Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2015/34 E. 2019/10 K. 15.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/34 Esas
KARAR NO : 2019/10

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 02/03/2015
KARAR TARİHİ : 15/01/2019

İstanbul 6.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/370 esas, 2014/403 karar sayılı görevsizlik kararı üzerine dava dosyası mahkememize gönderilmiş olmakla yapılan yargılama sonucurda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA;Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin, … adlı yarışmanın yapımcısı, davalının ise, “…” yarışmasına 23.02.2012 tarihli sözleşme çerçevesinde yarışmacı olarak katıldığını, adada kaldığı yedi haftanın sonunda SMS oylaması ile yarışmadan elendiğini, davalının elendikten iki ay gibi uzun bir süre geçtikten sonra, medyada müvekkili şirket ve yarışma hakkında gerçek dışı beyanlarda bulunduğunu,davalının müvekkilini manipülasyon yapmakla suçlayan beyanatlar verdiğini, noter oylamasının gerçeği yansıtmadığını bildirdiğini, yarışmacıların her birinin oylamada isim yazmalarının kendilerinden beklendiği yarışmada yazılacak isimlerin davacı tarafından yarışmacılara söylendiğini beyan ettiğini, davalının yarışmanın gerçek ve adil yürümediğini beyan ettiğini, bazı yarışmacıların kayrıldığını, izleyici nezdinde format gereği yemek yemiyor gibi göründüklerini ancak kendilerine yemek verildiğini, bunların tezgah olduğunu söylediğini, davalının gizlilik hükümleri taşıyan sözleşme imzaladığını ancak beyanların doğru olmadığını, davalının gizlilik yükümlülüğünü ihlal ettiğini, kamuoyu önünde bunu kendisinin de beyan ettiğini, sözleşmenin davalının “gizlilik ve aleyhte beyan yasağı”‘, “‘final programına katılmama”, hükümlerini ihlal ettiğini davalıya sözleşmenin madde 5,1. hükmü gereği haftada 20.000,00-TL olmak üzere 7 hafta boyunca toplam 140.000,00-TL ödendiğini, bu bedelin iadesi ile 100.000,00-TL cezai şartın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, 250.000,00-TL manevi tazminat bedelinin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA; davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı ile müvekkili arasında da akdedilen sözleşmenin geçerli olmadığını, genel işlem şartlarına tabi olduğunu, davalının beyanlarının gerçeği yansıttığını, davacının dayandığı pek çok söylemin de davalı tarafından dile getirilmediğini, davacının yarışmacılara karşı eşit davranmadığını ve kamuoyunu yanlış yönlendirdiğini, davalının bazı konuşmalarından kesintiler alınarak konuşma amacının çarptırıldığını davacının yarışmacı elemeleri için bazı yarışmacılara isim telkininde bulunduğunu, davacı tarafından serdedilen iddiaları kabul etmediklerini, sözleşmenin örnek olarak md. 4.2. madde 4.5. madde 4.6.1. madde 4.6.5. madde 4.6.7. madde 4.6.8. madde 8 madde 11 madde 12 hükümlerinin hükmen batıl olduğunu, edimler arasında orantısızlık ve davacı lehine aşırı yararlanma olduğunu, sözleşmenin tek taraflı olduğunu,yarışmacılardan …’nun davalıya küfür etmesine ve davalının mağduriyet yaşamasına rağmen, davalıyı kamuoyu nezdinde kavgacı gösterildiğini, davacının kayıtları istediği gibi kesip bölerek kamuyonu yanlış yönlendirdiğini hal böyle olunca da izleyiciden gelen sms lerin davalı aleyhine geldiğini ,dosyaya sunulan noter düzenleme şeklinde tespit tutanaklarının detay içermediğini dolayısıyla sm oyları tespitinin hangi kritere göre yapıldığının belli olmadığını, davacının tüm taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE
Dava konusu uyuşmazlık davalıya sözleşme kapsamında ödenen 140.000,00-TL nin iadesi , davalının sözleşme hükümlerini ihlal ettiği iddiasıyla 100.000,00-Tl cezai şartın faizi ile birlikte davalıdan tahsili ve yine davalıdan 250.000,00-TL manevi tazminatın tahsili taleplerine ilişkindir.
HMK 266. madde gereğince bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler …,… ve … 30.3.2016 tarihli raporlarında özetle; davalının sözleşmenin gizlilik ilkesini ihlal etmediğini, sözleşmenin genel işlem koşullarını barındırmakta olduğunu, davacının tazminat isteminin yerinde olmadığını beyan etmişlerdir.
Bilirkişiler … ve … 2.8.2017 tarihli raporlarında;Mahkemenin sözleşmeyi geçerli kabul ederse; Davalı tarafın, sözleşmenin Gizlilik ve Aleyhte Beyan Yasağı başlıklı maddelerini ihlal ettiğini, 100.000 TL cezai şartın ve manevi tazminatın takdirinin mahkemeye ait olduğunu,Davacı tarafın davalı yarışmacıya performans ödülü olarak yarışmada kaldığı süre boyunca Ödediği toplam 140,000 TL tutarın;sözleşmedeki cezai şart tutarına ek olarak yine m. 11 kapsamında geri istenmesinin, sektörel uygulama çerçevesinde ağır bir koşul olduğunu, tüm maddi ve manevi zararın miktarı hususundaki takdirin mahkemeye ait olduğunu bildirmişlerdir.
Bilirkişi DR … 14.7.2017 tarihli Ayrık Raporunda; Taraflar arasında akdedilen sözleşmenin final programına katılımı öngören madde 4.6.8. ve tek taraflı olup yarışmacıya fesih imkanı tanımayan, ucu açık tazminat taleplerini mümkün kılan fesih ve cezai şart başlıklı madde 11 hükümlerinin, cezai şart ve bedel iadesine dönük meblağların genel işlem şartı olmasından dolayı yazılmamış sayılarak sözleşmenin bu hükümlerden bağımsız olarak geçerli kabul edilebileceği; taraflar arasında akdedilen sözleşmede, oyuncunun sesi ve görüntülerinin kullanılabileceğine dair FSEK md. 21-24 hükümlerine de temas eden sair hükümleri ile gizlilik ve aleyhte beyan yasağı hükümlerini düzenleyen 12. Maddenin işin niteliği gereği var olduğunun kabul edileceği ve bir genel işlem şartı niteliği taşımadığının kabulünün mümkün olduğu, bu durumda raporda belirtilen tespit dışında kalan tüm diğer sözleşme maddeleri ile bu maddelerin de geçerli kabul edilebileceği, Sektörel uygulamalar ile yapılan kıyas neticesinde, münakit sözleşmede yer alan 100.000,00-TL bedelli cezai şart bedelinin işin önem ve büyüklüğüne oranla fahiş olmadığı kabul edilebilirse de, cezai şart meblağının aşan taleplerin de varlığında madde 11 hükmünün yazılmamış sayılmasına dair karar verilebileceği, yazılmamış sayılan fesih, cezai şart ve tazminat hükümleri yerine akde aykırılığın ve zararın tespit edilmesi durumlarında davacının talepleri dikkate alınarak uygun bir-maddi ve manevi tazminat miktarına hükmedilmesine dair genel hükümlere dair verilecek kararların mahkemenin takdirinde olduğunu bildirdiği anlaşılmıştır.
Bilirkişiler …, … ve … 23.7.2018 tarihli raporlarında; sözleşmede yer alan ve huzurdaki davada uyuşmazlık konuları olan sözleşmenin final programına katılma yükümlülüğü yükleyen 4.6.8 maddesi, cezai şartı düzenleyen 11, maddesi ile gizlilik ve aleyhe beyan yasağına İlişkin 12. maddesinin, TBK m. 21/1 anlamında karşı tarafın, yani davalının menfaatine aykırı olduğunu,somut olayda davacının davalıyı sözleşmenin akdedilmesi sırasında bu hükümlerin varlığı konusunda aydınlattığına, bu hükümlerin içeriği hakkında bilgi verdiği ve bu hükümlerin varlığını öğrenmc imkânı tanıdığına ilişkin bir delil bulunmadığını, bu bağlamda söz konusu hükümlerin TBK m. 21/1 hükmü uyarınca yazılmamış sayılması gerektiğini yani yoklukla malul olduklarını, davalının bir tane noter var diyorlar. Hangi noter? Noterin adı ne? SMS lerin nereye gittiği belli değil. … SMS leri kendisi gönderiyor. Bu insanların iyi niyetini sömürüyor, şeklindeki beyanının davacının kişilik haklarına müdahale teşkil ettiği ve bu beyanı nedeniyle davacının manevi tazminat talep edebileceğini takdirin mahkemeye ait olduğunu bildirdikleri anlaşılmıştır.
Dava dosyasına sunulan sözleşme ve bilirkişi raporları bir bütün olarak incelendiğinde , öncelikli olarak taraflar arasında imzalanan sözleşmenin genel işlem koşulu ile batıl olduğu ileri sürüldüğünden hukuki bir değerlendirme olan bu iddianın mahkememizce her somut olaya özgü olarak değerlendirilmesi gereklidir.
Sözleşmenin “Gizlilik ve Aleyhe Beyan Yasağı” başlıklı 12, maddesinin ihlal edildiği iddia edilmiştir. Davalının bu hükme aykırı davrandığından bahsedilebilmesi için öncelikle genel işlem şartları ve diğer geçerlilik hükümleri bağlamında ilgili düzenlemenin geçerli olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.
Bir hukukî işlem olan sözleşme, Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 1/1 uyarınca tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulmaktadır. Kanun koyucu iradeye büyük önem vermiştir. TBK’mn “Sözleşme özgürlüğü” kenar başlığını taşıyan 26. maddesine göre de; ‘Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler’. Taraflar sözleşmenin içeriğini belirlerken “kanunda öngörülen” sınırlar dâhilinde hareket edecektir. Kanun koyucu sözleşme akdedilirken iradelerin özgür olmasına büyük önem vermiştir. Taraflardan birinin kendi arzusuyla ve tek taraflı olarak hazırladığı bir sözleşmeyi, diğer tarafın gerek ekonomik gerek sosyal bakımdan zayıf durumda olması nedeniyle istemediği hükümlere rağmen imzalamak zorunda kalması da mümkündür, yani sözleşme içeriği müzakere edilmeden sözleşme akdedilebılmektedir.Güçlü taraf, zayıf tarafı kendi belirlediğihükümler kapsamında sözleşmeyi imzalamaya zorlayabilmekledir.
Karşı tarafın genel işlem koşulları içeren sayfalara imza veya paraf atması, onları müzakere ettiği anlamına gelmemektedir.
Somut olaydaki inceleme konusu sözleşme düzenlemesi açısından; sözleşmede kullanılan bireysel olmayan/soyut dil, tüm yarışmacılara ortak olarak uygulanacak kuralların bulunması, davacı tarafça sözleşmenin müzakere edildiğinin ispatlanmaması, nitekim davalı vekilini 07.04.2015 havale tarihli dilekçesindeki “Sözleşme metni bütün yarışmacılara noktası, virgülüne kadar aynı şekilde imzalatılmış olup davalıya hiçbir ayrım uygulanmamıştır ” şeklindeki önceden hazırlanmış aynı metnin yarışmacılara imzalatıldığı beyanı da dikkate alındığında davalı aleyhine olan sözleşme hükümlerinin genel işlem koşulu niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
Bu bağlamda sözleşmede yer alan ve huzurdaki davada uyuşmazlık konuları olan sözleşmenin final programına katılma yükümlülüğü yükleyen 4.6.8 maddesi, cezai şartı düzenleyen 11. maddesi ile gizlilik ve aleyhe beyan yasağına ilişkin 12. maddesinin, TBK m. 21/1 anlamında karşı tarafın, yani davalının menfaatine aykırı olduğuna şüphe yoktur. Zira sözleşmenin 11. maddesi davacıya tek taraflı tazminatsız fesih hakkı tanımakla iken bu hak davalıya tanınmamış, davacıya fesih durumunda davalıya ödediği bedellerin iadesi hakkı tanınmıştır. Ayrıca sözleşmenin 12. maddesindeki aleyhe beyan ve gizlilik yasağı bükümlerinin “sonsuza kadar” şeklindeki bir süreyi içermesi ve gizlilik ile aleyhe beyan tanımlarının geniş ve açık uçlu olması bu hükmün de davalının aleyhine olduğunun kabulünü gerektirmektedir. Davalıya final programına katılma yükümlülüğü getiren sözleşmenin 4.6.8 hükmü değerlendirildiğinde; diğer bilirkişi raporları da dikkate alındığında final programına katılma yükümlülüğü sektörel olarak mutat olarak değerlendirilebilirse de hükümde yalnızca final değil yarı finallere de katılma, katılımcının bunun için hiçbir ücret talep edememesi hükümlerinin varlığı, sözleşme hükmünü davalının menfaatine aykırı hale getirmektedir. Somut olayda davacının davalıyı sözleşmenin akdedilmesi sırasında bu hükümlerin varlığı konusunda aydınlattığı, bu hükümlerin içeriği hakkında bilgi verdiği vc bu hükümlerin varlığını öğrenme imkânı tanıdığına İlişkin bir delil bulunmamakladır. Bu bağlamda söz konusu hükümlerin TBK m. 21/1 hükmü uyarınca yazılmamış sayılması gerektiği yani yoklukla malul oldukları anlaşılmaktadır.
23.3.2012 tarihli Sözleşme incelendiğinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 1 vd. (818 sayılı BK.m.l vd.) anlamında klasik bir bireysel sözleşme olmadığı, içeriğinin tek taraflı olarak önceden tayin ve tespit edildiği tüm yarışmacılara imzalatılması için önceden formüler/ standart hükümler ihtiva ettiği, dolayısıyla tamamen davacı tarafın “genel işlem koşullarından oluştuğu anlaşılmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 20 ila 25. maddelerinde düzenlenen “genel işlem koşulları” kapsamında olan bu tip sözleşmelere “kitle sözleşme”, “katılmalı sözleşme” ya da “formüler sözleşme” denilmektedir. Bu sözleşmelerde, sözleşmenin kurulması ile ilgili görüşmeler ve pazarlıklar yapılması söz konusu değildir. Girişimci karşısında diğer sözleşen, ya karşı tarafın koşulları içinde sözleşmeyi kuracak ya da söz konusu sözleşmenin içerdiği edim ya da hizmetten yararlanmayacaktır. Başka bir ifadeyle, sözleşmenin diğer tarafını oluşturan birey, önüne hazır getirilen metin karşısında “evet” ya da “hayır” diyebilecek, “evet, ama” seçeneğinden yoksun olacaktır. Hizmet ya da edimden yararlanacak kişinin, “evet, ama” deme imkânının olmaması karşısında, bireyin, bu türden sözleşmeler uygulamasında yasalarla korunması gereği ve zorunluluğu ortadadır. İşte, 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanununda genel işlem koşullarının tâbi olduğu geçerlilik kuralları ile bunlara aykırılığın yaptırımları ve genel işlem koşullarının yorumlanması gibi konular açıklığa kavuşturulmuş ve tüm sözleşmeleri kapsayacak şekilde, genel hükümler kısmında 20 ila 25. maddelerde emredici biçimde düzenlenmiştir.
6098 sayılı TBK’nun 20/I.maddesi hükmüne göre “Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz”.
6098 sayılı TBK’nun 21.maddesine göre “Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır.”
6098 sayılı TBK’nun 23. maddesine göre de “Genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık ve anlaşılır değilse veya birden çok anlama geliyorsa, düzenleyenin aleyhine ve karşı tarafın lehine yorumlanır”. Maddeye göre, açık ve anlaşılır olmayan veya birden çok anlama gelen genel işlem koşulları, düzenleyenin aleyhine ve diğer tarafın lehine yorumlanacaktır. Bu esaslar, 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 2.nci maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarının, genel işlem koşullarının yorumlanması bakımından özel bir uygulama alanı oluşturur. Gerçekten, düzenleyenden, sözleşme koşullarını dürüstlük kurallarının gerektirdiği önemi vererek hazırlaması beklenir. Sözleşmede açık olmayan veya duraksamaya sebep olan noktalar, düzenleyen aleyhine yorumlanacaktır. Sözleşme hükümlerinin düzenleyen aleyhine yorumlanması için, düzenleyenin o sözleşme bakımından uzman olması da gerekmez. Aksine bir çözüm tarzı, bir genel hukuk ilkesi olan, “çelişkili davranma yasağına (nemo audiatur propriam turpitudinem allegans) aykırı düşer. Sonuç olarak, bu tür genel işlem koşulları daima diğer taraf lehine yorumlanır. Nitekim, Roma Hukukundan gelen “in dubio contra stipulatorem” (Sözleşme, şüphe hâlinde düzenleyen aleyhine yorumlanır) genel ilkesinden de aynı sonuç çıkmaktadır. Bu genel ilke ve buna uygun olan madde, sözleşmeyi veya sözleşmedeki bir hükmü ya da bir sözcüğü kaleme alanın, onu istediği gibi ifade etme olanağına sahip bulunması sebebiyle, kaleme aldığı metnin kendi aleyhine yorumlanmasına katlanması gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. Aynı şekilde, bir hükmü düşündüğü gibi yazmamış olan kişinin, “bu hüküm şöyle anlaşılmalıdır.” şeklinde, sonradan yapacağı yorum haklı sayılamaz.
Keza Türk Borçlar Kanununun 25.maddesine göre “genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz”, Burada Türk Medeni Kanununun 2.maddesindeki hakların kullanılmasında dürüstlük kurallarına uygun hareket etme zorunluluğunun genel işlem koşullarında özel bir uygulaması söz konusudur. 25.maddedeki düzenleme ile ahlâka aykırılık ölçüsünde olmasa bile, öğretide dürüstlüğe aykırı olarak nitelendirilen türdeki davranışların, genel işlem koşulları alanında da önlenmesi amaçlanmıştır. Sözleşmede yer alan bu tür hükümlerin yaptırımı, TBK.nun 27.nci maddesinin ilk fıkrasında gösterilmektedir. Buna göre “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veva konusu imkansız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.
Uyuşmazlık konusu Sözleşme 23.3. 2012 tarihli olup, 818 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu zamanda düzenlendiğinden, prensip itibariyle genel işlem koşulları ile ilgili herhangi bir düzenleme içermeyen 818 sayılı Kanun hükümlerine tâbi olduğu ilk bakışta söylenebilir ise de, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun “Geçmişe etkili olma-kamu düzeni ve genel ahlak” başlıklı 2.maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın, bütün fiil ve işlemlere uygulanır’. Yine aynı Kanunun “Görülmekte olan davalara ilişkin uygulama” başlıklı 7.maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76 ncı, faize ilişkin 88 inci, temerrüt faizine ilişkin 120.nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138 inci maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır”. Bu düzenlemelerden anlaşılmaktadır ki, eski kanun zamanında meydana gelen fiil ve işlemler eğer kamu düzeni ve genel ahlak ile ilgili bulunmakta ise, bu takdirde geçmişe etkili olmama kuralı işlemeyecek ve 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu olaya uygulanacaktır.
Kamu düzeni bir ülkedeki kurum ve kuralların, devletin güvenliğini, kamu hizmetlerinin iyi işlemesini ve bireyler arasındaki ilişkilerde huzuru, hukuk ve ahlak kurallarına ve adalete uygunluğu sağlamasıyla oluşan düzen olduğuna göre, çok geniş bir uygulaması olan genel işlem koşullarının sakıncalarını gidermeye yönelik kanun hükümlerinin kamu düzeni ile ilgili nitelikte olduğunda tereddüt etmemek gerekir. Uyuşmazlık konusu Sözleşme 23.3. 2012 tarihli olmasına rağmen, tümü davacının genel işlem koşullarından oluşan bir tip sözleşme olması itibariyle, Ratio legis’i (kanuna koyulma amacı) zayıfı koruma olan 6098 sayılı TBK’nun 20-25.madde hükümleri, emredici olmaları ve kamu düzenine ilişkin bulunmaları nedeniyle 6101 sayılı Yürürlük Kanununun 2 ve 7.maddeleri kapsamındadır ve somut olaya uygulanacaktır.
Genel işlem koşulları içinde yer alan hükümlerin kamu düzenine aykırılığı farklı şekillerde gerekçelendirilebilir. Bir yandan yedek hukuk kurallarının dengeleyici sisteminin tümüyle ve kitlesel bir şekilde bertaraf edilmesi başlı başına kamu düzenine aykırılık oluşturmaktadır. Ayrıca yasal düzenin açıkça ihlal edilmiş olması aranmaz. Diğer yandan, sosyolojik bir değerlendirme yapıldığında, genel işlem koşulları yoluyla, anayasal meşruluk temeli olmayan bir “yasa koyucunun” ortaya çıkması da kamu düzenine aykırı olarak nitelendirilebilir. Bu itibarla 6098 sayılı TBK’nun genel işlem koşullanna dair 20-25.maddeleri kamu düzenine ilişkin oldukları gibi, somut olaydaki 23.3. 2012 tarihli Sözleşme hükümleri ve özellikle davacıyı borç altına sokan bir taahhüt olmamasına karşılık davalı aleyhine konulmuş yükümlülük ve ağır cezai şartlara ilişkin hükümler, 6098 sayılı TBK’nun genel işlem koşullarına dair 20-25.maddeler hükümlerine tabi sayılmalıdır. Esasen 23.3. 2012 tarihli sözleşmeden cezai şart öngören hükümler kaldırıldığında, geriye sözleşme olarak nitelendirilebilecek bir içerik de pek kalmadığından, 23.3.2012 tarihli Sözleşmenin bütünüyle davacı taraf lehine düzenlenmiş tek taraflı cezai şartlardan oluştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Bir sözleşmenin meydana gelebilmesi için sözleşmenin esaslı noktalan üzerinde taraf iradelerinin uyuşması gerekir (TBK.m.2/1). Sözleşmenin esaslı noktaları o sözleşme tipini ve bünyesini belirleyen edim ve karşı edimden ibarettir. 23.3. 2012 tarihli sözleşmede yarışma formatı kapsamında davalı adına ağır yükümlülükler düzenlendiği anlaşılmıştır.
Bu açıdan davacının sözleşmeye dayalı talep ettiği bedelin iadesi ve cezai şart hükümlerine ilişkin taleplerinin reddi gerekmiştir.
Davacı manivi tazminat da talep etmiştir. Sektör bilirkişiler tarafından da somut olayda manevi tazminat talep şartlarının oluştuğu belirlinmiştir.
Zira davalının beyanlarında” ..Bir tane noter diyorlar, Hangi noter? Noterin adı ne? SMS terin nereye yittiği belli değil. … SMS leri kendisi gönderiyor. Bu insanların iyi niyetini sömürüyor. “ Yarışmacıları yönlendiriliyordu …’u yazmamı … çalışanları söyledi. Yazmasaydım o hafta elenirdim, … ortamını gerçek, yarışmanın adil olduğunu sanıyordum. Ama öyle değilmiş Olanları adadan dönünce daha net anladım. Çok üzüldüm. Adamına göre montaj yapılıyormuş meğer, İyi gösterilmek istenen iyi, kötü gösterilmek istenen kötü gösteriliyormuş, Oradaki yayınlar adamına göre yapılmakta, yarışmacılardan Anıl daha önceden herkesi tanımakta ve … tarafından kayrılmaktadır. , ‘… ’nu tutuyorlar , … ile 10 haftalık sözleşme yapılmıştır. Açlık çok sinir bozucu. Aç kalmamış bir insan o psikolojiyi bilemez. Bir gıdım yiyeceğe ihtiyacınız var. Protein alamadığımızdan hafıza kaybına uğramış gibiydik. Et ödülü olduğunda daha çok gayret ediyorduk….” şeklindeki açıklamaların mevcut olduğu bu sözlerin manevi tazminat gerektirip gerekkirmeye hususu tartışılmalıdır.
TBK m. 58/1 uyarınca “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.Bu hüküm kapsamında bir kimsenin manevi tazminata hak kazanabilmesi için; kişilik hakkına hukuka aykırı bir saldın bulunmalı, bir manevi zarar bulunmalı, saldırı ile zarar arasında nedensellik bağı bulunmalıdır
Somut olayda manevi tazminat talep eden davacı bir tüzel kişiliktir. TMK m, 48 uyarınca tüzel kişiler münhasıran insana özgü olanlar dışındaki tüm hak ve borçlara ehil olup, tüzel kişilerin de kişilik haklan bulunmaktadır. Kişinin mesleki ve iktisadi değerleri de kişilik hakları içerisinde yer alır. Davalının, davacı taralından dava konusu yapılan beyanları incelendiğinde davalının SMS’ere yönelik; “bir tane noter var diyorlar. Hangi noter? Noterin adı ne? SMS lerin nereye gittiği belli değil. … SMS leri kendisi gönderiyor. Bu insanların iyi niyetini sömürüyor” şeklindeki beyanı davacının mesleki değerlerine bir müdahale niteliği taşımakta olup, soyut bir iddia niteliğindedir ve davalı yanca da doğruluğu ispat edilmemiştir. Dosya münderecatı incelendiğinde yarışmacıların elenmesine ve SMS oylamalarına ilişkin olarak … 7. Noterliği’nce düzenlenen tespit tutanaklarının bulunduğu anlaşılmıştır. Ancak davalı taraf bunun aksini ispat edememiştir. Söz konusu davalı beyanlarının, davacının itibarını zedelediği ve manevi zarara neden olduğu, proğramı izleyenler nezdinde de güvenilirlik sorgulamasının yapılmasına neden olacağı bu durumun da davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Televizyon yayıncılığında amaçlardan biri kamu hizmeti ve kamu yararını gözetme, diğeri ise kar elde etmektir. Kar elde etmek ise, yarışmanın izleyicinin beğenisini kazanması ile gerçekleşecek bir olgudur. Televizyon yayın kuruluşları arasında reyting amaçlı kıyasıya bir rekabet ortamının olduğu gönümüzde,davalı yarışmacının açıklamaları davacı tüzel kişinin haklarına saldırı niteliğinde bulunduğundan hakkaniyete uygun bir manevi tazminat ödenmesi gereklidir. Davacıya takdir edilecek manevi tazminat miktarına gelince; manevi tazminat miktarının zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşıdığı, manevi tazminat davasının gerçek anlamda bir tazminat davası olmadığı, maddi hukuka ilişkin zararın tazmin edilmesinin amaçlanmadığı, takdir edilecek miktarın istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli miktar kadar olması gerektiği, , manevi tazminatın bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kanunun öngördüğü bir telafi şekli olduğu bir yönüyle ticari teşebbüslerinde bir ticari varlık olması nedeniyle manevi tazminat talep edebileceği, manevi tazminat miktarı belirlenirken hukuka aykırılık teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur durumu ,eylemin işleniş tarzının da gözetilmesi gerektiği, davalının eyleminin medyada yer alan açıklamalar kapsamında gerçekleşip geniş kitlelere ulaşması, davacının yarışmasının itibarının ve güvenirliğinin zedelendiği, güven imajının zarara uğradığı MK’nun 4. maddesine göre hak ve nasafet ilkeleri de gözetildiğinde 25000 TL manevi tazminata hükmedilmesi gerekmiş fazlaya ilişkin istemin ise reddine karar verilmiştir.
Hükme dayanak alınan son bilirkişi raporu, sözleşme hükümleri, taraf iddia ve savunmaları dikkate alınarak; Davalının sözleşmeye aykırı davranması iddiasıyla talep edilen tazminatın genel işlem koşulları gözetilerek REDDİNE, aynı gerekçe ile davalıya ödenen 140.000 TL nın davalıdan geri alınarak davacıya ödenmesi yönündeki istemin REDDİNE, Manevi tazminat isteminin kısmen kabülü ile takdiren 25.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm oluşturmak gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre,
DAVANIN KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE,
1-Davalının sözleşmeye aykırı davranması iddiasıyla talep edilen tazminatın genel işlem koşulları gözetilerek REDDİNE,
2-Davalıya ödenen 140.000 TL nın davalıdan geri alınarak davacıya ödenmesi yönündeki istemin REDDİNE,
3-Manevi tazminat isteminin kısmen kabülü ile takdiren 25.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
4-1.707,75 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile 5.568,75 TL fazla harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine,
5-Reddedilen alacak talebi yönünden Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 13.950 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Reddedilen (cezai şart) talebi yönünden Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 10.750 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Kabul edilen manevi tazminat talebi yönünden Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.000,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Reddedilen manevi tazminat talebi yönünden Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.000,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 21,15 TL başvuru harcı 7.276,50 TL peşin harç, 317 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 3.200 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 10.814,65 TL yargılama giderinin 1/3’ünün davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-Davalı tarafın yargılama giderlerinden olan 1.143,75 TL bilirkişi ve tebligat ücretinin 2/3’ünün davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
11-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde İSTİNAF YASA YOLU AÇIK olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 15/01/2019

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır