Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/273 E. 2020/104 K. 27.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/273 Esas
KARAR NO : 2020/104

DAVA : Markanın Hükümsüzlüğü, Hak Sahipliğinin Tespiti ve Maddi Tazminat
DAVA TARİHİ : 22/07/2015
KARAR TARİHİ : 27/02/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Markanın Hükümsüzlüğü,Hak Sahipliğinin Tespiti ve Maddi Tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; … nam ve markasının ilk olarak müvekkkillerinin murisi … tarafından yaratıldığının ve kullanıldığını, bu hususun … 23. Noterliğinin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile davalı şirkete bildirildiği, buna karşılık olarak davalı … ve Adnan Sungur tarafından … 1. Noterliğinin …tarih ve … yevmiye numaralı cevabi ihtarnamesinde markanın ve işletmenin ilk olarak … tarafından kurulduğunun ikrar edildiğini, davalının internet sitesinde yer alan ” Firmamız 1952 yılından günümüze kadar, üç kuşaktır Tekirdağ iline bağlı … ilçesinde Süt ve Süt ürünleri imalatı sektöründe faaliyet göstermektedir” şeklinde açıklama yaptığını, markanın kendileri tarafından değil … tarafından yaratıldığını ve kullanıldığını söyleyerek tekrar ikrar ettiğini, davaya konu olan markaları müvekkilinin murisinin ölümü ile birlikte diğer hakları gibi mirasçılarına geçtiğini,
Medeni Kanuna göre mirasçıların terekeye külli halefiyet ilkesi gereğince sahip olduğunu, Külli halefiyette malvarlığına dahil tüm haklar, taşınır ve taşınmaz mallar, alacak hakları ve borçların tek bir hukuki işlem ile devredilmiş sayıldığını, herhangi bir devir işleminin yapılmasına gerek olmadan mirasçılara geçtiğini, davalının müvekkillerinin miras bırakanı …’a ait olan markayı ve ticari işletmeyi müvekkilini dışarıda bırakmak suretiyle adına tescil ettirip kullandığını, bu kullanım dolayısı ile elde edilen gelirden de müvekkillerine pay verilmediğini, miras paylaşımı sırasında markaların müvekkillerine intikal ettirilmediğini, 1950’li yıllarda müvekkillerinin murisi … tarafından yaratılan ve meşhur edilen markanın Türk Patent Enstitüsü’nün kurulmamış olması dolayısı ile tescil ettirmediğini, davalının marka ile ilgili araştırma yapmadan markayı kullanmak suretiyle haksız ve hukuka aykırı kazanç elde ettiğini, gerçek hak sahibinin müvekkilleri olduğunu, 556 sayılı KHK 42. maddesinde markanın hükümsüzlüğünün eser sahibi tarafından talep edileceğinin, tescilsiz markaların da koruma hakkından faydalanacağını, davalının … Ltd Şti. adına Türk Patent Enstitüsü’ne başvurarak 18/03/2009 tarihinde “…”, 05/02/2013 tarihinde “…”, 03/04/2006 tarihinde “…”, 29/06/2012 tarihinde “…+şekil”, 18/04/2014 tarihinde “…+şekil”, 25/05/2010 tarihinde “…+şekil” 15/06/2001 tarihinde “…”, 25/05/2010 tarihinde “…+şekil” şeklinde markaları tescil ettirdiğini, davalının bu markaları yüksek hacimli ihracatta kullandığını, en büyük zincir marketlerde ürün satışı yaptığını, bu kanallardan elde edilen gelirden müvekkillerine pay vermediğini, miras haklarının çiğnendiğini, üçüncü kişilere devrin önlenmesi amacı ile ihtiyati tedbir talepleri olduğunu, başka tescilli markalar varsa onlarında tespit edilerek marka hükümsüzlüğü ile sicilden terkinini, markalarda hak sahibi olduklarının tespiti ile TPE nezdinde markaların kendi adlarına tescilinin kayıt edilmesini, ticari işletmeye karşı fazlaya ilişkin hakları saklı kalma kaydı ile haksız kullanım sebebi ile 5.000-TL maddi tazminatın müvekkillerinin murisi …’un ölüm tarihi olan 07/10/1997 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile müvekkillerine ödenmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davanın zamanaşımı süresinin geçmesinden dolayı reddinin gerektiğini, müvekkili şirketin … adı altında birçok marka hakkının sahibi olduğunu, markaların tamamının logolu ve logosuz olarak TPE nezdinde tescilli olduğunu, söz konusu tescil başvurusunun 04/02/1985 yılında Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’na … tarafından yapılarak tescil ettirildiğini, Türk Patent Enstitüsü’nün kuruluş yılı olan 1995 yılından sonra Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescillenmiş ve müvekkili adına hak doğurmaya başladığını, zaman içerisinde birçok marka yaratılarak tescillendiğini, markaların şirkete devir tarihinin 16/01/1995 olduğunu, markanın tanınmış marka olmasından dolayı davacıların şirkete dava açma haklarının 1990 yılında sona erdiğini, 42. madde de marka hükümsüzlük hallerin yer aldığını, davacıların değerlendirdiği gibi davanın, miras hukuku açısından değerlendirildiğinde; Muris …’un 07/10/2007 tarihinde vefat ettiğini, markanın üzerinde veraseten kendilerine intikal etmesi gereken bir hak iddiasında iseler bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde dava açmaları gerektiğini, dava açma sürelerinin dolduğunu, genel dava açma süresi olan 10 yıllık sürenin de 07/10/2007 tarihinde dolduğunu, davacıların hak iddia edebilmesi için markanın miras bırakanları adına tescilli olması gerektiğini, markanın … adına tescilli olduğunu, davacıların miras hakkının hiçbir zaman olmadığını, 20 yıllık zilliyetliğe ilişkin zamanaşımı süresinin de dolduğunu, markanın şirket ortağı ve yaratıcısının isminin “…” olduğunu, …’un markayı 04/02/1985 senesinden beri tescilli hak ile kullanıldığını, 20 yıllık zilyet olduğunu ve markada tescilin yanı sıra tescilsiz kullanıma yönelikte hak sahibi olduğunu, markanın 30 yıllık tescilli marka olduğunu davanın reddini talep ettiklerini, davacı tarafın marka üzerinde miras bırakılma sebebi ile hak iddia ettiklerini, ayrıca markanın hükümsüz kılınarak sicilden terkinini talep ettiklerini, bu iki davanın birlikte görülmemesi gerektiğini, davacı tarafın marka üzerinde haklarının olmadığını,bu hakkın ispatlanmasından sonra alacak yönünden iddialarının tartışılabileceğini, dolayısı ile marka üzerinde hiçbir hakkı olmayan 3. kişilerin şirketin ticari defter ve kayıtlarını talep etmeleri veya kar payı ispatı açısından ifşaya zorlanma ve ticareti bilerek engelleme suçlarını oluşturduğunu, dolayısıyla mahkemenin müvekkilinin itibarını koruma ve ticari sırlarını ifşaya zorlanmamak adına davaların bölünmesini ve markanın hükümsüzlüğü davasının alacak davası açısından bekletici mesele yapılmasının zorunlu olduğunu, davacıların talebi üzerine mahkemenin markaların devrini önlemek amacı ile markalar üzerine tedbir koyduğunu, bu tedbirin haksız olduğunu, hak sahibi olduklarını ispatlayan hiçbir delilleri olmadığını, … Limited Şirketi’nin 1995 senesinde kurulduğunu,…’un %70, …’un %30 hissedar olduğunu, bu durumun davacı tarafa anlatıldığını, davacıların murisi …’un, … markası ya da … Ticaret Limited Şirketinde hak sahibi olmadığını, müvekkilinin markayı kullanarak tanınmış hale getirdiğini, davanın reddini tedbir hususunda itirazları değerlendirilerek tedbirin kaldırılıp TPE müzekkere yazılmasını, tedbir kaldırmayacak ise müvekkilinin yargılama nedeni ile doğmuş ve doğacak zararları nedeni ile mağdur olmaması için tedbirin teminata bağlanmasını ve davacı tarafa 300.000-TL teminatı depo etmek üzere kesin süre verilmesini, davanın haksız ve dayanaksız soyut anlatımlarından başka hiçbir delile dayanmaması nedeni ile reddini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacılara yüklenmesini beyan etmiştir.
Mahkememizce ve talimatla tanıklar dinlenmiştir.
Bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
21/10/2018 tarihli bilirkişi kurulu raporu ibraz edilmiştir.
21/10/2018 tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle;Markanın kurucusunun … Ticaret Sicil Memurluğununda … sicil numarası ile kurulan … LİMİTED ŞİRKETİ olduğu, şirketin kurucularının … ve … olduğu, …’un bu şirketlerde hiçbir şekilde ortak olmadığı, şirketin kuruluş işlemlerinin 04/01/1994 tarihinde tescil edildiği, şirketin 13/01/1994 tarih ve 3448 sayılı gazetede yayınlandığının tespit edildiği, … adına hiçbir marka başvurusuna rastlanılmadığı, dava konusu markanın ilk olarak 1985 yılında davalı adına tescil edildiği, yapılan tespitten eke konulan evraklar üzerinde “…” ibareli markaların faturalar, evraklar, ambalaj ve kutular üzerinde kullanımını ispatlayan yeterli delile rastlandığı bildirilmiştir.
Davacılar vekilinin rapora itiraz etmesi üzerine yeniden rapor alınmıştır.
14/10/2019 tarihli bilirkişi raporu ibraz edilmiştir.
14/10/2019 tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle; Dava konusu markanın 04/02/1985’ten beri seri marka olarak davalı şirket adına tescilli olduğu, davacıların, murislerinin peynircilik işi ile uğraşırken “…” markasını kullandığını ispatlayamadıkları, tescili elinde bulunduran davalı şirketin markanın gerçek hak sahibi olduğu, doktrin, Yargıtay kararları ve MK’nun 2.maddesi göz önünde bulundurulduğunda bu hükümsüzlük davasının tescilden yaklaşık 30 yıl sonra ikame edilmesinin hukuk düzeninde korunamayacağı bildirilmiştir.
Mahkememizce 14/10/2019 tarihli bilirkişi kurulu raporuna itibar edilmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE
Dava: Davacıların murisi … tarafından yaratıldığı iddia olunun … ve …+ şekil ibareli …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … sayılı markaların üzerinde davacıların miras hakkından kaynaklanan hak sahibi oldukları, davalının haksız tescili sebebiyle hükümsüzlüğü ve markaların davacılar adına tescili, davalının haksız kullanımı sebebiyle fazlaya dair hak ve talepler saklı kalmak kaydı ile şimdilik 5.000-TL maddi tazminatın faizi ile tahsiline ilişkindir.
6769 Sayılı S.M.K.’nun 10/01/2017 tarihli resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiği, davanın ise 556 Sayılı K.H.K.’nın yürürlükte olduğu 22/07/2015 tarihinde açıldığı, bu nedenle davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 556 Sayılı KHK hükümleri dikkate alınmıştır.
Hukukumuzda daha önce kullanılmayan işaretler açısından marka hakkının tescil ile ortaya çıkacağının kabul edildiği ancak tescil öncesi kullanımın varlığı durumunda da kullananı belirli koşullar altında ve ispat yükü kendisinde olmak üzere tescil sahibinin önüne koyup onu üstün hak sahibi kabul ettiği, kural olarak tescil ile marka hakkının doğduğu ancak söz konusu işaretin ilk tescilden önce kullanılmak suretiyle piyasada tanınmış hale getirilmişse marka hakkı sahibinin, işareti tescilden önce kullanarak piyasada tanınmış hale getiren olduğu, bu kişiye gerçek hak sahibi denildiği, davada uyuşmazlığın; Gerçek hak sahipliği noktasında toplandığı zira davacıların, mirasçısı oldukları …’un markayı yarattığı ve meşhur hale getirdiğini iddia ettikleri, markaların ise davalı şirket adına tescilli olduğu, tescilden önce markayı oluşturacak işaretin seçilmesi, kullanılması ve ayırt edici hale getirilmesi söz konusu ise markanın gerçek hak sahibinin; Markayı seçen, kullanan ve ayırt edici hale getiren kimse olduğu tescilsiz markanın, Miras Hukuku hükümlerine göre mirasçılara intikal edeceği, davaya konu markanın gerçek hak sahibinin muris … olması durumunda, davacıların marka üzerinde müşterek hak sahibi olabilecekleri, bütün dosya kapsamından; Davacıların murisi …’un “…” markasını maruf hale getirdiği ve markanın kullanıldığının ispat edilemediği, murisin markanın tescilli olduğu 29.sınıfa yani “hayvansal kaynaklı sütler, bitkisel kaynaklı sütler, süt ürünleri” yönelmiş mesleği icra etmesinin tek başına … markasını kullandığı ispatı için yeterli olmadığı, davacıların, murislerinin peynircilik işiyle iştigal ettikleri ancak bu işi yaparken “….” markasını kullandığına dair belge-delil sunamadıkları, bu durumda ilk tescili gerçekleştiren davalı şirketin, markanın gerçek hak sahibi olduğu, ayrıca davalı tarafça ileri sürülen zamanaşımı itirazı değerlendirildiğinde;Hükümsüzlük davasının KHK’da süreye bağlanmadığı, dolayısıyla kural olarak markanın tescilli olduğu süre boyunca açılabileceği bununla beraber kanun koyucunun KHK 42/1-a hükmü ile tanınmış markalara ilişkin hükümsüzlük davası açılmasını, tescilden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süreye bağladığı, bu madde haricinde hükümsüzlük davalarına ilişkin özel bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre düzenlemesi bulunmadığından Yargıtay ilamlarında belirtildiği üzere bu maddedeki 5 yıllık sürenin tanınmış markaya dayalı olmayan hükümsüzlük davalarına da teşmil edeceği, Mahkememizce itibar edilen bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere: Dava konusu markanın 04/02/1985’ten beri seri marka olarak davalı şirket adına tescilli olduğu, davacıların, murislerinin peynircilik işi ile uğraşırken “…” markasını kullandığını ispatlayamadıkları, tescili elinde bulunduran davalı şirketin markanın gerçek hak sahibi olduğu, doktrin, Yargıtay kararları ve M.K’nun 2.maddesi göz önünde bulundurulduğunda hükümsüzlük davasının tescilden yaklaşık 30 yıl sonra ikame edilmesinin de hukuk düzeninde korunamayacağı bu nedenle davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklanacağı üzere;
1-DAVANIN REDDİNE,
2-54,40-TL ilam harcının, peşin alınan 85,39-TL’den mahsubu ile kalan 30,99-TLnin karar kesinleştiğinde ve talepleri halinde davacılara iadesine,
3-Markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talebi nedeniyle Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 4.910-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
4-Maddi tazminat talebi nedeniyle Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 4.910- TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davalı tarafın yapmış olduğu 100-TL yargılama giderinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacıların yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
7-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talepleri halinde iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 16/03/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır