Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/737 E. 2018/539 K. 20.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/737 Esas
KARAR NO : 2018/539

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/11/2017
KARAR TARİHİ : 20/12/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA; Davacı vekili, davalı yanın … sayılı “… + Şekil” ibaresini marka olarak tescil ettirdiğini, ancak bu tescilin usul ve yasaya aykırı olduğunu, marka KHK’sının 7/1 maddesi uyarınca, kamuyu ilgilendiren tarihi ve kültürel değerler bakımından halka mal olmuş eserlerin marka olarak tescil edilemeyeceğini, … dönemi şairlerinden …’e ait bir beyitte bu ibarenin yer aldığını, bu eserin daha önce 2006 yılında düzenlenen dava dışı bir kişiye ait sergide yer verildiğini, dava konusu markanın özgünlük ve ayırt edicilik vasıflarına haiz olmadığını, davalı yanın dava konusu markasına dayanarak bijuteri işiyle iştigal eden müvekkilinin ürünlerini satışına engel olduğunu ileri sürerek, davalı adına … sayı ile tescilli “… + Şekil” ibareli markanın hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA; Davalı vekili, müvekkilinin ailesinin yüz elli yılı aşkın bir süredir şekerleme satımıyla uğraştığını, Mardin’de imal ettiği şekerlemeleri kendi adına tescilli “… + Şekil” markası altında ve kendisi tarafından tasarlanan özgün nitelikli kutularda, İstanbul’un Tünel ve Bebek semtlerindeki dükkanlarda sattığını, müvekkilinin ayrıca dava konusu marka altında kolye, yüzük ve bilezikler de sattığını, müvekkili ürünlerinin kalitesi ve yazılı basında yer alan haberler neticesinde, müvekkiline ait markanın anılan müşteri çevresinde tanınır hale geldiğini, bu nedenle müvekkiline ait markanın bazı kişilerce taklit edildiğini, davacı yanın da 30/12/2010 tarihinde dava konusu markaya benzer nitelikteki bir işareti tescil için başvurduğunu, ancak yapılan itiraz üzerine bu başvurusunu geri çektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
Dava, davalı adına tescilli … sayılı marka ibaresinin KHK nın 7.maddesinde belirtilen kamuyu ilgilendiren tarihi ve kültürel değerler bakımından halka mal olmuş eser niteliğinde olması ve mutlak red nedenleri sayılması gerekçesiyle hükümsüzlüğüne karar verilmesi taleplidir.
Kapatılan Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu markadaki Arapça harflerden oluşan grafik tasarım niteliğindeki şekil ibaresinin yüzyıllardır Türk toplumuna ve dolayısıyla kamuya mal olmuş ve ilk olarak şair …’ in edebi eserinde kullandığı “…” ifadesinin karşılığı olduğu ve dolayısıyla bu ibarenin 556 sayılı KHK nın 7.maddesinde belirtilen mutlak red sebeplerinden 1-h bendinde belirtilen kamuya mal olan kültürel bir sembol niteliğinde olduğu bu nedenle 42/1-a bendi gereğince hükümsüz sayılması gerektiği gerekçesiyle, davalı markasının hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Yargıtay 11.HD’nin … esas, …karar nolu ilamına göre” Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporunda dava konusu markayı oluşturan “… + Şekil” ibaresinin 18. yüzyılda yaşayan Türk Divan Edebiyatı şairlerinden …. ‘in şiirinden türkçeye çevrilen bir söz öbeği olduğu ve Türk şiirine mal olduğu görüşü açıklanmıştır. 556 sayılı KHK’nın 7/1-h bendi uyarınca, Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesi kapsamı dışında kalan ancak kamuyu ilgilendiren, tarihi, külterel değerler bakımından halka mal olmuş ve ilgili mercilerin tescil izni vermediği diğer armalar, amblemler veya nişanları içeren markalar, tescil edilemez. Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, bir ibarenin halka mal olmuş kültürel değer niteliğinde bulunması, o ibarenin marka olarak tesciline engel teşkil etmektedir. Her ne kadar somut uyuşmazlığın çözümünde bilgisine başvurulan bilirkişi heyeti uyuşmazlık konusu sözün ….’in şiirinden alıntı olduğunu belirtmiş ise de, bu açıklama söz konusu ibarenin tek başına marka olarak tesciline engel oluşturmaz. Bu bakımdan, öncelikle anılan sözlerin hangi anlamda bir kültürel değer niteliğinde olduğu ve herhangi bir öğretiyi simgeleyip simgelemediği, bu anlamda toplumsal, dini ve tasavvufi bakımlardan topluma mal olmuş ve toplum belleğinde önemli yer tutan, herhangi bir kişinin tekeline verilmesinin mümkün görülemeyeceği ibare niteliğinde olup olmadığı ve bu şekilde bir kullanımın aynı zamanda kültürel değerin istismarını oluşturup oluşturmadığı husunun belirlenmesi gerekir. Mahkemece açıklanan hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA,..” karar verilerek mahkemize iade edilmiştir.
Mahkememizce bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur. … Üniversitesi Güzel Sanatlar fakültesinden görüş sorulmuş, bilirkişi sıfatıyla imza atan üçlü akademisyenlerin 26.6.2018 tarihli bilimsel raporlarında; Davala konu amblem üzerinde tarafların telif hakkı bulunduramayacaklarını bildirmişler, … güzel Sanatlar fakültesi öğretim üyesi …’ ise; “ … “ deyişinin bir DİNİ –TASAVVUFİ bir retorik olduğu ve MARKA olarak KULLANILAMAYACAĞINI, Logo (amblem) olarak da bu görsellerin kullanımının telif açısından kullanımının ise sakıncalı sonuçlar doğuracağını bildirmiş, …’a ait hat ve logoyu da denetime uygun olarak her iki fakülte bilim insanlarının görüşlerine ekledikleri anlaşılmıştır.
Toplanan tüm deliller incelendiğinde;
TPE Markalar Dairesi Başkanlığı’ndan gelen kayıtlardan … sayılı ve şekil+ … ibareli markanın 14, 16, 25, 29, 30, 35 ve 44. sınıflarda 13/10/2009 tarihinden itibaren 10 yıl müddetle davalı adına 14/09/2010 tarihinde tescil edildiği, …ve şekil + … ibareli davacının yaptığı marka tescil başvurusuna ise dosyamız davalısının vekilinin itiraz ettiği, henüz işlemlerin sonuçlanmadığı tespit edilmiştir.
556 Sayılı KHK 42. Maddesinin 1/a bendinde 7. Maddede sayılan haller, mevcut olduğunda, yetkili mahkeme tarafından markanın hükümsüz sayılmasına karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu maddenin 1/ h ve j bentlerinde dini değerleri ve sembolleri içeren, Paris sözleşmesinin 2.mükerrer 6.maddesi kapsamı dışında kalan ancak kamuyu ilgilendiren, tarihi, kültürel değerler bakımından halka mal olmuş ve ilgili mercilerin tescil izni vermediği diğer armalar, amblemler veya nişanları içeren markaların tescil taleplerinin reddedileceği hüküm altına alınmıştır.
Dosyamız davalısının şikayeti üzerine davacı şirket yetkilisi hakkında … CBS nın … sayılı soruşturma dosyasında KHK nın 61/a maddesi gereğince şikayetçi markasının tecavüzde bulunulduğu iddiasıyla soruşturma yapıldığı ve 14/11/2011 tarihinde atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği görülmüştür.
Hükümsüzlüğü istenen markanın şekil ibaresinin anlamı olan … deyişinin tasavvuftaki yeri ve tarihi ile ilgili belge ve döküman var ise gönderilmesi hususunda bozma kararı öncesinde … Müzesi Müdürlüğüne tezkere yazıldığı, verilen cevabi yazıda ise sorulan hususlarda bilgiye sahip ilahiyat uzmanı bulunmaması nedeniyle sorumuzun yanıtlanamadığı anlaşılmışıtır.
Yine bozma öncesinde dava dosyası … Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi, sektörden Sanat Tarihi uzmanı ile … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuk kürsüsünde marka konusunda uzman akademisyenden oluşan bilirkişi heyetine tevdi edilmiştir.
Bilirkişiler yaptıkları inceleme sonucu hazırladıkları 09/01/2014 havale tarihli raporda, davaya konu markanın 556 sayılı KHK nın 5.maddesi kapsamında olmadığı, ayırt ediciliği haiz olduğu ancak markada yer alan hem şekil unsuru hem de kelime unsurunun tescil edildiği ürün ve hizmetleri çağrıştırmadığı, bu ürün ve hizmetlere yabancı kaldığı, marka ibaresinin dini bir değer ya da sembol olmadığı ancak Osmanlı dönemi, Divan Edebiyatında … tarafından kullanılan ibare olduğu ve edebiyat-tasavvuf sahalarında Entelektüel kesimler tarafından yayın olarak bilinen … ibaresinin kamuoyunu ilgilendiren tarihi ve kültürel değer içeren bir söz öbeği olarak nitelendirilmesi gerektiği, bu halde de KHK nın 5,7/1 d ve 7/1-j hükümlerine aykırılık teşkil ettiği yolunda mütaalada bulunulduğu görülmüştür.
Bilirkişi raporunda belirtildiği üzere dava konusu markadaki ibare Türk Edebiyatı eserlerinin bir kısmında tanınır bir ifade olarak bahsedilmiştir. Örneğin raporda tespit edildiği üzere … Yayın evi tarafında 1978 yılında çıkartılan … ‘ nün şiir kitabının adı …’ tır, yine 1992 yılında çıkarılan Türk Edebiyatı dergisinde … isimli şiirde bu ibare mevcuttur. 1999 yılında ise … yayınevince çıkartılan …’ nın kitabının adı “…’tır”. Ayrıca bu ibareyi ilk kullanan Osmanlı Divan Edebiyatında … olduğu da herkesçe bilinmektedir. Bu hususlar nazara alındığında markadaki şekil ibaresi ve bunun karşılığı Ah minel aşk ibaresinin günümüz Türkçesine dönüştürülmüş hali olan …’ tan ibaresinin kamuoyunu ilgilendiren tarihi ve kültürel değer içeren işaret niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan Medeniyetlere beşiklik yapmış olan ülkemiz çok büyük düşünür, aşık, ozan, edebiyatçı ve bilim insanı yetiştirmiş olup,ülkemiz ilk insandan bu yana yaratılmış sanatsal ve kültürel eserlerden nadide örnekler barındıran emsalsiz bir bölgedir. Dolayısıyla bu eserlerin korunması yalnızca bir yurttaşlık değil ve fakat aynı zamanda bir insanlık görevidir. Çünkü korunacak olan esasen dünya kültür mirasıdır. Korumadan söz edildiğinde doğal olarak ilk önce akla hukuk gelecektir. Hukuksuz koruma neredeyse olanaksızdır. Her ne kadar gelişmiş toplumlarda bireyler, özellikle kültür ve sanat eserlerinin kıskanç birer bekçisi iseler de, gelişmekte olan toplumlarda bu bilinç yeterince yerleşmediği için yasa ile koruma daha da büyük önem taşımaktadır.
Ülkemizde de kültür ve sanat eserlerinin korunabilmesi için çeşitli yasal düzenlemeler yapılmışsa da, ‘Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması’ ile ilgili herhangi bir yasal düzenleme henüz yapılmamıştır.
Kültür ve sanat eserlerinin korunması ile ilgili mevcut düzenlemelerden birisi de hiç kuşku yok ki, 16.04.2003 Tarih, 4848 sayılı ‘Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’dur. 4848 sayılı Yasa’nın amaca ilişkin 1.maddesi: ‘..…Bu Kanunun amacı; kültürel değerleri yaşatmak, geliştirmek, yaymak, tanıtmak, değerlendirmek ve benimsetmek, tarihî ve kültürel varlıkların tahribini ve yok edilmesini önlemek, yurdun turizme elverişli bütün imkânlarını ülke ekonomisine olumlu katkı sağlayacak şekilde değerlendirmek, turizmin geliştirilmesi, pazarlanması, teşvik ve desteklenmesi için gerekli önlemleri almak, kültür ve turizm konularıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarını yönlendirmek ve bu kuruluşlarla işbirliğinde bulunmak, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör ile iletişimi geliştirmek ve işbirliği yapmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığının kurulmasına, teşkilât ve görevlerine ilişkin esasları düzenlemektir….’ hükmünü içermekte, takibeden 2. maddesi, bunları şıklar halinde sayıp açıklamakta ve bunların yerine getirilmesinin Bakanlık görevi olduğunu betimlemektedir. Yasa’nın devam eden hükümlerinde ise yukarıda sözü edilen amaç ve görevlerin nasıl yerine getirilecekleri, bunun için oluşturulacak teşkilatlanma, bu birimlerin görev detayları vs. gösterilmiştir. Yapılan kısmî alıntı özetlenecek olursa; Kültür ve Turizm Bakanlığı: millî, manevî, tarihî, kültürel değerleri yaşatacak, koruyup geliştirecek, tarihî ve kültürel varlıkların tahrip ve yok edilmelerini önleyecektir. Anayasa’nın 63.maddesinde belirtilen: ‘….Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır…’ hükmü nedeniyle bu koruma önlemlerinin alınması aynı zamanda bir devlet görevidir.
Ülkemizde belirtilen konularda yasa boşluğu bulunması uygulamada da çok ama çok önemli sorunlar doğurmaktadır. Örneğin müzik alanında anonim eserler her hangi bir mali hak bedeli ödenmeden ve keza orijinal halleri değiştirilip eklemeler, kısaltmalar v.s. yapılmak suretiyle kullanılabilmekte, yada somut olayda olduğu gibi evrensel kültüre ait deyiş, slogan gibi sözleyeni yüzyıllardır bilenen bir ulusun kültürel mirasını oluşturan sözler marka olarak tescil edilmektedir.
Yüzyıllardır toplama mal olmuş ibareler kimsenin tekeline verilemez. Birçok ülkedeki yasal düzenlemede geleneksel kültür eserleri ‘Halkın Kültürel Mülkü’ kabul edilmiştir.Bundan ötesi bu kullanımlar için kullanan ücrete tabi tutulmaktadır.
Gerek bozma öncesinde alınan rapor, gerek bozma sonrasında mahkememizce konusunda uzman bilim insanlarının bulunduğu üniversitelere yazılan yazıya verilen cevabı yazı kapsamları dikkate alındığında; hükümsüzlüğü istenilen markadaki arapça harflerden oluşan grafik tasarım niteliğindeki şekil ibaresinin yüzyıllardır Türk toplumuna ve dolayısıyla kamuya mal olmuş ve ilk olarak Şeyh Galip’ in edebi eserinde kullandığı … ifadesinin karşılığı olduğu ve dolayısıyla bu ibarenin 556 sayılı KHK’nın 7.maddesinde belirtilen mutlak red sebeplerinden 1-h bendinde belirtilen kamuya mal olmuş kültürel bir sembol niteliğinde olduğu, bu anlamda toplumsal, dini ve tasavvufi bakımlardan topluma mal olmuş ve toplum belleğinde önemli yer tutan, herhangi bir kişinin tekeline verilmesinin mümkün görülemeyeceği bir ibare niteliğinde olup ve bu şekilde bir markasal ve telif hukuku kapsamındaki kullanımın aynı zamanda kültürel değerin istismarını da oluşturacağı hususu subut bulduğundan Davanın kabulü ile, davalı adına tescilli … sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM; Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre,
1-Davanın KABULÜNE,
2 -Davalı adına … no ile tescilli markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE,
3-Kararın kesinleşmesini mütakip kesinleşmiş karar örneğinin ilgili sicile işlenmek üzere Türk Patent ve marka kurumuna gönderilmesine,
4-35,90 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile 17,50 TL eksik harcın davalıdan tahsiline,
5-Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince; 3.145 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafın bozma öncesi yapmış olduğu 1.978,20 TL yargılama gideri ile bozma sonrası yapmış olduğu 129 TL tebligat-müzekkere masrafı olmak üzere toplam 2.107,20 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde taraflara iadesine,
Dair karar davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 HAFTA içerisinde YARGITAY NEZDİNDE TEMYİZ YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı. 20/12/2018

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır