Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/342 E. 2018/15 K. 16.01.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/342 Esas
KARAR NO : 2018/15

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/04/2016
KARAR TARİHİ : 16/01/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilince markanın hükümsüzlüğü davası 3 nolu Fikri ve sınai Haklar Hukuk mahkemesinin 2016/74 esas numarasına tevzii edilmiş bu mahkemece yargılama devam ederken HSK’nun 02/08/2017 tarihli ve 1071 sayılı kararı uyarınca İstanbul 3 ve 4. FSH Hukuk Mahkemelerinin 08/08/2017 tarihi itibarıyla faaliyetlerinin durdurulmasına, 3. FSH Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan dava, iş ve arşiv dosyalarının 1. FSH Hukuk Mahkemesine devrine karar verilmiş ve dava dosyası uyap tevzii bürosunca mahkememizin 2017/342 esas numarısına kayıtlanarak yargılamaya mahkememizde devam edilmiştir.
İDDİA; Davacı vekili dilekçesinde özetle, Davacının … şekil eserine ait telif hakları ile … tescil no ile 5. sırnıfda şekil markasının ve … sayı ile tescilli 5. sınıfda tescilli şekil servıer markasının sahibi olduğunu, davalının … şekil markasını … no ile 39. sınıfda tescil ettirdiğini, Davalının bu kullanımının davacıya ait güzel sanat eseri kapsamındaki şekil markasının kullanımının KHK 8/V, IV, maddelerine aykırı olduğunu, FSEK kapsamında eser olarak korunan güzel sanat eserinin 1.12.1989 yılında ilk kez davacı yanca umuma arz edildiğini, davacının marka koruması yanında telif korumasından da faydalanmasını gerektiğini,davacı markasının tanınmış marka olduğunu, Davalı adına TPE nezdinde tescilli … nolu … şekil markasının HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA; Davalı vekili cevap dilekçesinde, Davanın, beş yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, markalar arasında 556 sayılı KHKnın 7/l-(b) ve 8/1 -(b) maddeleri kapsamında iltibas bulunmadığını davacı şirketin … ile … sayılı 5. sınıfla tescilli olan markalarının tanınmış markalar olmadığını, davacının markalarının tanınmış marka olduğunu ispat etmesi halinde dahi 556 sayılı KlîK’nın 8. maddesinin 4. fıkrasının ikinci cümlesinde düzenlenen koşullar gerçekleşmediğinden markanın hükümsüzlüğüne karar verilemeyeceğini, markalar arasında işitsel, görsel ve telaffuz açısından hiçbir benzerliğin bulunmadığını ve tescil oldukları sınıfların iltibasa mahal vermeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
Dava Davalı adına TPE nezdinde tescilli … … şekil markasının HÜKÜMSÜZLÜĞÜ istemine ilişkin olarak açılmıştır.
HMK 266. madde kapsmında bir önceki müstemir yetkili hakim tarafından bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişinin tanınmışlık ve davacı logosunun eser olduğu yönündeki tespiti mahkememizce kabul edilmiş, marka hukuku ilkeleri yönünden değerlendirmeleri ise mahkememizce çözümlenecek konular olması nedeniyle bilirkişi raporuna yönelik itirazlar red edilmiş ve marka hukuku yönünden değerlendirmeler, yüksek yargı içhihatları kapsamında mahkememezce değerlendirilmiştir.
Dosyada ibraz edilen belgeler ve TPE kayıtları kapsamına göre;… numaralı marka tescil belgesi ile … marka tescil belgesinin … adına 5,sınıfta tescilli olduğu, … nlu markanın ilk kez …, … nolu markanın ise 1995 yılında tescil edilmiş olduğu,
Davalı adına … numaralı markanın ise ise 23,03,2011 tarihinden itibaren … Kayıt Sistemleri.. adına 39.sınıfta 22.3.2011 tarihinde tescilli olduğu anlaşılmıştır.
Markaların incelenmesinde; … sayılı Davacıya ait markanın “…” bir araya gelmesiyle oluşturulmuş üçgen ana hattına sahip iki şekilden oluştuğu ve iki üçgensel şekil birbirine taban tabana gelecek şekilde (saat yönünde 180 derece döndürülerek) şekilde yerleştirildiği, … nolu markanın ise aynı şekle sahip ve yanında “…” İbaresinin ilaveten yer aldığı birer şekil markası olduğu, markaların özgün bir şekil marka olarak tasarlandığı anlaşılmaktadır.
Davalıya ait … sayılı markanın ise … şekil yazı karakterinin hemen yanında tıpkı davacı markasında yer olan ‘her biri kendi İçinde “tabanları dar açılı paralel yerleştirilmiş üç üçgenin” bir araya gelmesiyle oluşturulmuş üçgen ana hattına sahip iki şekil’den oluştuğu, Söz konusu İki şekilinde tıptı , davacının marka şeklinde olduğu gibi birbirine taban tabana gelecek şekilde (saat yönünde 180 derece döndürülerek) yerleştirildiği, markanın altında yer olan kayıt saklama ve yönetimi ile güvende ve elinizin atında şeklinin ise markada yardımcı unsu olarak yer aldığı asıl dikkat çeken ibarenin … ve şekil ibaresinin olduğu anlaşılmaktadır.
Her iki tarafa ait marka şekillerinde dikkat çeken özgün eserin ‘her biri kendi içinde “tabanları dar açılı paralel yerleştirilmiş üçgenlerin bıraraya gelmesiyle oluşturulmuş üçgen anahattına sahipiki şekilden oluşan geometrik hatlara sahip bir sembolden teşekkül ettiği anlaşılmaktadır. Bu husus bilirkişi raporunda da davalıya ait sembolün davacıya ait sembolün aynalanmış görüntüsü olduğu, sembole ait çizgilerin, çizgi kalınlıklarının gelişleri, ihtiva ettiği üçgensel şekillerin birbirinin birebir aynalanmış şekli olduğunu bildirdikleri anlaşılmıştır.
Davalıya ait … sayılı marka … şekil yazı karakterinin hemen yanında tıpkı davacı markasında yer olan ‘her biri kendi İçinde “tabanları dar açılı paralel yerleştirilmiş üç üçgenin” bir araya gelmesiyle oluşturulmuş üçgen ana hattına sahip iki şekil’den oluşmuşsa da, Söz konusu İki şekilde tıptı , davacının marka şeklinde olduğu gibi birbirine taban tabana gelecek şekilde (saat yönünde 180 derece döndürülerek) yerleştirilmiştir, üçgenin yerleştirilme şekli öte yandan … ibaresinin davacı markasına yakınlaşmak amacıyla … ibaresinden hemen sonra … ve hemen yanında tıpki davacının fsek kapsamındaki özgür eserinin kullandığı dolayısıyla markanın altında yer olan kayıt saklama ve yönetimi ile güvende ve elinizin atında şeklinin markada yardımcı unsur olarak yer alması hususları bir arada değerlendirildiğinde markada asıl dikkat çeken ibarenin … ve şekil ibaresinin olduğu öte yandan şekil ibaresinin markanın hemen devamında kullanıldığı ve markada dikkat çeken asli unsur olarak yer aldığı anlaşılmaktadır.
Yapılan İncelemeler sonucunda, davalının marka şeklinde yer alan geometrik sembolün davacının marka şeklinde yer alan geometrik sembolün aynalanmış birebir aynısı olduğu anlaşılmıştır. Bu durum, iki sembol arasında ayrıştırıcı bir nitelik taşımamakta ve genel tüketici nezdinde aynı olarak algılanmaktadır. Sembolün görsellerinde davalının logo tasarımda davacının kullandığı aynı rengin (mavi) tonlarım tercih etmiş olması ise algısal benzerlik durumunu destekleyici nitelik taşımaktadır.
Bilirkişi raporunda davacı markasının tanınmış marka olduğunu tespit etmiştir. Bilirkişi raporunda markaların görselleri denetime uygun olarak karşılaştırılmış ve davacıya ait geometrik tasarımın fsek kapsamnıda da eser olduğu belirtilmiştir.
Mahkememiz ihtisas mahkemesi sıfatıyla dosyaya sunulan tüm delileri inceleyip marka hukuku esaslarına göre karar vermiştir. Bilirkişi raporunda her ne kadar markanın hükümsüz kılınmaması gerektiği belirtilmiş ise de markanın hükümsüzlük şartlarının oluştuğu anlaşılmıştır.
DAVACININ ŞEKİL İŞARETİNİN FSEK KAPSAMINDA İNCELENMESİ;
Huzurdaki davada da, davacı şekil markasının aynı zamanda telif konumasından faydalanması nedeniyle bu yönden de hükümsüzlük şartlarının incelenmesini talep etmiştir. Bu kapsamda fikri ürünlere ilişkin “eser sahipliği” sıfatının mahkemece de re’sen irdelenmesi gerekmektedir. Dosya kapsamındaki iddia dikkate alındığında dava konusu üçgensel şekil davacı tarafından yaratıldığı ve bunların eser sahibinin davacılar olduğu konusunda bir uyuşmazlık yoktur. Davacı şirkete ait dava konusu üçgensel şeklin / bilirkişi raporu kapsamına göre de FSEK kapsamında korumaya mashar olduğu yönünde bir tereddüt yoktur. 5846 sayılı yasanın 18 inci maddesi hükmüne göre, “Mali hakları kullanma yetkisi münhasıran eser sahibine aittir. Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır. Bilindiği gibi eser üzerindeki gerek mali hakların gerekse manevi hakların kullanılması yetkisi eser sahibine aittir. Mali haklar, eserden iktisaden yararlanma ve yararlanmanın şeklini ve şartlarını tayin etme imkanını münhasıran sahibine veren ve ona eserden üçüncü kişilerin istifade etmelerine engel olma yetkisi bahşeden mutlak haklardır. Mali hak, fikri hakkın eser sahibine bahşettiği malvarlığına dahil çeşitli yetkilerden oluşur. Mali hakları kullanma yetkisinin eser sahibine ait olduğu genel kuralının istisnası da yine bu maddede öngörülmüştür. Buna göre; aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır. Bir eserin yapımcısı veya yayımcısı, ancak eserin sahibi ile yapacağı sözleşmeye göre mali hakları kullanabilir. BK.m.385’e göre; “bir veya müteaddit müellif, naşirin tâyin eylediği plân dairesinde bir eser telif eylemeği taahhüt ederlerse, ancak mukavele edilen bedele müstahak olurlar. Bu takdirde telif hakkı naşire ait olur”. Görüldüğü gibi, somut olayda davacı tüzel kişiliğin malvarlığı değerleri arasında bulunan ve ticari bir marka olan üçgensel şekil başlı başına bir marka olarak tescillidir. Dolayısıyla davacının gerek fsek hükümlerine göre eser niteliğinde olan üçgensel şekli her mecrada koruyacağı gerekse 556 sayılı yasa hükümleri uyarınca koruyacağı hususu izahtan varestedir.
Zira global dünyada ticaret şirketleri, rakip şirketlerle serbest piyasada rekabet etmek için ürettiği ürünlerin benzer ürünlerden farkını ortaya koyan birçok unsuru öne çıkarmaya çalışmaktadır. Bu şekilde ürünlerinin, rakip firmaların ürünlerinden ayırt edilmesini ve tercih edilebilirliğini artırma gayreti içine girerler. Piyasaya arz edilen bir ürünün tüketici tarafından ilk göze çarpan unsuru markası, bu markaya ait varsa bir logosu, yahut benzer diğer ürünlerden farkını ortaya koyan diğer unsurlardır. Bu şekilde tüketici söz konusu ürünün benzer ürünlerden farklı olduğunu ilk bakışta anlayabilmektedir. Bu nedenle günümüzde markaların ve logoların, ticari şirketler için önemi sanıldığından daha fazladır. Bunun için ticaret şirketleri söz konusu marka ve logoların yaratılması için, şirket bünyelerinde departmanlar oluşturmakta, bu alanla ilgili çalışan kişiler istihdam etmektedirler. Hatta günümüzde söz konusu alan başlı başına bir sektör haline gelmiş durumdadır. FSEK kapsamında korunan bu eserler, üretildikleri şirketler adına marka ya da şekil olarak tescil ettirilmektedirler. Dolayısıyla haksız kullanım neticesinde zarar daha çok markayı kullanan gerçek veya tüzel kişiler nezdinde doğmaktadır. Çünkü artık marka, söz konusu eserle bütünleşmiş durumdadır. Somut olayda olduğu gibi, söz konusu üçgensel şekil ibaresi hem FSEK kapsamında korunan bir eser hem de davacı şirket adına tescilli bir markadır.
Aksi durumun kabulü halinde, yüksek marka değerleri yaratmak için, emek ve sermaye harcayan şirketlerin, kendileri için yaratılan eserlerden kaynaklanan hakları kullanamaması sonucunu doğurur ki; bu durum ticari hayatın gereklerine uygun olmadığı gibi hakkaniyete de aykırı sonuçlar doğurur ve haksız rekabeti,emeği sömüren bir anlayışa zemin hazırlamak suretiyle davacı şirketi esaslı şekilde zarara uğratır.
Davalının birçok seçenek varken tannımış bir markanın şekil karekterini birebir markasında aynı formda kullanması başlı başına bir hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilmelidir.
TANINMIŞ MARKA ,EMTİA SINIFI VE KARIŞTIRMA İDDİASI KAPSAMINDA DEĞERLENDİRME
Kavram olarak “marka” bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlayan işaretlerdir. Marka’nın bir işaret olması yanında “ayırdedicilik” vasfı da taşıması gerekir (556 s. Markaların Korunması Hakkında KHK m.5/1; Yasaman/Yusufoğlu, Marka Hukuku, İstanbul 2004, s.15 vd.; Kaya, A.: Marka Hukuku, İstanbul 2006, s.32 vd.). Markanın ayırdedicilik niteliği taşıyan, özgün ve karakteristik kısmı asli (esaslı) unsuru olarak kabul edilirken, bu niteliği taşımayan ve herkesçe kullanılabilen unsurlarına tamamlayıcı unsur denilmektedir.
Tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 556 s. KHK’nin 1, 6, 9 ve 14 üncü maddelerinde ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Kararname’nin 6 ncı maddesine göre korumanın temel kriteri “tescil”dir. Bu nedenledir ki, hükümsüzlüğüne karar verilip kesinleşinceye kadar bir marka, geçerli tüm hakları marka sahibine sağlayacaktır (Bu ilke HGK’nın 13.06.2012 gün ve 2012/11-155 E.-2012/376 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.).
Korumanın diğer iki kriteri ise tescili istenen markanın, daha önce tescilli bulunan markanın aynısı veya benzeri olması ve her iki markanın da aynı veya benzer tür mal ve hizmetlerde kullanılması durumudur.
Korumada öncelik ilkesi gereğince, bir markanın, bir mal veya hizmeti, tescili esnasında tescil edilmiş veya tescil başvuru yapılmış bir markanın kapsadığı diğer mal veya hizmetlerden ayırt etmesi şart koşulmak suretiyle, önceki marka diğerine tercih olunur. Korunacak markanın mutlaka önceden tescil olunması gerekmeyip, hakkında önceden tescil başvurusu yapılmış olması yeterlidir. (HGK’nın 09.03.2016 gün, 2014/11-109 E.-2016/282 K. sayılı kararı)
Başkasının hak sahibi olduğu bir markanın aynen kullanılması iktibas suretiyle marka hakkına tecavüz sayılır. İltibas suretiyle marka hakkına tecavüz ise başkasının hak sahibi olduğu bir markanın alıcıların karıştırmalarına neden olacak surette benzerinin kullanılması ile vücut bulur.
Bu benzerliğin yaratacağı tehlike “karıştırılma (iltibas) ihtimali” dir.
Karıştırılma (iltibas) ihtimali bir -tescilsiz- işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önce tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple ya aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi olarak tanımlanabilir (Tekinalp, Ü.: Fikri Mülkiyet Hukuku, 5.b., İstanbul 2012, s.436). Başka bir anlatımla iltibas iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle, sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Bozbel, S.: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409).
Bu husus araştırılırken önce markalar arasında, daha sonra mal veya hizmetler arasında ayniyet veya benzerlik olup olmadığına bakılmalı ve benzerliğin saptanmasında markaların bütün olarak bıraktıkları genel izlenim dikkate alınmalıdır (Teoman, Ö.: Yaşayan Ticaret Hukuku, C.1, Hukuki Mütalaalar, İstanbul 1992, s.34, 120 vd. – naklen: Cengiz, D.: Türk Hukukunda İktibas veya İltibas Suretiyle Marka Hakkına Tecavüz, İstanbul 1995, s.7,)
Benzerlik göreceli bir kavramdır. Bu ihtimalin değerlendirilmesinde kıstas; bu işin ilgilisi veya uzmanı kimselerin değil, tüketicilerin algısı ve bakış açısıdır. Eğer tüketici konumundaki halk bu iki işaret arasında şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım gibi herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurabilecekse karıştırılma ihtimalinin varlığından söz edilebilir. Öğretide markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmektedir (Tekinalp, s.443).
Marka grafik olarak tasvir edilebilir bir işaretin varlığını gerektirdiği gibi bu işaretin ayırt edici karakteri de haiz olması gerekir (Kaya, A.: Marka Hukuku, İstanbul 2006, s.15). Bu işaret yazı, resim ve bunların bileşiminden oluşabilmektedir. Bazı markalarda şekil, bazılarında söyleniş, bazılarında anlam, bazı markalarda ise bu hususların ikisi veya üçü marka şeklinin bütününde belirgin ve fark edilebilir olur ve benzerliğin saptanmasında önem taşırlar (Cengiz, s. 12).
Bu noktada iltibasın varlığının saptanmasındaki işlevleri bakımından markaların esas ve tamamlayıcı unsurları ile ilgili açıklamada bulunmak gerekir.
Esas unsurlar markanın ayırt edici nitelik taşıyan, özgün, karakteristik unsurlardır. Bunlar markanın benzerlerinden ayrılmasını sağlar. Tamamlayıcı unsurlar ise markada ayırt edici nitelik taşımaz, ilgili herkes tarafından kullanılabilir ve ancak belirli koşullara bağlı olarak esas unsurlarının yanında tamamlayıcı unsur olarak tescil edilebilirler.
556 sayılı KHK’nın 5194 s. Kanun ile değişik 7/1-b bendine göre “aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olan” işaretler marka olarak tescil edilemezler.
KHK’nın 8/1-b maddesi hükmü uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescili için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescili için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal ve hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescili için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa, marka sahibinin tescile itirazı üzerine başvurunun reddine karar verilir. Tescil edilmesi halinde de koşulları oluştuğunda anılan KHK’nın 42. maddesi uyarınca hükümsüzlüğü talep edilebilir.
556 sayılı KHK’nın 7/1-b ve 8/1 -b bentleri uyarınca, tescilli markayı oluşturan işaretin aynısı veya benzerinin sonradan bir başkası adına tescili mümkün değildir. somut uyuşmazlıkta DAVACININ GEREK TANINMIŞ MARKA OLMASI GEREKSE YARATTIĞI ÖZGÜN GEOMETRİK ÜÇĞEN’in fsek kapsamında korunması, davalı kullanımının özellikle davacı markasına yaklaşma amacıyla oluşturulmuş olması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının ouluştuğu anlaşılmıştır.
Davalı markası farklı emtia üzerinde tescil edilmiş olsada; davacı markası tannımış marka olduğundan ve davalı kulllanımı ve marka tescili davacının üçgen şekil markasına yakınlaştırarak (benzeştirerek) ilişkilendirme ihtimalini de içeren iltibas tehlikesi ve haksız yararlanma amacını taşıdığı , tüketici zihninde markaların seri marka niteliğinde olacağı izlenimi bıraktığı sabittir.
Davacının logosunun aynısının farklı sektördeki bir teşebbüs tarafından kullanılması logonun ayırt edici karakterinin zedelenmesi tehlikesini ortadan kaldırmayacaktır. Aksine, tanınmış bir markanın aynısı veya benzerinin sektör farklı olsada başka bir teşebbüs tarafından kullanılması halinde yaratılan özgün eser/logo/marka piyasada cok sayıda değişik teşebbüs tarafından kullanılabilen alelade bir İşaret olarak algılanmaya başlanacak, piyasadaki farklılığı ve özgünlüğü ortadan kalkacak ve tüketiciler nezdinde belirli ve bir tek kaynağa İşaret etme fonksiyonu yok olacak bu durumda markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek ve markalı sulandırılmış ve zedelemiş olacaktır.
Bu kapsamında özgün logosu bizzat davacıya ait markanın davalı tarafından aynısının tesadüfi olarak seçilip marka olarak tescili mahkememizce iyiniyetli bir davranış olarak da görülmemiştir. Zira davalı tacir olup, markasını seçerken TTK 18. madde kapsamında da basiretli tacir gibi davranmakla yükümlüdür. Zira davacının özgün markası yaygın şekilde kullanabilen alelade bir işaret olmadığı gibi, tüketicilerin farklı teşebbüslerin mal ve hizmetleri üzerinde yaygın olarak görmeye alışık olduğu sıradan bir işaret de değildir. Davacı tarafından sunulan delil klasörü incelendiğinde markanın 1990 yılından beri şekil markası ile birlikte tescilli olduğu, dünya çapında kullanıldığı ve korunduğu, eserin marka olarak dünya çapında tescil ettirildiği, sunulu marka tescil belgeleri kapsamına göre dünyanın birçok ülkesinde tescil edilmiş olduğu,( Abd, Çin,Finlandiya, meksika, benelüx,Tunus ,Kanada..vd) anlaşılmıştır.
Öte yandan davacı yanca sunulu deliller incelendiğinde davacı markasının ilaçlar ,ambalajları, internet siteleri, tanıtım kataloğları, reklam ve tanıtım malzemelerinde kullanıldığı, davacı markasının telif hakkı koruması kapsamında kendi adına dünva çapında mali hakları kendisinde olan markayı koruma, eserin çoğaltılması , yayılması, marka olarak kullanılması hususunda münhasır hak sahibi olduğu anlaşılmıştır.
Bilindiği üzere marka sahiplerinin sadece aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan diğer markaların tescilini engelleyebileceği kuralının istisnası, KHK’nın 8/4-2. cümlesinde öngörülmüş olan “toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş” markalardır (trade marks with reputation- reputed trade marks). Toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş bir marka ile tanınmış marka kavramları aynı olmamakla birlikte bunları birbirinden ayırt edecek kıstaslar mevcut değildir. Birincisi, Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinin tanınmış marka sahibine yeteri kadar koruma sağlamadığı ve markanın sulandırılmasını (dilution of trading mark) yeterince engelleyemediği dikkate alınarak TRIPS ((Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rigths- Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması)’in 16 (2) ve (3) maddesine uygun olarak yaratılmıştır. Toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş markanın farklı mal veya hizmetlerde kullanımı halinde, o markanın müşterileri çoğu zaman tanınmış marka sahibinin iştigal alanını genişlettiğine güvenerek mal veya hizmet tercihlerini değiştirirler. Böylece tanınmış marka ile işletme arasındaki bağ marka sahibinin arzusu dışında zayıflamaya ve sulanmaya başlar. Bu sebeple, toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş markalar için korumanın aynı veya benzer mallar yanında farklı mallar ve hatta hizmetler için de getirilmesi amaçlanmıştır. Koruma için aranan tanınmışlık düzeyi bakımından da markanın herkesçe değil, toplumun ilgili kesimince tanınma dahi yeterli görülmüştür. Bu itibarla, toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş markalara bahşedilen koruma alanı, tanınmış markalarınki ile kıyaslandığında daha kapsamlı olup, bölgesel olabileceği gibi tüm mal veya hizmetleri de içerecek tarzda genişletilmiştir.
Hangi markaların tanınmış, hangilerinin toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş olduğunu tespit için 1999 yılında “WIPO (World Intellectual Property Organization-Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı) Ortak Tavsiye Kararı” adı altında bazı ölçütler getirilmiş ve bu suretle bir markanın tanınmışlığında kendisinden yararlanılabilecek bazı kriterler oluşturulmuştur. Bu kriterler, bağlayıcı olmamakla birlikte uygulama ve öğretide de kabul görmektedir. Buna göre, bir markanın tanınmışlığı belirlenirken aşağıdaki hususlar gözönünde bulundurulur:
1) Toplumun ilgili kesiminde markanın tanınma derecesi,
2) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu,
3) Marka promosyonlarının hedef aldığı coğrafi alan, promosyon süresi ve yoğunluğu,
4) Markanın tesciller veya tecil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü;
5) Markanın resmi makamlarca tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları,
6) Markanın ekonomik değeri.
Toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş tescilli bir markanın aynısını ya da benzerini farklı bir mal ya da hizmette tescil ettirmek isteyen kişinin tescil başvurusu, ancak “tescil ettirmek istediği markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle kendisine haksız bir yarar sağlayabilecek markanın itibarına bir zarar verebilecek veya ayırt edici karakterim zedeleyebilecek” ise engellenebilir. Toplumda tanınmışlık düzeyine erişen bir markanın aynısının veya benzerinin kullanımı, kendiliğinden tescil başvurusunu engellemez.
Ancak, toplumdaki tanınmışlık düzeyini bildiği veya bilmesi gerektiği halde kötüniyetle bir markayı tescil ettirmek isteyen kişinin en azından kendisine bundan haksız yarar sağlamak maksadıyla hareket ettiği kabul edilmelidir.
WIPO Kriterlerine göre, bir markanın toplumda tanınmışlık düzeyine erişmesinde dikkate alınacak “toplum”dan kasıt, her somut olayın özelliklerine bağlı olarak değişmekle birlikte, markanın kapsadığı mal veya hizmet tipinin mevcut ve müstakbel müşterileridir.
KHK’nın 8/4. maddesinde TRIPS’in 16(3) maddesine ve AT Marka Uyum Yönergesinin 4(4) maddesine uygun olarak, toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş markaların korunabilmesi için ya tescilli veya hakkında tescil başvurusu yapılmış olmaları yeterli görülmüştür.
Her tanınmış marka, bölgesel tanınmışlığı da içerdiğinden, mallar için aynı zamanda toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş bir markadır. Fakat her tanınmış markanın, mutlaka toplumda tanınmışlık düzeyine eriştiği söylenemez. Tanınmış markanın kapsadığı mallarla aynı veya benzer sınıfta olan malları ayırt eden marka başvuruları, KHK’nın 7/1-i maddesine dayanılarak resen reddedilir. Buna karşılık, tanınmışlık düzeyine erişmiş markalar, “farklı mallar ve hatta farklı hizmetler” için ancak KHK’nın 8/4. Maddesindeki şartlar dairesinde korunurlar ve tescil başvurularına itiraz edilmedikçe, TPE veya mahkemeler bu ret sebebini resen gözetemezler. Tanınmış veya toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş bir markanın “aynı veya benzer hizmetler’ için korunmasında KHK’nın 8/4. maddesi değil, aynı maddenin I. fıkrasının (a) veya (b) bendleri uygulanır.
Davacı markasının gerek sunulu deliller kapsamı gerekse bilirkişi incelemesi sonucunda tanınmış marka olduğu anlaşılmıştır.
Toplanan deliller, TPE kayıtları, davacının şekil markasının özgün ve FSEK 4. maddesi kapsamında güzel sanat eseri olduğunun ve davacı markasının tanınmış marka olduğunun bilirkişi raporu kapsamından anlaşıldığı, mahkememiz kabulüne göre davalının tacir olması nedeniyle markasında asli unsur olarak kullandığı üçgen şekil logosunun /eserinin ( mali haklarının davacıya ait olup, logonun birebir aynısının davalı yanca hiçbir hakkı olmadan markalarında aynen kullanıldığı) tesadüfen yaratıldığının ileri sürülemeyeceği, buradaki amacın farklı sektör dahi olsa davacının yarattığı haklı ün ve tanınmışlıktan faydalanma amacıyla tescil edildiği, bu duruma davacının katlanma yükümlüğününün bulunmadığı gibi, aksinin kabulü halinde , kötüniyetin korunduğu, iyiniyetin himaye edilmeyeceği sonucuna ulaşıldığı ve bu durumu hukuk düzeninin asla himaye etmeyeceği, dolayısıyla davalı kullanımının 556 sayılı KHK’nın 8/4.maddesinde yer alan tanınmış markanın ayırt edicilik gücüne veya tanınmış markanın itibarına zarar vereceği, tanınmış markanın( fsek kapsamında korunan logonun ) aynısını tescil ettirmek suretiyle tanınmışlıktan haksız yarar sağlama amacı taşıdığı, tescilde davalının tacir olması nedeniyle iyiniyetli olmadığı , toplanan deliller kapsamına göre davalı markasının hükümsüzlük koşullarının tüm şartları ile oluştuğu anlaşıldığından davanın esastan kabulüne, karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulması gerekmiştir.
HÜKÜM; Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre;
1-DAVANIN KABULÜNE,
Davalı adına TPE nezdinde tescilli … … şekil markasının HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, karar kesinleştiğinde kesinleşen kararın Türk Patent ve Marka Kurumuna bildirilmesine,
2-35,90 ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile 26,80 TL fazla harcın hüküm kesinleştiği ve talebi halinde davacıya iadesine,
3-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.145 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 62,70 TL başvuru harcı 29,20 TL peşin harç 239 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 2.250 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.580,90 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair karar davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İSTİNAF YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi. 16/01/2018

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır