Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/420 E. 2018/175 K. 19.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/381 Esas
KARAR NO : 2018/174

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/08/2017
KARAR TARİHİ : 19/04/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA; Davacı Dava Dilekçesinde özetle; Davacının 1970 yılından beri faaliyet gösterdiğini, … ibaresini ticari ünvanında esas unsuru olarak kullandığını, markayı yaratan ve piyasada ilk defa kullanan yani markanın gerçek sahibinin davacı olduğunu, markanın Uluslararası alanda tescil edilmiş ve yine Avrupa Topluluğu Markası olarak da tescilli olduğunu, şirket yetkilisi … İle 1988 yılında aralarında Satış Acentalığı sözleşmesi imzalandığını, davalıya sözleşme süresince ..’e ait ürünlerin satışıyla sınırlı olmak üzere … markasını kullanılmasına izin verildiğini, sözleşmenin sona ermesiyle bu hakkın da kalktığını,davalı şirketin ünvanının … olarak … Servis TİC AŞ .nin sicilden terkin edildiğini,davalı tarafa 30/12/2015 ve 12/02/2016 tarihlerinde ihtarname keşide ederek sözkonusu markanın kötüniyetle tescil edilmiş olması nedeniyle markanın devrinin talep edildiğini,ancak bunun gerçekleşmediğini, markanın gerçek hak sahibinin davacı olması, davalının ise kötüniyetli tescili gözetilerek … no ile tescil edilmiş markanın davacı şirket adına devir ve tesciline bu mümkün olmadığı takdirde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesine talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA; Davalı vekili beyan dilekçesinde; davacının Türkiye’de markasını tescil ettirmemiş olduğunu, 1990 yılındın beri markanın davalı adına TPE enzdinde tescilli olduğunu, 26 yıl geçtikten sonra davanın açılmasının kotüniyetli olduğunu,davanın zamanaşımı nedeniyle ve esastan reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
Dava konusu; davalı adına … no ile tescil edilmiş markanın davacı şirket adına devir ve tescili bu mümkün olmadığı takdirde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine ilişkin olarak kademeli talepli olarak açılmış bir davadır.
HMK 266. madde gereğince bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …, …, … 24.1.2018 tarihli kararlarında markanın gerçek sahibinin davacı olduğunu, davacının sözleşmesel ilişkinin bulunduğu sırada Türkiye’de markasına tanınırlık kazandırdığını, davalının markayı tescil ettirdikleri sırada iyiniyetli olmadığını bildirmişlerdir.
Türk Patent ve marka kurumundan marka tescil belgesi, ticari sicil kayıtları celp edilmiştir.
TPMK ‘dan gelen marka tescil belgesine göre, Davalı adına “.. Ticaret A.Ş.” T.M şekil markasının … no ile 1,2,3,4,6,7,9,11,12,17,21,sınıflarında ilk kez 21.12.1990 yılında tescil edildiği, 21.12.2010 tarihinden itibaren yenilendiği anlaşılmıştır.
Marka tescil belgesinin ekindeki belgelere göre; 24/07/2000 tarihinde marka tescil yenileme işleminin yapıldığını, … Ticaret A.Ş (yetkilisi …) tarafından, .. ibareli … tescil no’lu markanın tamamının tüm hak ve yetkileriyle beraber lkiyüzellimilyon TL bedelle … 1. Noterliğinde 27/0 5/2001 tarihinde tanzim edilmiş olan Marka Devir Sözleşmesi ile … Ştİ.ne (yetkilisi …) devir edildiği, devir sözleşmesinin 03/07/2001 tarihinde TPE’ne sunulduğu ve o tarih itibariyle devrin sicile kaydedildiği, marka için 21.12.2010 tarihinde 2. defa marka tescil yenileme işlemi yapıldığı, 06.04.2015 tarihinde … TİCtARET LTD.ŞTI. şeklinde unvan değişikliği işlemlerinin sicile kaydının yapıldığı anlaşılmıştır.
Davalıya ait ticari sicil kayıtları celp edilmiş ve 12/05/2011 tarihli ve … sayılı ticaret sicili gazetesinde … Tic Ltd Şti’nni unvanının … TİCARET LTD.ŞTl.olarak değiştirildiği, , tescil ve İlan edilmiş olduğu anlaşılmıştır.
… AG ile … arasında Haziran 1992 tarihli “.. Teknik Hizmetler (…) GRUBU STANDART SATIŞ ACENTALIĞI SÖZLEŞMESİ “Dağıtıcı, sözleşme süresine ticari markaların özelliklerini yalnızca ürünlerin satışı ile alakalı olarak kullanacağını, sözleşmenin sona ermesinden sonra .. temizleme yöntemlerini, ticari markalarını ve isimlerini kullanmayacağının sözleşmede yer aldığı, yine sunulu delillere göre ; davacı tarafından, davalı şirket yetkilisine …a gönderilen fax yazısında, , .. markasının …’de … adına tescil ettirilmesi hususunda yetki verildiği, yani sözkonusu markanın davacı adına tescil ettirilmesinin açıkça şirket yetkilisine bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacı yanca sunulu delillere göre davacının aynı zamanrda ticari unvanı olan ibare üzerinde gerçek hak sahibi olduğu hususu tartışmasızdır. Ancak davalı zamanaşımı itarazında bulunmuş, davalının kötüniyetli olduğunu ileri sürmüştür.Bu nedenle kötüniyet olgusunun somut oluyda tartışılması gereklidir.
Davacı şirket tarafından en azından taraflar arasında sözleşme ilişkisi kuıulduğu zamanda 1988, 1990 yıllarında davacı tarafından 1. sınıfta yer alan emtialar için kullanıldığı, sözleşmeye göre davalıya markayı taşıyan ürünleri satma hak ve yetkisini vs hatta sözleşme geçerli olduğu süre ile sınırlı olmak kaydı ile ticaret ünvanında .. ibaresini kullanma yetkisinin verildiği, davacı yanca sunulu delillere göre davacı markasının İsviçre’de 06/11/2012 tarihinde 01,02, 03, 11, 31,40 ve 42, Sınıfta yer alan mal ve hizmetler için tescil edildiği, WIPO aracılığıyla rüçhan hakkı da ileri sürülerek …, …, …, …, … ve … MARKASI olarak tescil ettirildiği anlaşılmıştır.
Davacıya ait .. markalı ürünlerin Türkiye’de , 1988 yılından 1998 yılına kadar davalının dağıtıcı sıfatıyla piyasaya arzettiği, ilk olarak Türkiye’de yine davacıya ait ürünler olarak dağıtıldığı, piyasada kullanıldığı ve tanıtıldığı bilirkişi raporu ile anlaşılmıştır.
Dolayasıyla davalı Tescil başvurusunda bulunurken .. markasının davacıya ait marka olduğunu bildiği, yani markanın gerçek hak sahibinden haberdar olduğu, toplanan deliller, sözleşme hükümleri kapsamları ile sabittir.
Yine Davalının sözkonusu markanın tescilini , davacı ile 1988 yılında yaptığı anlaşmadan sonra talep ettiği, kendisine verilen 25 Nisan 1988 tarihli açık talimatta .. markasının … adına tescil ettirilmesinin istenildiği halde davalının markayı davacı adına tescil ettirmediği anlaşılmıştır.
Dosyada taraflarca sunulan deliler, Türk Patent ve Marka kurumundan celp edilen belgeler ,bilirkişi raporu ile birlikte incelendiğinde; Gerek markaların korunması Hakkındaki KHK ile gerekse 6769 sayılı Sınai Mülkiyet yasası ile marka hukukumuzda tescil ilkesi kabul edilmiştir. Ancak tescil ilkesi kabul edilmesine rağmen , Yargıtay’ın yerleşik uygulamasında gerçek hak sahipliği kuralı beninsenmiş ve markayı ilk defa kullanıp ona ayırt edicilik kazandıranı gerçek hak sahibi olarak kabul etmiştir. Ancak bir kimsenin bir markayı sadece ilk defa kullanmaya başlaması ile o marka üzerinde önceye dayalı hak sahibi olduğu da kabul edilemez.
Marka olarak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir işaret, aynı mal ve hizmetler için başkası tarafından tescil ettirilemez. 556 sayılı KHK’ nin 7/b maddesine göre, aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aym veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olan markalar tescil edilemez. Buna rağmen marka tescil edilmişse, hak sahibi olan kişi, daha sonra tescil edilen markanın hükümsüzlüğünü talep ve dava edebililir.
Öte yandan Türk Medenî Kanunu’ nun 2. maddesi uyarıca “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.” Aksine davranışın müeyyidesi de aynı maddede gösterilmiştir. ”Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
Dürüstlük ise, toplumun bilincinde yerleşmiş olan ve toplumun büyük çoğunluğu tarafından beğenilerek ve uygun görülerek uyulan namusluluk, doğruluk, işlem ve iş ilişkilerinde dikkat, özen ve karşılıklı güven esaslarının oluşturduğu davranış biçimidir.
Markadan beklenen normal kullanma, yararlanma ve onu koruma amacına aykırılık teşkil eden marka tescilleri ticarî yaşamdaki dürüstlük kurallarına aykırılık oluşturduğu takdirde hükümsüz kılınabilecektir.
Davalı da haklı bir neden olmaksızın hatta davacının açık iradesine aykını olacak şekilde markayı şekil unsurları ile birlikte (.. ibaresinin bulunduğu harf kombinasyonu özel bir yazı karekteri içermekte olup davalı yanca aynen bu karekter ile marka tescili yapılmıştır, dolayısıyla adına tescil ettiren kişinin amacının, bu işaretin bilinirliğinden haksız yarar sağlamak olduğunu kabul etmek gerekir. Böyle bir davranış ise marka hakkının kötüye kullanımı anlamını taşır.
556 sayılı KHK’nın 35/1.maddesi uyarınca kötü niyetli marka tescil başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Her ne kadar 556 sayılı KHK’ nin 42. maddesinde kötü niyetli marka tescili ayrı bir hükümsüzlük nedeni olarak öngörülmemiş ise de; 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı uyarınca AB ile Türkiye arasındaki fikrî ve sınaî haklara ilişkin mevzuatın uyumlu hâle getirilebilmesi amacıyla 27.06.1995 tarihinde yürürlüğe konulan 556 sayılı KHK’ nin mehazını oluşturan, 89/104 Sayılı AB Marka Yönergesinin 3/2 ve 40/94 sayılı Topluluk Marka Tüzüğünün 51/1-b. maddesi hükümleri ile 556 sayılı KHK’ nin 35/1 ve 42/1-a. maddesi hükümlerinin Türk Medenî Kanunu’ nun 2. maddesinde yazılı ilkenin özel uygulamalarından ibaret bulunduğu göz önüne alınarak yapılacak bir değerlendirmede, kötü niyetli marka tescilinin başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak kabulü gerekmektedir. Mutlak ve nispi ret nedenleri yoluyla karşılanamayan veya örtüşmeyen tüm tescil engelleri kötü niyetli tescil nedeniyle hükümsüzlük konusu olabilirler.
Yani kötü niyetli tescilden hükümsüzlük kararı verilebilmesi için, kötü niyetin mutlaka bir mutlak veya nispi ret nedeni ile birleşmesi gerekmez.
Kötü niyetli tescilin bir itiraz sebebi olarak öngörülmesine ilişkin 556 sayılı KHK’ nin 35/1. maddesi hükmünde şart koşulmadığı için, itiraz üzerine başvurunun reddi için haksız rekabet koşullarının oluşması da gerekmez.
Bu cümleden olarak, saldırı, engelleme, tuzak ile spekülasyon ve transfer markaları kötü niyetli tescil kapsamında düşünülebilir.
Davalı tarafından gerçekleştirilen tescil haksız ve kötü niyetli olup, markanın bilinirliğinden haksız olarak yarar sağlama amaçlı olarak tescil edilmiştir. Bu nedenle davacının açmış olduğu hükümsüzlük davasının kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
Davalı ise davacının aradan 26 yıl geçtikten sonra dava açması nedeniyle dava açma hakkının bulunmadığını savunmuştur.
Hakkın kötüye kullanılması yasağı çerçevesinde, markanın davalı tarafından kullanıldığını davacının bilindiği halde, uzun süredir bu hakkını kullanmaması, sessiz kalması davalı tarafta hakkı kullanılmayacağı yönünde bir güven uyandırması , bu sırada davalının yatırım yapmasına, büyümesine göz yumması daha sonra ise uzun süreden sonra dava açması MK.2.madde anlamında incelenmelidir.
Doktrin uygulamada bu durumu örtülü bir feragat olarak da değerlendirilmektedir. Sessiz kalınarak karşı tarafta güven uyandırdıktan sonra, tamamen farklı bir davranışta bulunarak, karşı tarafı hukuken elverişsiz duruma sokmayı da hukuk düzeni korumamaktadır.
Hakkın kötüye kullanılma yasağının hukuki temelini dürüstlük kuralı oluşturmaktadır. Hak o hakkın tanınmasındaki amaca aykırı olarak kullanırsa ve bu kullanmada kullanan bakımından menfaat yoksa veya çok küçük bir menfaat varsa, bu takdirde o hakkın kullanılmasından değil, hakkın kötüye kullanılmasından bahsedilir. Önceki davranışı ile çelişen kişi, hakkını kullanırken objektif dürüstlük kuralına aykırı davrandı ise MK 2. maddesi ihlal edilmiştir. Bu ilke “sessiz kalmak suretiyle hak kaybı” olarak adlandırılmaktadır. Bu İlkenin kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla, ilkenin uygulanma şartlarını mümkün olduğunca objektif kıstaslara bağlanmalıdır.
Aradan çok uzun süre geçtikten sonra, açılan davalar yoluyla yaratılan malvarlığı değerinin yok olması söz konusu olduğundan bu tür davranışlar MK 2. madde kapsamında himaye göremez. Zira MK. 2 md. uyarınca, “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır”.
Ancak sunulu delillere göre ve bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere markayı ülkemizde davacı tanıtmıştır. Yine sözleşme yapmak suretiyle davalının hareket alanını çizmiştir, ayrıca … ile … arasında Haziran 1992 tarihli “.. Teknik Hizmetler (…) GRUBU STANDART SATIŞ ACENTALIĞI SÖZLEŞMESİ incelendiğinde “Dağıtıcı, sözleşme süresine ticari markaların özelliklerini yalnızca ürünlerin satışı ile alakalı olarak kullanacağını, sözleşmenin sona ermesinden sonra .. temizleme yöntemlerini, ticari markalarını ve isimlerini kullanmayacağı hususlarının açık bir şekilde sözleşmede yer aldığı, yine sunulu delillere göre ; davacı tarafından, davalı şirket yetkilisine …’a gönderilen fax yazısında, , .. markasının …’de … adına tescil ettirilmesi hususunda yetki verildiği, yani sözkonusu markanın davacı adına tescil ettirilmesinin açıkça şirket yetkilisine bildirildiği buna rağemen davalının kötüniyetli olarak markayı kendi adına tescil ettirdiği, markanın devri hususunda davacı yanca yapılan girişimlerin de sonuçsuz kaldığı ve davacı tarafından huzurdaki davanın açıldığı, blindiği üzere sessiz kalma yoluyla hak kaybı savunmasının yapılabilmesi için davalının başvuru anında iyiniyetli olmasının gerektiği oysa toplanan delillere göre ve bilirkişi raporuna göre davalının kötüniyetli olduğu dolayısıyla kötüniyetin varlığı halinde artık zamanaşımı süresinin dolduğu yönündeki savunmanın dinlenemeyeceği, davacının gerçek hak sihibi olduğu, markayı ihdas eden tanıtan, uluslarası alanda yatırımın yapanın da davacı olduğu anlaşıldığından ve davacıda davasını kademeli talep ile yani devir ve adına tescil yada hükümsüzlük istemli olarak açtığından keza mahkemelerin tescil makamı olmaması nedeniyle davacının ayrıca son sözlerinde markanın hükümsüzlüğünü talep etmiş olması gözetilerek markanın hükümsüzlüğüne karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulması gerekmiştir.
HÜKÜM;Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre,
1-Davanın KABULÜNE,
2-Davalı adına tescilli … nolu .. markasının HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE,
3-Kararın kesinleşmesini mütakip kesinleşmiş karar örneğinin ilgili sicile işlenmek üzere Türk Patent ve Marka Kurumuna gönderilmesine,
4-35,90 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 6,70 TL harcın davalıdan tahsiline,
5-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.145 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 29,20 TL başvuru harcı 29,20 peşin harç 211 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 1.800 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.069,40 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 HAFTA içerisinde İSTİNAF YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi. 18/05/2018

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır