Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/273 E. 2023/762 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/273 Esas
KARAR NO : 2023/762
DAVA : Menfi Tespit- Haksız fesih iddiasına dayalı gelir kaybı- tazminat- portföy tazminatı
DAVA TARİHİ : 10/05/2019
KARAR TARİHİ : 26/10/2023

DAVA: Davacı vekili mahkememize ibraz etmiş olduğu dava dilekçesinde, müvekkili şirketin tarım makinaları iş kolunda sanayi şirketlerine danışmanlık ve değişik bölgelerden satış pazarlama yapan bir firma olduğunu, davalı şirketin ise tarım makinaları konusunda faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirketin 30/10/2017 tarihi itibariyle söz konusu firmanın Türkiye çapında bayi statüsünde ticari temsilciliğine başladığını, bu faaliyetlerini 01 Eylül 2018 tarihi itibariyle davalı tarafından sona erdirinceye kadar devam ettiğini, müvekkili şirketin tarım makinaları pazarlama konusundaki tecrübelerinden faydalanmak isteyen davalı şirketin talebi doğrultusunda 15/02/2018 tarihinde imzalanan hizmet sözleşmesi ile … Birliği’ne yönelik satış ve pazarlama yapmayı amaç edinildiğini, müvekkili şirket ile davalı şirket arasındaki ticari ilişkinin cari hesap düzeni içinde yürütüldüğünü, bayi statüsündeki yetkili satıcılık sözleşmesinden kaynaklanan satım kayıtları, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan satış kayıtları ile beraber cari hesap düzeni içinde takip edildiğini, bu kayıt düzeninin davalının 01 Eylül 2018 tarihindeki aralarındaki tüm ticari ilişkiyi haksız şekilde sona erdirmesi sonucunda bozulduğunu, davalı şirketin kendi bünyesinde pazarlama personeli çalıştırma yerine tüm masrafları kendisi karşılamak suretiyle ürün pazarlamasını müvekkili şirkete yaptırmak amacıyla hizmet sözleşmesi yaptığını, olumsuz ekonomik gelişmeler akabinde sözleşme kapsamında çalıştırılan personel sayısının davalı şirket tarafından bire indirildiğini, daha sonra da her iki ticari ilişkiyi de … Noterliğinin 18 Ekim 2018 tarih … yevmiye nolu ihtarı ile 01/09/2018 tarihi itibariyle sona erdirdiğini, olumsuz ekonomik koşullardan kaynaklanan durumların sözleşmenin taraflarınca ortaklaşa katlanılması gerektiğini, 01 Eylül 2018 tarihi itibariyle cari hesap incelendiğinde müvekkilinin borçlu olmadığının görüldüğünü, … Noterliğinin 22/03/2019 tarih … yevmiye nolu ihtarname tarihinde cari hesapları incelendiğinde muaccel alacakları yönünden müvekkili şirketin alacaklı olduğu , vadesi gelmemiş satım faturaları yönünden ise borçlu olduğunun görüldüğünü, bu sebeple ihtarname tarihi itibariyle taraflara arasındaki muaccel alacaklara yönelik BK 139. Maddesi gereğince takas yapıldığını, vadesi gelmeyen borçların ise ödeneceğini beyan edildiğini, tarım makinalarının satımı konusunda Türkiye piyasası teamüllerine göre ortalama ödeme vadesinin 240 ile 360 gün arasında değiştiğini, nitekim bayi-satış temsilciliği sözleşmesi kapsamında müvekkili şirketin başlangıçta 240 gün sonrasında da 366 gün vadeli satış yapıldığını, cari hesaba satış faturalarının yanında hizmet sözleşmesi fatularının da her ay işlendiğini, davalı tarafından hizmet sözleşmesi kapsamında düzenlenen ve 10 Ekim 2018 tarihine kadar işlenen hizmet faturaları için herhangi bir bedel ödenmediğini, davalının hizmet faturalarını cari hesapta henüz vadesi gelmemiş satım faturalarından haksız yere mahsup ederek hataya düştüğünü, 22/03/2019 tarihli takas beyan edilen tarihte, müvekkilinin hizmet sözleşmesine ilişkin faturalardan kaynaklanan ödenmemiş alacak toplamının 411.528,19 TL olduğunu, buna karşı aynı tarihte satış temsilciliği faturalarından kaynaklanan borcunun bulunmadığını fakat günü gelmemiş muaccel borçlarının mevcut olduğunu, ihtarname tarihi itibariyle hizmet faturalarının 58.453,95 TL faiz işletildiğini, davalının satış temsilciliği ile hizmet sözleşmesini haksız feshetmesi ve cari hesap kayıtlarındaki uyumsuzluk sonucunda müvekkilinin cari hesaba mahsuben satım bedeli olarak verdiği çeklerden … 28/01/2019 tarihli 100.000 TL çekin ödenmediğini, peşisıra iki adet 100.000 TL’lik çekin daha mevcut olduğunu, 22/03/2019 tarihli ihtarname ile 411.528,19 TL asıl alacak ve 58.453,95 TL işlenmiş faiz olmak üzere toplam 469.982,14 TL muaccel alacakları ile yukarıda belirtilen her üç bedeli toplamı olan 300.000 TL’lik borcun BK 139. Madde şartlarında takas yapıldığını, buna rağmen davalı şirketin takas konusu yapılmış olan … 28/01/2019 tarih ve 100.000 TL bedelli çek için ….icra Müdürlüğünün 2019/… Esas sayılı icra takip dosyası ve … 30/03/2019 tarihli 100.000 TL bedelli çek için …. İcra Müdürlüğünün 2019/… sayılı icra dosyası ile takip başlatıldığını, üçüncü çek için de aynı şekilde işlem yapılacağının kuvvetle muhtemel olduğunu, bu davanın öncelikli sebebinin her üç çek nedeniyle takastan dolayı borçlu olmadıklarının tespitine yönelik olduğunu, muaccel alacaklarına karşı muaccel borçlarının takas yapıldığını, takasın borcu sona erdiren işlem olduğunu, bu sebeple ilgili çeklerden dolayı borçlu olmadıklarını, 15/03/2018 tarihli hizmet sözleşmesini ek-2 maddesi hükmünce düzenlenen faturaların ödeme tarihini fatura düzenlenmesine müteakip 7 gün olduğunu, davalıya sözleşme kapsamında 13 adet toplamda 411.528,19 TL bedelli fatura düzenlenerek teslim edildiğini, 13 adet faturanın düzenlendiği tarih itibariyle davalı şirket ile müşterek cari hesaba işlenmiş satım faturalarını ya bedellerinin ödendiğini ya da hiç birinin vadesinin gelmediğini bu nedenle davalı şirketin hizmet faturalarını ödemesi gerektiğini, ödeme yapmadığı için belirli vadeleri takiben takas tarihi itibariyle 58.453,95 TL faiz tahakkuk ettiğini, hizmet sözleşmesinin haksız feshi neticesinde a-1 yıllık sözlemesi süresi bitiminde müvekkili şirketin elde etmesi gereken mevcut faturalar dışında tahakkuk ettireceği aylık faturalardan mütevellit asgari 68.880,00 TL + %18 KDV olmak üzere gelir kayıplarının bulunduğunu, b-hizmet sözleşmesi ek-2 ile kararlaştırılan siparişler üzerinden ödenecek asgari %1,5 komisyon tutarının 10/10/2018 tarihli komisyon faturası bedeli 20.241,72 TL dışında asgari bedel harcı 55.000 TL daha gelir kaybı oluştuğunu, c-müvekkili şirketin hizmet sözleşme gelirinin ödenmemesi neticesinde ücretlerini ödeyemediği personelini şirketi ayakta tutabilmek için sadece bu sözleşmeye hasren alınan ve satılmak zorunda kalınan araçlardan iptali olunan GSM hatlarından, işletme kredilerinden ötürü asgari 72.000 TL zarar oluştuğunu, yukarıda hizmet sözleşmesinin haksız feshinden kaynaklanan 68.800 TL + 55.000 TL (=123.800,00 TL ) gelir kaybı ile şimdilik 10.000 TL zarar talebinde bulunduklarını, hizmet sözleşmesi ile birlikte aynı aynı feshedilen bayi statüsündeki satış temsilciliği sözleşmesinin feshi sonucunda müvekkili şirketin satış ve portföy kaybı oluştuğunu, bu suretle elde edebileceği gelirini kaybettiği gibi yaratmış olduğu müşteri porföyünden de davalının istifa ederek kar elde ettiğini, müvekkilinin bu suretle uğramış olduğu zararın 350.000 TL civarında olduğunu, şimdilik 10.000 TL zarar talep edildiğini belirterek BK 139. Maddesi şartlarında takas nedeniyle bilgileri verilen 3 adet toplamda 300.000 TL bedelli çeklerden dolayı borçlu olmadıklarının tespitine, hizmet sözleşmesinin haksız feshinden kaynaklanan 123.800 TL gelir kaybı alacakları ile şimdilik 10.000 TL zararın davalıdan tahsiline ve bayi statüsündeki ticari temsilcilik sözleşmesinin haksız feshinden mütevellit uğradıkları zararın şimdilik 10.000 TL’sinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde, müvekkili şirket ile davacı şirket arasında iki ayrı hukuki ilişki bulunduğunu, bunlardan birincisinin, müvekkili şirkete ait malların davacı şirkete satılmasına yönelik, çeşitli tarihlerde kurulan satış sözleşmelerine dayanan hukuki ilişki olduğunu, davacının, dava dilekçesinde, bu satış ilişkisini, bayi, ticari temsilci, yetkili satıcı gibi birbirinden farklı kurumlarla ifade etmiş ise de taraflar arasında, bu hukuki ilişkileri kuran herhangi bir sözleşme bulunmadığını, müvekkili şirket ile davacı şirket arasındaki diğer hukuki ilişkinin ise 15.03.2018 tarihinde imzalanan “Hizmet Sözleşmesi”ne dayanan simsarlık ilişkisi olduğunu, Simsarlık sözleşmesinin, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasına veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve kural olarak, sözleşme kurulduğu takdirde ücrete hak kazandığı sözleşme olduğunu, (Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) m. 520/f. I). “Hizmet Sözleşmesi”nde de, davacı şirketin, “… Merkezleri ve ayrı ayrı Satış Noktaları”na, müvekkili şirkete ait malların satışına ilişkin aracılık hizmeti vermeyi ve “Hizmet Sözleşmesi”nin 1 numaralı ekinde belirtilen satış hedeflerini tutturmayı; müvekkili şirketin de, “Hizmet Sözleşmesi”nin 2 numaralı ekinde belirtilen oranlarda simsarlık ücreti ödemeyi üstlendiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin, her ne kadar “Hizmet Sözleşmesi” olarak isimlendirilmiş ise de, sözleşmenin hukuki niteliğinin, TBK m. 19 uyarınca, tarafların kullandıkları deyimlerden bağımsız olarak belirleneceğini, bu itibarla, taraflar arasındaki “Hizmet Sözleşmesi”nin, TBK m. 520 vd. hükümlerine tabi simsarlık sözleşmesi niteliğinde olduğunu, davacı şirketin, dava dilekçesinde, taraflar arasındaki bu iki hukuki ilişkinin cari hesap düzeni içinde yürütüldüğünü beyan ettiğini, ne var ki, cari hesap sözleşmesi, Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) m. 89/f. II uyarınca adi yazılı şekle tabi olup taraflar arasında, bu şekle uygun olarak yapılan, TTK m. 89 vd. hükümleri anlamında bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığını, davacı şirketin, taraflar arasındaki ilişkiye yönelik olarak dava dilekçesinin ekinde sunmuş olduğu belgelerin, davacı şirketçe tek taraflı olarak tutulan alelade hesap dökümü niteliğinde olduğunu, müvekkili şirket ile davacı şirket arasındaki satış ilişkisi kapsamında, müvekkili şirket tarafından, davacı şirkete, çeşitli tarih ve miktarlarda toplam 1.761.258,04 TL’lik satış yapıldığını, Davacı şirketin, müvekkili şirkete, toplam 1.761.258,04 TL’lik satış bedeli ödeme borcuna karşılık, ifa uğruna edim niteliğinde olmak (borcu sona erdirmemek) üzere toplam 1.063.620 TL’lik birden fazla çek verdiğini, davacı şirketin, dava dilekçesinde, Türkiye piyasası teamüllerine göre, tarım makinelerinin satışında 240 ile 366 gün arasında vade uygulandığını beyan ederek, satış bedeli borcunun bir kısmının hâlihazırda muaccel olmadığını beyan ettiğini, ancak davacı şirketin bu beyanlarına itibar edilmesinin mümkün olmadığını, satış sözleşmesinde, satış bedeli alacağının muacceliyetinin, TBK m. 234/f. I’de, şu şekilde düzenlendiğini, “Aksine sözleşme yoksa, satılan alıcının zilyetliğine girince satış bedeli muaccel olur.” Taraflar arasında şifahi olarak kurulan satış sözleşmelerinde, 240 ile 366 gün vade uygulanacağına yönelik herhangi anlaşma da mevcut olmadığından müvekkili şirketin satış bedeli alacağının muacceliyeti, TBK m. 234/f. I’e göre belirleneceğini, bir başka ifadeyle, somut olayda, müvekkili şirketin satış bedeli alacağının muacceliyeti bakımından, TBK m. 234/f. I hükmü uygulama alanı bulacağını, şu hâlde, müvekkili şirketin, satılan malları teslim etmesi ile birlikte satış bedeli alacağını muaccel hâle geldiğini, davacı şirketin, satış bedeli borcunun bir kısmının müeccel olduğuna (muaccel olmadığına) yönelik beyanlarında isabet bulunmadığını, davacı şirketin, Türkiye piyasası teamüllerinden yola çıkarak sonuca varmış ise de Türk Medenî Kanunu (“TMK”) m. 1/f. II’ye göre, örf ve âdet hukuku, hukuk kaynakları arasında, yazılı hukuk kurallarından sonra geldiğini, buna göre, TBK m. 234/f. I’deki kural ile örf ve âdet hukuku arasında çatışması olması hâlinde TBK m. 234/f. I’deki kural uygulama alanı bulacağını, Kaldı ki davacı şirketin, Türkiye piyasası teamüllerinin 240 ile 366 gün vade yönünde olduğunu da ortaya koyamadığını, Görüldüğü üzere, davacı şirketin, söz konusu beyanlarında, TMK m. 1/f. II’deki temel kuralı gözden kaçırdığını, müvekkili şirket ile davacı şirket arasındaki “Hizmet Sözleşmesi”ne dayanan simsarlık ilişkisi kapsamında da, davacı şirket, müvekkili şirkete, toplam 409.655,76 TL’lik fatura düzenlediğini, davacı şirket, dava dilekçesinin ekinde sunmuş olduğu … Noterliği’nin … yevmiye numaralı ve 22.03.2019 tarihli ihtarnamesinde TBK m. 139/f. I uyarınca takas beyanı ileri sürdüğünü, TBK m. 143/f. I uyarınca, takas beyanının ileri sürülmesi ile birlikte, her iki borç, daha az olan borç tutarınca, takasın şartlarının gerçekleştiği anda sona ereceğini, bu anlamda, daha az olan ve takas sonucu sona eren borcun, takasın şartlarının gerçekleştiği anda sona ermiş olacağından bu borca faiz işletilmesinin mümkün olmadığnıı, Şu hâlde, davacı şirketin takas beyanın, 409.655,76 TL üzerinden sonuç doğurduğunu, 58.453,05 TL faiz işlediği yönünde açıklamalarında isabet bulunmadığını, davacı şirketin, satış bedeli borcuna istinaden ifa uğruna edim teşkil etmek (satış bedeli borcunu sona erdirmemek) üzere vermiş olduğu 28.02.2019, 30.03.2019 ve 30.04.2019 tarihli üç çek dolayısıyla borçlu olmadığının tespitini istediğini, davacı şirket, borçlu olmadığı iddiasını, takas beyanına dayandırdığını, ne var ki hemen yukarıda belirtildiği üzere, müvekkili şirketin toplam 1.761.258,04 TL’lik muaccel satış bedeli alacağı mevcut olup davacı şirket takas beyanı ileri sürmüş ve böylelikle, davacı şirketin borcu, 409.655,76 TL için sona erdiğini, şu hâlde, müvekkili şirketin hâlihazırdaki toplam alacağının (1.761.258,04 – 409.655,76 TL) 1.351.602,28 TL olduğunu, temel ilişkiden (somut olayda satış ilişkisi) doğan para borcuna karşılık verilen kambiyo senedi (bono, poliçe, çek), kural olarak, ifa uğruna edim teşkil ettiğini, buna göre, temel ilişkideki para borcuna karşılık kambiyo senedi verildiği takdirde, alacaklının, hem temel ilişkiden doğan alacağı hem de kambiyo senedinden doğan alacağının mevcut olduğunu, kambiyo senedinin vadesi gelinceye kadar alacaklının, bu iki alacağını da talep edemeyceğini ancak kambiyo senedinin vadesi geldikten sonra, bu iki alacağın yarıştığını, bir başka ifadeyle alacaklı, dilerse temel ilişkiden doğan alacağını dilerse kambiyo senedinden doğan alacağını takip edebileceğini, somut olayda da, davacı şirketin borçlu olmadığının tespitini istediği çeklerin vadesi gelmiş olduğundan ve davacı şirket temel ilişki yönünden müvekkili şirkete karşı, hâlihazırda borçlu olduğundan menfi tespit talebinin reddi gerektiğini, davacı şirket, dava dilekçesinde, “Hizmet Sözleşmesi”nin haklı sebep olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek sözleşmenin feshi sebebiyle uğradığı zararların tazminini talep ettiğini, öncelikle “Hizmet Sözleşmesi”nin feshi, haklı sebebe dayandığını, “Hizmet Sözleşmesi”nin, dosya kapsamında mevcut olan 1 numaralı ekinde, tahmini satış hedefleri gösterildiğini, “Hizmet Sözleşmesi”nin 5.1. maddesine göre; “ŞİRKET, HİZMET’i SÖZLEŞME’de belirtilen esaslar, şartlar ve ekleri çerçevesinde tam, kusursuz ve eksiksiz olarak ifa etmekle yükümlüdür.” Buna göre, davacı şirket; Mart 2018’de 300.000 TL, Nisan 2018’de 900.000 TL, Mayıs 2018’de 1.700.000 TL, Haziran 2018’de 2.500.000 TL, Temmuz 2018’de 2.500.000 TL, Ağustos 2018’de 2.500.000 TL, Eylül 2018’de 2.000.000 TL, satış tutarına ulaşmakla yükümlü olduğunu, İşbu dilekçe ekinde sunulan rapora göre, davacı şirket;Mart 2018’de 49.145 TL (satış hedefinin %16’sı),Nisan 2018’de 125.278 TL (satış hedefinin %14’ü),Mayıs 2018’de 301.008 TL (satış hedefinin %18’i),Haziran 2018’de 231.348 TL (satış hedefinin 9’u),Temmuz 2018’de 48.208 TL (satış hedefinin 2’si),Ağustos 2018’de 126.411 TL (satış hedefinin %6’sı),Eylül 2018’de 376.959 TL (satış hedefinin %22’si),Ekim 2018’de 25.958 TL (satış hedefinin %4’ü) satışa ulaştığını, görüldüğü üzere, davacı şirket, “Hizmet Sözleşmesi”ne dayanan simsarlık ilişkisinin devam ettiği sekiz ay boyunca, “Hizmet Sözleşmesi”nde belirtilen hedeflerin sürekli olarak oldukça altında kaldığını ve hiçbir ayda, satış hedeflerinin %25’ini dahi tutturamadığını, Bu durumun, müvekkili şirket yönünden, haklı sebep teşkil ettiğini, zira haklı sebebin, fesih yoluna başvuran taraf için, sürekli borç ilişkisine devam etmesini dürüstlük kuralına göre beklenemez (çekilmez) kılan hâl olduğunu, haklı fesih nedeniyle davacının tazminat talebinde bulunamayacağını, ayrıca davacı şirketin, dava dilekçesinde, hem olumlu zararının hem de olumsuz zararının tazmini talep ederek fahiş hataya düştüğünü, davacı şirket, dava dilekçesinin 5.2.a ve 5.2.b numaralı paragraflarında sözleşmenin feshi sebebiyle gelir kaybını (mahrum kaldığı kârı) istediğini ve takip eden 5.2.c numaralı paragrafta ise sözleşme kapsamında yaptığı masrafları talep ettiğini, davacı şirketin, 5.2.a ve 5.2.b numaralı paragraflarında talep ettiği zarar kalemleri olumlu zarar, 5.2.c numaralı paragrafında talep ettiği zarar kalemi ise olumsuz zarar olduğunu, zira olumlu zarar, geçerli sözleşmeden doğan borcun ifa edilmemesi sebebiyle kaybedilen ifa menfaati iken, olumsuz zararın, kurulmamış veya hükümsüz olan sözleşme sebebiyle uğranılan güven kayıpları olduğunu, sürekli borç ilişkilerinin feshinde olumsuz zarara yer olmadığı gibi bu iki zarar kaleminin aynı anda istenebilmesinin de mümkün olmadığını, davacı şirket, haksız fesih sebebiyle tazminata hak kazanmış olsaydı dahi hesaplanacak tazminattan, sözleşmenin feshi sebebiyle elde ettiği ve elde etmeyi ihmal ettiği menfaatlerin düşülmesi gerekeceğini, gerek haksız fiil sorumluluğunda gerek sözleşmesel sorumlulukta tazmin edilecek zarar belirlenirken, zarar görenin, hukuka aykırı davranış sonucunda elde ettiği menfaatlerin, uğradığı zarardan mahsubu gerektiğini, buna göre, sözleşmenin feshinden zarar gören tarafın uğradığı kayıplar hesaplanırken, onun sözleşmenin feshi dolayısıyla elde ettiği ve elde etmeyi ihmal ettiği menfaatlerin göz önüne alınarak ve bunların zarardan mahsup gerektiğini, TBK m. 438/f. II’de açıkça düzenlendiğini “Belirli süreli hizmet sözleşmesinde işçinin hizmet sözleşmesinin sona ermesi yüzünden tasarruf ettiği miktar ile başka bir işten elde ettiği veya bilerek elde etmekten kaçındığı gelir, tazminattan indirilir.” bu hükümün, diğer sürekli borç ilişkilerinde de kıyasen uygulanması gerektiğini, yargıtay uygulamalarına göre ayrıca davacının aynı mahiyette bir işi ne kadar sürede bulabileceğinin belirlenerek davacının bu süre zarfında elde edebileceği kar kaybının belirlenmesi yönündeki kararları nedeniyle diğer taraftan, davacı şirket, dava dilekçesinde, satış ve portföy tazminatı kaybı yaşadığını ve müvekkili şirketin de bu müşteri portföyünden kâr elde ettiğini ileri sürerek tazminat talebinde bulunduğunu, davacı şirketin, hukuki niteleme yapmamakla birlikte, esas itibarıyla, TTK m. 122 uyarınca denkleştirme isteminde (portföy tazminatı) bulunduğunu, ne var ki yukarıda yapılan açıklamalarda da belirtiliği üzere müvekkili şirket ile davacı şirket arasındaki hukuki ilişkinin, belli aralıklarla kurulan satış sözleşmelerine dayanmakta olup tacir yardımcılığı ilişkisi doğuran bir hukuki ilişki olmadığını, bu itibarla, tacir yardımcılarına ilişkin TTK m. 122 uyarınca tazminat talep edilebilmesinin mümkün olmadığını belirterek davacının davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava, takas nedeniyle nitelikleri belirtilen çeklerden dolayı borçlu olunmadığının tespiti, hizmet sözleşmesinin haksız feshedildiği iddiasına dayalı gelir kaybı tahsili ile haksız fesihten kaynaklanan zararların tazmini ayrıca bayi statüsünde ticari temsilcilik sözleşmesi olduğu iddia edilen sözleşmenin haksız feshinden kaynaklanan gelir kaybından kaynaklanan tazminat ile portföy tazminatı talebine ilişkindir.
DELİLLER: 15/02/2018 tarihli hizmet sözleşmesi, … Noterliğinin 18 Ekim 2018 Tarihli … yevmiye nolu fesih ihtarnamesi, fesih ihtarnamesine karşı davacı tarafından gönderilen cevabi ihtarname, … 16. Noterliğinin 22/03/2019 tarih ve 08390 yevmiye numaralı takas ve tazminat talebine ilişkin ihtarname, faturalar, ticari defter ve belgeler, …. İcra Müdürlüğünün 2019/… Esas sayılı takip dosyası, …. İcra Müdürlüğünün 2019/… Esas sayılı takip dosyası, bilirkişi incelemesi.
Mahkememizin 05/12/2019 tarihli duruşmasında uyuşmazlık noktaları ” Taraflar arasında hizmet sözleşmesi olduğu konusunda uyuşmazlık yoktur, taraflar arasnıdaki diğer sözleşmenin bayilik sözleşmesimi yoksa satım sözleşmesi mi olduğu hususu uyuşmazlık konusudur. Hizmet sözleşmesinin ve niteliği uyuşmazlık konusu olan diğer sözleşmenin feshinin haklımı yoksa haksız mı olduğu, davacının takas beyanı nedeni ile hizmet sözleşmesi kapsamında kesilen faturalara faiz işleyip işlemediği, davacının her iki sözleşme nedeni ile takas beyanından sonra nitelikleri dava dilekçesinde yazılı çeklerden dolayı davalıya borçlu olup olmadığı, hizmet sözleşmesinin feshi haksız ise davacının kar kaybı, komisyon geliri kaybı, sözleşme nedeni ile yaptığı masraflar nedeni ile davalıdan alccak ve tazminat isteyip isteyemeyeceği, davacının taleplerinin hangisinin müsbet zarar hangisinin menfi zarar kalemi olup her ikisinin talebinin mümkün olup olmadığı, Niteliği tartışma olan diğer sözleşme nedeni ile gelir kaybı ve denkleştirme tazminatı, talep edip edemeceği, talep mümkün ise miktarının tespiti” olarak tespit edilmiştir.
…. İcra Müdürlüğünün 2019/… Esas sayılı takip dosyası alınıp incelendiğinde, davalı … tarafından davacı hakkında … ‘a ait 28/02/2019 keşide tarihli 100.000 TL bedelli … seri numaralı çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü takip yoluyla takip başlattıkları, …. İcra Müdürlüğünün 2019/… Esas sayılı takip dosyası alınıp incelendiğinde ise davalı … tarafından davacı hakkında … ‘a ait 30/03/2019 keşide tarihli 100.000 TL bedelli … seri numaralı çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü takip yoluyla takip başlattıkları tespit edilmiştir.
Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmayan 15/03/2018 tarihli sözleşme incelendiğinde, davalı …’dan müşteri olarak, davacıdan ise şirket olarak bahsedildiği, müşterinin ihtiyacı olan “… merkezleri ve ayrı ayrı satış noktalarına kurumsal satış hizmeti”ni (kısaca hizmet) düzenlemek amacıyla sözleşmenin kurulduğu, sözleşmenin konusunun 3. Maddede düzenlendiği buna göre müşteri tarafından şirkete ihale edilen hizmeti madde 4’te belirtilen sözleşmenin eklerine bağlı kalarak tespit edilen esas ve şartlarda yerine getirmesi olarak tanımlandığı, sözleşmenin eklerinin 4.maddede düzenlendiği, buna göre a) şirket tarafından belirtilen bölgelerde hizmet verilecek hizmet sonucunda ay bazında ve 2018 yılı sonuna kadar tahmini satış hedeflerini göstere tablo, b) şirket komisyon oranları ve her bir satış elemanın mutabık kalınmış her ay müşteriye fatura edilecek maliyetin, c) hizmet bölgelerini gösteren haritanın sözleşmenin ayrılmak ekleri olduğunu belirlendiği, sözleşmenin 5. Maddesinde şirketin hizmeti sağlamasına ilişkin sorumlulukların sıralandığı, 5.7 maddesinde “hizmet veren satış elemanları, her bir … satış noktasından siparişleri toplayacaklar, bu siparişleri ilgili … merkezlerine iletilmesini koordine edecekler ve sonuç olarak da siparişlerin … genel merkezine en kısa sürede satın alma siparişi olarak verilmesi için azami çabayı göstereceklerdir” denildiği, 5.8 maddesinde “şirket satış elemanları yetkili oldukları bölgelerde mevcut … satış noktalarından en iyi payı almak ve müşteri siparişlerini arttırmak için gerekli tüm çalışmaları yapmakla ve ürünlerin en iyi şekilde teşeri için öneride bulunmakla yükümlüdürler” denildiği, müşterinin sorumluluklarının ise sözleşmenin 6. Maddesine düzenlendiği, 6.1 maddesinde … tarafından sipariş verilen ürünlerin zamanında ve eksiksiz olarak sevkiyatının yapılması ve belirtilen yerlere teslim edilmesinin müşterinin sorumluluğu olduğu, 6. 2 maddesinde …’e satışı yapılan ürünlerin garantisi servis vs gibi satış sonrası hizmetlerinin müşteri tarafından yapılacağı, 9.madde de sözleşmenin süresinin 1 yıl olup sona ermesinden 1 ay önce sözleşmeye devam etmek istemediklerini yazılı olarak bildirmedik sürece 1 yıl daha uzayacağının belirlendiği, ek-1 de tahmini satış hedeflerinin yer aldığı, ek-2 de komisyon oranlarının ve satış elemanlarının maliyetinin düzenlendiği görülmüş olup sözleşmede ücretle ilgili düzenleme olmadığı, ek-2 nolu ekte komisyon oranı başlıklı maddede “şirket, her 5.000.000 TL hedef barajına ulaşıldığında ve/veya her takvim yılı sonunda (ocak-aralık) müşteriye KDV hariç siparişler toplamı üzerinden %1,5 oranında komisyon faturası düzenleyecektir, komisyon bedeli tutarına %18 KDV eklenecektir, ödeme fatura tarihinden itibaren 7 gündür ” denildiği, yine aynı ek-2 de her satış elemanının maliyetiyle ilgili düzenleme bulunduğu görülmüştür.
Taraflar arasındaki ticari ilişkinin işleyiş şeklini anlamak bakımından davacı tarafından gösterilen tanıkların dinlenmesi için bulundukları yer mahkemesine talimat yazılarak beyanları alınmış ve dosya içerisine bırakılmıştır.
Davalı tarafından davacıya gönderilen 18/10/2018 tarih … yevmiye nolu ihtarname incelendiğinde, taraflar arasında bayilik sözlemesi ve hizmet sözleşmesi yapıldığı belirtilerek hizmet sözleşmesinde belirlenen hedeflerin altında kalması sebebiyle hizmet sözleşmesinin ve karşı taraftan kaynaklanan sebeplerle bayilik sözleşmesinin karşılıklı anlaşma sonucunda 01/09/2018 tarihi itibariyle ileriye etkili olarak feshedildiği, sözleşmelerin sona ermesi sonucu yapılan görüşmeler neticesinde müvekkili şirketin 231.342,28 TL alacağı bulunduğu, söz konusu ödemenin vadesi gelmiş kısmına karşılık 17.622,66 TL’nin ödenmesinin istenildiği, bu ihtarnameye karşı davacı tarafından 22/10/2018 tarih … yevmiye nolu ihtarname ile cevap verildiği, cevabi ihtarname incelendiğinde, taraflar arasında hizmet sözleşmesinin olduğunun doğru olduğunu ancak bayilik sözleşmesi olmadığı, satıma yönelik çalışma olduğunun bildirilerek devamında da taraflar arasında sözleşmenin sona erdirilmesi ile ilgili mutabık kalınmış bir görüşme olmadığını , müvekkilinin muaccel hale gelmiş borcunun mevcut olmadığının bildirildiği görülmüştür. Davacı tarafından davalıya gönderilen 22/03/2019 tarih … yevmiye nolu haksız fesih- tazmin , alacak – takas konu başlıklı ihtarname incelendiğinde, ekli 13 adet toplam 411.528,19 TL bedelli faturanın fatura tarihini takiben 7 gün içinde ödenmesi gerekirken ödenmediğini, bu faturalara vade tarihinden itibaren 15/03/2019 tarihine kadar 57.932,42 TL faiz tahakkuk ettiğini, hizmet sözleşmesinin haksız fesih neticesinde 68.800,00 TL + %18 KDV gelir kaybına uğradıklarını, yine hizmet sözleşmesinin feshi nedeniyle %1,5 komisyon oranı üzerinden 55.000 TL gelir kaybı oluştuğunu, müvekkili şirketin hizmet sözleşme ödemelerinin yapılmaması nedeniyle ücretlerini ödeyemediği personeli çalıştıramaması, sadece bu sözleşme için alınan ve satılmak zorunda kalınan araç, iptal olunan GSM hatları ve işletme kredilerinden ötürü asgari 72.000 TL zarar oluştuğunu, yetkili satıcı anlaşması nedeniyle portföy kaybı yaşadığını, asgari bu kaybının 350.000 TL olduğunu, toplam (411.528,19 TL + 58.453,95 TL faiz) ödenmemiş faturaların yanında asgari KDV’siz toplam 545.800,00 TL şirket zararlarının , yetkili satıcı olarak ticari satışlarından kaynaklanan müvekkili şirkete ait borçları ile takas ve mahsup yaparak ödenmesi ve çeklerin iade edilmesi gerekirken çekin bankaya ibrazı ile müvekkilinin zararının arttığını, müvekkili şirketin karşı taraftan satın aldığı mal bedellerinin 365 gün vadeli olduğunu, ödemelerin vadeye bağlı çekle yapıldığını, müvekkilinin faizli muaccel alacağı 469.982,14 TL ile asgari 545.800,00 TL zararı olduğunu, BK 139. Maddesi uyarınca her biri 100.000 TL bedelli 3 adet çek bedeli toplamı olan 300.000 TL çek borçlarının , vade farkı kaybını öngörmeksizin 469.982,14 TL bedelli muaccel alacaklarından takas ettiklerini, bakiye 169.982,14 TL alacaklarının 3 gün içinde ödenmesini ayrıca asgari 545.800,00 TL gelir kaybı ve şirket zararlarının da aynı sürede ödenmesinin talep edildiği görülmüştür.
Dava dilekçesi ekinde 2 adet fatura sunulduğu, faturaların … tarafından …’ya kesildiği, arkalarında da fatura bedellerinin hangi çekle ödendiği hususunun yazılı olduğu, 30/03/2018 tarihli fatura arkasındaki çeklerin davaya konu çekler olduğu görülmüştür.
…’a yazı yazılarak dava dilekçesinde belirtilen 3 adet çekin ibraz edilip edilmediği, ödenip ödenmediği sorulmuş, … 09/02/2022 tarihli cevabi yazısında söz konusu çeklerin … Ltd. Şti’ne ait olduğunu, … tarafından ibraz edildiğini, karşılıksız olması nedeniyle çek ödemelerinin yapılmadığının bildirildiği görülmüştür.
Davalı ikinci cevap dilekçesinde, davacı tarafından verilen çeklerin tamamının vadesinin geldiğini ancak herhangi bir ödeme yapılmadığını belirtmiştir.
Davalı şirketin merkez adresinin … olması nedeniyle … Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılarak dosyanın bir mali müşavir, bir borçlar hukuku-ticaret hukuku alanında uzman nitelikli hesaplama uzmanı ve bir de tarım makinaları konusunda sektör bilirkişisine tevdi edilerek davalı tarafından ticari defter ve belgeleri incelenerek mahkememizce belirlenen uyuşmazlık noktaları hususunda rapor tanzim edilmesi istenilmiştir.
Talimat yoluyla rapor veren bilirkişiler raporlarında “(3.1). Taraflar arasındaki sözleşmeler: Taraflar arasında “Hizmet Sözleşmesi” başlıklı bir sözleşmenin bulunduğu, bu sözleşme kapsamında davacı tarafından faturalar düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu sözleşmenin varlığı yönünden herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Buna karşılık taraflar arasında bir bayilik sözleşmesi olup olmadığı tartışmalıdır. Zira davalı tatafından gönderilen ilk ihtarnamede hizmet sözleşmesi ve bayilik sözleşmesinin feshedildiği belirtilirken, davacı bu ihtarnameye verdiği cevabi ihtarnamede, bayilik ilişkisini kabul etmemiş; aradaki ilişkinin alım satıma yönelik çalışma olduğunu iddia etmiştir. Daha sonra davacı tarafından gönderilen ihtarnamede, yetkili satıcı sözleşmesinden söz edilmiş; dava dilekçesinde ise bayi statüsünde yetkili satıcılık sözleşmesi ifadesi kullanılmıştır. Hizmet sözleşmesinin tarafları işçi işveren olup, bu sözleşme işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirsiz süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmaktadır’, Bu ölçütten bakıldığında, dava konusu sözleşmenin adının hizmet sözleşmesi olmasına rağmen, bir hizmet sözleşmesi olarak değerlendirilemeyeceği, taraflar arasında işçi işveren ilişkisinin bulunmadığı, taraflar arasındaki asıl amacın davacının, sözleşmelere aracılık etmesi ve bu kapsamda satışların / müşterilerin artırılmasını sağlamak olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda sözleşmenin Türk Borçlar Kanunu’nun 520 ve devamı maddelerinde düzenlenen simsarlık sözleşmesi veya Türk Ticaret Kanunu’nun 102 ve devamı maddelerinde düzenlenen acentelik sözleşmesi olarak tanımlanması mümkün olduğu gibi; bu sözleşmenin bunların hiçbirine girmediği ve dolayısıyla isimsiz bir sözleşmenin söz konusu olduğu sonucuna da varılabilecektir. Bu sözleşmelerle ilgili olarak kısa tanımlar şu şekilde belirtilmiş olup, dava konusu sözleşmenin nitelendirmesinin hukuki nitelikte olması sebebiyle buna ilişkin ayrıca açıklama yapılmamıştır. Simsarlık sözleşmesi, simsarın ücret karşılığında, bir sözleşmenin yapılması imkânını sağlamayı veya sözleşmenin kurulması için aracılık etmeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmaktadır”. Simsarlık sözleşmesinin geçici nitelikte olduğu, bu ilişkinin süreklilik arz ettiği durumlarda sözleşmenin simsarlık sözleşmesi olarak değil, aracılık yapan pazarlamacı veya aracılık yapan acente hükümlerine tâbi olacağı kabul edilmektedir”. Acentelik sözleşmesi, genellikle tedarikçi üretici ile acente arasında kurulan bir sözleşmedir. Bağımsız tacir yardımcısı olan acente, sözleşmelere aracılık etmekte veya sözleşmeleri tacir adına ve hesabına yapmaktadır, Acentelik ilişkisi süreklidir ve bu unsur acenteyi, simsardan ayırır. (3.2). Sözleşmelerin Feshinin Değerlendirilmesi: Somut olayda hizmet sözleşmesi dışında ayrı bir sözleşme tespit edilememiştir. Davalı tarafından davacıya yapılan satışların, yukarıda belirtilen veya bir başka sözleşme kapsamında değerlendirilmesi durumunda, bu sözleşmenin haklı haksız olarak değerlendirilebilmesi gündeme gelebilir.. Ancak bu değerlendirme de hukuki bir nitelendirme olduğundan, bu konuda heyetimiz herhangi bir görüş bildirmemiştir.(3.3). Takas Beyanına Göre Faturalara Faiz İşleyip İşlemediği: Takas, Türk Borçlar Kanunu’nda borcu sona erdiren sebeplerden birisi olarak düzenlenmiştir. Takas, birbirine karşı aynı cins alacağa sahip kişilerden birinin tek taraflı beyanı ile bu alacakları az onanı tutarında sona erdirmesidir”. Takas için takas beyanı, alacakların karşılıklı olması, karşılıklı alacakların aynı cinsten olması ve takas alacağının muaccel bir alacak olması gerekir, Faiz getiren bir borç takas edilmişse faizin işlemesi, borcun sona erdiği kabul edilen tarihte duracaktır”, Takas beyanının yapıldığı tarih itibariyle alacakların muaccel olup olmadığı, alacağın muacceliyetinin işleyecek faize etkisi gibi hususların hepsi hukuki değerlendirme olduğundan ve konunun hukuki değerlendirmesinin Mahkemeye ait olması sebebiyle, takasın hüküm ve sonuçlarının doğduğu tarihin Mahkemece belirlenmesinden sonra hesap yapılabilecektir. Ancak sağlıklı bir hesap yapılabilmesi için davacı ticari defter ve kayıtlarının da ayrıntılı olarak incelenmesi gerekmektedir. Buna karşılık aşağıda, sadece sözleşmede belirtilen yedi günlük vade dikkate alınarak bir hesaplama yapılmıştır.(3.4). Takas Beyanından Sonra Davacının Çeklerden Dolayı Davalıya Borçlu Olup Olmadığı: Aşağıda yapılan hesaplamalar ve defter kayıtlarından görüleceği üzere, davacının dava tarihi itibariyle davalıya borçlu olduğu anlaşılmaktadır. (3.5). Davacının Taleplerinin Zarar Türleri Yönünden Değerlendirilmesi: Müspet (olumlu) zarar, menfi (olumsuz) zarar ayrımına göre müspet zarar, alacaklının borcun ifasındaki çıkarının gerçekleşmemesi yüzünden uğradığı zararı ifade etmektedir. Menfi zarar ise, hüküm doğurduğuna güvenilen bir sözleşmenin geçersiz olması veya kurulacağına güvenilen bir sözleşmenin kurulmaması yüzünden uğranılan zarardır?. Buna göre kârdan yoksun kalma zararı, müspet zarar olarak kabul edilmektedir”. Buna göre davacı tarafından talep edilen gelir kaybı ve komisyon gelir kaybının müspet zarar; sözleşmenin geçerli olacağına inanarak yapılan masraflar’” ise menfi zararı oluşturacaktır. Doktrinde!! müspet zarar ve menfi zararın birlikte talep edilemeyeceği kabul edilmekle birlikte, somut olay yönünden bunların birlikte talep edilip edilmeyeceğine ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır. (3.5), Diğer Sözleşme Sebebiyle Gelir Kaybı ve Denkleştirme Tazminatı Talep Edilip Edilemeyeceği: Somut olayda, hizmet sözleşmesinden başka diğer sözleşmenin hukuki niteliğine ilişkin farklı iddialar bulunmaktadır. Bayilik sözleşmesi, sürekli bir sözleşmedir ve üretici, malların tamamını veya bir kısmını belirli bir bölgede satmak üzere bayiye göndermeyi, bayi de üreticinin dağıtım ağına dahil olarak sözleşme konusu mal veya hizmeti kendi adına ve hesabına satmayı, bu mal ve hizmetlerin sürümünü arttırmayı üstlendiği bir sözleşme olarak tanımlanmaktadır’”. Bayilik sözleşmesini satış sözleşmesinden özellikle ayıran unsurlar, bayinin malın sürümünü artırmak için çalışması, tedarikçinin de mal satın almak isteyen bayiye istediği malı teminat etmesi zorunluluklarıdır’”. Ayrıca bayilik sözleşmesinde bayinin asgari bir alım yükümlülüğü bulunmaktadır ve bunun miktarı sözleşmeye veya sonrasında piyasa şartlarına göre belirlenir, Genellikle denkleştirme tazminatı acentelik sözleşmesi ve bu sözleşme benzeri ilişkiler kapsamında talep edilebilecek bir tazminattır. Münhasır bayilik sözleşmesinde de denkleştirme tazminatı talep edilebileceği, buna karşılık — sözleşmeyle — ayrıca kararlaştırılmamışsa münhasır olmayan bayilik sözleşmesinde ise denkleştirme tazminatı talep edilemeyeceği kabul edilmektedir, Bununla birlikte buna ilişkin yazılı bir sözleşmenin bulunmaması, hukuki niteliğin tartışmalı olması ve nihayet bunun hukuki bir değerlendirme olması, ayrıca denkleştirme tazminatı belirlenmesini sağlayacak yeterli veri bulunmaması sebebiyle buna ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır.” şeklinde görüş belirttikten sonra davalı tarafın ticari defter ve kayıtları (fatura kayıtları, tahsilat kayıtlarını) inceleyerek Davalı … Ticaret A.ş. nin incelenen ticari defter kayıtlarına göre; davacı … Ltd.şti. adına düzenlenmiş olduğu toplamı 2.677.978,88 TL olan 42 adet satış faturası ile toplamı 300.000,00 TL olan 3 adet çek iadesi olmak üzere toplam 2.977.978,88 TL borcuna karşılık yapmış olduğu toplamı 1.326.760,60 TL olan 23 adet alış faturası ve toplamı 1.063.620,00 TL olmak üzere toplamı 2.389.996,60 TL olan 35 adet tahsilat kaydı düşüldüğünde davalı … Sanayi Ve Ticaret A.ş.’ nin (15.03.2019) dava tarihi itibariyle 587.982,28 TL alacağı olduğunun belirlendiği, daha sonra davalı tarafından dava dilekçesi kapsamında alacak iddialarının değerlendirildiğini, davacının fatura tarihinden itibaren faiz talebinde bulunması nedeniyle bilirkişiler tarafından davacının talebi doğrultusunda faiz hesabı yapıldığı fatura tarihinden 7 günlük süre dikkate alınarak 15/03/2019 tarihine kadar işlemiş faizin 50.286,42 TL olduğunu, gelir kaybı alacağı talebiyle ilgili olarak bir personel üzerinden KDV dahil 18.880 TL belirlenerek 6 ayla çarpılması sonucunda 113.280 TL gelir kaybı hesabı yaptıklarını, komisyon gelir kaybı alacağı kapsamında 20.241,72 TL hesaplama yaptıkları, sonuç itibariyle de Davalının dava tarihi itibariyle davacıdan 587.982,28 TL alacağı bulunduğu, Taraflar arasında yapılan hizmet sözleşmesi kapsamında davacının davalıdan 50.286,42 TL faiz alacağı bulunduğu, Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinin feshedildiği tarih itibariyle, davacıda bir personelin çalışması sebebiyle 113.280,00 TL’lik gelir kaybı bulunduğu ancak bu miktardan masrafların çıkarılması sonucu kâr kaybının hesaplanması gerektiği, bununla birlikte masraflara ilişkin yeterli veri olmadığı için masrafın hesaplanamadığı, Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesine göre davacının komisyon gelir kaybının 20.241,72 TL olduğu, Taraflar arasındaki ilişkinin hukuki nitelendirmesi hakkında görüş bildirilemediği şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Davacı ve davalı vekilince talimat yoluyla alınan bilirkişi raporuna itiraz edilmiştir. Davacı vekili bilirkişi raporuna karşı vermiş olduğu 15/03/2021 tarihli dilekçesinde “müvekkil bayilik sözlemesi kapsamında davalıdan ürün satın alarak bunları münhasır bölgelerde satmakta , hizmet sözleşmesi kapsamında ise müvekkilin müşteri protföyünde olan …’e davalı ürünlerini pazarlayarak davalının bu birliğe ürünlerini doğrudan satmasını sağlamaktadır” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Davacı tarafından ticari defter ve belgeleri üzerinde bir mali müşavir, bir borçlar-ticaret hukuku alanında nitelikli hesaplama uzmanı, bir de tarım makinaları alanında uzman bilirkişi vasıtasıyla inceleme yaptırılarak mahkememizce belirlenen uyuşmazlık konuları kapsamında rapor hazırlanması istenilmiştir. Bilirkişi heyeti 14/10/2021 tarihli raporlarında, davacı tarafın ticari defter ve belgelerini inceleyerek ticari defter kayıtlarına göre davacının davalıdan hizmet sözleşmesinden kaynaklı olarak 411.528,19 TL alacağının olduğunun tespit edildiğini, davacı şirketin ticari defter ve belgelerinin satım ilişkisi yönünden incelenmesi neticesinde de davacının 15/03/2019 tarihi itibariyle davalıya 929.851,03 TL borçlu olduğunun tespit edildiğini, daha sonra da “dolayısıyla davacının 929.851,03 TL – 411528,19 TL = 518322,84 TL davalıdan asıl alacağı olduğu tespit edilmiştir” şeklinde beyanda bulunmuş ise de tırnak içinde yazılan ifadenin üst paragraftaki ifadelerle çeliştiği, üst paragraftaki ifadelere göre davacının hizmet sözleşmesinden kaynaklı 411.528,19 TL alacağı , satım ilişkisinden de 928.851,03 TL borcu olduğunun belirlendiğine göre çıkartıldığında 518.322,84 TL’nin davacının değil davalının alacağı olması gerektiği, ticari defter ve kayıtlarına göre davacının 233-367 gün vadeli çekleri ile davalıya ödeme yaptığı, buna göre menfi tespit talebine konu çeklerin en son 04/05/2018 tarihli… sayılı faturaya istinaden verilmiş olmasına karşın 411.528,19 TL alacağının raporun 15. Sayfasında listelenmiş olan faturadan sonra düzenlenmiş faturalardan doğan alacaklara takas edilmesinin mümkün olmadığını, çünkü takas konusu alacağın muaccel olması gerektiğini, buna göre davacının menfi tespit talebinin yerine olabileceği kanaatine varıldığını, faturalar kapsamında fatura tarihine 7 gün eklenerek hesaplama yapıldığında işlemiş faizin 23.588,04 TL olduğunu, dosyada yazılı bir bayilik sözleşmesi bulunmadığını, davalı şirketin davacıya gönderdiği ihtarnamede hizmet sözlemesi ve bayilik sözleşmesinden bahsedilmesi nedeniyle ikinci sözleşmenin bayilik sözlemesi olduğu sonucuna varıldığını, feshin haklı olup olmadığı irdelendiğinde bilirkişi raporunun 18 sayfasında değerlendirme yapılarak davacının ticari defter kayıtlarına göre davacının satış hedeflerini yakalamayamadığının tartışmasız olduğunu ancak sözleşmede satış hedeflerinin yakalanamamasının fesih nedeni olarak düzenlenmemesi ve davalının bir ihtarının da bulunmaması nedeniyle hizmet sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayandığının söylenemeyeceğini, hizmet sözleşmesi ve eklerinin taraflar arasında yazılı olmayan bayilik sözlemesine şamil olmayacağından hizmet sözleşmesi kapsamındaki satış hedefi gerçekleşmediği gerekçesiyle yapılan feshin bayilik sözlemesine tesirinin olmayacağı bu nedenle bayilik sözlemesinin feshinin de haksız olduğu belirtilerek raporun sonuç kısmının devamında “Bayilik sözleşmesinin haksız nedenle feshedildiği Sayın Mahkemece benimsenirse, davacının 1 yıllık dönemde elde edebileceği (mahrum kalınan kârının) 2.269.473,63TL X %14,18 = 321.900,35TL olabileceğinin hesaplandığı, Taraflar arasındaki “hizmet sözleşmesi” kapsamında davacının Komisyon Gelir Kaybının tespiti için davacının davalı şirket adına yaptığı satışların davalı defterli üzerinden tespiti gerektiği, Talimat raporunun 5.3 maddesinde davacının 6 aylık komisyon gelir kaybı 20.241,72TL olarak hesaplanmış olduğu, Davacı taraf sözleşme nedeniyle yaptığı masraflara ilişkin olarak delil dilekçesi ekinde (ek:11.2-d1, 11.2-d2, 11.2-d2) araç kredi sözleşmesini, araç satış sözleşmesini ve GSM faturalarını sunmuş ise de söz konusu belgeler ile dava konusu vakıalar arasında doğrudan somut ve anlamlı bir bağlantı kurulamadığı, Diğer taraftan “hizmet sözleşmesi” kapsamında davacının çalıştırdığı personele ilişkin olarak 29/08/2018 tarihli … seri numaralı 56.640,00TL tutarlı faturanın davacı kayıtlarına alınmadığı” şeklinde görüş bildirildiği görülmüştür.
Davalı vekilince 08/11/2021 tarihli dilekçe ile rapora karşı itiraz edildiği görülmüştür.
20/01/2022 tarihli duruşmada alınan ara kararları incelendiğinde, 1-Davacı vekiline sözleşmenin eki olan, hizmet sözleşmesi ile ilgili olan haritaları (ek-4C) sunulması, 2-Davacının iddia ettiği bayilik sözleşmesi tek satıcılık kapsamında hangi bölgede yaptığı, davalının bu bölgede başka bayileri olup olmadığı yada aynı bölgede davalınında satış yapıp yapmadığı konusunda davacı ve davalı vekilince yazılı olarak açıklama dilekçesi sunmaları, 4-Davalının davacıdan aldığı çeklerin hangilerini ödediği, hangilerinin ödenmediğinin bildirilerek, ödenmeyen çeklerle ilgili olarak bunların çek nosu , muhattap banka , miktar gibi bilgilerini yazılı olarak açıklaması için taraf vekillerine süre verilmiştir. Davalı vekili 03/02/2022 tarihli dilekçesinde “Mahkemece, davacı şirketin faaliyet gösterdiği bölgelerde başka bayilerin bulunup bulunmadığı sorusu tarafımıza yöneltilmiştir. Bu çerçevede önemle belirtmek gerekir ki davacı şirketin müvekkil şirketin bayisi olmadığı, dava dışı … (“…”), davacı şirket ve müvekkil şirket arasındaki üçlü ilişkiden açıkça anlaşılmaktadır. Şöyle ki; Müvekkil şirket ile … arasında “Muhtelif Tarım Alet Makine ve Ekipman Bayilik Sözleşmesi” imzalanmıştır (EK-2). Bu anlamda, müvekkil şirketin bayisi, …’tir. Davacı şirket ile müvekkil şirket arasındaki “Hizmet Sözleşmesi”nin amacı, henüz 1. maddede, şu şekilde ifade edilmiştir: “İşbu Hizmet Sözleşmesi… MÜŞTERİ’nin (müvekkil şirket) ihtiyacı olan ‘… Merkezleri ve ayrı ayrı Satış Noktalarına Kurumsal Satış Hizmeti’ni… düzenlemek amacı ile… akdedilmiştir.” “Hizmet Sözleşmesi” ile davacı şirketin üstlendiği edimin içeriği, m. 5.7’de şu şekilde somutlaştırılmıştır: “HİZMET veren (davacı şirket) satış elemanları, her bir … Satış Noktasından siparişleri toplayacaklar, bu siparişleri ilgili … Merkezlerine iletilmesini koordine edecekler ve sonuç olarak da siparişlerin … Genel Merkezine en kısa sürede satınalma siparişi olarak verilmesi için azami çabayı göstereceklerdir.” Görüldüğü üzere, davacı şirketin yerine getirmekle yükümlü olduğu edim, bayinin (…’in) satışlarına aracılık etmektir.Tüm bu açıklamalar ışığında, …-müvekkil şirket-davacı şirket arasındaki hukuki ilişkiler yumağında, tarafların üstlendiği roller şu şekilde karşımıza çıkmaktadır: Müvekkil şirket bayilik veren; … bayi; Davacı şirket ise satışa aracılık eden simsardır. Taraflardan birisinin ya da her ikisinin bayilik sözleşmesi ifadesi kullanmasının o sözleşmenin hukuki niteliğinin bayilik sözleşmesi olduğunu göstermez” şeklinde açıklama yaptığı görülmüştür.
Talimat yoluyla alınan rapor ile mahkememizce alınan rapor arasında çelişki olması nedeniyle 20/01/2022 tarihli duruşmada alınan ara kararı ile ” dosyanın daha önceki bilirkişiler dışında, bir finans uzmanı, bir borçlar hukuku alanında nitelikli hesaplama uzmanı, bir ticaret hukuku alanında nitelikli hesaplama uzmanı, birde tarım makinaları konusunda sektör bilirkişisinden oluşan bilirkişi heyetine tevdi edilerek; Öncelikle her iki tarafın ticari defter ve belgeleri incelenerek, A-Davacının hizmet sözleşmesinden kaynaklı faturaları, B-Diğer sözleşme kapsamında davalıların faturaları , Bu faturaların her iki tarafın ticari defter ve belgelerinde kayıtlı olup olmadığı, ödeme durumları, tarafların defterleri birbirini teyit etmiyor ise nedenini, davacının hizmet sözleşmesinden dolayı alacak/borç durumunu daha sonrada niteliği tartışmalı diğer sözleşmeden kaynaklı alacak/borç durumu – bu sözleşmenin hukuki nitelemesi , sözleşmenin haklı fesih edilip edilmediği, takas beyanının muaccel alacaklar açısından yapılıp yapılmadığı – yapılmış ise faiz ile ilgili davacı tarafın iddiası , niteliği tartışmalı olan diğer sözleşmenin “tek satıcılık” sayılıp sayılmacağı, tek satıcılık ise portföy tazmanatı talebinin değerlendirilerek hesaplamanın yapılması , hizmet sözleşmesinin feshi haksız ise davacının tazminat taleplerinin değerlendirilmesi (müsbet ve menfi zarar ayrımına dikkat edilerek ), ayrıca hem hizmet sözleşmesi hemde niteliği tartışmalı sözleşme nedeni ile kar kaybı (gelir kaybı) taleplerinde yargıtay uygulamasına göre aynı sözleşmenin kurulması için gerekli olan makul sürenin belirlenerek (sözleşmenin bitim tarihine de dikkat edilerek) söz konusu süreye dikkat edilerek hesaplanması ve kar kaybı hesabında davacının yapmaktan kurtulduğu masraflarında dikkate alınarak kar kaybının hesaplanması hususunda gerekçeli ve denetime el verişli rapor hazırlanmasının istenilmesine, ” karar verilmiştir.
28/09/2022 tarihinde sunulan heyet raporu incelendiğinde, ticari defter ve belgelerin incelendiğinde davalı defter kayıtlarına göre davalının davacıdan 587.982,28 TL alacaklı gözüktüğü, davacı defterlerine göre ise davacının davalıya 518.322,84 TL borçlu göründüğünün anlaşıldığını, taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinin esasen birden fazla sözleşmeyi içerdiğini, tarafların bunlarından birisini hizmet diğerini bayilik şeklinde nitelendirdiklerini, 818 sayılı BK’nın 18. Maddesine göre bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın gerçek ve ortak iradeleri esas alınır denildiğinde bayilik , komisyonculuk , simsarlık, fiili tek satıcılık ve acentelik kurumlarından hangisine uygun düştüğünün tespiti için bilirkişiler tarafından bu sözleşmelerin niteliklerinin raporlarının 9,10,11,12,13,14,15 nolu sayfalarında tartıştıkları, somut uyuşmazlık bakımından ise “Taraflar arasında imzalanan 15.03.2018 tarihlin “Hizmet Sözleşmesi” nin fiili uygulamasına ve dosyaya sunulan faturala ve yazışmalara bakıldığında Davacı “ŞİRKET” … … Danışmanlık Ltd. Şti. hem “bayi” hem de bazı işlemler bakımından “simsar” konumundadır. Buna göre Davacı; (i) Davalının (aralarındaki sözleşmede isimlendirildiği şekliyle “MÜŞTERİ”)nin bayisi olarak, Davalı …’ın ürettiği makinaları … ve …’e bağlı Kooperatifler dışında kalan ve kendisinin bulduğu müşterilere satışını yapmakla yükümlüdür. Bu konumda Davacı … …, davalıdan makineleri kendi adına ve hesabına satın alarak üzerine kar koymak suretiyle kendi müşterilerine satmaktadır. Bu husus dosya kapsamına sunulan faturalardan anlaşılmaktadır. Ayrıca ne anılan sözleşmede ne de taraflar arasındaki fiili uygulamada bu işlemlerde Davacı Bayii’e herhangi bir münhasırlık (tekel) yetkisi verildiğine dair bir delile rastlanmamaktadır. Dolayısıyla taraflar arasındaki birinci ilişki tek satıcılık olmayıp klasik bayiilik ilişkisidir. (ii) İkinci olarak sözleşmenin 5, 6 ve devamı maddelerine göre Davacı … …, Davalı …’ı temsil yetkisi olmaksızın Davalı … ile dava dışı … ve bu birliğe bağlı Kooperatifler arasındaki makine satımı sözleşmelerine aracılık etmeyi üstlendiği ilişkidir ki bu ilişki tipik bir simsarlık ilişkisidir. Bu kapsamda Davacı … …’in konumu, taraflar (… ve …) arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlenmek ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazanmaktır. Burada Simsar konumundaki Davacı … …’in bu işe özgülenmiş personelinin ücretleri ile aracılık işlemlerinin giderlerinin Davalı … tarafından ödenmesine ilişkin sözleşme hükümlerinin Simsarlık konumuna herhangi bir olumsuz etkisi yoktur. … sözleşmesinde simsarın tanıtım ve aracılık işlemleri için yaptığı giderlerin müvekkil (…) tarafından ödenmesinin kararlaştırılması mümkündür. Uyuşmazlık konusu olayda da bu şekilde bir uygulama yapıldığı görülmektedir. Taraflar arasında gerek bayilik gerekse simsarlık sözleşmesinden kaynaklanan hesapların tek cari hesap üzerinden yürüdüğü anlaşılmaktadır. Yani taraflar her iki ilişkiye yönelik hesapların ayrı ayrı tutulması yoluna gitmemişlerdir. Bu durum da sözleşmelerin niteliğinde bir değişiklik meydana getirmez. ” şeklinde görüş bildirdikleri, sözleşmenin fesih tür ve sonuçları bakımından ise Sözleşme hukukunda sözleşmenin taraflarından biri sözleşmeyi nedensiz olarak, sözleşmede yazılan geçerli nedenlere dayalı olarak veya haklı nedenlere dayalı olarak feshedebilir. Ya da kanunda sayılan sebeplerin gerçekleşmesi ile (ölüm, iflas, fiil ehliyetinin kaybı gibi) kendiliğinden fesih gerçekleşebilir. Ancak bu fesih türlerinin taraflar açısından farklı sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Kısaca nedensiz fesih, haklı nedene dayalı fesih ve geçerli nedenlere dayalı fesih birbirinden ayrı kavramlardır. Haklı neden denildiğinde acentenin/bayinin kusurlu (genellikle sözleşme ilişkisinin çekilmez hale gelmesini netice verecek boyutta ağır kusur, hileli davranış vb.) davranışı veya acentenin/bayinin açıkça mevzuata aykırılığının bulunması kastedilir. Tarafların bayilik sözleşmesine aykırılık teşkil eden her fiili haklı neden oluşturmaz. Haklı neden, fesih hakkını kullanan taraf bakımından bayilik sözleşmesini devam ettirmesinin dürüstlük kuralları çerçevesinde kendisinden beklenemeyeceği somut olgular durumunu, başka bir anlatımla çekilmezliği ifade eder. Örneğin acentenin/bayinin/tek satıcının sürekli üzerine düşen ödevi yerine getirmemesi, müvekkil adına tahsil ettiği primleri müvekkile göndermemesi veya satın aldığı ürünlerin bedellerini ödememesi, müvekkilin ticari/iş sırlarını başkalarına açıklaması, ticaret yerini diğer tarafın zararına olacak şekilde satış bölgesi dışına çıkarması, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranması, hileli davranışlarda bulunması bu bağlamda gerçeğe aykırı belgeler sunarak
müvekkili/sağlayıcıyı yanıltması, müvekkil ile rekabet oluşturacak davranışlara girmesi v.b. durumlar haklı nedenlerin bazılarıdır. Bu durumda örneğin bayilik/acentelik/tek satıcılık sözleşmesinde belirlenen performans kriterlerini bayiinin sağlayamaması bir fesih nedeni olarak sözleşmede belirlenmiş olsa bile bu haklı nedene dayalı fesih değil, piyasa koşulları da dikkate alındığında en fazla geçerli nedene dayalı fesih olarak kabul edilmelidir. Ancak bayiinin belirlenen performans/satış hedefini, ağır ihmali, ağır kusuru veya hileli işlemler ve uygulamaları sonucu gerçekleştirememiş ise bu durum haklı neden olabilir. Davalı … … Noterliği’nin 18 Ekim 2018 tarihli ve … yevmiye nolu ihtarıyla, 01.09.2018 itibarı ile hem hizmet sözleşmesini hem de satış temsilciliğinden kaynaklanan ticari ilişkiyi tek taraflı olarak sona erdirdiğini Davacı … …’e bildirmiştir. Savunmalarında ise Davacının birlikte belirlenen (sözleşme ekinde de birlikte imza altına alınan) satış hedeflerini tutturamamasını gerekçe göstermiştir. Ancak bu gerekçenin haklı neden olarak kabul edilebilmesi mümkün görünmemektedir. Zira yukarıda teorik kısımda ifade edilen gerek bayiinin gerekse simsarın yükümlülüklerine aykırı bir durum söz konusu değildir. Bu bakımdan Davalı …’ın fesih işleminin haksız fesih kapsamında olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Ancak feshin haksız olması Davacı … …’e denkleştirme talebinde bulunma yetkisi vermez. Zira ne aralarındaki bayiilik sözleşmesi ne de simsarlık sözleşmesi tekel (inhisar) hakkı vermediğinden TTK m.122 kapsamında denkleştirme isteminin (portföy tazminatının) temel koşulu gerçekleşmemiştir. Ancak Davacı … … haksız feshin sonucu olarak diğer taleplerini ileri sürebilir. Buna göre uyuşmazlık konusu ile ilgili aşağıdaki sonuçlara varılabilir:” denilerek raporun sonuç kısmında “Yukarıda arz ve izah edilen gerekçeler, dosyaya sunulan bilgi ve belgeler ile tarafların ticari defterleri üzerinde yapılan incelemeler sonucunda; a. Tarafların ibraz olunan ticari defterlerinin açılış ve kapanış noter tasdiklerinin tam olduğu, HMK m. 222 vd. maddelerine göre ticari defterlerinin sahibi lehinde delil vasfını haiz olduğu hususunun Sayın Mahkemenin takdirinde olduğu, b. Taraflar arasında imzalanan 15.03.2018 tarihli “Hizmet Sözleşmesi”nin, fiili uygulamasına ve dosyaya sunulan faturalar ile yazışmalara bakıldığında “bayilik” ve …’e yönelik işlemler bakımından “simsarlık” sözleşmesi olarak iki sözleşmeyi içerdiği, c. Her iki sözleşmenin de münhasırlık (tekel) yetkisi vermediği, dolayısıyla Davacının TTK m. 122’ye göre portföy tazminatına (denkleştirme istemi) ilişkin talep koşullarının oluşmadığı, d. Davalı …’ ın 01.09.2018 itibarı ile hem sözleşmesel ilişkiyi sonlandırmaya yönelik feshinin haklı nedene dayanmadığı, dolayısıyla feshin haksız fesih niteliğinde olduğu, e. Tarafların defter kayıtları birlikte dikkate alındığında 31.12.2019 tarihi itibariyle Davalının Davacıdan 587.982,28 TL alacaklı olduğu, davacının davalıya verdiği ve menfi tespit talebine konu ettiği çeklerin ibraz tarihleri dikkate alındığında söz konusu hesaba çeklerin de dahil olduğu bu nedenle davacının menfi tespit talebinin yerinde olmadığı, f. Bayilik sözleşmesinin haksız nedenle feshedildiği yönündeki kanaatimiz Sayın Mahkemece de benimsendiği takdirde önceki bilirkişilerin de hesapladığı üzere, davacının fesih nedeniyle mahrum kaldığı 1 yıllık karının 321.900,35 TL mertebesinde olduğu, g. Taraflar arasındaki simsarlık sözleşmesi ilişkisi kapsamında davacının, önceki talimat raporunun 5.3 maddesinde de belirtildiği üzere 6 aylık komisyon gelir kaybına uğramış olduğu ve bu miktarın 20.241,72 TL mertebesinde olduğu, h. Davacının diğer taleplerinin yerinde olmadığı, ” şeklinde görüş bildirdikleri görülmüştür.
Rapora karşı taraflarca itiraz edilmesi üzerine aynı bilirkişi heyetinden ek rapor alınmış, 15/08/2023 tarihli bilirkişi ek raporunda “Dava dosyası ve ekleri, dosyaya sunulan bilirkişi raporları, tarafların ticari defter kayıtları, her türlü belge ve taraflar arasında akdedilen sözleşme, kök raporumuz ve rapora karşı tarafların beyan ve talepleri incelenmiş ve değerlendirilmiş olup, Teorik inceleme ve değerlendirmelerimize ilişkin kök raporumuzda sunulan görüşlerimizde bir değişiklik bulunmadığı, bu nedenle ek raporda tekrar bir değerlendirmeye ihtiyaç duyulmamakla beraber kısaca ifade etmek gerekirse; Gerek davacı gerekse davalı tarafın itiraz dilekçelerinde bilirkişinin yasal olarak hukuki değerlendirme yapamayacağı, kaldı ki yapılan hukuki nitelemenin de isabetli olmadığı ifade edilmiştir. Bilirkişinin yasal olarak hukuki değerlendirme yapamayacağı doğru olmakla beraber Davacının TTK m. 122 çerçevesinde portföy tazminatı (denkleştirme istemi) talebinde ve diğer müsbet/menfi zarar talebinde
bulunduğu dikkate alındığında bunun varlığı ve miktarının belirlenebilmesi için kaçınılmaz olarak taraflar arasındaki ilişkinin nitelendirilmesi gerekmiştir. Kuşkusuz yapılan nitelendirmenin isabetli olup olmadığı hususu Sayın Mahkemenin takdirinde olup denetimini de yine Sayın Mahkeme yapacaktır. Dolayısıyla kök rapordaki hukuki değerlendirme ve nitelemememiz sadece taraflar arasındaki borç/alacak iddiasının ortaya çıkarılmasına yönelik bir araç niteliğinde olup, değerlendirmeye alınıp alınmayacağı hususunu Sayın Mahkemenin takdirine havale ederek: 1-) Tarafların defter kayıtları esas alındığında davacı kayıtlarına göre davacının davalıya 518.322,84 TL borçlu olduğu, Davalının kayıtlarına göre ise Davalının Davacıdan 31.12.2019 tarihi itibariyle 587.982,28 TL alacaklı olduğu görülmektedir. Taraf defterleri arasındaki hesap farkının yukarıda izah edildiği şekilde olduğu, 2-) Taraflar arasında imzalanan 15.03.2018 tarihli “Hizmet Sözleşmesi” nin, fiili uygulamasına ve dosyaya sunulan faturalar ile yazışmalara bakıldığında “bayilik” ve …’ e yönelik işlemler bakımından “simsarlık” sözleşmesi olarak iki sözleşmeyi içerdiği, 3-) Her iki sözleşmenin de münhasırlık (tekel) yetkisi vermediği, dolayısıyla Davacının TTK m. 122’ye göre portföy tazminatına (denkleştirme istemi) ilişkin talep koşullarının oluşmadığı, 4-) Davalı …’ ın 01.09.2018 itibarı ile sözleşmesel ilişkiyi sonlandırmaya yönelik feshinin haklı nedenle fesih olarak nitelendirilemeyeceği, ancak sözleşmede (ve eklerinde) belirlenen performans kriterlerini Davacının yerine getiremediği iddiasıyla yapılan feshin sözleşmede belirlenen fesih nedenine dayalı fesih olarak nitelendirilebileceği (sözleşmesel nedenlere dayalı fesih), 5-) Tarafların defter kayıtları birlikte dikkate alındığında 31.12.2019 tarihi itibariyle Davalının Davacıdan 587.982,28 TL alacaklı olduğu, davacının davalıya verdiği ve menfi tespit talebine konu ettiği çeklerin ibraz tarihleri dikkate alındığında söz konusu hesaba çeklerin de dahil olduğu (çeklerin bedelleri ödenmediği için defterlerde buna ilişkin kayıtların yer aldığı) bu nedenle davacının menfi tespit talebinin yerinde olmadığı, 6-) Sayın Mahkemece Bayilik sözleşmesinin haksız nedenle feshedildiği yönünde bir değerlendirme yapıldığı taktirde; önceki bilirkişilerin de hesapladığı üzere, Davacının fesih nedeniyle mahrum kaldığı 1 (bir) yıllık karının/kar mahrumiyetinin 321.900,35 TL mertebesinde olduğu, ancak sözleşmenin süreli olduğu ve bu hesaplamada sözleşmenin bitim süresinin esas alınması gerektiği, bu takdirde taraflar arasındaki sözleşmenin 15.03.2018 tarihinde imzalandığı ve süreye göre 15.03.2019’da sona ereceği ancak Davalının sözleşmeyi olağan süresinden önce 18.10.2018 tarihinde feshettiği dikkate alındığında sözleşmenin olağan süresinden yaklaşık 4 ay 27 gün önce sonlandırılmış olduğu, buna göre kıstelyevm hesabıyla Davacının tazminat alacağının 131.442,64 TL olarak hesaplanabileceği, 7-) Taraflar arasındaki simsarlık sözleşmesi ilişkisi kapsamında davacının, önceki talimat raporunun 5.3 maddesinde de belirtildiği üzere 6 aylık komisyon gelir kaybına uğramış olduğu ve bu miktarın 20.241,72 TL mertebesinde olduğu, 😎 Davacının diğer taleplerinin yerinde olmadığı, ” şeklinde sonuca vardıkları görülmüştür.
Toplanan tüm deliller, alınan bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde taraflar arasında varlığı uyuşmazlık konusu olmayan ve yazılı olarak yapılan hizmet sözleşmesi bulunduğu ayrıca diğer sözleşmenin taraflarca farklı nitelendirilmesine rağmen bayilik sözleşmesi niteliğinde olduğu ancak bu sözleşme ile ilgili yazılı bir metin yapılmadığı, her iki sözleşmenin birbirine bağlı olduğu ve iç içine girdiği, davalı tarafça 18/10/2018 tarihli ihtarname ile hizmet sözleşmesindeki hedeflere ulaşılamaması nedeniyle sözleşmenin feshedildiği, bu feshin haklı olup olmadığı değerlendirildiğinde ise sözleşmenin ekinde ek-1 ile satış hedeflerinin yer aldığı bu belgede aylar itibariyle 2018 yılı için satış elemanı sayısı, ziyaret adedi sayısı ve sipariş (Milyon TL)nin belirlendiği, davalı tarafın fesih ihtarnamesinde davacının hedeflerinin altında kaldığını iddia edildiği, alınan bilirkişi raporlarında da özellikle ikinci bilirkişi raporunda davacının kendi ticari defter ve belgelerine göre satış hedeflerinin altında olduğunun tespit edildiğini, dolayısıyla hizmet sözleşmesinin feshinin haklı olduğu sonucuna varılmıştır. Davacı taraf davalıya vermiş olduğu çekler itibariyle borçlu olmadığını iddia etmiş ise de alınan bilirkişi raporlarına göre davacı tarafın hizmet sözleşmesinden kaynaklı olarak kendi ticari defter ve belgelerine göre davalıdan 411.528,19 TL alacaklı olduğu, bayilik ilişkisinden kaynaklı olarak ise davalıya 929.851,03 TL borcunun bulunduğu, ikisi mahsup edildiğinde davacının davalıya 518.322,84 TL borcunun bulunduğu,
davalının defterlerine göre ise davalının davacıdan 587.982,28 TL alacaklı olduğu, dava konusu çeklerin davalı tarafından bankaya ibraz edildiği ancak karşılığının olmadığı nedeniyle ödenmediği, dava tarihi itibariyle hem davacı defterlerine göre hem de davalı defterlerine göre davacının davalıya borcunun bulunması nedeniyle davacının 3 adet çek nedeniyle borcunun bulunmadığına yönelik talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Hizmet sözleşmesinin yukarıda da belirtildiği üzere haklı feshedildiği sonucuna varılması nedeniyle hizmet sözleşmesine dayalı olarak davacının gelir kaybı ve zarar talebinin reddi gerekmektedir. Ayrıca davacı taraf haksız fesih iddiasına dayalı olarak hem müspet zararını hem de menfi zararını istemiştir. Menfi zarar ve müspet zararın birlikte istenmesi mümkün değildir. Kaldı ki mahkememizce varılan sonuca göre davalının hizmet sözleşmesinin feshi haklı nedene dayanmaktadır. Davacı taraf bayilik sözleşmesi nedeniyle portföy tazminatı talebinde bulunmuştur. Bayilik sözleşmesi taraflar arasında yazılı yapılmamış olup tüm dosya kapsamına göre davacının tek satıcı olmaması nedeniyle (davacı vekili 15/03/2021 tarihli dilekçesinin son kısmında davalının da …’e doğrudan satış yapma yetkisi olduğunu bildirmesi nedeniyle tek satıcılık söz konusu değildir.) portföy tazminatı istemesi mümkün değildir. Tüm bu nedenlerle davacının davasının aşağıdaki şekilde reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacının menfi tespit talebinin reddine,
2-Davacının hizmet sözleşmesinin haksız fesih edildiği iddiasına dayalı gelir kaybı alacağına yönelik davasının ve yine zarar nedeniyle tazminat isteminin reddine,
3-Davacının diğer sözleşmeden kaynaklanan taleplerinin reddine,
4-Davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden 68.132,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan 100,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde resen yazı işleri müdürünce ilgilisine iadesine,
8-Zorunlu Arabuluculuk Kapsamında Adalet Bakanlığı Bütçesinden ödenen 1.320,00 TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
9-Bu dava sebebiyle 269,85 TL karar ve ilam harcı alınması gerektiğinden peşin alınan 7.579,00 TL’den mahsubu ile fazla alınan 7.309,15 TL’nin karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde … Mahkemesine İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 26/10/2023

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır

¸
¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır