Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/31 E. 2018/143 K. 06.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/31 Esas
KARAR NO : 2018/143

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/12/2013
KARAR TARİHİ : 06/04/2018

Taraflar arasında markanın kullanmama nedeniyle markanın hükümsüzlüğü hakkında açılan davada İstanbul 3 nolu Fikri ve sınai Haklar Hukuk mahkemesinin 2013/259-2015/10 karar sayılı dosyasının karar düzeltme aşamasında Yargıtay 11.HD’nin 2016/3372 esas, 2017/6486 karar nolu sayılı bozma ilamı sonucu dava dosyasının bozularak merviciine iade edilmesine karar verildiği, bu esnada HSK’nun 02/08/2017 tarihli ve 1071 sayılı kararı uyarınca İstanbul 3 ve 4. FSH Hukuk Mahkemelerinin 08/08/2017 tarihi itibarıyla faaliyetlerinin durdurulmasına, 3. FSH Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan dava, iş ve arşiv dosyalarının 1. FSH Hukuk Mahkemesine devrine karar verilmiş ve dava dosyası bozma sonrası uyap tevzii bürosunca mahkememizin 2018/31 esas numarasına kayıtlanarak yargılamaya mahkememizde devam edilmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesi ile, “…” … ibareli markalarının müvekkili ile özdeşleştiğini, bu ibareli 183 adet tescilli markalarının bulunduğunu, seri marka niteliğinde olduğunu, … kelimesine ekli bu markaların 2000 yılından itibaren önce … tarafından kullanılmaya başlandığını, yoğun reklam ve tanıtım kampanyaları ile “…”, “…”, “…”, “…” gibi markaların bilinir hale geldiğini, ülkenin her yerinde önce “…” sonraki yallırda ise “…” markaları altında satış merkezleri kurduklarını, “cep” ibaresinin korunduğu bilgi, tarife ve hizmet markalarının yaratıldığını ve müvekkili firma ile özdeşleştiğini, … firmasının müvekkili … tarafından 2006 yılında tüm hakları ile birlikte satın alındıktan sonra da bu markaların kullanılmaya ve tanıtılmaya devam ettiğini, aynı alanda faaliyet gösteren davalı firmanın TPE nezdinde kayıtlı … nolu “…” ibareli, … nolu “…” ibareli, … nolu “….” ibareli, … nolu “…” ibareli ve … nolu “…” ibareli markalarının kullanılmadığını, davalının bu markaları kullanmadığı gibi kötü niyetli olarak tescil ettirdiğini, müvekkilinin bu davayı açmakta hukuki yararının bulunduğunu, bu nedenle davalı adına tescilli bu markaların tescilli oldukları tüm sınıflar yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ile dava etmiştir.
SAVUNMA:Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacıyla aynı sektörde olan müvekkilinin alanında Türkiye’nin en büyük firması olup mobil iletişimde faaliyete başlayan ilk marka olduğunu, davacının bu davayı açmakta herhangi bir hukuki menfaatinin olmadığını, müvekkilinin dava konusu tescillerde esaslı unsur olarak tanınmış … ibaresini kullandığını, üstelik dayanak “….” ibaresinin Türkiye’de ilk tescilinin müvekkiline ait “…” markasıyla olduğunu, davalının “…” … ibareli tescillerinin bu tescilden sonra olduğunu, davacının kötü niyet iddialarının yersiz olduğunu, “…” ibaresinin Türkiye’de mobil iletişimle eş anlamlı olarak cep telefonu ve cepten aramak şeklinde kullanıldığını, bu nedenle ticaret alanında bir “…” halini aldığını, asıl unsur olarak tescilinin mümkün olmadığını, davacının davayı açmakta aktif ehliyetinin bulunmadığını, somut olarak menfaatinin zedelenmesi kaydıyla kanunun kendisine koruma sağladığı kişilerin davayı açabileceğini, dava açma hakkı varsa bu önceliğin davacıda değil tescilde öncelik ilkesi gereği müvekkilinde olduğunu, zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunu, davacının 10 yıldır sessiz kalmakla varsa da tüm yasal itiraz ve dava haklarını kaybettiğini, TPE nezdinde davacının aleyhine karar verildiğini, yine benzer olarak davacının “cep” sözcüğü üzerinden İstanbul 1. FSHHM’nin 2013/56-57-58 nolu dosyalarında açtığı davaların reddine karar verildiğini, davacının haberleşme alanında dahi tescil ettiremediği üzerinde mutlak hakkı bulunmayan bir ibareyle ilgili hak iddiasının hukuken izahının mümkün olmadığını, bu nedenlerle davanın reddini savunmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
Davanın konusu; davalı adına tescilli … nolu “…” ibareli, … nolu “…” ibareli, … nolu “…” ibareli, … nolu “…” ibareli ve … nolu “…” ibareli markaları yönünden kullanmama nedeniyle iptaline ilişkindir.
Bozma öncesi kapatılan 3.FSHHM’nin 2013/259-2015/10 esas nolu kararı ile yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekilince temyizi üzerine karar 11.HD’ce onanmıştır. Davalı vekili, bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Yargıtay 11.HD’nin 2016/3372 esas, 2017/6486 karar nolu bozma ilamına göre; Dava, kullanmama nedenine dayalı markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkin olup, mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de karar tarihinden sonra 06.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.2016 tarihli 2016/148 esas ve 2016/189 karar sayılı kararı ile 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptaline karar verilmiştir. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararı değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi için yerel mahkeme hükmünün bozulması gerektiğinden davalı vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulüyle Dairemizin, 30.11.2015 tarihli 2015/5405 Esas, 2015/12707 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak, yukarıda anılan gerekçeyle mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle bozularak dosya mahkememize gönderilmiş ve bozmaya uyularak yargılamaya devam edilmiştir.
Dava dosyası yüksek mahkeme denetimi aşamasındayken yani hüküm henüz kesinleşmeden Yargılamanın devamı sırasında, Anayasa Mahkemesinin 2016/148 Esas ve 2016/189 Karar sayılı 14/12/2016 tarihli 556 Sayılı KHK’nın 14. Maddesinin Anayasanın 91. Maddesinin birinci fıkrasına aykırı olması sebebiyle iptaline dair kararın 06/01/2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlandığı anlaşılmıştır.
Markanın hükümsüzlük sebeplerinin sayıldığı MarkKHK m. 42/1-c’de “markanın kullanılması” kenar başlığını taşıyan 14. maddeye atıf yapılmakta ve söz konusu 14. maddeye aykırılığın bir terkin sebebi olduğu belirtilmekteydi, AYM’nin ilk iptal ettiği hüküm 42. madde düzenlemesi olduğundan, son iptal kararına kadar 14 . madde yürürlükte idi ancak iptali ile ilgili düzenlemenin resmi gazetede yayınlanması ile yasal boşluk oluştuğundan bu boşluğun hakimin hukuk yaratması ile doldurulup doldurulmayacağı hususunun tartışılması gereklidir. Zira AYM kararının sonuçlarının doğrucağı zaman ile 6768 sayılı yasanın markanın kullanılması gerekliliğini getiren SMK 9.maddesinin yürürlük tarihi dikkate alınıdığından zaman bakımından uygulanma sorunu doğmuştur.
6769 sayıyı yasanın 192. maddesi uyarınca 9.madde ancak SMK’nın RG’de yayımlandığı tarih olan 10.01.2017’den itibaren uygulanabilicektir, bilindiği gibi kanunlar kural olarak ileriye etkili olup, geçmişe etkili olmamaları esastır. Kanunun geçmişe etkili olması için buna ilişkin kanuni bir hüküm bulunmalıdır. Oysa 6769 sayılı yasa hükümleri incelendiğinde 6769 sayılı SMK’nun kanunun geriye etkili olacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığı gibi bunun yorum yolu doldurulması da mümkün değildir.
Usul hukukumuza geçerli olan hüküm her davanın açıldığı tarihteki duruma göre karara bağlanması yönündedir. Bu açıdan yargılama devam ederken iptal edilen bir yasa hükmüne göre yargılamanın sürdürülmesi mahkemelerden beklenemez.
Her ne kadar Anayasamızın 90/5.maddesi uyarınca “usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.”düzenlemesi mecvut ise de esesen kişiye yada tüzel kişiliklere bir nevi mülkiyet hakkı tesis edilen bir belgenin( Marka hakkı, sahibine inhisari yetkiler veren ve gayri maddi bir nitelik arz eden sınai mülkiyet hakkıdır.) yasal dayanağı ulusal mevzuatta iptal edilmiş ise bunun uluslarası hükümlerin yorum yoluyla hakim tarafından doldurulması düşünülemez. Konvansiyon hükümlerinin yorum yöntemi TRIP’in 19.maddesinde düzenlenmektedir. Ancak , Konvansiyon hükmünün başlangıcında “tescil edilen markanın kullanılması bir memlekette mecburî ise” hükmü yer almakta, keza TRIPs’deki madde de “tescilin idame ettirilmesi için markanın kullanılması gerekli ise” şeklinde başlamaktadır. Hükümden anlaşılan tescil sonrasındaki döneme yönelik olarak marka sahibinin kesin bir kullanım zorunluluğundan madde metninde bahsedilmemekte, markanın tescil sonrasında kullanılması yönünde ilgili ülkede bir şart/zorunluluk varsa, bu şartın uygulanmasına yönelik sınırlayıcı kurallar belirlenmektedir. Dolayısıyla Konvansiyon’un yöneldiği amaç, kullanım zorunluluğunu tanımak değil, markanın tescil sonrasındaki dönemde kullanılması düzenini kurallara bağlamaktır. İptal edilen KHK düzenlemesinde kanunkoyucu markanın kullanım zorunluluğunu marka sahibine öngörmüştü, dolayısıyla artık böyle bir hüküm bulunmadığı için uluslararası antlaşma hükümlerinin ancak var olan bir yasal düzenlemede “düzenleyici” etkisinden söz edilebilir, Uluslararası düzenleme hükümlerinin yorum yolu ile genişletilerek bir mülkiyet hakkı tesis eden belgenin yorum kuralları ile hakim tarafından boşluk doldurulması söz konusu değildir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararları 153./6. Bendinde belirtildiği üzere, geriye yürümez ise de; H.G.K’nun 31/03/2004 tarihli ve 156/194 sayılı kararında benimsenen görüşe göre de, iptal kararının kesinleşen işlem ve kararlara etkili olmayacağı, görülmekte olan davalarda ise, geriye yürümeme kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derdest dosyalar ve kesinleşmemiş dosyalar yönünden de uygulanacağı sonucuna varıldığından, somut uyuşmazlıkta da dava dosyasının henüz kesinleşmemiş olması sebebiyle 556 Sayılı KHK’nın 14. Maddesinin iptalinden dolayı davanın yasal dayanağı kalmamış bulunmaktadır.
Yukarda açıklanan nedenle ülkemizin taraf olduğu TRİPS hükümleri, Anayasanın 90. Maddesi kapsamında Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme olması nedeniyle fikri mülkiyet haklarından kaynaklanan uyuşmazlıklarda düzenleyeci etkisi yönünden uygulanabilir ise de, TRİPS ve Paris Sözleşmesinde belirtilen kullanmamaya ilişkin iptal sebebinin yasal boşluk doldurur şekilde yorumlanamayacağı, TRİPS’in markayı kullanma başlıklı 19. maddesinde yer alan Uluslar arası düzenlemenin doğrudan iç hukukta uygulanması gereken hüküm niteliğinde olmayıp, iptalle ilgili oluşturulacak ulusal yasalarda yapılması gereken uygulamaya ilişkin belirlemeyi yapacak referans hüküm niteliğinde bulunduğu anlaşıldığından somut olayda TRİPS 19. Maddenin uygulanamayacağı hususu sabittir.
Dolayısıyla esasen bir mülkiyet hakkı tesis eden marka tescil belgesinin (Marka hakkı, sahibine inhisari yetkiler veren ve gayri maddi bir nitelik arz eden sınai mülkiyet hakkıdır.) iptalininde ulusal yasa ile düzenlenmesinin gerektiği,yasal bir düzenleme olmadan oluşan boşluğun hakimin takdiri ile yada Uluslar arası mevzuat hükümleri ile doldurulamayacağı anlaşıldığından ; Anayasa Mahkemesinin 6.1.2017 tarih ve 29940 sayılı RG.yayınlanan 148/189 sayılı ilamları ile 10.1.2017 tarih ve 29944 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun yürürlük tarihi dikkate alındığında, 6.1.2017 tarihi öncesinde açılmış tüm kullanmamaya dayalı hükümsüzlük/iptal davaları açısından yasal boşluk oluştuğundan DAVANIN REDDİNE, karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulması gerekmiştir.
HÜKÜM:yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre,
1- Anayasa Mahkemesinin 6.1.2017 tarih ve 29940 sayılı RG.yayınlanan 148/189 sayılı ilamları ile 10.1.2017 tarih ve 29944 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun yürürlük tarihi dikkate alındığında , 6.1.2017 tarihi öncesinde açılmış tüm kullanmamaya dayalı hükümsüzlük/iptal davaları açısından yasal boşluk oluştuğundan DAVANIN REDDİNE,
2-35,90 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile; 11,60 TL eksik harcın davacıdan tahsiline,
3-Davanın dayanağı olan 556 Sayılı KHK.’nın 14.maddesi yargılamanın devamı sırasında Anayasa Mahkemesi’nin 6.1.2017 tarih ve 29940 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 148/189 sayılı ilamları ile 10.1.2017 tarih ve 29944 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren kararı ile iptal edildiğinden HMK 331.maddesi de dikkate alınarak davacı vekili ve davalı vekili adına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-Tarafların yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde yargıtay nezdinde temyiz YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi.05/04/2018

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır