Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/486 E. 2020/404 K. 28.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/486 Esas
KARAR NO : 2020/404
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/09/2019
KARAR TARİHİ : 14/09/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin Türkiye’nin en önemli ve büyük medya kuruluşlarından … na bağlı olarak faaliyet gösteren … logolu televizyon kanalının sahibi olduğu, uzun yıllardır medya sektörünün önde gelen kurumları arasında yer alan müvekkilinin toplumu aydınlatmak ve bilgilendirmek adına habercilik işini layığıyla yaptığını, davalı …nin yayın hakkı sahibi olduğu … gazetesinin internet sitesinde 29/06/2019 tarihinde yayınlanan haberde müvekkilinin yayın hakkı sahibi olduğu … aleyhine hayal ürünü bir olay üzerinden karalama kampanyası başlatıldığını, müvekkilinin ticari itibarının hedef gösterildiğini, dava konusu yayın içeriğinin ” … .” şeklinde olduğu, dava konusu yayında yer alan açıklamaların tamamen gerçek dışı olmasının yanı sıra yayının tek amacının … hakkında kamuoyunda kasten olumsuz hava yaratmak olduğunu, Türk Medeni Kanunu’nun 24. Maddesinde kişilik hakları ihlal edilen kişiye dava açma ve hukuka aykırılığının tespitinin hakkını verdiğini, Türk Borçlar Kanunu’nun 58. Md göre ise kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir şeklinde denildiği ve tazminat talep edilebilmesi için haksız fiili gerçekleştirenin kusuru veya ağır zarar doğmuş olmasının arandığını, netice olarak davalı tarafça haksız , dayanaksız ve söylemlerle kamuoyunda müvekkili aleyhine intiba yaratma kastıyla yayınlanan haber neticesinde doğan manevi zararının giderilmesi amacıyla huzurdaki davanın ikame edildiğini beyanla 100.000,00.-TL manevi tazminatın yayın tarihi olan 28/06/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; haberde, iftira içerikli, hakaret niteliğinde davacıya karalamak veya itibarını düşürmeye yönelik herhangi bir taraf bulunmadığını, haberin bir gazetecilik faaliyeti olarak, basın özgürlüğü kapsamı içinde yapıldığını, dava konusu haberin, 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe gecesinde, darbe bildirisinin … kanalında, …’den önce yayınlandığına dair … haber sitesinde yapılan haberin, müvekkil … Gazetesi’nin internet sitesinde yayınlanmasından ibaret olduğunu, yapılan haberin alenileşmiş haber niteliğinde olduğunu, alenileşmiş haberlerin yayınlanmasında herhangi bir hukuka aykırılık olmadığı Yargıtay kararlarınca da ortaya konulduğunu, haber verme hakkının unsurlarının gerçekleştirildiğini, gazetecinin maddi olayı araştırma gibi bir yükümlülüğünün bulunmadığını, haberin basın özgürlüğü kapsamında olduğunu, … Gazetesi’nin gazetecilik meslek etiği kuralları doğrultusunda, mesleğin gereği olarak, halka haber verme yükümlülüğünü yerine getirdiğini, manevi tazminat koşullarının oluşmadığını, talep edilen tazminat talebinin fahiş olduğunu beyanla açılan davanın reddini savunmuştur.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat talebine ilişkindir.
Dava konusu habere ilişkin internet sitesi fotokopisi, tarafların ticaret sicil kayıtları getirtilmiş ve dosyaya konulmuştur.
Dava dilekçesi ekinde sunulan söz konusu yayınla ilgili internet çıktıları nüshası incelendiğinde: dava dilekçesinde belirtilen ifadelerin yer aldığı görülmüştür.
Dosyada mevcut tüm bilgi belge ve delillerin değerlendirilmesinden; basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasası’nın 1. Ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyaya ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yarardır.
Yayın yoluyla yapılan eylemin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığının saptanmasında, “gerçeğe uygunluk”, “kamusal ilgi ve toplumsal yarar”, “güncellik” ve “şekle uygunluk” unsurlarının bulunup bulunmadığının araştırılması zorunludur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 2012/4-1162 Esas, 2013/631 Karar sayılı ilamı). Hukuk Genel kurulunun söz konusu ilamında belirtildiği şekilde basın, objektiflikten ayrılıp, haber sınırını aşarak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunarak, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanır, dürüstlük kuralına aykırı davranır ve kişisel nedenlerle salt sansasyon yaratmak için yayın yaparsa ve amaç ile kişilik haklarına saldırı arasında açık bir oransızlık varsa bu hukuka aykırı olur ve sonuçta da haberde özle biçim arasındaki dengenin bozulması halinde bu hal tazminatı gerektireceği kabul edilmelidir.
Somut olayda; davalının uyuşmazlık konusu yazıyı kaleme alırken, objektif ölçüler içinde hareket ettiği, öz ve biçim arasındaki dengeyi korumaya özen gösterdiği söylenemez. Davalının yayınladığı haberde, ‘…’ başlığı altında bahsi geçen subjektif değerlendirmelerle yermesi davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmektedir.
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde davaya konu yazıda; ‘…’ başlığı ile yayınlanan haberin içeriğinde ifadelerin görünür gerçekliğe uygun olmadığı, haber görünür gerçekliğe uymadığından hukuka da uygun bulunmadığı, haberin veriliş şekli ve kamuoyuna yansıtılış biçimi ile davacıya karşı yanlış bir olgu oluşturulduğu, bu nedenle davalıların ifade özgürlüğü altında yayın yaptığının kabulü mümkün olmadığı, yapılan yayında kullanılan ifadeler ile davacının kişilik haklarına hukuka aykırı bir biçimde saldırının gerçekleştiği, davacının kişilik haklarına saldırı amacı taşıdığı anlaşılmaktadır. Şu durumda, yazı güncel bir konuya ilişkin olup; konunun kamuoyuna yansıyış biçimi göz önünde tutulduğunda, düşünsel bağlılığın korunmadığı da kabul edilmelidir. Bu durumda haberin veriliş şekline göre okuyucuyu yanıltacak nitelikte olması karşısında ,öz ile biçim arasındaki ölçülülük koşulları bakımından hukuka uygun olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenler karşısında, çatışan yararlar dengesinin davacı aleyhine bozulduğu ve davalı yönünden de hukuka uygunluk nedeninin gerçekleşmediği benimsenmelidir. Manevi tazminatın miktarı belirlenirken; yayın tarihi, meydana gelen zararın ağırlığı, tarafların sosyal ve ekonomik durumları da değerlendirilmiştir. Bu kabul karşısında davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığının kabulü gerektiği sonucuna varıldığından olayın oluş biçimi ile ve manevi tazminatın amacı gözetildiğinde davacının davasının kısmen kabulüne, 10.000-TL manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun düşeceği manevi tazminatların aynı zamanda bir zenginleşmeye sebebiyet veremeyeceği kanaatine varılmış, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerekmiş buna göre aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda izah edilen gerekçeye istinaden;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile ,
-10.000,00.-TL manevi tazminatın 29/06/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsil edilerek davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin istemin reddine,
2- 683,10-TL harcın peşin alınan 1.707,75-TL harcın mahsubu ile bakiye 1.024,65.-TL harcın davacıya iadesine,
3- 3.400,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4- 3.400,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5- Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6- Karar kesinleştiğinde yatırılan ancak kullanılmayan gider avansının yatıranlara iadesine,
Davacı ve davalı vekillerinin yüzüne karşı, verilen kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 14/09/2020

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır