Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/635 E. 2020/312 K. 26.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/635
KARAR NO : 2020/312

DAVA : MARKA HÜKÜMSÜZLÜĞÜ, SİCİLDEN TERKİN
DAVA TARİHİ : 15/09/2017
KARAR TARİHİ : 26/10/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hükümsüzlüğü, Sicilden Terkin talepli davasının yapılan açık yargılamasının sonunda.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 1983 yılında …’da kurulan bilgi işlem, otomotiv, telekomünikasyon vc endüstriyel pazar segmentlerinde çeşitli uygulamalara hizmet eden LED’ler, LED ekran, optik algılayıcı, fiber optik ve kızılötesi bileşenlerinin lider bir optoelektronik sağlayıcısı olduğunu, müvekkilinin geniş bir ürün yelpazesi portföyü vc yüksek kurulundu üretim kapasitesine sahip olmasının yanında istikrarlı fiş teminini sağlamak için LED optik talaş üretimine yatırım yaptığını, müvekkilinin 1983 yılından itibaren kullandığı “…’ ibareli tanınmış markanın, Türkiye’de tescilli olmamasından faydalanan davalı yanın markayı … işlem numarası ile kötü niyetli olarak kendi adına tescil ettirdiğini, müvekkilinin ilk kez kendisinin ihdas edip kullanmaya başladığı ve tanınmış hale getirdiği “…’ markasını Türkiye’de kendi adına tescil ettiremeyecek hale geldiğini, “…” ibareli markanın müvekkilleri tarafından maruf hale getirildiğini, birçok ülkede tescil ile koruma altında olup davaya konu markanın da hükümsüzlüğünün gerektiğini, müvekkilinin sektörde bilinen, güvenilen ve saygın kuruluşlardan biri olduğunu. LED pazarında dünyada ilk beşe girdiğini, Çin, Japonya, Kore, Malezya, Hindistan, Almanya ve ABD‘de bulunan 6.400’den fazla çalışanıyla global işlerini geliştirdiğini, müvekkilinin “…” markasının …’da ve dünyada büyük bir üne kavuştuğunu, Tayvan’da ve dünya çapında pek çok ödül aldığını, müvekkil şirketin markasının 1983 yılında Tayvan’da kamuya tanıtılıp 1995 yılında Çin’de tescil edildiğini, buna karşın davaya konu … sayılı markanın başvuru tarihinin 07/03/2002 olduğunu, müvekkilinin “…” markasının gerçek hak sahibi olmakla beraber söz konusu markanın birçok ülkede tescil edilmiş ve tanınmış olduğunu, müvekkilinin “…” ibareli birçok ülkede tescilli markasını ilk ihdas eden kişi olduğunu, müvekkilinin tanınmış markasından faydalanmak amacıyla Türkiye’de kötü niyetli olarak tescil ettirilen dava konusu …numaralı markanın başvuru sahibi olan davalı yanın kötü niyetli olduğunu, zira markayı aynı sınıflarda tescil ettirdiğini, müvekkilinin ‘…” markasının ilk olarak 1983’te Tayvan’da tanıtılmış olup, bugün ABD, Almanya ve Fransa gibi 27’yi aşkın ülkede 09 ve 11. sınıflarda tescil ettirdiğini vc müvekkilinin bu marka ile dünya çapında faaliyet gösterdiğini, dünyanın birçok ülkesine ihracat yaptığım, müvekkilinin markasının ilgili ülkelerdeki tescil tarihinin, davaya konu marka başvurusundan, yani 2002 yılından çok daha önceki bir tarihe dayandığını, “…” ibaresi için yapılan Google aramalarında da öncelikle müvekkiline ait bu marka ve markayı taşıyan ürünlerin çıktığını ve tüm dünyada tüketiciler nezdinde “…” İbaresinin müvekkili ile özdeşlik kazandığım ve müvekkiline ait markanın tanınmıştık düzeyinin yüksek olduğunu, davalı yanın, itiraza konu … işlem numaralı “…” ibareli markanın müvekkil markası ile aynı sınıf vc emtialar bakımından tescil edilmiş olması sebebiyle müvekkilinin kendi emek ve çabasıyla oluşturduğu marka tanınmışlığından ve müşteri kitlesinden haksız bir yarar sağladığını, Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesinden yararianılabilmesi için koruma talep edilen markanın ülkemizde kullanılmasının zorunlu olmadığını, Sözleşme’ye taraf ülkelerde tescilli olan menşei ülkesi dışında satış ve pazarlaması yapılan müvekkil markasının tanınmışlığının kabulünün gerektiğini, zira tamnmışhğın kabulü için ülkemizde fiilen kullanımdan ziyade uluslararası platformda sektörel tanınmışlığının bulunmasının yeterli olduğunu, müvekkilleri ile aynı ticari alanda faaliyet gösteren davah yanın basiretli bir tacir olarak dünyanın birçok ülkesinde tescilli olan ve kullanılan bir markadan haberdar olmamasının mümkün olmadığını, müvekkilinin gerçek hak sahibi olduğu “…’ ibareli marka ile, dava konusu … saydı markanın birebir aynı olduğunu, bunun söz konusu iki marka arasında bağlantının kurulmasına sebebiyet vereceği, müvekkilinin İltibas tehlikesi dolayısıyla tanınmış markasının ayırt ediciliğinin zedelenebileceğini,müvekkilinin “…’ ibareli markasının birçok ülkede 09. 11. sınıf emtialar bakımından tescil edildiğini, davaya konu … sayılı “…” ibareli markanın ise 09. ve 11. sınıf emtialar ile bu emtiaların satışına ilişkin 35. sınıf hizmetler bakımından tescil edildiğini, ilgili sınıflar bakımından vc hatla müvekkil markasının ulaştığı tanınmış düzeyi ve markaların birebir aynı olmaları sebebiyle ortalama tüketici nezdinde doğrudan karıştırılabi- leceklerinden tüm sınıflar bakımından davaya konu … sayılı “…’ markasının hükümsüz kılınmasının gerektiğini, müvekkilinin markası ile birebir aynı olan davaya konu marka tescilinin haksız rekabet oluşturduğunu, “…’ ibareli markayı gören potansiyel müşterilerin müvekkili şirkete ait “…’ ibareli markayı hatırlayacağını ve bu durumun iltibasa sebebiyet vereceğini, davaya konu markanın SMK.. 25/1 maddesi uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilerek T.P.M.K. nezdinde tutulan sicilden terkinini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Müvekkilinin elektronik komponent sektörünün lider şirketlerinden biri olup dünyanın birçok ülkesinden Türkiye’ye elektronik malzeme ithal ettiği ve dünyanın birçok ülkesine ihracat yaptığını, dava konusu müvekkiline ait markanın tescil edildiği 2002 tarihine kadar davacı yanın “…’’ ibareli markayı tanınmış hale getirmesine imkan olmadığını, markanın birçok ülkede tescilli olduğu, şirketin çalışan sayısı, alınan ödüller gibi hususların sonradan geliştiğini, davacı yan markasının 2002 yılında tanınmışlığı olmamakla beraber davanın açıldığı 2017 yılında dahi tanınmışlığı bulunmadığını, davacı yanın “…” markasını 2009 yılından sonra dünya genelinde farklı ülkelerde tescil ettirme girişiminde bulunduğunu, 2002 yılına kadar markayı tanınır hale getirecek bir kullanımın söz konusu olmadığını, davacı yan ile müvekkili şirket arasında hiçbir zaman bayilik, acentelik gibi bir ticari ilişkinin söz konusu olmadığını, müvekkilinin “…” ibareli markayı kendi adına tescil ettirmek için 07/03/2002 tarihinde TPMK’ya başvurduğunu, bu tarihten sonra davacı tarafın bu marka ile birçok ülkede faaliyette bulunması ve ödül almasının, iş hacminin artmasının, müvekkilinin tescilde kötü niyetli olduğu anlamına gelmediğini, davacı yanın faaliyet alanının özellikle LED üretim ve satımına ilişkin olmasına rağmen, faaliyet alanı ile ilişiği olmayan “…” ibareli markanın tescilli olduğu 9. 11. ve 35. sınıflardaki tüm ürün ve hizmetler bakımından hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmekte hukuki yararının bulunmadığını, hükümsüzlük davasının 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığını, markanın tanınmış olduğu kabul edilse dahi, Yargıtay’ın yerleşik içtihadı ve kanunun lafzı gereğince bu sürenin tanınmış markalar bakımından da geçerli olduğunu, “…” ibareli markanın 15 yıldır müvekkili tarafından kullanımına ses çıkarmayan ve özellikle müvekkilinin söz konusu markaya emek verip. Türkiye’de tanınır hale gelmesi için bunca masraf yaptıktan sonra davacı yanın marka hakkından bahsetmesinin iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını, davacının uzun süre sessiz kalmak suretiyle dava hakkını kaybettiğini, iyi niyetin aranması gereken zaman diliminin tescil anı olduğunu, markanın hükümsüzlüğüne sebebiyet verebilecek durumun sonradan öğrenilmesinin ikinci tescili yapacak kişinin kötü niyetli sayılmasını gerektirmediğini, kötü niyet iddialarının davacı yanca ispatlanıncaya dek müvekkilinin iyi niyetli sayılacağını, davanın reddini talep etmiştir.
TPMK kayıtları istenmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
04/12/2018 tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle: Davacı tarafın, … markasının Türkiye’deki gerçek hak sahibi olduğunu ve markasının, davalı tarafın markasının tescil edildiği 2002 yılı itibariyle tanınmış marka statüsünü haiz olduğunu ispatlayamadığı, davacı taraf markasının 2002 yılı itibariyle tanınmış marka statüsünü haiz olduğu ispatlanamadığı için davalı tarafa ait markanın SMK 6/4 maddesi kapsamında hükümsüzlüğüne karar verilemeyeceği, Mahkemenin aksi görüşte olup davacı yanın … ibareli dayanak markasının, davalı tarafa ait markanın tescil tarihi olan 2002 yılı itibariyle tanınmış marka olduğuna kanaat getirmesi halinde, taraf markalarını oluşturan işaretlerin ve markaların yöneldikleri mal ve hizmetlerin benzer olduğu, ancak bu bağlamda davalı tarafa ait markanın SMK 6/4 maddesi kapsamında hükümsüz kılınmasının mümkün olacağı, davalı tarafın Türkiye’deki dava konusu marka tescilinin kötü niyetli olduğu, kötü niyetli tescilin ülkesellik ilkesinin istisnalarından birisini teşkil etmesine bağlı olarak davalı tarafa ait markanın tescilli olduğu tüm mal vc hizmetler bakımından hükümsüzlüğüne karar verilebileceği, Türkiye’de tescilli olmayan ve kullanılmayan bir yabancı ticaret unvanının haksız rekabet hükümlerine göre korunması ve SMK 6/6 madde hükmüne dayanan markanın hükümsüzlüğü taleplerinin ülkesellik ilkesine binaen reddedilmesi gerektiği, davalı yanın kötü niyetli olması nedeniyle davanın hak düşürücü süreye tabi olmadığı, bu bağlamda davacı yanın hükümsüzlük davasını yasal süre içerisinde ikame ettiği, sessiz kalma yoluyla hak kaybının bulunmadığı, haksız rekabet hükümlerinin davaya konu … sayılı … ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine hukuki dayanak teşkil edemeyeceği bildirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava: Davalı adına tescilli … numaralı markanın benzerlik, tanınmışlık, gercek hak sahipliği, haksız rekabet ve kötü niyet iddialarına dayalı olarak SMK 25. madde kapsamında hükümsüzlüğüne ilişkindir.
6769 sayılı SMK.nun 5. maddesinde marka tescilinde mutlak red sebepleri aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
Madde 5- (1) Aşağıda belirtilen işaretler, marka olarak tescil edilmez:
a) 4 üncü madde kapsamında marka olamayacak işaretler.
b) Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler.
c) Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler.
ç) Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler.
d) Ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek, sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler.
(2) Bir marka, başvuru tarihinden önce kullanılmış ve başvuruya konu mal veya hizmetler bakımından bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa bu markanın tescili birinci fıkranın (b), (c) ve (d) bentlerine göre reddedilemez.
6769 sayılı SMK.nun 6. maddesinde marka tescilinde nisbi red sebepleri aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
(1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
(2) Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye ’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
6769 sayılı SMK.nun 25. maddesinde “Marka Hükümsüzlük hâlleri ve hükümsüzlük talebi” aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
(1) 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
(2) Menfaati olanlar, Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları markanın hükümsüzlüğünü mahkemeden isteyebilir.
(3) Marka hükümsüzlük davası, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılır. Markanın hükümsüzlüğü davalarında Kurum taraf gösterilmez.
(4) Bir marka, 5 inci maddenin birinci fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerine aykırı olarak tescil edilmiş olup da kullanım sonucunda tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından hükümsüzlük talebinden önce ayırt edici nitelik kazanmışsa hükümsüz kılınamaz.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye ’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir.
(9) Kötüniyetleyapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
6769 sayılı SMK.nun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller aşağıdaki şekilde sayılmıştır;
a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7 nci maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.
b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.
c) Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak.
Mahkememizce itibar edilen bilirkişi kurulu raporunda belirtildiği üzere: “…” ibareli markanın ilk tescili 1995 yılında Çin’de davacı tarafından yapılmıştır. İlk kullanımı da davacı yana aittir. Her ne kadar dünya üzerinde … ibareli markanın ilk kullanımı ve ilk tescili davacı yana ait olsa da, SMK hükümleri çerçevesinde korunması talep edilen markanın Türkiye’deki tescili veya Türkiye’deki kullanımı kıstasları, ülkesellik ilkesi bağlamında dikkate alınmalıdır. Davacının markası Türkiye’de tescili olmadığı gibi, Türkiye’de kullanıma da konu olmamıştır. Zira davacı yan da, dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesinde Türkiye pazarına ilk defa gireceğini, bu amaçla tescil başvurusunda bulunduğunu ifade ederek Türkiye’de … ibareli markanın kullanımının olmadığını teyit etmiştir. Bu itibarla davacı taraf, … markasının Türkiye’deki gerçek hak sahibi olduğunu ispatlayamamıştır.
Marka hukukunda kural, markanın doğumunun ve korunmasının, tescilin coğrafi etki alanı ile sınırlı olmasıdır ve bu durum ülkesellik ilkesinin bir sonucudur. Ülkesellik ilkesi doğrultusunda marka, ancak tescil edildiği ülke ya da bölge ile sınırlı olarak korunmaktadır. Gerek Paris Konvansiyonu gerek de SMK’da marka koruması, kural olarak sicil bölgesi İle sınırlanmıştır. Paris Konvansiyonunun 6. maddesinde, her ülkenin kendi tescil koşullarını belirleyebileceği ve her ülkedeki tescilin müstakil/bağımsız olduğu belirtilmiştir .
Ülkesellik ilkesinin üç yönü bulunmaktadır; Uygulanacak hukukun belirlenmesi, hakkın varlığı ve hakkın etki alanı. Uygulanacak hukukun belirlenmesi kapsamında bir istisna mevcut değilse de hakkın varlığı hususunda bazı istisnalar bulunmaktadır. Bu istisnalar kapsamında ülke içinde tescilli olmayan ve kullanılmayan bir marka da ilgili ulusal hukuk kapsamında korunabilmektedir. Bu istisnalar: markanın olduğu gibi korunma ilkesi, rüçhan hakkı, yabancı marka sahibinin Türkiye’deki ticari vekili karşısında korunması, hakkın kötüye kullanılması/kötü niyetli tescil, tanınmış marka olarak belirtilebilir. Bu doğrultuda yabancı ülkede tescilli olan ya da kanunun öngördüğü şekilde kullanılan bir markanın TPMK nezdinde kötü niyetli olarak tescili korunmayacaktır. Davada, davacı tarafa ait markanın tanınmış marka niteliğini haiz olduğu ve markanın kötü niyetli olarak tescil edildiği iddia edilmiştir.
Davacı tarafça sunulan delillerden davaya konu markanın 2002 yılından önceki tescil belgelerinin üçünün de Çin’e ait olduğu görülmüştür.1997 yılına ait ürün katalogu incelendiğinde … ibareli ürünlerin, davacı tarafından 2002 yılından önce satışa arz edildiği anlaşılmaktadır. Tescil belgeleri İncelendiğinde, davacı yanın … ibareli markalarının birçok ülkede 09. ve 11. sınıflarda tescil edilmiş olduğu ancak söz konusu belgelerin tarihine bakıldığında 2009, 2010 ve 2016 yıllarına ait oldukları görülmüştür. Davacı tarafça … ibareli markaların satışına ilişkin fatura örnekleri sunulmuş ise de, fatura örneklerinin 2011-2015 yıllarına ait olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda davacı taraf markasının, mezkur tarihe kadar Çin dışında başka bir ülkede tescilli olmadığı, yapılan promosyon çalışmaları ve ciro hasılatının son on yılda arttırıldığı ve faturaların 2002 yılından sonrasına ait olduğu, netice itibariyle davacı tarafın, markasının 2002 tarihi itibariyle tanınmış marka statüsünü haiz olduğunu ispatlayamadığı kanaatine varılmıştır.
SMK 25.maddesinde markanın hükümsüzlük halleri düzenlenmektedir. Bu maddeye göre SMK 5. ve 6. maddesinde sayılan hallerden birisinin mevcut olması halinde markanın hükümsüzlüğüne karar verirlir. Davalı şirkete ait hükümsüzlüğü talep edilen “…” markası … numarası ile ve 09, 11 ve 35. sınıflarda tescillidir. Davacının gerçek hak sahibi olduğunu iddia ettiği “…” markası Türkiye’de tescilli olmayıp 1983 yılında …’da kullanılmaya başlanarak ilk kez 1985 yılında Çin’de 09. sınıfta tescil edilmiş sonrasında, 09 ve 11.sınıflarda çeşitli ülkelerde tescil edilmiştir. 2017 yılı itibariyle, Türkiye’de faaliyet göstermeye karar vererek TPMK nezdinde “…” ibareli ve esas unsurlu marka ile 09 ve 11. sınıflarda iki ayrı tescil başvurusunda bulunmuş ancak başvuru, yapılan benzerlik incelemesi sonucunda Kurum tarafından reddedilmiştir. Davacı tarafa ait markanın Türkiye’de tescilli olmadığı, kullanılmadığı ve bu işaret için Türkiye’de bir hak elde edilmediği dikkate alındığında, Türkiye’de tescilli olmasını bir koşul olarak arayan SMK 6/1 madde hükmü uygulama alanı bulamayacaktır. Davacı yanın … ibareli markasının Türkiye’de tescilli olmaması ve yapmış olduğu tescil başvurusunun, davaya konu … sayılı … ibareli marka başvurusundan 15 yıl sonra gerçekleştirilmiş olması sebebiyle, SMK 6/5 maddenin korumasından da yararlanamaz.
SMK 6/4 madde hükmü uyarınca Paris Konvansiyonu 1. mükerrer 6. maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir. Bu hüküm bağlamında bir markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilmesi için öncelikle dayanak markanın Paris Konvansiyonu 1. mükerrer 6. madde bağlamında tanınmış markalardan olması gerekir. Bunun yanısıra dayanak marka ile hükümsüzlüğü talep edilen markanın aynı veya benzer işaretlerden müteşekkil olması gerekir. Dayanak marka ile hükümsüzlüğü talep edilen marka aynı veya benzer mal ve hizmetlere yönelmiş olmalıdır. SMK 6/4 madde hükmü “tanınmış markalar” bağlamında ülkeselİik ilkesine istisna teşkil etmektedir. Davacı tarafa ait markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmadığı tespit edilmiş, bu bağlamda davalı tarafa ait markanın SMK 6/4 maddesi kapsamında hükümsüzlüğüne karar verilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Taraflara ait markalar incelendiğinde: Davacının markasında yer alan … ibaresi ile davalının hükümsüzlüğü talep edilen “….” markasının esas unsurlarının … ibaresi olduğu görülmektedir. … ibaresi İngilizce kökenli olup kelimenin bir bütün olarak anlamı yoktur. … ve … İbareleri ayrı ayrı anlam ihtiva etmektedir. Buna göre … ebedi, gelmiş geçmiş gibi anlamalara geliyor iken … ibaresi, aydınlık ve lamba gibi anlamlara gelmektedir. Elektronik sektöründe iştigal eden taraflara ait markalar sektörle ilintili bir anlama sahiptir, her iki kelimenin bileşimi niteliğindeki … markasının özgün ve ayırt edici niteliktedir. Bununla birlikte yazı tiplerinin aynı olması, her iki markadaki harflerin beyaz renkli olması, iki markanın da dikdörtgen şekli içinde yer alıp dıştan ince beyaz bir çerçeveye yer verildiği dikkate alındığında, markaların ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu ortadadır. Zira iki marka arasındaki tek fark, birinin içinde yer aldığı dikdörtgen lacivert iken, diğerinin füme rengi olmasıdır. Sonuç olarak taraflara ait markaların, ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretlerden oluştuğu tespit edilmiştir.
Davalı şirkete ait hükümsüzlüğü talep edilen … numaralı “…” markası 09, 11 ve 35. sınıflarda tescilli iken davacıya ait “…” ibareli dayanak marka Türkiye’de tescilli olmayıp tescilli olduğu ülkelerde ise 09 ve 11. sınıflarda tescillidir.
Tarafların markalarının tescilli olduğu/kullanıldığı emtiaların elektrik, elektronik ve aydınlatma sektörüne ilişkin oldukları, kullanım amaçlarının ve kullanım alanlarının benzer olduğu, benzer müşteri kitlelerine hitap edip birbirlerini tamamlayıcı nitelikte oldukları, ticari pazara ulaşmadaki satış yollarının benzer olduğu görülmüştür. Bu bağlamda taraflara ait “…” markaları, benzer mal ve hizmetlere yönelmiştir.
SMK 25/5 maddesi hükmü uyarınca yalnızca benzer mal ve hizmetler bakımından hükümsüzlüğe karar verilir.
Ülkesellik ilkesinin istisnalarından birisi de kötü niyetli tescildir. Bu doğrultuda yabancı ülkede tescilli olan ya da kanunun öngördüğü şekilde kullanılan markanın, Türkiye’de tescilli olmamasından faydalanılarak gerçekleştirilen kötü niyetli tescil korunmaz. Davacı tarafın kötü niyetli tescil iddiaları kapsamında, davalı yanın davaya konu “…” ibareli markasının tescilini kötü niyetli olarak gerçekleştirip gerçekleştirmediği, buna bağlı olarak davalı tarafa ait markanın SMK 25/1 maddesi hükmünün atfı gereğince, SMK 6/9 maddesi doğrultusunda hükümsüz kılınıp kılınamayacağı incelenmelidir. SMK 6/9 madde hükmü uyarınca kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Marka tescilinde kötü niyet, tescil ile sağlanan korumanın amacına aykırı kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yarar sağlamak olarak tanımlanabileceği gibi, kişinin tescilini talep ettiği işaretin yurt içinde veya yurt dışında başkası tarafından kullanıldığını veya tescil edilmiş olduğunu bilmesi veya bilebilecek durumda olmasına rağmen tescil başvurusunda bulunmasıdır. Başkasının markasıyla iltibas yaratmak suretiyle veya o markanın Türkiye’de tesciline engel olmak ve bu suretle menfaat sağlamak amacına yöneliktir.
Madrid Protokolü kapsamında 2002 yılından önce, yabancı bir ülkede tescil edilmiş olan … ibareli markanın, davalı yanın Türkiye’deki tesciline rağmen, kötü niyetli olması halinde bu kötü niyetin himaye edilmemesi gerekecektir. Tarafların benzer sektörlerde (elektrik/elektronik sektörü) iştigal eden iki basiretli tacir olduğu noktası üzerinde durmak gerekir. Yargıtay birçok kararında, yurt dışında tescil edilmiş markaların, bugünkü imkanlar nazara alındığında aynı sektörde faaliyet göstermekte olan kişiler tarafından bilinmemesini hayatın olağan akışına aykırı bulmaktadır. Kötü niyetin tespitinde önceki markadan haberdar olma veya bilebilecek durumda olma ciddi bir kötü niyet göstergesi iken, tek başına belirleyici değildir.
Yargıtay 11. H.D. 2010/4126 E. 2011/16279 K ve 01/12/2011 tarihli ilamında, bir kimsenin markayı kullanmak için değil bir başkasının piyasaya girmesine engel olmak amacıyla tescil ettirdiği konusunda objektif bulgular varsa, bu tescilin kötü niyetli bir tescil olacağı belirtilmiştir. Yine taraflar arasında önceden bir ticari ilişkinin bulunması da kötü niyetli tescil kapsamında görülebilir. Davada bu iki hususun gerçekleşmediği zira taraflar arasında herhangi bir hukuki ilişki olmadığı gibi davalı yanın … ibareli markasını 2002 yılından beri kullandığı ve faaliyet gösterdiği, sunulan fatura örneklerinden anlaşılmaktadır. Bununla beraber davalı şirketin, aynı sektörde iştigal eden davacı yanın ayırt ediciliği yüksek ve özgün … ibareli markasını adına tescil ettirmesinin tesadüfi olmadığı kanaatine varılmıştır.
Markanın “yaratılmış marka’’ olması herkesin aklına gelmesinin, ticari hayatın olağan akışına aykırı olması durumunda da kötü niyetin varlığı kabul edilmektedir. Bu gibi durumlarda, başkasına ait tanınmış veya ayırt ediciliği çok yüksek markayı tesadüfen bulup tescil ettiren sonraki marka sahibinin “ciddi inandırıcı bir açıklaması” olması gerekmektedir.
Basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü olan davalı yanın, aynı sektörde iştigal ettiği davacı yanın herhangi bir dilde belirli bir anlama gelmeyen … (kelimelerin ayrı ayrı anlamı olmakla beraber birleşince net bir anlamı yoktur) ibaresini seçmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve davalı yanın inandırıcı bir açıklama getiremediği kanaatine varılmıştır. Davacının … İbareli dayanak markasının özgün ve yüksek ayırt ediciliğe sahip olduğu, davalı şirketin davacı ile aynı sektörde iştigal ettiği, davalı şirketin basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü olup mezkur markanın varlığından haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve davalı yanın bu duruma makul bir açıklama getiremediğinden, davalının … ibareli marka tescilinin kötü niyetli olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı yanın … markasının tanınmış olmadığı kanaatine varılsa da kötü niyetli tescilin varlığı halinde, markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır.
… ibaresinin tesadüfi olarak bulunacak bir kelime olmadığı ve ayırt ediciliğinin yüksek olduğu, davalı yanın bu kelime öbeğini seçme gerekçesini ortaya koyamadığı bu nedenle kötü niyetin varlığının bariz olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla hükümsüzlüğün tescil altına alınan tüm mal ve hizmetlere yönelik olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Davalı tarafın Türkiye’deki marka tescilinin kötü niyetli olduğu, kötü niyetli tescilin ülkesellik ilkesinin istisnalarından birisini teşkil etmesine bağlı olarak davalı tarafa ait markanın tüm mal ve hizmetler bakımından hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Davaya konu markanın tescil tarihi olan 2002 yılından önce, davacı …nun aynı zamanda ticaret unvanı olan … ibareli ticaret unvanının Türkiye’de tescili mevcut olmayıp, davacı yan tarafından kullanımı da söz konusu değildir. Türkiye’de tescilsiz ve kullanılmamış yabancı ticaret unvanının hem haksız rekabet hükümlerine göre korunmasının hem de SMK 6/6 maddesine dayanan markanın hükümsüzlüğü taleplerinin reddedilmesi gerekmiştir.
Hak düşürücü sürenin başlangıcında ister tescil tarihi esas alınsın isterse söz konusu marka kullanımının bilinmesi gerektiği tarih esas alınsın, kötü niyet sabit olduğundan 5 yıllık süreye tabi bir sınırlama söz konusu değildir.
Hükümsüzlüğü talep edilen … ibareli markanın tescilinden itibaren 16 yıl geçmiş, davalı tarafından bu kadar uzun süre sessiz kalındıktan sonra hak iddia etmenin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği ifade edilmiştir.
SMK 25/6 maddesi uyarınca marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde bu duruma birbirini izleyen 5 yıl boyunca sessiz kalırsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez. Sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için, markayı tescil ettiren ve kullanan kişinin de iyi niyetli olması gereklidir.
Yurt dışında yerleşik bir yabancı firmanın, markasının üçüncü kişilerce izinsiz olarak Türkiye’de kullanıldığını bilmesi, kendisinden beklenmemelidir. Davacı Türkiye pazarına girmeye karar verip, Türkiye’de tescil başvurusu yapmak istemiş ancak davaya konu marka yüzünden başvurusu reddedilmiş bu sırada bir başka markanın tescilli olduğunu öğrenmiştir.
Davalı tarafından … ibareli markanın 15-16 yıldır kullanıldığı ve markaya emek verildiği ifade edilerek Türkiye’de tanınır hale gelmesi için bunca emek ve masraftan sonra bu kullanıma 16 yıldır ses çıkarmayan davacının ortaya çıkıp marka hakkından söz etmesinin M.K 2.maddesi anlamında iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığı ifade edilmiş ise de, davalı tarafça yapılmış markaya ilişkin ciddi harcama ve yatırımlara rastlanmamıştır.
Davalı taraf, dava konusu markanın kendilerine ait web sitesinde teşhir edildiğini ve bu ürünlerin … isimli sitesinde satışa sunulduğunu ifade etmiş ise de, ilgili web sayfası üzerinde bilirkişiler tarafından yapılan incelemede söz konusu ürünlerin satışının uzun yıllardır devam edip etmediği anlaşılamamıştır. Davalı taraf kendi adına tescilli … markalı ürünleri kendisinin kullandığını ve satışa sunduğunu ifade etse de web sitesinin “markalar” ve “ürünler’ bölümünde listelenen onlarca markadan biri olarak marka, davacı yanı göstermekte ve ilgili markanın, esasen davacıya ait olduğunu zımnen kabullenildiği anlaşılmıştır.
Davalının son 16 yıl içinde … ibareli markayı kendi adına kaynak göstermeksizin yoğun bir kullanımı bulunmamaktadır. Her ne kadar dava tarihine kadar böyle bir markanın varlığının bilinmediği ifade edilmişse de davalı şirketin, davacı yanın dünya çapındaki gerçek ve üstün hak sahibi olduğu … ibareli markadan haberdar olmamasının mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Sunulan faturaların güncel tarihli ve meblağlarının düşük olması ayrıca, davalı tarafından markayı tanıtmak ve büyütmek için yoğun çalışmalar yapıldığına ilişkin deliller sunulmadığından sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşmediği, davacı yanın hükümsüzlük davasını ikame edebilmek için hak düşürücü süreye tabi olmadığı kanaatine varılmıştır.
Markanın hükümsüzlüğü SMK’da özel olarak düzenlendiği için, tescilli markanın sicilden terkini ancak SMK hükümleri çerçevesinde söz konusu olabilir. Haksız rekabet hükümlerine dayanılarak markanın terkinini sağlamak mümkün değildir. Haksız rekabet hükümlerinin, davaya konu … sayılı … ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine hukuki dayanak teşkil edemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Bütün dosya kapsamından:… tescil numaralı … markanın, davalı tarafından tescilinin kötü niyetli olduğu bu nedenle markanın tescilli olduğu tüm mal ve hizmetler bakımından hükümsüzlüğüne karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere
DAVANIN KABULÜNE,
1-Davalı adına … tescil nolu “…” ibareli markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
2-Karar kesinleştikten sonra, karar örneğinin ilgili sicile işlenmek üzere TPMK’na gönderilmesine,
3-54,40 TL ilam harcından peşin harcın mahsubu ile eksik 23,00 TL harcın davalıdan tahsiline,
4-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 4.910,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 31,40 TL başvuru harcı 31,40 peşin harç 313 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 2.250 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.625,80 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 26/10/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır