Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1094 E. 2023/241 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/1094 Esas
KARAR NO : 2023/241

DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
DAVA TARİHİ : 23/11/2018
KARAR TARİHİ : 30/03/2023

DAVA: Davacı vekili mahkememize ibraz etmiş olduğu dava dilekçesinde, Müvekkili … ile …’in 08.01.2018 tarihinden itibaren faaliyet gösteren, …’ni kurduklarını, bu şirketin faaliyet konusunun, müşterilere fizyoterapi hizmeti ve aletli pilates dersi hizmeti verilmesi olduğunu, Fizyoterapi hizmetinin, şirket kuruluşundan itibaren müdür ortak …’in eşi … tarafından verildiğini, ilgili şirketin tek imza yetkilisi olarak müdür sıfatıyla ortak … görevlendirilmiş olup ortağın yönetim görevi devam ettiğini, müvekkili tarafından yapılan kontroller esnasında şirket işleyişinde bir takım usuülsüzlüklerin tespit edildiğini, müvekkili tarafından bu usulsüzlüklerin öncelikle şifahen ortağa bildirildiğini ancak sonuç alınamadığını, müvekkili tarafından, önce şifahen ve mail yolu ile, ortaklıkla ilgili alınması gerekli bazı kararların olduğunun beyan edildiğini, müvekkilinin buna ilişkin Avukat yardımı alarak bir kısım sözleşme düzenlettiğini ve elektronik posta yolu ile ilgili ortağa ilettiğini, ancak diğer ortak tarafından sözleşmelerdeki hususlar sözlü olarak değerlendirilmek istenip imzadan imtina edildiğini, müvekkilinin, şirket düzeni ile ilgili uzun zamandır süregelen şikayetlerinin olduğnu, TTK 636/3 maddesine göre Haklı sebeplerin varlığında, her ortağın mahkemeden şirketin feshini isteyebileceğini, Mahkemenin, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebileceğini, müvekkilinin şirketin feshini istemesindeki haklı sebepler sıralandığında a-müvekkilinin karşı çıkmasına rağmen şirket müdürü … sigortasız işçi çalıştırdığını, …’e yapılan 5.000,00 TL maaş ödemesinin asgari ücrete tekabül eden kısmının banka yoluyla , bakiye kısmının ise …’in müşterilerden aldığı ödemelerin yatırdığı bireysel hesabından ödendiğini, fakat SGK’ya maaşının asgari ücret üzerinden bildirildiğini, sigorta primlerinin de asgari ücret üzerinden ödendiğini, bir süre sonra SGK’ya işten çıkışı bildirilen …’in bu dönemde sigortasız olarak …’te fizyoterapi hizmeti vermeye devam ettiğini, şirket muhasebecisine verilen talimattan müvekkilinin haricen öğrendiğine göre de 1 Kasım 2018 tarihi itibari ile tekrar şirket çalışanı olarak sigortaya bildiriminin yapıldığını, müvekkilinin, ticari faaliyetinin devam ettiği …’e gidiş gelişlerinin önlenmesi amacıyla müdür ortak tarafından şirketin giriş kapısının anahtarı değiştirilmiş olup, müvekkilinin uzun uğraşlarla anahtar kopyasını tekrar alabildiğini, 29 Ekim 2018 tarihinde şirkete gittiğinde, hiç tanımadığı … isimli çalışanın müşterilere pilates dersi verdiğini gördüğünü, durumu müdür ortak …’e sorduğunda ise, müvekkiline gönderdiği mailde iddialarını destekler şekilde ilgili çalışanın deneme süresinde olduğundan bahisle sigorta girişinin yapılmadığını beyan ettiğini, müdür ortağın bu vesile ile müvekkilinin karşı çıkmasına rağmen sigortasız işçi çalıştırdığını kendi beyanıyla yazılı olarak kabul ettiğini, yine 31 Ekim 2018 tarihinde sigortasız çalışan …’in, müvekkilinin …’te bulunduğu 1 saat civarı zaman diliminde 3 hastaya fizyoterapi hizmeti verdiğini, 29 Ekim ve 31 Ekim 2018 tarihinde müvekkilinin şirketteki sigortasız çalışanların verdikleri hizmete ilişkin güvenlik kamerası kayıtlarını mahkemeye sunacaklarını, müvekkilinin bu durumla ilgili ciddi endişeleri olduğunu, özellikle sağlık ve spor alanında hizmet veriliyor olması nedeniyle, iş kazası, yaralanma gibi durumlardan işverenin sorumluluklarının ağırlığının bilincinde olan müvekkilinin, bir de bu sorumluluğa sigortasız bir çalışanın sebebiyet verebileceği ihtimali ile büyük endişe yaşadığını, b-Müvekkilinin şirketin gelir gider durumu ile ilgili talebine rağmen bilgi verilmediğini ve müvekkiline gelirden payının ödenmediğini, Müvekkilinin, 2018 yılı Ocak ayında ticari faaliyete başlanan …’ten dava tarihi olan 19 Kasım 2018 tarihine kadar tek bir kuruş dahi gelir sağlayamadığını, bu durumun banka kayıtları ile ve müvekkiline müdür ortak … tarafından gönderilen yazışmalarla sabit olduğunu, müvekkilinin esas uzmanlık alanının farklı bir iş kolunda da olması nedeniyle ve aralarındaki eski dostluğa dayanan güven ilişkisiyle yönetim görevini …’de bırakılmışsa da müdür ortak … müvekkilininin güvenini ve görevini kötüye kullandığını ve şirket gelirinden müvekkilininin payına düşen kısmı, talebine rağmem müvekkiline ödemediğini, c-…’in İmza yetkisini aşan işlemler yaptığını ve imzaladığını müvekkili ve …’in, …’e Beyoğlu 3. Noterliği’nin 01.02.2018 tarih ve 02841 yevmiye nolu vekaletnamesi ile, telefon aboneliği, … abonelik, vergi işleri, hesap açma, para çekme, cep telefonu ile ilgili işlemleri yapması yetkilerini içeren vekaletname çıkarıldığını, işbu vekaletnamenin işe alım, işten çıkarma, staj belgesi imzalama vs yetkilerini içermemesine rağmen, …’in … isimli… Üniversitesi’nde okuyan öğrencinin staj belgesini imzaladığını, müvekkilinin bu durumdan tesadüfen haberdar olduğunu, … tarafından imzalanan staj belgesinin ıslak imzalı bir örneğinin müvekkilinde bulunduğunu, talep halinde Sayın Mahkeme’ye sunulacağını, d-Şirket gelirlerine fatura kesilmediğini, müşteri bilgilerinin, kayıtlarının eksik yapıldığını, müvekkilinin ortağı olduğu davalı şirketin, Ocak 2018 tarihinden itibaren kayıtdışı gelir sağladığını ve müşterilerine fatura kesmemediğini, diğer ortak …’in kararı ve talimatıyla, fizyoterapi ve pilates derslerinden elde edilen gelirin, …’in eşi …’in bireysel hesabında biriktirildiğini müvekkiline söylemiş ise de, müvekkilinin gerçek müşteri sayısı ve elde edilen geliri kontrol etme imkanı bulunmadığını, … işyerine gelen müşterilerden aldığı ödemeleri, günlük tahsilat raporlarına işlediğini ve para makbuzu kullanmadığını, ancak müvekkilinin …’in işbu raporlara yazdığı ödemeden daha fazlasını tahsil ettiğini, bir kısım müşterinin ödemelerini günlük tahsilat raporlarına işlemeksizin elden nakden teslim aldığını veya tahsil ettiği ödeme ile raporda yazdığı ödeme miktarının uyuşmadığını, tahsil ettiği miktarı olduğundan az raporlayabildiğini, bu şekilde ödemeleri şirkete bilgi vermeksizin kendi uhdesinde tuttuğunu düşündüğünü, … tarafından bazı kimselere ise arkadaş, akraba veya çocuğun öğretmeni olduklarından bahisle veya barter sözleşmesi ve sair başlıklar altında müvekkilinin bilgisi ve onayı olmaksızın ücretsiz hizmet verildiğini, tüm bu hususların tespiti için … ve eşi …’in hesap dökümlerinin incelenmesi talep ettiklerini, gelirler kayıt dışı olarak bireysel hesapta toplandığından, örneğin gün içerisinde gelen 10 müşterinin 3 müşteri olarak banka hesabına yatırılmış olma ihtmali bulunduğunu, veya müşteriden örneğin 200,00 TL olarak tahsil edilen ücretin hesaba 100,00 TL yatırılmış olması halinde de müvekkilinin bu durumdan haberdar olmasınin mümkün olmadığını, e-Müdür Ortak …’in … adresini akşamları ve haftasonları başkalarına kullandırması, müvekkili ile davalının ortak olduğu … şirketinde haftasonu çalışma olmamasına karşın, müvekkilinin kamera kayıtlarında haftasonları başka fizyoterapistlerin şirkette hasta aldıklarını gördüğünü, Müdür ortağın bu durumla ilgili müvekkiline herhangi bir bilgi verilmediğini, başka fizyoterapistlere ofisin haftasonları kullandırılması karşılığında, bu kişilerden kira bedeli , komisyon vs. başlıklar altında ödeme yapılmış olmasının muhtemel olduğunu, ancak müdür ortağın bu konuda da müvekkiline bilgi vermemesi nedeniyle , müvekkilinin bu kişilerden ödeme alınıp alınmadığı ile ilgili bir bilgisi bulunmadığını, bu kişilerin …’te hastalara fiztoterapi hizmeti verdikleri esnada sosyal paylaşım sitesinden yayınladıkları fotoğrafların sunulduğunu, müvekkilinin kamera kayıtlarında gördüklerini müdür ortağa sorduğunda, ortağın kendisine “.., bu kişiler sen fizyoterapist olmadığından, … çatısı altında ortak bir iş geliştirme projesinin içinde olmak istemiyorlar, bu nedenle ben onlarla yeni bir ortaklık ilişkisi içinde olup … ile ilgilenmeyeceğim, ayrıca bu konulardan dolayı Demet ile de anlaşmazlık içerisine girdim ve aile huzurumuz bozulduğundan Demet’le de artık çalışmak istemiyorum, …’i Demet’e bırakmak istiyorum..” dediğini, Dilekçede başından itibaren ifade edildiği üzere müdür ortak …’in, …’i eşi …’le kurup yönettikleri bir şirketmişçesine hareket ettiğini ve müvekkilini yok saydığını, müdür ortak … http: //www … .com /İzt-seckin-piskin/ adresindeki özgeçmiş bilgilerinde “2017 senesinde … & …’i meslektaşı olan eşiyle birlikte kurdu.” şeklindeki cümlesinin de iddialarını desteklediğini, … ayrıca, bu kişilerle …’te kendi ortak işleri için toplantılar yaptığını ve bu toplantılara ilişkin görüntüler sosyal paylaşım sitesinde paylaştığını Müdür ortak … ve eşi …, şirket kuruluşundan itibaren sanki şirket kendilerine ait gibi davrandıklarını, müvekkilinin şirketin gelir gider durumuyla alakalı bilgilendirmediklerini ve müvekkilinin bilgi alma teşebbüslerini de engellediklerini, ayrıca müvekkilinin şirket gelirinden payına düşen kısmını kendi uhdelerinde tuttuklarını, Limited Şirketlerin ortaklar arasındaki güvene dayalı olarak kurulan ticari şirketler olduğunu, yaşanan tüm bu gelişmeler sonrasında, müvekkilinin ortağına güveni kalmadığını, artık bu şartlar altında şirketin devamının mümkün olmadığından, TTK 636/3 hükmü gereğince, haklı nedenlerden dolayı şirketin feshine, bu talepleri uygun görülmezse müvekkili ortağa payının gerçek değerinin ve şirketin kuruluş tarihinden fesih tarihine kadar olan şirket gelirlerinden müvekkilinin payına düşen kısmın müvekkiline ödenmesi ve müvekkili ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde, Müvekkili şirketin 08.01.2018 tarihinde davacı … ile dava dışı … tarafından kurulduğunu ve Beyoğlu … Noterliği tarafından 05.01.2018 tarih ve… yevmiye numarası ile tasdik olunan Şirket Ana Sözleşmesi ile şirket ortağı … münferiden temsile yetkili olarak müdür atandığını, davacı ortağın şirketin kurulduğu günden itibaren şirket müdürü kendisiymiş gibi davranarak tek başına kararlar almaya ve bu kararların uygulanması için şirket çalışanlarına talimatlar vermeye başladığını, ekte sunulan mail içeriklerinden de açıkça anlaşılacağı üzere, müvekkili şirket çalışanı olmayan fakat davacı ortağın kendi şirketinin çalışanı olan … ile birlikte şirketin, davacı tarafından tek başına sevk ve idare edilmeye çalışıldığını, şirketin fiyat protokolü, uygulayacağı kampanyalar ve bunlara ilişkin bir takım kurallar bu şekilde belirlendiğini, hatta şirket çalışanlarının talep ettiği izinler hakkında kararların dahi davacı tarafından tek başına verildiğini, şirketin işleyişi hakkında tek başına kararlar almaya devam eden davacının bu tutum ve davranışları nedeniyle şirket müdürü … tarafından uyarıldığını, bunun üzerine davacının kendi avukatlarına hazırlattığı bir takım kararları sanki Ortaklar Genel Kurulu kararıymış gibi alınmasına ve şirket müdürü olarak kendisinin de atanmasına çabalandığını, Davacının tüm bu tutum ve davranışları ile yapmış olduğu dayatmalar nedeniyle şirket müdürü …’in, davacının tek başına aldığı ve Ortaklar Genel Kurulu Kararı olarak tescil etmeye çalıştığı kararları imzadan imtina ettiğini, zira söz konusu kararlarla ilgili şirketin müdürü ve %50 pay oranında hissedarı olan …’in hiçbir şekilde görüşü alınmadığını ve fikri sorulmadığını, yaşanan bu durumlar neticesinde davacı ile şirket ortağı … aralarında anlaşarak müvekkili şirketin kapatılmasına karar verdiklerini, alınan bu karar üzerine şirketin muhasebe işlemlerini yapan …’ya şirketin fesih işlemlerinin yapılması ve bu kapsamında şirket bünyesinde çalışan işçilerinde işten çıkışlarının bildirilmesi adına şirket müdürü tarafından talimat verildiğini, şirketin kapatılması kararı alınması nedeniyle şirket müdürünün, muhasebe işlemlerini yapan … tarafından belirtilen fesih işlemlerini yapmak için davacıyla, şirketin tasfiye işlemleri hakkında Ortaklar Kurulu Kararları almaya ve tasfiye memuru tayin etmeye çalıştığını, fakat tüm bu çabaların davacı ortak tarafından sürüncemede bırakıldığını, akabinde ise davacı tarafından Beyoğlu .. Noterliği vasıtasıyla gönderilen 09,10.2018 tarihli …yevmiye numaralı ihtarname ile; müvekkili şirketin ortağı ve müdürü olan …’in şirket işleyişinde yaptığı bir takım usulsüzlükler tespit ettiğini ve bu duruma ilişkin yapıldığı iddia edilen bildirimlerden sonuç alamadığını, ortaklıkla ilgili kararlar alınmasında imzadan imtina edildiğini, işyeri personeli …’in her ay asgari ücrete ek olarak ödeme aldığı ve bir kısım müşterilerden şirketin tahsilat raporlarına işlemeksizin elden tahsilat yapıldığı dolayısıyla şirketin bu şekilde zarara uğratıldığının düşündüğünü, …’in şirket sorumlusu olması nedeniyle tüm bu zararlardan sorumlu olduğunu, neticeten anılan zararın tespit edilip davacının payına düşen kısmın ödenmesi gerektiğini aksi takdirde suç duyurusunda bulunacağı, alacağının tahsili için yasal yollara başvuracağından bahisle haksız ve mesnetsiz beyan, iddialar ileri sürdüğünü, şirket müdürü tarafından Beyoğlu … Noterliği vasıtasıyla gönderilen 11.10.2018 tarihli … yevmiye numaralı cevabi ihtarname ile; davacının göndermiş olduğu ihtarnamedeki iddia ve taleplerin yerinde olmadığı, beyanların ve iddiaların hukuki mesnetten yoksun ve hilafı hakikat olduğu, bu nedenle ihtarname içeriğine ve yer verilen tüm iddia ve taleplere külliyen itiraz edildiği ihtaren bildirildiğini, öncelikle şirket müdürü …’in eşi …’in, şirketin açıldığı tarihten itibaren, …’in ise Ekim ayı itibariyle fizyoterapist olarak şirket bünyesinde çalıştığını, yukarıda izah olunduğu üzere ortaklar arasında alınan karar doğrultusunda şirket tasfiye edileceğinden sigorta kayıtlarında şirket çalışanlarının çıkışlarının verildiğini ve yeni işe alınan personelin de bildirimi yapılmamışsa da, şirket henüz kapatılmadığından ve şirketin hizmet bedeli aldığı mevcut müşterilerine hizmet vermeye devam etmesi gerektiğinden, şirketin devam eden rutin çalışma düzeninin sürdürüldüğünü, bu noktada davacı tarafından şirket çalışanı …’in maaş ödemeleri hakkında bir takım söylemlere yer verilmişse de, ülkemizde neredeyse tüm şirketlerde personele elden maaş ödemesinin yaygın olduğunu, bu hususun ülkemizin bir realitesi olup hatta devletin de bu durumu bildiğini ve bu nedenle de sık sık “Kasa Affı” çıkarmak suretiyle şirketlerin bilançolarındaki olumsuzlukları giderdiğini, bu durum hiçbir koşulda şirketin kötü yönetildiği anlamına gelmediğini, aksine şirketin kazancını arttırıcı bir işlem olduğunu, Müvekkili şirkette de uygulama bu şekilde yapılmış olup, şirketin kurulduğu tarih itibariyle bu durumdan davacı ortağın haberi olduğunu, daha sonra şirketin feshi konusunda alınan ortak kararı uygulamaktan imtina eden davacının, bu durumun oluşturduğu koşulları kötü niyetli olarak şirket aleyhinde kullanması nedeniyle 01.11.2018 tarihinde şirket çalışanı …’in işe giriş işlemleri ve bordrolaması gerçek maaşı üzerinden yapıldığını, yine davacı tarafından şirket müdürünün şirketin giriş kapısının anahtarını değiştirerek davacının şirkete girişinin engellenmeye çalışıldığı ve uzun uğraşlar sonunda anahtar kopyası alındıktan sonra şirkete gidebildiği iddia edilmişse de gerçekte yaşanılanların bu şekilde olmadığını, öncelikle şirket anahtarlarından birinin kaybolması nedeniyle, şirket güvenliği amacıyla, şirket müdürü tarafından 25.10.2018 tarihinde şirket kapısının anahtarı değiştirildiğini, anahtar henüz değiştirilmiş olduğundan ve davacı ortak ile şirket müdürünün de şirkette bulunmaması sebebiyle aynı gün anahtarın bir kopyasının davacıya verilmesi mümkün olmadığını, fakat davacıya aynı gün akşam şirket müdürü tarafından gönderilen mail ile anahtarı ertesi gün şirketten alabileceğinin belirtildiğini, davacı tarafından ise bu durumun fırsat bilinerek, aynı gün akşam saatlerinde adeta mekân basarcasına şirkete geldiğini ve şirkette müşterilerin hizmet aldığı sırada şirket çalışanlarına tehdit ve hakaretler savurarak polis çağırdığını ve şikâyetçi olduğunu, Polis memurlarını ortada hiçbir sorun bulunmaması
nedeniyle tutanak bile tutmadan davacı ortağı gereksiz ve asılsız ihbar nedeniyle hakkı kötüye kullanmaktan uyardığını, bu sırada şirkette hizmet alan müşterilerin de davacının tutum ve davranışlarından rahatsız olduğunu yazılı ve sözlü şikâyetlerini bildirdiklerini, davacı tarafın bir diğer iddiası olan şirketin gelir-gider durumu ile ilgili bilgi verilmediği, şirket gelirinden pay ödenmediği ve bu payın şirket müdürünün uhdesinde tutulduğu hususlarının ise tamamen mesnetsiz iddialardan ibaret olduğunu, şirketin henüz dağıtılacak kadar kar elde etmemesi ve olağan genel kurulu da yapılmamış olması sebebiyle kar dağıtımı yapmadığını, davacı ortağın işbu davayı haklı kılacak sebepleri olmadığı halde kendince haklı sebep üretmeye çalışmasının bir tezahürü olarak şirketin gelir-gider durumu ile ilgili bilgi verilmediğini iddia etmişse de, yukarıda detaylı şekilde belirtildiği üzere ve sunulan mail içeriklerinden açıkça görüleceği üzere şirketin mali durumu hakkında Mayıs ayına kadar tüm işlemlerin kendisi tarafından yapıldığını, daha sonraki süreçte ise şirketin tüm mali verilerinin mail olarak şirket müdürü tarafından kendisine gönderildiğini, Şirket personeli olan fizyoterapist …’in yine şirket bünyesinde stajını yapmakta olan stajyer fizyoterapist …’nın staj belgesini imzalamasının yetkisi dışında bir işlem olduğu iddia edildiğini, … stajının Üniversitelerin… ve Rehabilitasyon bölümünde okuyan öğrencilerin bir fizyoterapist yanında belirli bir süre ile çalışmasının zorunlu olduğu bir durum olup bu nedenle staj yapan öğrencilerin SGK ödemelerinin de okudukları kurum tarafından karşılandığını, Stajın yapıldığını gösterir belgenin de bir fizyoterapist tarafından imzalaması gerektiğini şirket çalışanı …’in gözetiminde stajını yapması nedeniyle staj belgesini de Demit Pişkin tarafından imzalanması gerektiğini, ayrıca bahse konu staj belgesinin şirket müdürü …’in şirkette bulunmadığı sırada ve kendisinden habersiz bir şekilde davacı ortak tarafından incelenip, şirket dışına çıkarıldığını, Bu durumun TTK m.614’de düzenlenen ortağın bilgi alma ve inceleme hakkını aşan kötü niyetli bir tutum olduğunu, belge asıllarının incelemenin şirket yetkilisinin gözetiminde yapılması gerektiğini ve belge asıllarının şirket dışına çıkarılamayacağını, şirket müdürü …’in … adresini akşamları ve hafta sonları başkalarına kullandırdığı ile ilgili iddiaların hayal ürünü olduğunu, şirketin tanıtımının yapılması, şirket bilinilirliğinin artması ve şirket gelirlerini arttırmak amacıyla şirket müdürü tarafından fizyoterapistlere yönelik yapılan kursların ve organizasyonların şirket bünyesinde yapılmasına izin verildiğini, karşı tarafın bu durumu gerekçe olarak göstermeye çalışmasının anlamsız olduğunu, Şirket müdürü …’in ve şirket personeli …’in 14 yıldır fizyoterapi sektöründe bir fiil çalışan, gerekli eğitim ve sertifikalara sahip, alanlarında uzman ve piyasa hakim birer fizyoterapist olduklarını, …’in eşiyle beraber müvekkili şirkete hem sermayesini, hem de bilfiil çalışarak emeklerini kattıklarını, Fizyoterapi sektöründe iş yapabilmek için yılların tecrübesine ve tanınmışlığına ihtiyaç olduğunu, şirket müşterilerinin … ve …’in mesleğine ve tecrübesine olan güven nedeniyle müvekkili şirkette çalıştıklarını, … ve … sahip oldukları bilgi birikimlerini ve tecrübelerini şirket menfaatlerinin gerektirdiği şekilde kullanarak müvekkili şirkete müşteri portföyü kazandırdıklarırnı, yine şirkette çalışan personellerin meslek içi eğitimi ve performanslarıyla bire bir ilgilenildiğini ve onlarca danışanın titizlikle sağlığına kavuşturulduğunu, davacı ortağın kötü niyetli davranışları ve tutumları nedeniyle tüm bu çaba ve emeğin karşılığının gerektiği ölçüde alınamadığını ve kişisel hırslarla bir takım asılsız ve mesnetsiz iddiaları ile de müvekkili şirketin çalışamaz konuma getirildiğini, neticeten detaylı şekilde açıklandığı üzere davacının haksız ve kötü niyetli davranışları nedeniyle müvekkili şirketin feshedilmesinde hukuki fayda olmadığını, davacının şirketten ayrılması halinde müvekkili şirketin yasal şartların korumaya devam edeceğini, şirketin feshinin başvurulacak en son yol olduğunu, menfaat dengesi gereği şirketin feshedilmesindense davacının payını devrederek şirketten çıkması veya çıkarılmasının en uygun yol olacağından fesih isteminin reddine karar verilmesini ve feshe ilişkin davanın reddi ile davacının şirketten çıkartılmasına karar verilmesini istemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava, haklı nedenle şirketin feshi olmadığı takdirde ayrılma akçesinin ödenerek davacı ortağın şirketten çıkmasına karar verilmesi istemine ilişkindir.
DELİLLER: Şirket kayıtları, Şirket defterleri, Ticaret Sicil Kayıtları, Elektronik Posta Kayıtları, Banka kayıtları, Sosyal Medya Paylaşımları, İhtarnameler, Tanık beyanları, Ticari defter ve belgeler, bilirkişi incelemesi. TTK 636/3 Maddesinde ” Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir.” denilmektedir.
Haklı nedenler tadadi olarak TTK 245. Maddesinde sayılmıştır. Buna göre TTK 245. Maddesinde “(1) Haklı sebep, şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olmasıdır; özellikle; a) Bir ortağın, şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması, b) Bir ortağın kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi, c) Bir ortağın kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması, d) Bir ortağın, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi, gibi hâller haklı sebeplerdendir. (2) (a), (b) ve (c) bentleri gereğince kendisinde fesih sebebi doğmuş olan ortağın dava hakkı yoktur.” denilmektedir.
Davalı şirketin son sicil kaydı incelendiğinde, merkez adresi itibariyle mahkememizin yetkili olduğu görülmüş ayrıca şirketin iki ortaklı olduğu bunların … ile … olduğu, …’in münferiden temsile yetkili olduğu anlaşılmıştır. Davalı şirkete ait tüm sicil dosyası istenerek dosyaya bırakılmıştır. Taraflarca gösterilen tüm deliller toplanarak dosya içerisine alınmıştır.
Taraflar iddialarını ispat amacıyla tanık deliline başvurmuşlardır. Tanıklar mahkememizce dinlenmiştir.
Davacı tanığı … beyanında “Ben davacının vekelate ile davalı şirkette 3,5 – 4 ay kadar gözlemci olarak çalıştım. Davacı şirkete gelip gidemediği için onun adına şirket gidişatını gözlemlemek amacıyla belirttiğim süre kadar söz konusu şirkette çalıştım, şirket çalışanları olmayanların dışarıdan hasta aldığını tespit ettim, İlkay isimli şahsın defalarca hasta aldığına şahit oldum, Onur isimli soy ismini bilmediğim dışarıdan hasta aldığını tespit ettim, şirket çalışanı olmayan birisi şirkette hasta tedavi ediyor, ücret alıp almadıklarını yada ücreti şirkete aktarıp aktarmadıklarını bilmiyorum, hasta gelir odalar boş ise tedaviye alınır, tedaviden çıktığında da oda hariç herhangi bir bölüm de ne para tahsilatına nede hastalara fatura verildiğine şahit olmadım, bulunduğum süre zarfında seans ücretlerinin 350,00TL civarında olduğunu gelen hastaların sözlü beyanlarından anladım, günlük 7-8 civarında hasta 10-15 arasında da pilatese üye geliyor benim bundan başka bilgim yoktur” demiştir.
Davacı tanığı … beyanında “ben söz konusu şirkette pilates eğitmeni olarak 2018 Ocak , 2018 Ağustos başı döneminde çalıştım, plates stüdyosunu sabahları genelde ilk ben açarım bir sabah gittiğimde sütüdyonun içinde tanımadığım bir bayanla karşılaştım bu kişi …’nin odasında hasta alıyorda, hastaya fizik tedavi uyguladığını gördüm, kim olduğunu sordum, kendisi de …’in bu konudan haberi olduğunu kendisinin içeride hasta tedavi edeceğini söyledi, bir müddet sonra hasta gittikten sonra …’i arada hastaden aldığı paranın bir kısmını masanın üzerine bıraktığını söyledi, skolyoz konusunda şirokçu dedikleri uzman dışarıdan temin edileiyordu ancak şirket çalışanı değildi, dolayısı ile davacının, bu yolla edinilen gelirden bilgisi olduğunu bilmiyorum, … tedavi edilen hastaların ücretlerini kendi odasında yahut kapı önünde tahsil eder, güvenlik kameralarında bu husus görülebilir, benim dönemimde güvenlik kameraları kayıt ediyordu, benim çalıştığım süre boyunca Demet hanım sürekli şirkette çalıştı. … 5.000,00TL ücret alıyordu ama az aldığını, diğer fizyoterapistlerin daha fazla ücret aldığnıı söylüyordu, sgk priminin asgari ücretten yattığını söyledi. Bana işler iyi gittiği takdirde ilave prim ödeneceği söylendi, belli bir kota aştıktan sonra pirim ödenecekti konulan kotayı hatırlayamıyorum, tanık olarak çağıralacağım nedeni ile davacı ile whatsapp görüşmelerimi inceledim, Nisan ayında pirime hak kazandığımı bana bildirmiştir ve Nisan 2018 tarihinde ilave pirim ödenmiştir, finans sorumlusu davacı …’di, … bir kaç kere bana hastalardan tahsil ettiği parayı bana Nişantaşı … Topağacı Şubesine yatırmamı istedi, bende yatırdım ama hesabın şirket adına olup olmadığını hatırlamıyorum, benim çalıştığı dönemde davalı şirkete stajer geldiğine tanık oldum, davacı taraf benim çalıştığım dönemde şirkete sekreterya kurulması yönünde talep bulundu ama kurulmadı, …’de …’de bunu kabul etmediler ötelediler, maneks fizyoterapistelrin kurmuş olduğu başka bir şirkettir, çalışmış olduğum dönemde hazırlık aşamasında idiler, bunun toplantısını yapılıyordu ancak kurulup kurulmadığı bilmiyorum, gelen hastalarla ilgili bütün para işlemlerini … yapıyordu. ” demiştir.
Davacı tanığı … beyanında “Davacıyı yakından tanıman nedeni ile bir takım olaylara şahit oldum, beraber davacı ile şirkete gittiğimizde anahtarı ile şirket kapısını açmayı denedi ancak anahtarın değeiştirilmesi nedeni ile açamadık, … oradaydı anahtar elindeydi anahtarı neden değeştirildiğini sordu herhangi bir cevap alamadı, davacı ben şirketin ortağıyım anahtarın bir tanetesi de bende olması gerekir benden habersiz niçin anahtar değiştirildiğ idiye sorduğunda … davacıya anahtar vermeyceeğini cevabını mahkeme yolu ile alacağını söyledi, bir sonraki gidişimde de içeride müşteriler olduğunu bu müşterinin herhangi bir hesabının tutulup tululmadıığını sordu, bunla ilgili de herhangi bir bilgi vermeyeceklerini … davacıya söyledi, ve mahkeme kararı ile bunu isteyecebilecğini söyledi, içerideki müşterinin de bu firmaya ait müşteri olmadığını başka bir firmaya ait müşteri olduğunu … davacıya söyledi ve bu hususun onu ilgilendirmeyeceğni söyledi, şirkete gittiğimde Buse isminde biri vardı, kendini Niş Plates çalışanı olarak tanıttı, davacı şirket ile ilgili maille bilgi istedi ancak cevap verilip verilmediğini bilmiyorum” demiştir.
Şirket ortağı …’in eşi olan davalı tanığı … beyanında “Ben fizyoterapisttim , ben davalı şirkette sigortalı olarak çalışıyorum, davacı ve diğer ortak işi nedeni ile şirkette pek olmadığından hastlaardın para tahsilatını ben yapıyordum, bütün bunlarla ilgili bilgileri kağıt ortamında yazılı olarak davacıya teslim ediyordum, davacı şirket işleyişi ile ilgili eşim ve benimle ilgili asılsız iddialarda bulundu, dolandırılcılık ve yalancılıkla suçlandı bu ndenele şirket ortaklarının arası bozuldu, bundan sonra sürekli şirkete baskınlar yapmaya başladı, içerde hasta olup olmadığına bakmadan çat kapı girmeye çalıştı, plates stüdyosunda ıslık çalarak dolaşmaya başlıyor, hastaları sorgulamaya çalışıyor kim olduklarını , kapılar kapalı olduğunda hastaların odasına girmiyordu sonrasında hasta çıktıktan sonra hastayı rahatsız edecek şekilde sorguluyordu, bir keresinde davacı şirket çalışanı Buse isimli biri ile kavga etti platese gelen üyelerden biri de bu gürütülü ortamda spor yamayacağını söyleyerek üyelikten ayrıldı, davacı ortak şirket müdürü olmadan şirketten evrak çıkardı, müdür olmadan evrak çıkaramayacağını söylediğimde bana hakaret etti, davacının tutum ve hareketlerinden dolayı müşteri kaydı 1-2 taneden fazladır, buna yönelik şikayet dilekçeleri şirkete gelmiştir, bir fizyoterapistin eğitimi sırasında alması gereken zorunlu staj dönemine ilişkin belgeyi fizyoterapistten başka birisi imzalayamaz, davacı bir fizyoterapisttin stajını yakmakla tehdit ettti, staj belgesini Seçkin bey yada 10 yıl ve üstü çalışan fizyoterapistler imzalayabildiği halde stajerin stajını yakmakla tehhit etti gerekçe olarak da staj belgesini Seçkin Beyin yerine ben imzaladığım için ben 17 yıllık fizyoterapistim , stajer imzasını attığında kaşenin üzerine imzasını atıp atmadığını hatırlamadığını, şirkette fizyoterapist olarak çalışıyorum, şirketin kurulduğu tarihte başladım, taraflar dava açmadan önce sözlü olarak şirketin tasfiyesi konusunda anlaşmışlar şirketin daha fazla zarar etmemesi için şirket çalışanları işten çıkartıldı, bunun içinde bende vardım; bu süre yaklaşık 1 buçuk 2 aya kadar sürdü, bu süre zarfında şirket işleri ile Seçkin bey ilgilendi, davacı açık hesap açılmasını istedi, benim adıma şahıs hesabı açtırdı, herkeze fatura kesilmemesi de davacının fikri idi amaç vergiyi az ödemekti, hepsine düzenlemiyorduk, bunuda davacı istemişti, amaç vergi kaçırmaktı, davacı bütün bilgileri alıp kendi şirketine götürüyor orada Elçin isimli muhasebecisi ile tutuyordu, buna … taki hesapta dahildir, bu olay eşimle çekişme yaşanan an’a kadar sürdü, çekişme yaşanan tarihi tam olarak hatırlamıyorum, dava tarihinden kişisel hesabım vardı davacının isteği üzerine açılmıştı, özer beyin talimatı üzerine paralarda bu hesaba yatıyordu, dava tarihinden sonra ise bu hesaba yatırılmadı, seçkin bey fatura keserek şirketin garanti bankasındaki hesabına yatırdı. işim olduğunda sena hanıma bu hususta talimat verdim, günlük bilgiler gösterildiği gibiydi daha sonra haftalık ve aylığa döndü, davacı bu tabloyu kendisi oluşturup boş olarak bana veriyor, bende doldurup kendisine veriyordum, tablodaki yazı benim yazımdır, güvenlik amacıyla değiştirmiştik, değiştirdiğimiz gün davacı gelip kapıda kaldı, anahtarı istedi vermek istemedim çünkü şirket müdürü ben geldikten sonra çoğalttırıp vereceğim , duruşma salonunda hazır olan ve size gösterdiğim şahıs bu olaya tanık oldu diyerek duruşma salununda oturan …’u gösterdi” demiştir.
Davalı tanığı … beyanında “Davalı şirkette fizyoterapist olarak çalışıyorum, geçen güz döneminde girdim ,davacı arasıra şirkete uğruyordu ve bazı huzursuzluklar yaşandı, çalışanlar ve danışanların yanında onların yanında siz kimsiniz, burada niçin bulunuyorsunuz, gibi sorular yöneltiyordu, davacı ile Demet ve …’nin tartışmalarına tanık oldum, davacı …’ne sen kimsin hırsızsın, kliniğımde hırsız var dedi bunun üzerine polis çağırıldı, polisi davacı … bey çağırdı, polis kiliniğe geldi, polise demeti göstererek ben bu kişiyi tanımıyorum kiliniğimde hırsız var diye söyledi, poliste görevi olmadığını belirterek karakola gidilmesini söyledi, daha sonra karakola gidildi başka bir bilgim yoktur. anahtar kaybolmuştu, güvenlik sebebiyle anahtar değiştirildi davacı benden anahtarı benden istedi, bende kendimde bulunan anahtarı veremeyeceğimi, yedek anahtarın verilebileceğini söyledim, bu olayların akabinde yukarıda anlattığım kiliniğimde hırsız var olayı yaşandı. bir süre deneme süreci geçirdim daha sonra davacı şirkette sgk olarak çalışmaya başladım niş plateste sgk kaydım yoktur, davalı şirketten asgari ücret alıyorum, işyerinde güvenlik sistemi vardır, hastalardan herhangi bir prim almıyorum” demiştir.
Davalı tanığı … beyanında “Ben davalı şirketin çalışanı değildim ara sıra arkadaşlarımı ziyarete gidoyordum, ilk kez gittiğimde davacı, ben buse hanımla koşunurken ben buse hanımla özel hayatımla ilgili yardım istediğim anda odaya girerek bana dışarı çıkmamı istedi, sen kimsin diyerek üzerime yürüdü , bende bunun üzerine video kayıt etmek istedim engelledi, 2-3 kez daha aynı şekilde davalı şirkete gittiğimde davacı aynı şekilde benimle uğraştı, benim sosyal medya hesaplarımı takip ettiğini anladım, davacının benimle meselesinin kişiselleştiğini, anlamam nedeni ile davacıdan korkuyorum, davalı şirket bünyesine hasta almadım, maneks bir şirket değiş oluşum, oluşturanlar fizyoterapistlerdir, maneksin kurcusu değilim bu akımın oluşmasında seçkin beyin emeği vardır.” demiştir.
Davalı tanığı … beyanında ” Ben davalı şirketin müşterisiyim, plates kursunu gidiyordum, ben demet hanımla çalışıyordum, kapı çalındı içeri biri girdi, sonra bir kaos oluştu daha sonra … olduğnuu öğrendiğim kişi demet hanıma hakaretler etmeye başladı, küfür ederek sizi burada çalıştırmayacağım diye söyledi davacıyı başka odaya aldılar sonradan duyduğuma göre çalışanlara yumruk atmaya çalışmış, sonra ben ve arkadaşlarım davalı yere platese gitmeyi bıraktık, çünkü korktuk. Yumruk atılmaya çalışma olayını ben bizzat görmedim başkalarından duydum. ” demiştir.
Davacı vekilinin sorması üzerine tanık … beyanında “Özer bey hastalardan para almazdı , hastalardan parayı … alırdı” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Davalı vekili 29/04/2019 tarihli dilekçesinde, şirkete ait banka hesap numaralarını bildirmiş yine demirbaş listesinin de bildirdiği görülmüştür. Davacı vekili de 02/05/2019 tarihinde demirbaş listesini dosyaya sunmuştur. Davalı şirkete ait vergi kayıtları alınarak dosyaya bırakılmıştır. Bankalara yazı yazılarak hesapların ekstreleri istenilmiş ve gelen yazı cevapları dosyaya bırakılmıştır. SGK’ya yazı yazılarak davalı şirkette çalışanlara ait evraklar istenmiştir.
Davacı vekili 17/04/2019 tarihli dilekçesinde davalı şirketin içinin … tarafından boşaltıldığını, davalı şirketin faaliyetlerini… Ltd. Şti’ni ruhsatlı olarak işlettiği adreste oda kiralayarak yürüttüğünü, dava açılması üzerine bu şirkette ortak değişikliği yapılarak şirketin …’in kurucularından olan …’ya devredildiğini belirtmesi üzerine bu şirkete ait son sicil kaydı da alınarak dosyaya bırakılmıştır.
Davalı şirketin ticari defter ve belgelerin üzerinde inceleme yaptırılarak , şirketin haklı nedenle fesih koşullarının oluşup olmadığı, oluşmuş ise davacı ortağın rapor tarihi itibariyle ayrılma akçesinin hesaplanması hususunda bir finans uzmanı, bir sektör bilirkişisi, bir de ticaret hukuku alanında nitelikli hesaplama uzmanından alınan rapor dosyaya bırakılmıştır. 10/11/2020 tarihli raporda “derdest davanın dosyasına sunulmuş olan bilgiler ışığında davacı ve dava dışı diğer orlaklar arasında şirketin sona erdirilmesin ilişkin bir anlayışın aldığı gözlemlenmektedir. Her ne kadar dosyada ileri sürülen olguların TTK m. 636 anlamında şirketin feshini gerektirecek yoğunlukta olmadığı ifade edilebilirse de davalılar arasında şirketin sona erdirilmesine ilişkin anlayışın da ışığında feshe veya başkaca bir çözüme Çortağın çıkması gibi) karar verilmesi mahkemenin takdirindedir. Sayın Mahkemece davacı ortağın çıkma lülebinin benimsenmesi seçeneğinde talep edilebilecek “çıkma payı” lutarının tespitinde uygulanabilecek değerleme yöntem ile ilgili analiz ve temel kabuller ile hesaplamalarımıza raporumuz içerisinde ayrıntılarıyla yer verilmiştir. Bu çerçevede; 31.12.2019 tarihi itibariyle raporlanan (kaydi) değerler üzerinden Öz Kaynakları (-) 111.485,08 TL düzeyinde bulunan, diğer bir ifadeyle borca batık durumda görünen davalı şirketin, “isim hakkı” değeri de dahil olmak üzere “aktiflerin muhtemel satış değerleri” üzerinden yaptığımız — hesaplamalar çerçevesinde, diğer bir ifadeyle “düzeltilmiş defter değerleri” esasına göre de …Kaynakları negatif düzeyde çıkmış olup, (-) 51.146,76 TL olarak bulunmuştur. Böylelikle 31.12.2019 tarihi itibarıyla Davalı Şirkeliri gerçeğe yakın – makul değeri negatif düzeyde hesaplanmakla, davacı tarafından talep edilebilecek bir çıkma bedelinin bulunduğundan söz edilebilmesi de olanaklı bulunmamaktadır. “Pandemi” sürecinde yaşanan olumsuzluklar nedeniyle aradan geçen süreç de dikkate alınmakla, güncele yakın tespitler için 30.06.2020 tarihli verilerinden hareketle yaptığımız analiz ve değerlendirmelere göre de davacı şirkel ortaklarının gerçeğe yakın makul bir pay değerleri bulunduğundan söz edilebilmesi olanaklı görünmemektedir. ” şeklinde görüş bildirildiği görülmüştür.
Davacı vekili 10/12/2020 tarihli dilekçesinde diğer ortak tarafından şirketin içinin boşaltıldığını ,sigortasız işçi çalıştırıldığını, kapı kilidinin değiştirildiğini, iş yerini hafta sonları kiralayarak gelir elde ettiğini, hastalardan elden para alındığını, bilirkişiler tarafından usulüne uygun şekilde inceleme yapılmadığını beyan ederek rapora karşı itirazlarını detaylı şekilde belirtmiştir. Davacı vekili 04/06/2021 tarihli dilekçesinde …’in mevcut şirketin yerinde Manex ve Heal.co isimli şirketler kurarak bu şirketler üzerinde iş yaptığını iddia ederek buna ilişkin delillerini eklemiş, itirazlar doğrultusunda aynı bilirkişi heyetinden , bilirkişi heyetine yerinde inceleme yetkisi de verilerek ek rapor istenilmiştir.
Bilirkişi heyeti 13/10/2021 tarihli ön raporlarında konunun değerlendirilmesi için istedikleri defter ve belgeleri tek tek sıralayarak ayrıca heyete fizyoterapist- platist – yoga işletmeciliğinden anlayan bir uzmanın da katılmasını istemişlerdir.
Bilirkişi ön raporunda belirtilen evrakları temin etmeleri hususunda taraflara süre verilmiş ayrıca bilirkişi heyetine istenilen hususları bilen sektör uzmanı eklenmiştir.
Bilirkişi kurulu ilk ek rapor olan 18/03/2022 tarihli ek raporlarında davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarına göre kuruluş tarihinden 31/12/2021 tarihine kadarki süreçte her yıl net dönem zararının raporlandığını, 2020 yılı sonu itibariyle tamamen ödenmiş durumda görünen 50.000 TL’lik ödenmiş sermayesinin tamamen yitirmiş durumda olduğunu, 31/12/2021 tarihi itibariyle öz kaynak açığı , diğer bir ifadeyle işletmenin sürekliliği esasına göre borca batıklık düzeyinin 164.732,34 TL’ye yükseldiğini, davalı şirketin ticari defter ve belgelerine göre pozitif çıkma payı bulunabilmesinin olanaklı görülmediğini, “fizyoterapi” uzmanlık alanı çerçevesinde yapılan değerlendirmelerin ek raporda ayrıntılı şekilde yer aldığını, demirbaşların fiyatlamalarının yapıldığı belirtilerek “Nakit kazançların olup olmadığı belirtilmemiştir. Stajyer öğrenciler sadece gözlem amacıyla geldiklerinde üniversite sigortalarını yapmış ve ücret almamış olabilir. Ancak özel okullarda okuyan ve yaz okuluna kalan öğrenciler kaldıkları dersler için dersi veren hocaların yanında çalıştıklarında hocalara ücret ödenmektedir. Bu şirketin böyle bir amaca hizmet verip vermediğini belirten bir belge dosyalarda bulunmamaktadır. Bu kadar yıldır zarar gösteren bir şirketin devamlılığı şirketi daha çok zarara sebep olup olmadığı dosyalarda belirtilmemiştir Nişantaşı, Topağacı gibi lüks semtlerdeki pilates salonları bu semtlerde yaşayanların daha yüksek alım gücüne sahip oldukları düşünülerek pilates fiyatları daha yüksek tutulabilmektedir. İstanbul’un en Müstesna semtinde açılan bir pilates salonunun diğer pilates salonlarıyla EN AZ aynı kazançta olması gerektiği düşünülebilir.Aynıca şirketin dışarıdan görülen cam üzerindeki reklamında sadece pilates değil, diğer pilatesler den farklı olarak … gibi çok özel ve yüksek fiyatlı tedavileri de yaptığı ilan edilmiştir. Şirketteki üstüste konmuş sandalyelerden de ve yazı tahtasından da eğitim verildiği anlaşılmaktadır. Bu eğitimlerin ne amaçla veya ücretlimi yoksa ücretsiz mi olduğu dosyada belirtilmemiştir. Yine şirketteki katlanan masaj yatağının içeride masajda yapıldığı anlaşılmaktadır. Fakat dosyalarda masajla ilgili bir bilgi de belirtilmemiştir. …¸omurganın eğriliği kişiden kişiye göre, eğriliğin yönüne, bulunduğu yere vb. değişen bir tedavi gerektiğinden özel tedavi gerektirir. Mutlaka bir fizyoterapist tarafından yapılmaktadır. Özel bir tedavi gerektiğinden ücreti de diğer tedavilerden daha farklıdır. Sadece pandemi sürecinde değil normal zamanda da özel ders almak isteyenlerin ödeyeceği ücrette daha yüksek olmaktadır. Pandemi sürecinde de pek çok pilates salonu online eğitimle müşterilerine hizmet vermişlerdir. Hizmet veremeyenler de şirket kapanışını tercih etmişlerdir. Bu şirketin pandemi sürecinde online eğitim verip vermediği dosyalarda görülmemiştir. Jimnastik -Federasyonunun – denetimlerinde eksik aletlerle yapılan tedaviler için yapılan kontrollerindeki belgelere de dosyada rastlanmamıştır. Tahminler ve değerlendirme: Yapılan Manuel Therapy’ler, masajlar, eğitimler, Scolyoz gibi kişiye özel uygulanan tedavi yöntemleri dahil edilmediğinde bile; sadece pilates olarak hesaplandığında şirketin diğer pilates şirketleri ile EN AZ aynı ücrette olması gerektiğinden, aylık brüt 200.000 TL hasılat girdisi olması gerektiği düşünülmektedir. Faaliyetlerin fülen hizmet üretimi ile ilgili giderlerinin ise, uzman çalışanlar ile yardımcı personel başta olmak üzere, kira, elektrik, su, ikram hizmetleri, temizlik, güvenlik gibi kalemlerden meydana geldiği ve hasılatın %30’u oranında olabileceği tahmin edilmektedir. Ayrıca, böyle bir hizmet işinde tanıtım, müşteri memnuniyeti, iletişim, tanınmış hizmet ürünleri sunma gibi Pazarlama faaliyetleri de büyük önem taşımaktadır. Genel İdari giderler de dikkate alındığında faaliyet giderlerinin de hasılatın %30’u kadar olacağı düşünülmektedir. 2021 yılı için tahmin edilen bu hasılat ve giderlerin 2020 ve 2019 yılı ile şirketin kuruluş yılı olan 2018 yılında ne kadar olabileceği ise, hem daha bir yıl dolmadan ortaklar arasında yaşanan sorunlar hem de pandemi döneminin tüm ekonomik hayatta etkili olan olumsuzlukları dikkate alınarak tahmin edilmeye çalışılmıştır. 2018 yılı: Yeni kuruluş, tanıtım ve üye temini için yeterli süre bulunmadığı ve kısa samanda yaşanan sorunlar nedeniyle 2021 yılı için tahmin edilen yıllık hasılata göre, bu yıldaki hasılatın %75 oranında daha düşük düzey olabileceği tahmin edilmiştir. 2019 yılı: Ortaklar arasında ihtilaf ve dava süreci nedeniyle 2021 yılı hasılatına göre %50 oranında daha düşük bir hasılat düzeyi tahmin edilmiştir. 2020 yılı: Yılın ilk üç ayından sonra Pandemi sürecinde, hizmet sektörlerinde yaşanan faaliyet kısıtlamaları, sağlık riskinin yükselmesi nedeniyle müşteri taleplerinde düşüşler nedeniyle, 2021 yılına göre hasılattaki düşüş oranının %75’i oranında daha düşük olacağı tahmin edilmiştir. Yukarıda takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak üzere sunulan tahminlerimiz, öncelikle sektörel teknik uzmanlık alanı ile ilgili araştırma ve tahminlere dayanmaktadır. İçinde bulunulan ekonomik çevre, mali riskler ve geleceğe yönelik belirsizlikler ve davalı şirketçe ibraz edilen ticari defter kayıtlarına göre raporlanan geçmiş faaliyet sonuçları ile ilgili veri yetersizlikleri dikkate alınmak suretiyle uygulanan hesaplama yaklaşımı, muhtemel varlık durumunun tahminine dayanan “Net Varlık” yaklaşımı olarak belirtilebilir. Bu hesaplamada, davalı şirketin böyle bir ortamda muhtemel işleyen değerinin tahmini yönünden “isim” değeri ile ilgili tahminde de yıllar itibarıyla geçmişe yönelik muhtemel brüt hasılat tutarlarından hareket edilmiştir. Davalı şirketin Ödenmiş Sermayesi 50.000 TL, iki ortağın hisse oranları ise %50’dir. Uzman üyemizce bu aşamada yapılan inceleme, tespit ve analizler ile araştırmalara göre olması gereken demirbaş varlıklarının muhtemel satış değerleri de dikkate alınmak suretiyle, yapılan çıkma payı (ayrılma akçesi) tahmini aşağıda tablo halinde Sayın Mahkemenin takdirlerine sunulmuştur.” denilerek 2018-2019-2020 ve 2021 yıllarına ilişkin muhtemel faaliyet kar/zarar kapsamında toplam 1.824.000 TL belirleme yapıldığı, 50.000 TL ödenmiş sermaye , 33.100,00 TL demirbaş bedelleri, 456.000 TL davalı şirketin isim değeri olmak üzere muhtemel işleyen şirket değerinin 2.363.100,00 TL olarak saptandığı , davacının hissesinin %50 olması nedeniyle 1.181.550,00 TL davacının ayrılma akçesine isabet ettiği belirlenerek raporun sonuç kısmında ise “davalı şirketin 2021 yılındaki aylık hasılatının brüt 200.000 TL, dolayısıyla da yıllık hasılatının 2.400.000 TL, net kazancının ise yıllık toplam 1.824.000 TL olabileceği, raporumuzun içerisinde davacı tarafın yoğun itirazlarına konu önceki yıllara ilişkin kârlılık tahminlerinin de Sayın Mahkemenin takdirlerine sunulduğu; mahkemece çıkma kararı verildiği takdirde, şirket değerine katılacak kalemler ve işleyen değer tahminleri ile birlikte çıkma payının (ayrılma akçesinin) 1.181.550 TL olarak hesaplanabileceği, ayrıca kâr payı almanın mümkün olamayacağı, zira bunun ayrılma akçesinde mündemiç bulunduğu” şeklinde görüş bildirildiği görülmüştür.
Davacı vekili ve davalı tarafından ek rapora karşı itiraz dilekçeleri sunulmuştur.
Tarafların itirazları değerlendirilerek ayrıca TTK’nın 641. Maddesinde “gerçek değer” den bahsedilmesi yine bir nüshası dosya içerisine bırakılan İstanbul BAM 14. HD’nin 2018/664 Esas 2019/302 Karar nolu ilamında çıkma payının hangi esaslara göre hesaplanacağı detaylı olarak açıklandığından bu ilam da irdelenerek rapor tarihi itibariyle rayiç değerlere göre ayrılma akçesi hesaplanması için tekrar bilirkişi heyetinden ek rapor alınma yoluna gidilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 01/03/2019 tarih 2018/664 Esas 2019/302 Karar sayılı ilamında “TTK’nın 641. maddesi uyarınca, şirket ortaklığının sona ermesi halinde ortak, esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesini istem hakkını haizdir. Kanun, ayrılan ortağın payının gerçek değerini isteyebileceğini belirtmekle birlikte, gerçek değerin nasıl hesaplanacağı konusunda bir hüküm getirmemiştir. Anılan Kanun maddesinin Hükûmet gerekçesinde, “6762 sayılı Kanun, ayrılan ortağın ayrılma payını açıkça düzenlememiştir. 641 inci madde bu konudaki kanun boşluğunu bir hüküm ile doldurarak hem tartışmalara son vermeyi hem de adalete uygun bir çözüm getirmeyi amaçlamıştır. Ayrılma her çeşidi ile çıkma ve çıkarılma ile doğal çıkma hali olan ölümü de kapsar. Ayrılma özellikle çıkarma, elkoyucu (müsadere edici) ve cezalandırıcı bir yaklaşıma olanak vermemelidir. Tasarının kuralı ayrılan ortağa esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesinin ödenmesidir. ‘Gerçek değerine uyan’ ibaresini kanun tanımlamamıştır. Bu ibarenin yorumu öğreti ve yargı kararlarınca yapılacaktır, ancak ibarenin en azından ‘bilanço değeri’ni ifade ettiği şüphesizdir”. Görüldüğü üzere Kanun, ayrılma akçesinin nasıl hesaplanacağı konusunda susmuş ve bu hususu yargısal ve ilmi içtihada bırakmıştır.
Öğretide bu hususta benzer değerlendirmeler mevcuttur. “TK 641. maddenin 1.fıkrasına göre: ‘ortak şirketten ayrıldığı takdirde esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesini isteme hakkını haizdir’. Görüldüğü gibi Yasa ayrılan ortağa ayrılma payının ‘gerçek değeri’nin ödenmesini amirdir. Gerçek değer, ayrılma payının çıkma tarihindeki adil, diğer bir anlatımla payın yaşayan işletme içindeki piyasa değeridir (Tekinalp, 2005) Yeni Hukuk N 21-54; Yargıtay 11.HD’nin 03.04.2008 t. E.12035 K.14459 = Eriş (2013) s.3953 N.11;Çamoğlu, Lit.s.252 dpn.7; Sönmez, Lit.s.119; Erdil, Lit.s.64-65; Taşdelen, Lit.s.161;Öztürk Dirikkan, Lit.s109)…TK 641. maddenin gerekçesinde, yeni düzenlemenin bu bağlamda adaleti gerçekleştirmek amacıyla yapıldığı ve ayrılan ortak açısından cezaladırıcı bir yaklaşıma olanak vermemesi” gerektiği vurgulanmaktadır.” (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar Hukuku II, 13.Basım, İstanbul 2017, s.447).
Aynı eserde 448. sayfada anılan İsviçre Federal Mahkemesinin 26.07.1994 tarihli kararında, payın gerçek değerinin, payın yaşayan işletme içindeki değerine göre belirlenmesi gerektiği yönünde içtihat geliştirdiği belirtilmiştir. Buna göre şirket değerinin belirlenmesinde şirketin yaşayan ve devam eden bir sistem olduğu gözönünde tutulmalı ve şirketin devamı halinde beklenen gelir tablosu da şirket değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır.
Pulaşlı’ya göre, ayrılma akçesi esas sermaye payının gerçek değerine uygun olmalıdır. Gerçek değer hesaplanırken, düzenlemenin temel amacı (ratio legisi) dikkate alınarak yaşayan bir şirketin esas alınması gerektiği görüşündedir (Prof.Dr.Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuk Genel Esaslar, 5.Basım, Ankara 2017, s.822-823).
Bu hukuki açıklamalara göre, ayrılma payının hesabında davalı şirketin yaşayan bir şirket olduğu dikkate alınarak, şirketin faaliyet alanı, müşteri portföyü, marka değeri, gelecekte yapacağı iş potansiyeli gibi olguların dikkate alınması gerekir. Burada söz konusu olan ayrılma kararının kesinleşmesinden sonraki verilerin dikkate alınması değil; ayrılma kararının kesinleştiği an itibariyle şirketin mevcut potansiyelinin değerlendirilmesidir. Bu bağlamda ilk derece mahkemesince alınan 12.12.2016 tarihli ek raporda, şirketin faaliyeti, marka değeri, müşteri portföyü, yakın gelecekteki iş kapasitesi gibi olgular dikkate alınarak, gelir bazlı yöntemle yapılan hesaplamanın hükme esas alınması gerektiği, buna göre çıkma kararının kesinleştiği tarih itibariyle davacının talep edebileceği ayrılma payının 358.838,79 TL olduğu, davanın bu tutar üzerinden kabulü gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. ” denildiği görülmüştür.
İkinci bilirkişi ek raporu olan 15/02/2023 tarihli rapor incelendiğinde, “Yapılan Manuel Therapy’ler, masajlar, eğitimler, Scolyoz gibi kişiye özel uygulanan tedavi yöntemleri dahil edilmediğinde bile; sadece pilates olarak hesaplandığında şirketin diğer pilates şirketleri ile EN AZ aynı ücrette olması gerektiğinden, aylık brüt 200.000 TL hasılat girdisi olması gerektiği düşünülmektedir. Faaliyetlerin fiilen hizmet üretimi ile giderlerinin ise, uzman çalışanlar ile yardımcı personel başta olmak üzere, kira, elektrik, su, ikram hizmetleri, temizlik, güvenlik gibi kalemlerden meydana geldiği ve hasılatın %40’ı oranında olabileceği tahı edilmektedir. Ayrıca, böyle bir hizmet işinde tanıtım, müşteri memnuniyeti, iletişim, tanınmış hizmet ürünleri sunma gibi Pazarlama faaliyetleri de büyük önem taşımaktadır. Genel İdari giderler de dikkate alındığında faaliyet giderlerinin de hasılatın %20’si’ kadar olacağı düşünülmektedir. 2021 yılı için tahmin edilen bu hasılat ve giderlerin, 2020 ve 2019 yılı ile şirketin kuruluş yılı olan 2018 yılında ne kadar olabileceği ise, hem daha bir yıl dolmadan ortaklar arasında yaşanan sorunlar hem de pandemi – dönel tüm ekonomik hayatta etl olan olumsuzlukları dikkate alınarak tahmin edilmeye çalışılmıştır. 2018 yılız Yeni kuruluş, tanıtım ve üye temini için yeterli süre bulunmadığı ve kısa zamanda yaşanan sorunlar nedeniyle 2021 yılı için tahmin edilen yıllık hasılata göre, bu yıldaki hasılatın %75 oranında daha düşük düzey olabileceği tahmin edilmiştir. 2019 yılı: Ortaklar arasında ihtilaf ve dava süreci nedeniyle 2021 yılı hasılatına göre 50 oranında daha düşük bir hasılat düzeyi tahmin edilmiştir. 2020 yılı: Yılın ilk üç ayından sonra Pandemi sürecinde, hizmet sektörlerinde yaşanan faaliyet kısıtlamaları, sağlık riskinin yükselmesi nedeniyle müşteri taleplerinde düşüşler nedeniyle, 2021 yılına göre hasılattaki düşüş oranının %75’i oranında daha düşük olacağı tahmin edilmiştir. Yukarıda takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak üzere sunulan tahminlerimiz, öncelikle sektörel teknik uzmanlık alanı ile ilgili araştırma ve tahminlere dayanmaktadır. İçinde bulunulan ekonomik çevre, mali riskler ve geleceğe yönelik belirsizlikler ve davalı şirketçe ibraz edilen ticari defter kayıtlarına göre raporlanan geçmiş faaliyet sonuçları ile ilgili veri yetersizlikleri dikkate alınmak suretiyle uygulanan hesaplama yaklaşımı, muhtemel varlık durumunun tahminine dayanan “Net Varlık” yaklaşımı olarak belirtilebilir. Bu hesaplamada, davalı şirketin böyle bir ortamda muhtemel işleyen değerinin tahmini yönünden “isim” değeri ile tahminde de yıllar itibarıyla geçmişe yönelik muhtemel brüt hasılat tutarlarından hareket edilmiştir. Diğer bu yandan her ne kadar davalı vekilince sunulu itiraz dilekçesinde itiraz beyanları arasında yer almamakla birlikte, muhtemel işleyen değer hesabında faaliyet sonuçları ile ilgili hesaplama tablosu kapsamında ayrıca ilgili yıllara ilişkin Kurumlar Vergisi (KV) karşılığının da dikkate alınması gerektiği ek raporumuzda değerlendirilmiş olup, raporumuzun izleyen “I1-C” bölümünde Sayın Mahkemenin takdirlerine sunduğumuz güncelleştirilmiş hesaplamalarımız buna göre yapılmıştır. İşbu Ek Rapor Tarihi İtibarıyla Objektif Denetime Elverişli En Yakın Tarih itibarıyla “Ayrılma Akçesi” Hesabı: Rapor tarihine en yakın ve objektif denetime elverişli tarih olarak esas alınan 30.09.2022 tarihi itibarıyla ve “Düzeltilmiş Net Varlık (Rayiç Değer)” yönteminden hareketle olmak üzere, davalı şirket ticari defter ve kayıtlarına göre hesaplanabilir “ayrılma akçesi” tutarı, kök raporumuzda olduğu gibi olanaklı bulunmamıştır. Çünkü karşılaştırmalı olarak sunulu temel finansal tablolarda da açıklıkla görüldüğü üzere, davalı şirket faaliyetlerinde 2022 yılının ilk 9 aylık bölümünde de zarar raporlanmaya devam edilmiştir. Böylelikle 50.000,00 TL ile sınırlı bulunan davalı şirket Ödenmiş Sermayesi, kurulduğu 2018 yılsonundan itibaren tamamen yitirilmiş durumda olduğu gibi, 30.09.2022 tarihi itibarıyla borca batıklık tutarı da 226.041,10 TL gibi yüksek bir düzeye ulaşmış durumda görünmektedir. Önceki ek raporumuzda “Fizyoterapi” uzmanlık alanı çerçevesinde gerçekleştirilen inceleme sonuçlarından hareketle yapılan hesaplamalarımız. ve bu bağlamdaki açıklamalarımız ise, örnek pilates stüdyoları ile ilgili olarak, faaliyet hacmi, fiyatlandırma tahminleri ile satılan hizmet maliyeti ve faaliyet giderleri ile ilgili varsayımlara dayalı olarak bu kez 30.09.2022 tarihi itibarıyla güncellenmek suretiyle Sayın Mahkemenin takdirlerine aşağıda maddeler halinde sunulmuştur. Önceki ek raporumuzda Sayın Mahkemenin takdirlerine sunulduğu üzere, raporumuzun bölümünde yer alan tahminlerimiz, öncelikle sektörel teknik uzmanlık alanı ile ilgili araştırma ve tahminlere dayanmaktadır. İçinde bulunulan ekonomik çevre, mali riskler ve geleceğe yönelik belirsizlikler ile birlikte davalı şirketçe ibraz edilen ticari defter kayıtlarına göre raporlanan geçmiş faaliyet sonuçları ile ilgili veri yetersizlikleri dikkate alınmak suretiyle uygulanan hesaplama yaklaşımı, “muhtemel” varlık durumunun tahminine dayanan “Net Varlık” yaklaşımı olarak belirtilebileceği, bu aşamada tekrar vurgulanmaktadır. Böylelikle hesaplamalarda, davalı şirketin böyle bir ortamda muhtemel işleyen değerir inden “isim” değeri ile ilgili tahminde de yıllar itibarıyla geçmişe yönelik muhtemel brüt hasılat tutarlarından hareket edilmiştir. Ayrıca bir önceki bölümünde vurgulandığı üzere, bu yönteme göre yapılacak “ayrılma akçesi” hesabında KV karşılığının da dikkate alınması gerektiği değerlendirmek suretiyle hesaplamalarımız güncellenmiştir. 2022 yılının ilk 9 aylık dönemindeki muhtemel “Net Satış”, “Satılan Hizmet Maliyeti ve “Faaliyet Giderleri” ise, 2022 yılının Yurtiçi ÜFE verilerinin 9 aylık ortalamasından hareketle hesaplanmıştır. Buna göre 2021 yılsonuna göre hesaplanan ortalama ÜFE artış oranı, aşağıda aktardığımız tabloda görüldüğü üzere *020,27 olarak hesaplanmıştır Pilates salonunda olması gereken demirbaşların 30.09.2022 tarihli güncel değerinin ise, yıpranma payları dikkate alınmakla aynı düzeyde kalabileceği değerlendirilmiştir. Aşağıdaki tablo sonuçlarına göre, “Muhtemel Varlık Durumunun Tahminine Dayalı Net Varlık” yaklaşımından hareketle ve 30.09.20211 tarih itibarıyla bulunan muhtemel “ayrılma akçesi” tutarı 1.555.352,00 TL’dir. Sonuç itibari ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin atıfta bulunulan ilamında yer alan çıkma payı hesaplaması ile ilgili tespit ve açıklamalara göre Önceki ek raporumuzda yer verilen tespit, analiz ve hesaplamalarımız ile değerlendirmelerimizde öz itibarıyla bir değişiklik söz konusu olmamakla birlikte uygulanan “muhtemel varlık durumunun tahminine dayalı “*net varlık” yöntemi” çerçevesindeki hesaplamalarda Kurumlar Vergisi karşılığının da dikkate alınmasının gerektiği – değerlendirilmekle, hesaplamalarımızın buna — göre güncellendiği; Rapor tarihine en yakın ve objektif denetime elverişli tarih olarak esas alınan 30.09.2022 tarihi itibarıyla ve “Net Varlık” yönteminden hareketle, davalı şirket ticari defter ve kayıtlarına göre hesaplanabilir “ayrılma akçesi” bulunduğundan sözedilemeyeceği; Bununla birlikte sektör bilirkişisi tarafından örnek bir pilates işletmesi esas alınarak yapılabilecek hesaba göre davacı ortağın davalı şirketten çıkması yönünde karar verilmesi halinde, yukarıda detaylı olarak izah edildiği üzere “ayrılma akçesi” tutarının 1.555.352,00 TL olabileceği, bu değerlendirmenin hassaten hakimin takdirinde olacağı” şeklinde görüş bildirildiği tespit edilmiştir.
Davacının talebi haklı nedenle şirketin feshi olmadığı takdirde ayrılma akçesinin ve şirketin kuruluşundan fesih tarihine kadar şirket gelirinden davacının payına düşen kısmın müvekkiline ödenmesi yönünde olup, TTK 636/3 Maddesine göre mahkemenin fesih yerine ayrılma akçesinin ödenerek davacının şirketten çıkmasına karar verilebileceği düzenlenmiş olup, davacının davası TTK 636/3’e dayalı olup, kar payı alacağı tahsiline yönelik dava olmadığından , nitekim davacının da miktar belirterek öncelikli talebinin kar payı alacağı istemediği dikkate alındığında yine ilk bilirkişi ek raporunda belirtildiği üzere TTK 636/3’e dayalı fesih olmadığı takdirde ayrılma akçesinin ödenerek şirketten çıkma davasının konusunun kar payı alacağı olmadığı , davacının haklı nedenle fesih davasında bu yönde bir istemde bulunmayacağı belirlendiğinden davacının terditli davasında ikinci terditli talebi içinde yer alan kar payı alacağı ile ilgili herhangi bir değerlendirme ve karar verilmesine yer olmadığı anlaşılmıştır.
Toplanan tüm deliller, alınan bilirkişi raporu ve ek raporlar, dinlenen tanık beyanları bir bütün halinde değerlendirildiğinde, iki ortaklı olan limited şirkette ortaklar arasında yaşanan sorunlar nedeniyle, haklı nedenle fesih koşullarının gerçekleştiği anlaşılmaktadır. TTK 636/3 Maddesinde mahkemenin istem yerine davacı ortağı payını gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına hükmedebileceği düzenlenmektedir. Haklı nedenle fesih yerine, davacı ortağı ayrılma akçesi ödenerek davacı ortağın çıkmasına karar verilmesi halinde şirketin faaliyetine devam etmesinde diğer ortak açısından fayda olduğu anlaşılmıştır. Davacı ortağın ayrılma akçesi yukarıda özetlenen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2018/664 Esas 2019/302 Karar nolu ilamında belirtildiği şekilde ikinci ek raporda gerekçeleri ile birlikte hesaplanmıştır. Tüm bu nedenlerle davacı ortağı bilirkişi kurulunca belirlenen 1.555.352,00 TL ayrılma akçesini karar tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte (ayrılma akçesi karar tarihine en yakın rayiç değer esasına göre hesaplanacağından, ayrılma akçesine karar tarihi değil de hükmün kesinleştiği tarihten itibaren faiz işletilmesi halinde , kararın kesinleşmesi için gereken uzunca süre nedeniyle , karar tarihindeki rayiçin hüküm altına alınmış sayılmayacağı dikkate alındığında karar tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerekmiştir) davalı şirketten alınarak davacıya ödenmesine ve davacının şirketten çıkmasına (çıkarılmasına) aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulü ile,
Davalı şirketin haklı nedenle fesih koşullarının gerçekleştiği anlaşılmakla TTK 636/3 maddesi hükmü gözetilerek fesih yerine, davacı ortağın …Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil numarasında kayıtlı … Ltd Şti’ndeki ortaklığından haklı nedenle çıkmasına izin verilmesine (çıkarılmasına)
Bilirkişi kurulunca belirlenen 1.555.352,00TL ayrılma akçesinin karar tarihi olan 30/03/2023 tarihinden başlayarak avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili ile davacıya ödenmesine,
Karar kesinleştiğinde davacı tarafça yazılı olarak talep edilmesi halinde masrafı davacı tarafa ait olmak üzere kararın tescil ve ilanı için … Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazı yazılmasına,
2-Davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Davacı tarafından yapılan 77,00 TL ilk masraf, 6.000,00 TL bilirkişi ücreti, 1.007,20 TL tebligat ve tezkere gideri olmak üzere toplam 7.084,20 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde resen yazı işleri müdürünce ilgilisine iadesine,
6-Bu dava sebebiyle 179,90 TL karar ve ilam harcı alınması gerektiğinden peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 144,00 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 30/03/2023

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır

¸