Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/100 E. 2018/505 K. 13.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/100 Esas
KARAR NO : 2018/505

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 14/10/1999
KARAR TARİHİ : 13/12/2018

İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 30/09/2015 tarih ve 2013/30-2015/157 sayılı kararın Yargıtay 11.HD’nin 2016/3998 esas, 2017/7436 karar sayılı 2.bozma kararı sonrasında mahkememize gönderilmesi üzerine dava dosyası mahkememizin 2018/100 esas numarasına kayıt edilmiş ve taraflara bozma ilamı teblig edilerek bozmaya karşı tarafların beyanları alınmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;
İDDİA; Davacı vekili; Müvekkilinin iç giyim konusunda gerek ülkemizde gerekse uluslararası alanda kabul görmüş bir kişi olduğunu, 1996 yılına kadar kendisine ait tescilli markalar altında imal ettiği iç çamaşırların, Türkiye ve dünya piyasalarının en ünlü ve kaliteli mamulleri arasına girdiğini, davalının da aynı iş kolunda faaliyet gösterdiğini, taraflar arasında 09.10.1996 yılında bir protokol düzenlendiğini, bu protokolde, davacının sahibi bulunduğu “…”, “…” ve “…” markalar ile …, …, … , …, …, …, …, … isimli markalara ait mümessillik ve tek satıcılık sözleşmelerini davalıya devretmeyi, ayrıca 01.09.1996 tarihinden itibaren bir yıl süre ile davalıya danışmanlık yapmayı taahhüt ettiğini, davalının ise bunun karşılığında maliki bulunduğu işhanını davacının uygun göreceği bir kişiye gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile devretmeyi, 01.10.1996 tarihinden itibaren bu işhanındaki satış kira gibi tüm haklarından davacı lehine vazgeçmeyi, yapılan ithalatların fatura bedellerinin %5’ini davacıya ödemeyi üstlendiği, sözleşmede öngörülen edimlerin müvekkili tarafından yerine getirilmesine rağmen davalının kendi edimlerini ifa etmediğini, bu konuda kendisine gönderilen ihtarnameye ise gabin nedeniyle sözleşmeyi feshettiğinden bahisle cevap verdiğini, oysa davalının fesih bildiriminin öncesinde ve sonrasında sözleşme hükümlerinden faydalandığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL’nın dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; 07.09.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 88.741,4 TL (51.327 TL bina değeri, 30.390 TL kira geliri, 8.000TL komisyon alacağı, mahsubu gereken marka bedeli 1.760 TL olmak üzere) olarak arttırmıştır.
SAVUNMA; Davalı vekili, müvekkili ile davacı arasındaki sözleşmede, davacıya ait markaların müvekkiline devri karşılığında müvekkilinin sahibi olduğu işhanının gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile davacının uygun göreceği bir kişiye devrinin öngörüldüğü, ancak noterler tarafından resen düzenleme şeklinde yapılmayan gayrimenkul satış vaadi sözleşmelerinin batıl olduğunu, bu tür sözleşmelere dayalı olarak gayrimenkul mülkiyetinin devrinin istenemeyeceğini, ifanın hukuken imkansız bulunması nedeniyle BK’nun 20/1. maddesi uyarınca sözleşmenin de batıl hale geldiğini, davacının müvekkilini aldatarak sözleşmenin yapılmasını sağladığını, söz konusu sözleşmenin bir an için geçerli olduğu düşünülse bile davacının sözleşme ile kendisine yüklenen edimleri yerine getirmediğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
ÖNCEKİ HÜKÜMLERDE YER ALAN GEREKÇELER VE BOZMA İLAM İÇERİKLERİ
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya sonucunda; taraflar arasında 9.10.1996 tarihli sözleşmenin 1.maddesiyle …, … ve … markalarının davalıya devri, 5.maddeyle de bu markaların devrine karşılık davaya konu iş hanının davacıya devredileceği ve devredilmemesi halinde bina değerinin 1.000.000 Dolara karşılık geldiğini (bu günkü 100.000 Dolar), bu durumda 100.000 Doların devri taahhüt edilen 3 markanın karşılığı olup sadece … markasının devredildiği, marka değerinin tespitinin veri eksikliği nedeniyle yapılamadığı, mahkemece her 3 markanın da eşit değerde olduğu varsayılarak devir edilmeyen 2 marka nedeniyle 100.000 Dolardan 2/3 oranında indirim yapılmasının uygun bulunduğu, 1.000.000 Dolar olarak kabul edilen alacağın Merkez Bankası kuruna göre 102.846 TL’ye tekabul ettiği ve devredilen bir marka karşılığının 34.282 TL olarak tespit edildiği, sözleşme tarihinden dava tarihine kadarki 2 yıl 11 ay 9 günlük kira bedelinin 24.753 TL bulunduğu, ancak davacının sadece bir markayı devretmiş olup tüm yükümlülüklerini yerine getirmediğinden bunun 1/3 karşılığı olan 8.251 TL kira alacağı ile bilirkişi raporuna göre de 4.394 TL olan komisyon bedeli alacağı olduğu, ilk kararla hüküm altına alınan 10.000 TL icra yoluyla tahsil edilmiş olup bu miktar bakımından dava konusuz kaldığından 10.000 TL’nin bu üç alacak toplamından mahsubu ile 36.927 TL toplam alacağının bulunduğu, esasen davacının da sözleşmeden doğan temel yükümlülüklerine uymadığı ve kusurlu bulunduğu, dolayısıyla davalının da sözleşmeye aykırılık nedeniyle zarara uğradığı, sözleşmede davalı lehine cezai şart öngörüldüğü, TBK’nun 52.madesi gereğince davacı alacağından taktiri indirim yapılarak 25.000 TL toplam alacağın bulunduğu kanaat ve sonucuna varıldığı, ayrıca eksik tahkikatla karar verilmişse ve ıslah hakkı daha önce tüketilmemişse bozmadan sonra ıslah hakkının kullanılabileceği ve bozmadan sonra değişen yasaya bağlı olarak davacının 107. maddeye dayanma hakkı bulunduğu gerekçesiyle bina bedeli için sözleşmede öngörülen 102.846 TL bedelin sadece bir markanın devri nedeniyle 1/3’ü karşılığı 34.282 TL bina bedeli, 01/10/1996’dan 10/09/1999 tarihine kadarki 2 yıl 11 ay 9 günlük kira bedeli 24.753 TL’nin sadece bir markanın devri nedeniyle 1/3 karşılığı olan 8.251 TL kira alacağı, 4.394 komisyon bedeli olmak üzere toplam 46.927 TL’den önceki hükümle karar altına alınan 10.000 TL’nin mahsubu ile kalan 36.927 TL toplam alacağın davacı tarafın kusuru da dikkate alınarak Borçlar Kanunu 52.maddesi gereğince taktiri indirim yapılarak 25.000 TL toplam alacağın dava tarihinden 07/05/2010 tarihli ilk karar tarihine kadar yürütülecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla talebin reddine karar verilmiştir.Kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine ;Yargıtay 11.HD’nin 2016/3998 esas, 2017/7436 karar ve 20.12.2017 tarihli 2. bozma ilamında; “… Dava, taraflar arasındaki protokole dayalı tazminat istemine ilişkin olup, davacı taraf protokol ile üstlendiği edimleri yerine getirdiğini ancak davalının edimlerini yerine getirmediğini ileri sürerek dava dilekçesinde 10.000 TL tazminat talebinde bulunmuş, mahkemece verilen 07.05.2010 tarihli ilk karar Dairemizce, davacının talebinin içinde taşınmazın devredilmemesinden kaynaklı tazminat, kira kaybı ve ithalat komisyon alacağının bulunduğu, davacının her bir alacak kalemi yönünden talebinin açıklattırılması, alacak kalemlerinin buna göre ayrı ayrı hesap ettirilmesi gerekliliği ifade edilerek bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyularak yargılamaya devam edilmiş ise de; bozma ilamının gereği yerine getirilmeyip davacı tarafça 10.000TL talebinin içinde hangi alacak kaleminin hangi miktarda tahsilinin istendiği hususunda taleplerini açıklar şekilde dilekçe sunulmadığı, ancak dosya kapsamında yapılan bilirkişi incelemeleri ve sunulan raporlar sonrasında 07.09.2015 havale tarihli dilekçesi ile talebini ıslah ederek 88.741,4 TL’ye yükselttiği görülmekle birlikte; bozma ilamının gereği yerine getirilip davacının dava dilekçesindeki talebi açıklattırılmaksızın yargılamaya devam edilmesi doğru olmadığı gibi, bozma kararından sonra ıslahla arttırılan miktar üzerinden hüküm kurulması da bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı yönündeki Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 06/05/2016 tarih ve 2015/1 E- 2016/1 K. sayılı kararı itibariyle doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.” Bozma sebep ve şekline göre, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir şeklindeki bozma ilamı üzerine mahkememizce bozmaya uyularak yargılamaya devam edilmiştir.
BOZMADAN SONRA YAPILAN YARGILAMA ve GEREKÇE
Davacı vekilince bozma ilamına karşı 20.9.2018 tarihli celsede beyanda bulunulmuş ve ilk bozma kapsamında mahkeme ara kararı gereğince 26.3.2013 tarihli dilekçe ile beyanda bulunduklarını,dava konusu ile ilgili olarak her bir alacak kalemi hakkında dilekçe verildiğini, Yargıtay’ın 2.bozmasının bu nedenle yerinde olmadığını, direnme kararı verilmesi gerektiğini,ayrıca 19.10.2018 tarihli beyan dilekçesi ile de; mahkemece 24.11.2014 tarihli ara kararı ile davanın niteliğinin belirsiz alacak davası olarak belirlendiğini,Yargıtay’ın ilk bozma kararında da taraflar arasındaki protokol hükümleri gereğince davacının edimlerini fazlasıyla yerine getirdiğinin belirlendiğini, öncelikle protokolün 5. maddesi gereğince bina değerinin belirlenmesi,bina devri geciktiği takdirde kiraya verilmiş binaya ait kiraların tespit edilerek davacıya ödenmesini,danışmanlık hizmeti verildiği halde satışlardan komisyon bedelinin davacıya ödenmediğini,bu belirsizliğe rağmen raporlarda bu bedelin 88.874.4. TL olduğunun tahmin edildiğini,Reflection markasının marka değerinin 1760 TL olarak hesaplandığını,bu bedelin indirilmesi gerektinin tespit edildiğini,Yargıtay’ın 2. bozma kararının ilk bozma kararını hiçe saymak anlamına geldiğini ve adaletin tecellisine engel olduğunu, HMK 107 madde düzenlemesi varken bozma kararından sonra ıslah yapılamaz şeklindeki bir yaklaşımın doğru olmadığını,uyap sisteminde harç tamamlama butonu olmadığından ıslah gibi harç tamamlama butonu kullanılarak harç eksiğinin tamamlandığını,dosyada ıslah yapmadıklarını, eksik harcı tamamladıklarını, HMK 107.maddenin uygulamasını yok sayan Yargıtay’ın 2. bozma kararının yerinde olmadığını ve mahkemenin direnme kararı vermesi gerektiğini beyan etmişlerdir.
Davalı vekili ise; davacının halen alacak kalemlerini açıklamadığını, daha önceki beyanlarında da bildirdikleri gibi, Yargıtay’ın istediğinin davacının hangi edimlerine karşılık olarak bu alacak haklarına sahip olduğunu ispat etmesi gerektiğini, davacının hiçbir markanın sahibi olmadığını,temsilciliklerini devir etmediğini, neye göre hesaplandığı belli olmayan bir hesaplamaya göre yapılan islahın usulen mümkün olmadığını, davanın açıldığı tarihten itibaren faiz talep edildiğini bu durumda davacının talep ettiği rakamın 1.000.000 TL ye yaklaştığını, hiçbir şekilde devir edilmeyen markalar için böyle bir bedelin kabul edilmesinin mümkün olmadığını,açılan davanın kısmi dava olduğunun Yargıtay ilamında da belirlendiğini, yine bozmadan sonra ıslah yapılamayacağının bilindiğini,davanın reddi gerektiğini beyan etmişlerdir.
1.bozmadan sonra davacı vekilince 26.3.2013 tarihli dilekçe ile taşınmazın değerinin hesaplanması gerektiği, kira bedellerinin de hesaplanması gerektiği,ayrıca …, …, …, …, … ve … firmalarının yaptığı ihtalatlardan verilmesi gereken %10 payında hesaplanmasını, ayrıca cezai şart bedeli olan 1.000.000 usd nin tazminat bedeli olarak hesaplanmasını talep ettiği,davacı vekilinin aşamalardaki beyanlarında bu bedeller bilinmediği için mahkemece inceleme yaptırılmasını ve tespit edilecek bedellerinde tazminata esas alınmasının talep ettiği, bilirkişi raporu sunulduktan sonra da ıslah suretiyle taleplerini açıkladığı anlaşılmıştır.
Dolayısıyla mahkeme esasen 2. bozma ilamı doğrultusunda davacıya bu açıklamada bulunması için süre vermiş, davacıda açıklamada bulunmuştur.Bir önceki müstemir yetkili hakimce de bozma ilamının gereği yerine getirilerek bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Her iki bozmanın içerik ve niteliği dikkate alındığında taraflar lehine usuli kazanılmış bir hak tesis etmediği anlaşılmaktadır.
Dosya içine daha önce celp edilen ve o zamanki adı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Sınai Mülkiyet Dairesi Başkanlığı belgeleri incelendiğinde;
… markasının ilk kez tescili için (iç çamaşırı alanında)….SAN İthalat İhracat Müm.. Ltd.. şti tarafından Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına müracaat edildiği, bu müracatın ise prokol düzenlenme tarihinden çok önceki bir tarih olan 27.9.1993 yılı olduğu, kurumca 7.11.1993 tarihinde markanın İtalya’da mukim … adına 1988 yılında … no ile tescilli … markasına benzer olduğu halkı yanıltacağı nedeniyle başvurunun reddedildiği, bu marka başvurusunda bulanan şirketin ortaklarından birinin de davacı olduğu resmi kayıtlar ile sabittir. Dolayısıyla davacı davalı ile düzenlediği protokol anında bu markanın iç giyim alanında bir başka firma ile iltibas teskil edeceğini, yani davalının bu markayı Türkiye de adına tescil edemeyeceğini bir tacir olarak bilmektedir. Protokol hükümleri dikkate alındığında bu markanın davalı adına tescili için davalıya yardımcı olacağı hususunda bir düzenleme de protokolde yer almaktadır. Davalı da prokotol sonrasında TPE’ye 11.10.1996 yılında bu markayı tescil ettirmek için( iç giyim sınıfında tescil için) başvusunu yaptığı ancak kurumca bu markanın iç giyim alanında 556 sayılı KHK 7.madde gereğince başkasının tescil işlemleri nedeniyle mümkün bulunmadığının bildirildiği, başka emtia sınıfı yönünden ise davalının farklı alanda faaliyette bulunmak istemediğinden başvurusunun işlemden kaldırıldığı hususları da gelen resmi kayıtlar kapsamı ile sabittir.Dolayısıyla davacı davalıya bu ret işleminin sonrasında yardımcı olmamış, dolayısıyla … markasının davalıya devri sağlanamamıştır. Davacının aşamalardaki beyanlarında protokolde markanın iç giyim konusunda devrinin öngörüleceği yönünde bir kayıt bulunmadığı yönündeki savunması ise tarafların tamamen iç giyim alanında faaliyette bulunması nedeniyle bu savunma MK.2 maddesine uygun bir savunma değildir.
Taraflar arasındaki 9 Ekim 1996 tarihli sözleşmenin 1.maddesiyle …, … ve … markalarının davalıya devri öngörülmektedir. … markasının davacı tarafından davalıya devredilip devredilmediğinin tespiti amacıyla TPE’ ne müzekkere yazıldığı,31/05/2013 günlü cevabi yazıda davacı adına kayıtlı böyle bir markanın bulunmadığı ve davacı tarafından davalıya devredilmediği, markanın adına tescilli olduğu … Tekstilin’de davacıyla ilgisinin bulunmadığı, davalının 16/09/1996 tarihinde bu şirketin hisselerini satın alarak markaya sahip olduğu anlaşılmıştır. Markanın sözleşmeye uygun olarak davacı tarafından davalıya devredildiğini kanıtlamak davacıya ait olup, davacı bu yükümlülüğünü yerine getirdiğini kanıtlayamamıştır.Bu durumda davacının protokoldeki 3 markadan sadece … markası yönünden marka devrini sağladığı, diğer iki marka yönünden davalıya devir sağlamadığı gibi, Venoto markası içinde tescil aşamasında da yardımcı olduğu yönünde delil ibrazında bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bu durumda protokolun 5. maddesine göre birinci maddede belirtilen 3 markanın tüm haklarına karşılık gayrimenkul satış vaadininde bulunulması ancak toplanan delillere göre davacının sadece … markasının devrini gerçekleştirmiş olması nedeniyle talep ettiği alacak kalemleri bakımından hakkaniyete uygun bir oranlamanın yapılması gereklidir.
İlk bozma sonrasında davacı vekilinin taleplerini açıkladığı dilekçedeki alacak kalemleri dikkate alınarak markanın sözleşme tarihindeki değeri, kira alacağı ve iç giyim ürünlerine ait komisyon bedellerinin tespiti için bilirkişiden rapor alınmasına karar verildiği anlaşılmıştır.Bozmadan sonra alınan 19/08/2013 günlü bilirkişi raporunda dosyadaki verilere göre markanın değerinin belirlenmesinin mümkün olmadığı belirtilmiş olup, sonradan alınan 22/11/2013 günlü bilirkişi raporunda ise; 01 Ekim 1996 tarihinden 31/10/2013 tarihine kadarki kira miktarları ayrı ayrı hesaplandığı ve … markasının değerinin ise 1.000 TL olarak hesaplandığı,belirtilen miktarın taraflar arası sözleşme ile öngörülen miktara göre gerçeği yansıtmaması ve tarafların itirazı nedeniyle bilirişilerden tekrar rapor alınmasına karar verildiği, son alınan bilirkişi raporunda ise 09 Ekim 1996 tarihi itibariyle marka değerinin tespitinin mümkün olmadığını, ancak 1996 yılındaki … markalı ürünlerin cirosunun toplamının 17.000 TL olması nedeniyle bunun %10 unun marka değeri olarak kabulü halinde marka değerinin 1.760 TL olabileceği ifade edildiği, markanın değerinin 1 yıllık bilançonun %10 u olarak belirlenmesi yönündeki bir belirlemenin marka değerinin belirlenmesine ilişkin kıstaslardan uzak olduğu toplanan delillere göre markaların değerinin denetime uygun olarak tespitinin mümkün bulunmadığı bir önceki gerekçeli kararda gerekçelendirilmiştir.
Taraflar tacirdir. Bu nedenle gerek prokokol hükümlerinin düzenleniş ve kaleme alınış tarzı gerekse prokokolde yer alan hükümlerin hiç birinde markaların değerinden söz edilmemesi basiretli tacir ilkesi ile açıklanamayacak bir durumdur. Ama bina değeri keza kira bedeli aradan geçen zaman içinde dahi çevresindeki rayiç ve emsallere göre daha kolay tespit edilebilir nitelikteki varlıklar olmasına rağmen marka değerinin hesaplanması çoğu zaman mümkün bulunmamaktadır. Dosyaya marka değeri ile ilgili taraflarca hiçbir veri sunulmadan bu değerlemenin salt bilirkişilerce çözümlenmesi için rapor alınmışsa da markaların değeri konusunda somut hiçbir verinin bulunmadığı saptanmıştır. Adaletin tecellisi için çalışan bir önceki müstemir yetkili hakimin ise hiçbir gerekçe olmadan reddi nedeniyle yargılama safhasında adaletin tesisi için gereksiz bir zaman kaybı yaşandığı da müşahade edilmiştir.
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken MK 2. maddesinde yer alan düzenmelemelere uygun hareket etmek zorundadır.
Ticari alışverişler emniyet ve itimat üzerine kurulmuştur; tacirler arasındaki muamelelerinde beklenen basiret ve dikkat normal kişilerden fazladır. Karşılıklı güven, karşılıklı olarak dürüstlük esaslarına uymayı, kendisinin olduğu kadar karşı tarafın menfaatlerini de gözönünde tutmayı icabettirir. M.K.2 . maddesinin koyduğu “Herkes haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada iyiniyet kaidelerine riayetle mükelleftir.” prensibi yalnız dar mânada medenî hukuk sahasına değil, bütün hukuki hayatımıza hâkim olan bir kaidedir.
Sözleşmelerde edim ve karşı edim arasındaki denge ,sözleşmenin kurulması sırasında gözetilir. Edimlerin yerine getirilmesi aşamasına kadar bu dengenin aynı kalması amaçlanır. Sözleşme normal koşullarda yapılmış olmasına rağmen taraflardan yada gelişen olaylardan kaynaklanan olaylar nedeniyle edimler arasındaki denge bozulduğunda yani karşı edim dengesi aşırı ölçüde bozulmuş ise bu durumda o sözleşmedeki amaç ortadan kalktığı yada artık sözleşme ilk şartlarda imzalandığı şekliyle ifa edilemeyecek ise sözleşmelerdeki işlem temelinin çöktüğü durumlarda taraflar da farklı hukuki çarelere başvurmaktadır.
Borçlar hukukundaki temel kural ise gerek sözleşmenin kurulması aşamasında gerekse doğan zarara sebebiyet veren kısaca kusuru olan tarafın oluşan kusura katlanması gerektiğidir.
Somut olayda davalı davacının prokotol ile üstlendiği edimleri yerine getirmediğini, … markasının üçüncü bir kişi adına tescilli olması nedeniyle tescil edilmediğini,… markasını bedel ödeyerek kendisinin aldığını, diğer markalar için ise davacının mümessilliği bulunmadığı için devrinin de söz konusu olmadığını, davacının edimlerini yerine getirmediğinden sözleşmenin tek taraflı olarak davalı yanca fesih edildiğini, esasen bu durumda davalının zararının doğduğunu , davacının taleplerinin yerinde olmadığını bildirmiştir.
Gayrimenkul devir taahhüdü resmi şekle uygun yapılmadığından keza davacı kendi üzerine düşen tüm edimleri eksiksiz olarak yerine getirmediğinden davacının gayrimenkulun kendisine devredilmediği yönündeki iddiası yerinde değildir.Yine protokelde Veneto markası yönünden tescilde çıkacak problemlerin davacı tarafından çözüleceği bildirilmesine rağmen davacının … markası için davalıya yardım ettiğine ,ne gibi girişimlerde bulunduğuna dair ispat hukuku kurallarına göre bu marka yönünden üzerine düşenleri yerine getirmediği de sabittir.
Dinlenen tanık anlatımlarında davalının iç giyim piyasası ile tanıştırılması için yurt dışı seyahatine birlikte gittikleri belirtilmiştir. Ancak bir tacirin piyasa ile tanıştırılması farklı, bu piyasada distrübütörlük alan tacirin bu haklarını birine devir etmesi farklı hukuki sonuçlar doğurmaktadır.Davacının o dönem mümessili olduğu … firması ve sözleşmede yazılı diğer iç giyim firmaları ile davalıyı görüştürdüğü, tanık anlatımları kapsamına göre yurt dışına beraber gittikleri,davalının …, … ve … markaları ile mal bağlantıları yaptığı, yine dosya içinde Türkçe tercümesi sunulan evraklardan … firmasının 21.10.1996 tarihli yazılarında … ve … firmasının sadece 1 yıllık süre için 1 kasım 1996 dan 31.10.1997 yılına kadar davalı …’ü distribütörü olarak tayin ettiğine dair firma yetkilisinin yazılarının dosyaya sunulduğu, dolayısıyla da sözleşmeden doğan bu yöndeki yükümlülüklere davacının kısmen uyarak davalının iç giyim pazarına girmesini sağladığı anlaşılmıştır.Davalının da kurduğu ilişkiler kapsamında belirli bir kapasitede iç giyim ürünü sattığı da mali kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Bu durumda protokol hükümleri tümden geçersiz olmayıp, tarafların edimlerini ne derecede yerine getirdikleri ve sorumluluklarının tespiti talep edilen tazminatın hesaplanmasında önem arz etmektedir.
Somut olayda sözleşmeden/protokolden kaynaklanan bir hukuki uyuşmazlığı çözüme kavuşturmak için ,herşeyden önce o sözleşmenin hukuki niteliğinin ortaya konulması gereklidir.Davalı yan tarafından sözleşme ilişkisi sona erdirildiğinden o sözleşmenin taraflar arasında nasıl bir borç ilişkisi yarattığı da ele alınmalı,sözleşmenin feshinin ne gibi hukuki sonuçlar doğurduğu belirlenmeli bu kapsamda davacının protokole dayalı taleplerinin yerinde olup olmadığı da yükümlülükler /edimler kapsamında incelenmelidir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık 09.10.1996 tarihinde akdedilen protokole aykırılık temeline dayananmaktadır.Bu nedenle protokol hükümlerinin iyi okunması, bir bütün olarak incelenmesi ve değerlendirilmesi zorunludur. Öte yandan bilindiği üzere protokolde yer alan hükümlerin yorumunda taraflar arasındaki güven teorisi ön planda tutulmalı,prokol hükümleri bir bütün olarak ele alınmalı,sonuçları da hem içerik hem muhteva itibarıyla incelenmeli,sözleşme yorumu yapılırken irade beyanları arkasında saklanabilen iç iradenin yorumundan sakınılmalı, hükümler dürüstlük kuralı ilkesi de gözetilerek bir bütün halinde yorumlanmalıdır. Somut olaydaki prokokolde sözleşme bir bütün ise de, ihtilafların çözümünde uyuşmazlık konularının sözleşme içindeki düzenleme yeri tayin edilmeli, diğer hükümler ile de bağlantısı göz önünde tutulmalıdır. Bir haktan vazgeçmeyi gerektiren beyanlar mümkün olduğu kadar dar yorumlanmalı, şüphe halinde sözleşmeyi batıl kılacak yorum yerine geçerli getirelen yorum tercih edilmeli, sözleşmenin kurulduğu aşamada ortaya konulan güven teorisine dayanan farazi iradelerin ise ön plana çıkarılmasına özen gösterilmesi gereklidir.
Bu açıklamalardan sonra Protokol hükümlerine göz atıldığında; şu şekilde düzenlendiği görülmektedir. Davacı sahibi olduğu markalardan , “…”, “…” ve “…” markalarının tüm haklarını davalıya yada uygun göreceği kişilere devredecek; ancak “…” markasının tescili henüz yapılmamış olduğundan davalı bu tescili kendi adına yaptıracaktır. Tescilde çıkabilecek herhangi bir sorunu çözmek için satıcı tüm imkânlarını kullanacak ve markanın tüm haklarının kendisine ait olduğunu ispat için gerekli vesikaları yasal mercilere sunacaktır. Ancak yasal düzenlemelerden çıkabilecek sorunlardan satıcı sorumlu tutulmayacak bu durumda satıcı markanın yurt dışında tescili için alıcıya yardımcı olacaktır.(madde 1 düzenlemesi)
Davacı yazılı ve şifahi kapsamda mümessillik ve tek satıcılık anlaşması bulunan; “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “… “, “…”, “…” ve “…” markalarının sahipleri ile en kısa zamanda alıcıyı götürecek ve bu anlaşmaların alıcı lehine çevrilmesi için her türlü girişimi yapacağını, , Herhangi bir mümessilliğin marka sahibinin izin vermemesi nedeniyle devredilmemesi halinde, bu markaları taşıyan malların ithalatına satıcının firmalarından devam edileceğini,bu durumda alıcı, satıcının şirketleri vasıtasıyla ithal edilen malların bedelini satıcıya ödeyeceği hususları düzenlenmiştir.
Davacı marka ve mümesillik devir işlemlerinin tamamlanmasından sonra Türkiye sınırları dâhilinde iç çamaşırı ticareti yapmayacağını,Davalı da “…”, “…” ve “…” markalarının tüm haklarına karşılık, İstanbul Beşiktaş’taki gayrımenkulü satıcının göstereceği bir kimseye noterden satış vaadi ile devredeceğini, tapuda devir işlemi yapılana kadar elde edeceği kira gelirlerini satıcıya aktaracağını, Noterden yapılacak satış vaadinin, “…” markasının tescil edilmesinden itibaren 7 işgünü içerisinde gerçekleştirileceğini, Davacının 01.09.1996 tarihinden başlamak üzere alıcıya bila bedel danışmanlık hizmeti vereceğini,Davacının, 2. maddede belirtilen “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…” ve “…” markasını taşıyan malların ithalatında, yabancı firmanın kestiği fatura değeri üzerinden yüzde beş komisyon alacağını,ancak alıcının yabancı firma ile anlaşması halinde, bu komisyonun yabancı firma tarafından ödenebilmesinin mümkün olduğunu,bu takdirde, çift taraflı komisyon söz konusu olmayacağını, alıcı ayrıca komisyon ödenmeyeceğini, Davacının davalıyı Uzakdoğu’daki mal tedarikçileri ile tanıştıracağını ve satıcının bu tedarikçilerden birisine ait olan 70,000 USD’yi geçmeyen borcunun alıcı tarafından üstlenileceği hususları düzenlenmiştir.
Protokol’ün 5.maddesinde, İstanbul Beşiktaş’taki gayrimenkulun “…”, “…” ve “…” markalarına karşılık olarak davacıya devredileceği öngörülmektedir. Davacı, “…” markasının üçüncü bir kişi adına tescilli olması nedeniyle davalı adına tescilini sağlayamadığı gibi, tescilde çıkabilecek problemleri çözmek üzere 1. madde ile öngörülen yükümlülüğe uygun davrandığına dair bir delil de sunamamıştır.Davacının “…” markasının mutlaka iç çamaşırı sınıfı için tescil edilmesinin zorunlu olmadığı yönündeki iddiası MK 2. maddesine uygun bir savunma değildir. Zira, sözleşme giriş paragrafında Sözleşme’nin amacının, …’a ait olan iç giyim işinin bir bölümünün …e devredilmesi olduğu ve iştigal alanının iç giyim olduğu hususu tartışmasızdır.
Davacı “…” markasının kendisine ait olduğunu başlangıç bölümünde bildirmiş ancak bu markanın davacıya ait olmadığı ve dava dışı üçüncü bir kişiden davalı yanca bedeli mukabilinde satın alındığı toplanan deliller kapsamı ile anlaşılmıştır.
Davacı ayrıca komisyon alacağı talebinde de bulunmuştur. Davacı, davalıya, mümessillik ve tek satıcılık anlaşması bulunan; “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…” ve “…” markalarının sahipleri ile en kısa zamanda görüştürmeyi ve anlaşmaların alıcı lehine çevrilmesi için gereken girişimleri yapmayı taahhüt etmiştir , Ancak herhangi bir mümessilliğin marka sahibinin izin vermemesi nedeniyle devredilmemesi halinde, bu markaları taşıyan malların ithalatına satıcının firmaları üzerinden devam edileceği,bu durumda alıcı, satıcının şirketleri vasıtasıyla ithal edilen malların bedelini satıcıya ödeyeceği ve ithal edilen malların fatura değeri üzerinden komisyon ödeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Davacı protokolde yer alan bu edim yönünden …, … ve … markaları ile mal bağlantıları yaptığı, yine dosya içinde Türkçe tercümesi sunulan evraklardan … firmasının 21.10.1996 tarihli yazılarında … ve … firmasanın sarece 1 yıllık süre için 1 kasım 1996 dan 31.10.1997 yılına kadar davalı …’ü distribütörü olarak tayin ettiği, davalının iç giyim piyasası ile tanıştırılması suretiyle davalının ticaret yapmasının önünün açıldığı anlaşılmıştır.Davacı davalının iç giyim piyasası ile tanıştırılması kapsamında gerekli girişimlerde bulunmuş,,ancak marka sahiplerinin muvafakat vermemiş olması nedeniyle … ve … dışında mümessillikleri devredemediği anlaşılmaktadır. Bilirkişi raporu kapsamına göre 4394 TL komisyon alacak bedelinin doğduğu belirlenmiştir.
Somut olayda buraya kadar anlatılan gerekçede her iki tarafında basiretli tacir olarak kusurlarının bulunduğu, davacının üzerine düşen sorumluluklardan bir markanın devrini davalıya devir ettiği( juneight) ve davalının iç giyim pazarına girmesi sonucunu doğuran girişimlerde bulunduğu, davalının da iç giyim piyasasında yer almak için şirket satın alınması dahil, davacının elinde bulunan malları satın aldığı, her iki tarafın kusurunun basiretli tacir ilkesi gözetildiğinde eşit olarak kabul edilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Zira taraflar yaptıkları protokol ile özel bir ilişkiye girmiş taraflardan her biri, hukuka ve güven ihlali söz konusu olduğunda da hukukun öngördüğü yaptırımlara da güvenerek karşı tarafa güvenerek hareket etmiştir.
Protokol hükümlerine göre İstanbul Beşiktaş’taki gayrimenkulun devrini öngören Protokol’ün 5, maddesinin şekle aykırılık nedeniyle hükümsüz olduğu; davacının “…” ve “…” markalarının davalıya devri yönündeki kendi edimini yerine getirmediği için davalıdan gayrimenkulun devredilmesini talep etme hakkına sahip olmadığı; ayrıca, Protokol’de gayrimenkulün devredilebilmesi için öncelikle ”…” markasının davalı adına tescil edilmesi yönünde ön koşul getirildiği, bu koşulun gerçekleşmediği hususu tartışmasızdır.
Dosya kapsamı ile alınan birçok raporda markaların değerinin tespitinin yapılmadığı,prokokolde de devir taahhüdüne konu 3 markanın değerinin tespitinin yapılmadığı, protokolde de markalar için bir değer belirlenmediği, ancak prokokol 5. madde son cümlesinde gayrimenkulun anlaşmanın imza tarihi itibarıyla bir yıkım kararı ile binaya zarar geldiği takdirde alıcının bu binayı birmilyon dolara karşılık verdiğini kabulle tazmin etmeyi kabul ve beyan ettiğine dair düzenleme hükümlerinin yer aldığı anlaşılmaktadır.
Davacı vekili 07.09.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 88.741,4 TL (51.327 TL bina değeri, 30.390 TL kira geliri, 8.000 TL komisyon alacağı, mahsubu gereken marka bedeli 1.760 TL olmak üzere) olarak bildirmiştir.
HMK m. 177/1 uyarınca ıslah, tahkikatın sonuna kadar yapılabilir. Islah, tahkikatın bittiği bildirilmeden ve sözlü yargılama safhasına geçilmeden önce yapılması gereken bir usul işlemidir. İncelemeye konu davada tahkikat bitmiş bulunduğundan Yargıtay kararları doğrultusunda bozma kararından sonra davanın ıslahı mümkün değildir.
Öte yandan genel olarak ispat yükü davada dayandığı hususu iddia eden taraftadır.Taraflar arasındaki uyuşmazlık protokol hükümlerine dayandırıldığından ve tarafların edimlerini yerine getirmediği iddiası üzerine savunmalar yapıldığından, yukarda sözleşme kuralları incelenmiş, boşluklar emredici ve yedek hukuk kuralları, yüksek mahkeme ilamları gözetilerek bunların da yokluğu halinde hâkimin hukuk kuralını hakkaniyete uygun bir şekilde meydana getirmesi ile doldurulması gerektiğinden hareket ile taraflar arasında bozulmuş olan menfaatler dengesine göre tazminat hesabı şu şekilde yapılmıştır.
Taraflar arasında 9 Ekim 1996 tarihli sözleşmenin 1.maddesiyle …, … ve … markalarının davalıya devri, 5.maddeyle de bu markaların devrine karşılık davaya konu iş hanının davacıya devredileceği ve devredilmemesi halinde bina değerinin 1.000.000 Dolara karşılık verildiği ”bu günkü Türk lirasıyla 100.000 Dolar ” öngörülmüştür. Dolayısla da 100.000 Dolar devri tahahüt edilen 3 markanın karşılığı kabul edildiğinde sadece … markasının devredildiği,diğer markaların devredilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda sözleşmeye göre gayrimenkul karşılığı devri taahhüt edilen 3 markadan sadece biri davalıya devir edildiğinden, gayrimenkul için öngörülen 100.000 Dolardan bu markaya isabet eden kısmın hüküm altına alınması gerekmekle beraber, alınan bilirkişi raporlarında marka değerinin tespiti veri eksikliği nedeniyle yapılamadığından, Mahkememizce her 3 markanında eşit değerde olduğu varsayıldığında devir edilmeyen 2 marka nedeniyle 100.000 Dolardan 2/3 oranında indirim yapılması hakkaniyete ve somut olayın niteliğine uygun bulunmuştur. Zira 02/09/1997 tarihli hakem kararında da sözleşmenin 5.maddesi gereğince kabul edilen gayrimenkulün 1.000.000 Dolar olarak kabul edildiği tespitinden hareket ile bu bedelin merkez bankası kuruna göre 102.846 TL ye tekabul ettiği anlaşılmaktadır. Keza sadece bir markanın devri ve her bir markanın değerininde ayrı ayrı tespitinin mümkün olmaması nedeniyle, markaların eşit değerde olduğu varsayılarak, devredilmesi öngörülen her bir marka karşılığı 34.282 TL’ olarak kabul edilmesi hakkaniyete uygun çözüm olarak değerlendirilmiştir. Yine sözleşme tarihinden dava tarihine kadarki 2 yıl 11 ay 9 günlük kira bedeli 26/03/2014 günlü bilirkişi raporunun 7 ve 8. Sayfasındaki listeye göre mahkememizce 24.753 TL bulunmuştur. Ancak davalı sadece 1 adet markayı devir ettiğinden ve tüm yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle ancak bunun 1/3 karşılığı olan 8.251 TL kira alacağı ile bilirkişi raporuna göre de 4394 TL olan komisyon bedeli alacağı olduğu tespit edilmiştir.
Dolayısıyla bu durumda bina değerine göre sözleşmede öngörülen 102.846 TL bedelin sadece bir markanın devri nedeniyle 1/3’ü karşılığı 34.282 TL bir marka devrine karşılık gelecek şekilde bina bedeli olarak kabul edilmiş, 01/10/1996 dan 10/09/1999 tarihine kadarki 2 yıl 11 ay 9 günlük kira bedeli 24.753 TL nin sadece bir markanın devri nedeniyle 1/3 karşılığı olan 8.251 TL kira alacağı olarak kabul edilmiş, yapılan ithalatlar kapsamında belirlenen komisyon oranına göre 4.394 komisyon bedeli olmak üzere toplam 46.927 TL nin davacının söz konusu protokolden kaynaklı alacak ((bina değeri, kira alacağı,komisyon alacağı) kalemleri olarak hesaplanması gerektiği anlaşılmıştır.
Ancak her iki tarafda basiretli tacir olarak üzerlerine düşen sorumluluklar anlamında basiretli tacir olarak haraket etmediklerinden, toplanan delillere göre eşit olarak kusurlu bulunduğundan belirlenen tazminat oranından BK 52. maddesine göre ½ oranında hakkaniyet indirimi yapılması gerekmiştir.Bu durumda 46.927:2= 23.463.50 TL davacının her üç alacak kalemi için BK hükümleri ve hakkaniyete göre toplamda talep edebileceği tazminat bedeli olarak takdir ve tayin edimiştir. Bu durumda davacının 23.463.50 TL tazminata hak kazandığı anlaşılmış ise de; davacı davasını başlangıçta 10.000 TL lik kısmı dava şeklinde açtığı daha sonra bu bedeli ıslah ile 88.741,4 TL’ ye yükselttiği ancak HMK m. 177/1 uyarınca ıslahın ancak tahkikatın sonuna kadar yapılabileceği, Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda bozma kararından sonra davanın ıslahı mümkün olmayacağından davanın 10.000 TL lik kısmının kabulüne, ıslah ile talep edilen fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM;Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre,
1-10.000 TL tazminatın dava tarihi itibari hesaplanacak en yüksek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ıslah ile talep edilen fazlaya ilişkin talebin reddine, dava tarihinden sonra yapılan ödemelerin infaz sırasında yapılacak hesaplamada dikkate alınmasına,
2-683,10 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile 1.024,65 TL fazla harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine,
3-Kabul edilen tazminat talebi yönünden, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.145 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Reddedilen talep yönünden Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 9.011 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinden olan 1.375 TL başvuru harcı, 90 peşin harç, 111,50 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 2.650 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.853,87 TL bozma öncesi masraf ile 14 TL bozma sonrası olmak üzere toplam 2.867,87 TL’nin taktiren 1/3 inin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinden olan 58 TL bozma öncesi masrafın taktiren 1/3 inin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde YARGITAY NEZDİNDE TEMYİZ YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 13/12/2018

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır