Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/455 E. 2019/8 K. 10.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/455 Esas
KARAR NO : 2019/8

DAVA : Markanın hükümsüzlüğü, sicilden terkini ve kullanmama nedeni ile iptali talepli
DAVA TARİHİ : 23/12/2016
KARAR TARİHİ : 10/01/2019

Taraflar arasında markanın hükümsüzlüğü istemiyle açılan dava dosyası 3 nolu Fikri ve sınai Haklar Hukuk mahkemesinin 2016/254 esas numarasına tevzii edilmiş bu mahkemece yargılama devam ederken HSK’nun 02/08/2017 tarihli ve 1071 sayılı kararı uyarınca İstanbul 3 ve 4. FSH Hukuk Mahkemelerinin 08/08/2017 tarihi itibarıyla faaliyetlerinin durdurulmasına, 3. FSH Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan dava, iş ve arşiv dosyalarının 1. FSH Hukuk Mahkemesine devrine karar verilmiş ve dava dosyası uyap tevzii bürosunca mahkememizin 2017/455 esas numarasına kayıtlanarak yargılamaya mahkememizde devam edilmiştir
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;
İDDİA;Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin film ve televizyon prodüksiyonları gerçekleştirme üzere 1985 yılında …’te kurulduğunu, müvekkilinin dünyanın pek çok ülkesiyle birlikte Türkiye’de de 1994 yılından bu yana yüzden fazla filmi … adıyla vizyona girdiğini, çeşitli formatlarda gösterildiğini ve satışa sunulduğunu, Türk televizyonlarında da … sayısız kere gösterildiğini, müvekkilinin huzurdaki davaya dayanak “…” logo markasının dünya çapında pek çok ülkeyi kapsayan tescillerin yanı sıra TPE nezdinde 09 ve 41. sınıfta yer alan mal ve hizmetler bakımından … tarih ve … sayı ile tescilli olduğunu, müvekkilinin söz konusu markanın dünya çapında gerek kullanım, gerekse tescil yoluyla gerçek ve öncelikli hak sahibi olduğunu, müvekkilinin TPE nezdinde yapmış olduğu araştırmalar neticesinde, söz konusu markasına iltibas yaratacak derecede benzer davaya konu ve davalı adına tescilli …, … ve … sayılı … + Şekil” markalarının varlığından haberdar olduğunu, yine yapılan kısa bir araştırma sonucunda da, davalının http:… alan adının sahibi olduğu ve şirketin “…” markalı abiye elbise üretim ve satışında bulunduğu, ancak yukarıda yer verilen markaların kullanımda olmadığının tespit edildiğğini, müvekkili markaları ile karıştırılacak derecede benzer nitelikte ve hukuka aykırı olan bu tescillerin müvekkilinin marka üzerindeki gerçek hak sahipliğine ve tanınmışlığına, davalı tarafın bu tanınmışlığa vereceği zarar ile bundan eldeedeceği haksız faydaya, müvekkilinin logosu üzerindeki telif haklarına davalı yanın kötü niyetli iltibas yarattığını ve davalının söz konusu markayı usulünce kullanmadığını iddia ederek, davalının …, … ve … sayılı markalarının hükümsüzlüklerinin tespitini, sicilden terkinlerini, işbu markalardan … ve … sayılı markaların ayrıca kullanılmama nedeniyle 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesi uyarınca iptalini, sicilden terkinlerini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA;Dava dilekçesi, tensip tutanağı ve ön inceleme duruşma gün ve saati, sözlü yargılama oturum günü davalıya usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, ancak dava ile ilgili herhangi bir yanıtta bulunmadığı , vekil ile temisl eedilmediği, delil bildirmediği anlaşılmıştır.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE
Dava konusu uyuşmazlık, davalı adına tescilli …, … ve … sayılı markaların davacı yanın tanınmış nitelikli olduğunu iddia ettiği R Logo olarak adlandırılan marka ile iltibas oluşturur şekilde kötü niyetli olarak tescil edildiği, ayrıca davacı yanın … logo şeklinin özel olarak oluşturulmuş eser niteliğinde olması sebebiyle FSEK den kaynaklanan telif haklarına yönelik tecavüzde nazara alınarak 556 sayılı KHK nın 8/5 maddesi kapsamında her üç markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi, yine … ve … sayılı markaların 556 sayılı KHK nın 14.maddesi kapsamında kullanılmaması sebebi ile iptali taleplerine ilişkindir.
Türk Patent ve marka kurumundan marka tescil belgesi celp edilmiştir.
HMK 266. madde gereğince bir önceki müstemir yetkili hakim tarafından bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …, … ve … 10.10.02.10.2017 tarihli heyet raporunda; Logoyu oluşturan “…” İşaretinin aynı olduğunu, davacı ve davalı markalarındaki “…” ve “…” ibarelerinin bu benzerliği pekiştirdiğini,… sayılı … markasının 35. sınıfta, … sayılı … markasının 35 ve 36. sınıflarda, … sayılı … markasının 14, 18, 25 ve 26. sınıflarda davacı taraf adına tescilli olduğunu,Davaya dayanak …, … ve … sayılı markalara ilişkin TPE kaydına rastlanılmadığı, ancak … sayılı markasının 03 ve 41. sınıflarda davacı taraf adına tescilli olduğunu Davacı taraf markasının tanınmış marka statüsünde bulunmadığını Davalı tarafa ait … sayılı markanın ses ve görüntünün kaydı, nakli veya yeniden meydana getirilmesi (reprodüksiyonu) için cihazlar (veri İşlem, haberleşme ve çoğaltma amaçlı cihazlar ve bilgisayar çevre donanımları dahil),” dışındaki mal ve hizmetlerde, … ve … sayılı markaların ise tamamında MarkKHK m. 8/1- (b) hükmü kapsamında hükümsüzlük koşullarının bulunmadığı, hükümsüz kılınamayacağı, Davalı tarafa ait … sayılı markanın tescilli olduğu “Ses ve görüntünün kaydı, nakli veya yeniden meydana getirilmesi (reprodüksiyonu) için cihazların (veri işlem, haberleşme ve çoğaltma amaçlı cihazlar ve bilgisayar çevre donanımları dahil)” davacı taraf markasının tescilii olduğu mal ve hizmetler ile benzer olduğu, bu doğrultuda işbu markanın yalnızca belirtelen ürünler için kısmen hükümsüz kılınabileceğini, Davalı tarafa ait markalardan yalnızca … sayılı markanın “Ses ve görüntünün kaydı, nakli veya yeniden meydana getirilmesi (reprodüksiyonu) için cihazlar (veri işlem, haberleşme ve çoğaltma amaçlı cihazlar ve bilgisayar çevre donanımları dahil), ,rmalları için MarkKHK m. 8/3 hükmü kapsamında kısmen hükümsüzlüğün söz konusu olabileceğini, bu markadaki diğer mal ve hizmetler ile davalı tarafa ait diğer markalar için MarkKHK m. 8/3 hükmü kapsamında hükümsüzlüğün söz konusu olamayacağını, “…” işaretinin eser olduğunu, Türk Hukuku bakımından davacı tarafın eserden doğan mali haklan kullanmaya yetkili olduğunu ispatlayamadığını,MarkKHK m. 8/5 hükmü kapsamında hükümsüzlük talebinin söz konusu olamayacağını, Davalı tarafın davaya konu markaları kötü niyetli olarak tescil ettirdiğinin Ispatlanamadığını, MarkKHK m. 14 hükmünün Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesini takiben; Mahkemenin marka iptalinin talep edilemeyeceğine kanaat getirmesi halinde … ve … sayılı markaların İptal edilemeyeceği, hakimin hukuk yaratarak boşluğa doldurulacağına karar vermesi hafinde … ve … saytlı markaların kullanıldığı tespit edilemediği İçin işbu markaların iptal edilebileceğini bildirdikleri anlaşılmıştır.
İkinci bilirkişi heyeti …, …, … ise 10.5.2018 tarihli raporlarında özetle; “…” işaretinin bir grafik tasarım olarak eser sayılması gerektiğinin dosyada bulunan delillerle kanıtlanmış bulunduğu, taraflara ait Logolardaki stilize “….” işaretinin görsel yönden benzer olduğu, taraf markaları altında yer bulan “…” ve “…” logotip veya ibarelerinin bu görsel/biçimsel benzerliği arttırarak iltibas olasılığı yarattığını,…sayılı … markasının 35,, … sayılı … markasının 35 ve 36, ve … sayılı … markasının ise 14,18, 25 ve 26. Nice sınıflarında Davalı taraf …adına marka tescil belgesiyle korunmakta olduğunu, davacı tarafından iptal istemine dayanak edilenUS, Patent and Trademark Office nezdinde tescilli … ve … sayılı marka tescil belgeleriyle ve 632493 sayılı WlPO nezdinde tescilli markalara ve Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli … sayılı marka belgelerinin ise 09. ve 41, sınıflarda davacı taraf adına tescilli olduğunu, davalı …’ne ait … sayılı markanın ise “Ses ve görüntünün kaydı, nakli veya yeniden meydana getirilmesi(reprodüksiyonu) için cihazlar (veri işiem, haberleşme ve çoğaltma arrtaçlt cihazlar ve bilgisayar çevre donanımları dahil),” dışındaki mal ve hizmetlerde, … ve 195511 sayılı markaların ise tamamında MarkKHK m. 8-1- (b) hükmü kapsamında hükümsüzlük koşullan taşımadığı,davalı tarafa ait … sayılı markanın Türk Patent ve Marka Kurumu katında tescilli olduğu “Ses ve görüntünün kaydı, nakli veya yeniden meydana getirilmesi (reprodüksiyonu) için cihazların (veri İşlem, haberleşme ve çoğaltma amaçlı cihazlar ve bilgisayar çevre donanımları dahil), davacı taraf markasının tescilli olması mal ve hizmetler ile benzer olması, bu doğrultuda işbu markanın yalnızca belirtilen ürünler için kısmi hükümsüzlük koşullarının yukarıda sayılan nedenlerle gerçekleşmiş sayılabileceğini,Davalının yalnızca Türk Patent ve Marka Kurumu katında tescilli … sayılı markasının “Ses ve görüntünün kaydı, nakli veya yeniden meydana getirilmesi (reprodüksiyonu) için cihazlar (veri iştem, haberleşme ve çoğaltma amaçtı cihazlar ve bilgisayar çevre donanımları dahil, malları için MarkKHK m, 8/3 madde hükmü kapsamında kısmi hükümsüzlüğün söz konusu olabileceği, bu markadaki diğer mal ve hizmetler ile davalı tarafa alt diğer markalar için MarkKHK m, 8/3 hükmü kapsamında hükümsüzlüğünün söz konusu olamayacağı,Türk Hukuku bakımından davacının eserden doğan mali hakları kullanmaya yetkili olduğunu ispatlayamadığı ve bu yönden MarkKHK m. 8/5 hükmü kapsamında hükümsüzlük talebinin söz konusu edilemeyeceği, kötüniyetli olarak tescil olgusunun ispatlanamadığını, KHK m, 14 hükmünün Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesini takiben; Davalının Türk Patent ve Marka Kurumu katında tescilli … ve … sayılı markalarının iptal edilemeyeceği, buna karşın markaların kullanıldığı tespit edilemediği için anılan markaların hakimin hukuk yaratması suretiyle iptal edilebileceğini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Her iki rapor kapsamında da tüm sonuçlar marka hukukuna ilişkin olup, huzurdaki dava dosyasında asıl bilirkişilere dosya tevdiinin amacının davacının üzerinde telif hakkı olduğunu idda ettiği … logosunun eser niteliğinde olup olmadığı ve buna dayalı taleplerin haklı olup olmadığı yönündedir,Bunun dışındaki tüm hukuki nitelendirmeler ihtisas mahkemesi sıfatıyla mahkememize aittir.
Her iki raporda da davacının … özgün “¸” logosunun grafik niteliğinde eser olduğu tespit edilmiştir. Bilirkişiler davacının eserden kaynaklı haklarını ispat edemedikleri belirtilmiş isede: rapordaki bu tespit sunulu deliller ile örtüşmediğinden mahkememizce eser sahipliği res’en incelenmiştir. Davacı yanca sunulan mali hak devir belgesi incelendiğinde davacının 20 Kasım 2017 tarihli dilekçeleri ekinde özgün logoyu yaratan M.Rafani’nin tüm mali haklarını davacıya devrettiğine dair belge sunulduğundan davacının , …özgün logosu üzerinde gerçek hak sahibi olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla mahkemenizin ihtisas mahkemesi olması sıfatıyla kötü niyetli tescil, eser sahipliğinden kaynaklı telif koruması, tanınmışlık iddialarının sunulu tüm delillere göre Mahkememizce takdiri gereklidir.
Yargıtay uygulamasında sınai haklar ve fikri haklar kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” sıfatının dair re’sen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla huzurdaki davada da, davacının özgün grafik logosunun davalı yanca markasında görsel bir unsur olarak kullanımının hükümsüzlük gerekçesi olup olmadığı hususu tartışılmalıdır.
Davacı şirkete ait özgün grafik “¸” … logolu eserin davacı yanca mali haklarının logoyu yaratan sanatçıdan devir alındığı ispat edilmiştir. Bilirkişi raporunda keza … 3.FSHHM’nin … esas , … kara nolu ilamının gerekçesinde de davacı logosunun FSEK kapsamında korumaya mashar olduğu yönünde bir tereddüt yoktur. 5846 sayılı yasanın 18 inci maddesi hükmüne göre, “Mali hakları kullanma yetkisi münhasıran eser sahibine aittir. Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır. Bilindiği gibi eser üzerindeki gerek mali hakların gerekse manevi hakların kullanılması yetkisi eser sahibine aittir. Mali haklar, eserden iktisaden yararlanma ve yararlanmanın şeklini ve şartlarını tayin etme imkanını münhasıran sahibine veren ve ona eserden üçüncü kişilerin istifade etmelerine engel olma yetkisi bahşeden mutlak haklardır. Mali hak, fikri hakkın eser sahibine bahşettiği malvarlığına dahil çeşitli yetkilerden oluşur.
Mali hakları kullanma yetkisinin eser sahibine ait olduğu genel kuralının istisnası da yine bu maddede öngörülmüştür. Buna göre; aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır. Bir eserin yapımcısı veya yayımcısı, ancak eserin sahibi ile yapacağı sözleşmeye göre mali hakları kullanabilir. BK.m.385’e göre; “bir veya müteaddit müellif, naşirin tâyin eylediği plân dairesinde bir eser telif eylemeği taahhüt ederlerse, ancak mukavele edilen bedele müstahak olurlar. Bu takdirde telif hakkı naşire ait olur”. Görüldüğü gibi, somut olayda gerçek kişi tarafından yaratılan ancak davacı tüzel kişiliğin malvarlığı değerleri arasında bulunan ve ticari bir marka (…özgün logosu ) başlı başına marka olarak tescillidir. Dolayısıyla davacının logosunun her mecrada korunacağı bu kapsamda da eser sahipliğinden kaynaklı olarak hükümsüzlük talep edebileceği hususu tartışmasızdır.
Başkasına ait telif hakkının ne kadar süre ile marka tescili için nispi ret nedeni olacağı hususunda yasada bir açıklık yoktur.Ancak 5856 sayılı yasada eser sahiplerinin hayatı boyunca ve ölüm + 70 yıl süre ile mali hakların sahibi olacağı yönündeki düzenleme dikkate alındığında , bilirkişi raporu ile grafik yönünden … özgün “¸” logosunun eser olduğu tespit edildiğinden ve mali hakları kullanma yetkisinin davacı şirkete ait olduğu ispat edildiğinden davacının telif hakkından kaynaklı olarak 556 sayılı KHK 8/5 maddesine göre dava açmasının yasal hakkı olduğu hususu da tartışmasızdır.
Global dünyada ticaret şirketleri, rakip şirketlerle serbest piyasada rekabet etmek için ürettiği ürünlerin benzer ürünlerden farkını ortaya koyan birçok unsuru öne çıkarmaya çalışmaktadır. Bu şekilde ürünlerinin, rakip firmaların ürünlerinden ayırt edilmesini ve tercih edilebilirliğini artırma gayreti içine girerler. Piyasaya arz edilen bir ürünün tüketici tarafından ilk göze çarpan unsuru markası, bu markaya ait varsa bir logosu, yahut benzer diğer ürünlerden farkını ortaya koyan diğer unsurlardır. Bu şekilde tüketici söz konusu ürünün benzer ürünlerden farklı olduğunu ilk bakışta anlayabilmektedir. Bu nedenle günümüzde markaların ve logoların, ticari şirketler için önemi sanıldığından daha fazladır. Bunun için ticaret şirketleri söz konusu marka ve logoların yaratılması için, şirket bünyelerinde departmanlar oluşturmakta, bu alanla ilgili çalışan kişiler istihdam etmektedirler. Hatta günümüzde söz konusu alan başlı başına bir sektör haline gelmiş durumdadır. Bu kişiler, ürünlerin diğer ürünlerden farkını ortaya koyan logolar, tasarımlar, şekiller, grafikler yapmak üzere söz konusu şirketler bünyesinde çalışırlar. Bu kişiler meydana getirdikleri eserleri bu şirketler ve onların markaları için yapmaktadırlar. Yani söz konusu eser sahipleri, gerçek kişi olarak bu eserleri meydana getiren kişiler olsalar dahi, bu eserleri çalıştıkları şirketler için yaratmaktadırlar. Ya da somut olayda olduğu gibi sipariş üzerine eser oluşturulmakta, ücreti ödenerek mali hakları devir alınmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, belirli bir şirket ya da marka için meydana getirilen eser, eseri meydana getiren kişiden ziyade söz konusu şirket veya marka ile anılmaktadır. Yani eseri onu meydana getirenden çıkarak söz konusu şirket ya da markaya ait olmakta, onun bir parçası haline gelmektedir.
Davacı eserin mali haklarını devir alan ve marka üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu ispat etmiştir. Davalı ise bu özgün logoyu kendisinin bulduğuna dair bir delil sunmadığı gibi, bu logoyu tesadüfen yarattığını iddia etmesi de hayatın olağan akışına aykırıdır.
Davacı ayrıca davalının tescilin kötüniyetli olduğunu ileri sürmüştür. 556 sayılı mülga KHK’nın 35. maddesi aynen “Tescil başvurusu yapılmış markanın 7’nci ve 8’inci madde hükümlerine göre tescil edilmemesi gerektiğine ilişkin itirazlar ile başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazlar ilgili kişiler tarafından marka başvurusunun yayınından itibaren üç ay içerisinde yapılır” demek suretiyle, marka başvurusunun kötü niyetli olarak yapılmasını başlı başına bir ret nedeni olarak düzenlenmiştir. Her ne kadar 42’nci maddede 35’inci maddeye doğrudan bir yollama yoksa da, “kötü niyet” hali, hukukun genel prensipleri çerçevesinde markanın hükümsüzlüğü ile ilgili bir neden oluşturabilmektedir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.7.2008 tarih ve 2008/11-501E. 2008/507 K. sayılı kararı da “kötü niyet” halini başlı başına bir hükümsüzlük sebebi olarak kabul etmiştir.
“Kötü niyet” ifadesi ile anlatılmak istenilen, “iyiniyetli olmamak” yani markanın varlığını bilmek veya öğrenebilecek durumda bulunmaktır. Bunun dışında, mutlaka, bir hilenin, aldatmanın, dolanmanın varlığının bulunup bulunmadığının araştırılmasına ayrıca gerek yoktur
Davalının, davacının markasından haberdar olmaksızın söz konusu markayı tesadüfen yaratmış olduğunu söyleyebilmek somut deliller kapsamına göre mümkün değildir. Zira davacının … özgün logosu ilk tescil sahibi olan davacı tarafından yaratılmış bir logodur, mali hakları devir alınarak sanatçı bir gerçek kişiye çizdirilmiştir.
Davacıya ait markanın ülkesel bazda tanınmışlık düzeyi bulunmasa da; belirli bir bilinirliği olduğundan davalı da bu bilinirliği hiçbir emek ve çaba sarf etmeden kendi markasına çekme amacıyla tescil aldığından , tescil için başvuru anında davalının tescilli özgün logosunu/ markasını bilmediğini ileri süremeyeceği, MK. m.2 ile 556 sayılı mülga KHK’nın 35. maddeleri uyarınca da markanın hükümsüz kılınması koşullarının oluştuğu anlaşılmıştır.
Davalı tescil anında kötüniyetli olduğundan, artık hükümsüzlük davasının açılması için bir süre koşuluda bulunmadığından davanın da süresinde açıldığı kabul edilmiştir.
Toplanan deliller bilirkişi raporları ile birlikte mütalaa edildiğinde;davacı şirketin özgün R logosu üzerinde 556 sayılı KHK’nın 8/5 maddesi anlamında davalın tescil başvuruları yaptığı tarihte telif hakkına sahiptir.
556 sayılı KHK’nın 42/1a maddesi gereğince tanınmış markalarla ilgili hükümsüzlük davasının 5 yıl içersinde açılması öngörülmektedir. Madde hükmüne göre markanın tescilinde kötüniyet var ise iptal davası süreye bağlı değildir. Yargıtay kabulü ve uygulaması nedeniyle bu hüküm, tanınmış olmayan markalar için de geçerlidir. Dolayısıyla her ne kadar davacı markasının tanınmış marka olduğu ispat edilememiş ise de, davacının 556 sayılı KHK’nın 8/5 maddesine dayalı hükümsüzlük iddiası yönünden inceleme yapıldığında, davalının tekstil sektöründe faaliyet gösteren ve basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gereken bir şirket oluşu, tescil başvurularının yapıldığı tarihte davalının gerek davacıya ait markadan gerekse telif hakkından haberdar olarak, bunu bilerek marka tescili elde etmekle kötüniyetli olduğu böylece hükümsüzlük davasının 5 yıllık süreye tabi olmaksızın açılabileceği sabittir.
Zira davalı yanca ileri sürelmese de; Sessiz kalma yoluyla hak kaybı hususu da resen irdelenmeye muhtaçtır. Avrupa Birliği Topluluk Marka Direktifi’nde ve Topluluk Marka Tüzüğü’nde düzenlenmesine rağmen, Türk Marka Hukuku’nda ve diğer sınai mülkiyet hukukunda sessiz kalma yoluyla hak kaybı müessesesi düzenlenmemiş olup bu konuda uygulama genel hükümlere ve Yargıtay İçtihatlarına dayanmaktadır. AB’nin 89/104 sayılı Marka Direktifi’nin 9/1 maddesi ile, Topluluk Marka Tüzüğü’nün 53/1. maddelerine göre önceki bir markanın sahibi, başkası tarafından markasının ya da benzerinin kullanıldığını bildiği halde kesintisiz 5 yıl boyunca bunun kullanılmasına katlanmışsa artık bu markanın hükümsüzlüğünü talep edemez ve kullanılmasına karşı çıkamaz. Bu hüküm iç hukukumuza alınmamıştır. Ancak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi , 12.03.2000 tarih ve 1726 sayılı TELSİM kararında ve pek çok kararında sessiz kalma yoluyla hak kaybı kurumunu kabul etmiştir.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için , birtakım koşulların bir arada bulunması gereklidir. Bu koşullardan herhangi birisinin somut olayda bulunmaması durumunda sessiz kalma yoluyla hak kaybı söz konusu olamaz. Bunlar, a) markayı tescil ettiren kişinin, 3. kişinin tescilini ya da kullanımını bilmesi, b) buna rağmen bu kişiye karşı dava açmayarak, eylemlerini sona erdirmesini talep etmeyerek, hukuken hiçbir girişimde bulunmayarak sessiz kalması , c) bu sessiz kalmanın uzunca bir süre olması, ve d) 3. kişinin yani markayı sahibinin izni olmaksızın kullanan yada tescil ettiren kimsenin bu kullanımında yada tescilinde iyi niyetli olması koşullarıdır. Somut olayda sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için gerekli olan “iyiniyetli olma” koşulu somut davada gerçekleşmemiştir. Basiretli bir tacir gibi hareket etmekle yükümlü olan davalı şirket başkasına ait bir markayı ve telif hakkı konusunu marka olarak tescil ettirirken günün birinde böyle bir tescil aleyhine hükümsüzlük davası açılabileceğini öngörmek zorundadır. Aynı yönde Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2009/10694 esas, 2011/5609 karar nolu ilmları da bu yöndedir.
Dolayısıyla TPMK belgeleri, davacının sunduğu Uluslar arası tescil belgeleri, Davacı yanca sunulan mali hak devir belgesi kapsamına göre özgün logoyu yaratan M.Rafani’nin tüm mali haklarını davacıya devrettiğine dair tercüme evrakları birlikte incelendiğinde; TPE nezdinde davalı tescilinin amacının davacının markasının bilinirliğinden haksız yararlanmak olduğu, Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde belirtilen dürüstlük kuralına aykırı olarak tescilin gerçekleştirildiği, davalının marka tescilinde kötüniyetli olduğu subut bulduğundan , özgün … logosu üzerinde davacının gerçek hak sahibi olduğu, telif koruması altındaki bir logunun davalı yanca izinsiz olarak hiçbir sınıfta kullanılamayacağı dolayısıyla, kötüniyetin de bölünemeyeceği gerçeğinden hareket ile , telif korumasının markanın tescilli olduğu tüm sınıflar yönünden sağlanması esas olduğundan, davalı adına tescilli markaların tüm sınıflar yönünden KHK 8/5 maddesi gözetilerek hükümsüzlüğüne karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulması gerekmiştir.
HÜKÜM; Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre;
1-Davalı adına tescilli … ve … sayılı markaların 556 sayılı KHK nın 14.maddesi kapsamında kullanılmaması sebebi ile iptaline sebebine dayalı olarak açılan markalar yönünden Anayasa Mahkemesinin 6.1.2017 tarih ve 29940 sayılı RG.yayınlanan 148/189 sayılı ilamları ile 10.1.2017 tarih ve 29944 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun yürürlük tarihi dikkate alındığında , 6.1.2017 tarihi öncesinde açılmış tüm kullanmamaya dayalı hükümsüzlük/iptal davaları açısından yasal boşluk oluştuğundan bu isteme dayalı hükümsüzlük gerekçesine dayalı DAVANIN REDDİNE,
2-Davalı adına tescilli …, … ve … sayılı markaların , iltibas ,kötü niyetli tescil, eser niteliğinde FSEK den kaynaklanan telif haklarına yönelik hükümsüzlük gerekçeleri yönünden yapılan yargılamada ;
Davalı adına … , … ve … sayılı markaların iltibas ,kötü niyetli tescil, eser niteliğinde FSEK den kaynaklanan telif haklarına yönelik hükümsüzlük gerekçeleri yerinde görülmekle tüm sınıflar yönünden ayrı aynı hükümsüzlüğüne, karar kesinleştiğinde kararın Türk Patent ve Marka Kurumuna bildirilmesine,
3-44,40 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 15,20 TL harcın davalıdan tahsiline,
4-Davanın kabulü nedeni ile Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.931,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 29,20 TL başvuru harcı 29,20 peşin harç 298 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 4.650 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 5.005,40 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
Dair karar davacı vekilinin yüzüne karşı , davalının yokluğunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 HAFTA içerisinde İSTİNAF YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi. 10/01/2019

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır