Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/256 E. 2020/66 K. 11.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/256 Esas
KARAR NO : 2020/66

DAVA : FSEK’ten Kaynaklı Tecavüzün Ref’i, Maddi Tazminat
DAVA TARİHİ : 05/05/2015
KARAR TARİHİ : 11/02/2020

Taraflar arasında fsek’den ve Haksız Rekabetten kaynaklanan tazminat davası Kapatılan İstanbul 3.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2015/98 sırasına kayıtlanmış ve yargılama devam ederken HSK’nun 02/08/2017 tarihli ve 1071 sayılı kararı uyarınca İstanbul 3 ve 4. FSH Hukuk Mahkemelerinin 08/08/2017 tarihi itibarıyla faaliyetlerinin durdurulmasına, 3. FSH Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan dava, iş ve arşiv dosyalarının 1. FSH Hukuk Mahkemesine devrine karar verilmiş, dava dosyası uyap tevzii bürosunca mahkememizin 2017/256 esas numarasına kayıtlanarak yargılamaya mahkememizde devam edilmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVADA;
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … A.Ş’ye ait “…” logolu yayın kuruluşu ve yapımcılığını davalı … Prodüksiyonun üstlendiği ve …’ın sunduğu “…” programı ile müvekkiline ait evlendirme-izdivaç formatını izinsiz olarak kullandığını, eser sahiplerinin mali haklarını ihlal ettiğini ve mali hakların takibi ve telif ücretlerinin tahsili hususunda hak kaybına uğramalarına sebebiyet verdiklerini, haksız kazanç elde ettiklerini iddia ederek haksız fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla FSEK madde 66.uyarınca davalıların tecavüzünün ref’ine, eserin (formatın) radyo ve televizyon istasyonlarında ve internet sitelerinde yayınlanmasının tedbiren durdurulmasını, FSEK 68.madde kapsamında hesaplanacak tutarın 3 katı tutarında olmak üzere belirsiz alacak davası olarak şimdilik 5.000 TL mali hak bedelinin haksız fiilin gerçekleştiği tarihten başlayarak avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı 11.6.2015 tarihli ıslah dilekçesiyle; davalıların formatı ve mali hakları müvekkili şirkete ait olan evlendirme programını izinsiz kullanmaları, müvekkilinin Fikri Mülkiyet Haklarını ihlal ederek FSEK’e muhalefet eden davranışları ve hali hazırda müvekkilinin yapımcılığını sürdürdüğü ve …’de yayınlanan “…’la adlı evlendirme programını ve formatını aynen izinsiz şekilde kullanarak yapım ve yayınını gerçekleştirdikleri ve …’de yayınlanan “…” isimli programın, müvekkili şirketin telafisi imkansız zararlara maruz kalmaması bakımından, FSEK mad. 66 kapsamında hakime gerekli önlemleri alma yetkisinin verilmiş olması, hem de FSEK mad. 77’de ihtiyati tedbirin özel olarak düzenlenmiş olması bakımından ve ayrıca HMK mad.389 ve devamı kapsamında her ne nam ve ad altında olursa olsun davalı kanalda, Tv ve internet sitelerinde, video paylaşım sitelerinde yayınlanmasının tedbiren durdurulmasını, davalıların, mali haklarının müvekkili şirkete ait eser üzerindeki müvekkilinin haklarını ihlal etmesi dolayısıyla söz konusu tecavüzün ref’i (FSEK 66), müdahalenin men’i (FSEK 69) ile müvekkilinin zararlarının avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
SAVUNMA: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; fikri bir ürün olan televizyon program formatlarının eser kapsamında olmadığını, davacının da formatının eser niteliği taşımadığını, davacının program formatıyla müvekkilinin program formatının birbirinden tamamen farklı olduğunu, davacının haklarını ihlal etmediğini, haksız ve hukuka aykırı davanın reddini istemiştir.
Davalı … Filmcilik A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının iş bu davada aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, formatlar arasında benzerliğin de bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 2.FSHHM’nin 2016/99 ESAS VE 2016/73 KARAR SAYILI DOSYASINDA;
İDDİA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalıların , mali hakları müvekkili şirkete ait izdivaç (evlilik) televizyon formatı ve bu formada çekilen izdivaç programını taklit etmek suretiyle T.T.K 55 ve devam maddeleri kapsamında haksız rekabete müteallik davranışlarda bulunmaları nedeniyle, haksız rekabetin tespiti, men’i ve davalılar aleyhinde tazminata hükmedilmesi ile tüm zararlarının avans faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline, müvekkilli şirketin emek ve ürününden haksız şekilde faydalanarak ve iltibas teşkil eden davranışlarda bulunarak müvekkili şirketin en son yapımcılığını üstlendiği ve …’de yayınlanan “…’la” adlı evlendirme programını, müvekkiline ait formatla çekilen programları ve mali hakları müvekkilli şirkete ait formatı aynen izinsiz şekilde ve birebir kullanarak yapım ve yayınını gerçekleştirdiği “…” isimli programın, müvekkili şirketin telafisi imkansız zararlara maruz kalmaması bakımından T.T.K 61.madde ile HMK 389 ve devam maddeleri nazara alınarak TV ve internet sitelerinde, video paylaşım sitelerinde yayınlanmasının tedbiren durdurulmasına ve haksız rekabetin durdurulmasına ivedi olarak karar verilmesini, ayrıca davalıların, mali haklarının müvekkili şirkete ait eser üzerindeki müvekkilli şirketin haklarınıihlal etmeleri dolayısıyla söz konusu tecavüzün refi (FSEK 66) ile muhtemel tecavüzün men’i ( FSEK 69) ile müvekkili şirketin zararlarının tazmini (FSEK 70/2) talepli olarak İstanbul 3. FSHM’ nin 2015/ 98 E. sayılı dosyasında yine dava konusu formatla ve programla ilgili olarak müvekkil şirket tarafından açılmış bir dava olduğundan aralarındaki bağlantı, tarafların aynı olması ve her iki davadaki taleplerin birlikte değerlendirilmesi gereği nazara alınarak iş bu davanın HMK m. 166 kapsamında İstanbul 3. FSHM’nin 2015/ 98 E. sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Asıl davada dava konusu uyuşmazlık; davacıya ait program formatının davalılar tarafından izinsiz kullanılıp yayınlandığı iddiasıyla tecavüzünün ref’i,(formatın) radyo ve televizyon istasyonlarında ve internet sitelerinde yayınlanmasının durdurulması, FSEK 68.madde kapsamında hesaplanacak tutarın 3 katı tutarında olmak üzere belirsiz alacak davası olarak şimdilik 5.000 TL mali hak bedelinin haksız fiilin gerçekleştiği tarihten başlayarak avans faizi ile tahsili istemine ilişkindir.
Birleşen davada dava konusu uyuşmazlık; Davalıların, mali hakları davacı şirkete ait izdivaç televizyon formatı ve bu formatla çekilen izdivaç programını taklit etmek suretiyle TTK 55 kapsamında haksız rekabetin tespiti, men’i, maddi tazminat talebi, … isimli programın TTK 61 ve HMK 389 uyarınca tedbiren durdurulması, tecavüzün ref’i, men’i, ayrıca 25.000TL belirsiz alacağa yönelik maddi tazminat talebi, zararların tespiti talebine ilişkindir.
Huzurdaki davada ve birleşen davalarda davacının dayandığı program formatının eser niteliğinde olup olmadığı, davacının dayandığı programın ve formatının anonim unsurlardan oluşup oluşmadığı, 2 nolu davalı tarafından yapımı gerçekleştirilen ve 1 nolu davalıya ait … logolu televizyon kanalında yayınlanan “…” adlı televizyon programının, davacının dayandığı “…” adlı televizyon programına ait formattan yararlanarak ve davacının hak iddia ettiği program formatı kullanılarak oluşturulup oluşturulmadığı, davacının format üzerinde eser sahipliği söz konusu ise eser sahipliğinden kaynaklanan hakların, davalı tarafça ihlal edilip edilmediği, yayınlarının durdurulması taleplerinin yerinde olup olmadığı, maddi tazminat talebinin yerinde olup olmadığı, davacının mali hakları devraldığı sözleşmenin geçersiz olduğu yönündeki savunmaların yerinde olup olmadığı, haksız rekabetin söz konusu olup olmadığı hususlarının tartışılmasını gerekli kılmaktadır.
Davanın açılmasını müteakip davacı ve davalıların dava, cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, beyanlarında geçen deliller toplanmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsanında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266. madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …, …, … 27/11/2015 tarihli raporlarında; davacıya ait program formatının, özgün bir niteliğe sahip olmadığını, bu meyanda FSEK md.l/B anlamında hususiyet taşımadığından bahisle eser niteliğini haiz olmadığını, yine, davacıya ait program formatında kullanılan unsurların kimsenin tekeline bırakılmayacak unsurlar olduğunu, bu unsurların her iki programdan önceki gerek yerli gerek yabancı formatlarda da; televizyon sektöründe kullanılan unsurlar olduğunu, dolayısıyla herkesin kullanımına açık unsurların kullanımı nedeniyle benzerlikler olmasının kaçınılmaz olduğunu, öte yandan, dekorda kullanılan merdivenin benzerliği, her iki programda da “…” deyiminin kullanımı ve … denilen, ekranda yazılı bilgilerin verildiği, kişileri tanıtan yazılar ve programa ait sosyal medya hesaplarının ve iletişim bilgilerinin yazılı olduğu bantların benzerliği hususlarının her iki programın seyirci nezdinde karıştırılmasına yol açacak unsurlar olmadığı gibi, bu unsurların program formatına ayırt edici nitelik kazandıran unsurlardan da olmadığını, davacı ve davalıya ait programlardaki asli unsurlar ve tali unsurlar ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, seyirci (algısı) nezdinde, her iki programın karıştırılabilir olduğundan söz edilemeyeceğini bildirmişlerdir.
Bilirkişiler Prof.Dr. …, Prof. Dr. …, … 10/03/2016 tarihli bilirkişi raporlarında; medya literatürü ve terminolojisi (jargonu) açısından televizyon programları “ürün” olarak değil, “yapım” olarak nitelendirildiğini, Tretman, snopsis, senaryo gibi aşamalarından geçerek üretildiklerinde “yapım” olduklarını, dava konusu davacının sunduğu belgelerde yer alanların bir “fikir ürünü” olabileceklerini fakat “televizyon ürünü” olamayacaklarını, fikir (format, yöntem, teknik, liste) ürünlerinin değil eser olarak şahsi özellikler taşıyan yaratıların FSEK kapsamında korunabileceğini, davacının fikrinin, kayıt altına alınmış ve sözleşmeye konu olmuş bir format taslağı olduğunu, içinde özgün bir fikrin bulunmadığını, çöpçatan programların dünyanın her yerinde ve uzun zamandır yapılmakta ve televizyonlarda yayınlanmasının genel geçer bir uygulama olduğunun ortada olduğunu, formatların eser sayılamayacağını, çünkü şahsi özellik şartlarının saptanmasına el vermeyecek kadar genel biçimlerde yazıldıklarını, ürün olarak görülemeyeceklerini, çünkü söz konusu içerikte bir ürünün ancak yapım ve yayın koşullarının tamamlanması ile ortaya çıkacağını bildirmişlerdir.
Bilirkişiler Prof.Dr. …, Prof. Dr. …, … 22/10/2018 tarihli bilirkişi raporlarında; kök rapordaki görüşlerinin sabit olduğunu bildirmişlerdir.
Bilirkişiler Doç.Dr. …, … ve … 30/05/2019 tarihli raporlarında; davacı tarafça yapımı gerçekleştirilen evlendirme programı formatının FSEK hükümleri uyarınca eser vasfını haiz olmadığını, davacı programı ile davalı programının karşılaştırılmasında; her iki programın zorunluluk olmadığı halde bir çok unsur yönünden benzer şekilde yapıldığını, bu yönüyle eser vasfını haiz olmasa bile davacı ürününün FSEK m.84 atfı ile haksız rekabet hükümleri uyarınca korunabileceğini, zira bu programı davalıdan önce yapan kişinin davacı olduğunu bildirmişlerdir.
Davacı ve davalı yanca dosyaya hukuki mütalaa sunulmuştur. Mütalaa içerekleri taraf beyanlarına göre hazırlandığından mahkememizce hükme dayanak alınamamıştır.
A-Uyuşmazlığın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler
Bilindiği gibi 5846 sayılı FSEK’nun 1/B maddesinin ‘a’ bendinde eser, “sahibinin hususiyetini taşıyan ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini” ifade eder. Buna göre bir fikri ürünün eser sayılabilmesi için iki koşulu birlikte gerçekleştirmesi gereklidir. İlk olarak fikri ürünün sahibinin hususiyetini taşıması, bir başka deyişle kendinden önce ortaya konmuş benzerlerine göre özgün bir niteliğe sahip olması gerekir. İkinci olarak bu fikri ürünün FSEK’nun ikinci ve devamı maddelerinde belirlenen eser kategorilerinden birine dahil edilebilmesi aranmalıdır.
Buna göre eserden söz edilebilmesi için öncelikle onu vücuda getirenin ilmi, edebi ve sanatsal özelliklerini yansıtması gerekir. Subjektif unsur da denilen bu koşula “eser sahibinin hususiyeti” denilmiştir. Eser sayılmanın ikinci koşulu, FSEK anlamında eser sayılmayı gerektirecek düzeyde somutlaşmış olmaktır. Objektif unsur olarak nitelenen bu koşula göre, kanunda belirtilen dört sınıf eserden birisine dâhil edilemeyecek ölçüde şekillenmemiş bir düşünce, fikir, taslak veya tasavvur eser olarak nitelendirilemez. Kanunumuzda eser türleri, 2. maddede ilim ve edebiyat, 3. maddede musiki, 4. maddede güzel sanat eseri ve 4. maddede sinema eseri olarak belirlenmiştir. Uyuşmazlık konusunu oluşturan ve evlenme proğramının eser olarak kabul edilip edilmemesinde başvurulacak kıstaslar aynıdır.
Bu bağlamda belirtilmelidir ki, bir kitle iletişim aracı olan televizyon üzerinden verilmek istenen mesajlar programlar aracılığıyla verilir. O yüzden televizyon programları geniş izleyici kitlelerine sunulmak için üretilir. Belli bir türde, belli içerikte ve izleyicinin ilgisini çekecek bir biçimde bir televizyon programının anlatı yapısı oluşturulurken formattan yararlanılır. Program veya yayın formatı, programın yapısını ve biçimini, yapım yaklaşımını anlatan bir kavramdır. Örnek bir yapısı vardır. Pek çok tv programı, uluslararası pazarda format olarak satılmakta, yapılan anlaşmalar çerçevesinde, satın alan ülkelerin toplumsal, kültürel yapılarına göre uyarlamalarına izin verilmektedir.
Yasada fikir ve sanat eserlerinin çeşitleri ikinci maddede düzenlenen ilim ve edebiyat eserleri, üçüncü maddede yer verilen musiki eserleri, dördüncü maddede tanımlanan güzel sanat eserleri, beşinci maddede düzenleme bulan sinema eserleri ve son olarak altıncı maddedeki işleme ve derlemeler olarak sayma yöntemiyle belirlenmiş bulunmaktadır.
Yasa eser sahibini bir eseri meydana getiren kişi olarak belirlemiştir. (FSEK md. 8/1) Yasanın 9. maddesinde eser sahiplerinin birden fazla oluşu hallerine yer verilmiştir. Yine eser sahipliği yönünden belirlenen karineler yasanın 11 ve 12. maddelerinde yer almaktadır.
Eser üzerindeki mali ve manevi hakları ihlal edilen kişi, FSEK’nun 66. maddesi uyarınca, tecavüz edene karşı tecavüzün ref’ini (ortadan kaldırılmasını), 69. madde uyarınca muhtemel devam eden tecavüzlerin men’ini (önlenmesini), mali hakların ihlali halinde ayrıca 68. madde uyarınca, sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya rayiç bedel itibariyle uğradığı zararın en çok üç kat fazlasını isteyebilir. Şüphesiz bir mali hakkı eser sahibinden veya haleflerinden devralan kişi veya kişilerin de bu taleplerde bulunmaları mümkündür.
Genel anlamda haksız rekabet, 6762 sayılı TTK’nın 56. maddesinde “aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suiistimalidir” şeklinde tanımlanmıştır. Haksız rekabet nedeniyle açılabilecek davalar anılan TTK’nun 58 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, ‘Haksız rekabet yüzünden… zarar gören veya böyle bir tehlikeye maruz bulunan kimse, fiilin haksız olup olmadığının tespitini, haksız rekabetin men`ini, neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini, kusur varsa zarar ve ziyanın tazminini, Borçlar Kanununun 49 uncu maddesinde gösterilen şartlar mevcutsa manevi tazminat verilmesini’ isteyebilir.
B-Delillerin Değerlendirilmesi
Yukarıda açıklanan mevzuat ve ortaya konulan ilkeler uyarınca dava dosyası, taraflarca sunulan deliller, iddia ve savunma ile konunun teknik yönlerinin aydınlatılması için alınan raporlar çerçevesinde değerlendirilmiştir.
Buna göre, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında bir fikir ürününün eser sayılabilmesi için; sahibinin hususiyetini taşıması, şekillenmiş olması ve FSEK’te öngörülen eser türlerinden birine girmesi gerekmektedir. Dolayısıyla dava konusu evlendirme programının, program formatının eser korumasından yararlanabilmesi için bu şartlar çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ülkemizin de taraf olduğu Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması (TRIPS) md.9/2’de de belirtildiği üzere, telif hakları fikirleri değil, onların ifade ediliş şekillerini korumaktadır. Bu noktada, formata ilişkin fikrin ifade edilmesinde, hususiyet önem arzetmekte, dolayısıyla formatı oluşturan düşüncenin farklı ya da sıradan olması değil, formattaki düşüncenin ne şekilde ifade edildiği belirleyici olmaktadır. Format yazarı, program formatını detaycı bir anlatımla ele almalı, proğramın genel kuralları, canlı akışlar, sahne dekoru, müzik, sunucunun dış görünüşü ve programı sunma stili-davranışları, sunucunun önceden belirlenen slogan şeklindeki kelimeleri söyleyiş anları, stüdyodaki konukların ve televizyon izleyicilerinin programa katılımı, rolleri gibi tüm detaylar, yaratıcısının hususiyeti ile belirtilmelidir. Belirtmek gerekir ki, format unsurlarında hususiyet ön plana çıksa bile formatın hususiyeti tüm unsurların bir bütün halinde izleyicide uyandırdığı duyguda belirginleşecektir .
Hususiyet, şekilde meydana gelebileceği gibi içerikte de meydana gelebilir. Dolayısıyla içeriğin şekillenmesine temel olan hususiyetle yoğrulmuş özgün fikrin de bir başka biçim etrafında meydana getirilmesi durumunda telif hakları ihlali gündeme gelebilir. Fakat, formatta telif ihlali konusu gündeme geldiğinde öncelikli olarak bakılması gereken, mevcut eserin özgün unsurlarının yeni yaratımdaki kullanım oranı yani yeni yaratımın serbest yararlanma sınırını aşıp aşmadığının belirlenmesidir.
Bu bakımdan, aynı ya da bilinen fikirler temel alınarak üretilen program formatlarında hususiyet detaylarda kendini belli eder. Yasaman, program formatlarının soyut fikirde kaldıklarını ve bu nedenle somutlaşma şartını yerine getirmediklerini öne sürerek program formatlarının FSEK kapsamında değerlendirilemeyeceğini, ancak ekonomik bir değeri olan ve fikri emek sonucu meydana getirilmiş formatların haksız rekabet hükümlerince koruma göreceğini ve bunun için de sıradan unsurların değil, orijinal nitelikteki unsurların nazara alınacağını belirtmiştir. Aynı veya bilinen fikirlerden oluşmuş televizyon program formatları arasında çıkan uyuşmazlıklarda, formatın özgün olup olmadığının detaylarda şekillenmiş hususiyetin varlığıyla çözüme ulaşacaktır.
Bir fikri ürünün eser olabilmesi için sahibiyle arasında bir aidiyet bağının yani hususiyetin olması gerekmektedir. Dolayısıyla alelade ele alınmış bir format fikri ne kadar dahiyane ya da ne kadar idrak edilebilir olursa olsun belirgin bir hususiyetle şekillenmedikçe format eser olarak değerlendirilemeyecektir. Formatı diğerlerinden ve benzerlerinden ayırt eden hususiyet, format unsurlarında şekillenebileceği gibi unsurların kombinasyonunda da meydana gelebilir.
Televizyon program formatlarına hukuki bir zemin araştırıldığında öncelikli olarak düşüncelerin soyutluktan çıkıp her şeyi içine alacak şekilde hususiyetle detaylandırılması gerekmektedir.
FSEK kapsamında eser korumasından yararlanmanın unsurlarından olan tespit edilme koşulu, bir eserin mevcudiyeti bakımındandır. Soyut düşüncelerin tespiti, onların eser sayılmalarını gerektirmez.
Yukarıda yer alan mevzuat hükümleri ve açıklamalar kapsamında, Alınan tüm heyet raporlarındaki ortak görüş davacıya ait program formatının, özgün bir niteliğe sahip olmadığı, bu kapsamda FSEK md.l/B anlamında hususiyet taşımadığından bahisle eser niteliğini haiz olmadığıdır. Dolayısıyla davacının FSEK kapsamındaki taleplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davacı yan aynı zamanda eylemin haksız rekabete neden olduğunu da ileri sürmüştür Bu kapsamda alınan son raporda programın eser vasfını haiz olmasa bile davacı ürününün FSEK m.84 atfı ile haksız rekabet hükümleri uyarınca korunabileceğini, zira bu programı davalıdan önce yapan kişinin davacı olduğunu bildirmişlerdir. Ancak son bilirkişi raporu programın bütünü içindeki detaylar kapsamında ele alandığında yerinde değildir. Zira haksız rekabet olgusu hukuki bir kavram olup, son rapordaki haksız rekabet oluşturacağı yönündeki tespitler bu tarz proğramlarda (kadın kuşaklarında) olmazsa olmaz unsurlar olduğundan mahkememizce yerinde görülmemiştir. Ayrıca haksız rekabete dayalı son rapordaki görüşler daha önce alınan her iki heyet raporundaki görüşler ile birlikte incelendiğinde mahkememizce ilk ve ikinci alınan heyet raporları ile ek rapor kapsamının daha detaylı, program içeriklerini denetime uygun olarak dünyada var olan diğer formatlarla ile inceleme yaptıklarından; …, …, … ve bilirkişiler Prof.Dr. …, Prof. Dr. …, … tarafından düzenlenen raporlar mahkememizce hükme dayanak olarak alınmıştır.
Zira; alınan ilk iki heyet raporlarında da belirtildiği üzere, davaya konu televizyon programları ve formatlarının unsurları açısından tamamen farklı olduğu gibi, çöpçatanlık , evlendirme fikrinden yola çıkarak hazırlanan davaya konu programların ve benzer formatların uzun yıllardır Türkiye’de ve tüm dünyada yayınlanmış olması, yenilik niteliğine haiz olmaması, bu formatın Türkiye de ve dünyada kendilerince ilk kez geliştirildiği yönünde de delil sunulmamış olması, genel hükümler çerçevesinde herkesin kullanımına açık unsurların haksız rekabette neden olmayacağının açık olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan evlendirme programlarının toplumun ahlaki yapısını bozması nedeniyle bu tarz programların yasaklanmış olması karşısında dahi topluma hiçbir olumlu katkı yapmayan bu tarz proğramların eser olarak korunmayacağı çok açık olup, genel unsurlar içeren hususların ise haksız rekabet hükümleri ile korunmayacağı hususuda açıktır.
Esasen bu programların ana formatının evlenmek arzusunda olanların bir araya getirilmesi olup, davacının bir yöntem, iş yapma metodu geliştirmediği, yayın akışı veya benzeri programcılık usullerin bu tarz proğramlar için genel unsurlar olduğu, FSEK 1/B-a ve 2/2 maddeleri anlamında sahibinin hususiyetini taşıyan bir ilim ve edebiyat eseri olmadığı, evlilik programlarının veya formatlarının Türk Ticaret Kanunu hükümleri dikkate alındığında korumadan yararlanamayacağı, zira basit düşüncelerin, herkes yada her sunucu tarafından öngörülen genel unsurların temel fikir ve yöntemlerin ötesine geçip somutlaşmadığı anlaşılmıştır.
Toplanan delillere göre davacı formatının FSEK kapsamında eser niteliği taşımadığı ve FSEK kapsamında korunamayacağı ve davalı tarafından ihlal edilen bir hakkın söz konusu olmadığını, haksız rekabet oluşturacak nitelikte format veya iş ürünü benzerinin kullanılmadığı, haksız rekabet kabulünü doğuracak bir emek sömürüsü bulunmamaktadır. Ancak davacı ise formatta çöpçatanlığın işleniş biçimini, programın akışının burada önemli olduğunu, kendine has üslubu ve hususiyeti olan formatın, davalılar tarafından daha önce gündüz kuşağında yayınlanan diğer programlardan farksız olarak tanımlanmasını ve formatı alelade konuma sokma çabasını ve bilirkişilerin aleyhe tespitlerini kabul etmediklerini bildirmişlerse de;
İki program arasındaki en önemli fark, davacı şirkete ait formatta katılımcıların talipleriyle paravanla bir araya getirilmesi davalılara ait programda ise katılımcıların talipleriyle yayında yüz yüze görüşmesi olup, iki formatın birbirinden farklı olduğu yan detaylardaki benzerliklerin genel benzerlikler olup, haksız rekabete sebebiyet vermeyeceği anlaşılmıştır. (aynı yönde Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04.04.2000 tarih ve 1999/9258 Esas 2000/2661 Karar sayılı ARENA televizyon programı ile ilgili içtihadı keza Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin sunucu ALİ KIRCA ile ilgili 06.06.2013 tarih ve 2011/8810 E., 2013/11841 K. sayılı ilamıları da aynı yöndedir)
Zira proğram bir bütün olarak incendiğinde ve kıyaslandığında sağlıklı sonuçlar verir. Nitekim ilk, ikinci bilirkişi raporlarında ve ek raporda da bu yöntem izlenmiştir. Son rapor ise proğramdaki bazı detaylar ele alınarak incelenmiş olması, diğer raporlar ile çelişen görüşlerinin ne için üstün tutulduğu da denetime uygun bulunmadığından son rapora iştirak edilmemiştir.
Zira, fikir ürünü olan program formatlarında, içeriğin detaylandırılması önemli bir husustur ve formatı yaratan düşüncenin farklı ya da sıradan olması değil, formattaki düşüncenin ne şekilde ifade edildiği hususu önemlidir. Bu hususa Yüksek mahkeme ilamlarında da işaret edilmektedir.Davaya konu iki format, başta esaslı unsurlarda birbirinden farkli olup en önemlisi sunucular bu tarz proğramlarda izleyici icin yayının izlenmesinde belirleyici etken olduğundan sunucu detayının gözten uzak tutulmaması gereklidir. Dosya içinde alınan ilk ve ikinci heyet ve ikinci heyetin ek raporlarında formatların unsurları denetime uygun şekilde detaylı bir tarzda incelenmiş olup, her iki programın asli ve tali unsurları, programların akışı, çöpçatanlığın nasıl sağlandığı, Türkiye’de ve dünyada benzer programların ne zamandır yayınlandıkları, seyirciler, dekor, renkler, orkestra, vtr, paravan dahil tüm unsurlar incelenerek, davaya konu formatların baskın unsurlarda birbirlerinden ayrıştığı hususu tespit edilmiştir.
Davacının üzerinde özgünlük iddasında bulunduğu unsurlar ise; yani Evlendirme programlarında benzerlik içeren unsurlar, kadın kuşağında yer alan diğer programlarda sıklıkla kullanılan unsurlardır. Bunlar merdiven, pembe ve kırmızı renkler, yazıların ekranda yerleştiriliş biçimleri, kullanılan ışıklar, orkestra, programda konuk ve katılımcı olarak iki ayrı konuk grubunun bulunması, yayın esnasında vtr’lerin girilmesi, kısa bilgilendirmeler yapılması, proğramda çay yada kahve içilmesi, ikram edilmesi, vb ..sadece evlendirme programlarında değil, kadın kuşağında yer alan gündüz programlarında sıklıkla kullanılmaktadır. Herhangi bir ayırt ediciliği olmayan bu unsurlar, yapılan programa ve verilen hizmete ilişkin olup tek kişinin tekeline bırakılacak unsurlar değildir. Basit ayrıntılar nedeniyke tükecinin aldanması yada bu ayrıntılardan etkilenip izleyicinin başka bir kanalı izlemesi de söz konusu değildir. Elbette ki bu noktada dikkat edilmesi gereken husus ise, tek kişinin tekeline bırakılmayacak olan bu unsurların sebep olduğu benzerliklerin haksız rekabet olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir. Haksız rekabetin temel unsuru emektir. Bu doğrultuda, fikri bir çabanın ürünü olan formatın yaratıcısının emeğinin korunacağı şüphesizdir. Ancak, bu durum, sadece herkesin kullanabileceği unsurlardan oluşmayan, orjinal niteliğe sahip formatlar bakımından söz konusu olmaktadır. Zira,genel olarak bilinen ve kullanılan unsurlar bakımından bir emek söz konusu olamayacağından,yaratıcı bir fikir öngörmeyen genel unsurlar üzerinde hak iddia edilerek haksız rekabete dayalı taleplerde bulunulması da mümkün değildir.
Sektörel anlamda TV programları, dizi ve film yapımlarından farklı olarak sabit ve değişken unsurların bileşiminden oluşur. Değişken unsurlar her program bölümünde farklılaşır ve genellikle doğaçlama olarak ortaya çıkarlar.
Program format metninde, programa (onu benzeri programlardan ayıracak) karakter kazandırmaya yönelik tüm sabit unsurların tam ve detaylı şekilde tanımlanması ve ortaya bir program akışının çıkartılmış bulunması gerekir; aksi takdirde bir formattan değil, olsa olsa bir “program fikri “nden bahsedilebilir. Program formatına bakıldığında görülen sabit unsurlar, o format uyarınca yapılacak programı kişinin zihninde onu diğer programlardan ayırt etmeye yetecek derecede canlandırabiliyorsa, ortaya çıkan fikri ürün format olarak kabul edilebilir. Formata ilişkin ”hususiyet” incelemesi de onun kapsadığı bu sabit unsurların bütün olarak değerlendirilmesi suretiyle yapılır.
Kendisini oluşturan kişi veya kişilerin yaratıcı çabasını ve fikri emeğini yansıtan bir televizyon programı formatında aranan “hususiyet” ve “fikir mahsulü olma” şartları haksız rekabet yönünden de en azından belli bir tarzda banal olmamayı , özgün yada ilk kez davacı yanca yaratılması gerekli olguları barındırması gereklidir.
Hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda da isabatle belirtildiği üzere; programlar arasında dekor, logo ve renk ton farklılığının yanı sıra programlar, ışıklandırmada verilen mesajların mahiyeti gereği de birbirinden ayrışmakladır. Tarafların programlarının yayın saati birbirinden farklı olup, sunucuların üslubu ve sunuş tarzlarının kendilerine has olması yayın akışına doğrudan etki eden bîr diğer etkendir. Buna karşılık programlar arasındaki benzerlikler, tüm gündüz kuşağı programları arasında da bulunmakta ve programların izlenmesini sağlayan belirleyici unsur vasfını taşımamaktadır. Sunucu uslubunda ve program işleniş tarzında farkların bulunması, genel konu olan çöpçatanlığın daha önce başka TV kanallarında işlenmiş olması, tali benzerliklerin karıştırılmaya yol açmasını engellemektedir. Programlar arasındaki benzerliklerin ise hususiyeti düşük, herkesçe kullanılan, kamuya açık düşünce, yöntem ve unsurlardan ibaret olduğu dolayısıyla davacı formatının genel içeriği, katılımcıların ve taliplilerin muhtemel beyan ve kararları, programın akışı ve bölümleri, dekor, müzik, sunucunun görünüşü ve programı sunma stili, sunucunun slogan kelimeyi söyleyiş anları, stüdyodaki ve TV karşısındaki izleyicilerin programa katılımı-rolleri dikkate alındığında ( gerek ülkemizde ve dünya çapında kullanılmış aynı içerikteki eski formatlar karşısında ) hususiyet eksikliği taşıdığı, formata dayalı unsurların bütünsel olarak izleyicide bıraktığı etkiye bakıldığında ise; Davacının program formatında neşeli ve katılımcıya pay bırakan, uzman görüşleri İle aydınlatıcı bilgiler veren bîr algının yaratıldığı, davalının programında ise gerginliğin ve tartışmanın çok daha fazla olduğunun tespit edildiği, Ön planda olan bu unsurların değerlendirilmesinden yola çıkıldığında her iki programın izleyicide uyandırdığı duygu ve içeriğin farklı olduğu, formatların haksız rekabet hükümlerince korunabilmesi için dahi harcı alem unsurlara değil, orijinal nitelikteki unsurlara ihtiyaç duyulacağının bilenen bir gerçek olduğu, formatın hususiyetinin bu kapsamda ön planda olduğu, iddiaya konu formatın unsurlarının ise TV sektöründe birçok formatta kullanılan, herkesin kullanımına açık ve bu sebeple kimsenin tekeline bırakılmayacak mahiyet taşımaları sebebiyle haksız rekabetin (özellikle İltibas veya iş ürünlerinden yetkisiz yararlanma hallerinin) somut olayda gerçekleşmediği anlaşılmıştır.
Ham fikirler yada genel olarak kadın kuşaklarında kullanılan ortak program unsurlarından hareket edilerek eylemin TTK md. 55/1 . madde anlamında “iş ürünü” olarak da kabul edilemeyeceği gözetildiğinde; davalıların eylemlerinin davacının FSEK kapsamındaki herhangi bir mali ya da manevi hakkını İhlal etmediği ve haksız rekabet olarak da kabul edilemeyeceği; bu nedenle davacı zararının da bulunmadığı dolayısıyla Toplanan deliller ve hüküm kurmaya yeterli ve denetime uygun ilk ve ikinci bilirkişilerin kök ve ek raporları( Bilirkişiler…, …, … ve bilirkişiler Prof.Dr. …, Prof. Dr. …, … tarafından düzenlenen raporlar) ışığında davaya konu proğramın FSEK kapsamında korunmasının mümkün olmadığı bu nedenle de herhangi bir mali veya manevi hak ihlalinin bulunmadığı ve davalı eyleminin haksız rekabette oluşturmadığı anlaşılmakla asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesi gerekmiş ve yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşğıdaki şekilde hüküm oluşturulmuştur.
HÜKÜM:
ASIL DAVADA;
1-ASIL DAVANIN REDDİNE,
2-54,40 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile 30,99 TL fazla harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine,
3-Tecavüzün ref’i talebinin reddi yönünden; Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince 4.910 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Tazminat talebinin reddi nedeniyle; Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince 4.910 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … yapmış olduğu 120 TL giderin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
7-Davalı …’ın yapmış olduğu 100 TL giderin davacıdan alınarakbu davalıya verilmesine,
8-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde taraflara iadesine,
BİRLEŞEN DAVANIN REDDİNE,
1-54,40 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu 372,54 TL fazla harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine,
2-Tecavüzün men’i,Haksiz rekebetin önlenmesi talebinin reddi nedeniyle; Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince 4.910 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
3-Tazminat talebinin reddi nedeniyle; Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince 4.910 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde taraflara iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararıntebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı.11/02/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır