Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2014/80 E. 2021/382 K. 13.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/80 Esas
KARAR NO : 2021/382

DAVA : Marka Hakkına Tecavüzün Önlenmesi , Durdurulması, Ünvan Terkini, Tazminat
DAVA TARİHİ : 26/03/2014
KARAR TARİHİ : 13/10/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hakkına Tecavüzün Önlenmesi , Durdurulması, Ünvan Terkini, Tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili asıl davada ; müvekkilinin 38, 41, 43, 44, sınıflarda … sayı ile “…”, … no ile 38,41,43, 44, 45. sınıflarda “…”, 41, 42. sınıflarda … sayı ile “…”, 45. sınıfta … sayı ile ” …” tescilli markalarının bulunduğunu, ayrıca müvekkilinin şirket ortaklarının işsağlığı ve iş güvenliği alanında kurulduğu günden beri faaliyet gösteren “… ŞTİ” adına tescilli markaları bulunduğunu, şirket yetkililerinin 3.10.2012 tarihinde …, …, … gibi pekçok alan adının tescilini alarak web sitesi açtığını,iş güvenliği konusunda eğitim ve danışmanlık hizmeti verdiğini, 6331 sayılı yasa kapsamında kalan hizmetlerin bu alanda hizmet veren şirket tarafından verilmesi zorunlu olduğundan davacı şirketin kurulduğunu, davalının ise müvekkilinin bilinirliğinden yararlanmak amacı ile “…” unvanı ile kurulduğunu, aynı sektörde aynı marka ile faaliyet gösteren firmaların marka ve ticaret unvanındaki benzerlik yüzünden birbiri ile karıştırılacağını, bu durumun müvekkilinin markasına tecavüz teşkil ettiğini, davalı şirkete ihtarname gönderilerek marka unvanlarına tecavüzün durdurulmasının istendiğini, ileri sürerek davalının, müvekkilinin ticaret unvanına ve markasına tecavüzünün durdurulmasına, ticaret unvanındaki “…” ibaresinin terkinine, … ibaresinin marka, unvan, alan adı, sosyal ağ adı ve benzeri tüm şekillerde kullanımının men’ine ,5.000 TL manevi tazminatın ve 556 SAYILI KHK 66/b kapsamında 1.000 TL maddi tazminat olarak dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davacıya ödenmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 23.3.2018 tarihli dilekçesi ile; maddi tazminat talebini, asıl davada ve birleşen davada toplamda 1000’er TL olan tazminat istemlerini 76.716.12 TL olarak ıslah ederek toplamda 78.716.12 TL ye yükseltmişlerdir.
SAVUNMA; Davalı vekili cevap dilekçesinde: Davacı tarafın dilekçede belirtilen 4 adet markadan 2008 ve 2012 koruma tarihli markaların, mal ve hizmet sınıflarının müvekkili şirketin mal ve hizmet sınıfından farklı olduğunu, … marka nolu hizmet Emtiası (45)Hukuki Hizmetler, … marka nolu hizmet emtiası 38-41-43-44 olup, Bu markaların sınıfı dikkate alındığında farklı olduğunu, diğer 2013 yılı taleplerinin ise müvekkili şirkettin kurulmasından sonra olduğunu, Davacı tarafın 41/42 iş kolu ile ilgili tek talebinin de müvekkili şirketten sonra olduğunu, haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Birleşen … 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … Esas -… karar ve 29.9.2015 tarihli bileştirme kararına konu dava dosyasında
İDDİA; Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin şirket ortaklarından … adına tescili yapılan, …, …, … nolu markaların müvekkili şirket ortaklarının kurucusu olduğu … İş Sağlığı ve Güvenliği Limited Şirketi’ne devredildiğini, davalının müvekkilinin 2008 yılında oluşturulan markasından ve 2012 yılında başlayan ticari faaliyetlerinden ve ayrıca …, …, …,… ve …, sosyal ağlarındaki bilinirliğinden yararlanmak için müvekkilinin ticaret ünvanının asıl unsurunu ve adına tescilli markaların asıl unsurunu taşıyan … ünvanı ile kurulduğunu iddia ederek markaya ve ticaret ünvanına tecavüzün tespit ve durdurulmasını, davalının … ibaresini marka, ticaret ünvanı olarak kullanmasının önlenmesini, davalının ticaret ünvanındaki “…” ibaresinin terkinini ve iş bu davanın hukuki ve fiili irtibat nedeniyle Mahkememizin 2014/80 Esas sayılı dosyasıyla birleştirilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA; Davalı vekili cevap dilekçesinde, Davacı tarafın “… İş Sağlığı ve Güvenliği Ltd. Şti” ile açtığı davada neticeye varamayacağını anlayınca bu defa “… Ltd Şti” ünvanı ile aynı davayı açtığını, … Şti’nin bir danışmanlık şirketi olduğunu, Yasa ile danışmanlık şirketlerinin iş güvenliği ve sağlığı hizmetleri vermesinin yasaklandığını, şirketin sağlık hizmeti hiç vermediği gibi bu konuda yetkisi olmadığını, Davacı sağlık hizmetleri iş kolu için müracaatını … E sayılı davadan sonra yaptığını, 6331 sayılı yasanın aradığı özelliklerde sağlık hizmetleri iş kolunda ilk müracaatı müvekkili firmanın yaptığını,Sağlık hizmetleri konusunda yetki belgesini ilk defa müvekkili firmanın aldığını, İlk dava ile netice alamayacağını anlayan davacının bu dava ile müvekkili şirketin faaliyetlerine engel olmaya çalıştığını, Çalışma Bakanlığı İş Sağlığı ve Genel Müdürlüğü tarafından müvekkiline yetki verilmesinden sonra davacı tarafın bu yönde talepte bulunmasının kötü niyetini ortaya koyduğunu, davacı tarafın marka tescil ettirmesinin yasaya aykırı olduğunu, Sağlık Hizmetleri İş Kolunda ilk defa müvekkilinin Sağlık Bakanlığı’na müracaat ettiğini ve bu iş konu altında faaliyet gösterdiğini, Davacı tarafın aynı iş kolu ile ilgili tek talebinin müvekkili şirketten sonra olduğunu, davacının WEB sitelerinin belirtilen tarihte aktif olmadığı gibi o tarihte takipçisi de bulunmadığını, Müvekkili şirketin web sitesinin adresinin de farklı olduğunu, ”comtr” ibaresinin sadece şirketlere verilmekte olduğunu, kaldiki … ibaresi 556 sayılı KHK 9.maddesi ve TTK 56 maddesi anlamında davacı şirketle özdeşleşmiş ve herkes tarafından bilinen ve kullanılan marka konumunda bulunmadığını, Müvekkili şirketin tescilinden önce aynı işkolunda alınmış tescilli markası da bulunmadığını, marka devir sözleşmelerinin müvekkili şirketin kuruluşundan sonra olduğunu, davanın reddi gerektiğini beyan etmişlerdir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava konusu asıl ve birleşen davada; davacıların marka hakkına ve ticaret unvanına vaki tecavüzün tespiti, men’i, ref’’i davalının ticaret unvanından … ibaresinin terkinini, maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir ( Asıl dava yönünden davacı davasını 26.3.2014 tarihinde ,birleşen davalı ise 22.9.2015 tarihinde açmıştır.)
Davanın açılmasını müteakip davacı ve davalının dava, cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, dava şartları incelenmiş, 19.4.2014 tarihli bir önceki müstemir yetkili hakimce ön inceleme duruşması yapılmış, duruşmada hazır olanlar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, arabuluculuk kurumundan faydalanmak istenilmediğinden tahkikat duruşmasına devam olunmuş, beyanlarında geçen deliller toplanmış, 6.11.2014 tarihli celsede tarafların marka başvurularının devam ettiği gerekçesiyle HMK 165. Madde kapsamında bekletici mesele kararı verilmiş, 24.1.2017 tarihli celseden itibaren yargılama hakim … tarafından yürütülmüş, davacı vekilince reddi hakim isteminde bulunulmuş, reddi hakim isteminin kötüniyetle yapıldığı hususu kesin olarak tespit edilmiş, HMK 184.madde kapsamında hazır olanlardan tahkikat ile ilgili beyanları sorulmuş, HMK 186. madde kapsamında ise karar duruşmasında hazır olanlardan esas ile ile ilgili son diyecekleri sorulmuştur.
Türk Patent ve Marka kurumundan marka tescil belgeleri, taraflara ait ticari sicil kayıtları, alan adlarına ilişkin who’s kayıtları,ortak sağlık ve güvenlik yetki birimi yetki belgesi, delil olarak gösterilen mahkeme ilamı , ve Yargıtay ilamları celp edilmiştir.
Marka tescil belgeleri incelendiğinde;
… nolu … şekil ibareli marka … adına 1.2.2012 başvuru tarihli olarak tecilli iken …’ün 2.10.2013 tarihli marka devir sözleşmesi ile markayı … adına devir edildiği , Türk Patent ve marka kurumuna ise mülkiyet değişikliği için markanın sahibi …’ÜN 11.10.2013 tarihinde müracaat ettiği, tescilinin 1.8.2013 tarihinde sicile kayıt edildiği ve 30.9.2013 tarihli marka gazetesinde yayınlandığı ve 38,41,43,44. Sınıflar için devir nedeniyle hali hazırda … adına tescilli olduğu anlaşılmıştır. Ancak markanın iş güvenliği ve sağlığı kapsamında tescilinin bulunmadığı anlaşılmaktadır
… nolu … e şekil ibareli marka da … adına 3.6.2008 başvuru tarihi ile başvurusu yapılmış olup, 11.9.2009 tarihinde sicile kaydının yapıldığı ve 30.11.2009 tarihli marka gazetesinde yayınlandığı ,…’ün 2.10.2013 tarihli marka devir sözleşmesi ile markayı … adına devir edildiği , Türk Patent ve marka kurumuna ise mülkiyet değişikliği için markanın sahibi …’ün 11.10.2013 tarihinde müracaat ettiği, devir nedeniyle hali hazırda … LTD. ŞTİ. adına 45. Sınıf için tescilli olduğu anlaşılmıştır. Ancak tescilinin bulunduğu 45.sınıfın ise hukuki hizmetler için danışmanlık hizmetlerini kapsadığı anlaşılmıştır.
( Ayrıca dosyadaki TPE ile yapılan yazışmalara dair belgelerden … numaralı başvuru ile … numaralı başvuruların tamamlanabilmesi adına 03.02.2014 tarihinde enstitüye gönderilen yazıda kurum tarafından gönderilen kayıtlar arasındadır. Buna göre devre konu işlemi gerçekleştiren …, 2 devrin söz konusu olduğu farklı markalardan birinde yer alan hukuki hizmetlere ilişkin marka hakkından feragat ederek kısmen feragat işlemi gerçekleştirmiştir.)
… nolu … şekil markasının 10.12.2013 tarihinde … İçin başvurusunun yapıldığı ve 19.1.2015 tarihinde sicile kayıt edildiği, 31.3.2015 tarihli gazetede yayınlandığı, 38,41,43,44,45. Sınıf için tescil aldığı , dolayısıyla iş güvenliği konularında danışmanlık hizmeti sınıfında yargılamanın devamı sırasında davacının tescil aldığı anlaşılmıştır. Ancak asıl dava yönünden davalı yanın … ibaresini ticaret unvanı olarak seçtiği tarih daha önce olup, davacının marka başvurusu ise davalının unvan tescil tarihinden sonradır.
… nolu … ibareli marka başvurusunun ise 8.7.2013 tarihi ile başvurusunun yapıldığı ancak başvurunun müddet olduğu anlaşılmıştır.
Davalı adına … nolu … ortak sağlık ve güvenlik birimi tic ltd şti şekil ibareli markanın ise 7.3.2014 tarihinde başvurusunun yapıldığı, 35. Sınıf için tescil edildiği, 44 ve 45. Sınıf için başvurusunun reddedildiği anlaşılmıştır.
TİCARİ SİCİL KAYITLARININ İNCELENMESİ:
Ticari sicil kayıtları dosyaya celp edilmiş olup: asıl davada … 19.6.2013 tarihinde ticari sicile kayıt edilmiş olup, davalı ise 9.4.2013 tarihinde yani asıl davacıdan önce ticari sicile kayıt edilmiştir. Dolayısıyla asıl dava yönünden ticari unvan tescili yönünden öncelik hakkı davalı şirkete aittir.
Birleşen davada ise: … LTD ŞTİ ‘nin ticari sicile kayıt tarihi 10.2.2012 tarihidir, Ancak dosyada mübrez ticari sicil gazetesi, şirketin karar defteri gözetildiğinde şirket ilk kuruluşunda fikri mülkiyet konularında danışmanlık hizmeti vermek , marka, tasarım, faydalı model, patent gibi konularda üretim pazarlama dahil tüm süreçlerde danışmanlık hizmeti vermek amacıyla kurulmuştur. Şirket daha sonra karar almak suretiyle iş alanlarını tadil etmiş olup, bu husus ise dosya içindeki 13.8.2013 tarihli ticari sicil gazetesinde (… no ve sayfa …) ve ekindeki şirket karar defteri kapsamından anlaşılmaktadır. Yani davacının ilk başvurusu danışmanlık hizmetleri olup, iş güvenliği alanında bir faaliyeti yoktur, iş sağlığı ve güveliği konularında da faaliyette bulunma amacıyla tadil tasarısındaki işlerinde bu tarihten sonra şirketin faaliyet alanına eklendiği( 13.8.2013) dolayısıyla toplanan deliller kapsamına göre birleşen davada davacının da tadil tasarısından önce( 13.8.2013 den önce) iş sağlığı ve güvenliği alanında … ibaresi adı altında bir faaliyetinin bulunmadığının anlaşıldığı görülmektedir. Dolayısıyla birleşen davanın davacısının ilk sicile tescil tarihi davalıdan önce olsa dahi ,iş güvenliği alanındaki faaliyetini ticari sicile işletmesi(tadili) davalının tescilinden sonradır.
Öte yandan davalının unvanında … ibaresinin başlı başına bulunmasının tek başına davacıların markasına tecavüz oluşturmayacağı yüksek yargı içtihatları ile sabit olup, , ibarenin fiilen markasal kullanımı halinde tecavüz değerlendirmesinin yapılacağı, bu halde de ticaret unvanının terkinini gerektirir bir neden bulunmadığı anlaşıldığından asıl ve birleşen davada unvan terkini ve unvana tecavüz istemlerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Ticaret unvanı, marka hakkı çoğu zaman elle tutulan gözle görülen bir maddi değer olarak karşımıza çıkmamakta, zaman içinde markayı yada ticari unvanı ihdas edeni , ticari faaliyetlerinin genişliği ve kapasitesi ile faaliyet göstererek yatırım yapan , tanıtan yani sektörel olarak bilinen bir konuma gelmiş firmaları korumaktadır, dolasıyla bu hakların olumlu içeriğine göre marka ve ticaret unvanı sahibi eylemli olarak belirli bir bilinirliğe ulaştırdığı marka yada ticaret unvanını kullanma, ondan ve semerelerinden yararlanma, satış, bağışlama, nesnel haklar kurma, kişisel haklarla sınırlama gibi, tasarrufta bulunma yetkileriyle donatılmıştır. Bu nedenle her somut olayda hakimin res’en araştırmakla yükümlü olduğu hususlar bulunmaktadır. Toplanan deliller kapsamında da mahkemenin özellikle hak kaybı olmaması için sektörel (iş sağlığı ve güvenliği alanında) bilinirlik /tanınmışlık , araştırmasını yapması yasa gereğidir.
BİLİRKİŞİ RAPORLARININ ÖZETİ:
HMK 266. Madde kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Ancak hukuki takdirin mahkemeye ait olduğu bilirkişi raporlarında da ifade edildiğinden toplanan deliller mahkememizce ihtisas mahkemesi sıfatıyla gerekçemizde tartışılmıştır. İlk raporun denetime uygun olmadığı anlaşılmıştır. Zira bilirkişiler marka tescillerinin devir tarihlerini tartışmamış, marka bölünme suretiyle ve devir suretiyle intikal ettiği halde bu hususlar yerinde tartışılmamış, davacı dilekçesinde özellikle bilinir olduğunu bildirdiği için ve davalıda savunmasında davacının … ibaresini şirketle özdeşleşmiş ve herkes tarafından bilinen ve kullanılan marka konumunda olmadığını savunduğundan, ilk raporda bilirkişi heyeti denetime uygun olmayacak şekilde ve gerekçesini de açıklamadan davacının tanınmış bir firma olduğunu beyan etmiş ancak aynı heyet sonradan alınan raporlarda davacının tanınmış olmadığını bildirmiştir. Bilindiği üzere hâkim, bir delil değerlendirme vasıtası olan bilirkişi incelemesinden de yararlanarak önüne gelen sorunu çözerek adaletin gerçekleşmesini temin etmektedir. Bununla birlikte hukuk kurallarını resen araştırarak bulmak, yorumlamak ve olaya uygulamak hâkimin görevidir, bu yetki ve görev başkasına devredilemez. Nitekim mahkememizin ihtisas mahkemesi olması nedeniyle hâkimin mesleki bilgi ve deneyimleriyle toplanan delillere göre olayı çözmesi gerektiğinden bu sorunların en yetkin kişisi hâkim olup , Anayasanın 138. maddesinde de hukuka uygun olarak hüküm verme yetkisi hâkime tanınmıştır. Bilirkişi görüşü, hâkimin uyuşmazlığı çözerken dikkate alacağı takdiri bir delilden ibarettir. Hâkimin hukuki bilgisiyle aydınlatılamayan bilimsel ve teknik meseleleri açıklığa kavuşturmak, bu tür meselelerde mahkemeyi bilgilendirmek amacıyla görüşüne başvurulan bilirkişi görüşünün mahkemeyi bağlamayacağı kuşkusuzdur. Hâkim; bilirkişi görüşünü içeren raporun yeterliliğini, raporda açıklanan görüşün itibar edilebilirliğini, dayandığı olguları göz önünde bulundurarak hükme esas alınıp alınmayacağını serbestçe değerlendirir ve taktir eder. Bu bağlamda hâkim, bilimsel ve teknik bakımdan yetersiz ve çelişkili bulduğu bilirkişi raporlarını hükme esas almak zorunda değildir. Bu durum, karar verme ve hüküm kurma yetkisinin hâkime ait olmasının doğal bir sonucudur. Aksi taktirde şekil olarak hükmü kuran hâkim olsa da gerçekte hüküm bilirkişi tarafından verilmiş olur ki bu durum yargı yetkisinin devri anlamına gelir. Gerekçeli kararımızda da bu nedenle bilirkişi raporlarına neden itibar edilmediği açıklanmıştır.
Bilirkişiler …, …, … 14.4.2016 tarihli raporlarında özetle; Davacı “…”ibaresinin internet sitesi alan adı, marka, ünvan olarak kullanımının talep etmesinin yerinde olduğunu, davalı … ortak sağlık ve güvenlik birimi tic. ltd. şti. nin 2013 yılında zarar ettiği 2014 yılında ise 27.286.61 tl brüt kar, 5.457,32 tl vergi karşılığı ayrıldıktan sonra 21.829,29 tl net kar elde ettiği nin tespit edildiğini, davacı tarafından talep edilen 1000 tl” maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıya ödenmesi nin makul görüldüğünü, yoksun kalınan kazancın mahkemenin takdirine bırakılmasının uygun olduğunu bildirmişlerdir.
Bilirkişiler …, …, … 28.9..2017 tarihli raporlarında; Davacı şirketlerin marka başvuru tarihinde de Türkiye’de geniş bir kitleye ulaşmış tanınmışlığa sahip olduğu kanaatine ulaştığını, Davalı tarafından kullanılan “…” ibaresinin, davacıların markalarına tecavüz teşkil ettiğini, sosyal medya hesapları, intemet sitelerinde … ibaresini kullanılmasının engellenmesini talep hakkının doğduğunu, KHK 66/2-b maddesi gereğince maddi tazminata hak kazandıkları ve … E. Nolu esas dosyadaki dava tarihine kadar olan dönemde 13.878,30-TL … E. No.lu birleşen dosyadaki dava tarihine kadar 78.716,12-7TL kar elde ettiğini , manevi tazminat talep etme hakkı olup olmadığının Mahkemenin takdirinde bulunduğunu, Davalı yanın ticaret unvanının davacılar … ve …’nin ticaret unvanlarına tecavüz teşkil ettiği ve ticaret sicilinden terkin talep hakkının doğduğunu bildirmişlerdir.
Bilirkişiler 31.5.2019 tarihli ek raporlarında; Davacılardan … nin kuruluş tarihinin 5.6.2013 tarihi olduğunu, şirket kuruluş tarihinden önce alan adı tahsisi yaptıklarını, Bilirkişi kök raporunun 15, 16 ve 17. sayfalarında görsel, işitsel, kavramsal benzerlik incelemesi yerleşik doktrin görüşü, Yargıtay ve ATAD kararları tarafından belirtilen şekilde ayrı ayrı yapıldığını yine keza hitap ettikleri tüketici kitlesine ilişkin incelemenin de kök raporda faaliyet gösterdikleri iş kolu dikkate alınarak yapıldığı, arama motoru ile ilgili inceleme yalnızca ek bir İnceleme olduğunu, Birleşen dava yönünden; Davacının iş sağlığı ve güvenliği alanında faaliyet gösterip göstermediği hususunun dosyada mübrez delillerden anlaşılamadığını, Birleşen davanın davacısı … şirketine ait markasının tescilli olduğu sınıf 45. sınıf olup, hukuki hizmetler (Fikri ve Mülkiyet Hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil) şeklinde olduğu, İTO kayıtlarına göre; faaliyet konusunda; iş sağlığı ve güvenliği yönetimi iş konusu bulunmakta olduğu, Şirketin kuruluş tarihi 10.02.2012 olmakla birlikte 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun resmi gazetede yayınlandığı tarih 30.06.2012 tarihi olup, İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği’nin ise yürürlük tarihi 29.12.2012 olduğunu, İşbu yasal düzenlemeler yürürlüğe girdiğinde mecburen ayri bir şirket kurduklarını beyan ettiklerini, … ‘in kuruluş tarihi ile kanunun yürürlüğe girmesi arasında 4 ay yönetmeliğin yürürlüğe girmesi arasında 10 ay bulunduğunu, İş sağlığı ve güvenliği alanına ilişkin birleşen davanın davacısı … adına tescilli bir marka bulunmadığını, bu hususlar göz önüne alındığında birleşen davanın davacısı … yönünden marka hakkına tecavüz ve dolayısı ile maddi ve manevi tazminat hususu yahut iş sağlığı ve güvenliği anında bir tanınmışlık söz konusu olup olamayacağı hususunda takdirin mahkemeye ait olduğunu bildirmişlerdir.
Davacının dava açarken asıl dava dilekçesinin 2.sayfasında davalının davacının bilinirliğinden yararlanmak amacıyla kullanımda bulunduğunu ileri sürdüğü görülmektedir. Şayet davacı dilekçesinde bu ibareyi yazmasıydı ilk raporu düzenleyen bilirkişilerin bu yönde bir inceleme yapması da beklenemezdi, zira sektörel bilinirlik en azından alanında belirli bir tanınmışlığı kapsamaktadır. Davacı yan dilekçesinde hem bilinirlikten ve gerçek hak sahibi olduğundan bahsetmekte hemde bu yönde araştırma yapan mahkemeyi dosyayı incelememekle , asılsız iddialarla bilincli olarak yargılamayı uzatmakla itham etmiştir. Davacı yan tarafından verilen reddi hakim dilekçesi mercii tarafından incelenmiş olup, Reddi hakım talebinin davacı yanca kötüniyetli olarak yapıldığı hususu ise … 2.FSHHM’nin … diş esas-… karar ve 16.7.2020 tarihli ilamı ile tespit edilmiş, verilen ilam kesinleşmiş ve davacının aynı zamanda mahkemece disiplin para cezası ödemesine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir. Hukuk düzeni, kişilere tanıdığı her bir hakkın kapsamı ile bunların kullanılmasının şartlarını ve şeklini ilgili hak yönünden özel olarak düzenlemiştir. Ancak, hayatın sonsuz ihtimallerinin önceden öngörülmesinin ve bunların en küçük ayrıntılara kadar düzenlenmesinin imkânsızlığı karşısında, bütün hakların kullanılmasında dikkate alınacak genel bir sınırlama koyma ihtiyacı duyulmuştur. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, bu açıdan uyulması gerekecek genel kurallar olarak karşımıza çıkmaktadır (DURAL / SARI, s. 225).
Nitekim aynı konuya Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 29. maddesinde de yer verilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) “Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü” 29. maddede düzenlenmiştir.
Doğruyu söyleme ödevi tarafların yargılamadaki yükümlülüklerinden biridir. Hukukun temel ilkelerinden biri olan dürüstlük kuralına yargılama sırasında da riayet edilmelidir. Yükümlülüğün ana noktaları vakıalar ve delillerdir. Yargılamada taraflar bir mücadele içinde olsalar da bu mücadelede herşeyin geçerli sayılacağı kabul edilemez. Muhakeme sürecine ilişkin değişik maddelerde de dürüstlük kuralına aykırı kötü niyetli davranışların önüne geçmek için bazı yaptırımlar öngörülmüştür. Tüm bu hükümlerin temelinde dürüstlük kuralına uygun davranmayı sağlama amacı yatmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında, dürüstlük kuralının özel ve önemli bir unsuru olan doğruyu söyleme ödevi açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. Taraflar yargılamada kendi menfaatlerine uygun olarak neleri ileri sürüp sürmeyecekleri konusunda serbesttir. Ancak ileri sürdükleri hususların doğru olması, beyan ve açıklamalarının gerçeğe aykırı olmaması gerekir. Taraflardan aleyhlerine olan hususları da beyan etmeleri beklenemez. Ancak gerek kendilerine, gerek karşı tarafa ilişkin hususlarda yaptıkları açıklamalarda mahkemeyi yanıltmamaları gerekir. Doğruyu söyleme ödevi, hem yazılı hem de sözlü beyan ve açıklamalar için geçerlidir. Bu ödeve aykırılık hâlinde beyanlar mahkemece dikkate alınmayacak ve değerlendirilmeyecektir.
Dolayısıyla sunulan raporlar hukuki yönden mahkememizce takdir edilecek nitelikte olmakla birlikte sektör bilirkişinin davacının ne şekilde tanınmış(bilinirlik anlamında) olduğu yönünde sunulan raporun denetime uygun olmadığı gözlenmiş, heyet içinde marka hukuku alanında uzman hukukçu bilirkişi bulunmadığından sunulan rapor yetersiz görülmüş, heyete marka hukuku alanında uzman olan … eklenmiş ve dava konusu … markasının iş sağlığı ve güvenliği alanında tanınmış/ sektöründe bilinir marka olmadığı anlaşılmıştır. Davacı yan dava dilekçesinde davalının davacının bilinirliğinden haksız olarak yararlandığını ileri sürmesine rağmen , yargılamanın ilerleyen safhasında ise benzer konuda farklı bir firma aleyhine açtığı davanın aleyhe sonuçlanması üzerine bu yönde bir talep olmadan mahkemenin araştırma yaptığını ileri sürmüş ancak davacının beyanlarının samimi olmadığı anlaşılmıştır.
Dosyaya sunulan önceki raporlar sunulu deliller , ticari sicil kayıtları, ticari sicilde işlenen tadil, markaların devir yoluyla intikal etmesi vb hususlar incelenmeden hazırlandığından hukuki nitelendirme mahkememize ait olduğundan bilirkişi raporlarına itibar edilmemiştir. Yine Sunulan raporlarda TPE kayıtları( markanın devir yolu ile şirketlere inkital etmesi hususları) , unvan terkini istemlerinin hangi nedenle haklı yada yerinde olup olmadığı , markaların kimin adına kayıtlı olduğu, kim tarafından hangi tarihte hangi şirkete devir edildiği hususları hukuki yönden gerekçemizde mahkememizce ihtisas mahkemesi sıfatıyla tartışılmıştır.
TOPLANAN DELİLLERİN MAHKEMEMİZCE İNCELENMESİ VE GEREKÇE:
Davalı içinde “…” ibaresi geçen ticaret ünvanını asıl davada davacıdan önce tescil ettirmiştir. Marka ise bilindiği üzere bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, Şekiller, harfler, sayılar malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla çoğaltılabilen her türlü işaretleri içermektedir.
Ticaret ünvanın ise , TTK’na göre taciri diğer tacirlerden ayırt etme işlevi olduğu kabul edilmektedir ve tacirin, ticari işletmenin açıldığı günden itibaren on beş gün içinde, ticari işletmesini ve ticaret Unvanını, işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilân ettirmekle yükümlüdür. TTK 46 md. uyarınca, “bir ticaret unvanına Türkiye’nin herhangi bir sicil dairesinde daha önce tescil edilmiş bulunan diğer bir unvandan Ayırt edilmesi için gerekli olduğu takdirde, ek yapılır”, Bir de, alınacak eklerin, tâcirin kimliği, işletmesinin genişliği, önemi ve finansal durumu hakkında, üçüncü kişilerde yanlış bir görüşün oluşmasına sebep olacak nitelikte olamayacağı hükme bağlanmıştır .
Davalı şirket olan ” … LTD ŞTİ 9.4.2013 tarihinde Ticaret Siciline tescil edilmiştir. Davacı şirket olan “… İş Sağlığı ve Güvenliği Ltd. Şti.” ise 19.06.2013 tarihinde Ticaret Siciline tescil edilmiştir.(ANA SÖZLEŞME TARİHLERİ)
Ticaret unvanları, işletme adları ve markalar ticari hayatta ayırt edici işaretler olarak kullanılmaktadır. Ticaret unvanı, tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemleri yaparken ve bu işlemlerle ilgili evrakı imzalarken kullandığı addır (TK m. 41/9). Böylece ticaret unvanı, ticari işletmenin sahibi olan taciri, diğer tacirlerden ayırt etme fonksiyonuna sahiptir.
Tüzel kişi tacir olan anonim ve limited şirketlerin ticaret unvanının çekirdek kısmı, işletme Konusu ile şirketin türünü gösteren kelimelerden oluşur. Örneğin davalının ticaret unvanı olan ” … LTD ŞTİ ‘nin çekirdek kısmı ” … LTD ŞTİ”, davacının ticaret unvanı olan “…’NİN … ŞİRKETİ” dir.
Her ÜÇ şirketin ticaret unvanında bulunan … , … …, … … ibareleri ise ekdir. Davalının ayrıca … ibaresine unvanında yer verdiği görülmektedir. Tacirler Ticaret unvanlarında ek kullanmak zorunlu değil ise de tacirler isterlerse işletmenin niteliğini gösteren ya da hayalı adlardan ve tamlamalardan oluşan ekler kullanabilirler. Eklerin bir anlamının olup olmamasının bir önemi yoktur. Davacı ve davacının ticaret unvanların çekirdek kısımları farklı olmasına rağmen ek kısımları içinde aynı kelime yani … ibaresi geçmektedir.
TTK m. 50′ ye göre, usulen tescil ve ilan edilmiş olan ticaret unvanını kullanma hakkı, Münhasıran sahibine aittir. Tescil edilmiş ticaret unvanının korunması özel olarak TK 52′ de düzenlenmiştir. Ticaret unvanı üzerinde hak kazanılması için tescil şart olmasa da, TK 52 Uyarınca korunması için tescil gereklidir. TK 52/1′ e göre ticaret unvanı ticari dürüstlüğe aykırı bir biçimde başkası tarafından kullanılan tacir, bunun men’ ini ve haksız kullanılan ticaret Unvanını tescil edilmişse kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesini veya silinmesini ve zarar görmüş ise kusur halinde bunun tazminini isteyebilir.
TK 52/1 e göre haksız bir şekilde kullanılan ticaret unvanı tescil edilmişse, tacir, sonradan tescil edilen unvanın kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesini veya sicilden terkinini İsteyebilir. Tescilli iki unvanın bulunması halinde, ilk tescili yaptıran öncelik hakkına sahiptir ve ikinci tescil edilmiş olan unvanın sicilden silinmesini isteyebilir. Ticaret unvanını önceden tescil ettiren tacir, haksız olarak kullanılan ticaret unvanının tescil edilmesi halinde, sicildeki kaydın değiştirilmesini de dava edebilir. Bu dava ikinci tüzel kişi unvanının, birinci tüzel kişi unvanı ile iltibasa elverişli olması halinde söz konusu olur. Bu hallerde tacir, aynı zamanda, sonradan tescil edilen ticaret unvanının sicilden terkin edilmesini de dava edebilir.
Burada terkin talebinin dayanağı, önceden yapılmış tescile dayanmaktadır. Korunmaya değer hak, tescilden kaynaklandığı için iş kolunun aynı olup olmaması önem taşımamaktadır Yargıtay” ın da aynı yönde bir kararı bulunmaktadır. Yargıtay, “Ticaret unvanının korunmasında, tescilli unvanın varlığı ve önceliği asıl ve yeterli olup, ayrıca işletmelerin faaliyet sahalarının aynı olması zorunluluğu aranmamaktadır” hükmüne varmıştır (Yargıtay 11. HD. 09.04.2002 tarih, 342/3318 K ).
Somut olayda ise, asıl davada … 19.6.2013 tarihinde ticari sicile kayıt edilmiş olup, davalı ise 9.4.2013 tarihinde yani asıl davacıdan önce ticari sicile kayıt edilmiştir. Dolayısıyla asıl dava yönünden ticari unvan yönünden öncelik hakkı davalı şirkete aittir. Birleşen davada ise: … LTD ŞTİ ‘nin ticari sicile kayıt tarihi 10.2.2012 tarihidir, Ancak dosyada mübrez ticari sicil gazetesi, şirketin karar defteri gözetildiğinde şirket ilk kuruluşunda fikri mülkiyet konularında danışmanlık hizmeti vermek , marka, tasarım, faydalı model, patent gibi konularda üretim pazarlama dahil tüm süreçlerde danışmanlık hizmeti vermek amacıyla kurulmuştur. Şirket daha sonra karar almak suretiyle iş alanlarını tadil etmiş olup, bu husus ise dosya içindeki 13.8.2013 tarihli ticari sicil gazetesinde (… no ve sayfa …) ve ekindeki şirket karar defteri kapsamından anlaşılmaktadır. Yani davacının ilk başvurusu danışmanlık hizmetleri olup, iş güvenliği alanında bir faaliyeti yoktur, iş sağlığı ve güveliği konularında da faaliyette bulunma amacıyla tadil tasarısındaki işlerinde bu tarihten sonra şirketin faaliyet alanına eklendiği( 13.8.2013) dolayısıyla toplanan deliller kapsamına göre birleşen davada davacının da tadil tasarısından önce( 13.8.2013 den önce) iş sağlığı ve güvenliği alanında … ibaresi adı altında bir faaliyetinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
Öte yandan birleşen davacının ticari unvanı … ŞTİ olup, ticari unvanındaki patent ibaresi yapılan işi nitelendirmekle birlikte ticari unvanına ayırt edicilik katmıştır. Öte yandan davalı ile iş sahası yönünden bir iltibas oluşturmamaktadır. Öte yandan gerek davacı gerek davalıdan önce … ibaresini ticari unvan olarak seçerek sicile kayıt ettiren birçok firma bulunduğu bilinmektedir.
Davanın tarafı olan şirketlerin türleri bağlamında ele alındığında, limited şirketlerin ticaret unvanlarının nasıl olacağına ilişkin hüküm 6102 sayılı TTK’nın m. 43 hükmüdür. TTK m. 43’e göre “(1) Anonim, limited ve kooperatif şirketler, işletme konusu gösterilmek ve 46 ncı madde hükmü saklı kalmak şartıyla, ticaret unvanlarını serbestçe seçebilirler. (2) Ticaret unvanlarında, “anonim şirket”, “limited şirket” ve “kooperatif’ kelimelerinin bulunması şarttır. Bu şirketlerin ticaret unvanında, gerçek bir kişinin adı veya soyadı yer aldığı takdirde, şirket türünü gösteren ibareler, baş harflerle veya başka bir şekilde kısaltma yapılarak yazılamaz”.
Buna göre limited şirketlerin unvanlarının çekirdek kısmı şirketin türünü gösteren ibare ile şirketin işletme konusundan oluşur. Unvana ek almak ise kural olarak serbesttir. Bu serbesti, TTK m. 46/1 hükmünde “Tacirin kimliği, işletmesinin genişliği, önemi ve fınansal durumu hakkında, üçüncü kişilerde yanlış bir görüşün oluşmasına sebep olacak nitelikte bulunmamak, gerçeğe ve kamu düzenine aykırı olmamak şartıyla; her ticaret unvanına, işletmenin özelliklerini belirten veya unvanda yer alan kişilerin kimliklerini gösteren ya da hayalî adlardan ibaret olan ekler yapılabilir.” şeklinde ifade bulmuştur.
Ticaret unvanına ek almanın zorunlu olduğu hallerden biri TTK.nın 45. maddesinde gösterilmiştir. Bu hükme göre; “Bir ticaret unvanına Türkiye’nin herhangi bir sicil dairesinde daha önce tescil edilmiş bulunan diğer bir unvandan ayırt edilmesi için gerekli olduğu takdirde, ek yapılır.”
Dava konusu olayda asıl dava yönünden davalının ticaret unvanı, davacı şirket ticaret unvanından önce tescil edilmiş olduğu için, davalı taraf … ibaresini unvanında kullanma konusunda öncelik hakkına sahip olup, davacın unvanına iltibas oluşturduğundan bahsedilemez. Birleşen davacı yönünden ise davacının asıl faaliyet alanı Patent danışmanlığı olup, davacının iş güvenliği yönünden şirket tadil tarihi ise davalının sicile kayıt tarihinden sonra olup, öte yandan unvanında ise yaptığı işe vurgu yapan … ibaresinin de unvanda yer alması nedeniyle unvan terkini isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Zira ticari unvan koruması ve marka koruması farklı hukuki kavramlardır.
Ticaret unvanı ile markanın kullanım amaçları farklı olduğundan dolayı, ticaret unvanının amacına uygun olarak kullanılmaları halinde bir tecavüz söz konusu olmayacaktır.
Öte yandan davalının unvanında … ibaresinin başlı başına bulunmasının tek başına davacıların markasına ve ticaret unvanına tecavüz oluşturmayacağı yüksek yargı içtihatları ile sabit olup, , ibarenin fiilen markasal kullanımı halinde tecavüz değerlendirmesinin yapılacağı, bu halde de ticaret unvanının terkinini gerektirir bir neden bulunmadığı anlaşıldığından asıl ve birleşen davada unvan terkini ve unvana tecavüz istemlerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Öte yandan davacının delil olarak gösterdiği benzer Konuda açılmış dayanak ilamlar da mahkememizce uyap sisteminden dosyaya alınmış olup, delil olarak bildirildiğinden dolayı mahkememizce de res’en dikkat alınması gerekli ilam içeriğine gerekçemizde yer verilmiştir.
Davacının delil olarak ve emsal olarak alınmasını istediği kapatılan 3.FSHHM’nin 2014/87 esas sayılı dosyası uyap sisteminden incelenmiş, davacının yine 25.2.2020 havale tarihli dilekçesinde bildirdiği … 1.FSHHM’nin …esas-… karar ve Yargıtay 11.HD’nin 2016/119/49 esas- 2018/3900 karar ve 23.5.2018 tarihli onama ilamı uyap sisteminden dosyamıza alınmış, uyap sisteminde yapılan kontrolde Yargıtay 11.HD’nin 2019/4834 esas- 2020/2939 karar ve 17.6.2020 tarihli ilamı ile davacının karar düzeltme isteminin reddine karar verilerek ilamın onandığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla aynı konuda emsal gösterilen ilam ve içeriği incelendiğinde davacının aleyhine sonuçlandığı görülmektedir.
Kapatılan 3.FSHHM’nin 2014/87 esas-2016/124 karar nolu ilamının 2.sayfasındaki gerekçesinde de :Davacı vekili son oturum imzası ile onayladığı beyanıyla, davacının dava açıldığı tarihteki … esas unsurlu marka başvurularının tescilinin yapıldığını, birleşen dosyadaki dayanak markayı asıl dosya davacısının kullandığını, şirketler arasında organik bağ bulunduğunu, birleşen dosya davacısının iş güvenliği alanında faaliyet göstermediğini, asıl dosya davalısının markayı kullanması sebebiyle bu dosyadan değerlendirme yapılmasını istediği anlaşılmaktadır.
Huzurdaki dosyada da, birleşen dava davacısının iş güvenliği alanında hizmet vermediği, 5.9.2013 tarihli ve 927 nolu belgeninde iş sağlığı ve güvenliği alanında faaliyet göstermesi için asıl dava davacısına verildiği, dolayısıyla birleşen dava davacısının iş sağlığı ve güvenliği alanında sunduğu bir hizmet bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davacı dava dilekçesinde ayrıca 3.10.2012 tarihinde …, …, … gibi pekçok alan adının tescilini alarak web sitesi açtığını davalının da … alan adını alması gözetilerek alan adının engellenmesini de talep etmiştir.
Davalının alan adı 29.4.2013 tarihinde oluşturulmuş olup, bilindiği üzere ticari sicile kayıtlanan her tacir yeni yasa uyarınca ayrıca alan adı kullanması da zorunlu hale getirilmiştir. Davalının da ticari unvanında … ve … ibareleri geçtiğinden bu ibare ile başvurarak alan adı oluşturması yasal olup, öte yandan whos’ kaydında davalının alan adı kimlik bilgilerinde tam ticari unvanının açıkça görünür şekli ile kayıt edildiği, oysa davacıların alan adı sahiplik bilgilerinin gizlenmiş olduğu, isim tescil firmasının aktivasyon adres ve bilgilerinin yer aldığı , davacıların bilgilerinin yer almadığı görülmektedir. Yine alan adlarının … esas sayılı dosyaya sunulan bilirkişi raporunun 12. Sayfasında … ŞTİ adına olduğuna vurduğu yapılmış olup, dolayısıyla davalının alan adı oluşturduğu tarihinde davacının iş güvenliği ve sağlığı alanında tescilli bir markası bulunmadığından , 45. Sınıf için patent danışmanlık hizmetinin dahi bu şirkete ait olmayıp markanın devir suretiyle bu şirkete inkital ettiği, 45. Sınıfın danışmanlık hizmetlerine ilişkin olup, davalının oluşturduğu alan adının davacı ile iltibas yaratmadığı, davalının com.tr uzantılı ve davalının ticari unvanının kısaltması suretiyle oluşturduğu alan adının ticari unvanı ile uyumlu olduğu dolayısıyla erişimin engellenmesi talebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davacı yanca dosyaya sunulu fatura örneklerindeki açıklamalarda da iş sağlığı ve güvenliği alanında … ibaresinin davalıdan önce kullandıkları yani tescilsiz kullanıma ilişkin gerçek hak sahipliği hususu ispat edilememiştir. Zira birleşen davacıya ait fatura örneklerinin açıklama kısmında yeteri açıklamanın bulunmadığı anlaşılmaktadır
Öte yandan Yargıtay 11.HD’nin 2016/119/49 esas- 2018/3900 karar ve 23.5.2018 tarihli onama ilamı ve Yargıtay 11.HD’nin 2019/4834 esas- 2020/2939 karar ve 17.6.2020 tarihli ilamı ile davacının aynı nitelikte … ibaresini kullanan dava dışı 3.kişiye karşı açtığı davanın reddine karar verildiği ve davacının karar düzeltme isteminin de reddine karar verildiği keza bu ilamda da işaret edildiği üzere; TTK’nın 168/2. maddesi uyarınca davacının dayandığı marka bölünme sonucu birleşen davanın davacısının mülkiyetinde kalacağı için asıl davada davanın aktif dava ehliyeti nedeniyle reddedilmesi gerektiğine işaret edilmiştir.
Davacı yanca şirketlerin bir bölünme kararı almadıkları, … Patent ortaklarının yasa gereği … iş Sağlığı şirketini kurdukları,yani şirketin bölünmediği, yeni bir şirket kurdukları, markayı ilk ihdas edenin birleşen dava davacısı … olduğu ileri sürülmüşse de, toplanan deliller marka tescil belgeleri dikkate alındığında birleşen davanın reddi gerekmiştir.
Zira … nolu … şekil ibareli marka … adına 1.2.2012 başvuru tarihli olarak tecilli iken …’ün 2.10.2013 tarihli marka devir sözleşmesi ile markayı … adına devir edildiği , Türk Patent ve marka kurumuna ise mülkiyet değişikliği için markanın sahibi …’ÜN 11.10.2013 tarihinde müracaat ettiği, tescilinin 1.8.2013 tarihinde sicile kayıt edildiği ve 30.9.2013 tarihli marka gazetesinde yayınlandığı ve 38,41,43,44. Sınıflar için devir nedeniyle hali hazırda … adına tescilli olduğu anlaşılmıştır. Ancak markanın iş güvenliği ve sağlığı kapsamında tescilinin bulunmadığı anlaşılmaktadır
… nolu … GÜVENLİK e şekil ibareli marka da … adına 3.6.2008 başvuru tarihi ile başvurusu yapılmış olup, 11.9.2009 tarihinde sicile kaydının yapıldığı ve 30.11.2009 tarihli marka gazetesinde yayınlandığı ,…’ün 2.10.2013 tarihli marka devir sözleşmesi ile markayı … adına devir edildiği , Türk Patent ve marka kurumuna ise mülkiyet değişikliği için markanın sahibi …’ün 11.10.2013 tarihinde müracaat ettiği, devir nedeniyle hali hazırda … ŞTİ. adına 45. Sınıf için tescilli olduğu anlaşılmıştır. Ancak tescilinin bulunduğu 45.sınıfın ise hukuki hizmetler için danışmanlık hizmetlerini kapsadığı anlaşılmıştır.
( Ayrıca dosyadaki TPE ile yapılan yazışmalara dair belgelerden … numaralı başvuru ile … numaralı başvuruların tamamlanabilmesi adına 03.02.2014 tarihinde enstitüye gönderilen yazıda kurum tarafından gönderilen kayıtlar arasındadır. Buna göre devre konu işlemi gerçekleştiren …, 2 devrin söz konusu olduğu farklı markalardan birinde yer alan hukuki hizmetlere ilişkin marka hakkından feragat ederek kısmen feragat işlemi gerçekleştirmiştir.)
Dolayısıyla TTK’nın 168/2. maddesi uyarınca davacının dayandığı bir kısım markalar bölünme sonucu birleşen davanın davacısının mülkiyetinde kalmıştır.
… nolu … şekil markası için ise; asıl davanın davacısı 10.12.2013 tarihinde … ŞTİ. İçin başvurusunu yapmış ve marka 19.1.2015 tarihinde sicile kayıt edilmiş,31.3.2015 tarihli gazetede yayınlanmış, 38,41,43,44,45. Sınıf için tescil almış, , dolayısıyla iş güvenliği konularında danışmanlık hizmeti sınıfında yargılamanın devamı sırasında davacının tescil aldığı anlaşılmıştır. Ancak asıl dava yönünden davalı yanın … ibaresini ticaret unvanı olarak seçtiği tarih daha önce olup, davacının marka başvurusu ise davalının unvan tescil tarihinden sonradır. Dolayısıyla … markasının ancak davalı yanca 10.12.2013 tarihinden sonra ticari unvanı dışında markasal bir etki yaratarak davacının markası ile iltibas oluşturması halinde marka hakkına tecavüz söz konusu olabilecektir.
MARKA HAKKININ İHLAL İDDDİASI YÖNÜNDEN İNCELEME
Asıl dava ve birleşen davacının sunduğu dava dilekçesi ve deliller ekinde davaların açıldığı tarihten önceye ait davalının marka tevavüzünü kanıtlayan bir kullanım , görsel yada delil sunulmamıştır.
Ancak 20.9.2017 tarihli raporda bilirkişilerin raporun 14.sayfasında ifade ettiği üzere dosyada davacı yanca sunulmuş görsel olmadığından internet sitelerinin web arşivlerini incelemişler ve 18.12.2014 tarihinde yani asıl dava tarihinden sonra davalının … işaretini kullandığı belirlenmiş ve davalının ise kullanıma esas görseli incelendiğinde davalının kendi marka başvurusunda kullandığı görselin birebir aynısının kullanıldığı yani davalının kendi oluşturduğu görseli ve ayrıca ticari unvanı da görünecek şekilde kullandığı dolayısıyla bu kullanımın ise dürüst bir ticari kullanım olduğu ve markasal olmadığı anlaşılmıştır. Bilirkişi raporunda ilk kullanımdaki görselin davacının markası ile iltibas oluşturmadığı hususu belirlenmiş olup, bu kullanıma esas görsel … şekli, … ibaresi hemen devamında … TİCARET LTD ŞTİ ‘nin tam unvanını da yer aldığı logo dan oluşmaktadır, dolayısıyla davalının ticari unvan ile birlikte kullanımda bulunduğundan markasal bir kullanım niteliğinde bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu yönden raporda yer alan açıklama marka hukukuna ilişkin doğru bir tespit olduğundan mahkememizce de dikkate alınmıştır.
Davalı daha sonra 26.6.2016 tarihinde yani gerek asıl gerek birleşen davanın açıldığı tarihten sonra logosunu değiştirmiş ve … ibaresi başta olacak ortada bir işyeri bacasını andıran sarmal şekilde ağaç figürüne benzeyen logoyu orta kısımda kullanarak devamında … ibaresine yer verdiği ve altında ise yine daha küçük harflerle ticari unvanı gösterir şekilde … ibaresine yer verdiği anlaşılmıştır. Davacının kullandığı marka ise başında daire içinde çentik görüntüsü oluşturulmuş dairesel bir logo ve … ibaresi ile yine aynı şekil ile birlikte … ibaresidir.
Dolayısıyla asıl davacının … nolu … şekil markası için 10.12.2013 tarihinde … ŞTİ. İçin marka başvurusunun yapıldığı ve tescilin sicile 19.1.2015 tarihinde sicile kayıt edildiği, 31.3.2015 tarihli gazetede yayınlandığı, 38,41,43,44,45. Sınıf için tescil aldığı , dolayısıyla iş güvenliği konularında danışmanlık hizmeti sınıfında yargılamanın devamı sırasında davacının tescil aldığı , korumanın ise markasal olarak 10.12.2013 tarihinde başlamasının gerektiği, davacının davasını aynı zamanda marka hakkına tecavüzün önlenmesi istemiyle asıl dava yönünden 26.3.2014 tarihinde açtığı, bilirkişilerin raporlarında ise davalının internet kullanımının 18.12.2014 tarihinde ve 23.6.2015 tarihinde olan görsellerine yer verdiği dolayısıyla dava tarihinden öncesine ait davalı yanca markasal kullanıma ilişkin delil sunulmadığından davacı yanın maddi ve manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Davalının dava tarihinden önceki kullanımları gerek ticaret unvan kullanımı gerek alan adı kullanımı tacirin iş kolu ile bağlantılı ve taciri tanıtacak şekilde dürüst ticari kullanım şeklinde oluştuğundan unvan terkini talepleri ve unvana tecavüz istemlerinin, marka hakkına tecavüz istemlerinin keza erişimin engellenmesi taleplerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Asıl davada Davacı markayı ilk kendisinin ihdas ettiğini ileri sürmüş ise de; davalının iş güvenliği alanında asıl davada dava tarihinden önceye ait markasal kullanımı ispat edilemediğinden maddi ve manevi tazminat istemlerinin, markaya tecavüzün tespiti ve unvana tecavüzün tespiti istemlerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Birleşen dava yönünden de davacının iş güvenliği ve sağlığı alanında tescilli markasının bulunmadığı, birleşen davanın 22.9.2015 tarihinde açıldığı, davanın dava dilekçesinde de açıklandığı üzere aynı talepler ile birleştirme istemiyle açıldığı anlaşılmıştır.
Yargılama sırasında davalının iş güvenliği alanında tescile bağlanmış markası bulunmadığı sabittir. Davalı ticari unvanı dışında 23.6.2015 tarihinde bilirkişi raporunda yer alan görsellerde tescilli olmayan logo kullanımında bulunduğu dolayısıyla 18.12.2014 tarihli kullanımda ticari unvanına yer verdiği ve usule uygun bir kullanım olduğu halde 23.6.2015 tarihli kullanımının markasal olması nedeniyle dolayısıyla (Davalının ticaret unvanını tescilli olduğu halden başka surette kullandığı hususu dava açıldıktan sonra yargılama sırasında bilirkişi tarafından tespit edilmiş olmakla, davacının ise davasını durdurma/önleme istemli olarak da açtığı ve yargılama sırasında … nolu markanın davacı adına tescil edilmiş olması gözetilerek davalının … ibaresini iş güvenliği ve sağlığı alanında markasal olarak tek başına kullanılmasının )önlenmesine karar verilerek asıl davada diğer istemlerin reddine birleşen davadaki tüm istemlerin reddine karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:Yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre,
I-ASIL DAVADA
1-Ticaret unvanının terkini isteminin reddine,
2- Ticaret unvanına tecavüz isteminin reddine
3-Davalının ticaret unvanını tescilli olduğu halden başka surette kullandığı hususu dava açıldıktan yargılama sırasında bilirkişilerce alan adı içindeki kullanımlar ile tespit edilmiş olmakla( 23.6.2015 tarihli kullanım) davacının da davasını marka hakkına tecavüzün durdurulması/önleme istemli açtığı ve yargılama sırasında da davacı adına … nolu markanın iş güvenliği ve sağlığı emtia sınıfında asıl davacı adına tescil edilmiş olması gözetilerek ; davalının … ibaresini iş güvenliği ve sağlığı alanında markasal olarak tek başına kullanılmasının önlenmesine,
4-Dava tarihinden öncesine ait davalının markasal kullanımı ispat edilmediğinden dava tarihinden öncesine ait maddi ve manevi tazminat ve tecavüzün tespiti istemlerinin ayrı ayrı reddine,
5- Avukatlık ücret tarifesi uyarınca red edilen unvana tecavüz ve markaya tecavüzün tespiti isteminin reddi nedeniyle 5900 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6- Avukatlık ücret tarifesi uyarınca red edilen unvana terkini isteminin reddi nedeniyle 5900 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7- Avukatlık ücret tarifesi uyarınca red edilen maddi tazminat istemi nedeniyle 11.033.10 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine
8- Avukatlık ücret tarifesi uyarınca red edilen manevi tazminat istemi nedeniyle 5.000- TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine
9-Kabul edilen markaya tecavüzün durdurulması isteminin nedeniyle 5.900 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-59,30 TL ilam harcının peşin ve ıslah harçtan mahsubu ile artan 1.354,20 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine,
11-Davacı tarafın yargılama giderlerinden 59,30 TL ilam harcı, 6.550 TL bilirkişi ücreti, 604,6 TL tebligat ve müzekkere ücreti olmak üzere toplam 7.213,90 TL yargılama giderinin taktiren 9/10 unun davacı üzerinde bırakılmasına, (6492,51 TL’nin) , kalan 721,39 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
12-Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talebi halinde iadesine,
II- BİRLEŞEN DAVADA
1- Birleşen davada tüm istemlerin ayrı ayrı REDDİNE,
2- Avukatlık ücret tarifesi uyarınca red edilen unvana tecavüz ve markaya tecavüzün tespiti,önlenmesi , durdurulması isteminin reddi nedeniyle 5900 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3- Avukatlık ücret tarifesi uyarınca red edilen unvana terkini isteminin reddi nedeniyle 5900 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4- Avukatlık ücret tarifesi uyarınca red edilen maddi tazminat istemi nedeniyle 1000- TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine
5- Avukatlık ücret tarifesi uyarınca red edilen manevi tazminat istemi nedeniyle 5000- TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-59,30 TL ilam harcının peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 31,6 TL harcın birleşen dava davalısından tahsiline,
7-Birleşen davada davacı tarafın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Dair verilen karar asıl ve birleşen dava yönünden davacılar ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İSTİNAF YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi. 13/10/2021
Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır