Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/931 E. 2021/569 K. 06.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/931 Esas
KARAR NO : 2021/569 Karar
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/12/2018
KARAR TARİHİ : 06/07/2021

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine mahkememizde açılan davada yapılan açık yargılamalar neticesinde ;
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket ile davalı şirket arasında cari hesap sözleşmesinden kaynaklanan bir ticari ilişkinin mevcut olduğu; bu ilişki gereğince davalı şirket sipariş formlarından, e-posta mesajlarından gelen sipariş emirleri; davacı şirket tarafından kabul edilerek yine davalı şirketin sevk adresi olarak bildirdiği yerlere sevk edildiği ve fatura kesildiği; davalı şirkete ait sipariş formlarında, davacı şirketin sipariş teyit mektuplarında ya da taraflar arasında imzalanan satın alma protokollerinde; ticari ilişkiye konu olacak ürünlerin miktarı, birim fiyatı, ıskontosu, teslim tarihi, teslim yeri, ödeme şekli ve vadesi gibi temel bilgiler yer aldığı, davacı şirketin bu sözleşmelerden kaynaklanan bütün yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirdiği, davalı şirketin taraflar arasında kararlaştırılan sözleşme hükümlerinden özellikle satın alınan ürünlerin ödenmesi zamanını gösteren “vade” maddesine uygun davranmadığı, kendilerine bu konuda yapılan bütün uyarılara rağmen ısrarla kararlaştırılan vadenin ötesine geçen ödemeler yaptığı tartışılmaz bir gerçektir dediği, taraflar arasında vadenin kesin olarak belirlendiği durumlarda vadenin geçmesi ile temerrüde düşülmesi konun gereği olduğu, yükümlülüklerin geç de olsa yerine getirilmesi durumunda temerrüt halinin sona ereceği fakat gecikme nedeni ile temerrüde düşülen tarih ile yükümlülüğün yerine getirildiği tarih arasındaki süre “geçmiş günler faizi” olarak görüleceği ve temerrüt faizi işletileceği, davacı şirketten 2017-2018 yıllarında kestiği faturalara karşılık aldığı ödemelerin, taraflar arasında kararlaştırılan vade şartlarından uzun olması nedeni ile 08.11.2018 tarihinde düzenlenen … numaralı 214.646,07 TL ve … numaralı 3.241,12 Euro tutarında iki adet fatura, davalı şirkete gönderildiği, davalı şirket tebliğ aldığı faturaları süresi içinde …. Noteri aracılığı ile keşide edilen bir ihtarname eşliğinde iade ettiği, HMK’nun 10. Maddesine göre sözleşmeden doğan davalar sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde açılabilir; sözleşmenin ifa yeri BK 73. (TBK 89.) maddesinde düzenlendiği; buna göre öncelikle borcun ifa yeri tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir, şayet aksine bir antlaşma yoksa para borçlarında borç alacaklısının ödeme zamanında ödenir ancak aranacak ya da aldırılacak borçlarda bu madde uygulanmaz, nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 2001/12-1162-1191 sayılı kararında da bu kural benimsendiği ancak BK73. Maddesinin uygulanabilmesi için akdi ilişkinin kabul edilmesi gerektiği, davalı borçlunun ihtarname ile iade ettiği faturaların tahsili için iş bu davayı açmak zorunda kaldığı, açıklanan nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere; 234.263,18 TL alacağın, doğduğu tarihten itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ile avukatlık ücretlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; huzurdaki dava belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacağını, davacının dilekçesinde belitmiş olduğu dava konusu vadesinde ödenmediğini iddia ettiği fatura bedelleri için kesmiş olduğu vade farkı faturalarına davalının itiraz etmesi nedeni ile açmış olduğu alacak davası olduğu, davacı iş bu davayı 234.263,18 TL üzerinden belirsiz alacak davası niteliğinde açmışsa da davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararı olmadığı, öyle ki davacının alacaklı olduğunu iddia etmiş olduğu tutar faturalarla zaten belirlenmiş olduğunu ve bu nedenle öncelikle davacının huzurdaki davasının dava şartı yokluğundan reddi gerektiği, HMK’nun 107. maddesinde belirsiz alacak davasının hangi hallerde açılabileceği açıkça düzenlenmiştir. Buna göre, belirsiz alacak davası davanın açılacağı tarihte davacının alacak miktarını tam ve kesin olarak belirlenmesinin kendisinden beklenemeyeceği ya da belirlenmesinin imkansız olduğu durumlarda açılabilmektedir. Somut olayda ise davacının var olduğunu iddia ettiği alacağı faturaya bağlı bir alacak olup dava tarihinde talep miktarı belli olduğunu, davanın yetkisiz mahkemede ikame edildiğini, davacının talep ettiği tutarın sözleşmeye bağlı para alacağı olduğunu ve bu tip borçların götürülecek borçlar kategorisinde olduğundan dolayı alacaklının ikametgah adresinde de açılabileceğini beyan ettiğini, davacının var olduğunu iddia ettiği alacağı taraflar arasında yapılan sözleşmeye bağlı olan bir alacak olmadığını öyle ki davacı dava dilekçesinde de açıkça ifade ettiği üzere müvekkil şirket taraflar arasında akdedilen sözleşmeden doğan para ödeme edimini yerine getirdiğini, davacının keşide ederek davalı şirkete göndermiş olduğu vade farkı faturalarının ihtiva ettiği bedeller sözleşme konusu ile alakalı değil, münferit bir borç ilişkisi olduğunu ve bu nedenle davacının vade farkı faturası olarak talep etmiş olduğu tutarlar aranacak borç olduğundan dolayı davalı şirketin merkezinin bulunduğu yer olan İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri iş bu davanın görülmesinde yetkili olduğunu, taraflar arasında 09.03.2018 tarihinde imzalanan satın alma protokolüne göre davacı müvekkil şirkete elektrik tesisat işleri kapsamında yer alan protokol ekindeki sipariş listesi ile “Zayıf Akım Kablolarının” temini ve müvekkil şirkete teslim edilmesi yönünde anlaştığını, davacı protokol kapsamında üzerine düşen edim yükümlülüğünü yerine getirerek karşılığında fatura düzenlendiğini, ödemenin çek ile yapılması kararlaştırıldığı ve davalı şirket de ilgili bedelleri davacıya ödediğini, tarafların bir süre sonra aralarındaki ticari ilişkiyi bitirerek birlikte iş yapmama kararı aldığını, tarafların bu kararı aldıktan bir süre sonra davacının haksız ve kötü niyetli olarak vade farkı faturaları düzenlediğini ve davalı şirketin faturalara yasal süresi içerisinde itiraz ettiğini, davalı şirketin davacının dava dilekçesinde belirttiği iddiaların hiçbirini kabul etmediğini, davalı şirketin davacı şirket ile ticaret yapmayı bırakmasının ardından vade farkı faturaları keşide edilerek hukuka aykırı şekilde iş bu dava konusu bedel talebinde bulunulması kötü niyetli hareket edildiğinin en önemli göstergesi olduğunu, fatura içeriğinden de anlaşılması gereken sözleşmenin ifasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan malın cinsi veya yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi hususlar olduğunu, faturada “Gecikme Halinde Vade Farkı Alınır” kaydının bulunması ve bu kayda itiraz edilmemesi faturada yer almasına rağmen taraflar arasındaki sözleşmede düzenlenmemiş bir hususa ilişkin kaydın kabul edildiği anlamına gelmediğini, TTK 23/2 maddesine göre süresinde itiraz edilmemek suretiyle kabul edildiği varsayılan hususlar ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan; satılan malın cinsi, yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi hususlara ilişkin olabileceğini, sözleşmenin kuruluşu aşamasında başlangıçta var olmayıp ifa ile ilgili hususlarda sözleşmeyi değiştiren kayıtların sonradan faturaya konulması ve bu kaydın faturanın zorunlu ve olağan içeriğinden sayılması mümkün olmadığını, taraflar arasında akdedilen sözleşmeyi asıl ihlal eden davacı yan olduğunu, şöyle ki taraflar arasında imzalanan 09.03.2018 tarihli satın alma protokolün 6. Maddesindeki teslim süresi ve ceza-i şart hükmünde; “malzeme teslim süresi sipariş akabinde ortalama 2 haftadır. Sipariş süresi içinde teslim edilmemesinde SATIN ALAN’ın (müvekkil firma) uğradığı zararları talep hakkı saklıdır. Ayrıca SATICI FİRMA (davacı) her gün için sözleşme bedelinin binde 3’ü oranında gecikme cezası öder” hükmü bulunduğunu, tarafların arasında siparişleri geciktirip sözleşmeyi ihlal ve müvekkili mağdur eden davacı iken üstüne bir de iş bu hukuka ve sözleşmeye aykırı davayı ikame ettiğini, iş bu hususta her türlü dava ve talep haklarını saklı tuttuklarını ve davacı yana karşı hukuki haklarını kullanacaklarını bildirdiklerini, açıklanan nedenlerle ve resen nazara alınacak sebeplerden dolayı davacının haksız ve hukuka aykırı davasının reddi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Davadaki uyuşmazlığın, taraflar arasındaki ticari alım satımdan kaynaklı sözleşme kapsamında vade farkı fatura bedellerinin istenip istenemeyeceği, ödemelerin zamanında yapılıp yapılmadığı, temerrüt şartlarının oluşup oluşmadığı varsa faiz alacağının ne kadar olduğu, husularında olduğu görülmüştür.
Mahkememizin 25/02/2021 tarihli celsesinin 4 nolu ara kararı uyarınca dosya üzerinde 2 kişilik bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmasına karar verilmiş olup, bilirkişi heyeti 17/06/2021 tarihli raporunda sonuç ve özet olarak; açıklanan tespit ve gerekçelerle ve takdiri mahkemeye ait olmak üzere; dava dosyasında yer alan vade farkı faturaları, mutabakat mektupları, satın alma protokolü, davalı ve davacı defter ve cari hesapları ve diğer belgeler incelendiğinde; davalı tarafa ait 16.04.2019 tarihli cevap dilekçesinin ekinde yer alan ve davacı tarafın da reddetmediği 22.10.2020 tarihli ve davacı taraf tarafından mutabıkız şeklinde onaylanan mutabakat mektubuna göre davalı tarafın 338.663,42 TL ve 113.788,06 EUR borcu olduğu; davalı tarafın bu borcu 25.10.2018 tarihli 2490 ve 2491 nolu TL ve EUR çek bordroları ile davacı tarafa ödediği; davacı tarafından davalıya 08.11.2018 tarihli … nl E Fatura ile 214.646,07 TL Vade Farkı faturası ve 08.11.2018 tarihli … nl E Fatura ile 3.241,12 Eur Vade Farkı faturası düzenlendiği, ticari defterlerine kaydettiği, davalı şirkete gönderdiği ve yine süresi içinde davalı tarafından … Noterliğinden 14.11.2018 tarih … yevmiye nolu İHTARNAME ile kabul etmeyerek reddettiği, taraflar arasındaki 09.03.2018 tarihli satın alma protokolü incelendiğinde, sözleşmenin vade farkına dair bir kayıt içermediği, satıcı tarafa herhangi bir vade farkı faturası düzenleme yetkisi vermediği, taraflar arasında vade farkı faturası kesilip ödenmesine dair bir ticari teamülün oluşmadığı, vade farkı malın satış bedeli ile ilgili olduğundan, diğer tarafın onayı veya icazeti olmadan tek taraflı olarak düzenlenip gönderilen vade farkı faturasına itiraz edilmese dahi istenemeyeceği, kaldı ki davalı tarafın faturalara süresinde itiraz ettiği ve ticari defterlerine kaydetmediği, netice olarak davacının Yargıtay’ın 27.06.2003, E: 2001/1, K: 2003/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı çerçevesinde davalıdan vade farkı isteyemeyeceği sonuç ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunun taraf vekillerine usulüne uygun olarak tebliğ edildiği davacı vekilinin bilirkişi raporuna karşı itirazlarını içerir 28/09/2020 tarihli dilekçesinin dosyada olduğu, davalı vekilinin bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazlarını içerir 08/10/2020 tarihli dilekçesinin dosyada olduğu görülmüştür.
Mahkememizin 20/10/2020 tarihli duruşma celsesinin 1 nolu ara kararında mevcut bilirkişi heyetinden ihtimalli hesaplamada yapılarak faturalar ve ödeme belgeleri karşılaştırılıp hesaplama yapılmak sureti ile ek rapor aldırılmasına karar verilmiş olup dosya bilirkişi heyetine tevdi edilmiştir.
Bilirkişi tarafından sunulan 29/04/2021 tarihli raporda; taraflar arasındaki 09.03.2018 tarihli satın alma protokolünde vade farkına dair bir kayıt bulunmadığı, davacının talebinin faturalara yazılan vade farkı kaydına dayalı olduğu, bu protokolün satıcı tarafa herhangi bir vade farkı faturası düzenleme yetkisi vermediği, taraflar arasında vade farkı faturası kesilip ödenmesine dair bir ticari teamülün oluşmadığı, Yargıtay’ ın 27.06.2003, E:2001/1, K:2003/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı çerçevesinde vade farkı malın satış bedeli ile ilgili olup faturanın zorunlu içeriği kapsamında olmadığından diğer tarafın onayı veya icazeti olmadan tek taraflı olarak düzenlenip gönderilen vade farkı faturasına itiraz edilmese dahi vade farkı istenemeyeceği, kaldı ki davalı tarafın faturalara süresinde itiraz ettiği ve ticari defterlerine kaydetmediği, taraflar arasındaki protokolün TBK.m.117/2 anlamında mal teslimi konusunda belirli veya kesin vadeli bir sözleşme olmadığı, TBK.m.117/1 gereğince temerrüt ihtarı olmadığından ve ifa yerine veya ifa uğruna geçmek üzere davalıdan çekleri alırken TBK.m.104/2 gereğince faiz talebine dair ihtirazî kayıt ileri sürmediğinden gecikme faizi de talep edemeyeceği, bununla birlikte mahkemenin farklı kanaatte olması durumunda; davacının sözleşme ile kararlaştırılan fatura tarihlerinden itibaren 120 günlük sürelerden sonra yapılan ödemeler sebebiyle talep edebileceği gecikme faizleri yönünden ihtimalli hesaplama yapıldığı, dava dosyasında mevcut olan ve dava dilekçesi ekinde var olan davacı … Ltd. Şti.’ nin davalı … A.Ş. ile olan ticari ilişkisinde alınan faturalara karşılık 120 günlük ortalama vadelerde ödeme yapıldığının görüldüğü, davacı şirket olan … Ltd. Şti. tarafından davalı … A.Ş. adına düzenlenen 2 adet 08.11.2018 tarih … nolu 214.646,07 TL tutarlı vade farkı gelirleri açıklamalı, 08.11.2018 tarih 5092 nolu 3.241,12 EUR tutarlı vade farkı gelirleri açıklamalı faturaların davalı şirket olan … A.Ş. tarafından yasal süresi olan 8 gün içinde … Noterliği 14.11.2018 tarih … yevmiye nolu ihtarname ile iade edildiği, 22.10.2018 vadeli alacak rakamı olan 338.663,42 TL’ nin ortalama 13.01.2019 vadeli çeklerle 25.10.2018 tarihinde ödeme yapıldığının davacının sunduğu cari hesapta var olduğu, 25.10.2018 tarihine 120 gün ilave edilmesi halinde son ödeme vadesinin 25.02.2019 olarak hesap edildiği, dolayısıyla davalı şirket tarafından davacı şirket adına yapılan ödemenin tarafların arasındaki anlaşmada var olan 120 günlük vadenin altında gerçekleştiğinden vade farkının söz konusu olmadığı, 22.10.2018 vadeli alacak rakamı olan 113.788,06 EUR nun ortalama 27.02.2019 vadeli çeklerle 25.10.2018 tarihinde ödeme yapıldığının davacının sunduğu cari hesapta var olduğu, 25.10.2018 tarihine 120 gün ilave edilmesi halinde son ödeme vadesinin 25.02.2019 olarak hesap edildiği, davalı şirket tarafından davacı adına yapılan ödemenin tarafların arasındaki anlaşmada var olan 120 günlük vadede ödenmediği iki gün gecikmenin söz konusu olduğundan Sayın Mahkeme tarafından da ödeme süresinin 2 gün geciktiğinin kabul görmesi halinde aşağıda 2 günlük gecikme yada vade farkı hesap edildiği, Davacı … Ltd Şti’ nin davalı şirketten olan alacağı için 25.02.2019 tarihinde 113.788,06 EUR’ un TL karşılığı olarak 113.788,06*6,0318=686.346,82 TL hesap edildiği, dolayısıyla 2 günlük gecikme yada vade farkı için alınacak asıl alacak rakamının 686.346,82 TL olduğu, bu alacak rakamına talep edilen avans faizi oranı olan % 19,50 den 2 günlük gecikme yada vade farkı hesabının 686.346,82*2*19,50/36.000=743,54 TL olarak hesap edildiği, 686.346,82 TL asıl alacağın 25.10.2018 tarihinde ödendiğinin cari hesapta var olduğu, dolayısıyla davacı … Ltd Şti’ nin davalı şirket olan … A.Ş. den 743,54 TL gecikme faizi ya da vade farkı alacağının var olduğunun değerlendirilmesinin Sayın Mahkemeye ait olduğu sonuç ve kanaati bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunun taraf vekillerine usulüne uygun olarak tebliğ edildiği Davacı vekilinin bilirkişi raporuna karşı itirazlarını içerir 17/05/2021 tarihli dilekçesinin dosyada olduğu, Davalı vekilinin bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazlarını içerir 29/04/2021 tarihli dilekçesinin dosyada olduğu görülmüştür.
YİBBGK’nın 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. Sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge, belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkanı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK.m.230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı taktirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) Öte yandan, aynı İBK kararında açıklandığı üzere; taraflar arasındaki yazılı sözleşmede vade farkı ödeneceği hususu kararlaştırılmış ise, bu kayıt sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edildiğinden gönderilen vade farkı faturası sadece ihbar görevi ifa eder. Vade farkı alacağının doğumu yönünden faturaya itiraz edilmemesi hukuksal bir sonuç doğurmaz ve vade farkı istenebilir. Taraflar arasındaki yazılı sözleşme de vade farkının ödeneceği konusunda bir kayıt olmamasına rağmen gönderilen vade farkı faturasına itiraz edilmemesi, yazılı sözleşmenin asli unsurlarından olan semenin tek taraflı irade beyanı ile değiştirilmesi anlamına geldiğinden, bu durumun benimsenmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla da vade farkı istenmez. Taraflar arasındaki yazılı sözleşmede vade farkının ödeneceği konusunda bir kayıt olmamasına rağmen vade farkına ödeneceğine ilişkin ticari teamülün ( uygulamanın) olması halinde, vade farkı isteğine ilişkin faturanın karşı tarafa tebliğine rağmen bu faturaya itiraz edilmemiş olması halinde vade farkı istenebilir. Taraflar arasında sadece geçerli bir sözlü sözleşme ilişkisi varken, faturalara vade farkı ödeneceğine ilişkin hüküm konulması ve karşı tarafın 8 gün içerisinde itiraz etmemesi halinde, bu durum sadece zorunlu/olağan fatura içeriğinin kesinleşmesi sonucunu doğurur. Bu içeriğe dahil olmayan vade farkının kabul edildiği ve istenebilecği anlamına gelmez. Dolayısıyla bu durumda anılan karine uygulama alanı bulmaz. (A.g.e. sh.114)
Taraflar arasındaki 09.03.2018 tarihli satın alma protokolünde vade farkına dair bir kayıt bulunmadığı, davacının talebinin faturalara yazılan vade farkı kaydına dayalı olduğu, bu protokolün satıcı tarafa herhangi bir vade farkı faturası düzenleme yetkisi vermediği, taraflar arasında vade farkı faturası kesilip ödenmesine dair bir ticari teamülün oluşmadığı, Yargıtayın 27.06.2003, E:2001/1, K:2003/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı çerçevesinde vade farkı malın satış bedeli ile ilgili olup faturanın zorunlu içeriği kapsamında olmadığından diğer tarafın onayı veya icazeti olmadan tek taraflı olarak düzenlenip gönderilen vade farkı faturasına itiraz edilmese dahi vade farkı istenemeyeceği, kaldı ki davalı tarafın faturalara süresinde itiraz ettiği ve ticari defterlerine kaydetmediği,Taraflar arasındaki protokolün TBK.m.117/2 anlamında mal teslimi konusunda belirli veya kesin vadeli bir sözleşme olmadığı, TBK.m.117/1 gereğince temerrüt ihtarı olmadığından ve ifa yerine veya ifa uğruna geçmek üzere davalıdan çekleri alırken TBK.m.104/2 gereğince faiz talebine dair ihtirazi kayıt ileri sürmediğinden gecikme faizi de talep edemeyeceği değerlendirilerek davacının davasının tümüyle reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda izah edilen gerekçeye istinaden;
Davacı tarafından davalı aleyhine açılan DAVANIN REDDİNE,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL Karar ve İlam Harcından, peşin yatırılan 4.000,63’nin mahsubu ile fazla yatırılan 3.941,33 TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Davacı tarafından bu dava sebebi ile yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Davalı vekili tarafından 68,50 TL posta ve tebligat ücreti ile 6,40 TL vekalet harcı olmak üzere toplam 74,90 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 24.848,42 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde istinaf yolu (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine başvuru yolu) açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 06/07/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır