Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/386 E. 2021/903 K. 29.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/386 Esas
KARAR NO : 2021/903

DAVA : Tazminat (Rücuen Tazminat)
DAVA TARİHİ : 21/08/2020
KARAR TARİHİ : 29/11/2021
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Rücuen Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; davacı şirket çalışanı …’ın davalıya ait Sefaköy’de bulunan inşaat şantiyesinde çalışırken “iş kazası” geçirdiğini, Bakırköy … İş Mahkemesi’nin … E. sayılı dasyası ile kazalının taraflara açtığı iş kazasından kaynaklı tazminat davasının sürmekte olduğunu, meydana gelen kaza üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından doğan “kurum zararı” ile ilgili olarak Bakırköy … İş Mahkemesi’nin … E. dosyası ile dava ikame edildiğini, yapılan yargılama safhasında “davacı kurum davasının kabulü ile tespit edilen tutarların belirlenen tarihlerden itibaren yasal faizleri ilebirlikte (kusur oranları dikkate alınarak) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline” karar verildiğini, kararın Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2015/9520 E. 2017/974 K. sayılı karar ile düzeltilerek onanarak kesinleştiğini, kesinleşen mahkeme hükmü ile: kazalı dava dışı …’a %20, davacıya %20, davalıya %60 kusur yüklendiğini, hükmedilen alacağın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından İstanbul Anadolu … İcra Müdürtüğü’nün … E. sayılı dosyası ile takibe konu edildiğini, davacının mahkeme kararı ile %20 kusurlu bulunmasına rağmen icra ve haciz tehdidiyle karşı karşıya kalması nedeniyle bu dosyadan toplamda kapak hesabı olan 243.699,92.-TL’yi ödediğini ve dosyanın kapatıldığını, kesinleşen karar gereği icra dosyasına tamamı ödenen borçtan hükümde belirlenen kusur oranında davalı tarafin sorumlu olduğunun tartışmasız olduğunu, bu nedenle uyuşmazlığı sulhen çözümlemek payesiyle davalı tarafa Beyoğlu …Noterliği 18.11.2019 tarih ve …yevmiye numaralı ihtarname gönderilerek davalı şirketin sorumluluğundaki ödemeyi yapması için ihtar edildiğini ancak herhangi bir ödeme yapılmadığını, icra dosyasının kapatılması aşamasında da arabuluculuk sürecinde de davalı tarafa ulaşılamadığını, diğer yandan davalı müteselsil sorumluluğu uyarınca icra dosyasına kusuru oranında ödeme yapmış olsaydı davalının sorumluluğunda olmasına rağmen ödenmeyen miktar davacı şirket tarafından ödenmek zorunda kalmayacak dolayısıyla, borsa, repo, mevduat hesabı gibi birçok finansal kaynağını kullanarak paranın değerlendirilmesi mümkün olabileceğini, oysa davalı taraf yargılamaya katılmış ise de derecattan geçerek kesinleşen mahkeme hükmüne rağmen sorumluluğundan kaynaklı ödemeyi icra dosyasına yapmayarak tamanıını davacının ödemek zorunda kalması ile birlikle davacının büyük miktarlarda zarara uğramasına neden olduğunu, davacı tarafından haciz tehdidi altında tamamı ödenmek zorunda kalınan kurum alacağından, kusur oranı gereğince davalı tarafça karşılanması gereken miktarın bilirkişi tarafından tespiti ile ödeme tarihinden itibaren işleyen faizinden şimdilik 10.000.00TL’nin safahatla gerçek zararın tespiti ile dava müddeabihi artırılmak üzere ve davacının bu ödemeyi yapmak zorunda bırakılması sonucu uğradığı aşkın zararın şimdilik 1.000,00 TL’nin sadece USD kuru değişiklikleri nazara alınarak dahi, bilirkişi marifeti ile tespitine ve icra dosyasına ya birlikte tahsiline, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalı yana yükletilmesine kararverilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; davacı taraf ile davalı arasında sorumluluğu gerektirecek hiçbir hukuki bağ bulunmadığını, davacının iddia ettiğinin aksine davalının beton anlaşması yaptığı firmanın …Çimento A.Ş olduğunu, beton anlaşması yapıldığı sırada …Çimento A.Ş.’nin unvanı … A.Ş. olup ilerleyen tarihlerde şu anki unvanını aldığını, davalı şirket ile herhangi bir hukuki bağının olmadığı bir şirket tarafından tazminat talep edilmesinin hukuka uygun olmadığını, davacı tarafından yapılan tazminat talebinin reddi gerektiğini, dava dilekçesinde aşkın zarar adı altında fazladan tazminat talebinde bulunulduğunu ancak söz konusu talebin hukuki karşılığı olmadığını, zira aşkın zarardan bahsedebilmek için davacı tarafın böyle bir zararın olduğunu ispatlamakla yükümlü olduğunu, oysa davacının bu zararın varlığına ilişkin bir ispat ortaya koymadığını, davayı kabul anlamına gelmemekle beraber talep edilen alacak ödenmiş olsa idi ne şekilde kullanılacağına ilişkin gerçekçi ve somut deliller sunmayan davacı tarafın aşkın zarar talebinin kabulünün mümkün olmadığını, ödeme yapılmaması ve aşkın zarar arasında illiyet bağının olduğuna ilişkin ispat yükü de davacı tarafta olup buna ilişkin bir ispat ortaya konmadığını, davacının iddia ettiği şekilde bir alacak doğmuş olsa bile zamanaşımına uğradığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalcı ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; iş kazası nedeniyle rücuen alacak ve davacının uğradığı iddia olunan aşkın zararın tespiti istemine ilişkindir.
Dosya kapsamındaki dava dilekçesi ve ekleri, cevap dilekçesi, Bakırköy … İş Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyası, Bakırköy … İş Mahkemesi’nin 20/11/2014 tarih … E…. K. Sayılı dosyası, İstanbul Anadolu ..icra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası , bilirkişi kök ve ek raporu ve dosyanın tümü hep birlikte incelenmiştir.
Bakırköy … İş Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyanın yapılan incelemesinde, davacı… tarafından davalı Çakır… A.Ş., …Sigorta A.ş. ve … Ltd. Şti aleyhine tazminat istemli dava açıldığı görülmüştür.
Bakırköy … İş Mahkemesi’nin 20/11/2014 tarih … E…. K. Sayılı dosyasında, davacı SGK vekili, kurum sigortalısı …’ın 22/12/2006 tarihinde iş kazasına muruz kaldığını, (%26,20 maluliyet) bu nedenle adı geçen sigortalıya 91.682.50.-TL tutarında ilk peşin değerli gelir bağlandığını. 33.909.97.-TL geçici iş göremezlik ödeneği ödendiğini ve 3.909,75 VL tedavi gideri sarf edildiğini, 125.502,12 TL kurum zararı oluştuğunu, meydana gelen olayda davalıların ( … A.Ş. ile … Mak.. Ltd Şti.) kusurlu bulunduğunu beyanla 5510 sayılı yasanın 21. maddesine (506 sayılı yasa Md.26) göre kurum zararının davalılardan tahsilini talep ettiği, mahkemece kusur oranları dikkate alınarak kurum alacağının müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline davanın kabulüne karar verildiği, dosyanın Yargıtay 10. HD’nin 14.02.2017 tarih 2017/9520 E. 2017/976 K., sayılı ilamı ile düzeltilerek onandığı hükmün 14/02/2017 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
İstanbul Anadolu … İcra Dairesi’nin … Takip sayılı dosyanın yapılan incelemesinde ise, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından … ile … aleyhine
Bakırköy … İş Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyası ile hüküm altına alınan ve kesinleşen alacaklar yönünden icra takibi başlatıldığı görülmüştür. Bu icra dosyasına, …Ltd. Şti. tarafından belirtilen anapara ve faiz ödemesi olarak 13/09/2019 tarihinde 100.000,00.-TL 30.10.2019, tarihinde 143.699.92.-TL olmak üzere 243.699,92.-TL’nin ödendiği ve dosyanın kapatıldığı görülmüştür.
Mahkememizce yapılan bilirkişi incelemesi sonrası düzenlenen bilirkişi raporunda sonuç ve özetle; “kesinleşen mahkeme kararına göre; davacı şirketin kusur oranının %20. davalı şirketin kusur oranının %60 olduğu, toplam 80 kusur oranına göre yapılan kapak hesabı doğrultusunda davacı tarafça 13.09.2019 tarihinde 100.000,-TL. 30.10.2019 tarihinde 143.699.092.-TL ödenerek dosya borcunun kapatıldığı, davacı tarafça yapılan ödemeden davalı taraf hissesine düşen toplam tutarın 182.774.94.-TL anılan tutarın ödeme tarihlerinden dava tarihine kadar yasal faiz oranına göre faizinin 14.209.24 TL olarak hesaplandığı, davacı talebine konu aşkın zarar miktarının 48.217,84-TL olarak hesaplandığı” şeklinde görüş ve kanaat bildirmiştir.
Bilirkişi raporu taraf vekillerine ayrı ayrı tebliğ edilmiştir. Davalı vekili 29/06/2021 tarihli dilekçesiyle bilirkişi raporuna karşı itirazlarını içeren dilekçesini dosyaya sunmuştur. Davacı vekili ise 08/07/2021 tarihli dilekçesiyle bilirkişi raporuna karşı itiraz ve beyanları ile talep artırım dilekçesini dosyaya sunmuştur. Talep artırım dilekçesini harçlandırmıştır.
Talep artırım dilekçesi davalı vekiline tebliğ edilmiştir.
12/07/2021 tarihli celsede, davalı vekilinin itirazlarının değerlendirilmek üzere bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verildiği, bilirkişi ek raporunda; “davalı vekilinin bila tarihli dilekçesindeki beyan ve itirazlarına iştirak olunmadığına, bu nedenle 11.06.2021 tarihli raporumda bir değişikliğe gerek olmadığına” ilişkin görüş bildirdiği görülmüştür.
Bilirkişi ek raporu taraf vekillerine ayrı ayrı tebliğ edilmiştir. Davacı vekili 28/09/2021 tarihli dilekçesiyle bilirkişi ek raporuna ilişkin beyanlarını dosyaya sunmuştur. Davalı vekili de 06/10/2021 tarihli dilekçesiyle bilirkişi ek raporuna itirazlarını dosyaya ibraz etmiştir.
Somut uyuşmazlığın, davalı şirkete ait şantiyede meydana gelen iş kazası nedeniyle kurum sigortalısı …’a SGK tarafından ödenen kurum zararının mahkemece tespit edilen kusur oranından fazla zararın davacı şirket tarafından ödenmesi sebebiyle, davalının kusuru oranında sorumlu olduğu miktarın ne kadar olduğu ve aşkın zararın doğup doğmadığı var ise miktarının tespiti hususunda toplandığı görülmüştür.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/1. maddesi gereğince haksız eylem nedeniyle açılacak tazminat davaları failin ve zararın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl, herhalde zararı doğuran olayın gerçekleşmesinden itibaren on yıllık zamanaşımına tabidir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72/1 maddesine göre de zamanaşımı süresi zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yıldır. Yine 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun rücu isteminde zamanaşımını düzenleyen 73. maddesinde; “Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde zamanaşımı, bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlar” hükmü düzenlenmiştir.
Rücu hakkı başkasına ait borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelen tazminat niteliğinde bir talep hakkıdır. Davacının mal varlığındaki eksilme ödeme tarihlerinde gerçekleşmiştir. Davacı, ödeme tarihi itibariyle fiil ve faili bildiği gibi zarar da tam anlamıyla gerçekleşmiştir. Davanın niteliğine göre zamanaşımının başlangıç tarihi zarara neden olan haksız fiil tarihi olmayıp sonucu doğan zararın zarar görene ödendiği tarihtir. Çünkü ortaya çıkan zararı ödeyen kişi ancak bu ödeme tarihinden sonra talep edebilme hakkına kavuşur ve bu süre yukarıdaki açıklamalar ışığında bir yıldır.
Somut olayda, olay tarihinin 22/12/2006 olduğu, davacı tarafından dava dışı SGK’ya 13/09/2019 ve 30/10/2019 tarihinde ödeme yapıldığı, eldeki rücuen tazminat davasının ise 21/08/2020 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Dava konusu alacağın zamanaşımına uğramamış olduğu tespit edilmiştir.
5510 sayılı Kanun’un 21. Maddesi “İş kazası ve meslek hastalığı. işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile buğlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmuk üzere, kurumcu işverene ödettirilir.” hükmündedir.
Mahkememiz dosyasında davalının Bakırköy … İş Mahkemesi’nin…E. Sayılı dosyasının kesinleşen hükmüne dayanak olarak başlatılan İstanbul Anadolu … İcra Dairesi’nin …Takip sayılı dosyasındaki icra takibi nedeniyle kendi sorumluluğunda olan kurum zararını ödemediği dosya kapsamından anlaşılmıştır.
Yargıtay 10. HK.D.nim 15.09.2020 tarih ve 2019/2862 E. 2020/4414 K. Sayılı kararında ” 5510 sayılı Kanunu’nun 21/1 maddede işverenin. 2174 maddede üçüncü kişinin rücu alacağından sorumlulukları düzenlenmiş olup hu müddelere göre açılan rücuen tazminat davalarında işveren ile üçüncü kişi arasında müteselsil borçluluk ilişkisi bulunduğundan konuya ilişkin olarak 818 sayılı Borçlar Kanunu ‘nun irdelenmesi gerekmektedir… Müteselsil borç, birden çok borçlunun alacaklıya karşı borcun tümünden sorumlu olduğu, alacaklının tamamen veya kismen edayı her bir borçludan istetebildiği….” denildiği, bu haliyle davalının Bakırköy … İş Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyasının kesinleşen hükmüne dayanak olarak başlatılan İstanbul Anadolu … İcra Dairesi’nin … Takip sayılı dosyasındaki icra takibi nedeniyle kendi sorumluluğunda olan kurum zararından sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır.
TBK 122.maddeye göre “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.” Bu hüküm ile alacaklı zararının temerrüt faizinden fazla olması halinde bu zarar borçludan talep edilebilecektir. Munzam zarar öğretide alacaklının mal varlığında iradesi dışında meydana gelen ve temerrüt faizinin üzerinde bulunan zarar olarak tanımlanmaktadır. Munzam zararın tazmini için, borçlunun para borcunun ifasında temerrüde düşmüş olması, alacaklının munzam zararının bulunması, borçlunun kusurlu olması, borçlunun temerrüdü ile zarar arasında illiyet bağının bulunması şartlarının oluşması gerekir.
Davada, davacı taraf davalının ödemesi gereken tazminatını zamanında ödememesi nedeniyle ödediği tazminatları, yasal avukatlık ücreti, takip ve dava masrafı, kendi alacaklılarına ödedikleri temerrüt faizinden elde edeceği karı munzam zarar olarak tanımlamış, fazlaya dair hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000 TL nin tazminini talep etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.06.2004 tarih 2004/15-349 sayılı kararında vurguladığı gibi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 105. maddesine göre, alacaklının öncelikle geç ödeme nedeniyle temerrüt faizi ile karşılanmayan bir zarara uğradığını somut olgularla kanıtlamak zorunda olduğu, bu maddede öngörülen faiz aşan zararın ödenebilmesi için uğranılan zararın varlığı ve miktarının kanıtlanması gerektiği, maddenin yazılış şekline göre bu zararın “muhtemel kar” ya da “varsayılan gelir” olmadığı, davacının bilirkişi ek raporuna ilişkin beyanlarını içeren 28/09/2021 tarihli dilekçesine göre iş bu daya konu talebinin somut zararları değil, muhtemel kar kaybı veya varsayılan gelir kayıplarını içerdiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda davacı vekili dava dilekçesinde davalı borçlu borcunu temerrüde düşmeden ödemiş olsa idi müvekkilinin malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda oluşan durum arasındaki farkın munzam zarar olduğunu ileri sürerek davalının dava tarihine kadar geçen zaman içerisinde gerçekleşen USD döviz kuru oranı esas alındığında müvekkilinin munzam zararı doğduğunu iddia etmiştir.
Borçlu, para borcunu vadesinde ödemediğinde (temerrüdü oluştuğunda) sözleşme veya yasada belirlenen gecikme faizi ödeme yükümü altına girer. Bu durumda alacaklının mutlak ve tartışmasız bir zarara uğradığı kabul edilmektedir. O nedenle alacaklıya, uğradığı zararı ispat yükümü verilmeksizin, en önemlisi borçlunun, kusuru olup olmadığı araştırılmaksızın yasa gereği kabul edilen zararı giderme hakkı tanınmıştır. Bunun dışında, alacaklının uğradığı zararın temerrüt faizinin üstünde gerçekleşmiş olması durumlarında ise, TBK’nun 122.maddesi gündeme gelecektir.
Bu aşamada, munzam zararın hukuki tanımı ve kapsamı üzerinde durulmasında yarar vardır. Munzam zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar şeklinde tanımlanabilir. TBK 122.maddesi, kaynağı ne olursa olsun, temerrüt faiz yürütülebilir nitelikte olmak koşuluyla bütün para borçlarında uygulanma olanağına sahiptir. Borcun dayanağı haksız fiil, sözleşme, nedensiz zenginleşme, kanun veya vekâletsiz iş görme olabilir. Bu bağlamda belirtilmelidir ki, munzam zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuka aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü, asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar geçen zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur. Munzam zarar, bu hukuki niteliği ve karakteri itibariyle, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sona ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması halinde dahi takip veya davanın konusuna dahil bir borç olarak da kabul edilemez. Bu itibarla, asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazi kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Ayrı bir dava ile zamanaşımı süresi içinde her zaman istenmesi mümkündür.
Munzam zarar sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olması nedeniyle somut olayda öncelikle, davalının kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekir.
Munzam zarara dayanan talep hakkı, esas itibariyle bir alacak hakkıdır ve TBK’nın 122’inci maddesinde (818 sayılı BK 105. maddesi) zamanaşımı yönünden ayrık bir düzenleme bulunmadığından bu alacağa da TBK’nın 146’inci maddesindeki, on yıllık zamanaşımı uygulanacaktır. Bu nedenle, munzam zarar davasının açıldığı ve ıslahın yapıldığı tarih itibarıyla 10 yıllık zaman aşımı süresi dolmadığından davalı ve feri müdahillerin zaman aşımı itirazı yerinde değildir. (Yargıtay 11. HD. 2017/1927 E., 2019/1658 K.)
TBK’nın 122. maddesi uyarınca, alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Kanun koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiş, bu zararın tazminini iki bölümde düşünmüştür. Birinci bölüm, ispat edilmeden tahsili talep edilebilecek zarar miktarı olup, bu zararın temerrüt faizi ile karşılanması kabul edilmiştir. Bunun dışında alacaklının herhangi bir karineden istifade etmek olanağı yasal olarak mevcut değildir. Alacaklı, borçlunun ilk temerrüde düştüğü tarihten alacağını faizi ile birlikte tahsil ettiği tarihe kadar olan dönem için munzam zararını isteyebilecektir. Munzam zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuka aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü (TBK md. 122), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur. TBK’nın 122. maddesi kusur karinesini benimsemiştir. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlu ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlama koşuluyla sorumluluktan kurtulabilir. Bu itibarla, munzam zarar davalarında alacaklının (davacının) ispat yükümlülüğü çok sıkı kurallara bağlanmamalı, genel ispat yöntemlerinde olduğu gibi her olayın kendi yapısı ve özelliği içinde değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. (Yargıtay 11 HD. 2018/1512 E., 2019/3201 K.)
Anılan Yargıtay kararında da belirtildiği üzere, somut olayda davacının, fazla ödediği paranın iadesi gereken tarihten, mahkeme kararı ile parasını aldığı tarihe kadar geçen süre içinde normal bir kişinin parasını atıl tutmayacağı, değerini korumak için girişimlerde bulunacağı, vadeli mevduata, dövize veya diğer yatırım araçlarına (altın, devlet tahvili gibi) yöneleceğinin karine olarak kabulü gerekmektedir.
Dosyada alınan bilirkişi raporları ile anılan Yargıtay kararında belirtilen şekilde sepet formülüne göre munzam zarar hesabı yapılmış olduğundan bilirkişi raporunda tespit edilen munzam zarar miktarı yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
Mahkememizce yapılan tüm yargılamalar neticesinde, taraf iddia ve savunmaları, kesinleşen Bakırköy … İş Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyası, İstanbul Anadolu … İcra Dairesi’nin …Takip sayılı dosyası, emsal Yargıtay kararları, alınan bilirkişi raporları ve tüm dosya içeriğine göre, yukarıdaki hususlar da göz önüne alınarak; kesinleşen Bakırköy … İş Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyasının kararına göre, davacı şirketin kusur oranının %20, davalı şirketin kusur oranının %60 olduğu, toplam %80 kusur oranına göre alacak miktarlarından bu dosyada davalı her iki şirketin de müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu, mahkememiz dosyasında davacının icra dosyasına dayanak alacak tutarını kusur orana tekabül eden miktardan fazla ödediği, bu haliyle davalı şirketin kusur oranına göre sorumluluğunda olan miktarı ödemediği ve davacı şirket tarafından davalının sorumluluğunda olan miktarın da İstanbul Anadolu… İcra Dairesi’nin … Takip sayılı dosyasına ödendiği, fazla ödenen 196.984,18-TL tutarın ve 48.317,84-TL aşkın zararın bulunduğu ve kaldı ki aksinin davalı tarafından ispatlanamadığı anlaşılmakla; ve bu haliyle hüküm kurmaya elverişli nitelikte bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulü ile 245.302,02.-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HUAK 18/A-(13) ”Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde, iki saatlik ücret tutarı Tarifenin Birinci Kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenir. İki saatten fazla süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâlinde ise iki saati aşan kısma ilişkin ücret aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde uyuşmazlığın konusu dikkate alınarak Tarifenin Birinci Kısmına göre karşılanır. Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve taraflarca karşılanan arabuluculuk ücreti, yargılama giderlerinden sayılır.” ve (14). Fıkrası: “Bu madde uyarınca arabuluculuk bürosu tarafından yapılması gereken zaruri giderler; arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde anlaşma uyarınca taraflarca ödenmek, anlaşmaya varılamaması hâlinde ise ileride haksız çıkacak taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır.” hükümleri gereğince arabuluculuk gideri olarak … Dava Şartı Dosya No: … sayılı dosyasından arabulucu olarak atanan … ekte sunulan 1.320,00.-TL tarife bedeli üzerinden kesilen Serbest Meslek Makbuzu doğrultusunda ödeme yapıldığı tespit edilerek davalı aleyhine arabulucuk giderlerinin de yükletilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda izah edilen gerekçeye istinaden;
1-Davanın KABULÜ ile ,
-245.302,02.-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-16.756,58.-TL harcın peşin ve ıslah harcı olarak alınan 4.187,96.-TL harçtan mahsubu ile bakiye 12.568,62.-TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından peşin ve ıslah harcı olarak yatırılan 4.187,96.-TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4- 25.621,14.-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan posta ve tebligat gideri 102,00.-TL , bir bilirkişi ücreti 900,00.-TL , 54,40.-TL başvuru harcı, 7,80.-TL vekalet harcı olmak üzere toplam 1.064,20.-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Zorunlu arabuluculuk başvurusu nedeniyle devletçe karşılanan 1.320,00.-TL arabuluculuk ücretinin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
7-Karar kesinleştiğinde yatırılan ancak kullanılmayan gider avansının yatıranlara iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde istinaf yolu (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine başvuru yolu) açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.29/11/2021
Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır