Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/584 E. 2021/417 K. 07.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO:2017/584 Esas
KARAR NO:2021/417

DAVA:Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini
DAVA TARİHİ:28/07/2017
KARAR TARİHİ:07/12/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılar tarafından piyasa sürülen 1995 tarihli … ve 2014 tarihli … şarkısı isimli albümler de müvekkilinin fonogram yapımcısı olduğu eserlerin haksız ve hukuka aykırı olarak kullanıldığı iddiası ile Fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile; Tecavüzün durdurulmasına, FSEK kapsamında bir eserin çoğaltılmış nüshalarının veya hasren onu imale yarıyan kalıp ve buna benzer sair çoğaltma vasıtalarının ihtiyati tedbir yolu ile muhafaza altına alınmasına, FSEK 70/2 kapsamında 10.000-TL maddi, FSEK 70/1 kapsamında 50.000-TL manevi tazminat ile FSEK 70/3 kapsamında davalıların fiziksel-digital vs tüm alanlarda elde ettikleri kar için şimdilik 10.000-TL’nin davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle ; Dava konusu eserlerin 1993 yılında kaset ve 1995 yılında CD olarak 24 yıldır yayında olduğunu, 24 yıl sonra dava konusu edilmesi nedeniyle zaman aşımı itirazlarının dikkate alınması gerektiğini, ayrıca davacının dava açmakda hukuki menfaatinin bulunmadığını, taraf sıfat yokluğundan da davanın reddi gerektiğini, davacı … San.ve Tic.Ltd.Şti nin eski ünvanı … … … …, … … … … … olduğunu, davacı şirketin eski ortağı da … … … … olup, … 25.. Noterliğinin 15.01.1992 tarih … yev. nolu sözleşme ıle davalı … arasında imzalanan sözleşme ıle sözleşme konusu eserlerin tüm haklarının devredildiği ve davalı müvekkıli tarafından devralındığı hususunun davacı tarafından kabul edillmemekte olduğunu, oysa resmi makamlar huzurunda yapılan sözleşmeye karşı dayanaksız bir iddianın varlığının kabul edilemez olduğunu, esas yönünden ise davalı … 1971’de başlayan sanat hayatında seslendirdiği ve … 25. Noterliğinde yapılan 15.01.1992 tarih ve … yevmiye nolu SÖZLEŞME ile bütün haklarını ( kullanma, yayma, çoğaltma vs.) devraldığını, 130 eserden “hit” olmuş 40 şarkısını “…” albümünde bir araya getirerek yeni Tarihli müzik piyasasına çıkarıp sevenleri ile buluşturduğunu, Diğer davalı … de davalı …’n yetkilisi ve ortağı olduğu müzik yapım şirketi olduğunu, FSEK 52 ve devamı maddelerince yasaya uygun olarak 130 eserin tüm haklarını elinde bulunduran davalılara karşı,davacının bir hak iddia edilebilmesinin hukuken hiçbir şekilde mümkün bulunmadığını, esas yönünden de davanın gerektiğini beyan etmişlerdir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık; davalılar tarafından piyasa sürelen 1995 tarihli … ve 2014 tarihli … şarkısı isimli albümler de müvekkilinin fonogram yapımcısı olduğu eserlerin haksız ve hukuka aykırı olarak kullanıldığı iddiası ile tecavüzün durdurulmasına, FSEK 70/2 kapsamında şimdilik 10000 TL maddi, 70/1 kapsamında 50000 TL manevi tazminat ve FSEK 70/3 kapsamında davalıların fiziksel, dijital, mobil, internet ve alanlarda elde ettiği kar için şimdilik 10.000 TL maddi tazminatın tahsili istemine ilişkindir.
Davanın açılmasını müteakip davacının dava, davalının cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, beyanlarında geçen deliller toplanmış, bilirkişi incelemesi yaptırılmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsanında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266. madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler … 14/06/2019 tarihli bilirkişi raporlarında özetle ; belirtilen yapımların(plakların) mülkiyeti … …- … ‘a ait olduğu, …-… ‘ın yapımlarını … —… plağa devir etiği ile ilgili bir delile rastlanmadığı, bu açıdan bakıldığında … plakçılık kendisine ait olmayan raporda belirtilen yapımları ve eserleri … ve … ne 15.01.1992 tarih ve … nolu sözleşme ile devir ettiğini ve buna hakkı olmadığı görüş ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Bilirkişiler …, … 05/02/2020 tarihli bilirkişi raporlarında özetle: …’ın yapımlarını, … – …’ a devir ettiğini belgeleyen bir sözleşme ve delile rastlanmadığını, Bu yönde ara karar oluşturulmasına rağmen belge ibrazında bulunulmadığını, raporda bütün ayrıntılarıyla belirtilen yapımların (…) mülkiyeti … San. ve Tic, Ltd. Şti. — …’ait olduğu, … San. ve Tic. Ltd. Şti. — …’a ait olan bu plakların gelirinden doğan tüm maddi, manevi hak ve zararların usulsüzlüğü yapan davalı tarafından geri karşılanması söz konusu olabileceği, Davacı yan 50.000 TL. manevi tazminat talep etmiş olduğundan , manevi tazminat yönünden değerlendirme Mahkemeye ait olmakla bu hususta herhangi bir görüş oluşturulamayacağını ,Davalı tarafın eserlerden fiziksel ve dijital ortamlardan elde ettiği karın dosya kapsamında hesaplanmasının mümkün olamayacağından , dava dilekçesinde Davacının talebine bağlı kalınmak suretiyle 10 .000 TL. maddi tazminat ve 10.000 TL. fiziksel ve dijital ortamlarda edinilen kar olmak üzere toplam 20.000 TL maddi zarar bedelinin yerinde olduğu görüş ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
İlhami güneş tarafından düzenlenen Hukuki Mütalaa incelendiğinde: Davacının dayandığı ilk tespitlerin yapım ve alenileşme tarihleri nedeniyle FSEK 80. maddeye göre değerlendirilemeyeceği; haksız rekabet hükümlerine göre talep yapılmadığından davalı sanatçının kendi icralarına yabancı kılınamayacağı, İlk tespite konu icraları yapan davalının davacı plak firmasına hak devrettiğine ilişkin FSEK 52, madde kapsamında geçerli sonuç doğuran kanıt bulunmadığı, davalının dava dışı … … … ile sözleşme yaparak mali hakları devraldığı, albümlerin kayıt bantlarını da teslim aldığından çoğaltma ve yayma eylemlerinin meşru olduğunun kabulü gerektiğ,Davacının manevi hak ihlali ve manevi tazminat isteme yetisinin ne ilk tespit tarihi ne de 4110 sayılı Kanunla 12.06.1995’te değişik FSEK 80 kapsamında mümkün olmadığı, manevi tazminat taleplerinin reddi gerektiği, Bilirkişi raporunun eksik ve yanılgılı değerlendirmeleri nedeniyle hükme esas alınamayacağını, Davalı icracı sanatçının ilk tespitlerin yapıldığı dönemde var olmayan(dolayısıyla açıkça gösterilmemiş) internette iletim, dijital müzik haklarını devrettiğinin ve davacının fonogramlarda, bu mecralar için de hak sahibi olduğunun kabul edilemeyeceğini, Tecavüz olduğu ileri sürülen olay tarihleri ve dava tarihi dikkate alındığında ihtiyati tedbirde aciliyet şartının gerçekleşmediği de sabit olduğundan ihtiyati tedbir taleplerinin koşullarının oluşmadığını, Davacının fonogram yapımcısı sıfatıyla husumete ehil olmadığını; öte yandan davacının uzun süre sessiz kalmakla dava hakkının düştüğünü bildirdiği anlaşılmıştır.
Bilirkişiler … 12/08/2021 havale tarihli bilirkişi raporlarında; Davacı şirketin davaya konu sözleşmede taraf olmaması ve … tarafından davacı şirkete sözleşme devrinin yapıldığına ilişkin bir sözleşmenin dosyada olmaması ve dosya davacı tarafından ibraz edilen plakların üzerinde davacı şirketin yapımcı sıfatına dair bir belirlemenin olmaması dikkate alındığında davacı şirketin 16.8.1971 tarihli sözleşme kapsamında hak sahipliği sıfatı ve bu doğrultuda dava açma ehliyetinin değerlendirilemediğini, Davacının hak sahibi olduğunun kabulü ihtimalinde ise;İcralar üzerinde tespiti gerçekleştirenin hangi haklara sahip olacağının sözleşmenin düzenlendiği ve plakların yayınlandığı tarihte yürürlükte olan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda açıkça düzenlenmemiş olmakla tespiti gerçekleştiren yani plakları yayınlayanın plaklar üzerindeki haklarının korunmasının yine o tarihte FSEK’te yer alan 84 üncü madde ile mümkün olabileceğini, davalı tarafın da kabulün de olduğu üzere daha önce plaklara okunan icraların aynen plaklara okundukları haliyle davalı şirketin çıkardığı fonogramlara alınması nedeniyle FSEK 84 hükmünün ihlalinin gerçekleştiği, Davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin TTK 60’taki mutlak 3 yıllık süre de dikkate alındığında zamanaşımına uğradığı, Tecavüzün durdurulması talebinin ise davalı şirket albümlerinin yayının devam etmesi nedeniyle zamanaşımının söz konusu olamayacağı, ancak dosyadaki bilgi ve belgeler ile taraf iddia ve savunmaları birlikte değerlendirildiğinde, davalılarca ilk defa 1993 yılında … albümünde kullanılan şarkılara davacı tarafça ikinci albüm olan 2014 tarihli … adlı albümün çıktığı tarihe kadar olan 21 yıl boyunca ses çıkarmayıp davalılarda oluşturduğu haklı beklenti de dikkate alındığında 2014 yılında da aynı şarkıların başka bir albümde de kullanılmasının da kötüniyetli hareket olarak nitelendirilemeyeceği de dikkate alındığında Takdiri Mahkemeye ait olmak kaydıyla davaya konu olaysa sessiz kalma yolu ile hak kaybının gerçekleştiği görüş ve kanaatine varıldığının bildirildiği anlaşılmıştır.
Toplanan deliller, HMK 266. madde kapsamında alınan bilirkişi raporları, davalı yanca sunulan Hukuku Mütalaa , eser işletme belgeleri, bandrol teslim tutanakları, ticari sicil kayıtları, 17.1.1971 tarihli sözleşme , … 25.. Noterliğine ait 15.01.1992 tarih … yev. nolu sözleşme, taraf iddia ve savunmaları kapsamında incelendiğinde;
Davaya konu uyuşmazlık davacının davaya konu ettiği ve davalı sanatçı tarafından plaklara okunan 13 adet icra üzerinde mali yönden hak sahibi olup olmadığı, davalı şirket tarafından çıkarılan 1995 tarihli … isimli CD ve ses kasetine ve 2014 tarihli … isimli Double kaset, Double CD, Long play formatındaki fonogramlara, daha önce davacı tarafça çıkartılan plaklardaki icraların birebir aynısının alınıp alınmadığı, hak ihlalinin bulunup bulunmadığı, zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği, sessiz kalma yoluyla hak kaybının oluşup oluşmadığı, bir ihlal varsa davacının talep edebileceği tazminatın miktarının tayini hususlarına ilişkindir.
Davalı yanca davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığı ileri sürüldüğünden “eser sahipliği” sıfatının da mahkememizce re’sen incelenmesi gereklidir. Dosyada mübrez 16.8.1971 tarihli sözleşmenin davalı sanatçı … ile … ( … plakları sahibi sıfatıyla) arasında yapıldığı 15.1.1992 tarihli sözleşmenin ise … ile … … … arasında yapıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı vekili davalı yanca ileri sürülen aktif husumet itirazı ve bilirkişi raporuna karşı sunduğu beyan dilekçesinde , davacı şirketin dava konusu sözleşmenin tarafı ve hak sahibi olan “… plak … …” şahıs firmasının devamı olduğunu, şirketin birçok kere unvan değiştirmesi sebebiyle dilekçeleri ekinde sundukları ticaret sicil gazetelerinin dikkate alınmasını ve davacının huzurdaki davayı açmaya ehil olduğunu beyan etmiştir.
Davacının sunduğu ticari sicil kayıtları ve uyap sisteminden alınan ticari sicil kayıtları kapsamına göre; davacı …’nin odaya kayıt tarihinin 24.12.1992 yılı olduğu ve ortaklarının …, … olduğu, eski ortaklarının ise …. olduğu, yetkililerinin … ve … olduğu anlaşılmıştır.
Diğer Ticari kayıtlar incelendiğinde, 24.02.1970 tarih ve 3885 sayılı Türkiye Ticaret keza 05.05.1970 – tarih ve 3942 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi’nde; ”… münteşir firma ilanında gazeteye hatalı dercedilen ”… … …” olarak düzeltildiği, 02.08.1972 – tarihli 4614 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde ”… …” bundan sonraki ticaret ikametgahının ”… … … … Blok No:…’e naklettirdiğini” ve ”…” işletme adını kullanacağını bildirdiği, 22.01.1976 tarih ve 303 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi’nde, eski ticaret unvanı ”… …” olan şirketin yeni ticaret unvanının ”…-…” olduğunun tescil ve ilan edildiği, 2.12.1986 tarih 1659 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi’nde; ”… …” unvanı ile ”Kanuni ve ticari ikametgahı ile sicil numarası yazılı ve ticarete devam eden tacir tarafından verilen dilekçede, meşgalesine başta plak, ses kaseti, video kasetleri olmak üzere her türlü ses ve görüntü cihazlarında kullanılan kaset çeşitlerinin yapımcılığı imalatı ve dahili ticareti toptan plak boş ve kaset bandı boş ve dolu video bandı bunlarla ilgili doldurma işleri müzik eserlerinin yapımcılığı işleri olarak değiştirdiğinin tescil ve ilanını istemiş olmakla” şeklinde ilan verildiği, 29.12.1992 tarih- 3188 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi’nde ise; … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin Şirket Esas Sözleşmesi ilan edildiği, şirketin kurucularının ”… …, … adına velayeten babası H….” şeklinde belirtildiği, 05.05.1998 tarihli … 22.Noterliği’nin 5 Mayıs 1998 tarihli ve … yevmiye numaralı evrakında her üç firmanın da tarafına ait olduğu, temsile … …’ın yetkili olduğu belirtilmiş, ekindeki imza sirküsünde ise … ŞTİ adına atılacak imzalarda temsil yetkisinin müştereken kullanılacağı, şirketi müşterek imza ile … ve …’in müşterek imza ile temsil edeceğini kararlaştırmış oldukları anlaşılmıştır.
DAVA AÇMA EHLİYETİ YÖNÜNDEN İNCELEME;
Davacı şirketin davaya konu sözleşmede taraf olmaması ve … tarafından davacı şirkete sözleşme devrinin yapıldığına ilişkin bir sözleşmenin dosyada olmaması ve dosyaya davacı tarafından ibraz edilen plakların üzerinde davacı şirketin yapımcı sıfatına dair bir belirlemenin olmaması dikkate alındığında davacı şirketin 16.8.1971 tarihli sözleşme kapsamında mali hakların sahibi olduğu yönündeki iddiasını ispat edemediği anlaşılmaktadır. Davacı iddiasında davacı şirketin dava konusu sözleşmenin tarafı ve hak sahibi olan “… plak Hamdi …” şahıs firmasının devamı olduğunu, şirketin birçok kere unvan değiştirmesi sebebiyle aslında huzurdaki davacının aynı firmanın devamı olduğunu ileri sürmüş ise de; tüzel kişi tacir olmanın sonuçları bir bütün olarak incelendiğinde bu savunmanın yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Zira 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 125. (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137.) maddesi gereğince ticaret şirketleri tüzel kişiliği haiz olup, kanuni istisnalar haricinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 48. maddesi kapsamında bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahip olduklarına göre, istisnalar hariç olmak üzere, şirket malvarlığının, aktif ve pasifiyle birlikte, sahibi tüzel kişidir (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/Çamoğlu, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I, İstanbul, 2019, s.105). Yani ortaklar yada ortaklar adına sözleşme düzenleyen kişilerin sorumlu tutulması için özel şartların gerçekleşmesi gereklidir.
Keza Tüzel kişiliğin malvarlığı, kendine özgü, bir amaç birliği içinde ve kendisini oluşturan kişilerin malvarlığından bağımsız bir malvarlığı olarak ortaya konulmaktadır. Tüzel kişiliğin bu malvarlığının onu oluşturan kişilerin malvarlığından da bağımsız olması gerektiğini belirten bu temel ilkeye “mal varlığının bağımsızlığı” veya “mal ayrılığı” ilkesi denilmektedir . Ayrılık ilkesi gereğince, tüzel kişilik çatısı altında bir araya gelen, başka bir deyişle tüzel kişiliği oluşturan gerçek veya tüzel kişiler, oluşturdukları tüzel kişiliğin borçlarından sorumlu olmazlar. Aynı şekilde sözleşmesel sorumluluk da sözleşmenin tarafları hakkında hüküm doğuracaktır.
Tüzel kişi ile üyeleri arasındaki bu ayrılık ilkesinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması her somut dosya bazında ele alınmalıdır.. Öğreti ve uygulamada, özellikle borç ve sorumluluktan kurtulabilmek amacıyla tüzel kişiliğin bir araç olarak kullanıldığı hâllerde, tüzel kişi ve üyeleri arasındaki bu ayrılığın kaldırılarak üyelerin sorumluluğuna gidilebileceği kabul edilmekteyse de, alacaklar yönünden aynı sonuca ulaşmak hukuk kurallarının dolanılması suretiyle kanuna karşı hile yapılması, onun ardında yer alan kişilerin taraf oldukları sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, sonra da tüzel kişilik kavramının ardına gizlenmeleri dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince de korunamaz.
Dolayısıyla sözleşmenin tarafı olmayan bir tüzel kişiliğin açtığı davanın dinlenebilmesi için mali hakların usulünce davacıya devredildiğinin ispat edilmesi gereklidir. Ancak davacı yan bu yönde delil sunmamıştır.
Aksi durumun kabulü halinde aradan geçen zaman diliminde TMK’nin 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralına aykırı uygulamaların yerleşmesi kaçınılmazdır. Zira tüzel kişi ile ortakların alanlarının organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortakların kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması halleri her somut olayda ayrı ayrı incelenmesi ve sözleşmenin kurulduğu andaki iradenin da değerlendirilmesini gerektirir. Sunulu deliller incelendiğinde;
Dosyada mübrez 16.8.1971 tarihli sözleşmenin davalı sanatçı … ile … ( … plakları sahibi sıfatıyla) arasında yapıldığı, yine sunulu deliller kapsamına göre sözleşmenin her iki tarafa da alacak ve borç ilişkisi yüklediği anlaşılmaktadır. Davacı yan unvan değiştiren tüzel kişiliğin aynı firmanın devamı olduğunu savunmuş ise de, ilk yapılan sözleşme tarihinde firmanın şahıs firması olduğu,yani gerçek kişi olarak faaliyet gösterdiği ve sahibinin ise … olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra …’ın de içinde olduğu ortaklık şeklinde kurulan tüzel kişiliklerin içinde farklı ortaklardan ve yöneticilerden oluşması, …’ın ise bu şirketlerde tek başına yetkili olmadığı da anlaşıldığından davacının aktif husumetinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
İkinci sözleşme ise davalı … ile dava dışı … … …. arasında yapılmıştır. Davalı …. Noterinde düzenlenen 15.01.1992 tarihli sözleşme ile dava dışı … …’dan 130 eserin tüm haklarını devralmış, devreden, bu eser ve ses tespitleri için hak sahiplerinin telif haklarının ödendiğini beyan ve taahhüt etmiştir. Davacı ise bunun aksini iddia etmektedir. Oysa, sözleşmede, açıkça, söz konusu ses tespitlerine devir ” ana kayıt bantları ve ek kanal bantlarının” mülkiyetinin devir ve teslim edildiği hususu da yazılıdır. Bilindiği üzere bir eserin çoğaltılmasına mahsus master kopyalarının teslimi çoğaltma ve yayma hakkının devri anlamına gelmektedir. Nitekim … firmasının dava konusu albümlerin haklarını devralmamış ve master bantları elinde olmasaydı, 15.01.1992 tarihli sözleşmeyi düzenleyemeyecek oluşu gözetildiğinde, sunulu delillere göre 1992 tarihli sözleşmenin hak devri sağladığının kabulü gereklidir.
Öte yandan davalının bilenen ve alanında duayen bir sanatçı olması nedeniyle devr aldığı eserleri umuma ilettiği tarih 1993 yılında … albümü olup, ayrıca ikinci albüm olan 2014 tarihli … adlı albümün çıktığı tarih dahi dikkate alındığında , davacının 21 yıl boyunca bu kullanımlara ses çıkarmaması basiretli tacir ilkesi ile örtüşmediği gibi samimi de bulunmamıştır.
Davalı yan zamanaşımı itirazında da bulunmuş olup, davalının bu savunmasının yerinde olduğu anlaşılmıştır.
Öte yandan son bilirkişi raporunda da işaret edildiği üzere sessiz kalma yoluyla hak kaybı kurumu niteliği gereği hukuki bir değerlendirme olup, her somut olayda incelenmesi gereklidir. ‘Sessiz Kalma Nedeniyle Dava Açma Hakkının Kaybı için Gerekli Şartları;
i. Haksız rekabete maruz kalan hak sahibi, hak ihlalini veya tecavüzü öğrenmiş olmalıdır,
ii. Dava hakkı sahibinin ihlali öğrenmesinden itibaren belli bir süre geçmelidir,
iii. Sürenin geçmesine rağmen dava hakkı sahibi kendi isteği ile hareketsiz kalmalıdır,
iv. Dava hakkı sahibinin hareketsiz kalması TMK md.2 anlamında hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilmelidir,
v. İhlalde bulunan kişi korunmaya değer bir konumda bulunmalıdır,
vi. Haksız rekabet fiilini işleyen kişi yani davalı iyiniyetli olmalıdır,
vii. Kamu yararının olmadığı bir ihlal söz konusu olmalıdır.”
Bin an için davacının hak sahibi olduğu kabul edilse dahi; hak sahibi hareket tarzı ile hakkın ihlaline zımnen müsaade ettiği taktirde, davalının senelerden beri kullandığı eserler yönünden makul sürede talepde bulunmadığı takdirde talepde bulunma hakkını kayıp edecektir. Zira hukuka aykırı davranışın önlenmesine veya hukuka aykırı duruma son verilmesine ilişkin talebin kullanılmasını çok geciktiren kimsenin M.K.nun 2.maddesinde anlamını bulan dürüstlüğe aykırı davranıp davranmadığının değerlendirilmesi gereklidir. Zira, haklı başka bir gerekçe olmadığı sürece, uzun süre tecavüze/kullanıma sessiz kalarak üçüncü kişiler nezdinde güven yaratan kişilere karşı dava açma hakkı tanınmaması gerekmektedir.
Davacı 24 yıl gibi bir zaman boyunca eserlerin umuma arzına , çoğaltılmasına, davalının başka firmalar ile sözleşme yapmasına, eser işletme belgesi alınmasına sessiz kaldıktan sonra talepde bulunması hakkın kötüye kullanılmasını teşkil etmekte olup MK. 2. hükmü uyarınca korunması mümkün değildir.
Mahkememizce davanın açıldığı tarih gözetildiğinde hem BK anlamında zamanaşımı süresinin geçmesi, hemde davacının sessiz kalma suretiyle hak kaybına uğradığının kabulü gerekmiştir.
Toplanan delillere göre, ilk düzenlenen bilirkişi raporu, 1995 tarihli değişiklikten önceki durumun özelliklerini tartışmadan düzenlendiğinden denetime uygun bulunmamıştır. Zira ilk tespit sırasında verilen izinlerin kapsamının dönemin şartları da değerlendirilmek suretiyle incelenmelidir. Sonraki tarihli kanunla verilen hakların ilk tespit sırasında verildiğini kabul etmek, fonogramdan doğan hakkın mahiyeti ve doğuşunun, icracı ve eser sahiplerinin verdiği izinlerin kapsamını aşamayacağı gerçeğini göz ardı etmesi nedeniyle bilimsel olmadığı ikinci bilirkişi raporunun ise ileri sürülen itirazları karşılamadığı, yasanın zaman bakımından uygulamasına yönelik olarak eksik olarak hazırlandığı ve denetime elverişli bulunmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan fonogram yapımcılığının hukuki niteliği tartışılmadan hazırlanmış, ilk ses tespitleri bakımından yasal olarak manevi hak sahibi olmadıkları halde eser sahibinin mali ve manevi haklarıyla davacı fonogram yapımcısının haklarının aynı olduğu iması ile 10.000 maddi, 10.000 kar kaybı ve 50.000 TL manevi tazminatın uygun olduğu belirtilmiş, huzurdaki dava “itirazın iptali’ davası olmadığı halde, raporun sonuç kısmunda,”icra inkar” tazminatının mahkemenin takdirinde olduğunun belirtilmesi nedeniyle raporun özensiz olarak hazırlandığı ve hükme dayanak alınamayacağı anlaşılmıştır.
Öte yandan son bilirkişi raporunda davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığı belirtilmiş ancak mahkemenin aksi görüşte olması halinde ise haksız rekabete göre mahkemenin değerlendirme yapabileceğini ileri sürmüş ise de; Davacı dilekçesinde FSEK hukuki sebeplerine dayalı olarak tazminat talep etmiş olup, haksız rekabete dayanmamıştır. Öte yandan anılan tarihte (1971 – 74) komşu hak; fonogram üzerinde inhisari hak kurumları mevcut olmadığından o tarihte alenileşmiş ses tespitleri FSEK 80.madde kapsamında değerlendirilemez. Nitekim sunulu hukuki mütalaa da bu yönden mahkememizce yerinde görülmüştür.
Mütalaa da isabetle işaret edildiği üzere; Davalı …, …. Noterinde düzenlediği 15.01.1992 tarihli sözleşme ile dava dışı … …’dan 130 eserin tüm haklarını devralmış, devreden bu eser ve ses tespitleri için hak sahiplerinin telif haklarının ödendiğini beyan ve taahhüt etmiştir. Davacı, bu devir sözleşmesinin geçerli olmadığını ileri sürmüş; … firmasına bu albümleri devretmediğinden davalının usulüne uygun bir sözleşme ile çoğaltma ve yayma yapmadığını iddia etmiştir. Oysa davalının sözleşmesinde, açıkça, söz konusu ses tespitlerine dair kayıtların mülkiyetinin devir ve teslim edildiği de yazılıdır, Bilindiği üzere bir eserin çoğaltılmasına mahsus master kopyalarının teslimi çoğaltma ve yayma hakkının devri anlamına gelmektedir. Nitekim … firmasının dava konusu albümlerin haklarını devralmamış ve master bantları elinde olmasaydı, 15.01.1992 tarihli sözleşmeyi düzenleyemeyeceği açıkça belli olup, bu sözleşmenin FSEK 52. madde kapsamında hak devri sağladığının kabulü gereklidir. Zaten davalı firma da bu devirlere dayalı olarak eser işletme belgesi almış, masterlardan çoğaltmayı gerçekleştirmiştir. Yine mütalaa da vurgulandığı üzere , davacının 1995’te meydana gelen ihlal olarak tanımladığı çoğaltma eylemine rağmen davayı açtığı tarihe dek sessiz kaldığı göz önüne alınınca dava hakkının TMK 2. maddeye uygun kullanılmadığına da işaret edilmiştir.Yine dosyada davacının ilk tespitinin çoğaltıldığı yönünde teknik bir tespit de bulunmamaktadır. Kural olarak TBK 72. Maddeye göre 10 yıllık zamanaşımı süresi geçerli olduğu, 1995’teki ilk davalı çoğaltmasının son bulduğu tarih bu nüshaların piyasada tükendiği tarih olacak, eylem aynı zamanda FSEK 71. maddeye uyduğundan, üzerinden 10 yıl geçtiğinde ise dava konusu taleplerin zamanaşımına uğrayacağı, Somut davada hayatın olağan akışı karşısında bu nüshaların 25 yıl süreyle piyasada kaldığı hususunun ileri sürülemez olduğuna da işaret edilmiş olup, Davacının önceki tespit ve yaymasından sonra, bu albümlerin 1995’te kısmen tekrar üretilmesi, piyasaya verilmesi üzerine sessiz kaldığı sürenin de değerlendirilmesi gerekmektedir. bu eyleme sessiz kalınan süre davanın açıldığı tarihe dek neredeyse 24 yıldır. Korumanın devam ettiği düşünülse dahi eyleme uzun süre sessiz kalınmıştır. Nitekim kaset ve CD formunda ilk “…” adlı albüm çıktıktan sonra, davacı firmanın herhangi bir hukuki girişimi olmamış, nüshalar müzik marketlerde kalmış ve sektör mensubu davacı durumu algılamıştır. Doğal olarak davalı firmaca, dava dışı …-…’dan albümlerin mali hakları devralındığından , davalının 2014′ yılında da ‘…’ adlı albümü çoğaltıltığı, aynı sektörde olan tarafların karşılıklı olarak birbirlerini ve ticari eylemlerini bildiklerinin kabul edilmesi gerektiği, FSEK’te 1995 ve 2001 değişiklikleriyle netleşen ve mevcut ilk ses tespitleri bakımından fonogram yapımcılarına, eser sahiplerine verilen haklara paralel haklar sağlayan yasal kuralların yürürlüğünden sonra da uzun süre sessizlik gösterilmesinin sessiz kalma yoluyla hak kaybına neden olduğu isabetli şekilde tespit edilmiştir.
Yukarda açıklanan gerekçemiz kapsamına göre; hüküm kurmaya elverişli olan son bilirkişi raporu, FSEK mevzuatı ve yüksek Yargı ilamlarına ve dosyadaki delillere ve sektörel teamüllere uygun ve denetime elverişli olarak hazırlanan uzman mütalaası mahkememizce denetim ve hüküm kurmaya elverişli olarak bulunmuş, mahkememizce Davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığı, buna yönelik iddianın ispat edilmediği, ticari sicil kayıtlarına göre davacının işyerinin …’nda olması, dolayısıyla tacir olmanın getirdiği sorumluluk kapsamında davalının eserleri umuma ilettiği tarih itibarıyla zaten durumu bilmesinin gerektiği, davacının buna rağmen, 24 yıl sessiz kaldığı, dolayısıyla somut olayda davacının aktif dava ehliyetine sahip olmadığı , uzun süre sessiz kalmak suretiyle taleplerinin zamanaşımına uğradığı ve mali hakları FSEK 52. madde kapsamında yetkili hak sahibinden aldığını ispat edemediğinden tecavüzün önlenmesini de talep edemeyeceği gözetilerek davanın gerek tazminat istemleri gerekse tecavüzün önlenmesi talepleri yönünden REDDİNE karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın Reddine,
2-59,30 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 27,90 TL harcın davacıdan tahsiline,
3-Reddedilen manevi tazminat talebi yönünden, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 7.375 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Reddedilen maddi tazminat talebi yönünden, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 7.375 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5–Reddedilen tecavüzün önlenmesi talebi yönünden, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 7.375 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinden olan 6.000 TL bilirkişi ücretinin davacıdan alınarak , davalılara verilmesine,
8-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 07/12/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır