Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2016/251 E. 2020/279 K. 15.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/251
KARAR NO : 2020/279

DAVA : TECAVÜZÜN MENİ, MADDİ-MANEVİ TAZMİNAT (FİKİR VE SANAT ESERİ SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN)
DAVA TARİHİ : 28/12/2016
KARAR TARİHİ : 15/10/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Tecavüzün Meni, Maddi-Manevi Tazminat (Fikir Ve Sanat Eseri Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili …’in “…’ romanının yazarı olduğunu, dava konusu kitabın basılması için … yetkilisi olan … (…) ile 09/01/2012 tarihli bir telif sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşmeye istinaden müvekkilinin 5.800,00 TL yi davalıya ödediği, sözleşme hükümlerine göre, ilk altıncı ayda dağıtım raporu verecek ve kitabın gelirinin %50 si yazara ait olacağının kararlaştırıldığını, müvekkilinin sözleşmenin aksine kitabın basıldığını dahi haricen öğrendiğini, davalının 300 adet kitabı göndermediği gibi, müvekkiline kitabın satış gelirini de ödemediğini, defalarca davalı ile görüşmelerden sonuç alınamayınca Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğüne hiçbir bandrol için başvuruda bulunmadığını, piyasaya sunulan kitap üstünde yapıştırılan bandrolün ( … ) ise davalı yayıncı … tarafından “… “ adlı eser için alındığını öğrendiklerini, özetle davalının müvekkilinin kitabına hiç bandrol almadığı kendi bandrollerini müvekkilinin kitaplarına yapıştırarak baskı sayısını gizlediğini, konuya ilişkin Cumhuriyet Savcılılığına şikayet başvurusunda bulundukları, satışların internet üzerinden de devam etmekte olup internetten alınan kitabı ve faturayı dosyaya sunduklarını, bandrol alınarak kitabın basılması gerekirken, davalının kendi adına aldığı bandrolleri müvekkilinin kitabına yapıştırıp müvekkilinin telif haklarını ihlal ettiğini, bir yandan müvekkilinin eserini korsan statüsünde pazarlarken diğer yandan elde ettiği tüm geliri gizlediği ve böylece müvekkilini aldattığını, 25.000 bandrol alındığı göz önüne alındığında ve piyasadan alınan delil olarak sunulan ekteki kitapla yer alan … bandrol numarası göz önüne alındığında ve 25000 adetlik bandrol aralığının …olduğu da değerlendirildiğinde tüm 25.000 adet eserin korsan olarak satıldığının açıkça anlaşıldığını, müvekkilinin sözleşme konusu ödemesi gereken tutarı davalı …’ye ödemiş olmasına rağmen davalının sözleşmede yer alan yükümlülüklerini hiçbir surette yerine getirmemiş olduğunu, bütün bunların çerçevesinde müvekkilinin haklarına yönelik mevcut ve muhtemel tecavüzün ref’i ve men’i ile müvekkilinin uğradığı maddi-manevi zararın tazmini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Davacının bandrolleri kendi kitabının üzerine yapıştırıldığını iddia etse de bu durumda kusurun tamamen matbaacıda olduğunu, müvekkilinin dava konusu kitaba ait bandroller almaya yetkilendirmediğini ayrıca noter vasıtasıyla da bir yetki için vekalet verilmediğini, sözleşme gereği davacının kendi kitabı için önceden almış olduğu bandrolleri kullanacağını, zira davacının kitabını bastırmak için başka bir yayınevi ile anlaştığı bandrolleri aldığını, davacının kitabı için aldığı bandrollerin Kültür Bakanlığından istenebileceğini, bandrol alma ve kitap üzerinde kullanma yükümlülüğünün tamamen davacı yazara yüklenmiş olduğunu, davacı yazarın kendi kitabı için önceden aldığı bandrolleri kendisinin, müvekkilinin anlaşmalı matbaası … (…) ya kendisi bizzat tevdi etmiş olduğunu, sözleşme gereği yazara verilmesi gereken 300 adet kitap basımdan hemen sonra davacı tarafından teslim alınmış olduğunu, geriye kalan 700 kitaptan ikiyüzünün ücretsiz protokol olarak çeşitli yerlere gönderildiği, 500 adetinin dağıtıma çıkarıldığı, bunlardan sadece 15 adetinin satılıp geriye kalan 485 adetinin müvekkiline iade edildiğini, (2016 yılı başlarında) iade edilen 485 kitabın davacıya teslimi istense de davacının kabul etmediğini, teslim almak istemediğini ve parasını istediğini, satılan 15 kitabın parasının da dağıtıcı firmadan teslim alınmadığını, davacının istediğinde hem kitaplar hem de 15 kitabın satış bedelinden kendisine düşen %40 lık payın kendisine ifa edilebileceğini davanın reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğünden “…” isimli eser için bandrol başvurusu yapılıp yapılmadığı sorulmuş, eser işletme belgelerinin onaylı suretleri istenmiştir.
Bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
09/02/2018 tarihli bilirkişi kurulu raporu ibraz edilmiştir.
09/02/2018 tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle; Dava konusu uyuşmazlıktaki “…” adlı kitabın roman tarzında belli uslup ve sistematiği yansıtan, kurgu içeren ve sahibinin hususiyetini taşıyan FSEK m.2 anlamında “…” ilim ve edebiyat eseri olduğu, dosyada mübrez “…” isimli kitabın üzerinde kitabı yazanın davacı olarak belirtilmesi, aynı zamanda taraflar arasındaki 09.01.2012 tarihli sözleşmede davaya konu kitabın yazarının davacı olarak belirtilmesi karşısında FSEK 11 deki karine çerçevesinde davaya konu kitabın eser sahibinin davacı olduğu, bir kitap için alınan bandrolün başka bir kitabın üzerine yapıştırılması hususunun yaptırımının cezai sorumluluk yönünden FSEK 81/10 hükmünün ihlali iken, hukuki sorumluluk yönünden, yayın sözleşmesi ile kararlaştırılandan daha çok kitap basıldığının ispatı halinde yapılacak tazminata etki eden bir durum olacağı, davaya konu uyuşmazlıkta ise sözleşme ile kararlaştırılan 1000 adetten fazla kitap basıldığı hususunda yeterli delil bulunmadığı, davacının sözleşme çerçevesinde satışı yapılıp ödenmeyen telif bedellerini talep hakkının bulunduğu, davacının talep edebileceği maddi tazminat miktarının 2700 TL olduğu, başka bir kitaba ait bandrolün davaya konu kitabın üzerine yapıştırılmasının FSEK 14 anlamında umuma arz hakkının ihlali kapsamında değerlendirilemeyeceği, genel hükümler çerçevesinde yani TBK 58 maddesi çerçevesinde başka bir kitaba ait bandrolün davaya konu kitabın üzerine yapıştırılmasının davacının kişilik haklarının ihlaline sebebiyet verip vermediğinin takdirinin ise Mahkemeye ait olacağı sonucuna varıldığı bildirilmiştir.
28/12/2018 tarihli bilirkişi kurulu ek raporunda özetle; Kök rapordaki değerlendirilmelerin aynen geçerli olduğu bildirilmiştir.
Davacı vekili maddi tazminat talebini ıslah etmiş, 2700 -TL maddi tazminatın haksız fiil tarihinde itibaren işleyecek en yüksek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
Dava: “…” romanının yazarı olan davacı ile… yetkilisi olan davalı arasında 09/01/2012 tarihli telif sözleşmesi imzalandığı, sözleşmeye göre davacının davalıya 5.800 TL ödediği, sözleşme tarihinden itibaren yazara ilk 6.ayında dağıtım raporu ile kitap gelirinin %50’sinin verileceği ancak davacıya bilgi verilmediği gibi sözleşme gereği 300 adet kitabın da verilmediği, satış gelirinin ödenmediği, bandrol başvurusunun yapılmadığı, davalının www.nettekimvar isimli eser için aldığı bandrolü davacının kitabına yapıştırarak baskı sayısını gizlediği, 25.000 adet bandrolün … isimli eser için alındığı ancak davacının eserinde kullanıldığı, FSEK 77. maddesi kapsamında kitapların tedbir yönünden muhafazası, tecavüzün men’i, zararın FSEK 68 ve 70. madde kapsamında tespiti, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 1.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat ve hükmün ilanı istemine ilişkindir.
Davanın mahiyeti gereği 5846 sayılı FSEK hükümlerinin uygulanması gerektiği, Mahkememizce itibar edilen bilirkişi kurulu raporunda da belirtildiği üzere: Dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı hususunun re’sen araştırılması gerektiği, FSEK’in 1. maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilmesi için iki unsuru haiz olması, bunlardan ilkinin, fikir ve sanat ürününün “ sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisinin ise “ kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması” gerektiği, doktrinde, bu unsurlardan ilkine “subjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir.
Subjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır.
Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak; İlim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
Bilindiği üzere dil ve yazı ile ifade olunan eserler geniş bir fikir alanını kapsarlar. Bu eserler, hikaye, roman, şiir, bir şarkının güftesi , skeç , tiyatro oyunlarını kapsadığı gibi, bilimsel konferansları, monografileri, siyasi nutukları, eğlendirici sohbet tarzında konuşmaları, çocuk hikayelerini ve benzerlerini kapsar. Bu tür fikir ve sanat ürünlerinin ilim ve edebiyat eseri sayıla bilebilmesi için, onların mutlaka yazı ile tespit edilmiş olmaları gerekmez. Başka bir ifade ile duygu ve düşünceleri ifade için kullanılan araç veya olanağın hiçbir önemi yoktur. Bu araç veya olanak yazı, çizgi, rakam, formül veya söz olabilir. Örneğin şifahen söylenmiş bir şiir, hikaye, masal da hususiyet taşıyorsa, kamuya sunulduğu andan itibaren eser olarak korunur. Yine dil ve yazı ile ifade olunan eserlerde konunun mutlaka bilimsel veya edebi olması da şart değildir. Siyasal, sosyal ve dinsel düşünce ve fikirler de, ilim ve edebiyat eseri sayılırlar. Yine kullanılan dilin yabancı veya ölü bir dil oluşu da önem taşımaz. Ayrıca bunların yapıldığı mekanın önemi de yoktur. Dil ve yazı ile ifade olunan eserlerin korunabilmesi için, hususiyet taşımaları gerekir.
Davaya konu “…” adlı kitabın roman tarzında belli uslup ve sistematiği yansıtan, kurgu içeren ve sahibinin hususiyetini taşıyan FSEK 2. maddesi anlamında “herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan” ilim ve edebiyat eseri olduğu anlaşılmıştır.
“…” isimli kitabın üzerinde kitabı yazanın davacı olarak belirtilmesi, aynı zamanda taraflar arasındaki 09.01.2012 tarihli sözleşmede davaya konu kitabın yazarının davacı olarak belirtilmesi karşısında FSEK 11. maddesindeki karine çerçevesinde davaya konu kitabın eser sahibinin davacı olduğu anlaşılmıştır.
Bilirkişi heyetinde yer alan mali bilirkişi tarafından davalı şirket merkezinde yapılan incelemede; Davalı … tarafından istenilen bilgi ve belgelerle ilgili tutulan bir ticari defter ve kaydın bulunmadığı, bunlarla ilgili bilgi veremeyecekleri, bütün bilgilerin dava dosyasına ibraz edildiği, sadece ellerinde dava konusu kitaptan iade olunan 485 adet kitabın bulunduğu, yapılan sözleşme, kaç adet davalı kitabın basıldığı ve kaç adedinin satıldığı ve iade edildiğine dair hiçbir belge ibraz edilmediği sadece 485 adet dava konusu kitabın görüldüğü bunların üzerinde yapılan incelemelerde üzerlerine yapıştırılan ISBN: … no.lu bandrollerin 429 adedinde bulunduğu, 56 adedinde … no.lu bandrollerin bulunduğu tespit edilmiştir.
Dava konusu uyuşmazlık, yayım sözleşmesinden kaynaklanmakta olup yayım sözleşmesine ilişkin hükümler Borçlar Kanunu ile Fikir ve Sanat eserleri Kanununda düzenlenmiştir. Borçlar Kanununun 487. maddesi gereğince yayım sözleşmesi, bir fikir ve sanat eseri sahibinin veya halefinin, o eseri yayımlanmak üzere yayımcıya bırakmayı, yayımcının da onu çoğaltarak yayımlamayı üstlendiği sözleşmedir. Türk İsviçre hukukunda yayım sözleşmesi rızai bir sözleşme olarak kabul edilmektedir. Sözleşmenin kurulması için taraf iradelerinin birleşmesi yeterli olup, çoğaltılıp yayınlanacak eserin bir nüshasının yayıncıya bırakılması şart değildir.
09/01/2012 tarihinde … (…) Yeni ile davacı yazar … arasında sözleşme imzalandığı, bu sözleşmeye göre davaya konu kitabın 416 sayfa olduğu, 1000 adet basılacağı, baskı ücretlerinin yazara ait olduğu, kitabın 300 adedi yazara ve 200 adedi protokol,500 adet dağıtım şirketi … Yayım Dağıtıma verileceğinin belirtildiği, kitabın basım ücretinin 5800,00 TL olduğu, baskı ücretinin peşin ödeneceği, kitabın %50 sinin davacıy,a %50 sinin … dağıtıma bırakılacağı, kitabın fiyatının KDV dahil 18,00 TL olarak kararlaştırıldığı görülmüştür.
Davacının 09.01.2012 tarihli sözleşme çerçevesinde 5800 TL basım ücretini davalıya 09.01.2012 tarihinde banka havalesi ile ödediği dosyaya ibraz edilen banka dekontundan anlaşılmaktadır. Kültür Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen 16.05 2017 tarihli cevabi yazıda davaya konu kitap için bandrol alınmamış olduğu, davaya konu kitap üzerinde bulunan … seri nolu bandrolün davalı tarafından gönderilen … isimli kitap için alınmış olduğunun belirtildiği görülmüştür.
Davalı, davaya konu kitap için bandrolün davacının kendisi tarafından daha önce alındığı ve matbaacıya bizzat davacı tarafından verildiğini ancak matbaacının bandrolleri karıştırıp yanlışlıkla başka bir kitaba ilişkin bandrolü davaya konu kitabın üzerine yapıştırdığını beyan etmiş ise de; Telif Hakları Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen cevabi yazılarda davaya konu kitap için hiç bandrol alınmadığının belirtilmiş olması, sektörel uygulamada bandrol alma yükümlülüğün davacıda değil davalıda olduğu ayrıca ihbar olunan … firmasının ihbara cevap dilekçesinde davaya konu kitapları davacının kendilerine getirmediğinin beyan edilmesi karşısında davalının bu iddiasını ispatlayamadığı kanaatine varılmıştır. İhbar olunan… firmasının davaya konu kitabı 100 adet bastığını belirtmesi, taraflar arasındaki sözleşmede baskı adedinin 1000 adet olarak belirtilmesi karşısında davacının hesaplamanın 25000 adet üzerinden yapılması şeklindeki talebinin yerinde olmadığı, bir kitap için alınan bandrolün başka bir kitabın üzerine yapıştırılması hususunun yaptırımının cezai sorumluluk yönünden FSEK 81/10 hükmünün ihlali iken, hukuki sorumluluk yönünden, yayın sözleşmesi ile kararlaştırılandan daha çok kitap basıldığının ispatı halinde yapılacak tazminata etki etmesine yol açacaktır. Davaya konu uyuşmazlıkta ise sözleşme ile kararlaştırılan 1000 adetten fazla kitap basıldığı hususunda yeterli delil bulunmadığından davacının sözleşme çerçevesinde satışı yapılıp ödenmeyen telif bedellerini talep hakkının bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı, FSEK 68. maddesi çerçevesinde rayiç bedelin 3 katı tutarında tazminat ve FSEK 70. maddesi çerçevesinde karın iadesini talep etmiştir. Yargıtaya göre, hem FSEK 68.madde hem de FSEK 70/2 veya FSEK 70/3 maddesi kapsamında maddi tazminat talep edildiğinde, talep edilen toplam bedelin, anılan seçenekler uyarınca istenebilecek “en çok bedel” ile sınırlı dır. Davacının bu taleplerinden hangisi yüksek ise, en yükseğine hükmedilmelidir. Davacı, FSEK 68. madde çerçevesinde tazminat talebinde bulunmuş ise de, FSEK 68’de öngörülen 3 katı tutarında tazminatın ancak sözleşme dışı yapılan baskılar için geçerli olduğu, sözleşmeye dayalı baskılar için FSEK 68. madde çerçevesinde talepte bulunulamayacağı, davacı FSEK 68. madde çerçevesinde telif bedeli talebinde bulunmuştur. FSEK 68. madde çerçevesinde 3 katı tutarında bedele hükmedilebilmesi için davaya konu eserin davacının rızası dışında izinsiz olarak basılmış olması gerekir. Ortada yayın sözleşmesine aykırı bir durum söz konusudur, ancak FSEK 68. maddesi gereğince 3 katı tutarında tazminat talep etme şartları oluşmamıştır. Bu çerçevede davacı tarafın satışı yapılıp ödenmeyen telif bedellerinin maddi tazminat olarak talep etme hakkını haiz olduğu kanaatine varılmıştır.
Dosyada mevcut … Kitap evinin 24/10/2017 tarihli yazısında, 23 adet kitap alındığı, 9 adet iade edildiği, 14 adet satıldığı, Dost Kitabevinin 21/10/2017 tarihli yazısında 5 adet kitap satıldığı, stokta kitap bulunmadığı, Kitapsan’ın 02/11/2017 tarihli yazısında 47 adet kitap alındığı, 2 adet iade edildiği, 45 adet kitabın satıldığının bildirildiği, bu cevaplar dikkate alındığında dava konusu kitaptan 64 adet satıldığının anlaşıldığı, ancak kitabın internet üzerinden de satışı dikkate alındığında ve ayrıca davalının elinde bulunan iade edilmiş kitap adedinin 485 adet olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, dağıtıma çıkan 600 adet kitaptan 115 adedinin satılmış olduğunun kabulü gerekeceği, davalı elinde de halen satılmayan kitaplar mevcut olduğundan ve taraflar arasındaki sözleşmeye göre satılamayan kitapların davacıya iade edilebileceği belirtildiğinden, davaya konu kitapların üzerinde başka bir kitaba ait bandrolün olması sebebiyle davacıya FSEK 81. maddesi çerçevesinde cezai sorumluluk getiren kitapların iadesinin, bu kitapların davacı tarafça ekonomik olarak değerlendirilmesinin güç olduğu, bu nedenle davacının sözleşmede dağıtımı yapılacağı kararlaştırılan 600 kitap üzerinden telif bedeli almasının uygun olacağı bu çerçevede davacı yazarla yapılan sözleşemede kitabın gelirinin %50 sinin yazara ait olacağı belirtildiğinden ve sektörel uygulamada kitabın geliri yayınevine giren para olarak değerlendirilmekle dağıtım şirketine verilen para düşüldükten sonra çıkan rakamın tam yarısı Yayınevinin Geliri olacağından bu gelirin de yarısı yazarın hakkı olacağından 600 kitap x 18= 10.800 TL’nin % 50’si olan 5400 TL toplam gelirin yarısı olan 2700 TL nin davacının talep edebileceği tazminat olacağı kanaatine varılarak maddi tazminat talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Davacı, başka bir kitaba ait bandrolün davaya konu kitabın üzerine yapıştırılmasının FSEK 14. maddesi anlamında umuma arz hakkının ihlali olduğunu iddia etmiştir. Umuma arz; Eserin, ülkenin bütününde veya bir bölümünde herhangi bir şekilde tanıtılması ya da ifşa edilmesi, toplumun bilgisine sunulması ile aleniyete kavuşmasıdır. Umuma arz ancak bir defa vaki olacak hukuki bir fiildir ki, eser sahibin iradesiyle eserin veya münferit parçalarının ilk defa olarak aleniyet mevkiine çıkarılması suretinde tecelli eder. Bu hukuki fiil sayesinde eser, sahibinin mahremiyet sahasını terk, alenileşmemiş eser mahiyetini kaybeder ve ‘alenileşmiş eser’ haline gelir. Eser sahibinin eser üzerindeki mutlak hakimiyeti ve onun mukadderatını tayin etmek hususundaki selahiyeti bu anda sona erer. Umuma arz yetkisi eser sahibine veya onun yetkili kıldığı kişiye ait olup bu yetki, eserin umuma arz edilip edilmeme, edilecekse bunun zamanını belirleme ve arzın tarzını belirleme yetkisini kapsar. Umuma arz, hak sahibinin rızası olsun olmasın eserin kamuya herhangi bir şekilde sunulması olup, rıza yoksa umuma arz sahibi aleyhine hüküm doğurmaz, ancak bu halde eser sahibinin mali haklarının ihlali yanında ayrıca manevi bir hakkı da ihlal edilmiş olur. Meğer ki bu duruma eser sahibi sessiz kalarak zımnen icazet vermiş bulunsun. Davaya konu kitap için davalı ile yayın sözleşmesi imzalanıp kitabın umuma arzı da bu sözleşme çerçevesinde yapıldığına göre umuma arz hakkının ihlal edilmediği kanaatine varılmıştır. Ayrıca davacının iddiasının aksine başka bir kitaba ait bandrolün davaya konu kitabın üzerine yapıştırılmasının FSEK 14. maddesi anlamında umuma arz hakkının ihlâli kapsamında değerlendirilemeyecektir.
Yazar olan davacının emeği ve başka bir kitaba ait bandrolün davaya konu kitabın üzerine yapıştırılması birlikte değerlendirildiğinde; TBK 58. maddesi çerçevesinde manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 3.000 -TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline ve hükmün ilanına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
DAVANIN KISMEN KABULÜNE,
1-Davalı tarafça davaya konu “…” romanının yeni basımlarının önlenmesine,
2-2.700,00-TL maddi tazminatın; 1000TL’sinin dava tarihi olan 28/12/2016 tarihinden, kalanının ıslah tarihi olan 16/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-3.000.00-TL manevi tazminatın dava tarihi olan 28/12/2016 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Fazlaya ilişkin istemlerin reddine,
5-Karar kesinleştiğinde hüküm özetinin Türkiye’de tirajı yüksek bir gazetede bir kez ilanına masrafın davalıdan tahsiline,
6-389,367 TL ilam harcından peşin harç ve ıslah harcının düşümü ile eksik 0,75- TL harcın davalıdan tahsiline,
7-Maddi tazminat talebi yönünden, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 2.700 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Manevi tazminat talebi yönünden , Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.000 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Reddedilen manevi tazminat talebi yönünden , Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
10-Davacı tarafınca yapılan , 358,630 TL peşin harç, 29,20 TL başvuru harcı, 30 TL ıslah harcı, 2.800 TL bilirkişi ücreti , 453,5 TL tebligat ve müzekkere masrafı olmak üzere toplam 3.671,33 TL yargılama giderinden taktiren 1.836,00 -TL sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
11-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar tesisine yer olmadığına,
12-Davacı tarafça fazla yatırılan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 15/10/2020

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır