Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/180 E. 2021/276 K. 15.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/180 Esas
KARAR NO : 2021/276

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 25/01/2012
KARAR TARİHİ : 15/06/2021

Taraflar arasında sözleşmeden kaynaklanan alacak davası Kapatılan İstanbul 3.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2012/24 sırasına kayıtlanmış ve yargılama devam ederken HSK’nun 02/08/2017 tarihli ve 1071 sayılı kararı uyarınca İstanbul 3 ve 4. FSH Hukuk Mahkemelerinin 08/08/2017 tarihi itibarıyla faaliyetlerinin durdurulmasına, 3. FSH Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan dava, iş ve arşiv dosyalarının 1. FSH Hukuk Mahkemesine devrine karar verilmiş ,dava dosyası uyap tevzii bürosunca mahkememizin 2017/180 esas numarasına kayıtlanarak yargılamaya mahkememizde devam edilmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “…” buluş başlığı ile … sayılı ve “…” buluş başlığı ile … sayılı buluşların TPE nezdinde müvekkili adına tescilli olduğunu, müvekkili ile davalı arasında imza edilen 18/01/2010 tarihli inhisari patent lisans sözleşmesi ve bu sözleşmeye ek olarak imza edilen yine 18/01/2010 tarihli ek sözleşme ile söz konusu buluşların lisans haklarının mutabık kalınan şekli ile davalıya verildiğini, lisans sözleşmesinde mutabık kalındığı üzere davalı tarafından 02/02/2010 tarihinde … Tic. Ltd. Şti.’nin kurulduğunu ve yine müvekkilinin lisans sözleşmesi ve ekleri uyarınca davalı yan ile mutabık kalındığı şekle uygun olarak, şirketin kurulduğu andan itibaren şirketin danışmanlığına başladığını, bu hususta şirketin …’de bulunan üretim tesislerinin kurulumu dahil tecrübe, bilgi, birikim ve uzman görüşleri ile üretimin her safhasında sözleşmede belirtilen şartlara uygun hareket ettiğini, başlarda müvekkiline kısmi ödemeler yapılmış iken, sonraki tarihlerde geçerli bir sebebe dayanılmaksızın müvekkilinin danışmanlık maaşlarının ödenmemeye başlandığını davalı tarafından müvekkiline şimdiye kadar 33.112,07 TL ödendiğini, ancak Şubat 2010 Aralık 2011 dönemi arasında toplamda müvekkiline 115.000,00 TL ödenmesi gerektiğini, yani müvekkilinin davalıdan bu tutardan ödenen tutar düşüldükten sonra kalan 81.887,93 TL alacaklı olduğunu iddia ederek, 81.887,93 TL bedelin, her ay için ayrı ayrı olmak üzere tahsil tarihine kadar aylık hesap edilecek bankalar arasında mevduata uygulanan en yüksek faiz üzerinden ödenmesini, 83.468,99 TL lisans bedelinin, doğmuş olduğu üretimi yapılmış aylardan itibaren olmak üzere ve bunun tespitinin yapılamaması durumunda en geç noter ihtar tebliğ tarihinden itibaren hesap edilecek ticari faizi üzerinden tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı 17.4.2018 tarihli ıslah dilekçesiyle danışmanlık ücreti için 82.732.92 TL nin, üretim miktarı yönünden 83.469.99 TL nin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın ve taleplerin niteliğine göre, huzurdaki dava bakımından Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinin görevsiz olduğunu, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, kabul ve muvafakat anlamına gelmemek kaydıyla, en azından maaş ve ücret alacağına ilişkin talepler yönünden görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini, ücret alacakları yönünden müvekkilinin taraf ehliyetinin bulunmadığını, belirsiz alacak ve tespit davası açılmasının hukuken mümkün olmadığını, davacıya toplamda 46.500,00 TL ödendiğini ve bu hususun davacıya ait banka hesapları ve bildirilecek diğer banka hesapları ile de ispatlanacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlık; davacının … sayılı “..” buluş başlıklı ve … sayılı “…” buluş başlıklı patentlerle ilgili lisans sözleşmesinden kaynaklanan alacağın ve yine bu patentlere dayalı ek lisans sözleşmesi çerçevesinde aylık ücret alacağı olarak anlaşılan alacağın ödenmemesi sebebiyle danışmanlık alacağının faiziyle tahsili talebine ilişkindir.
Türk patent ve marka kurumundan patent tescil belgesi celp edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip davacının dava, davalının cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, davalı yanca her ne kadar görev itirazında bulunulmuş ise de sözleşme tarihinde tescilli patente dayalı olarak lisans sözleşmesinden kaynaklı olarak çıkan uyuşmazlıkta mahkememizin görevli olduğu anlaşılmış, kapatılan İstanbul 3.FSHHM’ce ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, beyanlarında geçen deliller toplanmış, bilirkişi incelemesi yaptırılmış, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsanında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
HMK 266. madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …, …, … 26/02/2015 tarihli raporunda; davacıya ait… numaralı incelemeli sistemde belgelenmiş ulusal patent belgesi dolayısıyla taraflar arası imzalanan sözleşmenin 30 Temmuz 2011 tarihine kadar geçerli olup, bu süre zarfında davacı tam yapılmayan ödemeler ile başkaca ve fazlaca hesapları da dâhil olacak biçimde alacak hakkına sahip olduğunu, Lisans bedelinin 100.000-TL olduğu ve davadan elde edilen bilgiler ışığında danışmanlık maaşı olarak danışmanlık yapılan firma yetkili kişisinin hazırladığı belge üzerinde danışmanlık ücretinin 5.000 TL (beşbın) olduğunu, 18 Ocak 2011 de noterde onaylanan ve 27 Ocak 2011 tarihinde resmi olarak TPE’ye kayıt edilen patent ve 30 Temmuz 2011 tarihinde feshedilen sözleşme ve mevcut belgeler ışığında sözleşmeye konu olan patentin geçerliliği sürerken davacının sözleşmeye aykırı bir davranışına rastlanılmadığından, davalı tarafından sözleşmede öngörülen bedel ile üretilmiş (satılmış ve depolanmış) ürünler için KHK Madde 136 a, b ve c bendleri gereğince tazminat ödemesi ve ilgili ürünün üretimini sonlandırılması gerektiğini, tazminat hesaplanması için üretimin sonlandırılacağı tarihe kadar mevcut üretimin ilgili kayıtlarının temini sonrasında hesaplanabileceğini, Hesaplama için emsal olarak taraflar arası yapılan inhisari olmayan sözleşmenin ilgili maddeleri dikkate alınabileceği gibi inhisarı lisans sözleşmenin parça bazlı maddesi (her bir ürün m2 si başına 1 TL) üzerinden hareket edilebileceğini,sayet Mahkeme davacının davalıdan alacaklı olduğunu kabul ederse: Davacının davalıdan talep edebileceği alacak tutarları lisans sözleşmesine göre 72.663,00 TL, maaş/danışma ücreti olarak muhasip bilirkişiye göre 11.019,42 TL, hukukçu bilirkişiye göre 82.723,92 TL olmak üzere toplam 83,682,42 (72,663,00+11.019,42) TL veya 155-386,92 (76.663,00+82,723,92) TL olarak hesaplanmış olup, buna 10.09.2011 tarihinden itibaren T C. Merkez Bankası avans oranında faiz hesaplanması gerektiğini bildirmiştir.
Rapora itiraz edilmesi üzerine heyete fikri mülkiyet uzmanı … eklenmek suretiyle yeniden rapor alınmıştır.
Bilirkişiler …, …, … 25/11/2016 tarihli raporunda; Davalının … tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesinde davacının çalıştığı tarihin Şubat 2010- Temmuz 2011 arası olduğu şeklindeki ikrar ve taraflar arasındaki sözleşmenin başlangıcının 18.01.2010 tarihi olması karşısında davacının danışmalık ücretini almaya hak kazandığı tarihin Şubat 2010 tarihi olduğu, taraflar arasındaki ilişkinin davalının 17.10.2011 tarihi itibariyle sona erdirdiğini bildirmesi dikkate alındığında 21 aylık bir süreyi kapsadığı, her ne kadar davalı taraf ücret bordroları ve davacıya maaş ödemesi altında gönderilen paraların davacının aylık danışmanlık ücretini gösterdiğini iddia etmiş ise de gerek 30.09.2010 tarihli maaş belgesinde davacının ücretinin 5.000-TL olarak gösterilmesi gerekse sözleşme kapsamı dikkate alındığında davacının vereceği danışmanlık hizmetinin asgari ücrete yakın bir rakama yakınlığının hayatın olağan akışına aykırı olması dikkate alındığında davacının aylık danışmanlık ücretinin 5.000-TL olacağı kanaatine varıldığını, Davacının 21 ay için aylık 5.000-TL’den talep edebileceği danışmanlık ücretinin 105.000-TL olacağını, Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden davalının davacıya ücret bağlamında ödediği tutar … Hesabına 15.112,07-TL, İş bankası hesabına 7.164,01-TL olmak üzere toplamda 22.276,08-TL olup, Bu çerçevede 105000-TL’den bu rakam düşüldüğünde davacının bakiye atacağının 105.000-TL – 22.276,08-71= 82.723,92-TL olabileceğini, Davacının İkinci talep olarak; tüm üretim süresince üretilen her bir metrekare ürün karşılığında bir Türk Lirası (1,00TL) net ücret üzerinden davalıya gönderilen ihtarnameye davalının verdiği cevapta bildirdiği 11l.551,00-m2 üzerinden 111.551,00-TL ödenmesi olup davacı bu kapsamda kendisine yapılan 28.052,01-TL düşüldüğünde bakiye 83.468,99-TL’yi talep etmekte olduğunu, Davalı davaya cevabında üretim miktarı 119.163 m2 olarak bildirdiğinden hesaplama 119.163,00-TL üzerinden yapılacağını, Dosyada mübrez davacının … ve … kayıtlarına göre davacının bu iki hesabına gönderilen toplam miktar 46.500-TL olup bu kapsamda davacının bakiye alacağının 72.663,00-TL olabileceğini, Davacının davalıdan talep edebileceği danışmanlık ücretinin 82.723,92-TL; üretim miktarı üzerinden talep edebileceği miktarın 72.663,00-TL olabileceğini bildirmişlerdir.
Mali Bilirkişi … 22/03/2018 tarihli ek raporunda; Mevcut delil durumuna göre kök raporda herhangi bir revizyon yapılamadığını, kök rapordaki görüş ve kanaatinin değişmediğini bildirmiştir.
Henüz hükümsüzlüğüne karar verilmediği bir sırada geçerli bir buluşa ilişkin yapılan sözleşmenin taraflarca karşılıklı olarak uygulandığı, buluşlar çerçevesinde üretim yapılıp kazanç sağlandığı gözetildiğinde buluşla ilgili üçüncü kişi tarafından açılan hükümsüzlük davası sebebiyle davalının kandırıldığı yönündeki beyanının taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkiyi etkileyemeyeceğinin açık olduğu anlaşılmıştır.
551 sayılı KHK’nin 131/2-b hükmü uyarınca davacının kötüniyetine ilişkin bir hükümsüzlük sebebi bulunmadığı ve sözleşmenin uygulanıp davalıya ticari kazanç sağlandığı dikkate alındığında sözleşme uyarınca ödenmiş bedelin iadesinin hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığından davalının tazminat ve istirdat davası açması için kendilerine süre verilmesi yönündeki istemleri mahkememizin 15.6.2021 tarihli oturumunda red edilmiştir.
Bilindiği üzere özel hukukta kişilerin irade özgürlüğüne sahip oldukları ve ancak kendi özgür iradeleriyle hak sahibi olup, borç altına girecekleri temel bir ilke olarak benimsemiştir. Bu temel ilkenin doğal sonucu olarak borçlar hukuku alanında sözleşme özgürlüğü ilkesi esastır. Bu ilke sayesinde kişiler özel borç ilişkilerini, hukuk düzeninin sınırları içerisinde yapacakları sözleşmelerle özgürce düzenleme olanağı bulmaktadır. Bu bağlamda kişilerin işlem (sözleşme) iradelerinin sağlıklı olması ve gerçek iradelerini yansıtması büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü irade açıklaması, bir hukuki işlemin temel kurucu unsurudur. Bu nedenle hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun bir hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. Ancak çeşitli nedenlerle kişinin işlem iradesi oluşum ya da açıklama aşamasında sakatlanabilir. Bu sakatlık, iradenin özgür bir biçimde oluşmadığını veya gerçek iradeye uygun şekilde açıklanmadığını gösterir.
Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. b., Ankara 2017, s. 392).
İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) “Rızadaki fesat” başlığı altında “Hata”, “Hile” ve “İkrah” olarak 23 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 30 ila 39. maddeleri arasında bu defa “Yanılma”, “Aldatma” ve “Korkutma” başlıkları altında düzenlenmiştir.
Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli değildir. Mülga BK’nın 23 ve devamı maddelerinde “…ilzam olunamaz.” (BK.23), “…o akit ile ilzam olunmaz.” (BK.28), “…kendi hakkında lüzum ifade etmez” (BK.29/I), TBK’nda ise “… bağlı olmaz.” (TBK.30), “…sözleşmeyle bağlı değildir.” (TBK.36 ve 37/1) şeklindeki ibareler kullanılmak suretiyle irade bozukluğuyla yapılan sözleşmelerin, iradesi hata, hile veya ikrahla sakatlanan kimseyi bağlamayacağı öngörülmüş ve bu kişiye belli bir süre içerisinde kullanabileceği iptal hakkı tanımıştır. İrade bozukluğu hâlleri, tüm hukuki işlemler yönünden oldukça önem taşımakta ve koşulları oluştuğu takdirde yapılan işlemin iptal edilmesi sonucunu doğurmaktadır.
Kanunlarımızda iradeyi bozan sebepler üç durum olarak hüküm altına alınmış olup, yanılma (hata), aldatma (hile) ve korkutma (ikrah) gerçekleşme biçimleri bakımından birbirinden farklıdırlar. Ayrıca irade bozukluğu sadece sözleşmelere özgü bir sakatlık hâli olmayıp, tek taraflı hukuki işlemler için de geçerlidir.
Yanılma (hata); iç irade ile beyan arasında istemeyerek meydana gelen bir uygunsuzluk hâlidir. Diğer bir anlatımla hata, bir hukuki işlem yaparken irade beyanında bulunan kimsenin düşünmediği, arzu etmediği bir husus için istemeyerek iradesini beyan etmesidir. İradesini beyan etmek isteyen kimse, kendi dalgınlığı veya yanlış anlaması sonucunda gerçek iradesini istemediği bir şekilde açığa vurmuş olabileceği gibi; hata, beyanda bulunan kişinin dışında ortaya çıkan bir takım nedenlerden ötürü de olabilir. Böylelikle kişi, gerçek iradesine uymayan bir beyanda bulunarak iradesini sakatlamaktadır. Yanılgıya düşen kişi karşı tarafın bir etkisi veya kusuru olmaksızın iradesine uygun olmayan bildirimde bulunmaktadır.
Aldatma da iradeyi sakatlayan sebeplerden biri olarak TBK’nın 36. maddesinde; “Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.
Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir” şeklinde düzenlenmiştir.
Kanunda hilenin tanımına doğrudan yer verilmemiş ise de aldatma (hile); genel olarak, bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır.
Görüleceği üzere hatada yanılma, hilede ise kasıtlı olarak yanıltma söz konusudur. Hilede irade sakatlığı iradenin beyanında değil, iradenin oluşumunda meydana gelmektedir. İradenin oluşumundaki sakatlık ise kişinin kendisi dışında başka birinin kasıtlı bir aldatma fiiliyle gerçekleşmektedir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2010 tarih ve 2010/1-502 E., 2010/536 K.; 08.07.2020 tarih ve 2017/1-1831 E., 2020/549 K. sayılı kararlarında, hilenin; gerçek durumu bilmesi hâlinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılması olduğu vurgulanmıştır.
Hilenin varlığının kabulü için bazı şartların gerçekleşmesine ihtiyaç vardır: Birinci şart “aldatma fiili”dir. Aldatan şahıs diğerini yanıltmış (hataya düşürmüş) olmalıdır. Fakat karşı tarafın düştüğü bu yanılmanın esaslı olması gerekmez (TBK. m.36/1). Çünkü aldatan hiçbir surette korunmaya layık değildir. Aldatan, sözleşmenin yapılması ve özellikle görüşmeler sırasında, belirli konu ve hususlarda doğru olmayan bilgiler vermekte veya bazı hususları dürüstlük kuralına göre açıklaması gerekirken kasten gizlemektedir. İkinci şart; “aldatma kastı”dır. Aldatan, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etmek için ona bilerek ve isteyerek (kasten) gerçek dışı beyanda bulunmuş olmalıdır. Başka bir deyişle, yalan söyleyende karşı tarafı aldatmak ve onun gerçeği bilmesi hâlinde yapmayacak olduğu bir sözleşmeyi yapmağa sevk etmek niyeti bulunmalıdır. Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur. Üçüncü şart ise “illiyet bağı”dır. Sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasıydı ya hiç yapmayacak ya da daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında tabi bir illiyet bağı bulunmalıdır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 414 vd., HGK’nın 20.10.2010 tarih ve 2010/1-502 E., 2010/536 K.; 08.07.2020 tarih ve 2017/1-1831 E., 2020/549 K. sayılı kararları).
Huzurdaki davada davalı davacı yanca aldatıldığını ileri sürmektedir. Ancak aldatmayı (hileyi) ispat yükü, aldatılan tarafa aittir. Ancak taraflar arasındaki sözleşme henüz hükümsüzlük davası açılmadan ve patentin hükümsüzlüğüne karar verilmeyen bir tarihte, yani imzalandığı sırada geçerli bir buluşa ilişkin olarak yapıldığından keza sözleşmenin taraflarca karşılıklı olarak uygulandığı, sunulu delillere göre buluş çerçevesinde davalı yanca üretim yapılıp kazanç da sağlandığı gözetildiğinde buluşla ilgili üçüncü kişi tarafından açılan hükümsüzlük davası sebebiyle davalının kandırıldığı/aldandığı yönündeki beyanının taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkiyi etkileyemeyeceğinin açık olduğu anlaşılmıştır.
BK’nın 19/1. (TBK’nın 26.) maddesi ile bir sözleşmenin konusunun yasanın gösterdiği sınırlar içinde özgürce saptanabileceği hükme bağlanmış, öte yandan Anayasa’nın 48/1. maddesi ile de “Herkesin sözleşme hürriyetine sahip olduğu” apaçık vurgulanmıştır (KARAHASAN, Mustafa Reşit: a.g.e., S.226).
Sözleşme özgürlüğü kesin olmayıp sınırlar, BK’nın 19/1. (TBK’nın 27/1.) maddesi ile genel olarak belirlenmiştir. Anayasa’nın 13. maddesiyle de genel sınırlamaların getirilmesinin yanı sıra özel sınırlamaların da öngörülebileceği hükme bağlanmıştır. Buna göre, sözleşmenin konusu (içeriği) olanaksız olmamalı, hukuka ya da ahlâka, kanunun emredici hükümlerine, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı bulunmamalıdır. Bu gibi nedenlerin bulunması halinde, sözleşme geçersiz hale gelir. Taraflar, serbest iradeleri ile oluşturulan, kendilerine yüklenen hak ve borçların duraksamaya yer vermeyecek biçimde sözleşmede saptanan koşulların uygulanmasında olduğu gibi; sona erdirilmesinde de, kural olarak aynı hak ve irade serbestisine sahiptirler.
Huzurdaki dayanak sözleşme tarafların özgür iradeleri ile imza edilmiş olup, taraflar sözleşme hükümleri ile bağlıdır.
Bilindiği gibi; Patent hakkı sahibine, bu hakkın kullanılması ve 3.kişilere karşı ileri sürülmesi yönünde tekelci hak ve yetkiler getirmektedir.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 551 sayılı KHK’nın 131/1 maddesine göre patentin hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde, kararın sonuçları geçmişe etkili doğar. Bu nedenle, patent başvurusu veya tesciline hukuki bakımdan bu kanunla sağlanan koruma, hükümsüzlük kapsamında doğmamış sayılır. Ancak patentin hükümsüz kılınması yapılmış sözlemeleri, bu yönde verilmiş mahkeme ilamlarının geçerliliğini etkilememektedir.
Türkiye’de resmi bir kurum nezdinde başvurusu yapılan ve tescilli hale gelen bir patente dayanarak Patent konusu ürünün üretilmesi, satılması, kullanılması veya ithal edilmesi veya bu amaçlar için kişisel ihtiyaçtan başka herhangi bir nedenle elde bulundurulması Fiillerinin önlenmesini , patente dayalı olarak sözleşme yapılmasını , lisans verilmesini talep etmek hakkı 551 sayılı KHK ‘de patent hakkı sahibine tanınmış hukuki bir haktır.
Davacı patent hakkı iptal edilmeden önceki bir dönemde tescilli hakkına dayalı olarak sözleşme imzalamış olup, patentin iptal edileceğini bilerek yani kötüniyetli olduğu ve davalıya zarar vermek kasdı ile hareket ettiği hususu ise davalı yanca ispat edilememiştir.( benzer yönde,Yargıtay 11.HD’nin 2015/10857 esas, 2016/5915 karar ve 30.6.2016 tarihli ilamı)
Taraflar arasındaki sözleşmeye konu edilen İzolasyonlu … başlığı ile … Tescil no’lu ve ’…’ buluş başlığı ile … tescil no’lu buluşlardır.
18.11.2010 tarihli İnhisarı Patent Lisans Sözleşmesi ve bu sözleşmeye ek olarak imza edilen 18.01.2010 tarihli Ek Sözleşme hükümlerinin konusu şu şekildedir;
Sözleşmenin 2 inci maddesine göre sözleşmenin konusu; “LİSANS VEREN adına Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescilli … başvuru numaralı, …Tescil numaralı ve 23.11.2009 tescil tarihli ‘… isimli patentten doğan hakların LİSANS ALAN tarafından Sözleşmede belirlenen şartlar dahilinde Türkiye sınırlan içinde ve aynı zamanda diğer tam ülkeler, bölgeler ve hukuk sistemleri altında da olmak üzere üretilip pazarlanması ve bu kapsamda tarafların hak ve yükümlülüklerinin düzenlenmesi İşbu inhisarı nitelikte patent lisans sözleşmesinin konusunu teşkil etmektedir. İşbu sözleşme aynı zamanda … başvuru numaralı ve 21.122006 başvuru tarihli ‘…” isimli patent hakkını da kapsamaktadır. lşbu sözleşme ile LİSANS VEREN, LİSANS ALAN’ a; a) Türkiye ülke sınırlan içinde ve bütün yabancı ülkelerde Patentli BULUŞ’un üretilip pazarlanması için inhisari nitelikte ve devri kabil bir lisans verir, b) BULUŞ’un dizaynı ve üretilmesi ile ilgili olan Know-how re ticari sınırlar ite bunlara plan, çizim ve dökümanları verir.
Sözleşmenin 3 üncü maddesine göre; Sözleşme konusu Patent, TPE nezdinde LİSANS VEREN adına tescilli olup, LİSANS VEREN, Patentin tek ve gerçek sahibidir. İşbu Sözleşme yalnızca LİSANS ALAN’ın sözleşme süresince Patenti Sözleşme hükümleri çerçevesinde kullanmasına ve veya kullandırılmasına ilişkindir. LİSANS ALAN, gerçek veya tüzel kişi ya da kişileri alt lisans olarak belirleyebilir. LİSANS VEREN, LİSANS ALAN dışında başka bir gerçek ya da tüzel kişi İle Patente ilişkin halen geçerli ve yürürlükte bulunan herhangi bir lisans sözleşmesi imzalamadığını beyan ve taahhüt eder.
Taraflar arasındaki Sözleşmenin 4.3 maddesine göre; ‘LİSANS VEREN ‘in LİSANS ALAN’ın üretim tesislerinde danışman olarak görev alacağı taraflarca kabul ve taahhüt edilmiştir. LİSANS VEREN, İşbu sözleşme ile kararlaştırılan danışmanlık hizmetlerini aynı zamanda sözleşmeye ve patente konu ürünün geliştirilmesi amacıyla araştırma-geliştirme (AR-GE) çalışması şeklinde sürdürecektir. Dolayısıyla yapılacak çalışmalar neticesinde daha üst ve korumayı gerektirir yeni bir ürün ( yapı elemanı) ekte edildiği takdirde aynı patent kapsamında yahut yani bir patent talebine konu olacak bu ürünle ilgili TPE nezdinde müracaatlarda bulunularak gerekli işlemlerin yapılacağı ve belgelerinin alınacağı ve sonuç olarak geliştirilecek yahut yeni patent belgesi alınacak bu ürünün de iş bu sözleşmeye dahil olduğu ( sözleşme kapsamında sayılacağı) taraflarca beyan kabul ve taahhüt edilmiştir.
Ayrıca taraflar arasındaki Ek Sözleşme maddesine göre ise; 18.01.2010 tarih ve 02021 yevmiye nosu ile onaylanan ‘Insihari Patent Lisans Sözleşmesi’nin” 5. Maddesinde kararlaştırılan 100.000 TL(yüzbin türk lirası) ‘ilk lisans bedelinin, LİSANS ALAN tarafından LİSANS VEREN ‘e nakit olarak ödenmeyecek, bu bedele karşılık olmak üzere; LİSANS’ın lisansa konu ürünlerin üretim ve pazarlaması İle ilgili kuracağı şirketten, LİSANS VEREN’e % 10 oranında hisse verecektir. LİSAN VEREN ‘e verilecek olan söz konusu % 10 oranında hissedarlık tüm sermaye artırımı durumları da dahil herhangi bir bedel talep edilmeksizin sürekli korunarak sabit kalacak ayrıca sermaye artırımı sebebiyle LİSAN VEREN’den herhangi bir bedel tahsil edilmeyecektir. LİSANS ALAN, LİSAN VEREN’e tüm üretim süresince üretilen her bir metrekare ürün karşılığında bir Türk Lirası (1,00TL) net ücret verileceğini (1,00 TL/m2) taahhüt eder. Taraflar LİSANS ALAN’ ın kuracağı üretim tesislerinde, LİSANS VEREN’in danışmanlık yapmak üzere görev alacağını ve ayrıca sözleşmesi yapılacağını, danışmanlık ücreti miktarının bilahare belirleneceğini kabul ve taahhüt etmektedir”.
Görüldüğü üzere taraftar arasındaki sözleşme ve ek sözleşme çerçevesinde davacının hakları; Lisans bedeli olan 100.000 TL ye karşılık davacıya yeni kurulacak şirkette % 10 hisse vermek, Davacıya danışmanlık ücreti vermek, Davacıya tüm üretim süresince üretilen her bir metrekare ürün karşılığında bir Türk Lirası (1,00TL) net ücret verilmesi (1,00 TL/m2) şeklindedir.
Her ne kadar davalı taraf davacının taleplerinden davacıyı çalıştıran dava dışı … şirketinin sorumlu olduğunu belirtmiş İse de bu şirket henüz kurulmadan sözleşmeyi imzalayan davalının davacıya sözleşmede belirlenen hakları sağlayacağı konusunda taahhüt altına girmiş olması dolayısıyla davaya konu taleplerden sorumlu olacağı kanaatine varılmıştır.
Davalı taraf sözleşmeye konu patentli buluşlarla ilgili olarak … 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış hükümsüzlük davası ve bu davadaki bilirkişi raporunda sözleşmeye konu buluşla patentle korunabillirlik şartlarını taşımadığının anlaşılması nedeniyle davacının kendisini dolandırdığını dolayısıyla davacının sözleşme çerçevesinde herhangi bir alacağının bulunmadığını ileri sürmektedir.
Somut dava dosyasında sözleşmeye konu buluşların hükümsüzlüğüne karar verilmesi nedeniyle( … 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin … esas- … karar ve 28.2.2020 tarihli ilamı ile patentin hükümsüzlüğüne karar verildiği ve hükmün 27.11.2020 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu durumun sözleşmedeki hak ve yükümlülüklere bir etkisinin olup olmadığının değerlendirilmesi gereklidir.
551 sayılı KHK 90 hükmüne göre; patent hakkının hükümsüzlüğüne mahkemece karar verilmiş olması halinde, tarafların hakkı devr eden veya lisans veren bakımından daha kapsamlı bir sorumluluğu sözleşme ile öngörmemiş olmaları halinde, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 131 inci maddesi hükmü uygulanır.
131. madde hükmüne göre ise; Patentin hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde, kararın sonuçlan geçmişe etkili doğar. Bu nedenle, patent veya patent başvurusuna, hukuki bakımdan bu Kanun Hükmünde Kararname ile sağlanan koruma, hükümsüzlük kapsamında doğmamış sayılır. Patent sahibinin kötü niyetli olarak haraket etmesinden kaynaklanan zararın giderilmesine ilişkin tazminat talepleri saklı kalmak üzere hükümsüzlüğün geriye dönük etkisi, aşağıdaki durumları etkilemez:
a – Patentin hükümsüz sayılmasından önce, bir patente tecavüz sebebiyle verilen hukuken kesinleşmiş ve uygulanmış kararlar,
b – Patentin hükümsüzlüğüne karar verilmeden önce, yapılmış ve uygulanmış sözleşmeler. Ancak, hal ve şartlara göre, haklı sebepler ve hakkaniyet düşüncesi ile sözleşme uyarınca ödenmiş bedelin kısmen veya tamamen iadesi mümkündür’.
Yasal düzenlemeler, sözleşme ve ek sözleşme hükümleri, sunulu deliller bilirkiyi raporları ile birlikte incelendiğinde; tescilli hak kapsamında davalıya lisans sözleşmesi hakkı sahipliği tanınıp üretime başlandığı ve sözleşme ilişkisinin devam ettiği bir sırada sözleşme konusu buluşlar için üçüncü şahıs tarafından açılan hükümsüzlük davası açılması, ancak hükümsüzlük davası karara bağlanmadığı sırada sözleşmenin davacı tarafça sözleşme konusu danışmanlık ücretleri ile diğer alacakların ödenmemesi nedeniyle feshedilmesi de dikkate alındığında, henüz hükümsüzlüğüne karar verilmediği sırada geçerli bir buluşa ilişkin yapılan sözleşmenin taraflarca karşılıklı olarak uygulandığı, buluşlar çerçevesinde üretim yapılıp kazanç sağlandığı bir aşamada davalının davacı tarafından buluşlarla ilgili üçüncü kişi tarafından açılan hükümsüzlük davası sebebiyle kandırıldığı şeklindeki beyanının taraflar arasındaki sözleşmese) ilişki dikkate alındığı uygun bir savunma olmadığı , kesinleşen mahkeme ilamı ile buluşların hükümsüzlüğüne karar verildiği ancak KHK 131/2-b hükmü gereğince patentin hükümsüzlüğü kararının kötüniyet söz konusu olmadığı müddetçe patentin hükümsüzlüğüne karar verilmeden önce yapılmış ve uygulanmış sözleşmeleri etkilemeyeceğine dair açık yasal düzenleme hükmü bulunduğu, davalının basiretli bir tacir olarak lisans aldığı patentin hükümsüz kılınması halinde ne gibi bir yaptırım öngörüleceğini sözleşme ile düzenlemesi gerektiği, sözleşmede bu yönde bir madde bulunmadığı, kaldiki sözleşmenin uygulanıp davalıya ticari kazanç sağlandığı gerçeği gözetildiğinde sonradan hükümsüz kılınan patent dolayısıyla sözleşmenin geçerliliğini etkilemeyeceği anlaşıldığından davanın esasına yönelik taleplerin araştırılmasının gerektiği anlaşılmıştır.
Davacının birinci talebi sözleşme kapsamında danışmanlık ücretinden ödenmeyen bakiye alacak talebidir. Dosyada mübrez sözleşme ve ek sözleşme hükümleri çerçevesinde davacının aylık bazda danışmanlık ücreti alacağı açıkça kararlaştırılmış olduğundan davacı taraf çalıştığı süre boyunca danışmanlık ücreti almaya hak kazanacaktır. Davacının hangi dönemler için danışmanlık ücreti almaya hak kazandığının tespiti de önem kazanmaktadır. Davacı taraf ŞUBAT 2010 – ARALIK 2011 dönemi arasında 23 ay aylık 5.000-TL’den 115.000-71 alacaklı olduğunu ve kendisine yapılan 33.112,07 TL ödeme düştükten sonra bakiye alacağının 81.387,93 TL olduğunu İddia ederken davalı taraf davacı arasındaki iş sözleşmesine nazaran davacının aylık ücretinin 1.500,00 TL olduğunu, bu ücret miktarı üzerinden davacı lehine tahakkuk eden 16 aylık ücret alacağı toplamının 24.000,00 TL olup, bu güne kadar kendisine … şirketi tarafından ödenen toplam ücretin 23.192,22 TL olduğunu, dolayısıyla davacının dava dışı … şirketinden bakiye ücret alacağının 807,78 TL olduğunu savunmuştur, dolayısıyla davacının aylık danışmanlık ücretinin kaç aylık olduğu ve ne kadar bedel üzerinde olduğunun tespiti gerekecektir.
Davalının … tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesinde davacının çalıştı ğı tarihin Şubat 2010- Temmuz 2011 arası olduğu şeklindeki ikrarı ve taraflar arasındaki sözleşmenin başlangıcının 18.01.2010 tarihi olması karşısında davacının danışmanlık ücretini almaya hak kazandığı tarihin Şubat 2010 tarihi olduğu, taraflar arasındaki ilişkinin davalının 17.10.2011 tarihi itibariyle sona erdirdiğini bildirmesi dikkate alındığında 21 aylık bir süreyi kapsadığı bilirkişi heyetince de isabetli bir şekilde tespit edilmiştir.
Her ne kadar davalı taraf ücret bordroları ve davacıya maaş ödemesi altında gönderilen paraların davacının aylık danışmanlık ücretini gösterdiğini iddia etmiş ise de, gerek 30.10. 2010 tarihli maaş belgesinde davacının ücretinin 5.000-TL olarak gösterilmesi gerekse sözleşme kapsamı dikkate alındığında davacının vereceği danışmanlık hizmetinin asgari ücrete yakın bir rakama yakınlığının hayatın olağan akışına aykırı olması dikkate alındığında davacının aylık danışmanlık ücretinin 5.000-TL olacağı bilirkişi heyetince belirlenmiştir. Dolayısıyla Davacının 21 ay için aylık 5.000-TL’den talep edebileceği danışmanlık ücretinin 105.000 -TL olacağı anlaşılmıştır.
Dosya kapsamında sunulu deliller, sözleşme hükümleri, sözleşme içerikleri, … ve … hesabına yapılan ödemeler, ihtarname içerikleri ve sunulu tüm bilgi ve belgeler ile bilirkişilerin 25.11.2016 tarihli raporları kapsamına göre; davalının davacıya ücret bağlamında ödediği tutar … Hesabına 15.112,07-TL, İş bankası hesabına 7.164,01-TL olmak üzere toplamda 22.276,08-TL, nin 105000-TL’den düşülmesi ile davacının bakiye ödenmeyen danışmanlık ücreti alacağının 82.723,92-TL olduğu, davacının ayrıca tüm üretim süresince üretilen her bir metrekare ürün karşılığında bir Türk Lirası (1,00TL) net ücret üzerinden davalıya gönderilen ihtarnameye davalının verdiği cevapta bildirdiği 119.163.m2 üzerinden 111.551,00-TL ödenmesi olup davacı bu kapsamda kendisine yapılan 28.052,01-TL düşüldüğünde bakiye 83.468,99-TL’yi talep etmektedir. Davalı davaya cevabında üretim miktarının 119.163 m2 olarak bildirdiğinden hesaplama 119.163,00-TL üzerinden yapılacağından hareket ile davacının Denizbank ve Işbank kayıtlarına göre davacının bu iki hesabına gönderilen toplam miktar 46.500-TL olup , bu bedel 119.163.TL den düştükten sonra( 119.163-46500= 72.663 TL ) nin sözleşme hükümlerine göre üretim miktarı üzerinden talep edebileceği bakiye alacağı olduğu anlaşıldığından HMK 266. Madde kapsamında hükme dayanak alınan dosyadaki deliller ile uyumlu 25.1.1.2016 tarihli bilirkişi raporu dikkate alınarak ; Taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ile davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 551 sayılı KHK 131(6769 sayılı SMK 139/2-B) maddesi hükümleri gözetilerek: davacının danışmanlık ücreti olan 82.723.92 TL nin her ay için ayrı ayrı hesaplanmak üzere tahsil tarihine kadar aylık hesap edilecek bankalar arasında mevduata uygulanan en yüksek faiz ile davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, keza Üretim miktarı üzerinden hesaplanan lisans bedeli olan 72.663. TL nin 19.8.2011 tarihinden itibaren hesaplanacak ticari faiz ile davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre,
1-Taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ile davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 551 sayılı KHK 131 (Yeni Yasadaki karşılığı; 6769 sayılı SMK 139/2-B) maddesi hükümleri gözetilerek: davacının danışmanlık ücreti olan 82.723.92 TL nin her ay için ayrı ayrı hesaplanmak üzere tahsil tarihine kadar aylık hesap edilecek bankalar arasında mevduata uygulanan en yüksek faiz ile davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
2-Üretim miktarı üzerinden hesaplanan lisans bedeli olan 72.663. TL nin 19.8.2011 tarihinden itibaren hesaplanacak ticari faiz ile davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
3-10.614,48TL ilam harcının peşin harçtan ve ıslah harcından mahsubu ile 8.122,98 TL eksik harcın davalıdan tahsiline,
4-Kabul edilen tutar üzerinden Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince; 18.711,76 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Islah dilekçesinde gösterilen bedel gözetilerek red edilen (10.806 ) TL Üzerinden hesaplanan Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince; 1.620,90 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıyaya verilmesine,
6-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinden olan 2.455,60 TL peşin harç, 21,15 TL başvuru harcı, 35,90 TL ıslah harcı, 4.350 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 6.862,65 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
8-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde taraflara iadesine,
Dair verilen karartaraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İSTİNAF YASA yoluaçık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi.15/06/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır