Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/727 E. 2023/128 K. 21.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/727 Esas
KARAR NO : 2023/128
DAVA : Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/12/2019
KARAR TARİHİ : 21/02/2023

Taraflar arasında görülen davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından mahkememize sunulmuş olan dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davalının bayisi olarak faaliyet gösteren … Telekominikasyonda işlem yaparken kimlik belgeleri kullanarak, haberi olmadan 22 adet vodefone hattı düzenlendiği, hatlardan birinin borcu için müvekkili aleyhine …. İcra Dairesi’ nin 2015/… Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını ve haciz baskısı altında müvekkilinden 10.000,00-TL tahsil edildiğini, sözleşmedeki imzaların ve kaşelerin müvekkiline ait olmadığını, konu ile ilgili olarak daha önce …. Tüketici Mahkemesi’ nde dava açtıklarını, mahkemece görevsizlik kararı verildiği, taraflarınca süresinde gönderme kararında bulunulmadığından, davanın açılmamış sayıldığına karar verildiği, bu nedenle TBK 137.maddesi gereği iş bu davayı açtıklarını beyan ederek; müvekkilinin mezkur icra dosyasından dolayı borçlu olmadığının tespiti ile ödenen 10.000,00-TL’ nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve haksız takip nedeniyle davalı aleyhine % 20 tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili tarafından mahkememize sunulmuş olan cevap dilekçesinde özetle; davacı taraf, dava dilekçesinde 1 yıllık istirdat davası açma süresi dolduğu için açmış olduğu davanın BK 137 maddesi gereğince 60 günlük süre içinde açılan dava olduğunu beyan etmiş ise de; bilerek, keyfiyetle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesine neden olduğundan davacının BK m. 137 (TBK m. 158) den yararlanma hakkı bulunmadığını, işlemi yapan bayi tarafından işlemler yasal mevzuata uygun olarak gerçekleştirilmiş olduğundan, abonelik sözleşmesinin geçerli olduğunu ve müvekkilinin yasal şartlar çerçevesinde tahsilat yaptığını, davacının tazminat talebinin dayanaksız olduğunu beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Yargılama esnasında mahkememizce davanın süresi içerisinde açılmamış olması sebebiyle davanın reddine dair verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine … Mahkemesi … Hukuk Dairesinin 2020/… Esas, 2021/… Karar Sayılı, 06/10/2021 Tarihli “Somut dava dayanağı olarak gösterilen ve görevsizlik kararı kesinleşerek zamanında gönderme talep edilmediği için açılmamış sayılmasına karar verilen …. Tüketici Mahkemesi’nin 2016/… Esas sayılı dosyasına ilişkin 25/11/2016 tarihinde açılan davadaki görevsizlik kararının 10/10/2019 tarihinde kesinleştiği ve davanın açılmamış sayılmasına yönelik 04/11/2019 tarihinde verilen ek karar sonrası işbu davanın 11/11/2019 tarihinde açıldığı anlaşılmakla, menfi tespit ve ödemeye yönelik taleplere dair dava açısından davada zamanaşımının dolmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle, mahkemece davacının menfi tespit ve alacak iddiası yönünden tarafların delillerinin toplanması ile yargılama yapılarak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken,davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi usul ve hukuka uygun bulunmamıştır.” şeklindeki gerekçeli ilamı ile kaldırılmakla mahkememizin işbu esasına kaydı yapılmıştır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Dava, icra takibinden sonra açılmış olan imza inkarına dayalı menfi tespit istemine ilişkindir.
Somut olayda davacı vekili tarafından mahkememize sunulmuş olan dava dilekçesinde özetle; davacının haberi olmaksızın davalı ile aralarında sözleşme akdedilmiş olduğunu, söz konusu sözleşmelerdeki imzaların müvekkiline ait olmadığı, icra tehdidi altında davalıya 10.000,00 TL ödeme yapmış olduğunu, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespiti ile haksız olarak ödenmiş olan bedelin davalıdan davacıya iadesi istemine ilişkindir.
Yargılama esnasında davacı vekili tarafından mahkememize ibraz edilmiş olan dekontlar incelendiğinde davacı tarafından 27.07.2016 tarihinde 2.000,00 TL, 28.06.2016 tarihinde 2.000,00 TL, 27.05.2016 tarihinde 2.000,00 TL, 28.03.2016 tarihinde 2.0000,00 TL olmak üzere toplam 8.000,00 TL ödemeye ilişkin dekont ibraz etmiş olduğu, başkaca bir dekontsun sunulmadığı, dava dilekçesi ekinde de herhangi bir ödemeye ilişkin belgenin bulunmadığı görülmüştür.
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
Menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Menfi tespit davaları bir süreye tabi olmadığı gibi, icra takibine itiraz edilmemesi veya takibin kesinleşmesi de menfi tespit davası açılmasına engel değildir.
6100 sayılı HMK’nın 190.maddesine göre ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Menfi tespit davalarında bu yük lehine hak doğan taraf olan davalı alacaklı olduğunu iddia eden tarafa aittir ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. fakat, davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır: Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukuki ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukuki İlişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü, hukuki ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (HMK m. 190; MK m.6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru, s:143).
Somut olay bakımından davacı asilin davalı şirket ile aralarında herhangi bir sözleşme imzalamadığını beyan ederek icra takibine dayanak yapılan faturaların temelini teşkil eden sözleşmedeki imzayı inkar etmiş olması sebebiyle HMK m.208 ve devamı maddeleri uyarınca imza inkarı öncelikle olarak incelenmesi gerektiğinden davacının imza örnekleri celp edilmiş, mahkeme nezdinde imza örnekleri alınmış olup mukayeseli olarak rapor hazırlanabilmesi amacıyla davalı tarafa öncelikle sözleşme asıllarını sunmak üzere süre verilmiş olup süresi içerisinde sözleşme asıllarının mahkememize ibraz edilmediği, davalı vekili tarafından sözleşme asıllarının celbi için kuruma müzekkere yazılması talebinde bulunulduğu görülmekle usulüne uygun ihtaratı içerir şekilde davalı kuruma müzekkere yazılarak müzekkere tarihinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde sözleşme asıllarının mahkememize ibraz edilmesi, kesin süre içerisinde ibraz edilmediği halde davacının davacının iddialarını kabul etmiş sayılacağı husus ihtar edilmiş olup UYAP sisteminden yapılan kontrolde müzekkerenin 16.06.2022 tarihinde kep sistemi üzerinden gönderildiği, şirket yetkilisi tarafından aynı tarihte okunduğu, süresi içerisinde sözleşme asıllarının mahkememize gönderilmediği gibi süresinden sonra dahi sunulmamış olduğu görülmüş olup davacının imza inkarının incelenebilmesi için davalı nezdindeki sözleşme asılları üzerinden inceleme yapılması gerektiğinden ispat yükü kendisinde olan davalının sözleşme asıllarını ibrazdan kaçınarak davacıdan alacaklı olduğunu ispat edemediği kanaatine varılmıştır.
Yargıtay … Hukuk Dairesinin 2020/… Esas, 2021/… Karar Sayılı, 24/11/2021 Tarihli “Dava, borç senedine dayalı olarak yapılan icra takibinde takip dayanağı senetteki imzaların davacıların eli ürünü olmadığı iddiasına dayalı menfi tespit davasıdır. Mahkemece, icra takibine konu 30.01.2002 tanzim, 31.10.2002 vade tarihli, … seri nolu ve 10.04.2002 tanzim, 31.10.2002 vade tarihli, … seri nolu müşterek ve müteselsil borç senetleri altındaki davacılara atfen atılan imzaların davacıların eli ürünü olduğu, aksinin ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, davaya konu senetlerden 80852 seri nolu senet aslı davalı tarafından dosyaya ibraz edilememiş olup, bilirkişi raporu söz konusu senedin fotokopisi üzerinden inceleme yapılarak düzenlenmiş ise de, fotokopi belge üzerinde imza incelemesi yapılamaz. Bu suretle aslı dosyaya ibraz edilmeyen 80852 seri nolu senetteki imzaların davacılara ait olduğu ispatlanamadığından bu senet yönünden davanın kabulüne verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” şeklindeki gerekçeli ilamı, UYAP sisteminden yapılan kontrolde taraflar arasında görülmekte olan başkaca bir davanın ve icra takibinin de bulunmadığı hususları göz önünde bulundurulduğunda davacı tarafından dosyaya sunulan ödeme dekontları bakımından davacının davasının kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
Davacı vekili tarafından dava dilekçesinde ayrıca davalı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesine yönelik talebinin değerlendirilmesinde ; “2004 sayılı icra ve iflas kanunu’nun 72. maddesi uyarınca menfi tespit davası açan borçlunun tazminat isteme hakkı vardır. anılan maddenin 5. fıkrası aynen; “dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. ilamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.” hükmünü içermektedir.
madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötüniyetli olmasıdır.
Başka bir ifadeyle; icra iflas kanunu’nun 72/5. maddesi hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötüniyetli olması halinde, istem varsa, davacı (borçlu) lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötüniyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötüniyetli olduğunu iddia eden davacı (borçlu)’nun üzerindedir.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 tarihli ve 2010/19-123 esas, 2010/154 karar, 07.12.2011 tarihli ve 2011/13-576 esas 2011/747 karar ve 20.03.2013 tarihli ve 2012/19-778 esas, 2013/250 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi E. 2019/3354 , K.2019/11145, T. 20.05.2019 ) ” yönündeki yerleşik kararlar uyarınca somut olay değerlendirildiğinde davalı tarafın mahkememizce verilen kesin süre içerisinde imza incelemesine esas sözleşme aslını mahkememize sunmaması sebebi ile alacağın varlığını kanıtlayamadığı kanaatine varılarak açılmış olan davalanın kabulüne karar verildiği, davacının kötüniyet iddiasını ispatlayamadığı, kötüniyet tazminatının koşullarının oluşmamış olduğu kanaatine varılarak davacının tazminat talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklanmış Olduğu Üzere;
Davacının davasının KISMEN KABULÜ ile;
1-Davacının …. İcra Dairesi’ nin 2015/… Esas sayılı dosyasının 10.000,00 TL bedelli kısmı bakımından davalıya borçlu olmadığının tespitine,
2-Davacı tarafından davalıya ödenmiş olan toplam 10.000,00 TL bedelin; 4.000,00 TL’sinin 27.07.2016 tarihinden, 2.000,00 TL’sinin 28.06.2016 tarihinden, 2.000,00 TL’sinin 27.05.2016 tarihinden 2.000,00 TL’sinin 28.03.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
3-Davacının davalı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi talebinin REDDİNE ,
4-Alınması gerekli olan 683,10 TL karar ilam harcından peşin alınan 170,78-TL harcın mahsubu ile bakiye eksik kalan 512,92TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından yatırılan 170,78-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından sarf edilen dava açılış gideri: 50,80-TL ( başvurma, vekalet harcı), davetiye posta gideri: 396,46-TL olmak üzere toplam: 447,26-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı tarafından yapılan masrafların kendi üzerine bırakılmasına,
8-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen miktar üzerinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Davalıların yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına, karar kesinleştiğinde talep halinde artan avansın davalıya iadesine,
Dair, davacı vekili(e-duruşma) ile davalı vekilinin yüzüne karşı, HMK madde 341 uyarınca KESİN olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.21/02/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır

* İş bu karar 5070 Sayılı Kanun hükümlerine göre güvenli elektronik imza ile imzalanmıştır.