Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/429 E. 2020/396 K. 23.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/429 Esas
KARAR NO : 2020/396

DAVA : Alacak
(Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/05/2017
KARAR TARİHİ : 23/09/2020
Taraflar arasında görülen davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin “Melik Sok. Sabri Mah. 5/5 Piyale Sok. No; … Merkez/Şırnak” adresinde bulunan bağımsız bölümde kiracı olarak ikamet etmekte olduğunu, müvekkilinin, kiracı olarak oturduğu taşınmazın içinde bulunan eşyaların uğrayabileceği ziya ve hasar rizikolarına karşı, 10.03.2016 tarihinde, davalının yetkili acentesiyle “… Paket Sigorta Poliçesi” imzaladığını, sigorta poliçesinin teminat kapsamında, konut ve içinde bulunan eşyaların; bina yardım, yıldırım infilak, cam kırılması, terör gibi rizikoların teminat altına alındığını, müvekkilinin kiracı olarak oturduğu sigortalı konut ve eşyaların, 2015 haziran ayından itibaren gerçekleşen askeri operasyonlar ve terör olayları sırasında tamamen zayi olduğunu, değerini tam olarak tespit edemedikleri yaklaşık 200 metrekare büyüklüğündeki konutun yıkıldığını, yıkım sonucunda konutun içinde bulunan değerini tam olarak tespit edemedikleri eşyaların tamamın kullanılamaz hale geldiğini, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde terör olayları başlamadan hemen hemen
herkese sigorta poliçesi düzenleyen davalı tarafın, hiçbir gerekçe olmadan tek taraflı olarak ya poliçeleri iptal ettirdiğini ya da vatandaşların hiçbir zararını karşılamadığını, davalı … şirketlerinin 1 yıllık poliçe bedellerini de peşin aldığını, davalı … şirketinin, hasarın meydana gelmesi üzerine yönelttikleri tazminat taleplerine herhangi bir cevap vermediğini, ilgili mevzuat ve poliçe klozları gereği ödemekle yükümlü olduğu sigorta tazminatını ödemediğini, müvekkilinin hasara yol açan olay sebebiyle tüm birikimini ve malvarlığını yitirdiğinden, yargılama giderlerini (harçlar, gider avansları ve sair giderler) karşılamaktan yoksun olduğunu ve adli yardım talebinde bulunduğunu, belirterek, sonuç olarak, davanın kabulüyle, HMK md, 107 uyarınca yargılama sırasında belirlenecek belirsiz alacak hakkında fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, şimdilik 1.000,00-TL’nin zarar tarihinden itibaren işleyecek en yüksek faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine, adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili, 04.03.2020 ıslah dilekçesi ile, davanın belirsiz alacak talepli olarak 1.000,00- TL olarak ikame edildiğini, sundukları delil listesinde mevcut eşyalardan da görüleceği üzere, terör olayları sonucu müvekkilinin oturduğu konut ile birlikte konut içerisinde bulunan tüm eşyaların yıkılıp yakıldığını, sundukları eşya listesinde görüleceği üzere, davaya konu eşyaların değerinin 50.000,00 TL’den daha yüksekte olup poliçe değeri 50.000,00- TL sınırı olduğu için, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile davayı şimdilik 49.000,00-TL olarak ıslah ettiklerini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile ıslah talebinin kabulüne, ıslah tarihi itibari ile en yüksek banka faizinin uygulanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında geçerli bir sigorta ilişkisinden bahsetmenin mümkün olmadığını, davacının elinde bulunan poliçenin geçerli bir sigorta ilişkisine dayanmadığını, Yanlış Sigorta Uygulamalarının Tespiti, Bildirimi, Kaydı Ve Bu Uygulamalarla Mücadele Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelik 5. maddesinde yanlış sigorta uygulamalarının tanımlandığını, ilgili maddenin b bendi ile sigortalı tarafından yapılan yanlış sigorta uygulamalarına, c bendinde ise aracılar tarafından yapılan yanlış sigorta uygulamalarının sınırının çizildiğini, bu maddeden hareketle müvekkili sigorta şirketi’ni temsilen yapılan bu işlemin müvekkili sigorta şirketi bakımından bağlayıcılığından bahsetmenin hukuken uygun düşmediğini, müvekkil şirket tarafından düzenlenen sigorta sözleşmelerinin ya aracılar vasıtası ile ya da doğrudan düzenlendiğini, aracılar vasıtası ile düzenlenen poliçelerin de müvekkili şirket aracılarına ve müstakbel sigortalısına güvenmek zorunda olduğunu, bu güven ilişkisinin dürüstlük kuralının, iyiniyet kuralının ve basiretli davranma zorunluluğunun bir sonucu olduğunu, İstanbul merkezli olan müvekkilinin bölgede yaşanan olaylara vakıfiyetinin sadece televizyon kanallarının haberleri ile sınırlı olduğunu, dolayısıyla konunun boyutunun bizzat yaşayanlar tarafından bilindiği gerçeği ile hareket edildiğinde, müvekkilinin olayların yaşandığı bölgeden lokasyon olarak uzaklığı da dikkate alınırsa böyle bir vakıfiyet beklenmesinin adalet kavramına aykırı düştüğünü, Sigortalı ve/veya sigorta ettiren ile poliçeyi tanzim eden aracıdan beklenenin ise tüm yasa maddeleri ile de ifade edildiği üzere, sigortalanacak kıymete ilişkin tüm çevresel faktörleri dürüstlük kuralı ile bilgi verme yükümlülüğüne uygun olarak paylaşması olduğunu, bu durumda sigortalının tüm bu hususları poliçe tanzimi aşamasında gizlemiş olması, olay mahallini sigorta poliçesi yaptırır yaptırmaz terk etmesinin dürüstlük kuralı ile çeliştiğini, TTK m. 1435 hükmünde, sigorta ettirenin sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlü olduğunu, sigortacıya bildirilmeyen, eksik veya yanlış bildirilen hususların, sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise, önemli kabul edileceği ve TTK m.
1439 hükmünde ise, sigortacı için önemli olan bir husus bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş olduğu takdirde, sigortacının 1440 ıncı maddede belirtilen süre içinde sözleşmeden cayabileceği veya prim farkı isteyebileceğinin belirtildiğini, davacının elindeki poliçenin düzenlenme tarihinin 10.03.2016 olduğunu, T.C. Şırnak Valiliği’nin 13.10.2016 tarihli ekli yazısından anlaşıldığı üzere, konutun yer aldığı Şırnak Merkez bölgesinde bölücü terör örgütü mensuplarının etkisiz hale getirilmesi, bölücü terör örgütleri mensupları tarafından mayın ve patlayıcılarla tuzaklanmış barikat ve hendeklerin bertaraf edilmesi ve vatandaşlarımızın can, mal güvenliğinin ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11/C maddesi gereğince 14.03.2016 günü saat 23:00’dan itibaren sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, davacının elindeki poliçede “terör” rizikosunun ek teminat olarak verildiğinin yazılı olduğunu, terör rizikosu için teminat verilmiş bir sigorta ilişkisi yönünden açıklanan atmosferi bizzat soluyan davacı tarafça riziko adresinde bu gibi gelişmelerin olduğu yönündeki bilgi hiç şüphesiz sigorta sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek mahiyette önemli bilgi olduğunu, davacı tarafın, dava konusu poliçenin düzenlendiği 10.03.2016 tarihinde Şırnak’ta ikamet etmesi nedeni ile, poliçe düzenlenmeden bölgede sokağa çıkma yasağı uygulamasına sebep olan terör faaliyetlerinden yakinen bilgi sahibi olduğunu, TTK m. 1435 hükmü uyarınca, davacı taraf bu önemli hususlar hakkında bildirim yükümlülüğüne uymuş olsaydı, müvekkili Şirketin davacının taşınmazı için sigorta güvencesi vermeyeceğini, davacının, söz konusu önemli bilgi hakkında sigortacıya bildirimde bulunma yükümlülüğünü kasten ihlal ettiğini, bölgenin geçtiğimiz senelerdeki sigortalanma oranı ile olaylar sonrasındaki sigortalanma oranı arasındaki büyük farkın bulunduğu, bölge sakinleri tarafından sigorta ettirilen konutların terk edilmesi, ancak riske yüzde yüz açık hale gelen sigortalı kıymet bilgisinin sigorta şirketi ile paylaşılmamasının müvekkili şirketin bu ilişkide kötü niyetli yan olmadığı hususunu açıkça gözler önüne serdiğini, müvekkilinin Şırnak’taki terörle ilgili ilan ve uygulamaları kendi çabasıyla öğrendikten sonra 07.11.2016 tarihli yazılarıyla hem TTK m. 1439 f.1 uyarınca cayma, hem de TTK m. 1445 f.1 uyarınca fesih hakkını kullandığını, TTK m.1445 f. 1 hükmünde, sigortacının, sözleşmenin süresi içinde, rizikonun gerçekleşmesi veya mevcut durumun ağırlaşması ihtimalini ya da sözleşmede riziko ağırlaşması olarak kabul edilebilecek olayların varlığını öğrendiği takdirde, bu tarihten itibaren bir ay içinde sözleşmeyi feshedebileceği ve prim farkı isteyebileceğinin düzenlendiğini, davacının, Şırnak’ta sokağa çıkma yasağı uygulandığında, bu hususu poliçeyi tanzim ettirirken bildirmek yükümü olmasının yanı sıra, riziko ağırlaşması hakkında yukarıda bahsi geçen kanun hükümleri uyarınca ve yukarıda belirtilen operasyon tarihleri ile bölgenin bu konuda içinde bulunduğu durumu da dikkate alarak sigortacıya bildirimde bulunmasının gerektiğini, davacının, 14.03.2016 tarihinde Şırnak Merkez’de terör nedeniyle sokağa çıkma yasağı uygulandığı hakkında sigortacıya hiçbir bildirimde bulunmadığını ve kanunun kendisine yüklediği gerek sözleşmenin tanzimi esnasındaki beyan yükümlülüğünü gerekse “sigorta sözleşmesi süresi içindeki beyan (bildirim)” yükümlülüğünü kasten ihlal ettiğini, bu nedenlerle müvekkili sigorta şirketinin sözleşmeden doğan cayma ve fesih haklarını kullanarak, alınan primleri iade ettiğini, bölgede terör olayları nedeniyle poliçe üretimi ve hasar ihbarlarında söz konusu kötü niyetli uygulamalar nedeniyle artış gözlendiğini ve müvekkili şirketin gerek genel mahkemeler, gerekse de Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde benzer nitelikteki davalara muhatap olduğunu, Sigorta Tahkim Komisyonunun benzer bir dosyada vermiş olduğu 2017.E.7183 2017/23085 sayılı kararda, tüm açıklamalarını teyit etiğini, Sigorta Tahkim Komisyonun, ilam hükmünde ve bağlayıcı kararlar verdiğini, davacının sokağa çıkma yasağından sonra binayı terk etmiş olması, sigortalanabilir menfaatin ortadan kalkmış olduğunu gösterdiğini, zira mahallin terk edilmesi, sigorta ilişkisinde sigortalının menfaatinden vazgeçtiği anlamı taşımakla birlikte, sigortalanan şeyi koruma ve kollama yükümlülüğüne aykırı davranmış olduğunun da göstergesi olduğunu, İdarenin sorumluluğu olarak ifade edilen bu durum, Anayasa’nın 125. madde hükmünden de anlaşılacağı gibi, idare, kusuru olsun olmasın kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı tazmin etmek zorundadır. idarenin bir eyleminden kaynaklanmasa da terör eylemlerinden dolayı kişilerin uğradıkları zararların tazmin edilmesinde önce doktrin, yargı mercileri ve nihayet Devlet tarafından yeni sorumluluk sebepleri kabul edildiğini, 5233 sayılı Kanun uyarınca, Devletimizin, gerek terör eylemleri, gerekse terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar görenlerin bu zararlarının karşılanması hususundaki müdahaleci norm mahiyetindeki politikası zarar görenlerin Devlet tarafından öncelikle ayni ifa yoluyla tazmin edilmesidir. Davacının dava konusu zararı hakkında tespit yapılmış olup olmadığı, davacıya Devletimiz tarafından sulh yoluyla ödeme yapılıp yapılmayacağının ve Sigortalı/Sigorta Ettiren tarafından eğer bir başvuru yapılmadı ise neden yapılmadığının araştırılması hususunun önemli olduğunu, eğer Zarar Tespit Komisyonu vasıtasıyla karşılanan bir zarar söz konusu ise bu durumda sigorta poliçesi nezdinde doğmuş bir zarar kalmayacağı, diğer yandan hasarın poliçe tanziminden sonra meydana geldiğine ilişkin ispat yükü sigortalıda olup, bu hususun halen ispatlanmadığını, Borçlar Kanunu, sözleşmenin kurulmasında belirtilen iradi sakatlıklar ve bunların kurulan sözleşmeyi sakatlaması ile bu sözleşmede yanıltılan tarafa verilen sözleşmeden dönme hakkına ilişkin amir hükümleri kapsamında sigortalı tarafından sözleşmenin kurulması ve devamında bildirilmeyen esaslı unsurlar sebebiyle müvekkili sigorta şirketinin iradesi sakatlandığını, yanıltıldığını, taraflar arasında kurulan sözleşmenin bu yanıltıcı beyanlara dayanmakta olduğundan, müvekkili şirketinin bilmediği şartlar sebebiyle iradesini tam ve açık olarak ortaya koymasının engellendiğini, Medeni Kanunun ile düzenlenmiş olan iyi niyet ve dürüstlük kurallarına açıkça aykırı davranıldığını, dürüstlüğe aykırı olarak kurulan sigorta sözleşmesinin baştan beri hükümsüz hale geldiğini, kaldı ki, sigorta sözleşmesini düzenleyen ve Ticaret Kanunumuzda yer alan amir kurallar uyarınca da, sigortalının tazminat talep hakkı bulunmadığını, yapılan araştırmalarda, söz konusu terör olaylarının başlamasının öncesinde, bölgede ülke geneli ile karşılaştırıldığında sigorta yaptırma alışkanlığının oldukça düşük olduğunu, ancak söz konusu operasyon ve sokağa çıkma yasağı tarihleri ile eş zamanlı olarak bölgede poliçe üretim sayılarının dikkate değer derecede artış gösterdiğinin görüldüğünü, buna bağlı olarak hasar ihbarlarının da anılan tarihlerden itibaren ciddi oranda arttığının izlendiğini, bu durumda yukarıdaki tüm açıklamalarıı teyit eder nitelikte, beyan yükümlerine aykırı ve kötü niyetli olarak poliçe tanzim ettirilip sigorta örtüsünden faydalanma çabası içine girilmiş olduğunu ortaya koyduğunu, davacının rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği tarihten itibaren en geç beş iş günü içinde sigortacıya bildirimde bulunmak zorunda olduğu ancak yapması gereken ihbarı yasal sürede yapmadığını, haksız davanın bu nedenle de reddedilmesi gerektiğini, ihbarın hasar tarihinden çok sonra olması, hasar tespiti yapılabilmesi için konuta girilmesinin mümkün olmaması/konutun yıkılmış olması; bölgenin terör nedeniyle içinde bulunduğu koşullar neticesinde hasarın yakın nedeninin ne olduğu konutun ve varsa konuttaki hasara uğrayan eşyaların kıymetinin ne olduğunun tespit edilmesi mümkün olmadığından davacı’nın sigorta tazminatı talebinin reddinin gerektiğini, taraflar arasında geçerli bir sigorta sözleşmesi bulunmadığı, sigortanın geçersiz olduğu, haksız davanın reddi gerektiği yönündeki savunmaları saklı kalmak kaydıyla, bir an için aksi varsayılsa bile, davacı’nın elindeki poliçenin 4 numaralı sayfasında yer alan Tenzili Muafiyet başlığı altındaki madde uyarınca davacının talepleri hakkında %5 tenzili muafiyet uygulanmalı ve fazlaya ilişkin talebin reddedilmesi gerektiğini belirterek, sonuç olarak; yargılama gideri ve avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLER :
…Paket Sigorta poliçesi, Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi’nin 12.2.2018 ve 04.07.2018 tarihli, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hukuk Müşavirliği’nin 29/05/2018 tarihli, cevabi yazısı, bilirkişi incelemesi,
GEREKÇE :
Uuyuşmazlık; taraflar arasında yapılan sigorta poliçesi kapsamında yaşanan terör olayları nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin olup, taraflar arasında geçerli bir sigorta ilişkisi kurulup kurulmadığı, davalı tarafça sözleşmenin rizikodan önce haklı nedenlerle fesh edilip edilmediği, rizikonun gerçekleşmesinde sigorta ettirenin ihmali veya kastının bulunup bulunmadığı, davacının uğradığı zarardan dolayı devlet tarafından ödeme yapılıp yapılmadığı, varsa uğranılan zarardan davalı … şirketinin ne kadarından sorumlu olduğu ve zararının teminatı kapsamında bulunup bulunmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda ön inceleme duruşmasında belirlenen uyuşmazlık noktalarında bir hesap bilirkişisi, bir sigorta bilirkişisinden rapor aldırılmasına karar verilmiş olup, re’sen tayin edilen bilirkişiler Mali Müşavir …ve Sigorta Hukuku Uzmanı Av. …tarafından sunulan 06/10/2019 tarihli raporda özetle; davacının kiracı olarak ikamet ettiği konutta bulunan ev eşyaları 10.03.2016 tarihinde, davalı … şirketinin yetkili acentesi tarafından … Paket Sigorta Poliçesi ile sigorta edilerek, teminat altına alındığını, Sigorta poliçesinin vadesinin 10.03.2016-2017 tarihlerini kapsadığını, poliçede verilen teminatlara Yangın Sigorta Poliçesi Genel Şartları uygulanacağı belirtildiği, ayrıca özel şartlar bölümünde özel klozlar verildiğini ve bu meyanda Terör Klozu ile de teminat verildiğinin tesbit edildiğini, bu teminatın kapsamı; “Yangın Sigortası Genel Şartları hükümleri saklı kalmak kaydıyla,3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda belirtilen terör eylemleri ve bu eylemlerden doğan sabotaj ile bunları önlemek ve etkilerini azaltmak amacıyla yetkili organlar tarafından yapılan müdahaleler sonucu sigortalı şeylerde meydana gelen zararların teminata ilave edildiği açıklaması yapıldığı” nın görüldüğünü, dava konusu sigorta poliçesi ile taraflar arasında icap ve kabul sonucu geçerli bir sözleşme ilişkisi kurulduğunun tesbit edildiğini, davalı … şirketinin riziko meydana geldikten sonra, sigorta ettirenin sigorta poliçesi yapılmadan önce Şırnak’ta terör olaylarını ve valiliğin sokağa çıkma yasağı ilan ettiğini bilerek ve kötü niyetli olarak bu bilgilerini sigorta acentesine bildirmeden poliçe yapılmasını talep ettiğini, bu durumun TTK ise 1435.maddesini ihlal ettiğini, bu sebeple TTK 1239. madde gereğince cayma hakkını kullandıklarını, ayrıca bildirim yükümlülüğü’nü kasten ihlal etmiş olması sebebi ile de TTK 1445 madde gereğince fesih hakkını kullanarak poliçeyi fesh ettiklerini belirttiklerini; sigorta sözleşmesinin, taraflar arasında sigortacının bu konuda yetkili olan acentesi tarafından tanzim edildiğini, davalı vekili, acente’nin Afyon’da bulunan bir acente olduğunu belirtilmesine rağmen, acentenin Şırnak ilini de kapsayan o bölgede sözleşme yapma yetkisini haiz olan bir acente olduğunun anlaşıldığını, aksi halde sözleşme yapma yetkisi bulunmaması gerektiğini, Sigorta acentesinin, temsil ettiği sigorta şirketi adına yetkili olarak sözleşmenin akdinden önce hazırlık çalışmalarını yürüten bu konuda müvekkili şirketin menfaatlerini gözeterek basiretli bir tacir gibi davranarak hareket eden kişi olduğunu, ülkemizde, öncelikle, 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 11’inci maddesi ve buna bağlı olarak çıkarılan (Yönetmelikle) SSBİY’de sigortacının sigorta ettireni/sigortalıyı aydınlatması, diğer bir deyişle ona sözleşme ile ilgili bilgileri vermesi ve gerekli yönlendirmeleri yapmasının hükme bağlandığını, söz konusu Kanun ve Yönetmelik hükümleri çerçevesinde, gerek sigortacı gerek sigorta acentesi yazılı bir form aracılığıyla sözleşmenin kurulmasından önce gerekli bilgilendirmeleri yapmak zorunda olduklarını, sigortacının bilgilendirme yükümlülüğünü ihlâl etmesi hâlinde uygulanacak yaptırımın, SSBİY’de sözleşmenin feshi ve/veya ortaya çıkan zararın tazmini olarak düzenlendiğini, acentenin, müvekkili olan sigorta şirketi adına sözleşme yaparken hem sigorta şirketinin menfaatini gözeterek sözleşme yaptığı yer, sigortalı, verilen teminatlar hakkında araştırma yaparak basiretli bir tacir gibi hareket edecek ayrıca sigorta ettireni de bilgilendirme yükümlülüğü dahilinde yapılacak sözleşme ile ilgili olarak bilgilendirecek ve onun sorumluluklarını ve haklarını yazılı olarak beyan etmesi gerektiğini, acentenin Şırnak Valiliği’nin sokağa çıkma yasağı olduğuna dair ilanını bilmesi gerektiği veya bu konuda devamlı terör altında bulunan Şırnak’ta sözleşme tanzim etmeden önce araştırma yaparak ve müvekkili şirkete bildirerek onay alarak yapması gerektiğini, sigorta şirketinin iddiasına göre acente’nin bu sorumluluklarını yerine getirmediği, ancak bu durumun sözleşmenin tarafı olan sigorta ettirene karşı ileri sürülemeyeceği, zira acente sigorta şirketi adına hareket eden ve onu temsil eden kişi olduğunu, kaldı ki; acente ( dolayısı ile sigorta şirketi) tarafından Valilik kararının biliniyor olmasını beklemek gerektiği kabul edildiğinde (TTK 1438.mad.de gereğince,sigorta ettirenin bildirim yükümlülüğünü kasten ihlal ettiği iddiasında bulunmasının da mümkün olmadığını TTK 1438.maddesinde, sigortacı tarafından gerçek durumun bilinmesi, madde- 1438 . bildirilmeyen veya yanlış bildirilen bir hususun ya da olgunun gerçek durumu sigortacı tarafından biliniyorsa, sigortacı beyan yükümlülüğünün ihlal edilmiş olduğunu ileri sürerek sözleşmeden cayamayacağını, ispat yükünün sigorta ettirene ait olduğunu, sigorta ettiren yönünden incelendiğinde ise, her ne kadar terör içinde bulunan insanların sigorta poliçesi yaptırarak riziko’ya karşı maddi menfaatlerini teminat altına aldırmaları doğal hakları olmasına rağmen, 14/03/2016 tarihli Şırnak Valiliği’nin basın duyurusu ile saat 23.00’den itibaren sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, 10/03/2016 tarihinde sokağa çıkma yasağı ilanından 4 gün önce poliçeyi yaptırmak üzere acenteye başvuran davacı … ettirenin ilanı önceden bilmesinin mümkün olmadığı, ancak bunu bildiğini ve kasten bildirme yükümlülüğünü ihlal ettiğini öne süren sigortacının TTK 1439/2 md gereği ispat yükümlülüğünün bulunduğu, sigorta şirketinin, davacı’nın kasten bildirim yükümlülüğünü ihlal ettiğine dair dosyaya herhangibir somut delil sunmadığını, bu yasaktan sigortalının haberi olduğu iddia ediliyorsa, bunu acentenin de bilmesi gerektiği veya biliniyor olmasını beklemek gerektiğinin kabul edilmesi gerektiğini, bu sebeplerle acente’nin yaptığı sözleşmenin, sigorta şirketini ilzam edeceğinden, sigortacı bu sözleşme nedeni ile meydana gelen hasarı tazmin etme yükümlülüğü altında olduğunu, sigorta şirketinin riziko meydana geldikten sonra haksız olarak sözleşmeden cayma ve fesih hakkını kullandığı, dava konusu sigorta poliçesinin geçerli olduğunu, davacı’nın hasar bedeli talep etme hakkı doğduğunu, terör klozu ile ödenecek tazminat miktarından %5 oranında Tenzili Muafiyet Yapılacağının belirtildiğini, dosya içinden yapılan yazışmalardan, devlet tarafından davacının ev eşyalarının zarara uğraması sebebi ile herhangi bir ödeme yapılmadığı, sadece kira yardımı yapıldığı, ödenmesi gereken hasar bedelinin Mali Açıdan tespit edilebilmesi gereken herhangi bir belge sunulmadığı. dosyada davacı vekili tarafından sunulan eşyalara ait belge, fatura, fotoğraf vb hiçbir belge bulunmadığını, bu kapsamda somut olayda hasar bedeli tespit edilemediği rapor edilmiştir.

Tüm dosya kapsamı incelendiğinde; taraflar arasında geçerli bir sigorta poliçesinin düzenlendiği ve poliçe ile terör klozunun da teminat altına alındığı, davalı tarafça, davacının sözleşme yapılması esnasında ve sonrasında bildirim yükümlülüğünü kasten ihlal ettiği ileri sürülmüşse de, rizikonun meydana geldiği bölge şartlarının basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gereken sigortacı tarafından da bilinmesi gerektiği, riziko meydana geldikten sonra haksız olarak sözleşmeden cayma ve fesih hakkını kullandığından, davacının hasar bedeli talep etme hakkının bulunduğu anlaşılmışsa da davacı tarafça liste halinde bildirilen eşyalarda meydana gelen hasar bedelinin tespitine imkan veren herhangi bir delil sunulmadığından ve zarar ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın reddine,
2-Alınması gereken 54,40-TL karar ve ilan harcının davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafça yapılan posta giderinden oluşan 44,00-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Kamu ödeneğinden karşılanan 5 adet tebligat posta gideri 76,00-TL, 2 müzekkere gideri 15,50-TL, 850,00-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam: 941,50-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
6- Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 7.300,00-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
7-Davalı tarafından yatırılan gider avansından arta kalan kısmı karar kesinleştiğinde ve istek halinde davalıya iadesine,
Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 23/09/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır