Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/702 E. 2019/411 K. 22.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/137 Esas
KARAR NO : 2019/383

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/07/2017
KARAR TARİHİ : 10/10/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı adına tescilli … nolu “…” markasının hükümsüzlüğü talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili beyan dilekçesinde; Davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
Dava konusu; davalı adına tescilli … nolu “…” markasının hükümsüzlüğüne ilişkindir.
Davanın açılmasını müteakip davacı ve davalının beyan dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, beyanlarında geçen deliller toplanmış, HMK 266. madde kapsamında bilirkişi raporu alınmasını müteakip, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsanında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266.madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Düzenlenen ayrık rapor marka hukuku ilkelerine ve dosyaya sunulan delillere göre hazırlandığından ayrık rapora itibar edilmiştir. Zira sektör bilirkişilerinin heyete katılma amacı tanınmışlık değerlendirmesi için olup, bilirkişilerde davacı ve davalı markasının tanınmış marka olmadığını bildirmişler, bunun dışında marka hukuku yönünden yapılan inceleme ve değerlendirmelerde ayrık rapor dikkate alınmış, son nihai karar ise sunulu delilere göre marka hukuku ilkelerine ve Yargıtay 11.HD’nin emsal içtihatlarına göre mahkememizce incelenmiştir.
Bilikişiler … ve … 21.5.2018 tarihli raporlarında özetle; Davacı yan adına tescilli … sayılı ve … sayılı … şekil barkası ile davalı yan adına tescilli … nolu … markasının işitsel okunuş ve yazılış benzerlikleri olduğu ve davalı markasının davacı markasının alt markası gibi algılanma ihtimali bulunduğu ortalama zeka sahibi tüketiciler nezdinde bu markalar arasında bağlantı olduğunu düşünme ve karıştırma ihtimalleri olduğunu, davacı tarafın bu markayı 2008 yılından beri 10 yıllık bir kullanımı söz konusu olduğundan markanın tescilli olduğu sınıflar açısından ayırt edicilik kazandığını, … kelimesinin marka adı olarak davacı tarafından tescilli olduğu 2008 yılından beri 10 yıllık kullanımı söz konusu olduğundan markanın tescili olduğu sınıflar açısından ayırt edicilik kazandığı ve marka olarak korunabiliceğini, davacı yan ve davalı yan adına tescilli markaların sınıflarının 16-41 aynı emtialarının çok yakın benzer olduğu her ikisinin de eğitimim ve öğretim hizmetlerinde faaliyet gösterdiğini, Davacı ve Davalı yan adına tescilli markaların kurumunun resmi internet sitesindeki tanınmış marka listesinde kayıtlı markalardan olmadığı ve tanınmışlığa dair herhangi bir mahkeme kararının bulunmadığı bu itibarla davacı ve davalının tanınmışlık iddiaları ile ilgili değerlendirmeler yapamayacağını bildirmişlerdir.
Bilirkişiler … ve … 13.9.2018 tarihli ek raporlarında özetle; davacı ve davalı markalarının tanınmış olmadığını, hem davacı hem davalı markalarında “…” ibaresinin baskın şekilde öne çıktığını, yani ortalama zeka sahibi tüketiciler bu markalardan bahsederken “…’ veya “…” şeklinde değil, “…” veya …’’ şeklinde ifade edeceklerini, bu şekilde ifade edildiğinde markaların okunuşları, işitsel ve anlamsal algıları birbiriyle yakın benzerlik içinde olduğunu, Bu itibarla daha önce sunulan raporda “işitsel, okunuş ve yazılış benzerlikleri olduğu ” ifadesinin kullanıldığını, “davalı markasının, davacı markasının alt markası gibi algılarıma ihtimali bulunduğu” ifadesinin kullanılma sebebinin, … (…)” ibaresinin “… (…)” ibaresinden daha geniş bir anlam ifade etmesi ve davacı markasının tescil tarihinin önce olması nedeniyle olduğunu, her iki markanın ortalama zeka sahibi tüketiciler nezdinde karıştırılma, iki marka arasında bağlantı olduğunu düşünme ihtimali bulunduğunu, ancak Markaların tasarlanma şekli, yazı tipinin birbirinden oldukça farklı olduğunu, bu kullanımların, Türk Patent ve Marka Kurumundan tescil alabilmek için özellikle tercih edilmiş olabileceğini bildirmişlerdir. Ancak bu görüş farazi bir görüş olup, dayanak ve gerekçesi raporda belirtilmediğinden kaldiki huzurdaki davada davacı kötüniyetli tescil sebebine de dayanmadığından bu yönde de delil bildirmediğinden bilirkişilerin bu görüşü mahkemece dikkate alınacak bir görüş değildir.
Ayrık Rapor sunan marka hukuku alanında uzman bilirkişi Doç Dr. … ise 17.9.2018 tarihli raporunda; somut uyuşmazlığın SMK hükümleri dikkate alınarak çözüme kavuşturulması gerektiğini, gerek taraf markalarında yer alan şekil unsurları gerek de bu şekil unsurları dikkate alınmaksızın kelime unsurları bakımından yapılan değerlendirme neticesinde, taraf markalarının işaretsel anlamda benzer olmadıklarının anlaşıldığını, taraf markalarının işaretsel ve sınıfsal yönden benzer kabul edilmeleri hâlinde dahi bu benzerliğin, tarafların hitap ettiği müşteri kitlesi dikkate alındığında iltibasa vücut vermeyeceğini hükümsüzlük şartlarının oluşmadığını bildirdiği anlaşılmıştır.
Toplanan deliller marka hukuku ilkelerine göre incelendiğinde, davacı davasını kayden 12.7.2017 tarihinde açmış olup, dava dilekçesinde her ne kadar 556 sayılı KHK hükümlerine göre açıklamalarda bulunmuş ise de; somut olayda 6769 sayılı yasa hükümlerinin uygulanmasının gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Zira 6769 sayılı SMK 22.12.2016 tarihinde kabul edilmiş ve 10.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanun’un “(y)ürürlük’ kenar başlıklı 192. maddesinin “c” bendi uyarınca markanın hükümsüz kılınmasına ilişkin hükümler, Kanun’un yayımı tarihinde yürürlüğe girmektedir. Bu itibarla, dava tarihi 12.7.2017 tarihi olduğundan somut uyuşmazlığın MarkKHK kapsamında değil; SMK hükümleri çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.
SMK m. 25/1 hükmü uyarınca “5 inci veya 6.maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.” hükmü yer almaktadır.
SMK m. 6/1 maddesinde; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine [markanın hükümsüzlüğüne karar verilir].” hükmü yer almak olup, anılan düzenleme gereğince bir markanın hükümsüz kılınması, taraf markalarının işaretsel ve sınıfsal yönden aym/benzer olmasına ve ayrıca bu benzerlik dolayısıyla markaların/işletmelerin halk nezdinde karıştırılmaya/ilişkilendirmeye sebebiyet vermesi koşuluna bağlıdır.
Tarafların aynı alanda faaliyet gösterdiği yönünde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır ve tarafların markalarının 16. ve 41. sınıflarda tescilli oldukları marka tescil belgeleri kapsamından anlaşılmıştır.
Türk Patent ve Marka kurumundan davacı ve davalıya ait marka tescil belgeleri celp edilmiştir.
Davacı …Tic. A Ş; Türk Patent Enstitüsü’ne yaptığı başvuruda Marka adının “ …” olarak 21.01.2009 tescil tarihi … nolu tescil belgesi uyarınca başvuru tarihi 03.01.2008 tarihinden itibaren 10 yıl müddetle 41. Sınıfta tescil edildiği görülmektedir.
Davalı …; “…”ibareli markanın … marka no ile Ticaret-Hizmet (16-41) Emtia sınıfında, 17/08/2015 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır.
Davacının ayrıca AB ülkeleri nezdinde …Siciline 13/10/2015 tarihli … nolu tescil belgesi uyarınca … markası ile kayıt olduğu görülmektedir.
Her iki marka bütünsel olarak incelendiğinde; taraf markaları arasında işaretsel anlamda bir benzerlik mevcut olmadığı gibi, tarafların hitap ettiği tüketici kitlesi dikkate alındığında da bir iltibasın meydana gelmesinin mümkün bulunmadığı anlaşılmıştır.
Markalar bütünsel olarak incelendiğinde; davacı yana ait dayanak markalarda ekseriyetle ağaç şekli, “…” ve “…” ibareleri ve davacının unvanının da ek kısmında yer alan “…” ibaresine yer verildiğinin görüldüğü, Davacı yan markalarında yer alan ağaç şeklinin, yapraklan itibarıyla “…” kelimesinin üzerine doğru, kelimede yer alan ilk “…” harfine kadar uzandığının anlaşıldığı, davalı yana ait dava konusu … no’lu markanın ise; yukan doğru çapraz şekilde asılı iki anahtar şekli ve bu şekli iki yanından çevreleyen yaprak şeklinin mevcut olduğu, Çapraz şekilde duran anahtar şeklinin dört köşesinde farklı şekillerin yer aldığı da dosya kapsamında sunulu belgelerden anlaşılmıştır. Yine dava konusu markada belirtilen şeklin hemen altında … şekli üzerinde “…” harfleri ve bunun da altında “…” ibaresinin yer aldığı, dolayısıyla taraf markalarında yer alan şekil unsurları bakımından herhangi bir benzerliğin söz konusu olmadığı gibi şekil yönünden her iki markanın ayırt edici niteliklerinin bulunduğu ayrık raporda denetime uygun şekilde tespit edilmiştir. Keza dava konusu markada yer alan “…” harfleri ile davacı yana ait muhtelif markalarda yer alan “”…” kelimeleri de benzerlik teşkil etmemektedir. Her ne kadar bu işaretlerin son harfleri aynı olsa da, her iki işaret de kısaltma olduğundan son harfin ayniyeti, bu kısaltmaların benzerliği sonucunu doğurmayacaktır.
Taraf markaları arasında yer alan yegâne benzerlik, her iki yan markalarında yer alan “…” ve “…” kelimeleridir. Ancak bu kelimeler, anlamları itibarıyla eğitim sektöründe herhangi bir kimsenin tekeline verilebilir nitelikte değildir. Zira ilk kelime “…”; ikinci kelime ise “…” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu kelimelerin herhangi bir markanın esas unsurunu oluşturması söz konusu olmayacaktır.
Kaldı ki, markaların işaretsel yönden benzer olup olmadıklarına ilişkin değerlendirmede, markaların esas unsurlarının yanında ayrıca bütün olarak bıraktıkları izlenimin dikkate alınması gerektiği yüksek yargı kararlarının tamamında özellikle vurgulanan bir unsurdur. Taraf markalarının özellikle şekli açıdan birbirlerinden son derece farklı oluşu ise, -bir an için “…” ve “…” ibarelerinin marka hukuku anlamında bir kimsenin tekeline verilebileceği kabul edilse dahi- cins isim niteliğini haiz “…” ve “…” kelimelerinin benzerliğini bertaraf etmekte; bu kapsamda anılan kelimelerin yaratabileceği benzerlikten ve iltibastan uzaklaşılmasını sağlamaktadır.
21.05.2018 tarihli bilirkişi raporunda, Milli Eğitim Bakanlığı Kurum Tanıtım Yönetmeliği gereğince davaya konu markada yer alan işaretin okul tanıtımlarında yer alamayacağı belirtilmişse de, söz konusu düzenleme idare hukukuna yönelik olup; yaptırımı farklıdır ve marka hukuku anlamında dikkate alınmayacaktır. Bununla birlikte, taraf markalarında yer alan şekiller dikkate alınmaksızın bir değerlendirme yapılması hâlinde dahi farklı bir sonuca ulaşılmayacağı ayrık raporda denetime uygun şekilde belirlenmiştir.
Gerçekten de davacı yan markasında yer alan “…” ve dava konusu markada yer alan “…” ibarelerinin benzer olmayışı/farklı oluşu bir yana, bu harflerin açılımı niteliğindeki ibareler de (ayrıca taraf markalarında yer alan “…” ve “…” ibareleri) benzerlik teşkil etmemektedir. Zira taraf markalarında yer alan bu kelimeler tek başlarına cins isim niteliğindedir ve marka hukuku bakımından esas unsur teşkil edemeyeceği gibi bu kelimelerdeki benzerlik ve ayniyet de bir hükümsüzlük sebebi olmayacaktır. Bu bakımdan anılan bakımından benzerlik de ancak başkaca unsurların (özel yazılış biçimi, puntolarda kullanılan renkler, kelime sıralamasının aynı olması gibi) varlığı hâlinde marka hukuku anlamında benzerliğe sebebiyet verebilecektir. Oysaki taraf markalarında yer alan ibarelerin yazılış biçimi, puntolarda kullanılan renkler, kelimelerin sıralanışı bakımından bir benzerlik bulunmamaktadır.
Zira işaretlerin benzerliğinde onların ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. Gerek davacı gerekse davalı markaları tanınmış marka değildir. Dolayısıyla benzerlik incelemesinde de İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar da akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Markalar arasında karıştırılma ihtimalinin varlığında, markaların görsel, işitsel ve kavramsal özelliklerinin bir bütün olarak değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekmektedir. (Yargıtay 11.HD’nin, 2018/5762 esas, 2019/6669 karar ve 23.10.2019 tarihli ilamları)
Öte yandan her iki taraf da, üniversite öğretimine kadar olan eğitim sürecinde faaliyet göstermektedir ve bu bakımdan özel okul statüsündedir. Dolayısıyla bu okullara/işletmelere olan kayıtlarda da öğrencilerden çok velilerin dikkat ve özeni ele alınmalıdır. Eğitimin ise her geçen gün önemini artırdığı günümüzde velilerin, sorumlulukları altındaki çocuklarının eğitim ve öğretim görecekleri okulu daha fazla dikkat göstererek seçecekleri okulun eğitim sistemi, okulda ders veren öğretmen kadrosu, okulun lokasyonu, üniversiteye öğrenci yerleştirmedeki başarısı gibi etkenler ön planda olup, velilerce ayrıca eğitim ve öğretim görmek için ödenecek olan ücretler, burs oranları da geniş bir inceleme ve zaman gerektirdiğinden bu özeni artırır niteliktedir. Yani hizmetten yararlanan tüketici bu alanda çok araştıran algı düzeyi daha yüksek bir kitle olup, aldanması söz konusu değildir.( Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duysal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılır(03 Ekim 2009 ECJ C–498/07 Aceites del Sur-Coosur SA v Koipe Corporación and OHIM). Toplanan delillere göre davacı ve davalı markaların tanınmış marka olmadığı, kullanım ile markaların ayırt edicilik kazanmadığı, taraf markaları arasında markasal ve/veya işletmesel açıdan bir iltibasın bulunmadığı, somut olayda hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından subut bulmayan davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın reddine,
2-44,40 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile 13,00 TL eksik harcın davacıdan tahsiline,
3-Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince; 3.931 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davalı tarafın yapmış olduğu 1.500 TL bilirkişi ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde taraflara iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 10/10/2019

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır