Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2014/186 E. 2018/97 K. 20.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.FİKRÎ VE SINAÎ
HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/186 Esas
KARAR NO : 2018/97

DAVA :Marka (tecavüzün önlenilmesi, hükümsüzlük )
DAVA TARİHİ : 04/09/2014
KARAR TARİHİ : 20/03/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka tecavüzün önlenilmesi ve markanın hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;
ASIL DAVADA;
İDDİA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;davalının tecavüz teşkil eden fiillerinin durdurulması için “…” ibaresini tabelasında, reklamlannda, kataloglarında, kartvizitlerinde, … internet alan adı ve sair emtia ve alanlarda kullanmasının yasaklanmasına, davalı adresinde “…” ibareli her türlü emtianın bedeli davalıdan alınmak üzere tedbiren adli yediemine konulmasına,Davacının tecavüzünün meni ve refine, davalının tecavüz fiillerinin durdurulmasını, “…” ibareli her türlü kullanımının engellenmesini, tecavüzün refini ve menini, internet alan adı ,ticaret unvanı, her türlü alan adından “…” ibaresinin çıkartılmasına,56 KHK’ nın 66/2-c hükmündeki “Marka hakkına tecavüz edenin, markayı bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeline göre.” müvekkilin yoksun kaldığı kazancın bilirkişi heyeti tarafindan hesaplanarak, fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000TL maddi tazminatın, 56 Sayılı KHK’ nın 68. Maddesi uyarınca şimdilik 10.000,00 TL itibar tazminatının, 50.000,00 TL manevi tazminatının, ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 7.12.2016 tarihli ıslah dilekçesi sunmuş ve maddi tazminat istemini 100.000 TL, itibar tazminatını 10.000 TL, Manevi tazminatın 50.000 TL olarak davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmişlerdir.
SAVUNMA; Davalı vekili beyan dilekçesinde; Davalının … İsmini ticaret ve işletme adı olarak kullandığını, Müvekkili şirket … … Ltd. Şti. olarak şirket kurmuş ve faaliyetlerini de bu şirket adı üzerinden ticaret unvanı olarak kullanmakta olduğunu, Müvekkilinin TURİZM ALANINDA faaliyet göstermek için şirket kurduğunu, …’a tescilini yaptırdığını, A Grubu Seyahat Acentesi İşletme Belgesi aldığını, davacının tekstil işiyle uğraştığını, Turizm sektöründe herhangi bir faaliyeti bulunmadığını, davacının tanınmışlık düzeyinin sadece faaliyet gösterdiği sektörle sınırlı olacağını davanın reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmişlerdir.
BİRLEŞEN DAVADA;
İDDİA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı adına tescilli … tescil nolu markanın kullanmama nedeniyle KHK 14. madde gereğince hükümsüzlüğüne karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
SAVUNMA; Davalı vekili beyan dilekçesinde; Davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, markalarının ciddi olarak kullanıldığını, davanın kötüniyetli olarak açıldığını beyan etmişlerdir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;
ASIL DAVA KONUSU; Dava davacının tanınmış markası olan … ibaresinin davalının internet sitesi dahil tüm kullanımlarında markasal olarak kullandığı, iddiasıyla tecavüzünün meni ve refine,tecavüz fiillerinin durdurulmasına, internet alan adından ticaret unvanından ve her türlü alan adından “…” ibaresinin çıkartılmasına,556 KHK’ nın 66/2-c maddesine göre ve ıslah dilekçesi kapsamına göre 100.000 TL maddi tazminatın, 556 Sayılı KHK’ nın 68. Maddesi uyarınca şimdilik 10.000,00 TL itibar tazminatının, 50.000,00 TL manevi tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle BİRLEŞEN DAVA KONUSU; Davalı adına tescilli 2006/35762 tescil nolu markanın kullanmama nedeniyle KHK 14. madde gereğince hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Türk Patent ve marka kurumundan davacıya ait marka tescil belgeleri celp edilmiştir.
Ticaret sicil kayıtları celp edilmiştir.
Davalının ticaret siciline tescil tarihi, 8.5.2013 tarihidir. Öte yandan 625 sayılı ticaret sicil gazetesi incelendiğinde davalının hac ve umre turları düzenlemek, turizm, seyahat acantalığı,kiralama hizmetleri yanında her türlü konfeksiyon ürünü ithal ihraç ve pazarlamasının yapılması yönünden de faaliyet alanı belirlediği, dolayısıyla konfeksiyon ürünleri hizmet sektörünün ayrıca davacının sektörü ile birebir aynı olduğu da ticaret sicil gazetesi kapsamından anlaşılmıştır.
Davalı gerek alan adını, gerek ticaret unvanının birebir davacının tanınmış markası ile bağlantı yaratacak şekilde seçmiştir. Basitretli tacir kriterinden hareket edildiğinde dahi davalının bu seçimlerinin tesadüfi olduğu söylenemez
Bilirkişiler …, …, …, 22.4.2015 tarihli kök raporlarında, davacı markasının tanınmış marka olduğunu, davalı kullanımının markasal olduğunu, davacının marka hakkının ihlal edildiğini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Aynı heyetin 13.1.2016 tarihli ek raporlarında davacı markasının tannımış marka olduğu, marka itibarının zarar göreceğini, toplam cironun %15 i üzerinden yapılan hesap sonucu 122.868.10 TL nın talep edilebileceğini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Aynı heyetin16.11.2016 tarihli ikinci ek raporlarında 2014 net cirosunun %15 inin 5.902.725 TL olduğunu bildirdikleri anlaşılmıştır. Davalı davacı markasını aynı zamanda ticaret unvanı olarak da kullanmış olduğundan, ticaret unvanı terkin edilmediği sürece davalıya kullanım hakkı vermektedir. Davalının davacıya ait tescilli hizmet sınıfında faaliyette bulunduğuna dair dosyada delil bulunmamaktadır. Davalı turizm alanında faaliyette bulunduğunu beyan etmiştir, her ne kadar 625 sayılı ticaret sicil gazetesi incelendiğinde davalının hac ve umre turları düzenlemek, turizm, seyahat acantalığı,kiralama hizmetleri yanında her türlü konfeksiyon ürünü ithal ihraç ve pazarlamasının yapılması yönünden de faaliyet alanı belirlemişse de bu alanda faaliyet gösterdiği ve ürün ve hizmet ürettiğine dair delil sunulmamıştır. Dolayısıyla davalı markasının kullanıldığı hizmet sektörünün turizm sektörü olması, davalının ticaret sicile 8.5.2013 tarihinde kayıt olması, davanın 4.9.2014 tarihinde açılmış olması, mahkememizce 21.11.2014 tarihli tedbir kararı ile davalının markasal kullanımının önlenmesine karar verilmiş olması dolayısıyla markanın kullanıldığı süre, şirketlerin dosyaya yansıyan iş kapasiteleri, ciroları kapsamına göre 5.902,00 TL lik tazminat BK hükümlerine, hak ve nesafet kurullarına ve somut olaya uygun görülmüştür, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
İkinci bilirkişi heyeti …, …, …, 28.12.2017 tarihli raporlarında, birleşen dava yönünden hükümsüzlüğü istenen … nolu markanın 39.sınıf yönünden dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre içinde kullanılmadığını, asıl dava yönünden marka hakkını ihlal eyleminin gerçekleştiğini, davalı kullanımının davacı markasının sulandırılmasına sebep olacağını, davalının ticari unvanı aynı ibareden oluştuğundan cironun oluşumunda ticaret unvanında etkisinin olduğunu, 2013-2014 tarihleri arasındaki ciro üzerinden %15 hesabının doğru bir hesaplama yöntemi olmadığını , Davalının “…” ibaresini kullanımının , davacı yan adına tescilli “…” markası ile görsel, kavramsal, işitsel, olarak aynı olup, hitap ettiği tüketici kitlesinin benzer olduğunu,Davalı yanın “…” ibaresi altfnda faaliyet gösterdiği hizmetlerin tüketici nezdinde davacı yanın markaları ile bağlantılı olabileceği izlenimi yaratabileceğinden davalı yanın “…” ibaresini isletme adında, isletmesinde, ürünlerinde, internet sitesinde ve reklam vasıtalarında kullanmasının. 556 sayılı KHK’nın 61. maddesi hükmünce davacı yanın marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini bildirdikleri anlaşılmıştır.
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9. maddesine göre; a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması, b) Tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde, işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması halinde marka sahibinin, izni alınmadan markasının kullanılmasının önlenmesini talep etme yetkisi bulunmaktadır.
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 61. maddesine göre ise, a) 9 uncu maddenin ihlali, marka hakkına tecavüz teşkil etmektedir. Dolayısıyla 61. maddenin a bendine göre marka hakkına tecavüz sayılan hallerden biri de 9. maddenin ihlalidir. 9. maddenin kapsamına ise aynı veya benzer markaların aynı veya benzer mal veya hizmetlerde kullanılması girmektedir.
Bilindiği üzere, bir markanın sahibinin izni olmadan, başkası tarafından 556 sayılı KHK’ nin 9. maddesinin 1. fıkrasının a, b ve c bentlerinde öngörülen şekilde ve 2. fıkrasında açıklandığı şekilde kullanılması marka hakkına tecavüzdür. Çünkü anılan KHK’ nin 61/a maddesinde tecavüz, 9. maddenin ihlâli olarak ifade edilmiştir.
21.01.2009 tarihli ve 5833 sayılı Kanunla değişik 9/1-e maddesi ise, “İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.”nı yasaklamaktadır.
556 sayılı KHK’nin 9/1-e maddesinde yer alan bu hüküm, 5833 sayılı yasa ile yapılan değişiklik sonucunda madde metnine girmiş bulunmaktadır. Madde metninden de anlaşılacağı üzere bu düzenleme markanın internet ortamında kullanılmasının marka hakkına tecavüz oluşturması için ön köşul, “markayı internette kullanan kişinin, markayı içeren işareti kullanma konusunda meşru bir bağlantısı olmaması”dır. Bu ön koşul yerine gelmiş ise, markayı oluşturan işaretin aynısının ya da benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı olarak kullanılması yönlendirici kod olarak kullanılması veya yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimde kullanılması halleri marka hakkına tecavüz olarak kabul edilmektedir. Davalı birebir davacının tanınmış markasını kendisine alan adı olarak seçmiştir. Bu nedenle alan adının terkini talebi kabul edilmiştir.
Bir eylemin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında haksız rekabet sayılabilmesi için gerekli şartları 54. maddede yapılan tanımdan çıkartmak mümkündür. Buna göre haksız rekabet eyleminin varlığı için üç unsurun kümülatif olarak bulunması gerekmektedir: İktisadî rekabet, iyi niyet kurallarına aykırılık ve kötüye kullanım. Haksız rekabetin varlığı için ilk şart, iktisadi hayatta gerçeklesen bir rekabet ortamının varlığıdır. Haksız rekabetin varlığına ilişkin ikinci şart objektif iyi niyet (dürüstlük) kurallarına aykırı bir davranıştır ki, bu kriter, haksız rekabet hukukunun özünü oluşturmaktadır. 54. maddede açıkça “dürüstlük kuralları ve diğer şekillerdeki davranışlar” ifadesi kullanıldığından, aldatıcı hareketi iyiniyet kurallarına aykırı davranışların bir görünüm biçimi olarak nitelendirmek gerekmektedir.
Türk Ticaret Kanunu’nun haksız rekabete ilişkin hükümlerinin uygulanması açısından varlığı gereken iyi niyet kurallarına aykırılık kriteri kaynağını Türk Medenî Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenmiş olan dürüstlük kuralından almaktadır. Bu iyiniyet kuralına aykırı hareketler iktisadi rekabetin kötüye kullanımıdır. Nitekim TTK’ nun 55. maddesinin 2. bendi hükmüne göre; ” Kendisi, ticari işletmesi, işletme işaretleri, malları, iş ürünleri, faaliyetleri, fiyatları, stokları, satış kampanyalarının biçimi ve iş ilişkileri hakkında gerçek dışı veya yanıltıcı açıklamalarda bulunmak veya aynı yollarla üçüncü kişiyi rekabette öne geçirmek” iyiniyet kurallarına aykırı bir hareket tarzı olarak düzenlenmiştir.
556 sayılı KHK’ nin 62/1-a ve b maddesi gereğince, marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibi tecavüz fiillerinin durdurulması, giderilmesi, maddi ve manevî zararlarının tazminini, aynı biçimde Türk Ticaret Kanunu’ nun 56/a, b, c, d. maddesi gereğince, haksız rekabet yüzünden müşterileri, kredisi, mesleki itibarı, ticari işletmesi veya diğer iktisadi menfaatleri bakımından zarar gören veya böyle bir tehlikeye maruz bulunan kimse, fiilin haksız olduğunun tespitini, haksız rekabetin men`ini ve haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını ve manevî zararlarının tazminini isteyebilir. Bu tedbirlerin istenebilmesi için mütecavizlerin kusurunun bulunması da gerekmez
Davalı şirket niteliği itibariyle tüzel kişi tacirdir. 6102 sayılı TTK’nda tacir olmaya bağlanan hükümlerden biri de ”basiretli olma” yükümlülüğüdür. Davalı şirket bir tüzel kişi tacir olması sebebiyle, TTKm.18/2 uyarınca basiretli bir tacir gibi davranmak yükümlülüğündedir. Bu hükme göre, faaliyet alanı içerisinde tüm işlemlerini hukuka uygun olarak yerine getirmekle yükümlüdür. Basiretli tacir gibi hareket elme yükümlülüğü olan davalı şirketin, tanıtım faaliyetlerinde kullandığı ifadelerin halkı yanıltacak nitelikte olmamasına dikkat etmesi, bu konuda gereken özeni göstermesi de bu kapsamdadır. Davalı birebir davacının tanınmış markasını kendisine ticaret unvanı olarak seçtiğinden iyiniyetli olarak düşünülemez, bu açıdan davalının ticaret unvanının terkini talebi de kabul edilmiştir.
Davacı maddi tazminat yanında 556 sayılı yasa kapsamında itibar tazminatı da talep etmiştir. 556 sayılı KHK’nın 68. maddesine göre; marka hakkına tecavüz eden tarafından markanın kötü veya uygun olmayan bir şekle kullanılması sonucunda, markanın itibarı zarara uğrarsa, marka sahibi, bu nedenle ayrıca tazminat isteyebilir diyerek itibar tazminatının tanımını yapmıştır. Görüldüğü gibi madde metninde itibar tazminatının oluşabilmesi için markanın kötü veya uygun olmayan bir şekilde kullanılması şartını aramıştır.İtibar tazminatı daha çok tanınmış ve toplumun her kesiminde kalite sembolu olmuş markalar için söz konusu olacağından ve davacı markasının da tanınmış marka olduğu bir çok kesinleşmiş yargı kararı ile sabit olduğundan ve sektör bilirkişi raporu kapsamına göre itibar tazminatının şartları da oluştuğundan, davacı markasının birebir farklı bir alanda kullanılması halinde markasının sulandırılacak olması bu nedenle markalarının itibar kaybına uğradığı hususu da kaçınılmaz olduğundan 10.000 TL itibar tazminatına hükmedilmesi gerekmiştir.
Davacı manevi tazminatta da talep etmiştir. KHK m. 62/1-b’de, marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibinin manevi tazminat talep edebileceği belirtilmiştir. Mütecavizin kusurlu olması şartıyla, markası ile işletmesinin ticari hayattaki imajının ve kendisine duyulan güvenin sarsılması nedeniyle, marka sahibinin ticari ve kişisel varlığında meydana gelen olumsuz sonuçların ortadan kaldırılması amacıyla manevi tazminat ödenmesine karar verilebilir. Ancak KHK’da hangi hallerde manevi tazminata hükmedilebileceği belirtilmemiştir. Manevi tazminat yönünden marka hakkına yapılan tecavüzün niteliği,davacının manevi varlığında meydana gelen kayıp durumu, manevi tazminatın amaç ve içeriğine, hak, nesafet ve adalet ilkesine takdiren takdiren 10..000- TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesi gerekmiştir.
Toplanan deliller,bilirkişi raporlar, Türk Patent ve Marka Kurumundan celp edilen belgeler , mali kayıtlar ,ticaret sicil kayıtları incelendiğinde; Davalının ticari unvanını markasal olarak kullandığı bu nedenle davalının eyleminin davacının marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin tespitine, davalı eylemlerinin durdurulmasına, önlenmesine, refine,bu kapsamda mahkeme ilamı kesinleştiğinde “…” ibareli her türlü kullanımının engellenmesine, davalıya ait her türlü eşya ve emtiadan, davalının tabelasından, reklamlarından, davalının ticari unvanından, davalının “…” … internet alan adı ve her türlü alan adından “…” ibaresinin çıkartılmasına, davalının her türlü ürün, reklam, tabela, katalog, tanıtım vb emtiasından “…” ibaresinin çıkartılmasına, mümkün değil ise bu emtiaların imhasına, karar kesinleştiğinden unvan terkini yönünden sicile işlenmek üzere karar örneğinin ticaret sicil müdürlüğüne gönderilmesine, marka hakkını ihlal nedeniyle davacının 66/b maddesi ve BK kapsamında 5.902 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyen ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
Manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 10.000- TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyen ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, 556 Sayılı KHK’ nın 68. Maddesi uyarınca 10.000- TL itibar tazminatının dava tarihinden itibaren işleyen ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, kmün masrafı davalıdan alınarak Türkiye çapında yayın yapan tirajı yüksek üç gazeteden birinde bir kez ilanına karar verilmesi gerekmiştir.
BİRLEŞEN DAVA YÖNÜNDEN ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Markanın hükümsüzlük sebeplerinin sayıldığı MarkKHK m. 42/1-c’de “markanın kullanılması” kenar başlığını taşıyan 14. maddeye atıf yapılmakta ve söz konusu 14. maddeye aykırılığın bir terkin sebebi olduğu belirtilmekteydi, AYM’nin ilk iptal ettiği hüküm 42. madde düzenlemesi olduğundan, son iptal kararına kadar 14 . madde yürürlükte idi ancak iptali ile ilgili düzenlemenin resmi gazetede yayınlanması ile yasal boşluk oluştuğundan bu boşluğun hakimin hukuk yaratması ile doldurulup doldurulmayacağı hususunun tartışılması gereklidir. Zira AYM kararının sonuçlarının doğrucağı zaman ile 6768 sayılı yasanın markanın kullanılması gerekliliğini getiren SMK 9.maddesinin yürürlük tarihi dikkate alındığından zaman bakımından uygulanma sorunu doğmuştur.
6769 sayıyı yasanın 192. maddesi uyarınca 9. madde ancak SMK’nın RG’de yayımlandığı tarih olan 10.01.2017’den itibaren uygulanabilecektir, bilindiği gibi kanunlar kural olarak ileriye etkili olup, geçmişe etkili olmamaları esastır. Kanunun geçmişe etkili olması için buna ilişkin kanuni bir hüküm bulunmalıdır. Oysa 6769 sayılı yasa hükümleri incelendiğinde SMK’nun kanunun geriye etkili olacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığı gibi bunun yorum yolu doldurulması da mümkün değildir.
Usul hukukumuza geçerli olan hüküm her davanın açıldığı tarihteki duruma göre karara bağlanması yönündedir. Bu açıdan yargılama devam ederken iptal edilen bir yasa hükmüne göre yargılamanın sürdürülmesi mahkemelerden beklenemez, her ne kadar Anayasamızın 90/5.maddesi uyarınca “usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.”düzenlemesi mecvut ise de esesen kişiye yada tüzel kişiliklere bir nevi mülkiyet hakkı tesis edilen bir belgenin( Marka hakkı, sahibine inhisari yetkiler veren ve gayri maddi bir nitelik arz eden sınai mülkiyet hakkıdır.)yasal dayanağı ulusal mevzuatta iptal edilmiş ise bunun uluslarası hükümlerin yorum yoluyla hakim tarafından doldurulması düşünülemez. Konvansiyon hükümlerinin yorum yöntemi TRIP’in 19.maddesinde düzenlenmektedir. Ancak , Konvansiyon hükmünün başlangıcında “tescil edilen markanın kullanılması bir memlekette mecburî ise” hükmü yer almakta, keza TRIPs’deki madde de “tescilin idame ettirilmesi için markanın kullanılması gerekli ise” şeklinde başlamaktadır. Hükümden anlaşılan tescil sonrasındaki döneme yönelik olarak marka sahibinin kesin bir kullanım zorunluluğundan madde metninde bahsedilmemekte, markanın tescil sonrasında kullanılması yönünde ilgili ülkede bir şart/zorunluluk varsa, bu şartın uygulanmasına yönelik sınırlayıcı kurallar belirlenmektedir. Dolayısıyla Konvansiyon’un yöneldiği amaç, kullanım zorunluluğunu tanımak değil, markanın tescil sonrasındaki dönemde kullanılması düzenini kurallara bağlamaktır. İptal edilen KHK düzenlemesinde kanunkoyucu markanın kullanım zorunluluğunu marka sahibine öngörmüştü, dolayısıyla artık böyle bir hüküm bulunmadığı için uluslararası antlaşma hükümlerinin ancak var olan bir yasal düzenlemede “düzenleyici” etkisinden söz edilebilir, Uluslar arası düzenleme hükümlerinin yorum yolu ile genişletilerek bir mülkiyet hakkı tesis eden belgenin yorum kuralları ile hakim tarafından boşluk doldurulması söz konusu değildir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararları 153./6. Bendinde belirtildiği üzere, geriye yürümez ise de; H.G.K’nun 31/03/2004 tarihli ve 156/194 sayılı kararında benimsenen görüşe göre de, iptal kararının kesinleşen işlem ve kararlara etkili olmayacağı, görülmekte olan davalarda ise, geriye yürümeme kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derdest dosyalar ve kesinleşmemiş dosyalar yönünden de uygulanacağı sonucuna varıldığından, somut uyuşmazlıkta da henüz dava derdest olduğundan 556 Sayılı KHK’nın 14. Maddesinin iptalinden dolayı davanın yasal dayanağı kalmamış bulunmaktadır.
Yukarda açıklanan nedenle ülkemizin taraf olduğu TRİPS hükümleri, Anayasanın 90. Maddesi kapsamında Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme olması nedeniyle fikri mülkiyet haklarından kaynaklanan uyuşmazlıklarda düzenleyeci etkisi yönünden uygulanabilir ise de, TRİPS ve Paris Sözleşmesinde belirtilen kullanmamaya ilişkin iptal sebebinin yasal boşluk doldurur şekilde yorumlanamayacağı, TRİPS’in markayı kullanma başlıklı 19. maddesinde yer alan Uluslar arası düzenlemenin doğrudan iç hukukta uygulanması gereken hüküm niteliğinde olmayıp, iptalle ilgili oluşturulacak ulusal yasalarda yapılması gereken uygulamaya ilişkin belirlemeyi yapacak referans hüküm niteliğinde bulunduğu anlaşıldığınan somut olayda TRİPS 19. Maddenin uygulanamayacağı hususu sabittir.
Dolasısıyla esasen bir mülkiyet hakkı tesis eden marka tescil belgesinin(Marka hakkı, sahibine inhisari yetkiler veren ve gayri maddi bir nitelik arz eden sınai mülkiyet hakkıdır.) iptalininde ulusal yasa ile düzenlenmesinin gerektiği,yasal bir düzenleme olmadan oluşan boşluğun hakimin takdiri ile yada Uluslar arası mevzuat hükümleri ile doldurulamayacağı anlaşıldığından ; Anayasa Mahkemesinin 6.1.2017 tarih ve 29940 sayılı RG.yayınlanan 148/189 sayılı ilamları ile 10.1.2017 tarih ve 29944 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun yürürlük tarihi dikkate alındığında , 6.1.2017 tarihi öncesinde açılmış tüm kullanmamaya dayalı hükümsüzlük/iptal davaları açısından yasal boşluk oluştuğundan davanın dayanağı kalmamış olduğundan DAVANIN REDDİNE karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulması gerekmiştir.
HÜKÜM:
1- ASIL DAVADA; DAVANIN KISMEN KABULÜNE,KISMEN REDDİNE,
Davalının ticari unvanını markasal olarak kullandığı bu nedenle davalının eyleminin davacının marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin tespitine, davalı eylemlerinin durdurulmasına, önlenmesine, refine
Bu kapsamda mahkeme ilamı kesenleştiğinde “…” ibareli her türlü kullanımının engellenmesine, davalıya ait her türlü eşya ve emtiadan, davalının tabelasından, reklamlarından, davalının ticari unvanından, davalının “…” … internet alan adı ve her türlü alan adından “…” ibaresinin çıkartılmasına, davalının her türlü ürün, reklam, tabela, katalog, tanıtım vb emtiasından “…” ibaresinin çıkartılmasına, mümkün değil ise bu emtiaların imhasına,
Karar kesinleştiğinden unvan terkini yönünden sicile işlenmek üzere karar örneğinin ticaret sicil müdürlüğüne gönderilmesine,
marka hakkını ihlal nedeniyle davacının 66/b maddesi kapsamında 5.902 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyen ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
Manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 10.000- TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyen ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
556 Sayılı KHK’ nın 68. Maddesi uyarınca 10.000- TL itibar tazminatının dava tarihinden itibaren işleyen ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Karar kesinleştiğinde hükmün masrafı davalıdan alınarak Türkiye çapında yayın yapan tirajı yüksek üç gazeteden birinde bir kez ilanına,
2-1.769,36 ilam harcın 1.041,75-TL peşin harçtan mahsubu ile artan 727,61 TL nin yatırılan 1.691,00-TL ıslah harcından düşümü artan 963,39-TL artan harcın davacıya iadesine,
3-Kabul edilen maddi tazminat talebi yönünden Avukatlık ücret tarifesi 13/2.maddesi uyarınca 708,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Red edilen maddi tazminat talebi yönünden Avukatlık ücret tarifesi 13/2 ve 3/1.maddeleri uyarınca karşı yana yüklenecek vekalet ücreti kabul ya da red edilen miktarı geçemeyeceğinden 5.902,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-İtibar tazminatının tam kabülü nedeniyle tarife altında vekalet ücretine hükmedilemeyeceğinden Avukatlık ücret tarifesi 13/1 maddesine göre 3.145 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Kabul edilen manevi tazminatı talebi yönünden Avukatlık Asgari Ücret tarifesi uyarınca 10/1-2 maddesine göre 1.200,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Red edilen manevi tazminat talebi yönünden Avukatlık Asgari Ücret tarifesi uyarınca 10/2 maddesine göre davacı lehine belirlenenen ücreti geçemeyeceğinden 1200 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Markaya tecavüzün önlenmesi talebi kabul edildiğinden, Avukatlık Asgari ücret tarifesi 10/4, 13.maddesine göre 3.145,00-TL davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Davacı tarafın yargılama giderlerinden olan 25,20 TL başvuru harcı 1.041,75 peşin harcı, 1.691,00-TL ıslah harcı, 185 TL tebligat ve müzekkere masrafı, 3.000 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 5.942,95 TL yargılama giderinin davanın kısmen kabul kısmen reddi nedeniyle 3/2’sının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-Davalı tarafın yargılama giderlerinden olan 25,20 TL başvuru harcı 25,20 peşin harcı, 570 TL tebligat ve müzekkere masrafı olmak üzere toplam 620,40 TL yargılama giderinin 3/2’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Taraflarca fazla yatırılan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
II- BİRLEŞEN DAVADA;
1- Anayasa Mahkemesinin 6.1.2017 tarih ve 29940 sayılı RG.yayınlanan 148/189 sayılı ilamları ile 10.1.2017 tarih ve 29944 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun yürürlük tarihi dikkate alındığında , 6.1.2017 tarihi öncesinde açılmış tüm kullanmamaya dayalı hükümsüzlük/iptal davaları açısından yasal boşluk oluştuğundan DAVANIN REDDİNE,
35,90 ilam harcın 25,20-TL peşin harçtan mahsubu ile eksik kalan 10,70TL nin birleşen dosya davacısından tahsiline,
2-Davanın dayanağı olan 556 Sayılı KHK.’nın 14.maddesi yargılamanın devamı sırasında Anayasa Mahkemesi’nin 6.1.2017 tarih ve 29940 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 148/189 sayılı ilamları ile 10.1.2017 tarih ve 29944 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren kararı ile iptal edildiğinden HMK 331.maddesi de dikkate alınarak davacı vekili ve davalı vekili adına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
3-Tarafların yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
Dair karar davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İSTİNAF YASA yolu açık olmak üzere karar verilip tefhim kılındı, hazır olanlara duruşma zaptından örnek verildi. 20/03/2018

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır