Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2015/231 E. 2018/218 K. 10.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/231 Esas
KARAR NO : 2018/218

DAVA : Fikir ve Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi
DAVA TARİHİ : 24/11/2015
KARAR TARİHİ : 10/05/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA;Davacı vekili dava dilekçesinde; seslendirme sanatçısı olan davacının kendi iradesi yanıltılarak başka bir amaçla davalı … firması tarafından davacının sesinin kaydedildiği halde, bu firma tarafından davacıya ait sesin … ‘ye satıldığını, Sesin bilgisayar programlarıyla işlenerek …’ın … isimli akıllı asistan uygulamasının sesi olarak kullanıldığını, … firması ile imzalanan sözleşmede davalılara bu hakkın vermediğini, sözleşmenin sadece İngilizce dilinde olduğu ve Türkçe çevirisinin ekinde olmadığından davacının dolayısıyla iradesinin sakatlanarak sözleşme İmzalattırıldığından dolayı geçerliliğinin şüpheli olduğunu, Sözleşmenin geçerliliğinin kabul edilmesi halinde bile sadece maddi haklar kapsamında geçerli olabileceği ancak daha sonra sayılan nedenler kapsamında manevi hakları ve kişilik haklarının bu süreçte zarar gördüğünü, Davacının Davalı … ile 13.06.2011 tarihinde tek nüsha olarak hazırlanan İngilizce bir sözleşme imzaladığını ve bu kapsamda stüdyoya girerek istenen metinleri okuyarak sesini kaydettirmiş olduğunu, sözleşme kapsamında kayıt altına alınan sesin “TOPLU TAŞIMA ANONSLARINDA” kullanılacağının belirtilmiş olduğunu ancak hali hazırda … Şirketinin … ve … gibi ürünlerinde yer alan … uygulamasında kullanılmakta olduğunu ve bu durum ne sözleşme imzalanırken ne de kullanım öncesinde davalı bilgilendirilmeden ve onay alınmadan yapıldığını, Anons ve benzeri sistemler için alınan ses kayıtlarının daha büyük çapta bir iş için rızası alınmadan kullanılması ve bu kullanımın alaycı sorular, küfürler, veya belden aşağı şakalara muhatap olması ve bunların kayıtlarının Sosyal Medyada yayınlanmasının müvekkili açısından Kişilik Hakkı İhlali niteliğinde olduğunu, doğrudan kendisine yönelik olmasa dahi bu sesin sahibinin kendisi olduğu artık tüm ülke tarafından bilindiğinden dolayı ona ait olan bir şeye yönelik olduğu ve FSEK olmasa bile MK kapsamında korunması gerektiğini, davacının eser sahibi olduğunu iddia ettiği ve Siri olarak adlandırılan yazılım İçinde davacının yaptığı seslendirmenin davacıya ait olduğunun tespiti ile davalılarca izinsiz kullanım sebebiyle, davalıların fiillerinin önlenmesi, bu talep kabul görmediği durumda haksız rekabet oluşturduğunun tespiti ile önlenmesi ile hükmün ilanını talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA; Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın müvekkili yönünden husumet nedeniyle reddinin gerektiğini, …’nin bilgisayar yardımıyla üretilen bir ses olduğunu ve davacının sesi olmadığını, davacının kişilik haklarına ilişkin bir unsur taşımadığını … nin elektronik bir ses olduğunu, yapılan sözleşme ile davacının sesinin kullanımına muvafakat ettiğini, davacının sesinin FSEK kapsamında korunan bir eser olmadığını davanın reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir.
Diğer davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; …’nin davacının sesi olmadığını elektronik bir ses olduğunu, davacı ile müvekkili arasında bir sözleşme olmadığını, sözleşmenin nisbiliği ilkesi gereğince bu sözleşmenin kendilerine karşı ileri sürülemeyeceğini , davanın reddi gerektiği beyan etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
Dava konusu; … uygulamasındaki sesin Davacıya aidiyetinin tespitine, mevcut haksız tecavüzün tespitine, tecavüzün sonlandırılması ve kaldırılmasına, hükmün ilanına karar verilmesini talep etmiştir
HMK 266. madde gereğince bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır. Düzenlenen son raporun denetim ve hüküm kurmaya elverişli bulunması nedeniyle son rapor mahkememizce kabul edilmiş ve hükme dayanak yapılmıştır.
İlk bilirkişi heyeti …, …, … 16.1.2017 tarihli raporlarında; … programında kullanılan ses ile Davacı’nın sesinin benzerlik açısından örtüştüğünü, … ürünlerindeki … uygulamasında Davacının genişletilmiş ses biyometrisi özelliklerinin kullanılmakta olduğunun tespit edildiğini,Siri uygulamasının FSEK. m. 2 kapsamında korunan bir bilgisayar programı olduğunu, Davacının eser sahibi olmadığı ancak seslendirmesi üzerinde FSEK m. 80 kapsamında korunan, icracı sanatçı sıfatıyla “eser sahibinin haklarına bağlantılı hakkı’nın mevcut olduğunu,Yine bunun gibi, Davacı ‘nın “sesi” üzerinde ayrıca TMK m 24-25 kapsamında korunan kişilik hakkının mevcut olduğunu,Davalı … ın, bu kullanımı yapmak için Davacı’dan izin aldığını ispat edemediğini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Rapora itiraz edilmesi üzerine ikinci bir bilirkişi heyeti oluşturulmuştur.
Bilirkişiler …, .., … 5.12017 tarihli raporlarında özetle; Davacının sesinin eser vasfını haiz olması sesin sübjektif unsur anlamında hususiyet arz etmemesi başka bir deyişle ortada bir “yaratıcılık” durumunun olmaması yaratıcılık unsuru olsa bile bir kelimeyi veya konuşmayı okumanın hususiyet arz eden bir ameliye olmadığı, yine sesin FSEK anlamında eser formalarından herhangi bir eser formatına da uymaması dikkate alındığında davacının “sesinin FSEK anlamında eser vasfını haiz olmadığını, Davaya konu uyuşmazlıkta davacının seslendirdiği kelimeler konuşmalar program vasıtasıyla işlenerek farklı bir tona ve akıllı program çerçevesinde farklı cevaplar verilmesini sağlar hale getirilmekte olduğunu,başka bir deyişle davacı sadece alelade bir kelimeyi okuması, cümleyi okuması ve/veya seslendirmesi sesini orijinal ve hususiyet taşıyan bir özgünlüğe vardırmamakta olduğunu, uygulama programı ile işlenen ses bambaşka bir ton ve sese büründüğünden davacının davaya konu olayda icracı sanatçı sıfatının söz konusu olamayacağını,davacının sesinin siri uygulaması ile tespiti söz konusu olmakla FSEK 84 hükmü çerçevesinde korunması mümkün olabileceğini, Teknik değerlendirmelerin bütünü İle davalı ile davacı arasında bu sesin kullanımına ilişkin yapılan sözleşme birlikte dikkate alındığında … uygulamasında kullanılan sesin davacıya ait olabileceğini,davalıların davacının sesini … uygulamasında kullanmasının 13.06.2011 tarihli sözleşme hükümleri çerçevesinde kendilerine tanınan bir hak olduğu ve sözleşmenin açık hükümleri dikkate alındığında davacının iradesinin yanıltılması gibi bir durumun takdirinin Mahkemeye ait olmak üzere söz konusu olamayacağı, yine davacının sesinin işlenip akıllı programla tüketicilere SİRi tarafından verilen müstehcen veya başka türlü cevabın akıllı program vasıtasıyla verilmesi davacının direkt sesinin değil programla oluşturulmuş işlenmiş ses vasıtasıyla verilmesi nedeniyle de davacının kişilik hakkını ihlal edecek bir hususun söz konusu olamayacağını bildirdikleri anlaşılmıştır.
Somut olayda davacıya ait sesin sözleşme kapsamında hukuka uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı, davacının sesi üzerindeki hakkın niteliği, … uygulamasının davacının kişilik haklarına tecavüzde bulunup bulunmadığı hususlarının tartışılması gereklidir.
FSEK 2.maddesine göre bilgisayar programları, dil ve yazı ile ifade olunan eserlerdir. Dava konusu … uygulaması da bu nitelikleri itibariyle FSEK m,2/1 kapsamında hususiyet taşıyan eser niteliğindedir. Ancak icracı sanatçılar tarafından yapılan icra ve yorumların FSEK.m.80 çerçevesinde korunabilmesi için, yapılan icranın “özgün” olması gerekir. Alelade ve herkesin yapabileceği şekilde yapılan icra ve yorumlar hukuksal korumadan faydalanamazlar. Bunun sonucu olarak örneğin ışıkçılar, ses düzenini kurup çalıştıranlar, haberi sunanlar, kostümcüler, rejisör yardımcıları, kameramanlar, suflörler, efektçiler icracı sanatçı sayılmazlar. Yine tonmaysterler, gerektiğinde sese şekil verse ya da takviye sağlasa da bu işlerin teknik iş vasfı onlara icracı sanatçı sıfatını sağlamaz. Davaya konu uyuşmazlıkta da davacının sesinin bilgisayar programlarıyla işlenerek …’ın … isimli akıllı asistan uygulamasının sesi olarak kullanılması söz konusu olması durumunda davacının yaptığı seslendirmenin özgün olması şarttır.Oysa … uygulamasında ses akıllı asistan programı yardımı ile işlenmiştir.Siri bilgisayar programı ile yaratılmış bir kişisel asistan uygulamasıdır . Davacının genişletilmiş ses biyometrisi özellikleri bilgisayar proğramı ile geliştirilmiştir. … ürünlerindeki … uygulamasının konuşma sesi, okunan içeriğin konusu ve geçmişi ile ilintili duygusal bütünlüğünü içeren bağlamdan (context) bağımsızdır ,Diğer bir deyişle …’de otomatik sentezleme ile okunan bir metin tüm okumalarda aynı sesi üretir. İnsanlı icradan farklı olarak, otomatik sentezlenen metnin geçtiği yere özel (bağlam) duygusunu taşımadığından okunma yerine göre farklılık oluşturmaz … uygulamasının mevcut sürümünde bir soruya verilen yanıt tekrarlı olarak aynı olduğunda yanıt cümlesinin okunmasında çıkartılan konuşma sesi, tekrar sayısı ve içerik sıralamasından bağımsız olarak birebir aynıdır, Bu nedenle de bu tür bir sesin sentezlenebilmesî için gerekli işaret kodlamasına girdi sağlamak üzere farklı duygu vurgularından uzak düz okuma da özgün bir icra biçimidir. Bu icra biçimi ile elde edilen konuşma kayıtlan işlenerek SÎRİ’nin otomatik sentezlemesinde kullanılan ses İçin gerekli veri kümesi oluşturulmaktadır. Sentezleme yolu ile oluşturulan yeni sesin otomatik icra biçimi davacıya ait olmamakla birlikte, davacının icra biçimi ile ortaya çıkan kayıt kullanılarak elde edilen bir veri tabanından ilgili kısımların işlenmesi, kodlanması ve sıralanması sonucu … sesi meydana gelmektedir. Yani … uygulamasında davacının ham sesi değil bilgisayar proğramı aracılığıyla işlenmiş sesin kullanımı söz konusudur.
Toplanan deliller sunulu sözleşme hükümleri ve bilirkişi raporu ile birlikte değerlendirildiğinde; Davacının … ile yaptığı sözleşmede, sesinin kaydedilmesine, ticari ürünlerde kullanımına, konuşma üretme ve sentezleme yazılımlarında kullanılmak üzere izin verdiği ve ücret aldığı hususu sabittir. Bir tarafı yabancı olan Sözleşmenin İngilizce dilinde yapılmasının sözleşmenin geçerliliğini etkilemediği, bir suretinin Türkçe düzenlenmemesinin sözleşmenin sıhhatini etkilemeyeceği, dolayısıyla davacının yanıltılmadığı, bunun aksinin iddia edilmesinin MK.2 maddesine aykırı olduğu anlaşılmıştır.Zira sözleşmenin 1.1, ve 1.2 maddelerinin şüpheye meydan vermeyecek derecede açık olduğu, Sözleşmenin 13.06.2011 tarihinde İmzalandığı geçersizliği yönünda davacı yanca ileri sürülen itirazların ispat edilemediği, zira sözleşmenin kurulması halinde hata, hile ve ikrah hallerinin varlığı ve ispatı halinde sözleşmenin geçerliliğinin tartışma konusu yapılabileceği oysa somut olayda sözleşmenin taraf iradeleri ile kurulmuş olduğu hususu anlaşılmıştır. BK 26 maddesi kapsamında sözleşmenin içeriğinin kanunda ön görülen sınırlar içerisinde özgürce belirlenebileceği, akit serbestisi ilkesinin kanunun ön gördüğü koşullar içerisinde değerlendirilmesi gerekeceği ve BK 27 maddesi gereğince, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olan sözleşmelerin kesin hükümsüz olacağı belirtilmekte olup, davacı yanca ileri sürülen sebeplerin hiçbirinin bu yasal düzenlemeler kapsamında bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Öte yandan kendisine güvenilen taraf da yapmış olduğu kendi davranışları ile bu güven olgusunu meydana getirdiği için, güvenen tarafa kendisine neden güvendiği hususunda bir itiraz hakkı söz konusu olmayacağı öğretide ileri sürülmüştür. Gerçekten de, her iki tarafın menfaatlerini korumak ve dengelemek için ileri sürülen güven ilkesine göre, bir irade beyanını anlamak ve değerlendirmek için, beyan muhatabınca bilinen ve bilinmesi gereken bütün hal ve şartları Medeni Kanun m.2’de düzenlenen dürüstlük ilkesi gereğince değerlendirmek gerekecektir. Böylece, beyana ne anlam verilmesi gerektiği ortaya çıkacaktır. Bu ilkeye göre, korunan karşı tarafın-beyan muhatabının- “haklı güven”idir. Beyan muhatabının gerekli dikkat ve özeni göstermeksizin, beyanı nasıl anladığına bakılmayacaktır. Beyan muhatabı, kendisine ulaşan beyanı, dürüstlük ilkesi gereği, bildiği veya bilmesi gereken tüm unsurları dikkate alarak anlamalıdır. Yani, onun bu beyanı o şekilde anlaması MK. m.2 uyarınca haklı görünmelidir. İşte bu ilke, meydana gelen adaletsizliği ve taraflar arasında gerçekleşen sorunu çözmüş olmaktadır. Zira, güven ilkesi “karşılıklı birbirini gözetme” ve “bağlılık” esaslarına dayanmaktadır. Bu ilkeye göre, hem beyan sahibinin hem de beyan muhatabının menfaatleri dengede tutulmuş olmaktadır. Bir yandan beyan muhatabının, dürüstlük kuralına(objektif iyiniyet) göre, bildiği ve bilebileceği bütün olguları değerlendirerek beyana vermesi gereken anlama olan haklı güveni korunmakta; diğer yandan ise, beyan sahibinin yaptığı beyanının, makul ve dürüst bir sözleşen insan tarafından anlaşılması olağan biçimde anlaşılacağına dair haklı güveni teminat altına alınmaktadır. Güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için, bir kimsede hukuken korunmaya layık bir güvenin olması, bu güvene dayanılarak bir tasarruf işleminde bulunulması, tüm bunların da bir kişiye isnat edilebilmesi gerekir.Bu bağlamda davacı sözleşmenin Türkçe metni kendisine sunulmadan imza etmeme özgürlüğüne sahip iken kendisine ingilizce sunulan sözleşmeyi hiçbir kayıt ve itiraz olmadan imzaladığından sözleşmesel ilişki kapsamında sözleşmenin tarafların karşılıklı iradesi ile kurulduğu anlaşılmaktadır.
Davacı sesin işlenmesi ssuretiyle uygulamada verilen cevapların kişilik haklarını da ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Kişilik haklarına sağlanan güvencenin amacı; kişinin toplumda sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Teknolojinin getirdiği imkanlarında da insanlığın gelişimine etkisi bulunduğu hususu tartışmasızdır. Teknoloik gelişmelerin bir parçası olan üretici firmaların eylemlerin değerlendirilmesinde kişisel çıkarlar ile toplum çıkarlarının dengede tutulmasını sağlama fonksiyonu da bulunmaktadır. Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve teknolojik gelişmelerin kapsamı ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kişisel haklarda dahi kamu yararıdır. Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gözetilerek verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarınıda da kamu yararı hususu vurgulanmaktadır. Tıpkı İfade özgürlüğünde olduğu gibi teknolojik gelişmelerde demokratik bir toplumun önemli özelliklerinden biri olup, toplumun ilerlemesinin ve her bir bireyin gelişmesinin temel koşullarından biridir. AİHS’nin 10/2.maddesine tabi olmak kaydıyla, sadece olumlu karşılanan ya da kimseye saldırgan gelmeyen ya da insanların kayıtsız kalabildiği “bilgi” ve “fikirler” için değil, Devlet veya halkın herhangi bir kesimi için saldırgan görünen sarsıcı nitelik taşıyan ya da rahatsız edici olan fikirler için de geçerlidir (Handysıde V.Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976, Başvuru No: 5493/72, Seri A No. 24, s.23, paragraf 49). Çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın “demokratik bir toplum” olamaz. Davacı ses kayıtlarının daha büyük çapta bir iş için rızası alınmadan kullanılması ve bu kullanımın alaycı sorular, küfürler, veya belden aşağı şakalara muhatap olması ve bunların kayıtlarının Sosyal Medyada yayınlanmasının Kişilik Hakkı İhlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüş ise de; proğramdaki uygulama nedeniyle sorular davacının direkt yani doğrudan kendisine sorulmadığından ve demokratik bir toplumda Çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce olmadan teknolojinin ilerlemesi de mümkün bulunmadığından somut olayda kullanılan teknoloji nedeniyle davacının kişilik haklarının ihlal edilmediği anlaşılmıştır.
Toplanan deliller , taraflarca hazırlama ilkesine göre taraflarca sunulan deliller son bilirkişi raporu ile incelendiğinde; Konuşma sentezlemenin … uygulamasından önce de çeşitli şekillerde navigasyon cihazları, ve sesli arama motorlarında kullanıldığı, … uygulamasının ise özel bir teknoloji ile oluşturulan ses veri tabanına kayıtlı ses birimlerinden oluşturulmuş arayüzü kullanarak cevaplandırdığı, … uygulamasının kayıtlı ses veri tabanındaki sesleri kullanarak, kullanıcının talimatına veya sorduğu soruya cevap verdiği, … uygulamasındaki, ses tanıma motoru (mekanizması) ve uygulamanın kullanıcıya sesle/ konuşmayla tepki vermesi davalı yanca geliştirilen teknoloji sayesinde oluşturulmuş olup, … kayıtlı ses veri tabanındaki birim sesleri kullanarak, kullanıcının talimatına veya sorduğu soruya cevap vermekte olduğundan ve SIRI’nin verdiği cevaptaki cümleyi, veri tabanında kayıtlı ses birimlerini kullanarak, kendisinin oluşturmakta olmasının programın önemli bir özelliği olup, davacının ilk etapta kayda alınan ham sesinin kullanılmadığı, yani kullanılan sesin geliştirilmiş elektronik ses olduğu, dolayısıyla, … konuşan belli bir kişi bulunmadığı, keza uygulamanın kendisine kayıtlı cümleleri de söylemediği, …,nın geliştirilen proğramı( yapay zekâsı )sayesinde , ses veri tabanındaki birim seslerin kullanılması suretiyle proğramın kendi kendine kelime ve cümle oluşturmakta olduğu, yani bir bakıma proğramın özelliği gereği kendi konuşmakta olduğu bu bağlamda da gelişmiş elektronik ses nedeniyle keza sözleşmesel ilişki kapsamında davacının kişilik haklarının ihlal edildiğinin iddia edilemeyeceği ve davacının bağlantılı hak sahibi olmadığı hususu sabittir.
Toplanan deliller, sözleşme hükümleri ve taraflarca hazırlama ilkesine göre sunulan tüm deliller hükme esas alınan son bilirkişi raporu kapsamına göre incelendiğinde; Davacı … uygulamasındaki sesin davacı …’ya ait olduğunun tespitini istemiştir. Yukarda ayrıntısı ile açıklandığı üzere bilgisayar proğramı ile kombin edilen üzerinde çalışılıp … uygulamasına esas ham ses davacıya ait olup, yargılamada toplanan deliler ile bu durumun sabit olduğu, ancak davalıların davacıya ait direkt ham sesi … uygulamasında kullanmayıp, … uygulamasında bilgisayar proğramı sayesinde elektronik ses oluşturdukları ve bu sesin kullanıldığı ancak davacı uygulamadaki sesin davacıya ait olduğunun tespitini istediğinden proğrama esas alınan sesin davacıya ait olduğu hususu tespit edilmişse de, davalılarca kullanılan sesin taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre oluşturulmuş olduğu hususu da sabittir. Bu açıdan … uygulamasındaki sesin davacıdan izin alınmaksızın kullanılmış olduğu iddiasıyla tecavüzün tespiti ve önlenmesin yönündeki talebin sözleşmenin IV. Maddesindeki (4.1,4.2,4.3, 4.4.) açık düzenlemeler nedeniyle reddine karar verilmiş ve yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulması gerekmiştir.
HÜKÜM;Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre;
1-… uygulamasındaki sesin davacı …’ya ait olduğunun TESPİTİNE( ancak sesin kullanımının taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre oluşturulmuş olduğuna)
2-… uygulamasındaki sesin davacıdan izin alınmaksızın kullanılmış olduğu iddiasıyla tecavüzün tespiti ve önlenmesin yönündeki talebin sözleşmenin IV. Maddesindeki (4.1,4.2,4.3, 4.4.) açık düzenlemeler nedeniyle reddine,
3-İlan isteminin reddine,
4-35,90 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 8.20 TL harcın davalılardan tahsiline,
5-Davanın kısmen kabulü nedeniyle, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.145 TL vekalet ücretinin davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
6-Davanın kısmen reddi nedeniyle, Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 3.145 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara müştereken ve müteselsilen verilmesine,
7-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 27,70 TL başvuru harcı 27,70 peşin harç 325 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 1.800 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.180,40 TL yargılama giderinin taktiren 1/2 sinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı tarafın yapmış olduğu 1.600 TL yargılama giderinin taktiren 1/2 sinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
9-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
Dair verilen karar davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İSTİNAF YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi. 10/05/2018

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır