Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/436 E. 2023/576 K. 14.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/436 Esas
KARAR NO:2023/576

DAVA:Tazminat
DAVA TARİHİ:22/04/2010
KARAR TARİHİ:14/07/2023

Taraflar arasında görülen davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından mahkememize sunulmuş olan dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı şirket arasında 19/08/2003 tarihinde ,sözleşme yapma ve prim tahsil etme yetkisine haiz acentelik sözleşmesi yapıldığını, müvekkilinin , sözleşme süresince yetki sınırları içinde davalıyı tanıtıcı faaliyet ve girişimlerde bulunulduğunu , davalının nam ve hesabına sigorta sözleşmelerine aracılık edildiğini, ticari itibar ve portföyünün , davalı sigorta şirketi lehine kullanıldığını, davalının tanınırlığını ve marka bilinirliğini, arttırdığını, davacının bu faaliyetleri , davalının müşteri sayısını ve poliçe üretimini arttırdığını, davalı tarafın herhangi bir uyarı yapmaksızın davacının poliçe düzenlememesi için bilgisayar sisteminin girişini ekran karartmak suretiyle engellendiğini , daha sonra da 06/7/2007 tarihli ihtarname ile sözleşmeyi feshettiğini bildirdiğini, acentelik sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini, müvekkilinin maddi ve manevi kayba uğradığını, haksız fesih ile davalıya önemli menfaatler sağlandığını, davacının oluşturduğu ekonomik değer taşıyan veya ekonomik değere dönüştürülebilecek olgulardan (marka tanınırlığı , portföy, ticari itibar ) faydalanmaya devam ettiğini, bu nedenlerle 5684 sayılı Sigortacılık Kanunun 23/16 maddesiyle davacıya tanınmış olan portföy tazminatının hesaplanarak hüküm altına alınmasının gerektiğini belirterek şimdilik 15.000 TL portföy tazminatının faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili tarafından mahkememize sunulmuş olan cevap dilekçesinde özetle; sözleşmenin haklı nedenlerle feshedildiğini, sözleşmenin ilgili maddelerine göre acentenin, tüm işlemlerinde ve özellikle riziko seçimi ve sözleşme konusunda …’ın genelge, talimat ve tarifelerinin kayıtsız şartsız uymak zorunda olduğunu, her konuda …’ın çıkarlarını korumak ve kollamakla yükümlü olduğunu yine …’ın zarara uğramasını önleyecek veya zararın azaltılmasını sağlayacak her türlü önlemi alması gerektiğini, sözleşmenin riziko seçimine özen başlıklı 10. maddesinde hilafi hakikat bir beyana dayalı sigorta poliçesi tanzim edildiği tespit edilmesi halinde, işbu poliçeden doğan her türlü sorumluluk acenteye ait olacak ve bu durum sözleşmeye aykırılık sayılacaktır, düzenlemesinin yer aldığını, davacı acentenin, sözleşmenin devamı süresince davalı şirketin çıkarlarını koruma yükümlülüğünü göz ardı ederek sözleşmenin 3,7 ve 10. maddelerine açıkça aykırı davrandığını iddia etmiştir. Devamla, poliçe tanzim ederken , teminat altına alınan araç maliklerinin yaşını büyük göstererek daha düşük prim tahakkuk edilmesine sebebiyet verdiğini, hasar tarihinden sonra poliçe tanzim ettiğini, kaza tarihinde poliçesi bulunmayan ve hasara uğrayarak pertte ayrılan … plakalı aracın, plakasını başka bir poliçeye zeyilname yaparak eklediğini, ve hasar dosyasının işbu poliçeden açtığını, kaza tarihinde poliçesi bulunmamasına rağmen zararın , davacının kusurlu davranışı nedeniyle müvekkili şirket tarafından ödenmek zorunda kaldığını, prim – hasar oranının yüksek olduğunu, sözleşmeye göre haklı nedenle fesih hallerinde davacı acentenin portföy talebi alacağının dayanağının bulunmadığını, sözleşmenin 23 maddesine göre ,… tarafından verilen karar , direktif ve genelgelere uyulmaması nedeniyle önceden ihbara gerek kalmaksızın her zaman … tarafından feshedilebilir hükmünün bulunduğunu, fesih sonuçlarını düzenleyen 24 maddesinde …’tan herhangi bir talepte bulunulunamayacağının düzenlendiğini, yine sigortacılık kanunun 23/16 maddesinde de “sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi yada kendi kusuru ile sözleşmenin feshine neden olması halinde tazminat hakkı düşeceği ” nin belirtildiğini, tüm bu nedenlerle davacının davasının reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkememizce yapılan kontrolde işbu dava 22.04.2010 tarihinde açılmakla … 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esasına kaydının yapılmış olduğu, yargılama esnasında … Adliyesinin kapatılması üzerine dosyanın …. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/85 Esasına kaydının yapıldığı, mahkemesince yapılan yargılama esnasında icra edilen keşif ve akabinde alınan bilirkişi raporu uyarınca davacı tarafça sunulan 15.11.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile dava dilekçesinde 15.000,00 TL olarak belirtilmiş olan dava değerini 64.451,00 TL olarak ıslah ettiklerini talep etmiş olduğu ve işbu tutar üzerinden eksik harcın yatırıldığı, mahkemesince 29.11.2012 tarihinde davanın reddine dair verilen karara karşı temyiz yasa yoluna başvurulması üzerine Yargıtay … Hukuk Dairesinin 2013/… Esas, 2013/… Karar Sayılı, 21/11/2013 Tarihli “Dava, portföy tazminatının davalı Sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkin olup, davalı sigorta şirketinin mehil vermeksizin davacının acentelik sözleşmesini süre sona ermeden, tek yanlı olarak feshettiği taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Dosya içerisinde mevcut bulunan ve davalı sigorta şirketi tarafından düzenlenen 06/07/2007 tarihli fesihnamede davalı sigorta şirketi herhangi bir fesih sebebi bildirmemiş ve fesihnamenin sözleşmedeki yetkiye dayanılarak tanzim ve imza edildiği belirtilmiştir. Aynı tarihli azilnamede ise, acentenin sözleşmede belirtilen şartlara ve talimatlara uymadığı gerekçesiyle feshedildiği yazılmıştır. Mahkemece, davacı tarafça kaza tarihinde poliçesi bulunmayan aracın plakasının başka bir poliçeye zeyilname ile eklenerek hasar tazminatı ödemesi yapılmasına sebebiyet verilmesinden dolayı davalı sigorta şirketinin ödeme yapmak zorunda kaldığı ve bu durumda haklı sebep oluştuğu kabul edilmiş ise de, mahkemece alınan bilirkişi raporunda bu durumun acentelik sözleşmesinin 06/07/2007 tarihine kadar davalı sigorta şirketi tarafından yürürlükte tutulması nedeniyle iyi niyetli bulunmadığı yönünde görüş bildirilmiştir. Davalı sigorta şirketinin delil listesinde ibraz ettiği 23/11/2006 tarihli davacı tarafından tanzim edilen yazıda, davacı bu konuda bir ihmalinin bulunduğunu kabul etmiş ise de, davalı sigorta şirketi bu yazıyı almasına rağmen 06/07/2007 tarihine kadar bu hususu fesih nedeni saymamıştır. Bu durumda, davalı tarafından tanzim edilen fesihname ve azilname de bu hususun fesih nedeni olarak ileri sürülmemiş olması göz önüne alındığında, artık bu poliçe nedeniyle davalı tarafından sözleşmenin haklı nedenlerle feshedildiğinin kabulü doğru olmamış ve kararın açıklanan bu nedenle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki gerekçeli ilamı ile bozulduğu ve karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi üzerine dosyanın …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esasına kaydının yapıldığı, mahkemesince 03.07.2014 tarihinde verilen “1-Davanın kabulüne, 64.450,00 TL nin ( bu miktarın 15.000,00 TL sine dava tarihinden, 49.450,00 TL sini ıslah tarihi olan 15.11.2011 tarihinden itibaren uygulanacak ) değişen oranda avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,” şeklindeki karara karşı temyiz yasa yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/16850 Esas, 2015/3124 Karar Sayılı, 09/03/2015 Tarihli “… Somut olayda hesaplama yapılırken, davacı acentenin, davalı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, davalının ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve hakkaniyet ilkesi gereği portföy tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususları tartışılmamıştır. Bu durum karşısında, davalı vekilinin, rapora yönelik itirazları üzerinde durulup, portföy tazminatı isteminin buna göre değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde fesihten bir önceki yılın aynı döneminde elde edilen komisyon alacağına göre hesap yapan bilirkişi raporuna dayalı hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir.” şeklindeki gerekçeli ilamı ile bozulmasına karar verildiği ve işbu karara karşı başvurulmuş olan karar düzeltme isteminin de reddine karar verilmekle dosyanın mahkememizin 2016/618 Esasına kaydının yapıldığı, yapılan yargılama esnasında yeni alınmış olan bilirkişi raporları uyarınca Davanın REDDİNE karar verildiği, işbu karara karşı temyiz yasa yoluna başvurulması üzerine Yargıtay …. Hukuk Dairesi’nin 2020/… Esas, 2021/… Karar sayılı 18/02/2021 Tarihli “Dava, taraflar arasında düzenlenen sigorta acenteliği sözleşmesinin haksız feshedildiği iddiasına dayalı, portföy tazminatının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemenin davanın kabulüne dair kararı, Dairemiz’in 09.03.2015 tarih 2014/16850-2015/3124 sayılı bozma ilamı ile, davalının savunmasında bildirdiği fesih sebeplerinin yerinde olmadığı, sözleşmeyi haksız şekilde feshettiğinin ortaya çıktığı, ancak portföy tazminatı bakımından yapılan değerlendirmenin yerinde görülmediği, hükme temel alınan bilirkişi raporunun da karar vermeye elverişli olmadığı, davacı acentenin davalı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, davalının ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve hakkaniyet ilkesi gereği portföy tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususlarının tartışılmadığı, davalı vekilinin, rapora yönelik itirazları üzerinde durulup, portföy tazminatı isteminin buna göre değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyulmasına, bozmaya uyulmakla davalının sözleşmeyi haksız şekilde feshettiği hususunda davacı lehine müktesep hak doğmasına rağmen, önceki bozma ilamı gereğince işlem yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği halde, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.” şeklindeki gerekçeli ilamı ile 3. Kez bozulmakla mahkememizin işbu esasına kaydedilmiştir.
Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde; Dava, acentelik sözleşmesinin haksız feshi sebebiyle portföy tazminatı istemine ilişkindir.
Genel olarak portföy tazminatı, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişkinin devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden akidinin halen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır. 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde açıkça “denkleştirme istemi” olarak tanımlanan, doktrinde de “müşteri tazminatı”, “portföy tazminatı”, “portföy akçesi” olarak da ifade edilen bu tür tazminatın talep edilebilmesi için kanunun 122. Maddesinin “(1) Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra;
a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa,
b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve
c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa,
acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.
(2) Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır.
(3) Müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente denkleştirme isteminde bulunamaz.
(4) Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir.
(5) Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır.” şeklindeki düzenlemesi ve 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununun Sigorta acenteleri başlıklı 23. Maddesinin 16. Fıkrasının “(16) Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebilir. Ancak, sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi ya da kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması halinde tazminat hakkı düşer.” şeklindeki düzenlemesinin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
İşbu davada yapılan yargılama süresince davalı tarafından sözleşmenin haksız şekilde feshedilmiş olduğunun yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiş olması sebebiyle sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığını yeniden irdelenmemiş olup davacının tazminata hak kazanıp kazanmayacağı, kazanabilecek ise hangi miktarda hak kazanacağı hususu incelemeye konu edilmiştir.
Mahkememizin işbu dosyasına emsal oluşturabilecek olan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2020/1452 Esas, 2021/454 Karar Sayılı, 08.04.2021 Tarihli ” … Acentenin portföy tazminatı talep edebilmesi için dört koşulun gerçekleşmesi gerekir: 1-Acentelik sözleşmesinin denkleştirme talep edecek şekilde sona ermiş olması, 2-Acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra müvekkilin, acentenin çabasıyla oluşturulan yeni müşteri çevresinden önemli menfaatler elde etmeye devam etmesi, 3-Sözleşmenin sona ermiş olması nedeniyle acentenin, müvekkiline devrettiği yeni müşteri çevresinden gelir elde etme imkanını kaybetmiş olması, 4-Acenteye denkleştirme ödenmesinin hakkaniyete uygun (hakkaniyetin bir gereği) olması ( Özge Ayan, Acentenin Denkleştirme Talep Hakkı, Seçkin Yayınları, Ankara 2008, s. 146 vd; Arslan Kaya, Ticaret Kanunu Şerhi- Birinci Kitap Ticari İşletme- Yedinci Kısım-Acentelik, 2. Basım, İstanbul 2016, s.247 vd).
Bu açıklamaya göre, mahkemece öncelikle bu dört koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edilmelidir. Bundan sonra, koşulları varsa, alacağın hesaplanmasına geçilmelidir.
Denkleştirme alacağının hesaplanma şekli konusunda mevzuatta bir formül verilmemiştir. Bu durumda karşılaştırmalı hukuktan ve 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesindeki düzenlemeden ve Yargıtay uygulamasından hareketle bir hesaplama yöntemi uygulanmalıdır.
Denkleştirme talebinin temelinde, acentenin (olayımızda bayinin) kendi çabasıyla oluşturduğu yeni müşteri çevresinin, sözleşme ilişkisi sona erdiğinde müvekkile devredilmiş olması ve bu yeni müşteri çevresinin ekonomik bir değerinin olması yatmaktadır. Bu nedenle, öncelikle oluşturulan yeni müşteri çevresinin tespiti yapılmalıdır. Acentenin göreve başladığı tarihte mevcut olan müşteri çevresi hariç, yeni oluşturulan müşteri çevresi belirlenmelidir.
Bundan sonra hesaplama üç aşamada yapılır:
Birinci aşamada, acentenin kendi çabasıyla kazandırdığı yeni müşteri çevresinden müvekkilin elde ettiği/ elde etmesi muhtemel menfaatler/gelirler hesaplanır. Daha sonra, acentenin yeni müşteri çevresiyle işlem yapamayacak olması nedeniyle uğradığı gelir kaybı hesaplanır. Bu kayıp, acentelik sözleşmesi devam etseydi, acentenin temel edimleri karşılığında elde edeceği ücret (provizyon) gelirleridir. Burada temel bir kural vardır: Müvekkilin menfaati, acentenin ücret kaybı kadardır. Bu nedenle, müvekkilin elde edeceği menfaatin, acentenin gelir kaybı kadar olduğu ilkesinden hareketle, öncelikle acentenin gelir kaybının hesaplanması uygun olacaktır. Bu hesaplama yapılırken, acentenin temel ediminin karşılığı olan ücretler esas alınmalı ve maliyetler düşüldükten sonraki net gelir esas alınmalıdır. Acenteye arızi olarak ödenen ücretler bu hesaplamada dikkate alınmamalıdır. Acentenin bir yıllık gelir kaybı bulunmalıdır.
Gerek müvekkilin elde edeceği menfaat miktarının gerekse acentenin yoksun kaldığı toplam gelir miktarının hesaplanabilmesi için, yeni müşteri çevresinin müvekkille ne kadar süreyle ticari ilişkide bulunacağının, somut olayın özelliklerine göre tahmin edilmesi gerekir.
Daha sonra, işin niteliğine ve acentelik ilişkisinin devam ettiği süredeki veriler dikkate alınarak, yıllık müşteri kayıp oranı belirlenir. Yeni müşterilerle müvekkilin tahmini ilişki süresi esas alınarak her yıl için belirlenen miktarlardan, müşteri kayıp oranında indirim yapılır. Her yıl için bulunan zararlar toplanır.
Bulunan bu ham alacak üzerinden, acentenin denkleştirme alacağını peşin olarak alacağı düşünülerek, faiz indirimi yapılır ve birinci aşamadaki ham alacak bulunur.
İkinci aşamada hakkaniyet denetimi yapılır. Bu aşamada üst sınır dikkate alınmaz. Somut olayın özelliklerine göre, hakkaniyet ilkesi gereğince alacak tutarında indirim veya artırım yapılabilir. Örneğin, müvekkilin markasının tanınmışlığı yeni müşteri çevresinin oluşumunda etkili olmuşsa, alacak miktarından uygun bir oranda indirim yapılmalıdır. Acente olağanüstü çaba göstermiş, önemli reklam ve tanıtım çalışmaları yapmışsa alacak miktarı hakkaniyet gereği artırılabilir. Hakkaniyet ölçüsü de uygulanarak, acentenin denkleştirme alacağı hesaplanmış olur.
Üçüncü aşamada, hesaplanan denkleştirme alacağının, yasal üst sınırı aşıp aşmadığı denetlenir. Eğer üst sınırın altındaysa hesaplanan alacağa aynen hükmedilir; üst sınırı aşıyorsa, alacak tutarı üst sınıra indirilerek hüküm altına alınır. Denkleştirme talebinin üst sınırı, 6102 sayılı TTK’nın 122/2. maddesinde şöyle tanımlanmıştır: “Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır”. Üst sınırın hesaplanmasında, ilk basamaktaki hesaplamadan farklı olarak, acentenin her türlü geliri hesaplamaya dahil edilmeli ve bürüt gelir esas alınmalıdır. Üst sınır acentenin alacak talebini sınırlayan bir düzenleme olduğundan, hesaplamanın bu şekilde yapılması hakkaniyete uygun olacaktır. Yukarıda açıklandığı üzere, hesaplama aşamalarla yapılmalı ve üst sınır denetimi en son yapılmalıdır. ” şeklindeki gerekçeli ilamında portföy tazminatının ne şekilde hesaplanması gerektiğine yönelik olarak ışık tutuşmuş olup yargılama esnasında Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/16850 Esas, 2015/3124 Karar Sayılı, 09/03/2015 Tarihli ilamı ve emsal içtihatlar uyarınca davacının talep edebileceği tazminat miktarının hesabı için son bilirkişi heyetinden ek raporlar alınmıştır.
Bilirkişi heyeti tarafından mahkememize ibraz edilmiş olan kök ve ek raporlarda özetle;
sözleşme döneminde Davacı acentenin toplam komisyon hak ediş tutarının 323.423,22 TL olduğu tespit edilmiştir. Aynı zamanda Davalı sigorta şirketi tarafından Davacı acentenin toplamda 7.898,12 TL kampanya komisyonu hak edişinin bulunduğu belirtilmiştir. Bun göre Davacı acentenin denkleştirme talebine hakkı olduğuna karar verildiği takdirde hükmedilebilecek tazminat miktarının; davacının hak edişi ile kampanya komisyon bedeli ortalaması olarak hesaplanacağı ve üst sınırın 323.423,22 TL + 7.898,12 TL = 331.321,34 TL / 5 = 66.264,26 TL olacağı hesaplanmıştır. Sayın Mahkeme tarafından bu miktarı aşmayan denkleştirme talebi miktarını belirlemek hususunda takdir yetkisine sahiptir.
Davalı sigorta şirketi ile imzalamış olduğu sözleşme döneminde gerçekleştirmiş olduğu poliçe bilgileri yer almakta olup; buna göre toplamdaki müşteri sayısının 2143 olduğu görülmüştür. Yapılan incelemede davacı acentenin poliçe oluşturduğu bu müşterilerin bir bölümünün, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin feshinden sonra da davalı sigorta şirketi üzerinden poliçe oluşturmuş olduğu anlaşılmıştır. Buna göre söz konusu müşteriler içerisinde sözleşme fesih döneminden itibaren davanın açılmış olduğu 2010 yılına kadar;
-2007 yılında 29 müşteri için toplam 54 poliçe kaydının mevcut olduğu,
-2008 yılında 92 müşteri için toplam 182 poliçe kaydının mevcut olduğu,
-2009 yılında 69 müşteri için toplam 121 poliçe kaydının mevcut olduğu,
-2010 yılında 49 müşteri için toplam 98 poliçe kaydının mevcut olduğu,
Davalı sigorta şirketinin, sözleşmesinin feshi sonrasında Davacı acentenin müşterileri üzerinden poliçe düzenleyerek menfaat temin ettiği,
Dosyadaki verilere göre; Davacı Acentenin müşterilerinden fesihten sonra sigortacının elde ettiği prim tutarı 2007 yılında 44.752,56 TL, 2008 yılında 70.562,15 TL 2009 yılında 62.753.71 TL olarak belirlenmektedir. Sigortacının elde ettiği bu primler dolayısıyla sözleşme devam etseydi acenteye ödemesi gereken ücret, acentenin kaybını oluşturmaktadır.
Sayın Mahkemece feshin haklı olduğuna kanaat getirildiği ihtimalde, yukarıda acentenin müşterileriyle sözleşmenin feshinden sonra akdedilen sözleşmeler dolayısıyla davalının önemli menfaat elde ettiği davacının sözleşmenin feshi dolayısıyla bunlardan doğabilecek ücret kaybına uğradığı hususları dikkate alınarak üst sınırı aşmayan bir tazminata hak kazandığı sonucuna varılması hakkaniyete uygun kabul edilebilir.
Tüm bu anlatımlar ışığında gerek heyetimiz tarafından hazırlanan kök ve ek raporlarda, gerekse dosyada mevcut diğer bilirkişi raporlarında Sayın Mahkeme tarafından ara karar ile belirtilen hususlar doğrultusunda hesaplamalar gerçekleştirilmiş olmakla birlikte davaya konu tazminat talebine ilişkin olarak ek bir hesaplamanın yapılamayacağı sonuç ve kanaatine varılmış olup; bu kapsamda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin emsal kararı yönünde ek bir tespit yapılması da mümkün olamamıştır.
Şeklinde hazırlanan raporlar mahkememize ibraz edilmiştir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davalı tarafından taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşmenin haksız şekilde feshedilmiş olduğu, davacının kazandırmış olduğu müşteriler ile ilişkilere fesih tarihinden sonra da devem edilmiş olduğu, böylelikle davalı sigorta şirketinin, sözleşmesinin feshi sonrasında Davacı acentenin müşterileri üzerinden poliçe düzenleyerek menfaat temin ettiği, davacının sözleşmenin feshi dolayısıyla bunlardan doğabilecek ücret kaybına uğradığı, hakkaniyet gereği davacı lehine portföy tazminatına hükmedilmesi gerektiği, 13 yıllık devam eden yargılama süreci göz önünde bulundurulduğunda toplanacak başka bir delil kalmamış olması, bulunamayacak olması sebebiyle dosyada ekli olan tüm veriler üzerinden inceleme yapılarak hazırlanan rapor hükme esas alınmış olup hakkaniyet gereği davacının 15.11.2011 tarihli ıslah dilekçesindeki (her ne kadar dilekçe içeriğinde sehven 64.451,00 TL yazılmış ise de talep sonucunda ve dilekçenin başlığında harca esas değer olarak 64.450,00 TL yazılmış olması sebebiyle) 64.450,00 TL’lik talebi ile bağlı kalınmış olup bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklanmış olduğu üzere;
1-Davacının davasının KABULÜ ile; 64.450,00 TL portföy tazminatının 15.000,00 TL’sine dava tarihi olan 22/04/2010 tarihinden itibaren 49.450,00 TL’sine ıslah tarihi olan 15.11.2011 tarihinden itibaren uygulanacak değişen oranda ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Alınması gerekli olan 4.402,58TL karar ilam harcından dava açılırken başlangıçta peşin olarak alınan 222,75TL ile yargılama esnasında ıslah harcı olarak alınan 734,35 TL harcın toplamı olan 957,10 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 3.445,48 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından sarf edilen dava açılış gideri: 977,00- TL ( başvurma, vekalet harcı, ıslah harcı ve peşin harç), davetiye, posta gideri: 854,20-TL, keşif harcı: 120,00-TL, bilirkişi ücreti 2.100,00TL olmak üzere toplam: 4.051,20-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı yargılama esnasında kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen miktar üzerinden hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 10.312,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgilisine iadesine,
6-Davalı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerine bırakılmasına,
Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile TEMYİZ yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.14/07/2023

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır