Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/232 E. 2018/1074 K. 05.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO :2018/232 Esas
KARAR NO:2018/1074

DAVA:Yargılamanın İadesi
DAVA TARİHİ:14/03/2018
KARAR TARİHİ:05/10/2018

Taraflar arasında görülen davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil … diğer vekil Av. … aracılığı ile mahkemeye verdiği dava dilekçesinde; davalı … tarafından …. İcra Müdürlüğünün … Esasında takibe konulan 19.09.2001 tanzim, 30.06.2008 vade ve 88.546,00 Avro bedelli senedi; senet lehtarı diğer davalı …’a 08.03.2005 tarihinde ödediğini ancak ödemeye rağmen takibe konulan konulan iş bu senetten ötürü menfi tespit talebinde bulunduğunu, davalı … ise cevabında; 08.03.2005 tarihli 88.546 Avro bedelli ödemenin aslını mahkeme kasasına sunduğunu, 19.09.2001 tanzim, 30.06.2002 vade ve 86.200 Avro bedelli senede istinaden alındığını ileri sürerek davanın reddini talep ettiğini, mahkemece ilk kararında davayı kabul ettiğini ancak Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 08.03.2005 tarihli ödemenin mahkeme kasasına sunduğu 30.06.2002 vadeli senet için yapıldığını ispat ettiği ve davaya konu senedin bu hali ile ödendiğinin kanıtlanamadığını belirterek kararı bozduğunu, mahkemece karara uyulduğunu ancak bu kez % 40 tazminata karar verilmediğinden kararın tekrar bozulduğunu ve mahkemece yine bozmaya uyarak % 40 tazminatla beraber davayı reddettiğini, …esasla davanın nihayete erdiğini ve kararın kesinleştiğini, davalı …’ın 08.03.2005 tarihli ve 88.546 Avro miktarlı havaleyi 30.06.2002 vadeli senede istinaden aldığını, davacı müvekkilinin evrakın üzerini kestiğini bu haliyle gelen fax metninde bahsi geçen “senedi iptal ediyorum” ibareli beyanının da mahkeme kasasına sunduğunu, 30.06.2002 vadeli senede ilişkin olduğunu iddia ederek mahkemeyi ve adaleti yanılttığını, anılan tarihte müvekkilinin …’da ki ofisine gönderilen faksın silik çıkması hasebiyle fax metninin oıjinaline ulaşılamadığını, bu dilekçe verilene kadar davalı …’ın 02.12.2011 tarihli cevap dilekçesinin ekinde; içeriğinde “30.06.2002 vade ve 86.200 Avro bedelli senedin üzerinin çarpı işareti ile çizildiği ve alt kısmına senedi iptal ediyorum, orjinal senedi göndermem için bana adresi faksla” ibaresinin yazılı olduğu evrakı sunduğunu, davalı … yine cevap dilekçelerinde 03.08.2005 tarihli 88.546 Avro bedelli ödemeyi de bu senede istinaden aldığını ve anılan faks beyanını da bu senede istinaden gönderdiğini belirttiğini, gerek Yargıtay gerekse mahkemenin de bu beyana itibar ederek davayı reddettiklerini, davalının 02.12.2011 tarihli cevap dilekçesi ekinde sunduğu bu faks metninin aslının davalıda olduğunu, fotokopisini davalı vekilinin sunduğunu, müvekkiline gönderilen bu faksın silik çıkması hasebiyle üst kısımda yer alan gönderici ve alıcı numaralan ile faks tarihinin görülmediğini, iş bu dilekçe ekinde haricen davalı yandan elde edilen gerçek faks metninin sunulduğunu, faksa bakıldığında faksın gönderilme tarihinin 05-Mart-2005 (05.03.2005) olduğunun görüleceğini, bu tarih baz alındığında davalı iddiasına ve_ savunmasına göre ödemeyi almadan senedi iptal ettiği anlamının çıktığını, nitekim ödemeyi 08.03.2005 tarihinde aldığını, davalıya 08.03.2005 tarihinde ödeme yapıldığında 30.06.2002 vadeli senedin zaten iptal edilmiş olduğunu, bu hususun alenen ortada olduğunu, nihayetinde davalının tevilli ikrarına bu sebeple itibar edilemeyeceğini, ayrıca ödeme alınmadan senedin iptal edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dolayısıyla davalının 88.456 Avro’yu 30.06.2002 vadeli senede istinaden aldığı noktasındaki beyanı faksın silik çıkması ve oıjinali davalıda olan evrakın mahkemeye sunulmaması ve bu hususta yanıltıcı ve hileli beyanlara başvurulması hasebiyle itibar gördüğünü, bu aşamada ele geçirilen bu evraktan da anlaşılacağı üzere gerçek davalının izah ettiği gibi olmayıp aksine 30.06.2002 vadeli senet iptal edildikten üç gün sonra 88.546 Avro’nun davalıya gönderildiğini, davalı bu ödemeyi kabul ettiğine ve müvekkilin davalıya başkaca bir borcu olmadığına, açıklamasız havalelerin de mevcut borcun tasfiyesine izafeten olacağı kaide kabul edildiğinden ötürü takibe konulan senedin ödendiğini, davalı var olan bir belgenin görülmemesi için hileli yollara başvurduğunu, Yargıtay ve mahkemenin açıklama yapılmadan gönderilen havalenin mevcut bir borcun tasfiyesine yönelik yapılacağı kanaati ile davayı reddettiklerini, zira davalı beyanına itibar eden mahkeme ve Yargıtayın 08.03.2005 tarihli havale yapılırken iki tane senedin olduğunu ve hatta davalının mahkeme kasasına sunduğu senet vadesinin daha eski tarihli oluşunu, davalının tevilii ikra yorumlayarak anılan ödemenin 30.06.2002 tarihli senede ilişkin olduğu yolundaki beyana itibar ettiklerini aynı düşünce ile gelinen aşamada 08.03.2005 tarihli havale yapıldığında davalının mahkeme kasasına sunduğu ve 30.06.2002 vadeli senet zaten iptal edilmiş olacağından ödeme tarihinde geçerliliğini koruyan sadece takibe konulan senet olduğundan ve açıklamasız havalenin ancak mevcut bir borcun tasfiyesine yönelik olacağı kanaati ile yeni izahatları ve belgeleri karşısında dosyanın yeniden ele alınması gerektiğini, ulaşılamayan delillerin yokluğu nedeniyle müvekkilinin ödediği borcunu icra marifeti ile tekrar ödendiğini, kanun düzenlemesi nezdinde sundukları faks metninde faksın üst kısmında yer alan faks numarası ve faks tarihini de içerecek şekildeki evrakın dosyada olmaması, ilk dava dosyasında silik kısmı ile bulunması ve bunun kesilmiş olarak sanılması, davalının dilekçelerinde anılan faks içeriğini kabul etmesi de nazara alındığında evrakın yeni ve dolaylı olarak ikrar edilmiş bir delil olduğu şüphesiz olduğunu, kaldı ki davalının kendi gönderdiği faksın faks raporu ile beraber çıktısını küçülterek dilekçe içeriğine yerleştirmesi ve bu hali ile ortalama bir dikkat ile görülmemesi …m.375/l-h’nin düzenlediği üzere hile teşkil etmektedir. Nitekim Yargıtay kararları nazara alındığında burada kastedilen hilenin mahkemeyi yanıltmaya matuf her nevi işleme hasredildiği ve geniş yorumlanması gerektiğinin görüleceğini, aynı şekilde çektiği faksı kabul eden davalının faks raporunu her an alarak mahkemeye sunma imkanı ve inisiyatifinin olması, gönderilen faksın silik çıkmasının mazur görülebileceği ve müvekkilinin kusuru olarak yorumlanamayacağı nazarında yasal koşulların oluştuğunu belirterek, sonuç olarak; yargılamanın iadesi taleplerinin kabulüne, kesinleşmiş mahkeme kararının kaldırılmasına, yapılacak yargılama ile davanın ve dava dilekçesinde sıralanan taleplerin kabulüne, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının iddia ettiği gibi henüz yeni ortaya çıkmış bir belgenin söz konusu olmadığını, davacının değerlendirilmiş bir belgeyi ve kesin hükme bağlanmış bir uyuşmazlığı tekrar tartışmaya açmak istemediğini, davacının önceki vekili Av….’nın mahkemeye sunulan faks metninin aynısını yani … +… başlıklı faksı mahkememizce … E sayılı dosyada yapılan 05.12.2011 tarihli celse 4 nolu ara karar gereği … ()Asliye Hukuk Mahkemesi’nden muhabere yaptığı bila tarihli dilekçesinin ekinde dosyamıza sunduğunu, başka vekilin dosyayı karıştırırken buldum hemen dava açmış diye mahkemeyi ve kendilerini boş yere uğraştırdığını, davacı yan elinde olan belgeyi yeni öğrenmiş gibi lanse ettiğini, halbuki 2011 yılında mahkemeye sunduğunu, 3 aylık hak düşürücü sürenin yıllar önce dolduğunu, HMK md. 375/1 “aşağıdaki sebeplere dayanılarak yargılamanın iadesinin talep edilebileceğini, yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması” hükmünü havi olduğunu, işbu davanın tekrar görülebilmesi için gerekli ön koşullardan biri aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edemediği bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olmasıdır. davacının , her ne kadar dava dilekçesinde; müvekkilinin 02.12.2011 tarihli dilekçesi ekinde ibraz ettiği ve içeriğinde 30.06.2005 tarihli vade ve 86.200,00- Euro bedelli bononun çizildiği ve iptal edildiği anlaşılan ve altında da “senedi iptal ediyorum. Orijinal senedi göndermem için bana adresi faksla” yazılı olan belge fotokopisinin okunamadığını, şu aşamada ortaya çıktığını iddia ettiği bir kopyasında faksın gönderim tarihinin 05 MART 2005 olarak yazdığını ve bu nedenle gönderim tarihinin henüz okunabilmesi nedeni ile yeniden yargılama yapılması gerektiğini beyan ve iddia etmişse de bu husus maddi gerçekten ve dava dosya münderecatından uzak olduğunu, müvekkilce dava dosyasına sunulan dilekçeler ekinde yer alan faks fotokopisinde belgenin gönderim tarihi … …” olarak açıkça belli olup bu hususun ne mahkemece ne de Yüksek Mahkeme’ce okunamayan bir belge
olmadığını, yerel mahkemece kurulan ilk hükümde müvekkili aleyhine davanın kabulüne karar verildiğini, müvekkilince yapılan 09.05.2012 tarihli temyiz başvuru dilekçesinin 6. Sayfasında dahi dosyada yer alan faks fotokopisine açıklamalı ve şablonik olarak tekrar yer yerildiğini, tek başına 09.05.2012 tarihli temyiz başvuru dilekçesinden dahi gönderim tarihinin … (…) olduğunun okunabildiğini ve anlaşılabildiğini, sanki bu belge henüz ortaya çıkmışçasına ya da belgenin okunaklı sureti sanki henüz elde edilmişçesine yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunan davacının dosya münderecatına hakim olmadığı ve yapmış olduğu başvuru ile değerlendirilmiş bir belgeyi ve hakkında kesin hüküm kurulmuş bir uyuşmazlığı tekrar çekişmeli hale getirmeye çalıştığını belirterek, davacının yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi ile yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini savunmuştur.
Diğer davalı … 05/04/2018 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacının iddia ettiği gibi yeni bir delil elde edilmesi ve bu delilin de yeni öğrenilip hemen süresi içinde yargılamanın yenilenmesi dilekçesi verilmesinin söz konusu olmadığını, bahsi geçen faks metninin dosyada mevcut olduğunu, mahkemece Yargıtay’ca incelendiğini, davacının sürekli farklı fakslar oluşturarak mahkemeyi aldatmaya çalıştığını, davacının elinde olan belgeyi yeni öğrenmiş gibi lanse ettiğini, halbuki, 2011 yılında mahkemeye sunulduğunu, bu nedenle 3 aylık hak düşürücü sürenin yıllar önce dolduğunu, yargılamanın yenilenmesi isteminin öncelikle süre yönünden usulden red edilmesi gerektiğini, davacı yanın iddia ettiği belgenin müvekkili tarafından verilmediğini, işbu davanın yeniden görülebilmesi için gerekli ön koşullardan birinin aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edemediği bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması gerektiğini, davacı tarafın ortaya atılan iddia yeni bir belgenin ortaya çıkması halinin değil, dosya kapsamında daha önceden de mevcut olan belgelerde yer alan tarihler üzerinden yapılan mantıki çıkarım olduğunu, işbu davanın 2009 yılında menfi tespit davası olarak açıldığını, daha sonra borcun ödendiğini ve istirdat davasına dönüştüğünü, İİK. M.72/7 gereği istirdat davası açma süresi ödeme tarihinden itibaren 1 yıl olduğunu, ödemenin üzerinden 5 yıldan fazla süre geçtiğini, istirdat davası açmak için zorunlu olan 1 yıllık hak düşürücü sürenin çoktan dolduğunu, davanın süre yönünden usulden reddinin gerektiğini, kesinleşen dosya kapsamında diğer davalı tarafından dosyaya sunulan orjinal faks belgesinde gönderim tarihinin ” … … ” olarak açıkca belli olduğunu, faks metni incelendiğinde her türlü şüpheden uzak, somut ve objektif bir belge olma vasfını haiz olmadığının çok açık olduğunu, yargılamanın başından bu yana davacı tarafça gerek mahkememizce, gerekse de İcra Hukuk Mahkemesine sunulan toplamda 3 belgenin hepsinin de birbirinden farklı olduğunu, belgelerin gerçeği yansıtmadığını, davacı yanın …. İcra hukuk Mahkemesinde de … E., … K. sayılı dosyası ile ödeme nedeni ile takibin iptali davası açıldığını, davanın 13.11.2009 tarihinde red olunduğunu, davacının o dosyaya da farklı bir faks metni sunduğunu, takibe konu olan evrakın bir bono olduğunu, kıymetli evraklarda hak senetten bağımsız olarak ileri sürülemeyeceği için senedi elinde bulunduran kişiye karşı senedin ödendiği yazılı bir delil olmaksızın iddia edilemeyeceğini, kambiyo hukukuna göre, kabul anlamına gelmemekle birlikte, senedi diğer davalıya ödediği halde senedi geri almayan kişinin bu ihmalinin sonucuna katlanmak durumunda olduğunu belirterek, onuç olarak, dava değerinin % 40 dan aşağı olmamak üzere davacı yanın teminat göstermesini, davacının talebinin reddi ile dava değerinin % 40 ‘ından aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini savunmuştur.
Mahkememizin… E., … K. sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde; davacı tarafından icra takibine konu 19/09/2001 keşide tarihli 30/06/2008 vade tarihli 88.546,00-Euro bedelli bononun davacı tarafından boş bir şekilde davalı …’a verildiği ve bononun anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiası ile açılan menfi tespit davasında; ödemeye ilişkin olarak dosyaya sunulan 08/03/2005 tarihli ödeme dekontunun başka bir bonoya 19/09/2001 tanzim tarihli 30/06/2002 vade tarihli ve 86.200- Euro bedelli bono için verildiği kabul edilerek dava konusu bononun tarafların anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu yazılı delille ispat edilemediğinden davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
HMK.’nun 375. maddesinde yargılamanın iadesi sebeplerinin tek tek bentler halinde sınırlı şekilde sayıldığı, belirtilen hiç bir sebebin iş bu mahkeme dosyasında yargılamanın iadesi sebeplerinden sayılamayacağı, davacı vekilince talebe dayanak yapılan dava konusu senede istinaden yapıldığı iddia olunan 05/03/2005 tarihli faksın mahkememizin… Esas – … Karar sayılı Yargıtay onaması ile kesinleşmiş ilamında ve dosya kapsamında değerlendirilmiş bulunan hususlar olduğu, ileri sürülen sebeplerin kanunda yazılı sebeplerden olmadığı, mahkemenin yargılamanın iadesi talebinin esasa girilmeksizin usulden reddine dair kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, idare vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği kanaatiyle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-HMK 375 ve 379 maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesi isteminin REDDİNE,
2-Alınması gereken 35.90-TL red harcının davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4- Davalılar kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca uyarınca hesap ve takdir olunan 2.180, 00- TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafça yatırılan gider avansından arta kalan kısmı karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı kararın tebliğden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize yada mahkememize gönderilmek üzere başka yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır