Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/108 E. 2018/179 K. 24.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/108 Esas
KARAR NO : 2018/179

DAVA : Cezai Şart (Alacak)
DAVA TARİHİ : 29/05/2017
KARAR TARİHİ : 24/04/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan Cezai Şart (Alacak) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA; Davacı vekili dava dilekçesi ile müvekkili ile davalı arasında yapılan sözleşme gereğince davalının müvekkilinin menajerlik hizmetleri karşılığı sözleşmeye konu faaliyetlerde elde edeceği gelirin %20 lik kısmını komisyon olarak ödemesinin öngörüldüğünü, buna KDV’nin dahil olmadığını, davalının sözleşmeye aykırı olarak sözleşmede belirtilen yükümlülüklerini yerine getirmediği gibi davalının müvekkiline haber vermeksizin başka bir dizide rol aldığını ileri sürerek, şimdilik 7.500 TL komisyon ücreti ve 3.060 TL KDV olmak üzere toplam 10.560 TL alacağın 01.12.2011 keşide tarihinden ve 30.000 ABD doları cezai şartın dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA; Davalı vekili, davacının 1 yıl boyunca üzerine düşen hiç bir görevi yerine getirmediğini, hiç bir projede iş teklifi yapılmadığını, bunun üzerine tarafların bu konuyu görüşerek müvekkilinin sözleşmeyi sözlü olarak feshettiğini, menajerin herhangi bir iş temin etmemesi nedeniyle komisyon alacağının bulunmadığını, vicdani nedenlerle davacının talebi üzerine 15.02.2012 tarihinde 15 bölüm karşılığında 7.500 TL ile 15.03.2012 tarihinde 4 bölüm karşılığı 2.000 TL’yi elden ödediğini, davacının cezai şart talep edemeyeceğini, cezai şartın fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
Davanın konusu; taraflar arası menajerlik sözleşmesi akdediliğini ve davalının sözleşmeye uymadığı iddiasıyla cezai şart ve menajerlik komisyon ücreti ile KDV’sine ilişkindir.
Bozma öncesinde; … 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen … tarih ve … sayılı ilama göre; davalının “…” isimli dizide oynadığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı, sözleşmenin 3.maddesiyle davalının mesleki işlerinin davacı ajans tarafından yürütülmesi öngörülüp, 4. maddesinin değişik fıkralarında davalıya ağır yükümlülükler getirilmesine ve 4.8 maddesiyle de davacının kendisine ulaşan teklifleri ajansa bildirmesi yükümlülüğü öngörülmüş ise de; davacı lehine davalının çalışma koşullarını kısıtlayan bu ağır hükümlere karşılık davacı aleyhine somut yükümlülük getirilmemesi nedeniyle sözleşmenin davalıya ağır yükümlülükler getiren maddeleri Türk Borçlar Kanunu’nun 27.maddesiyle öngörülen kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırılık içerici mahiyette olduğundan bağlayıcılığı bulunmadığı, sözleşmenin 3, 4, 5, 6, 7, 8 9.maddeleriyle davalı aleyhine getirilen yükümlülükler karşılığı davacının da davalıya sözleşme süresince karşılıklı edim ifa yükümlülüğü bulunduğu, davacının, davalıya herhangi bir iş sağlamaması nedeniyle davalının iş akdini feshi haklı ise de; TBK 123. maddesi gereğince davacıya edimlerini yerine getirmesi için uygun bir süre vermeden sözleşmenin sözlü olarak feshinin davacıya karşı hüküm ifade etmediği, ancak davacı da sözleşmenin yürürlükte olduğu sürece davalıya menajerlik hizmetleri kapsamında gerektiği şekilde hizmet vermemesi nedeniyle kusurlu olduğundan davalının kendi imkanlarıyla bulmuş olduğu iş için sözleşmeyle öngörülen komisyon ücretinin tamamını talep etmesi hakkaniyete ve sözleşme dengesine aykırı olduğundan TBK 51 ve 52. maddesi gereğince tazminatlarından indirim yapılması gerektiği gibi, TBK 182. maddesi gereğince de davacının edimleriyle orantısız olan cezai şarttan indirim yapılması gerektiği, davacı davalının daha önce ödemiş olduğu komisyon ücretleri için KDV ve stopaj istemiş ise de TBK 104. maddesine göre faiz veya kira bedeli gibi dönemsel edimlerden biri için alacaklı tarafından çekince belirtilmeksizin makbuz verilmişse önceki dönemlere ait edimler de ifa edilmiş sayılacağından ve madde dönemsel olarak ödenen diziden doğan alacakları için de geçerli olduğundan davacının önceki bölümler için komisyon ücretini alırken o bölümlerle ilgili KDV veya stopaj talep etme hakkını saklı tutmaması nedeniyle geçmiş ödemelerin eksik yapıldığından bahisle talepte bulunmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle, TBK 51 ve 52. maddeleri gereğince takdiri indirim yapılarak 5.000 TL komisyon ücreti ile bunun KDV’sinin 01/12/2011 tarihinden itibaren en yüksek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, TBK 182. madde gereğince takdiren 10.000 Amerikan Doları cezai şartın dava tarihinden Merkez Bankası’nca döviz hesaplarına uygulanan en yüksek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir. Yargıtay 11.HD’nin 2016/3238 esas,2017/1830 karar sayılı bozma ilamına göre, “… Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK 388 maddesinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.Somut olayda mahkeme gerekçesinin ilk kısmında sözleşmenin 3. maddesiyle davalının mesleki işlerinin davacı ajans tarafından yürütülmesi öngörülüp, 4. maddesinin değişik fıkralarında davalıya ağır yükümlülükler getirilmesine ve 4.8 maddesiyle de davacının kendisine ulaşan teklifleri ajansa bildirmesi yükümlülüğü öngörülmüş ise de; davacı lehine davalının çalışma koşullarını kısıtlayan bu ağır hükümlere karşılık davacı aleyhine somut yükümlülük getirilmemesi nedeniyle sözleşmenin davalıya ağır yükümlülükler getiren maddeleri Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesiyle öngörülen kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırılık içerici mahiyette olduğundan bağlayıcılığı bulunmadığı belirtilmesine rağmen, gerekçenin devamında davalının sözleşmede belirtilen komisyon ve cezai şarttan sorumlu olduğu belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu durumda, gerekçe kendi içerisinde çeliştiğinden verilen karar yukarıda açıklanan yasa ve içtihat hükümlerine aykırı bulunduğundan kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki bozma gerekçesi ile bozularak mahkememize iade edilmiş, bozma sonrası dava dosyası mahkememizin 2017-108 esas numarasına kayıt edilmiş, taraflara bozma ilamı tebliğ edilmiş ve bozma ilamına uyularak yargılamaya devam edilmiştir.
İlk hüküm mahkememizin başka bir müstemir yetkili hakimince verilmiş olup, bozma ilamı esasen gerekçeli karar ile kısa karar arasındaki çelişkiye işaret etmektedir.
Davalının “…” isimli dizide oynadığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davalı, davacının kendisine bir dizideki birkaç bölümlük rolü dışında herhangi bir iş temin etmediğini ve bu nedenle de görüşerek sözlü olarak sözleşmeyi feshettiğini, davaya konu olan “…” dizisindeki rolünü de davacının katkısı olmadan kendi çabasıyla temin ettiğini beyan etmiştir.
Dinlenen davalı tanıkları davalının savunmasını doğrulayarak davacının bir dizi dışında davalıya iş temin etmediğini, “…” isimli dizideki işin de dizideki diğer oyuncuların tavsiyesi üzerine verildiğini doğrulamışlardır.
Davacı vekili de 31/01/2013 tarihli oturumda sözleşmenin 3 ve 4.8 maddelerine göre; müvekkilinin davalıya iş sağlama yükümlülüğünün bulunmadığını savunduğundan davacının “…” dizisinde konuk oyuncu olarak dizinin birkaç bölümündeki oyunculuğu dışında herhangi bir iş sağladığı veya iş temini için ciddi bir çaba içine girdiği kanıtlanmamıştır. “…” dizisindeki rolün de bizzat davalının kendisi tarafından temin edilmesine rağmen davacının da kabul ettiği üzere 34 bölümlük dizinin 15 bölümü dışındaki komisyon ücretlerini de davacıya ödemiştir. Sözleşmenin 3.maddesiyle davalının mesleki işlerinin davacı ajans tarafından yürütülmesi öngörülüp, 4.maddesinin değişik fıkralarında davalıya ağır yükümlülükler getirilmesine ve 4.8 maddesiyle de davacının kendisine ulaşan teklifleri ajansa bildirmesi yükümlülüğü öngörülmüş ise de; davacı lehine davalının çalışma koşullarını kısıtlayan bu ağır hükümlere karşılık davacı aleyhine somut yükümlülük getirilmemesi nedeniyle sözleşmenin davalıya ağır yükümlülükler getiren maddeleri Türk Borçlar Kanunu.’nun 27.maddesiyle öngörülen kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırılık içerici mahiyette olduğundan bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Dolayısıyla da sözleşmenin 3, 4, 5, 6, 7, 8 9.maddeleriyle davalı aleyhine getirilen yükümlülükler karşılığı davacının da davalıya sözleşmedavalı aleyhine getirilen yükümlülükler karşılığı davacının da davalıya sözleşme süresince karşılıklı edim ifa yükümlülüğü vardır. Aksine yaklaşım davalının sözleşme süresince ancak davacının temin ettiği işte çalışması ve davacı tarafından iş temin edilmemesi halinde ise işsiz kalmaya zorlanması sonucunu getireceğinden bu durum davacının Anayasayla güvence altına alınan çalışma hakkıyla kişisel özgürlüklerine aykırılık oluşturur.
Davacı bir dizideki birkaç bölüm süren iş dışında davalıya fiili bir iş sağladığını ve hatta iş temini için ciddi bir girişim ve çaba içinde olduğu kanıtlayamamıştır. Zaten davacı vekili de böyle bir yükümlülüğü olmadığını iddia etmiştir.
Bilindiği üzere ticari sözleşmelerin temeli emniyet ve itimat üzerine kurulmuştur; tacirlerden muamelelerinde beklenen basiret ve alâka alelade vatandaşlarınkinden fazladır.Dolayısıyla somut olayda sözleşme imzalayan davalı davacıya göre tacir olmadığından daha korumasız şartlar altında sözleşme imzalamıştır.Karşılıklı güven, karşılıklı olarak dürüstlük esaslarına uymayı, kendisinin olduğu kadar karşı tarafın menfaatlerini de gözönünde tutmayı icabettirir. Medenî Kanunu’muzun 2 inci maddesinin koyduğu “Herkes haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada hüsn-ü niyet kaidelerine riayetle mükelleftir.” prensibi yalnız dar mânada medenî hukuk sahasına değil, bütün hukuki hayatımıza hâkim olan bir kaidedir. Ve özellikle sözleşmesel ilişkilerde ve ticari ilişkiler alanında da uygulama alanı bulur. Bu kapsamda dilenen tanık beyanları ile de davacının davalıya iş sağlamadığı anlaşılmıştır. Toplanan deliller ve mahkememizin ihtisas mahkemesi olması sıfatıyla Taraflar arasındaki sözleşmeye göre, davalı kelepçe niteliğinde bir sözmeşmeye imza atmışken menajerin sanatçıya hayatını idame ettirecek düzeyde hiçbir iş, organizasyon yapmadan sanatçıyı işsiz bırakması, hakkaniyet ve adalet duyguları ile bağdaşmadığı anlaşılmıştır.
Bilindiği üzere karşılıklı taahhütler içeren sözleşmelerde ifayi güvence altına almak için cezai şart öngörülmesi mümkündür ve geçerlidir. Ancak böyle bir düzenlemenin geçerliliği sözleşmede taraf dengesi gözetilerek her iki tarafa adil yükümlülükler getirilmesi ve yine her iki taraf lehine cezai şart düzenlenmesi ile mümkündür. Aksine sözleşmeler yok hükmündedir. Sözleşmede; davacının çalışma özgürlüğünü, sözleşme serbestisi hakkını, hayatını idame ettirme gibi temel kişilik haklarını ihlal edici hükümlere yer verilmiştir. Sözleşmenin bütünü dikkate alındığında sıralanan tüm yükümlülükler oyuncunun aleyhinedir.oyuncunun hem iş hem özel yaşamını ağır şekilde kısıtlayıcı hükümlere rağmen menajer aleyhine hiç bir yükümlülük getirilmediği anlaşılmıştır.
Davalının hayatını sürdürmek için düzenli bir gelire ihtiyaç duyacağı , davalının kendisini bağlayan adata kelepçe bir sözleşme ile kendisini yoksulluğa terk etmesinin sanatçıdan beklenemeyeceği, dolayısıyla da aksi içerikteki sözleşme hükümlerinin anayasa ile korunan kişilik haklarının ihlali nedeniyle kamu düzenine aykırı bulunduğu, oyuncuya iş sağlama yükümlülüğünü yerine getirmeyen menajerin sanatçının kendi imkanlarıyla bulduğu iş kapsamında davalıdan tazminat talep etmesi MK 2. madde kapsamında hakkaniyete uygun görülmemiş, kendi yükümlülüğünü yerine getirmeyen borçlunun karşı tarafın borcunu icrasını talep edemeyeceğine ilişkin borçlar kanununun amir hükmü de gözetildiğinde davacının komisyon ücreti ve cezai şart isteminin hakkaniye uygun bulunmadığı bu kapsamda Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi de gözetilmek suretiyle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM; Yukarıda açıklanan gerekçe kapsamına göre;
1-Davanın REDDİNE,
2-35,90 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile 932,10 TL fazla harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine,
3-Reddedilen cezai şart yönünden; Avukatlık asgari ücret tarifesi 13/1 maddesi gereğince; 6.362 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Reddedilen alacak yönünden Avukatlık asgari ücret tarifesi 13/1 maddesi gereğince; 3.145 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davalı tarafın bozma öncesi yapmış olduğu 134 TL ve bozma sonrası 32 TL olmak üzere toplam 166 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
7-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde taraflara iadesine,
Dair karar taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 HAFTA içerisinde YARGITAY NEZDİNDE TEMYİZ YASA yolu açık olmak üzere karar verildi. 24/04/2018

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır