Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/27 E. 2023/622 K. 11.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/27 Esas
KARAR NO : 2023/622
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 02/08/2012
KARAR TARİHİ : 11/09/2023

DAVA: Davacı vekilince mahkememize verilen dava dilekçesinde özetle; Fazlaya ilişkin her türlü dava ve talep haklar saklı kalmak kaydıyla, müvekkili tarafından 22/10/2009 tarihinde yatırılan 113.000 USD (Amerikan Doları) karşılığı 201.772,00-TL nin mevduat alacağının davalıdan tahsiline, USD cinsinden alacakları paranın bankaya yatırıldığı tarihden fiili ödeme tarihine kadar 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince en yüksek temürrüt faizi uygulanmasına, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı banka vekilinin mahkememize verilen cevap dilekçesinde özetle; Öncelikle husumet nedeniyle karar verilmesini, itirazlarının reddi halinde, dava süresi içinde açılmadığından zamanaşımı ve hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesini, aksi halde davanın esas yönünden reddi ile yargılama masrafarı ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini savunmuştur.
Dosyaya sunulan belgeye göre davacının … A.Ş. … Şubesine hitaben vermiş olduğu talimatla 113.000-USD nin … … … … Ltd. Şti hesabına transfer edilmesi yönünde talimat verdiği anlaşılmıştır.
… vekilinin müvekkili açısından davaya feri müdahil olarak devam etmek istedikleri yönünde 26/02/2013 tarihli dilekçe sunduğu yine davanın … ihbar edildiği ve … ın beyan dilekçesi sunduğu görülmüştür.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava … içinde çalışanların yönlendirmesiyle … … ‘e yatırlan 113.000-USD’nin karşılığı 201.772,00-TL’nin 3095 sayılı yasanın 4/a mad gereği, USD faizi ile birlikte tahsili istemime ilişkindir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonunda 27/06/2013 tarih 2012/… Esas 2013/… Karar sayılı ilam ile “Davanın kabulü ile, 113.000 USD nin 22/10/1999 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca USD faizi yürütülmek suretiyle davalı … tan alınarak davacıya verilmesine, ” şeklinde karar verilmiştir.
Mahkememizce verilen 27.06.2013 tarihli gerekçeli karar taraf vekillerince temyiz edilmiş olmakla Yargıtay … Hukuk Dairesinin 2014/… E. 2014/… K. Sayılı ilamında ” Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekili ve fer’i müdahil … vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.” gerekçesiyle onanmıştır. Davalı vekili ve fer’i müdahil … vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve Yargıtay … Hukuk Dairesinin 2015/… E. 2015/… K. Sayılı ilamı ile ” 1-Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davalı banka vekili ile feri müdahil … vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan ve HUMK’nın 440. maddesinde sayılan hallerden hiç birisini ihtiva etmeyen diğer karar düzeltme istemlerinin reddi gerekmiştir. 2-Dava, davacı tarafından banka hesabına yatırılan paranın …-… hesabına aktarıldığı iddiasına dayalı alacak istemine ilişkindir. Davacı taraf, 22.10.1999 tarihinde … A.Ş’nin … Şubesi’ne 113.000 USD yatırdığını ve bu paranın bilgisi dışında …-… hesabına aktarıldığını ileri sürmüş, mahkemece de yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, davacı tarafça dosyaya sunulan hesap ekstresinden paranın yatırıldığı tarihten sonra gerek havale yoluyla gerekse de nakit ödenmek suretiyle hesaptan para çıkışı yapıldığı anlaşılmış olup bu hususta herhangi bir inceleme yapılmadan talebin tümünün kabul edilmiş olması doğru olmamıştır. Bu itibarla, mahkemece gerekirse bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle ne miktarda paranın …-… hesabına aktarıldığı, …-… hesabına para aktarıldıktan sonra davacıya ödeme yapılıp yapılmadığı hususlarının tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir. 3-Öte yandan, davacı taraf dava dilekçesinde, banka hesabına döviz olarak yatırdığı paranın TL karşılığının tahsilini istemiştir. Somut olaya uygulanması gereken mülga 818 sayılı BK’nın 83. maddesi uyarınca davacı, yabancı para alacağının TL karşılığını isteme hakkını haiz olup esasen tercih hakkını bu yönde kullanan davacının bu tercihinden dönmesi de mümkün değildir. O halde, mahkemece davacının TL üzerinden talepte bulunduğu gözetilerek buna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde döviz üzerinden tahsil kararı verilerek talepten başka bir şeye hükmedilmesi de doğru olmamış, hükmün bu nedenle de bozulması gerekmiştir. 4-Ayrıca davalı bankaya harç yüklenmiş ise de davalı … A.Ş’ye karşı işbu davanın açılma nedeninin bu banka tarafından devir alınan … A.Ş’nin işlem ve eylemlerinden kaynaklandığı, davacıya ait paranın … …asına gönderilmesi konusundaki işlem ve eylemleri yürüten … A.Ş’nin … tarafından devir alındıktan sonra en son … A.Ş’ye devredildiği, bu durumda Fon Bankası iken … A.Ş’ye devredilen … A.Ş’nin eylemlerinden dolayı açılan davada bu bankayı devir alan … A.Ş’nin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 140. maddesi uyarınca harçtan muaf olduğu dikkate alınmadan yazılı şekilde harç ile sorumlu tutulması da doğru olmamıştır.” gerekçesi ile 19.09.2014 gün ve 2014/… E.,K. sayılı onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme kararının davalı banka yararına bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay bozma ilamı sonrası dosya Mahkememizde 2015/… Esas numarasına kaydının yapıldığı görülmüştür.
Mahkememizce yapılan yargılama sonunda 23/01/2017 tarih 2015/… Esas 2017/… Karar sayılı ilamı ile “Davanın kabulü ile 201.772,00 TL nin 26.11.1999 tarihinden itibaren başlamak üzere 3095 sayılı yasanın 2/2 madde hükmü uyarınca yıllık % 67 reeskont faizi ve devamında 01.01.2000 tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine “şeklinde karar verilmiştir.
Mahkememizce verilen karara karşı davalı vekili ve fer’i müdahil … ve … vekilleri tarafından temyiz yoluna gidilmiştir.
Yargıtay … Hukuk Dairesinin 07/02/2019 tarih 2017/… Esas 2019/… Karar sayılı ilamı ile ” Dava, … …asına aktarılan paranın davalı bankadan tahsili istemine ilişkin olup, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK’nın 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır. Somut olayda, kararın gerekçe kısmında davanın kabulüne 113.000 USD’nin (201.772,00 TL) 22/10/1999 tarihinden itibaren 3095 sayılı Yasa’nın 4/a maddesi gereğince USD faizi yürütülmek suretiyle davalı … A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerektiği belirtilmiş ise de, gerekçeli kararın hüküm bölümünde “Davanın kabulü ile 201.772,00 TL’nin 26/11/1999 tarihinden itibaren başlamak üzere 3095 sayılı Yasa’nın 2/2 madde hükmü uyarınca yıllık % 67 reeskont faizi ve devamında 01/01/2000 tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,” denilerek hüküm oluşturulmuştur. Bu durumda, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişkiye yol açılmış, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir. 2- Kabule göre de; sunulan hesap açma talimatlarından 22/10/1999 tarihinde davacının … … … … Ltd. nezdindeki hesabına 113.000 USD yatırıldığı, hesabın vade sonunda işlemiş faizleri ile birlikte 115.600,64 USD ye baliğ olduğu, aynı gün 2750 USD çekilerek hesapta 112.850,64 USD’nin kaldığı ve hesabın temdit edildiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında bir mevduat sözleşmesi kurulmayıp davacı tarafından davalının haksız fiiline dayalı olarak dava açıldığından, akdi faiz istenemeyeceği gibi davacının faiz alacağı vade tarihleri sonunda anaparaya dönüşmeyeceğinden, mahkemece, hesabın temdit edildiği tarihe kadar tahakkuk eden akdi faiz miktarı nazara alınıp son temdit tarihi itibariyle davacının alacak miktarı hesaplanmak suretiyle karar verilmesi doğru olmamıştır. Ayrıca, yine kabule göre, davalı bankaya harç yüklenmiş ise de davalı … A.Ş’ye karşı işbu davanın açılma nedeninin bu banka tarafından devir alınan … A.Ş’nin işlem ve eylemlerinden kaynaklandığı, davacıya ait paranın … …asına gönderilmesi konusundaki işlem ve eylemleri yürüten … A.Ş’nin … tarafından devir alındıktan sonra en son … A.Ş’ye devredildiği, bu durumda Fon Bankası iken … A.Ş’ye devredilen … A.Ş’nin eylemlerinden dolayı açılan davada bu bankayı devir alan … A.Ş’nin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 140. maddesi uyarınca harçtan muaf olduğu dikkate alınmadan yazılı şekilde harç ile sorumlu tutulması da doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. 3- Bozma sebep ve şekline göre davalı vekili ile fer’i müdahiller vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir. Sonuç olarak Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekili ile fer’i müdahiller vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
Bozma ilamına karşı davalı vekili ve feri’i müdahil … vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Yargıtay … Hukuk Dairesinin 02/11/2022 tarih 2019/… Esas 2022/… Karar sayılı ilamı ile “Dairemizin 29.01.2020 tarihli ve 2020/108 sayılı yazısı ile; Dairemizin görev alanı itibariyle bakmakta olduğu çeşitli Türk bankalarındaki mevduat hesaplarının, sahiplerinin rızası veya bilgisi dışında veyahut da banka yönetici ve çalışanlarının (örgütlü dolandırıcılık teşkil ettiği ceza mahkemesi kararları ile saptanan) teşvik ve çabaları sonucunda … dışında faaliyet gösteren … …alarındaki hesaplara aktarıldığı iddiası ile Türk bankaları (ve yöneticileri) aleyhine açılan alacak davalarında ilk olarak … …alarına karşı dava açılmasının gerekli olduğu, oradan sonuç alınamaması hâlinde aktarma işlemini yapan Türk bankalarına dava açılabileceğine karar verildiği, daha sonraki süreçte ise davaya konu … …alarının mevduat hesabı açan ve aktarma işlemini yapan Türk bankalarının hâkim ortakları tarafından kurulan ve mal varlığı bulunmayan paravan şirketler olduğunun saptandığı, bunun üzerine Dairemizce ortak mevduat hesaplarının açıldığı (ve aktarma işleminin yapıldığı) Türk bankaları (ve yöneticileri) aleyhine anılan iddialar ile ilgili dava açılabileceği ve aktarma işlemini yapan Türk bankalarının (ve yöneticilerinin) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK) 41 ve 55, maddeleri ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 321 ve 336, maddeleri gereğince sorumlu oldukları sonucuna varıldığı, bu davalarda zamanaşımıyla ilgili olarak ise zararın doğumunun esas alındığı, bu kapsamda bazı kararlarda … …aları aleyhine yasal işlem yapılmasından sonra zararın doğacağının, bazı kararlarda hesabı açan ve aktarma işlemini yapan Türk bankalarının yönetici ve çalışanlarının bankayı vasıta kılarak dolandırdıklarının anlaşılması nedeniyle paranın … …alarından tahsil edilemediği anda zararın doğacağının ve bazı kararlarda ise paranın … …alarından tahsil edilme olanağının kalmadığının anlaşıldığı anda zararın doğacağının belirtildiği, dolayısıyla zamanaşımı süresinin de bu tarihlerde başlayacak olması nedeniyle zamanaşımı def’inin reddedilmesi gerektiğine karar verildiği, ancak son zamanlarda bu tür davalarda zamanaşımının başlangıcı konusunda değişik görüşlerin ortaya çıktığı ve sayı itibariyle bir görüş üzerinde karar vermeye yeter çoğunluk sağlanamadığı, öte yandan Dairemizin yukarıda belirtilen zamanaşımı başlangıcı ile ilgili değerlendirmesinin değişmesi gerektiği konusunda da çoğunluk görüşünün oluşması sebebiyle Yargıtay Kanunu’nun 15/2-c maddesi gereğince bu tür davalarda zamanaşımı başlangıcının hangi tarih olması gerektiği hususunda içtihadın birleştirilmesi talep edilmiştir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 22/04/2022 tarihli ve 2021/7 Esas, 2022/2 Karar sayılı kararı ile neticeten mudilerin … … alacaklarının tahsiline yönelik açtıkları davalarda zamanaşımının başlangıcının tespitinde … … hesabına aktarma tarihinin esas alınması gerektiğine karar verilmiştir.Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. Dava konusu zararın doğduğu iddia olunan tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenen ve 41. maddesinde ifadesini bulan haksız fiil sorumluluğu, kural olarak zarar verenin kusurlu olmasına bağlıdır. Kusur sorumluluğuna dayanan haksız fiil BK’nın 41. maddesinde “Mesuliyet Şartı” başlığı altında; “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur. Ahlâka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” şeklinde ifade edilmiştir. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49. maddesinde de benzer bir düzenlemeye gidilerek kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin bu zararı gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Gerek BK’nın 41. maddesi gerekse TBK’nın 49. maddesi, hukuka aykırı kusurlu bir fiille başkasına zarar veren kimsenin bu zararı tazmine mecbur olduğunu belirtmektedir. Böylece haksız fiilden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır. Haksız fiil nedeniyle zarar gören kişinin alacak hakkı kanunda belirtilen süreler içinde talep ve takip edilmediği taktirde zamanaşımına uğrar. Bu durumda zarardan dolayı sorumlu tutulan kişilerin borçları zamanaşımı nedeniyle son bulur. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde “Müruru zaman” başlığı altında; “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblâğ tediyesine müteallik dâva, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki zarar ve ziyan dâvası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsî dâvaya da o müruru zaman tatbik olunur. Eğer haksız bir fiil, mutazarrır olan taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiş olursa, mutazarrır kendisinin tazminat talebi müruru zaman ile sâkıt olsa bile o alacağı vermekten imtina edebilir” şeklinde düzenlenmiş olan zamanaşımı 6098 sayılı TBK’nın 72. maddesinde düzenlenmiş ve kısa olan bir yıllık zamanaşımı süresi iki yıla çıkarılmıştır. Haksız fiilden doğan gerek maddi gerekse manevi tazminat davaları, zarar gören tarafın zararı ve haksız fiil sorumlusunun kim olduğunu öğrenmesinden itibaren başlar. Her ne kadar kanun “zarar ve failine ıttıla” demişse de “fail” sözcüğünden “sorumlu kişi” anlaşılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demekte, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hâl ve şartları öğrenmiş olması demektir. Tazminat hesabına yarayacak bütün ayrıntıların bilinmesi gerekmez (Akman, Sermet/Burcuoğlu, Halûk/Altop, Atillâ/ Tekinay, Selâhattin Sulhi: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler,7. Bası, İstanbul 1993,s.717-718). Zamanaşımı süresi konusunda ayrık hüküm bulunsa da zamanaşımını durduran, kesen sebepler, zamanaşımı sürelerinin hesabına ilişkin konularda kanunun zamanaşımına ilişkin genel hükümleri uygulanmaktadır (Kılıçoğlu, Ahmet Mithat: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2005, s. 345). Borçlar Kanunu’nun 128. maddesine göre zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. Ancak bazı alacakların nitelikleri ya da alacaklı ile borçlu arasındaki ilişkinin özel niteliği zamanaşımı süresinin işlemesini haklı göstermeyebilir. Bu mantıktan hareket eden Borçlar Kanunumuz, zamanaşımını durduran ve kesen sebeplere yer vermiştir (Kılıçoğlu, s.651). Zamanaşımının durması demek, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresinin işlediği noktada durması, buna yol açan sebebin ortadan kalktığı andan itibaren kaldığı yerden işlemeye devam etmesi demektir. Zamanaşımının kesilmesi (kat’ı) ise, borçlunun veya alacaklının ya da hâkimin belli fiillerinin sonucu olarak işlemiş bulunan zamanaşımı süresinin yanması ve kesilmeye neden olan olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasıdır. Zamanaşımının kesilmesi için, zamanaşımının işlemekte olması gerekir. Zamanaşımı süresi dolmuşsa, zamanaşımının kesilmesi söz konusu olmaz. Zamanaşımını kesen sebepler BK’nın 133. (TBK m. 154) maddesinde gösterilmiştir. Borçlar Kanunu’nun 133. maddesinde “Katı sebepleri” başlığında; “Aşağıdaki hallerde müruru zaman katedilmiş olur: 1 – Borçlu borcu ikrar ettiği, hususiyle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin yahut kefil verdiği takdirde. 2 – Alacaklı dava veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya icrai takibat yahut iflas masasına müdahale ile hakkını talep eylediği halde” şeklinde düzenleme mevcuttur. İlgili maddeye göre zamanaşımı: borçlunun bir fiili ile, alacaklının bir fiili ile, yargılama ve takibe ilişkin bir işlemle veya yargıcın emir ve hükmüyle kesilebilir. Alacaklının fiilleri ise dava açması, def’î dava zımnında mahkemeye müracaat etmesi, hakeme başvurması, icra takibine başvurması veya iflas masasına başvurması şeklinde gerçekleşmektedir. Alacaklının bir mahkemede alacağıyla ilgili dava açması zamanaşımının kesilmesi için yeterli olup, davanın niteliği önem arzetmemektedir. Ayrıca dava açıldıktan sonra hâkimin duruşma esnasında veya dosyada yaptığı her işlem ve hüküm ile tarafların her işlem ve eylemi sonunda zamanaşımı yeniden kesilir, süre tekrar işlemeye başlar. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72. maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir. Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza davası zamanaşımı süreleridir. Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda BK’nın 60. (TBK’nın 72.) maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 E. 2013/1457 K.). Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise; eğer ceza kanunundaki ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlardaki bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, BK’daki bir yıllık süreden daha kısa ise, o zaman yine BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süre (TBK m. 72) olaya uygulanacak; ceza kanunundaki zamanaşımı süresi BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süreden daha uzun ise, o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan ve hâlen yürürlükteki 5237 sayılı TCK’nın 66. (mülga 765 sayılı TCK’nın 102. maddesine) göre belirlenecektir. Yeri gelmişken usulî kazanılmış hak kurumuna kısaca değinilmesi gerekmektedir. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmekte olup bu noktada bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğacağı gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar yönünden yeniden inceleme yaparak aksine karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak oluşturur (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı kararı). Ancak Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması, uygulanması gereken kanun hükmünün karar kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi, görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ile bozma kararının maddi hataya dayanması hâllerinde usulî kazanılmış hak oluşması mümkün değildir. Yine yargılamada davalının yanında fer’i müdahil sıfatıyla yer alan … ve …’ın durumundan bahsetmekte de yarar bulunmaktadır. 6100 sayılı HMK’nın 68. maddesinde (HUMK m. 57) fer’i müdahilin, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia ve savunma vasıtalarını ileri sürebileceği, onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usûl işlemleri yapabileceği düzenlenmiştir. HMK’nın 68. maddesinde de belirtildiği üzere, fer’i müdahil, lehine katıldığı tarafla birlikte hareket eder, yani, onun yardımcısıdır; hüküm, lehine müdahale edilen taraf hakkında verildiğinden, bu hükme karşı temyiz yoluna başvurma yetkisi de doğal olarak bu tarafa aittir. Nitekim Yargıtay ancak asıl taraf temyiz etmişse, müdahilinde kararı temyiz edebileceği yönünden kararlar vermektedir. (Hukuk Genel Kurulu’nun, 26.11.2014 tarihli, 1329, 985 K sayılı ilamı) Fer’i müdahilin asıl tarafla birlikte hareket etmesi, onun yaptığı usul işlemlerinin asıl tarafın işlemlerine aykırı olmamasını gerektirir. Buna karşılık fer’i müdahil, yanında katıldığı tarafın lehine olan işlemleri yaparken her defasında onun ön onayını almak zorunda değildir. Bilakis, o, yanında katıldığı tarafından dava takip yetkisini kullanarak usul işlemlerini yapar;yanında katıldığı taraf ise bu işlemi geçersiz kılabilir. Aksi takdirde fer’i müdahilin yaptığı işlemler asıl taraf için sonuç doğurur. Asıl tarafın yararına aykırı işlemler ile dava üzerinde tasarruf sonucunu doğurabilecek işlemler fer’i müdahil tarafından yapılamaz (HMK 68/1.c.2). (Pekcanıtez Hakan/Özekes, Muhammet/Akkan, Mine/Korkmaz, Hülya Taş: Pekcanıtez Usûl, Medeni Usûl Hukuku, Cilt I, İstanbul 2017, s.732). Fer’i müdahil lehine katıldığı tarafında da hazır olduğu duruşmada davayı veya savunmayı değiştirir(veya genişletir) şekilde beyanlarda bulunur ve lehine müdahalede bulunulan taraf buna itiraz etmezse, bu beyanlar lehine müdahale edilen tarafça yapılmış sayılır. Karşı taraf, müdahilin yaptığı ve lehine müdahale edilen tarafın da zımnen benimsediği bu davayı değiştirmeye veya savunmayı genişletmeye zımnen veya açıkça muvafakat ederse, bununla dava değiştirilmiş veya savunma genişletilmiş olur. (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, C. IV, s.3470). Nitekim Dairemizin 28.01.1975 tarih 3828 /482 E.K sayılı kararında da müdahilin iltihak ettiği tarafın yardımcısı olarak davalının savunma sebeplerini izah ederek kanıtlayabileceği gibi hasmın muvafakati halinde müşterek amaç ve yarar için genişletilebileceği veya değiştirilebileceği, cevap dilekçesinde ileri sürülmeyen zamanaşımı savunması için de durumun müdahil yönünden aynı nitelikte olduğu, müdahilin müşterek amaca uygun olarak davaya iltihak ettikten sonra, zamanaşımı savunmasını ileri sürebileceği ve hasmın zımnen kabulü ifade edecek bir zaman geçtikten sonra tevsi itirazında bulunursa bu itirazın mahkemece nazara alınmayarak zamanaşımı itirazının (savunmasının) incelenmesi gerektiği belirtilmiştir. Özetle, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 22/04/2022 Tarihli ve 2021/7 Esas, 2022/2 Karar sayılı kararı gereğince, mudilerin … … alacaklarının tahsiline yönelik açtıkları davalarda zamanaşımının başlangıcının tespitinde … … hesabına aktarma tarihi esas alınarak, daha önceden temyiz incelemesinden geçmiş dosyalar bakımından içtihadı birleştirme kararının, usuli kazanılmış hakkın istisnalarından biri olduğu gözetilerek, zamanaşımına ilişen temyiz itirazları konusunda bir değerlendirme yapılması ve davalı tarafça zamanaşımı hususunda bir temyiz sebebi ileri sürülmemiş olsa dahi, fer’i müdahil tarafından temyiz nedeni olarak getirilmek kaydıyla davalı yönünden zamanaşımı incelemesinin yapılması, dava konusu olay bakımından ceza mahkemesince banka yöneticilerinin eyleminin dolandırıcılık olarak nitelendirildiği gözetilerek uzamış ceza zamanaşımı süresinin bu suça göre belirlenmesi ve uzamış ceza zamanaşımı süresinin 10 yıllık zamanaşımı süresinden kısa olması halinde her halükarda 10 yıllık zamanaşımı süresinin esas alınması, zamanaşımı durduran ve kesen sebeplerden davacı tarafça daha önce açılmış olan bir dava bulunması halinde zamanaşımı süresinin, o davanın kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıl olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Tüm bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlığa gelindiğinde, davacının bankaya 1999 yılında para yatırdığı ve aynı yıl paranın …-… hesabına aktarıldığı, işbu davanın ise 2012 yılında 10 yıllık zamanaşımı süresinden sonra açıldığı, bu itibarla davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından dairemizin 07.09.2019 tarih 2017/… Esas, 2019/… Karar sayılı ilamının kaldırılmasına, mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir. (2) Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin tüm, fer’i müdahil … vekilinin sair karar düzeltme itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Sonuç olarak Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, dairemizin 07.09.2019 tarih 2017/… Esas, 2019/… Karar sayılı ilamının kaldırılmasına, mahkeme hükmünün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm, fer’i müdahil … vekilinin sair karar düzeltme itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ” şeklinde karar verilmiştir.
Bozma ilamı sonrası dosya Mahkememizin 2023/… Esasına kaydı yapılarak tensip tutanağı düzenlenmiş , vasi sıfatıyla davayı açan ancak dosyada taraf olarak ismi geçen Mustafa Ahmet Barlık, kısıtlının (davadan sonra 02/11/2017 tarihinde ölmesi nedeniyle ) uyap sisteminden taraf kaydı silinmiş , davacı murisin yasal mirasçılarının … … … ve … … olduğu görülmüş, uyap sistemi kayıtlarında mirasçılardan … ‘nün 12/07/2022 tarihinde bekar ve çocuksuz olarak vefat ettiği ve onun yasal mirasçısının da muris … mirasçısı olan … … … olduğu görülerek, … … … vekilinin katılımı ile taraf teşkili sağlanır şeklide 11/09/2023 tarihli duruşma yapılmış, usul ve yasaya uygun bozma ilamına uyulmasına karar verilerek duruşmaya devam edilmiş, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, yargıtay bozma ilamında yarıntılı olarak ifade edildiği üzere; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 22/04/2022 Tarihli ve 2021/… Esas, 2022/… Karar sayılı kararı gereğince, mudilerin … … alacaklarının tahsiline yönelik açtıkları davalarda zamanaşımının başlangıcının tespitinde … … hesabına aktarma tarihi esas alınarak, daha önceden temyiz incelemesinden geçmiş dosyalar bakımından içtihadı birleştirme kararının, usuli kazanılmış hakkın istisnalarından biri olduğu gözetilerek, zamanaşımına ilişen temyiz itirazları konusunda bir değerlendirme yapılması ve davalı tarafça zamanaşımı hususunda bir temyiz sebebi ileri sürülmemiş olsa dahi, fer’i müdahil tarafından temyiz nedeni olarak getirilmek kaydıyla davalı yönünden zamanaşımı incelemesinin yapılması, dava konusu olay bakımından ceza mahkemesince banka yöneticilerinin eyleminin dolandırıcılık olarak nitelendirildiği gözetilerek uzamış ceza zamanaşımı süresinin bu suça göre belirlenmesi ve uzamış ceza zamanaşımı süresinin 10 yıllık zamanaşımı süresinden kısa olması halinde her halükarda 10 yıllık zamanaşımı süresinin esas alınması, zamanaşımı durduran ve kesen sebeplerden davacı tarafça daha önce açılmış olan bir dava bulunması halinde zamanaşımı süresinin, o davanın kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıl olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Tüm bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlığa gelindiğinde, davacının bankaya 1999 yılında para yatırdığı ve aynı yıl paranın …-… hesabına aktarıldığı, işbu davanın ise 2012 yılında 10 yıllık zamanaşımı süresinden sonra açıldığı, bu itibarla davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davanın zaman aşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden 31.248,08 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan 200,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde resen yazı işleri müdürünce ilgilisine iadesine,
6-Bu dava sebebiyle 269,85 TL karar ve ilam harcı alınması gerektiğinden peşin alınan 2.996,35 TL’den mahsubu ile fazla alınan 2.726,50 TL’nin karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair davacı mirasçı vekili, feri müdahil vekili ve davalı vekilinin (e duruşma ile) yüzüne karşı kararın tebliğden itibaren 15 gün içerisinde mahkememize yada mahkememize gönderilmek üzere başka yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 11/09/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır