Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/24 E. 2019/399 K. 16.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/24 Esas
KARAR NO : 2019/399

DAVA : Markanın Hükümsüzlüğü, Markaya Tecavüzün Önlenmesi İstemli,
DAVA TARİHİ : 17/01/2018
KARAR TARİHİ : 16/10/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA; Davacı -karşı davalı vekili dava dilekçesinde özetle; asıl davada ;davacı şirketin “…” ve türevi markasının ayırt edilemeyecek derecede benzeri olan dava konusu … tescil nolu “… …” markasının davacı şirketin “…” markasının gerçek hak sahibi olduğu, markalar arasında iltibas bulunduğu, davacı markasının tanınmış marka olduğu, davalının kötü niyetli olarak tescil almış olduğu iddialarına dayalı olarak davalı adına … tescil nolu “… …” markasının hükümsüzlüğünü, davalı eyleminin haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin tespiti ile davalı adına … alan adına erişimin engellenmesini talep ve dava etmiş,karşı davanın ise reddire karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA; Davalı-Karşı davacı vekilinin cevap ve karşı dava dilekçesinde; asıl davanın reddine karar verilmesini, karşı dava yönünden ise; … nolu, … nolu, … nolu, … nolu … nolu, … nolu, … nolu “…” ibaresini içeren markaların iptali ve sicilden terkini, devrin önlenmesi ve lisans verilmesinin engellenmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
Dava konusu Asıl Davada; davacı şirketin “…” ve türevi markasının ayırt edilemeyecek derecede benzeri olan dava konusu … tescil nolu “… …” markasının davacı şirketin “…” markasının gerçek hak sahibi olduğu, markalar arasında iltibas bulunduğu, davacı markasının tanınmış marka olduğu, davalının kötü niyetli olarak tescil almış olduğu iddialarına dayalı olarak … tescil nolu “… …” markasının hükümsüzlüğü, davalı eyleminin haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin tespiti ile davalı adına … alan adına erişimin engellenmesi taleplidir, Karşı davada uyuşmazlık konusunun ise; davacı-karşı davalıya ait … nolu, … nolu, … nolu, … nolu … nolu, … nolu, … nolu “…” ibaresini içeren markaların iptali ve sicilden terkini, devrin önlenmesi ve lisans verilmesinin engellenmesi istemli bir davadır.
Türk patent ve marka kurumundan davacı ve davalının marka tescil belgeleri celp edilmiştir.
Davacının marka tescil belgesi kapsamına göre davacının tescilli markalarının …’LA … markasının … NO İLE 29,30,32,43, sınıflarda 11.7.2014 tarihinde, … GÜNLÜĞÜ markasının … NO İLE 16,41. sınıflarda 11.7.2014 tarihinde, … markasının … NO İLE 43.. sınıflarda 11.7.2014 tarihinde, … markasının … NO İLE 5,16,21,.. sınıflarda 4.4.2006 tarihinde, … markasının … NO İLE 3,5,9,10,14,24,25,28,31,36,37,38,.. sınıflarda 17.7.2014 tarihinde, … markasının … NO İLE 35,41,44 sınıflarda 16.4.2014 tarihinde, … markasının … NO İLE 9.42. sınıflarda 11.4.2016 tarihinde, … markasının … NO İLE 29,30,32,. sınıflarda 11.4.2017 tarihinde, tescil edildiği marka tescil belgeleri kapsamından anlaşılmıştır.
Davalının ise … NO ile … İLE … markasının 03, 05, 14, 16, 24, 25,29, 30, 31,32, 35, 38,41,43,44. sınıfta davalı adına başvuru tarihinin 30.3.2015 , tescil tarihinin 12.8.2016 tarihi olduğu olduğu anlaşılmıştır.
Davalının … ibareli markasının ise … nolu ile 38,41. sınıf için 17.8.2016 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip davacı-karşı davalı ve davalı-karşı davacının dava, cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, beyanlarında geçen deliller toplanmış, HMK 266. madde kapsamında bilirkişi raporu alınmasını müteakip , HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsanında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266. madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Düzenlenen raporun denetim ve hüküm kurmaya elverişli, dosyaya sunulan deliller ile uyumlu olduğu anlaşılmış ancak marka hukuku yönünden son nihai takdir mahkememezce ait olduğundan gerekçeli kararımızda asıl dava karşı dava yönünden sunulu delillere göre gerekçe hazırlanmıştır.
Birkişiler …, … ve … 30.4.2019 tarihli raporlarında özetle; Dava konusu “…” ibaresinin genel itibariyle Türkçede yaygın kullanımı nedeniyle ayırt edici gücü zayıf bir ibare olduğu; özellikle davacının … tescil no.lu “…” markasının tescil edildiği 35. sınıfta (Müşterilerin mallan elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için…Tıbbi ve veterinerlik amaçlı olan ya da olmayan diyet maddeleri; besin takviyeleri, zayıflatıcı ürünler) ve 44. sınıfta (Tıbbi hizmetler. Güzellik bakımı hizmetleri), …tescil no.lu “…” markasının tescil edildiği 05. sınıfta (Tıbbi ve veterinerlik amaçlı olan ya da olmayan diyet maddeleri; besin takviyeleri, zayıflatıcı ürünler) ile davalının … tescil no.lu “… …+şekil” markasınm tescil edildiği 05. sınıfta (Tıbbi ve veterinerlik amaçlı kullanıma uygun diyetetik maddeler; diyet takviyeleri, gıda (besin) takviyeleri; zayıflama amaçlı tıbbi müstahzarlar), 35. sınıfta (Müşterilerin mallan elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için …Tıbbi ve veterinerlik amaçlı kullanıma uygun diyetetik maddeler; diyet takviyeleri, gıda (besin) takviyeleri; zayıflama amaçlı tıbbi müstahzarlar), 44. sınıfta (Tıbbi hizmetler. Güzellik bakımı hizmetleri) yönünden “…” ibaresinin ayırt edici olma derecesinin daha düşük olduğu;Ayırt edici gücü zayıf olan “…” ibaresi davacı markasının esas unsurunu teşkil etse de davacının bu ibareyi tamamlayıcı unsur olarak içeren markasal kullanımlara ve marka tesciline davacının tahammül etmesi gerektiğinden SMK m.6/1 ’e dayalı hükümsüzlük şartlarının mevcut olmadığını,Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/3 maddesine dayalı hükümsüzlük şartlarının mevcut olması için davacmın dava konusu “…” ibaresi üzerimde davalı markasının başvuru tarihinden önce tescilsiz kullanım yoluyla bir hak elde edilmiş olması gerektiği; davacının “…” esas unsurlu markalarının bir kısmının davalı markasından daha önceki bir tarihte tescil edilmiş olduğu ve davalının … ibaresi üzerinde davacı markalarının tescili tarihinden önceye dayalı bir gerçek hak sahipliği iddiasının olmadığından SMK 6/3’e dayalı hükümsüzlük şartlarının mevcut olmadığını, Davacının “…” ibaresini fiilen kullandığı diyet, beslenme, sağlıklı yaşam ve bununla bağlantılı sektörler yönünden ibarenin ayırt edici gücünün çok daha zayıf olduğu; bu nedenle, davacının “…” esas unsurlu markalarının davacının faaliyet gösterdiği alanda sektörel olarak bilinen bir marka olup olmadığının bu alanda uzman bir bilirkişi marifetiyle tespit edilmesinin daha hakkaniyetli olacağını, heyetlerinde diyet ve sağlıklı beslenme alanında uzman bir bilirkişi olmadığmdan bu yönde bir tespit yapamadıklarını,ancak davacmın “…” ibareli markalarının diyet, beslenme, sağlıklı yaşam ve bununla bağlantılı alanlarda sektörel bilinirliği olan bir marka olduğu tespit edilecek olsa dahi, bu tespitin üçüncü kişilerin belirtilen hizmet alanlarında “…” ibaresini tamamlayıcı unsur olarak kullanmalarına engel teşkil etmeyeceğini; Davacının, dava dilekçesinde SMK m.6/6 uyarınca hükümsüzlük talep ederken maddede geçen “ticaret unvanı” ibaresine vurgu yapmış olduğu; davacı şirketin unvanı “… Limited Şirketi” olmakla ve davanın konusu … tescil no.lu “… +şekil” ibareli marka olmakla somut olayda SMK m.6/6 uyarınca hükümsüzlük şartının mevcut olmadığını, Bir markayı tescil ettirme eyleminin tek başına kötüniyet göstergesi olmayacağını; Türkçede yaygın kullanımı olan “…” ibaresinin dava konusu … tescil no.lu … ile … ŞEKİL ibareli markada tamamlayıcı unsur olarak yer alan marka nedeniyle kötüniyete dayalı hükümsüzlük şartlarının ( SMK m.6/9’a dayalı hükümsüzlük şartlarının ) mevcut olmadığını bildirmişlerdir.
Karşı davada, davacı-karşı davalı adına tescilli markalardaki “…” ibaresi Türkçede yaygın olarak kullanılan bir ibare olduğundan ayırt edici gücü düşük ise de markalar SMK 5/1/b maddesi anlamında ayırt edicilikten yoksun olması söz konusu olmadığından belirtilen madde kapsamında davacı-karşı davalı markalannın hükümsüzlüğü şartlarının mevcut olmadığını, “…” ibaresinin SMK m.5/l/c kapsamında tanımlayıcı bir ibare olmadığını; “…” ibaresi ayırt edici gücü düşük olan ve üçüncü kişi markalarında tamamlayıcı unsur olarak yer alabilecek bir ibare olmakla SMK m.5/l/c uyannca hükümsüzlük şartlarının mevcut olmadığını,“…” esas unsurlu markaların SMK m.5/l/d uyannca hükümsüzlük şartlarının mevcut olmadığını, salt markayı tescil ettirme eyleminin tek başına kötüniyet göstergesi olarak nitelenemeyeceğinden kötüniyetin somut delillerle ispat edilmesi gerektiğinden SMK m.6/9’a dayalı hükümsüzlük şartlarının mevcut olmadığını bildirmişlerdir.
Toplanan deliller dikkate alındığında davacı yan her ne kadar sektöründe tanınmış marka olduğunu ileri sürmüş isede; tanınmışlık olgusu salt bilirkişi raporu ile değil dosyaya sunulacak deliller ile de ispat edilmelidir. Dolayısıyla tanınmışlık ve kötüniyet değerlendirmeleri hukuki değerlendirmeler olup bu yönde mahkememizin ihtisas mahkemesi olması sıfatıyla gerek davacı gerekse davalının tanınmış marka olmadıkları sunulu deliller ile sabittir.
Taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda ve sınai mülkiyet yasasında tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus mahkeme içtihatları ve öğreti ile uygulamaya bırakılmıştır. Yargıtay birçok kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” şeklinde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ait olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tesbiti cihetine gidilebileceğini belirtmiştir. Tanınmış marka konusunda uluslararası boyuttaki çalışmalar ise Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (wipo) bünyesinde yürütülmektedir. Bu kuruluş uzmanlar komitesince benimsenen A/34-13 nolu tavsiye kararında bir markanın tanınmış olup olmadığının tesbitinde, markanın kullanım süresi, yaygınlığı, kapsamı ve coğrafi alan genişliği, ekonomik değeri, reklam, temsil, promosyon, fuarlara katılım ve fuar düzenleme, kataloglar hazırlama gibi tanıtım faaliyetleri, bu çalışmaların kapsamı, süresi ve mali bütçesi, işletmenin büyüklüğü, cirosu,marka hakkının hangi etkinlikte ve verimlilikte korunduğu, tanınmışlığa yönelik mahkeme ve diğer yetkili makamların kararları gibi olguların göz önünde bulundurulması kararlaştırılmıştır.Yargıtay 11.HD nin 19.4.2002 tarih ve 2001/9903 esas-2002/3699 karar sayılı ilamında bir markanın birden çok ülkede tescilli olmasını tanınmış marka olarak kabul açısından yeterli görmekteyken son uygulamalarda bu hususun markanın tanınmışlığı açısından bir gösterge olabileceği ancak tek başına tanınmış marka olgusu için markanın birçok tescilinin olmasının yeterli olmayacağına işaret edilmiştir. Trips’de ise açıkça tanınmışlığın ilgili sektörde tanınmışlık olarak anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Yine doktrinde Trips deki düzenlemeye benzer görüş … tarafından ileri sürülmüş ve markanın tanınmışlığından söz edebilmek için bir ülkede yaşayanların tamamı tarafından söz konusu markanın bilinmesinin zorunlu olmadığı, marka sahibinin hedef kitlesinin esas alınması gerektiğine işaret edilmiştir.Markanın tacirler yada o malın alıcıları değil, bu mal ile ilgili olmayanlar tarafından da bilinmesi halinde tanınmış markadan bahsedileceği, tanımış markanın maruf marka karşısında daha kapsamlı,ekonomik yönden daha önemli bir kavram olarak karşımıza çıkacağı, bir markanın tanınmış olduğunu söyleyebilmek için markanın konulduğu mamülün birden bire düşünülmeden ve bir hatıranın yardımı ile hatırlanmadan,refleks halinde düşünülmesi gerektiği, genellikle tüketicinin zihninde bir fikir uyandıran markanın tanınmışlık derecesine ulaştığı da doktrinde Hamdi Yasaman tarafından ifade edilmiştir. Gürzumar ise, tanınmış markanın en önemli özelliğinin, tescilli bulundukları mal kategorisinden bağımsızlaşarak ve başlı başına birer kalite sembolü olarak, reklam aracı haline gelen ve geniş kitleler karşısında sahip oldukları etkilerini, tamamen farklı mal kategorileri üzerinde de gösterebileceği markalar olarak tanımlamıştır. Arkan ise tanınmış markadan bahsedebilmek için, reklam gücü yüksek, kalite sembolü haline gelmiş bir markanın, sadece o markayı taşıyan mal ya da hizmetlerle ilgili çevre içinde değil bu çevre dışında, o mal ya da hizmetle ilgisi olmayan kişilerce de bilinmesi gerektiğini belirtmiştir.
Bilindiği üzere Tanınmış marka korunmasında en önemli konunun tanınmışlığın belirlenmesinde izlenilecek yöntem olduğu, her ne kadar hukuki bağlayıcılığı olmasa da WIPO Kriterlerinin baz alınarak tanınmışlık araştırılması yapılması gerektiği bir markanın koruma istenen ülke dışında yabancı ülkelerde tanınmış olmasının, koruma istenen ülkede de tanınmış olduğuna hükmedilmesi için yeterli olmayacağının açık olduğu, her davada tanınmışlık olgusunun o davanın somut özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği bilinmektedir. Dolayısıyla her somut olayda tarafların dosyaya sunduğu belgeler, beyanlar ve ihtilafın niteliği gözetilerek bahsi geçen kriterlerin Mahkemece o dosyaya özgü sunulan deliller ile tartışılması gereklidir. Somut olayda ise davacının markasının gerek yüksek mahkeme içtihatları gerekse wipo kriterlerine göre tanınmış marka olmaktan çok uzak olduğu anlaşılmıştır.
Öte yandan bilirkişi raporunda da isabetle belirtildiği üzere; ayırt ediciliği düşük olan genel ifadeler içeren ve herkesin kulanımına açık olan markalar zayıf marka alarak kabul edilmektedir. Bir işaretin ayırt edici gücü, işaretin temsil ettiği kavramın adından veya tanımından uzaklaştığı, kavramdan bağımsızlaşarak anlamsızlaştığı ve kavramı çağrıştırmadığı ölçüde artmaktadır. Kullanılan işaretin ayırt edici gücünün zayıf ya da kuvvetli olması o işaretin bir alanda sıkça kullanılıp kullanılmadığına, orijinal olup olmadığına, kullanıldığı mal veya hizmeti tanımlayıp tanımlamadığına bağlı olabilmektedir, Davacının tescil ettirdiği … ibaresi ise hemen hemen hayatımızın tüm alınında konfor, rahatlık, kalite çağrıştırdığından ayırt edicililiği zayıf bir ibaredir ve orjinal değildir. Kaldi ki davacı da Gıda sektörü Beslenme danışmanlığı hizmetleri Sağlıklı yaşam programı tasarımı ve uygulaması alanında faaliyet gösterdiğini, beslenme, diyet, sağlıklı yaşam korularında tanınmış olduğunu beyan etmektedir. … ibareleri ise zaten bu alan için günlük dilde çokça kullanılan ibarelerdir ve başlı başına bir markada asli unsur olarak koruma sağlamaktan uzaktır. Ancak markaya ek yapılması suretiyle güçlü bir marka korumasından söz edilebilir ve fakat bu husus markanın tek başına hükümsüz kılınması için yeterli değildir.
… ibaresi dürüst kullanım olduğu takdirde hiçbir sektör açısından kimsenin tekeline verilemeyeceğinden asıl davanın tecavüz talepleri yönünden reddi gereklidir.
“…” dan kasıt edilenen Türk Dil Kurumundaki anlamı ile de “…” olduğu ve “…” ibaresinin sadece davacı şirket’in kullamına bırakılamayacak kadar geniş bir ibare olduğu , dolayısıyla markalar, alan adları yapısı gereği bir reklam, tanıtım ve promosyon aracı olarak sıklıkla kullanılan ibareler olduğundan, ayırt edicilik incelemesinde markanın, alan adının ilgili tüketici kesiminde marka algısı yaratıp yaratmayacağı hususunun öncelikli olarak değerlendirilmesi gerektiğinden, Marka algısı yaratmayan, ortalama tüketici tarafından mal veya hizmetleri işaret etmenin ya da onların asli özelliklerini belirtmenin normal bir yolu olarak algılanacak, doğrudan doğruya sıradan bir reklam, promosyon ifadeleri şeklinde algılanacak markaların ayırt edici nitelikte kabul edilmeyeceğinden, Benzer şekilde, iş yaşamında, özellikle tanıtım, reklam, pazarlama faaliyetlerinde ya da internet sitesinde yaygın olarak kullanımı bulunan markaların ayırt edici olmadığı, her alanda “…” yanında ek unsurlarla kullanımı halinde bir marka korumasının söz konusu olabileceği, tek başına genele mal olan ifadeler üzerinde hak iddia edilemeyeceği, ayırt ediciliği olmayan veya oldukça zayıf olan ibarelerin tecavüz gayesi olmaksızın başkaları tarafından kullanılması durumunda Marka Hukuku bağlamında davacının bu kullanımı engellemesinin mümkün olamayacağı, öte yandan “Tanıtma işareti olarak zayıf bir marka seçen kimse, bunun sonuçlarına katlanmak, yani o tanıtma işaretinin, hatta ayırım gücü bakımında cüz’i sayılabilecek bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş seklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorundadır” şeklindeki yüksek mahkeme ilamlarına ait gerekçe içerikleri de dikkate alındığında somut olayda asıl dava yönünden marka hakkınını ihlal ve haksız rekabetin söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.
Öte yandan Türk patent ve marka kurumunun sorgulama sisteminde de “…” ibaresini içeren çok sayıda markaya bulunduğu da bilinmektedir. Yine sunulu delillere göre davacının “…” markasının akla ilk olarak Davacıyı getirecek, ayırt edici ve davacının hizmetlerine özgülenmiş bir ibare olmadığı da açıktır. Davacının gıda ve diyetisyenlik alanında belirli bir bilinirliğinin bulunduğu davacı yanca sunulu delillere göre anlaşılmış ise de davacının faaliyet gösterdiği alanda tanınmış bir marka olmadığı zira bu yönde yani tanınmışlığı ispata yarar delil sunulmadığı ,sunulan delillerin ise kitap, köşe yazarlığı, proğramlar vb… ) tanınmışlık kriterlerine sağlamaktan uzak olduğu anlaşılmıştır.
Davacı markasının tanıtılmasının, reklam da dahil olmak üzere, ulaştığı coğrafi alan, kapsam ve süreç ile markanın fuar ve sergilerdeki konumu, Markanın ulaştığı ün, Markanın yerel ve uluslararası alanda tescil edildiği kapsam, Markanın dünyada ve yerel münhasır tescilleri, dünyada ve yerel olarak markanın lisanslı olarak kullanımı kapsamı, Dünyada ve yerel olarak verilen münhasır lisanslar,Markanın, yerel ve dünyadaki ticari değeri, Marka sahibinin, markaya ilişkin haklarını kullanmadaki tavrını ispat eden belgeler, Markanın tanımnışlığına etki edebilecek uyuşmazlıklara ilişkin yargı kararları gibi somut hiçbir veri sunulmadan salt bazı kitap ve köşe yazarlığı ile paroğramlara dayanarak tanınmışlık iddiasında bulunulamaz. Öte yandan bir markanın tanınmış olduğu, Türk Patent ve Marka Kurumunun bu yönde karar almış olması veya bu hususun mahkeme kararıyla tespit edilmesiyle ide spat edilebilir. Somut olayda, bu yönde bir kararın olmadığı gibi davacının da wipo ve yargı kararları ile sabitleşen tanınmış marka kriterlerine uygun delil ibraz etmediği anlaşılmıştır.
TRIPS anlaşmasının 17. maddesinde; üye devletlerin ,KHK’nin 12. maddesinde, “Dürüstçe ve ticari veya sanayi konularıyla ilgili olarak kullanılmaları koşuluyla üçüncü kişilerin ,ad ve adresini, mal veya hizmetlerle ilgili cins, kalite, miktar, kullanım amacı, değer, coğrafi kaynak, üretim veya sunuluş zamanı, veya diğer niteliklere ilişkin açıklamaları kullanmaları marka sahibi tarafından engellenemez” hükmü yer almaktadır.
Somut uyuşmazlıkta davacı markasının başlangıçtan itibaren zayıf bir marka olduğu, tanınmış marka olmadığı, kullanımla sonradan kazanılmış bir bilinirlik varsa dahi bunun diyetisyenlik/ beslenme alanında direkt … ibaresi ile değil, … ismi ile bilinirliğinin bulunduğu, ancak “…” ibaresinin diyet, beslenme, sağlıklı yaşam ve bununla bağlantılı sektörler yönünden ayırt edicilik gücünün çok daha zayıf olduğu fakat bu hususun karşı dava yönünden bir hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilemeyeceği, bilirkişi raporu ve marka hukuku ilkeleri kapsamından çok net anlaşılmaktadır. Bu nedenle, toplanan delillere göre ; davacı markasının tanınmış marka olmadığı, … ibaresinin zayıf marka olduğu, davacının tescilli kullanımı ile davalı kullanımının ayniyet arzetmediği, ortalama tüketici zihninde karıştırma ihtimali bulunmadığı,marka hakkını ihlal ve haksız rekabetin söz konusu olmadığı, marka tescilllerinin kötüniyetli olduğunun ispat edilemediği, asıl dava ve karşı dava yönünden ileri sürülen hiçbir hükümsüzlük sebebinin somut olayda asıl dava ve karşı dava yönünden şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından asıl ve karşı davanın ayrı ayrı reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM; Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre;
1-Asıl davanın reddine,
2-Karşı davanın reddine,
3-Asıl davada, 44,40 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 8,50 TL harcın davacıdan tahsiline,
4-Asıl davada davanın reddi nedeniyle, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.931 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Karşı davada,, 44,40 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 8,50 TL harcın davalı-karşı davacıdan tahsiline,
6-Karşı davada davanın reddi nedeniyle, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.931 TL vekalet ücretinin davalı karşı davacıdan alınarak davacı-karşı davalıya verilmesine,
7-Tarafların yapımış olduğu masrafların üzerinde bırakılmasına,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı.16/10/2019

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır