6-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafın yapmış olduğu yargılama gideri bulunmadığından bu hususta hüküm kurulmasına yer olmadığına,
8-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde taraflara iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı.08/06/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır