Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1308 E. 2020/385 K. 22.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/1308 Esas
KARAR NO : 2020/385

DAVA : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/10/2015
KARAR TARİHİ : 22/09/2020
Taraflar arasında görülen davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkememizin 2014/1308 Esas Sayılı Dosyası Yönünden:
Davacı vekili dava ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalı arasında 2000 yılından, davalı şirketin tek taraflı ve haksız suretle feshettiğini, 18/07/2014 tarihine kadar bayilik ilişkisi olduğunu, bu ilişki kapsamında müvekkilinin davalıdan satın aldığı hastane ürünleri ve… diyaliz ürünleri satışını, Marmara alt bölge bayisi olarak, münhasır yetkili olduğu Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Yalova, Bilecik, Eskişehir ve Kütahya il ve ilçelerinde bulunan eczane ve hastanelere gerçekleştirdiğini, müvekkilinin hastanelere yapmış olduğu satıştan, davalının yönlendirmesi ve fiyatlandırması ile ihalelere katıldığını ve ihalenin uhdesinde kalması halinde, ihale şartları çerçevesinde satışın yapıldığını, eczanelere yapılan satışların ise doğrudan yapıldığını, 18/04/2014 tarihinde davalının şifahi olarak sözleşmeyi feshettiğini ve sistemlerinin müvekkillerine kapattığını, sistemin kapatılması ile, müvekkili tarafından eczanelerden gelen reçetelere cevap verilemediğini ve ürün alımının durduğunu, müvekkilinin sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirdiğini, haksız fesih ile birlikte müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğradığını, müvekkilinin ihale kanalı ile satılan ürünlerden davalıya ihale konusu işin süresine göre 90 günlük vade ile ürünlerin bedelini ödediğini, eczane kanalı ile yapılan satışların bedelini ise 80 gün vade ile ödediğini, taraflar arasındaki bayilik ilişkisindeki münhasırlık yetkisinin tek taraflı olmadığını, müvekkilinin belirtilen bölgede tek satıcı olduğu gibi, davalının rakibi olan bir firmanın da ürünlerini satmadığını, müvekkilinin ticari ilişki süresince tüm satış ve dağıtım ekibini, ağını, müşteri portföyünü davalıya tahsis ettiğini, davalı tarafından gönderilen ürünlere ilişkin ürünlerin satış bedelinin %2 tutarında olmak üzere, navlun bedelinin müvekkilince ödendiğini, bu bedelin, satış bedeli üzerinden belirlenmesinin hukuka aykırı olduğunu, bu bedellerin iadesinin gerektiğini, davalıya ödenen navlun bedelleri toplamının iadesi gerektiğini, hastanelere ve eczanelere verilmek üzere davalı tarafından gönderilen ve müvekkili şirkete fatura edilen ürünlerin, davalı tarafından ödenmesi gerekirken, müvekkilinden kesildiğini, buna dair yapılan ödemelerinde iadesinin gerektiğini, müvekkili şirket tarafından … sistemine… aracılığı ile 27/12/2013 tarihinde geçildiğini ve bu kapsamda ciddi bir ödeme yapıldığını, bu sistemin müvekkiline ekstra maliyetler oluşturduğunu, nitekim müvekkilinin hastane kanalı vasıtasıyla yaptığı satışları karşılayabilmek amacıyla toplamda 750.000,00TL nakit kredi kullanmak zorunda kaldığını, davalının sözleşmeyi feshederken, fesih öneli vermediğini beyan ederek; maddi zararlarına ilişkin olarak fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere, şimdilik 5.000,00TL yoksun kalınan kar, 5.000,0TL finansman bedeli, 5.000,00TL navlun bedeli, 5.000,0TL portföy tazminatı, 5.000,00TL yatırım maliyeti, 5.000,00TL bedelsiz karşılanan ürünlerin bedeli olmak üzere, 30.000,00TL maddi tazminatın ve 100.000,00TL manevi tazminatın davalından alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap ve ikinci cevap dilekçesinde özetle; huzurdaki davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, davacının, müvekkilinin çalıştığı ecza depolarından biri olduğunu, müvekkili ile davacı arasında 2000 yılından 17/04/2014 tarihine kadar ticari ilişki bulunduğunu, bu ilişkinin hastane ihalelerine bağlı olarak 30/04/2016 tarihine kadar devam edeceğini, taraflar arasındaki ticari ilişkinin, bir alım satım ilişkisi olduğunu, davacının ihalelere kendi nam ve hesabına katıldığını, müvekkilinden kendi alımları için fiyat teklifi aldığını, hastaneler tarafından sipariş olunan ürünleri bizzat müvekkili şirket tarafından hastanelere dağıtılıp teslim edildiğini, periton diyaliz ürünlerinin, bizzat hastalara dağıtıldığını ve teslim edildiğini, ihale sürecinde ürünlerin fiyatları hususunda herhangi bir baskının ve yönlendirmenin yapılmadığını, davacının sunmuş olduğu fiyat, vade ve benzer koşulların tamamının müvekkili tarafından davacıya yapılan satış fiyatları ile ilgili olduğunu, davacı şirketin ticari faaliyetinin münhasır bayilik açısından var olması gereken unsurları taşımadığını, davacının müvekkilinin rakip firmaları ile çalıştığını, tüm satış dağıtım faaliyetlerinin, lojistik masraflarının, depolama masraflarının ve pazarlama giderlerinin müvekkil şirket tarafından karşılandığını, davacının navlun bedeline ilişkin kendisinden %2 oranında bedel tahsil edildiği iddiasına konu olan taşımaların bizzat müvekkilince yapıldığını, davacının manevi tazminat taleplerinin hukuka aykırı olduğunu, davacının fesih nedeniyle herhangi bir kaybının olmadığını beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememiz dosyası ile birleşen İstanbul …Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası yönünden:
Davacı vekili dava ve cevaba cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında 2000 yılından 18/07/2014 tarihine kadar münhasır bayilik sözleşmesi olduğunu, sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedildiğini, davalının müvekkili aleyhine uygulamaları olduğunu, taraflar arasında kullanılan online sistem üzerinden davalı şirketçe, navlun bedellerine ilişkin olarak 29/05/2015 tarihli faturanın kesildiğini, bu faturanın müvekkilince iade edildiğini, davalının doğrudan borçlanma sisteminden faturanın bedelini tahsil ettiğini, haksızlığın giderilmesi için Ankara …Noterliğine ait 27/05/2015 tarihli ve …yevmiye numaralı ihtarname ile faturanın iadesinin talep edildiğinin, bu kesilen tutarın iadesi için bu davanın açıldığını beyan ederek; 52.436,00TL nin tahsil tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap ve ikinci cevap dilekçesinde özetle; müvekkilince yapılan kesintinin taraflar arasındaki ilişkiye uygun olduğunu, nitekim tüm nakliye ve dağıtım hizmetlerinin müvekkilince üstlenildiğini, davacı tarafça bu uygulamaya taraflar arasındaki ticari ilişki devam ettiği müddetçe itiraz edilmediğini beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini ve müvekkili ile 7.500,00TL ve dava değerinin 50.000,00TL aşkın kısmının %12,5 şeklinde anlaşılmış bulunan avukatlık ücretinin HMK 329/1 maddesi hükmü gereğince davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı, birleşen dosya davacı vekili ıslah dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde talep etmiş oldukları, 30.000,00TL maddi tazminatın, 179.457,02TL arttırılarak 209.457,02TL nin ihtarname tarihi olan 21/07/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte, manevi tazminatı için talep edilen 100.000,0TL nin ihtarname tarihi olan 21/07/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin alım satım akdi mi, münhasır bayilik ilişkisi mi olduğunu, davalı tarafından yapılan bir fesih varsa, bu feshin haklı olup olmadığı, fesih nedeniyle davacının menfi ve müspet zararları talep edip edemeyeceği, davacının taleplerinde haklı olup olmadığı, haklı ise talep edebileceği miktarların tespiti hususunda tarafların uyuşmuş olduğu hesap bilirkişisi …, hukukçu bilirkişi ve sektör bilirkişisinden oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınmasına karar verilmiştir.
Alınan bilirkişi raporunda özetle; bir sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olması için yapımcının, tek satıcıya belirli bir bölgede satış tekeli tanıması gerektiği, süreklilik taşıyan bir çerçeve sözleşmesinin olması gerektiği, tek satıcının üçüncü kişilere yaptığı muamelelerde kendi adına ve hesabına hareket etmesi gerektiği, tek satıcının pazarlama, satış ve sürümü arttırma faaliyetinde bulunması gerektiği, taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin mevcut olmadığı, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2000 yılından 18/07/2014 tarihine kadar devam ettiğini, bu ilişkinin uzun yıllar devam etmesinden, davacının, davalıdan ürün satın alarak eczane ve hastanelere satış yaptığı ve bu satış çevresinin belirli bir bölge ile sınırlandırıldığının ve yetkilendirildiğinin anlaşılması, davacının ihalelere girerek, davalının ürünlerini satmayı taahhüt etmesi, satış programı olarak davalının sistemini kullanması unsurlarından taraflar arasındaki ilişkinin adi bir satım sözleşmesi olmayacağı kanaatine varılamayacağı, taraflar arasındaki ticari ilişkinin yazılı olmayan belirsiz süreli bir çerçeve sözleşme dahilinde devam ettiği, davalının yapımcının özellikle pazarlama işlerini bizzat üstlendiği, malın tanıtımının yavaş yavaş, distribütörlük sözleşmesinin esaslı unsuru olmaktan çıkarıldığını, taraflar arasındaki ticari ilişkinin tek satıcılık sözleşmesinin bazı unsurlarını bünyesinde barındırmasa da, 14 yılı aşkın süredir devam etmesi, taraflar arasında güven ilişkisi kurulması, süreklilik arz etmesi ve münhasır bir bölge ile satışın yapılarak bu konuda yetki verilmesi, taraflar arasındaki ilişkinin özellikle sona erdirilmesi ve son ermesi sonucu bakımından, ani edimli sözleşme olan satım sözleşmesinden ziyade, bir çerçeve sözleşmesi niteliğinde olan sürekli edimli bir borç sözleşmesi olan tek satıcılık sözleşmesi olarak değerlendirildiği, sözleşmenin feshi esnasında davalı tarafça bir neden belirtilmemiş olması nedeniyle feshin haksız olduğunu, buna göre davacı taraf menfi zararlarını değil sadece müspet zararlarının tazminini talep edebileceğini, yoksun kalınan karın ve portföy tazminatını hesaplanması için bir takım belgelere ihtiyaç olduğunu, davacının birleşen dosyadaki talebinin, taraflar arasındaki ticari ilişki süresince navlun bedellerinin tahsiline ilişkin davacı tarafça bir bildirimde bulunulmadığı bu nedenle sözleşmenin feshinden sonra da bunun talep edilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
Mahkememizce, davacıya ait feshin yılı da dahil olmak üzere beş yıllık bilanço ve gelir tablosu ve müşteri listesi celp edilerek incelenmiş ve alınan bilirkişi kök raporundaki değerlendirmeler nedeniyle dosyanın aynı bilirkişi heyetine tevdi ile ve taraf vekillerinin bilirkişi raporuna karşı yapmış olduğu itirazların da değerlendirilmesi için ek rapor alınmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce alınan bilirkişi ek raporunda özetle; davalı şirketin, davacı ile çalışan aynı müşterilere satış yaptığı, davacının satış rakamının, davalının satışını yapmış olduğu tutardaki oran belirlenerek olması gereken davacının portföy tazminatının 247.523,71TL olduğu, hastanenin portföy olarak değerlendirilip değerlendirilmediğinin mahkemenin takdirinde olduğunu, davalının 18/07/2014 tarihinde davacıya sistemlerini kapatması nedeniyle ve bu tarihten sonra yapılan ürün teminlerinin bu tarihten önceki ihalelerden kaynaklanıyor olması nedeniyle sözleşmenin 18/07/2014 tarihinde feshedildiğini, davacının portföy tazminatı talep edebileceğini, davacının müspet zararları yanında menfi zararları talep edemeyeceği ifade edilmiştir.
Mahkememizce, dosyanın aynı bilirkişi heyetine tevdi ile, öncelikle taraflar arasındaki ilişkinin tek satıcılık sözleşmesi olup olmadığının tespiti açısından, bilirkişilerde davalının ticari defter ve belgeleri incelenerek, davacının belirttiği bölgelerde, davacı dışında davalı ürünleri ile ilgili olarak, başka ihalelere katılan firma olup olmadığı, yine davacının belirttiği bölgelerde davalının ürünlerinin başka bayilerce satılıp satılmadığı, yine davacının belirttiği bölgelerde davalının ürünlerinin başka bayilerce satılıp satılmadığının, bu bölgelerde davacının başka firmanın ürünlerini satıp satmadığını tespitinin yapılması, feshin haklı olup olmadığının gerekçeleri ile birlikte irdelenmesi, portföy tazminatı talep edebiliyorsa salt yıllık kazançların/komisyonlara ortalamasının alınarak sonucu gidilmeyerek, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 09/03/2015 tarihli 2014/16850 Esas sayılı ilamında belirttiği gibi değerlendirme yapılarak ve ayrıca takdiri mahkemeye ait olmak üzere, portföy tazminatının kamu ihaleleri ve diğer satıcıların ayrı ayrı değerlendirilerek, seçenekli olarak portföy tazminatının hesaplanması ve itiraz nedenlerinin tek tek irdelenmesi için ek rapor alınmasına karar verilmiştir.
Alınan bilirkişi ikinci ek raporunda özetle; taraflar arasındaki ticari ilişkinin, tek satıcılık sözleşmesinin bazı unsurlarını bünyesinde barındırmasa da 14 yılı aşkın süredir devam eden, sürekli edimli bir borç ilişkisi olarak değerlendirilmiş ve bunun sonucunun taraflar arasında güven ilişkisi kurması, süreklilik arz etmesi ve münhasır bir bölge ile satışın yapılması ve bu konu ile ilgili yetki verilmesi, taraflar arasındaki ilişkinin özellikle sona erdirilmesi ve sona ermenin sonuçları bakımından, tek satıcılı sözleşme olarak değerlendirildiği, 18/07/2014 tarihinde, sözleşmenin feshedildiği ifade edilmiştir.
Mahkememizce, ikinci ek rapor alınmasına yönelik mahkememiz ara kararında “tarafların itiraz dilekçeleri değerlendirilerek “denilmesine rağmen bu dilekçelerin hiç incelenmediği , 2.ek raporda tartışılmadığı görülmekle; dosyanın bilirkişi heyetine tevdi suretiyle, davacının net satışları olarak belirlenen 12.262.996,75 TL ye nereden ve nasıl ulaşıldığı, bu miktarın davacının kaç yıllık satışı olduğu ve hesap yöntemi anlaşılamadığından bunun açıklanarak hesap yönteminin gösterilmesi, yine hesaplanan portföy tazminatının da nasıl ve ne şekilde hesap edildiği anlaşılamadığından bunun da hesap yöntemi gösterilmesi, sonuç portföy tazminatı olarak belirlenen 247.523,71 TL olarak hesaplanmış ise de , TTK 122. Maddesine göre bulunacak miktarı 5 yıllık…. geçemeyeceği madde gereği olduğundan bu maddeye göre de değerlendirme ve irdeleme yapılması gerektiği, ilk raporda kar kaybı alabilir dendiği ancak miktarın hesaplanması için eksik evrak istenildiği, eksik evrakların sunulmasına rağmen, ek raporlarda buna yönelik hesaplama yapılmadığı görülmekle; takdiri mahkemeye ait olmak üzere davacının sözleşmenin feshinden sonra ne kadarlık makul süre içinde aynı bölgede aynı mahiyette distürübütörlük sözleşmesi yapabileceği tespit edilerek (Yargıtay 11. H.D: 2015/462 E 2015/10260 K nolu ilamında da belirtildiği gibi ve kar kaybının hesaplanmasının istenilmesine, ayrıca 1. ek ve 2. ek raporlara her iki tarafın itiraz dilekçeleri verdiği görülmekle; itiraz nedenleri tek tek irdelenerek ek rapor alınmasına karar verilmiştir.
Alınan bilirkişi üçüncü ek raporda özetle; davacıya ait net satış tutarının 2013 yılına ait gelir tablosundan alındığını, 2013 yılı gelir tablosunun dikkate alınmasının nedeninin 2014 yılı sözleşme sonu olduğundan, 2014 yılı gelir tablolarının yanıltıcı olacağını, 12.262.996,75TL nin net satışları ifade ettiğini, davalının, davacıya yaptığı satış miktarının, davacının ne satış rakamına oranlamak suretiyle satış oranının %0.013 olduğu, davacının, davalıya ait satışını yaptığı malların bedelinin 11.786.843,58TL olduğu, davacının gelir tablosuna göre net karının 258.365,65TL olduğu, net satışının ise 12.262.996,75TL olduğu, kar oranının %0,021 olduğu, buna göre davacının talep edebileceği portföy tazminatının 247.523,71TL olduğu, davalının dört yıllık satış ortalamasını toplam 11.875.045,61TL olduğu, kar oranının ise %4,375 olduğu, buna göre davacının kar kaybının 511.220,71TL olduğu ifade edilmiştir.
Mahkememizce, bir hesap uzmanı, bir portföy tazminatı hesabından anlayan hukukçu bilirkişi ve bir sektör bilirkişisinden oluşan bilirkişi heyetinden, daha önceki yapılan görevlendirmeler kapsamında bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir.
Alınan bilirkişi raporunda özetle; taraflar arasında yapılan yazılı bir sözleşmenin mevcut olmadığı, sözleşmenin davalı tarafından eylemli biçimde feshedildiği, davalının sözleşmeyi feshetmekte haklı olduğu ihtimalde, davacının, davalıdan yoksun kaldığı karı ve portföy tazminatı talep edemeyeceği, haksız olduğu ihtimalinde ise talep edebileceği, birleşen dava yönünden 52.436,00TL navlun bedeli talep ettiği, bu faturanın davacı şirketin ticari kayıtlarında yer almadığı, daha önceki yıllarda navlun ile ilgili 2012 yılında toplam 272.311,22TL, 2013 yılında toplam 225.938,01TL, 2014 yılında toplam 112.955,99TL tutarındaki bedellerin davacı şirketin kayıtlarında yer aldığı, mahrum kalınan kar payının hesaplamasında geçmiş dönemde elde edilen satış, maliyet ve karlılık verilerinden hareket edildiği, taraflar arasındaki sözleşmenin 2014 yılında feshedilmiş olması nedeniyle 2013 yılı verilerinin dikkate alındığını, davacının beş yıllık faaliyet karı ortalamasının 477.221,25TL olduğu, davacı şirketin bir aylık bazda mahrum kaldığı kar tutarının 30.742,84TL olduğu ifade edilmiştir.
Mahkememizce, taraf vekillerinin bilirkişi raporuna karşı yapmış oldukları itirazların değerlendirilmesi için aynı bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına karar verilmiştir.
Alınan bilirkişi ek raporunda özetle; taraf vekillerinin itirazlarının, kök rapordaki görüşlerini değiştirecek nitelikte olmadığını, kök rapordaki yapılan değerlendirmelerin, ek raporda da ifade edildiği görülmüştür.
Mahkememizce, dosyanın bir hesap uzmanı, bir portföy tazminatı hesabından anlayan bilirkişi ve sektör bilirkişisinden oluşan bilirkişi heyetine tevdi ile dava dilekçesi ve tüm dosya kapsamı incelenerek ayrıca tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde HMK 218 maddeesi göre yerinde incelenerek 27/10/2015 tarihli duruşmadaki uyuşmazlık noktaları 23/02/2016 tarihli davacı vekilinin uyuşmazlık konusu ile ilgili beyanı aynı tarihli duruşma tutanağındaki 1 nolu ara karar, 30/05/2017 tarihindeki duruşmadaki 1 nolu ara karar, 23/01/2018 tarihli duruşmadaki b ve c bentleri alınan bilirkişi raporları ve bilirkişi ek raporları ve taraf vekillerinin bilirkişi raporlarına karşı sunmuş oldukları beyan ve itiraz dilekçeleri de tek tek irdelenmesi suretiyle rapor alınmasına karar verilmiştir.
Alınan bilirkişi raporunda özetle; tarafların tutmuş olduğu ticari defterlerin usulüne uygun tutulduğunu, davacının defterlerinde 29/05/2015 tarihli birleşen davaya konu faturanın yer almadığı, fatura bedelinin DBS sistemiyle tahsil edildiğine dair bir kaydın olmadığını, davalının, davacıdan 2012-2014 tarihleri arasında satış bedeli üzerinden %2 navlun bedeli hesaplayarak 605.194,58TL navlun bedeli tahsil ettiği, davalı tarafın, davacının ürünlerinin lojistik hizmeti için sözleşmeler yaptığı, davalının Bursa bölgesinde üç kişiye çalıştırdığını, bölgede depo kiraladığına ilişkin faturaların tespit edildiğini, davalının, davacıya ürünlerin dağıtımı için hizmet verdiği, bölgede eleman bulundurduğu, depo kiraladığı, davacının navlun faturalarına yıllar itibari ile sözleşmenin feshine kadar olan sürede geçerli bir şekilde yapılmış bir itirazın olmadığını, davalının navlun bedellerinin iadesine ilişkin talebinin makul olmadığını, davacının 2012-2014 yılları yasal ticari defter kayıtlarında, kısa ve uzun vadeli faiz, komisyon giderleri adı altında toplam 140.820,78TL gider kaydı yapıldığı, giderlerin çok büyük bölümünün teminat mektubu komisyonu, maaş farkları, EFT gideri, hesap işlerim ücretleri, BSMV, banka komisyonu, EFT mesaj ücretlerinden oluştuğu, kredi geri ödeme faiz ve kredi komisyonları giderlerin çok küçük bölümünü oluşturduğu, davacının finansman giderlerini faaliyetlerini sürdürebilmesi için zorunlu olarak yapmış olduğu giderlerden oluştuğu, davalıdan talep etmesinin makul olmadığı, davacının kredi tutarlarını ve tahakkuk eden faizleri davalıdan talep etmesinin makul olmadığı, davacının talep edebileceği portföy tazminatında 2013 yılının hasılatının dikkate alındığı, davacının sözleşmenin feshinden sonraki 5 yıl süre ile yıllık %20 oranında müşteri kaybına uğrayacağı tahminiyle hesaplama yapıldığı, davacının talep edebileceği denkleştirme tazminatının 477.221,25TL olduğu, son 4 yıllık hasılat ortalamasına ilişkin ise 583.293,38TL olduğu, davacının ecza deposu olduğu, davalıdan ürünleri belirli iskontolar ile alarak hastalara, eczanelere ve ihale yolu ile kamu hastanelerine kar marjını koyarak sattığı, komisyon usulü ile çalışmadığı, portföy tazminatının ihale ile yapılan satışlar dışındaki son beş yıllık hasılata göre 269.827,79TL olduğu, son 4 yıllık hasılata göre ise 331.608,73TL olduğu, davacının kar mahrumiyeti tazminatı taleplerinin alternatifli şekilde hesaplandığı, buna göre bir aylık ortalama kar mahrumiyetinin 30.742,84TL olduğu, 3 aylık ortalama kar mahrumiyetinin 92.228,51TL olduğu, altı aylık kar mahrumiyetinin ise 184.457,02TL olduğu, davacının yatırım giderleri yaptığını, davacının 2006-2014 yılları arasında bedelsiz olarak dağıtımını yaptığı ürünlerin 284.218,34TL olduğu, davacının bedelsiz olarak dağıtımını yaptığı ürünleri ile ilgili olarak 2006-2014 yılları arasında herhangi bir itirazının, davacının yetki bölgesinin hangi iller olduğunun belirlenemediğini, davacının, davalı dışında alım yapmış olduğu firmalar olduğu, 2010-2014 yılları arasında toplam alımının 3.094.494,69TL olduğu, davacının katıldığı ihalelere birden fazla firmanın katıldığı, davacının navlun bedellerini, yatırım maliyeti bedellerini, portföy tazminatı ve bedelsiz karşılanan ürünler yönünden talebinin makul olmadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin 14 yıldan bu yana devam ettiği ve süreklilik taşıdığı, davacının kendi nam ve hesabından hareket ettiği, davacının, davalıdan aldığı ürünlerin satışını arttırmak faaliyetlerinde bulunduğu, davacının yetki bölgesinin hangi iller olduğunun belirlenemediği, davacının, davalı dışında bazı firmaların ürünleri sattığını, iki firma ürünlerinin davalı firma ürünleri ile paralel ürünler olabileceği, davacının tekel hakkına sahip olup olmadığının kesin tespitinin yapılamadığını, davacının yapmış olduğu feshin hukuka aykırı olduğunu, davalı firmanın, davacı firma ile olan sözleşmesinin herhangi bir haklı sebep olmaksızın ve bir fesih ihbar süresi vermeksizin feshi dolayısıyla davacının uğradığı zararı karşılama yükümlülüğü bulunduğu, davacının yoksun kaldığı karı talep edebileceği ifade edilmiştir.
Davacı şirket, davalı şirket ile aralarında münhasır bayilik ilişkisi bulunduğunu, davalı şirket ise taraflar arasındaki ilişkinin münhasır bayilik olmadığını, taraflar arasındaki ilişkinin, alım satım ilişkisi olduğunu ileri sürmektedir. Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır.
Tek satıcılık sözleşmeleri, distribütörlük sözleşmelerinin bir türü olup, bu sözleşmelerin basit distribütörlük sözleşmelerinden ayıran temel farkın sağlayıcı tarafından, tek satıcıya tahsis edilen bölgede tekel satış hakkı verilmiş olmasıdır. Tek satıcının kendi nam ve hesabına hareket etmesi ve satış ve sürümü arttırıcı faaliyette bulunması yükümlülüğü de bu sözleşmenin diğer bir unsurudur. Taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2000 yılından 2014 yılına kadar devam ediyor olması, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin sürekli olduğunu göstermektedir. Dava konusu sözleşmesel ilişkide ise davacının, davalıya hukuken bağlı olmadığı, sipariş ettiği ürünleri kendi ad ve hesabına hastanelere ve eczacılara sattığı, dosyaya sunulan belgelerden anlaşılmaktadır. Davacının bedelsiz ürün dağıtımı faaliyetinin de sözleşme konusu malların satış ve sürümünü arttırmak için bir takım faaliyetlerde bulunduğunun göstergesidir.
Tek satıcılık sözleşmesini karakterize eden en önemli unsur, belirli bir süre ile sözleşme konusu malların dağıtımı ve satımı için tekel hakkı tanınmasıdır. Bu tekel hakkı belirli bir yer için verilir. Ayrıca tekel hakkının hangi mal hizmetleri için olduğu da belirlenir. Tekel hakkı gereği üretici, tekel bölgesinde tek satıcı dışında bir başkasına mal temin etmemeyi, bir başka satıcı tayin etmemeyi taahhüt eder, tek satıcı da o yerde sadece satıcının mallarını satar ve sürümünü arttırmayı üstlenir. Yani satıcı, sağlayıcı haricinde herhangi bir satıcıdan mal ve hizmet almama yükümlülüğü altına girer.
Mahkememizce, yukarıda yapılan açıklamalar ve tüm dosya kapsamı muhteviyatı itibari ile yapılan değerlendirme sonucunda; taraflar arasındaki ilişki her ne kadar uzun süreli olarak devam etmiş olsa da, taraflar arasında yazılı sözleşme olmaması nedeniyle davacının yetki bölgesinin hangi iller olduğu tespit edilemediğinden bu hususta davacı vekilince dosyaya sunulan mail çıktısının yeterli kanıyı oluşturacak muhteviyat taşımaması, davacının, davalı dışında bazı firmaların ürünlerini sattığı, iki firmanın ürünlerinin davalı firma ürünleri ile paralel ürünler olması, diğer firmaların depo olması itibari ile bir çok üreticinin ürünlerini bulundurabileceği tespitleri göz önünde bulundurularak, davacı ile davalı arasındaki sözleşmesel ilişkide süreklilik, davacının kendi nam ve hesabına hareket etmesi ve satıma konu malların sürümünün arttırılması için faaliyette bulunma unsurları bulunsa da, tekellik unsurunun varlığı ispatlanamadığından, taraflar arasındaki ilişkinin tek satıcılık sözleşmesi olmadığına karar verilmiş ve sözleşme atipik nitelikte olan, sui generis bir sözleşme olarak kabul edilmiştir.
Mahkememizce tüm dosya kapsamında yapılan değerlendirmeler sonucunda; TTK 122.maddesi hükümleri göz önünde bulundurularak, taraflar arasındaki ilişkide tekel hakkının varlığı ispat edilemediğinden, davacının denkleştirme tazminatı talep edemeyeceğine, navlun bedellerinin ve bedelsiz karşılanan ürünlerin bedellerinin iadesi talebi yönünden, davacının navlun bedellerinin tahsiline ilişkin olarak herhangi bir itirazda bulunmadığı ve ödeme yaparken de ihtirazı kayıt ileri sürmeksizin ödeme yaptığı, davalının sözleşmenin feshinden sonra tahsil ettiği navlun bedeli olsa da, sözleşmenin feshinden sonra ihale kanalı ile yapılan satışlar için lojistik hizmetinin verildiği göz önünde bulundurularak, bu talebinde yerinde olmadığına, yatırım maliyeti bedeli yönünden; davacının demirbaş listesini yasal olarak ecza deposu açabilmenin şartı olduğu, satın alınan demirbaşların bir işletmenin fiziki şartlarının oluşturulabilmesi için gerekli olduğu, satın alınan araçların ise, davacı tarafça, davalıdan hariç başka firmalar ile de ticari ilişki içinde bulunması nedeniyle bu kalem yönünden de yerinde olmadığına, davacının 2012-2014 yılları yasal ticari defter kayıtlarında, kısa ve uzun vadeli faiz, komisyon giderleri adı altında toplam 140.820,78TL gider kaydı yapıldığı, giderlerin çok büyük bölümünün teminat mektubu komisyonu, maaş farkları, EFT gideri, hesap işlerim ücretleri, BSMV, banka komisyonu, EFT mesaj ücretlerinden oluştuğu, kredi geri ödeme faiz ve kredi komisyonları giderlerin çok küçük bölümünü oluşturduğu, davacının finansman giderlerini faaliyetlerini sürdürebilmesi için zorunlu olarak yapmış olduğu giderlerden oluştuğu, davalıdan talep etmesinin makul olmadığına, davacının kredi tutarlarını ve tahakkuk eden faizleri davalıdan talep etmesinin makul olmadığına, davacının yoksun kalınan kar talebi yönünden ise davacının davalıdan almış olduğu ürünler ile benzer nitelikte olan ürünlerin satışını yapan firmalar ile çalıştığı, davacının sözleşmenin feshinden sonra ticari faaliyetine devam ediyor olması ve benzeri nitelikte ürünleri satıyor olması nedeniyle, davacının ihale kanalı ile yapmış olduğu satışlar sonucunda elde etmiş olduğu karın süreklilik arz etmemesi ve elde edilen karın ihalenin davacı üzerinde kalması ile meydana geldiği ve üzerinde kalan ihale ile sınırlı olduğu, göz önünde bulundurularak davacının bu talebinin de makul olmadığına kanaat edilerek, asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davacı şirket her ne kadar manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de, sadece sözleşmenin feshi nedeniyle manevi tazminat talep edilemeyeceği göz önünde bulundurularak manevi tazminatı talebinin de reddine karar verilmiş aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Asıl dava yönünden
Davacının maddi ve manevi tazminat talepli davalarının REDDİNE,
1-a-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi uyarınca alınması gereken 54,40-TL karar ilam harcının, alınan 2.221,00TL peşin harç ve 3.065,00TL ıslah harcından düşümü ile artan bakiye 5.231,60TL karar ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
1-b-Yargılama giderinin davacı üzerine bırakılmasına,
1-c- Maddi tazminat talepli dava yönünden davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 23.111,99-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
1-d- Manevi tazminat talepli dava yönünden davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT 13/2.maddesi uyarınca hesap ve takdir olunan 3.400,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
1-e- Davalı tarafından yapılan 3.650,00TL masrafın davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
1-f- Taraflarca yatırılan gider avansından bakiye kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesin
2-Mahkememiz dosyası ile birleşen İstanbul … Asliye Ticaret mahkemesinin …Esas sayılı dosyası yönünden,
Davacının davasının REDDİNE,
2-a-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi uyarınca alınması gereken 54,40-TL karar ilam harcının, alınan 895,48TL peşin harçtan düşümü ile artan bakiye 841,08TL karar ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
2-b-Yargılama giderinin davacı üzerine bırakılmasına,
2-c- Bu dava yönünden davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 7.616,68-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
2-d-Taraflarca yatırılan gider avansından bakiye kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesin
Dair davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı kararın tebliğden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize yada mahkememize gönderilmek üzere başka yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/09/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır

¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır