Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/224 E. 2020/218 K. 16.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/224 Esas
KARAR NO : 2020/218

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/05/2018
KARAR TARİHİ : 16/09/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkili olan şirketin sektöründe tanınmış ürünler ürettiğini, müvekkili olan şirketin “…” ve “…” markalarının gerçek hak sahibi olduğunu ve “…” markalan için WIPO ve OAPI aracılığıyla dünya çapında koruma sağladığını, müvekkili olan şirket ile … şirketinin aynı grup şirketin İştiraki olan kardeş şirketler olduğunu, müvekkili olan şirket ile davalı yan arasında 2009 yılından beri müvekkiline ait “…” markalı ürünlerin Türkiye’ye ithalatı satışı konusunda ticari ilişkilerinin olduğunu,Davalı yanın “…” markasının asıl hak sahibinin müvekkili olan şirket olduğunu bilmesine rağmen 2014 yılında haksız, yetkisiz ve kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunduğunu, müvekkili olan şirketin davalının marka tescillerini öğrendikten sonra bu uyuşmazlığı çözmek için davalı yan ile irtibata geçtiği ve davalı yanın sulhe yanaşmadığını, müvekkili olan şirketi oyaladığını, müvekkili olan şirketin davalı yan İle aralarında yazılı bir distribütörlük sözleşmesi bulunması adına 2015 ve 2017 yıllarında uğraşlar verdiğini fakat davalı yanın bu uğraşları sonuçsuz bıraktığını, davalı yanın taslak sözleşmelerinin İmzalanması hususunda yapılan toplantılarda davaya konu markaların davacıya ait olmadığını iddia etmediğini, müvekkili olan şirketin yukarıda belirtilen sözleşmelerde markaların gerçek hak sahibi olduğu iddiası ile kendisine devrini gerçekleştirmeye, bu şekilde markaları korumaya çalıştığını, müvekkili olan şirketin davaya konu olan markalar üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu ve davalı yanın kötü niyetle bu markaları kendi adına tescil ettirdiğini, davaya konu markaların gerçek hak sahibi olan müvekkiline devrini, bu talep kabul görmezse markaların hükümsüz kılınması gerektiğini, “…” markası ile “…” markalarının ayırt edilemeyecek kadar benzer olduklarını, davalı yanın markaları kendi adına tescil ettirecek herhangi bir geçerli nedene sahip olmadığını, müvekkili olan şirketin davalı ile ticari ilişkisine başlamadan Önce de marka haklarına sahip olduğunu, müvekkili olan şirketin “…” markası adı altında ürettiği malları bir çok ülkeye ihraç ettiğini ve piyasaya sürdüğünü, müvekkili olan şirketin ”…” markasını Avrupa Birliği markası olarak tescil edilmesi için İlk başvurunun 2005 yılında yapıldığını, markaların davalı yanın tescil başvurusundan önce müvekkili olan şirket tarafından kullanıldığını, müvekkili olan şirketin davaya konu markaların yaratıcısı olduğunu, davalı yan adına tescilli olan “…” markasının müvekkili olan şirketin sahibi olan grup şirketin diğer bir iştiraki olan “…” nin ticari unvanı olduğunu, davalı yanın müvekkili olan şirketin ticari unvanını kendi markası olarak tescil başvurusunda bulunduğunu ve müvekkili olan şirketin bu marka başvurusuna karşı itirazda bulunduğunu, müvekkili olan şirketin WIPO nezrimde tescilli markasını Türk Patent nezdinde de tescil ettirebilmek adına başvuruda bulunduğunu fakat davalı yanın markasından dolayı 11. ve 4. sınıflar bakımından markasının tescil edilemediğini, müvekkili olan şirket tarafından davalı yana sadece 2012 yılı için geçerli olmak üzere imzalı sertifika belgesi verildiğini fakat davalı yanın 2017 yılı için de sahte bir sertifika düzenlediğini, davalı yanın, Ardina … ait web sayfasının birebir aynısının kullandığını, müvekkili olan şirketin web sayfası tasarımı kullanımına ilişkin herhangi bir kullanım hakkını davalıya vermediği gibi davalı yanın web sayfasında …’nin kendi sattığı ürünlerin üreticisi ve sahibi olduğunu beyan ettiğini, müvekkili olan şirketin mail yolu ile irtibata geçtiği kişilerin davalının rızası ve bilgisi dahilinde irtibat kurulan kişiler olduğunu, bu kişilerin davalının tercümanlığını yapan veya birlikte İşleri yürüttüğü kişiler olduğunu, yazışmalarda davalı yanın şirketine ait mail adresinin de (…) bulunduğunu, aksi halde müvekkili olan şirket ile davalı yan arasındaki ticari ilişkinin uzun süre devam edemeyeceğini, davalı yanın … tanıdığını ve dava ile olan ilişkisini bildiğini, davalı yanın markayı bilindik hale getirmediğini, davalı yanın müvekkili olan şirketin suskun kaldığı iddialarının asılsız olduğunu, müvekkili olan şirketin markasının birebir kopyalanması ve markanın aynı ürünler için tescilli olması, karıştırılma ve ilişkilendirilme ihtimallini arttırdığı ve bu durumun davalıya haksız fayda sağlayacağını savunarak davalı adına … nolu “..”, … nolu “…” markalarının SMK 10.maddeye göre davacıya devri, bu mümkün olmadığı takdirde SMK 6 ve 25.maddelere göre markaların hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davacı tarafın tüm iddia ve taleplerinin haksız olduğunu ve hukuki dayanağının bulunmadığını, dosyaya delil olarak eklenmiş belgelerin tercümelerinin sunulmasını, Davalının 30 yıldır otomotiv sektöründe faaliyet gösteren, amortisör ve motor bakım ürünlerinde bilinen ve tercih edilen bir firma olduğunu, ‘…’ markasını 2009 yılından beri kullandığını, markanın piyasada tercih edilir hale gelmesi için 2014 yılında marka tescili yaptırıldığını, ‘…’ markası üzerinde hak sahibi olduğunu, markalarını sınıflan ve görselleri ile tescil ettirdiğini, ürünlerinin tanıtımının … web sitesi üzerinden yapıldığını, sitenin 10 senedir faaliyette bulunduğunu, müşterilerine teknik tanıtım kataloğu ile de ürün tanıtımları yapıldığını, markasının tanıtımı için maddi ve manevi özveride bulunarak yurtiçi ve yurtdışı fuar katılımlarında da bulunulduğunu, davalı tarafın bahsi geçen markaları Türkiye pazarında bilinir ve tercih edilir marka yapmak için çaba ve emek harcamış olduğunu, davacı tarafın da bu süreçlerden haberdar olduğunu, davacı tarafın Türkiye’de tescilli her hangi bir markası bulunmadığını, davacı tarafla distribütörlük anlaşması yapmadıklarını ve marka devri istenmesinin hukuki dayanağının bulunmadığını, Davalının 2009 yılından beri ‘…’ markasını kullandığını ve ürünlerinin satışını bu markayla yaptığını bilmesine rağmen Davacının 9 yıllık süre boyunca bu duruma rıza göstermiş olduğunu, davalının saygın şirket kimliği ile kendi markasını yaratmış olduğunu, tüketici nezdinde tanınmış bir marka olmak için emek vermekte olduğunu, davalı tarafın tescilli markasıyla Davacı tarafın yurtdışı markaları arasında benzerlik bulunmadığını; logo, görsellik ve sınıf farklılarının olduğunu, neticede; haksız açılmış davanın reddini ve markalar üzerine konmuş ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını, davanın reddini yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI ve GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık; davalı adına … nolu “…”, … nolu “…” markalarının SMK 10.maddeye göre davacıya devri, bu mümkün olmadığı takdirde gerçek hak sahipliğine dayanı olarak 6769 sayılı SMK 6 ve 25.maddelere göre markaların hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Türk patent ve marka kurumundan marka tescil belgesi celp edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip davacı ve davalının dava, cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, beyanlarında geçen deliller toplanmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsanında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266. madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …, …, … tarafından sunulan 24/04/2019 tarihli bilirkişi raporunda; Davalı tarafa ait hükümsüzlüğü talep edilen TPMK … numaralı markanın tescil başvuru tarihi olan 11.07.2014 tarihinden önce kamuya sunulduğu ve koruma şartı olan yenilik ve ayırt edici nitelik şartlarına sahip olmadığı, davalı tarafa ait hükümsüzlüğü talep edilen TPMK … numaralı markanın tescil başvuru tarihi olan 01.09.2014 tarihinden önce kamuya sunulduğu ve koruma şartı olan yenilik ve ayırt edici nitelik şartlarına sahip olmadığı, davalı tarafın her iki markası için de hükümsüzlük şartlarının oluştuğu kanaat ve sonucuna varıldığını bildirilmiştir.
Bilirkişiler …, …, … tarafından sunulan 18/02/2020 havale tarihli bilirkişi raporunda;Davacı yanın, davalı yan adına tescili yapılan … sayılı “…” ibareli ve … sayılı “…” ibareli markaların tescili olduğu aynı ve benzer sınıflar bakımından gerçek hak sahibi olduğu, SMK’nın 3. Maddesi uyarınca davalı adına tescilli … ve … sayılı markaların tescilli oldukları tüm sınıflar bakımından hükümsüz kılınabileceği, davalı yanın, davacı yanın marka kullanımına uzun süre sessiz kaldığı iddialarının yerinde olmadığı ve davacı yanın bu gerekçe ile hak kaybına uğradığının tespit edilemediği, davalı adına tescilli markaların SMK’nın 6/1 maddesi kapsamında hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı, davacı yana ait … markalı ürünlerin Türkiye’de ki pazarlamacısı olan davalı yanın, davacı yanın ticari vekili veya temsilcisi olarak değerlendirilebileceği, SMK’nın 10. Maddesi kapsamında davaya konu davalı adına tescilli … ve SMK’nın 6/2 maddesi kapsamında davalı adına tescilli … ve … sayılı markaların hükümsüz kılınabileceği, davacı yanın … unvanlı firmanın tek hissedarı olduğu ve … ibaresi üzerinde sınai hak sahibi olduğu, davalı adına tescilli … ve …. sayılı markaların “…” Unvanına sahip firmanın faaliyet alanı olan 1.Sınıfta yer alan “Sanayide kullanılan kimyasallar” 4. Sınıfta yer alan “Sınai amaçlı yağlar, gresler (kesme sıvıları, toz emichıslatıcı ve bağlayıcı maddeler dahil). Katı yakıtlar (odun dahil). Sıvı ve gaz yakıtlar ile bunların kimyasal olmayan katkıları. 35. Sınıfta yer alan “Müşterilerin mallan elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Sınai amaçtı yağlar, gresler (kesme sıvıları, tuz emîcl*ıslatıa ve bağlayıcı maddeler dahil). Sıvı ve gaz yakıtlar He bunların kimyasal atmayan katkıları. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması İçin Sanayide kutlanılan kimyasallar, (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) hizmetlerinde” Sınıfları açısından SMK’nın 6. maddesinin 6 fıkrası kapsamında hükümsüz kılınabileceği, davalı yanın ticari ilişki içerisinde olduğu davacı yanın dava konusu markaların gerçek hak sahibi olduğunu bildiği, bu nedenle davalı yanın kötüniyetli olarak kabul edilebileceği, SMK 6/9. Madde kapsamında davalı adına tescilli …, … sayılı markaların tümden hükümsüzlüğünün gerekeceği, davacı yanın markasının tanınmış marka olduğunun tespit edilemediğini bildirmişlerdir.
Alınan bilirkişi raporları, taraf iddia ve savunmaları ile marka tescil belgesi sunulu deliller işığında incelendiğinde; son düzenlenen raporun bilimsel olarak marka hukuku ilkelerine göre düzenlendiği, ilk raporu tanzim eden heyet içinde hukukçu bilirkişi bulunmadığından kamuya sunulma ve yenilik özelliklerini markalar yönünden inceledikleri ancak bu durumun sonuca etkili olmadığı, delilleri heyetin doğru olarak takdir ettiği dolayısıyla ikinci rapor ile bir mübayenet ve çelişki bulunmadığı, alınan her iki heyet raporları dikkate alandığında marka üzerinde gerçek hak sahibinin davacı olduğu, davalı tescilinin kötüniyetli olduğu, kötüniyet halinde markaların hükümsüz kalınması gerektiği subuta ermiştir.
6769 sayılı SMK ‘nun 6/2-6 ve 10. maddeleri düzenlemeleri dikkate alındığında; Marka sahibinin izni olmadan markanın aynı yada benzerinin ticari vekili veya temsilcisi tarafından kendi adına tescili için yani marka sahibinin izni olmadan ve geçerli bir gerekçe gösterilmeden yapılan başvuru halinde markanın itiraz üzerine red edileceğini, tescil edilmiş ise yasanın devam eden maddellerinde marka sahibinin mahkemeden markanın kullanımının yasaklanmasını, markanın devrini, hükümsüzlüğünü talep edebileği hususu düzenlenmiştir.
Anılan hükümlerde, ticari temsilci ya da vekilin haklı bir neden olmaksızın marka tescili yaptırması halinde, gerçek hak sahibinin ileri sürebileceği talepler ayrı ayrı belirtilmek suretiyle, tescilde kötüniyetin varlığına ilişkin özel haller ayrık olmak üzere gerçek marka hakkı sahibinin kötüniyetli tescile dayalı olarak da dava açma hakkı gerçek marka hakkı sahibine 556 sayılı KHK döneminde de tanınmaktaydı. Yargıtay 11. HD’nin yerleşik uygulaması da bu yöndedir.
Öte yandan 6762 sayılı TTK’nın 57/5 madde ve bendinde ”Başkasının emtiası, iş mahsulleri, faaliyeti veya ticaret işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak, hususiyle başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalariyle iltibasa meydan verebilecek surette, ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmiyerek, satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak”, ”Hüsniniyet kaidelerine aykırı hareketler”den biri olarak gösterilmiştir.
Bilirkişi raporunun 11. sayfasında davalı adına düzenlenen faturalar ile davalının internet sitesinde yer verdiği açıklamalardan davalının, davacı şirketten ürün temin ettiği hususu belirtilmiş olup, davacı şirketin internet sitesinde 18 Kasım 2013 tarihli arşiv kaydında davalının Türkiye’deki tek distribütör olarak belirtildiği, SMK m.6/2’ de yer alan “ticari vekil” “ticari temsilci” kavramlarından haraket ile SMK m.6/2 maddesi kapsamında da davacınının dava açmakta haklı olduğu anlaşılmıştır.
Dolayısıyla davacının Türkiye’deki tek yetkilisi tarafından gerçek hak sahibinin izni olmadan markanın tescil başvurusuna konu edilmesi kötü niyetin en bariz göstergesi olup, 6769 sayılı SMK’nun SMK m.10 gereğince markaların davacı şirkete şirkete devrine karar verilmesi gerekmiştir.
Davacı şirket’in hükümsüzlüğe konu ‘…’ ibarali markalarının gerçek hak sahibi olduğu bilirkişi raporları ile tespit edilmiş olup, davalı, marka sahibinin izni olmaksızın keza haklı bir sebebe de dayanmaksızın dava konusu markaları kendi adına tescil ettirmiştir.
Öte yandan davacı yan delilleri bilirkişi raporu ile birlikte incelendiğinde; davacı şirketin “…” markasının Avrupa Birliği markası olarak tescil edilmesi için ilk başvurusunun 2005 yılında gerçekleştiği( EUIPO …) , davacının uzun yıllardır markanın gerçek sahibi olduğu , dava konusu markaları ürünlerinde, ürün broşürlerinde, internet sitesinde ve e-mail yazışmalarında markasının kullanıldığı davalının tescilde könüniyetli olduğu, dolayısıyla 6769 sayılı SMK m.6/3 hükmü kapsamında davacı şirketin gerçek hak sahibi olduğu fakat davalı tarafından haksız ve kötü niyetli şekilde tescil ettirdiği markaların, tescilli olduğu tüm sınıflar bakımından hükümsüz kılınması gerektiği anlaşılmış olup, davacı davasını terditli olarak yeni markanın devrine yönelik karar verilmesi istemiyle açtığından ve 6769 sayılı SMK’nun 10.maddesinde de bu yönde özel bir düzenleme yer aldığından davacının talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği gibi, MK 2. maddesi, ‘Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz’ hükümlerini amirdir.
Dürüstlük ilkesi ile, MK 2. den haraket ile kötü niyetle tescil edilen bir markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi her halde kabul edilmelidir. Aksi halde, “salt marka başvurusunda bulunulması yada tescilli bir markanın kullanılması eylemlerinin, bir başkasının markasına tecavüz sayılmayacağı” yerleşik uygulaması da dikkate alındığında, marka tescil sistemi amacından saptırılarak, bizatihi haksız rekabet aracı haline getirilebilecektir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.07.2008 gün ve 2008/11-501 esas, 2008/507 karar sayı ve “RG 512” kararında kötü niyetli başvurunun hükümsüzlük nedeni sayılacağı kabul edilmiş bulunmaktadır. Ancak, marka tescil başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı hususunun belirlenmesinde genel geçer kriterler bulunmamakta, konunun her somut olay bazında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedilir. Tescil başvurusunda bulunan kişinin kötü niyetli olduğuna emare teşkil edebilecek olgu ve olayların varlığı, kötü niyetli marka başvurusunun kabulü için yeterli sayılmaktadır. Buna karşılık başvuru sahibinin, hakkını kötüye kullanma niyeti taşıması veya başkalarını engelleme amacına sahip olması gibi sübjektif durumlar kural olarak tespit edilmeye çalışılmamalıdır. Zaten kişinin içsel durumunu ifade eden sübjektif unsurlara doğrudan ulaşmak veya nüfuz etmek mümkün de değildir. Ancak, somut olayda başvuru sahibinin içsel durumunu ifade eden bilme, kast, niyet gibi hususların anlaşılabileceği veya ortaya çıkarılabileceğine dair ciddi belirtilerin varlığı halinde, bunlar araştırılarak, kötü niyetli tescilin varlığı sonucuna ulaşmada yardımcı unsur olarak kullanılabilir (Karasu, Rauf; Spekülasyon ve Engelleme Markaları, FMR, 2008/3, s. 30 vd.).
Bilirkişi raporunun 11. sayfasında davalı adına düzenlenen faturalar ile davalının internet sitesinde yer verdiği açıklamalardan davalının, davacı şirketten ürün temin ettiği hususu tespit edilmiş olup, davacı şirketin internet sitesinde 18 Kasım 2013 tarihli arşiv kaydında davalının Türkiye’deki tek distribütör olarak belirtildiği, SMK m.6/2’ de yer alan “ticari vekil” “ticari temsilci” kavramlarından haraket ile davalının tescil anında ktüniyetli olduğu anlaşılmıştır.
Somut dava dosyasında davalı davacı yanın yan sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığını ileri sürmüş olup, bu itiraz hukuki nitelikte olup mahkemece değerlendirilmesi gereklidir.
Kurum tarafından gönderilen marka tescil belgeleri incelendiğinde; … nolu “…” ibareli markanın 1,4,35.sınıflar için 11.7.2014 tarihihden itibaren davalı adına tescil edildiği, 29.4.2016 tarihinde sicile kayıt edilen markanın 31.5.2016 tarihinde marka gazetesinde yayınlandığı keza ve … nolu “…” ibareli markanın da 1,4,35.sınıflar için 1.9..2014 tarihihden itibaren davalı adına tescil edildiği, 19.7.2016 tarihinde sicile kayıt edilen markanın 30.9..2016 tarihinde marka gazetesinde yayınlandığı kurum tarafından gönderilen marka tescil ebgelesi kapsamından anlaşılmıştır.
Davacı adına … nolu markanın 3.sınıf için kurum nezdinde uluslarraası tescilinin … olup, 1.7.2016 tarihinden itibaren tescil edildiği, 5.9.2017 tarihinde sicile kayıt edilen markanın 30.11.2017 tarihinde marka gazetesinde yayınlandığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı Sinai Mülkiyet Kanunu m.25/6 uyarınca;“Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.”hükmü bulunmaktadır.
Davalı “…” markalarını tescil ettirmek amacıyla başvurusunu 2014 yılında yapmış, 2016 yılında ise tescil ettirmiştir. Dolayısıyla dava kayden 22.5.2018 tarihinde açılmış olup, hükümsüzlük davasının süresi içinde açılıdığı anlaşıldığından davalı yanın sessiz kalma yoluyla hak kaybı itirazının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Toplanan deliller hükme dayanak alınan son bilirkişi raporu kapsamı ile incelendiğıinde; davacı yanın, davalı yan adına tescili yapılan … sayılı “…” ibareli ve … sayılı “…” ibareli markaların tescili olduğu aynı ve benzer sınıflar bakımından gerçek hak sahibi olduğu, davalı adına tescilli … ve … sayılı markaların tescilli oldukları tüm sınıflar bakımından hükümsüz kılınabileceği, davalı yanın, davacı yanın marka kullanımına uzun süre sessiz kaldığı iddialarının yerinde olmadığı, davacı yana ait … markalı ürünlerin Türkiye’de ki pazarlamacısı olan davalı yanın, davacı yanın ticari vekili veya temsilcisi olarak değerlendirilmesi gerektiğinden hareketle 6769 sayılı SMK’nın 10. Maddesi kapsamında davaya konu davalı adına tescilli … ve SMK’nın 6/2 maddesi kapsamında davalı adına tescilli … ve … sayılı markaların hükümsüz kılınmasının gerektiği, davacı yanın … unvanlı firmanın tek hissedarı olduğu ve … ibaresi üzerinde sınai hak sahibi olduğu,davalı yanın ticari ilişki içerisinde olduğu davacı yanın dava konusu markaların gerçek hak sahibi olduğunu bildiği, bu nedenle davalı yanın marka tescili anında kötüniyetli olduğunun dosya kapsamında toplanan deliller ile sabit olduğu, dolayısıyla 6769 sayılı SMK 6/9. Madde kapsamında davalı adına tescilli …, … sayılı markaların tescilli olduğu tüm sınıflar yönünden tümden hükümsüzlüğünün gerekeceği, davacının davasını terditli olarak açmış olması sözlü yargılama aşamasında da SMK 10.madde kapsamında markanın devrine karar verilmesini talep etmiş olması hususları bir arada değerlendirildiğinde; 6769 sayılı SMK’nun 10. maddesi gözetilerek davacının dava konusu markalar üzerinde gerçek hak sahibi olduğu anlaşıldığından davalı adına tescilli … nolu “…” ve … nolu “…” markalarının karar kesinleştiğinde davacıya devrine karar verilirek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre;
1- 6769 sayılı SMK’nun 10. maddesi gözetilerek davacının gerçek hak sahibi olduğu anlaşıldığından davalı adına tescilli … nolu “…” ve … nolu “…” markalarının karar kesinleştiğinde davacıya devrine,
2-Mahkememice devrin önlenmesi yönünde verilen ihtiyati tedbirin karar kesinleşene kadar devamına, Kararın kesinleşmesini mütakip kesinleşmiş karar örneğinin ilgili sicile işlenmek üzere Türk Patent ve Marka Kurumuna Enstitüsüne gönderilmesine, devir işlemlerinin idari prosürlerinin kurum tarafından gerçekleştirilmesine,
3-54,40 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 18,50 TL harcın davalıdan tahsiline,
4-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca4.910 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 35,90 TL başvuru harcı 35,90 TL peşin harç 270,70 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 3.000 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 3.342,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair karar davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren2 HAFTA içerisinde İSTİNAFYASA yoluaçık olmak üzerekarar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi.16/09/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır