Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/148 E. 2019/232 K. 15.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
17. ASLİYE TİCARETMAHKEMESİ
(DENİZCİLİK İHTİSAS MAHKEMESİ SIFATIYLA)

ESAS NO : 2018/148 Esas
KARAR NO : 2019/232
DAVA : Fon Tesisi
DAVA TARİHİ : 24/04/2018
KARAR TARİHİ : 15/05/2019

Mahkememizde görülmekte olan Fon Tesisi davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkiline ait … IMO nolu … gemisinin 07/04/2018 günü Rusya’dan aldığı dökme yük ile Suudi Arabistan’a seyir halinde iken İstanbul Boğazı geçişini yaptığı sırada makinasında meydana gelen teknik arıza nedeniyle … İlçesi … Mahallesinde bulunan … … Yalısına çarptığını, olaydan sonra yalının hak sahiplerinin başvurusu üzerine İstanbul 17 ATM’nin … D.İş dosyası tahtında 50.000.000,00 USD alacak için … gemisinin ihtiyaten haczine karar verildiğini, bu sebeple herhangi bir sorumluluğun kabulü anlamına gelmemek kaydıyla müvekkiline ait geminin sebep olduğu ileri sürülen zararlarla ilgili olarak gemi donatanının sorumluluğunu sınırlandırmak üzere fon tesisine başvurmak gereği hasıl olduğunu, Türkiye Cumhuriyetinin deniz alacaklarına karşı mesuliyetinin sınırlandırılması hakkındaki 1976 tarihli milletlerarası sözleşmeye ve 13 Mart 2010 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlanması Hakkındaki 1976 Tarihli Sözleşmeyi tadil eden 1996 protokolüne de taraf olduğunu, belirtilen sözleşme hükümlerinin TTK’nun 1328.maddesi ile iç hukuka da iktibas edildiğini, sözleşme metinlerinden de anlaşıldığı üzere gemide veya geminin işletilmesi yahut kurtarma ve yardım faaliyetleri ile doğrudan ilgili olarak vuku bulan ölüm, yaralanma (liman tesisleri, havuzları, seyrüsefere elverişli su yolları ve seyir yardımcı tesislerinin maruz kaldıkları zararlar dahil olmak üzere) her türlü eşya, ziya ve hasarı ile sair bütün zararlardan doğacak alacaklar yönünden sorumluluğun sınırlandırılabileceği, dolayısıyla donatanın sorumluluğunun geminin tonajı ile orantılı olarak sınırlandırma hakkının bulunduğunu, … gemisinin grostonajının 38.732 olduğu gözönüne alındığında donatanın sorumluluğunun gros tonaja denk gelen özel çekme hakkı ile sınırlı olacağını, 1976 tarihli sözleşme uyarınca TTK’nun 1348.maddesine göre fon kurulması konusunda deniz ticareti davalarına bakmakla görevli İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili ve görevli olduğunu ileri sürerek 1976 LLMC Sözleşmesi ve 1996 LLMC protokolü uyarınca … gemisi donatanı, işleteni ve yöneticisi dahil olmak üzere tüm ilgililerin sorumluluklarını sınırlandırmak üzere fon tesisine, fon bedelinin Amerikan Doları karşılığı belirlenerek depo edilecek hesabın belirlenmesine, TTK’nun 1347/2.maddesi uyarınca faiz getiren bir hesapta tutulmasına, fon tesisine karar verilmesi ve fonun depo edilmesi ile birlikte İstanbul 17 ATM ‘nin … D İş sayılı dosyasına sunulacak olan da dahil olmak üzere fonun tesis edildiği tarihe kadar verilecek olan tüm teminatların hükümsüzlüğüne ve iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; somut olayda davacı donatanın sorumluluğu hakkında 1976 Londra Konvansiyonu olarak anılan deniz alacaklarına karşı mesuliyetin sınırlanması hakkında 1976 tarihli milletlerarası sözleşme hükümlerinin uygulanacağı kabul edilse dahi öncelikli sorun olarak 4.maddede düzenlenen sınırlama hakkını kaldıran hareketlerin bulunup bulunmadığının çözüme kavuşturulması gerektiğini, bu kapsamda davacı tarafın sorumluluğu sınırlandırma hakkının bulunmadığını, zira davacı tarafın şahsi fiil veya ihmali ile zarara kasten yahut cüretkarane bir şekilde ve muhtemelen böyle bir zarar meydana geleceği şuuru ile sebebiyet verdiğini, bu nedenle öncelikle Liman Başkanlığı ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü olmak üzere dava konusu hadiseye ilişkin idari tahkikat dosyası ve diğer tüm delillerin celbedilerek davacı tarafın sınırlı sorumluluktan yararlanma hakkının bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla teknik bilirkişilerden rapor alınması gerektiğini, … gemisinin makina arızasına rağmen seferine devam ederek tarihi … … Yalısına böyle bir zarar meydana geleceği şuuru ile çarpmış olduğunu, bu nedenlerle davacı tarafın 1976 Londra Konvansiyonuna göre sorumluluğu sınırlandırma hakkının bulunmadığını savunarak aksinin düşünülmesi halinde sınırlı sorumluluk tutarının 32.533.908,66 USD olarak tespit edilip, bu tutarın nakden depo edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Dava; davacı donatana ait olan Liberya bayraklı … IMO nolu … isimli geminin 07/04/2018 tarihinde İstanbul Boğazını geçişi sırasında … sınırları içerisinde bulunan … … Yalısına çarpması nedeniyle gemi donatanının Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlanması Hakkındaki 1976 Londra Konvansiyonu ile bu konvansiyonu değiştiren 02/05/1996 tarihli protokol hükümleri uyarınca sorumluluklarını sınırlandırmak üzere fon tesisine karar verilmesi istemine ilişkindir.
Dava konusu fon tesisi talebi nedeniyle … gemisinin İstanbul Boğazında tarihi … … Yalısına çarpması ile oluşan kazaya ilişkin tüm alacaklıların veya zarara uğrayanların mahkememizin işbu dava dosyasına yazılı olarak başvuruda bulunmaları hususunda Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ve Basın İlan Kurumunda 3 kez birer hafta ara ile ilan yapılmasına karar verilmiş olup, sözkonusu ilanlar 09/07/2018, 17/09/2018 ve 25/09/2018 tarihlerinde Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde, 02/09/2018, 09/09/2018 ve 16/09/2018 tarihlerinde ise Basın İlan Kurumunda (Diriliş Postası Gazetesinde) yapılarak ilanlara ilişkin gazete suretleri dosyaya ibraz edilmiştir.
6102 sayılı TTK’nun 1328 vd.maddelerinde deniz alacaklarına karşı sorumluluğun sınırlandırılması düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile iç hukukumuzda ilk kez sorumluluğun sınırlandırılması düzenlenmiş olup, 19/11/1976 tarihinde Londra’da kabul edilen “Deniz alacaklarına karşı mesuliyetin sınırlandırılması hakkında milletlerarası sözleşme” ile 02/05/1996 tarihinde Londra’da kabul edilen “1976 sözleşmesinin değiştirilmesi hakkındaki protokol” hükümleri ile sorumluluğun sınırlandırılmasına ilişkin milletlerarası sözleşmelerdeki düzenlemeler iç hukukumuzda uygulama alanı bulmuştur. TTK 1329 maddesinde “1328.madde, 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı MÖHUK ve Usul Hukuku hakkındaki Özel Hukukun 1.maddesinin 1.fıkrası anlamında yabancılık unsuru taşımayan hallerde de uygulanır” hükmü ile 1976 tarihli sözleşmenin 1.maddesi kapsamına giren bir Türk vatandaşı, Türkiye’de meydana gelen bir deniz kazasından doğan tümü Türk vatandaşlarına ait taleplere karşı, bir Türk mahkemesi nezninde sorumluluğunu sınırlamak istediğinde dahi 1976 tarihli sözleşme hükümleri doğrudan uygulanacaktır.
TTK 1061.maddesinin 1.fıkrasında donatanın gemi adamlarının kurusundan doğan sorumluluğu düzenlenmiş olup, aynı maddenin 2.fıkrasında “donatanın, Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu sorumluluğun sınırlandırılmasına ilişkin Milletlerarası Sözleşmelerden doğan sorumluluğunu sınırlandırma hakkı saklıdır” diyerek donatanın sorumluluğunun sınırlandırılmasına ilişkin Milletlerarası Sözleşmelere atıf yapılmıştır ve sorumluluğun sınırlandırılmasına ilişkin sözleşmeye ilişkin özel hükümler TTK 1328 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. TTK 1328.maddesinde “Deniz alacaklarından doğan sorumluluk, 04/06/1980 tarihli ve 17007 sayılı resmi gazetede yayımlanan 19.11.1976 tarihli deniz alacaklarına karşı mesuliyetin sınırlandırılması hakkında milletlerarası sözleşme ile bu sözleşmeyi değiştiren 02/05/1996 tarihli protokol veya onun yerine geçmek üzere hazırlanarak Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilmen milletlerarası sözleşmelere göre sınırlanabilir” demektedir. Deniz alacaklarına karşı mesuliyetin sınırlandırılması hakkında 1976 tarihli sözleşmenin 1.maddesinde gemi maliki (carterer, donatan, işletici, yardımda bulunan) kişilerin sözleşmenin 2.maddesine göre sınırlandırma hakkına sahip oldukları düzenlemiştir. Dosyamızda davacı sicil kaydında malik olan … … San. Tic. A.Ş.’dir. Davacı donatan TTK 1062 maddesi gereğince sorumlu olduğundan talep hakkı mevcuttur. Sözleşmenin 2.maddesinin 1/a bendinde gemide veya geminin işletilmesi yahut kurtarma ve yardım faaliyetleri ile doğrudan vuku bulan ölüm yaralanma (liman tesisleri, havuzlar, seyrüsefere el verişli su yolları ve seyir yardımcı tesislerinin maruz kaldıkları zararlar dahil olmak üzere), her türlü eşya ziya veya hasarı vs bütün zararlardan doğan alacaklar mesuliyetin temeli ne olursa olsun, mesuliyet sınırlamasına tabi olduğu düzenlenmiştir ve davacı geminin davalıya ait yükleme platformuna verdiği zararda bu bent kapsamında olup, sınırlandırmaya tabi alacaklardandır.
TTK’nun 1343.maddesinde sözleşmenin 4.maddesinin ve 1992 tarihli sorumluluk sözleşmesinin V.maddesinin 2.fıkrasının uygulanmasında kusuru dikkate alınacak kişiler beş bent halinde sayılmıştır. 1976 tarihli sözleşme 4.maddesinde “Şahsi fiil veya ihmalden ileri gelen zarara kasten yahut cürretkarane bir şekilde ve muhtemelen böyle bir zarar meydana geleceği şuuru ile sebebiyet vermiş olduğu ispat olunan sorumlu kişinin mesuliyetin sınırlandırılma hakkına sahip olmadığı” belirterek, sorumluluğu sınırlandırma hakkının ortadan kalktığı haller düzenlenmiştir. Sorumluluğu ortadan kaldıran haller kasıt, cürretkarane hareket ve muhtemelen böyle bir zarar meydana geleceği şuuru ile hareket olarak sayılmıştır. Bu kavramlardan kasıt unsuru hukukumuzda düzenlenmiş olup, unsurları açıktır. Gerek doğrudan gerekse dolaylı kasıt bu kapsamdadır. Ancak “cürretkarane bir şekilde ve muhtemelen böyle bir zarar meydana geleceği şuuru ile hareket” kavramı ile ilk kez karşılaşılmış olduğu, bu nedenle de sınırlı sorumluluktan yararlanma hakkının kaybına ilişkin bu kavramların nasıl yorumlanması gerektiği değerlendirilmelidir. Bu hususta Doktirindeki görüşlere bakıldığında; …deniz yolu ile taşıyıcının kusur derecesine ilişkin … Hamburg kurallarında taşıyanın kastın yanında pervasız bir davranışta ve muhtemelen ziya, kusur ve tespitte yapılmış bir eylem veya ihmalinin ifade edilmiş olması, Kıta Avrupası Hukuk Sistemlerine yabancı olduğu açıktır. Sözü edilen kusur halleri ağır kusuru ifade etmekte yada ağır ihmalle dolaylı kast arasında yer alan bir kusur hali olarak, ağır kusur katagorisi içinde ve bu kusurun yoğun bir hali olarak değerlendirilmektedir. Bu itibarla taşıyıcının inceleme konusu bakımından esas alınacak kusurunun ağır kusur veya ağır kusurun özel ve yoğun bir hali olduğu sonucuna ulaşacaktır. (Vural Seven, Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Dergisi, yıl 2005, sayı 1, sayfa 51). Taşıyıcının sorumluluğu temel olarak yukarıdaki esaslar çerçevesinde sınırlandırılırken, taşıyıcının ortaya çıkan zararda ağır kusurlu bulduğu durumlarda, bu tazminat sınırlamalarının uygulama kabiliyeti ortadan kalkacaktır. Bu sonuç sadece taşıyıcının şahsi kusuru için değil; yardımcı şahıslarının kusuru içinde geçerli olacaktır. Yardımcı şahısların ağır kusurlu bulunduğu durumlarda genel olarak, bunların davranışlarından sorumlu olan taşıyıcı, aynı şekilde sınırlı sorumluluktan yararlanma hakkını kaybedecektir. (Vural Seven, Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Dergisi, yıl 2005, sayı 1, sayfa 51). TTK 1343.maddesinin gerekçesinde 1976 tarihli sözleşmenin 4.maddesine ve bu hükümle özdeş olan 1992 tarihli sorumluluk sözleşmesinin V.maddesinin 2.fıkrasına göre, sorumluluğu sınırlamak isteyen kişinin kusuru belli bir dereceye ulaşmışsa, sınırlama hakkı kalkar. Bu maddelerde tayin edilen kusur iki kademelidir. Birinci kademe, Türk Hukuku bakımından “kast” derecesindeki kusurdur. İkinci kademe ise, hava yolu taşımalarına ilişkin Varşova sözleşmesinin 25.maddesinden Türk Hukukuna giren bir kusur derecesidir. 2009/20 sayılı Türk Sivil havacılık Kanunu 126.maddesine iktibas edilen bu kusur ölçütü, kısaca “pervasız davranış” olarak nitelendirilmekte ve tasarının bir çok hükmünde düzenlenmiştir. (855.maddenin 5.fıkrası, 886 ve 887.maddeler, 930 maddenin 2.fıkrası, 1187 ve 1267.maddeler)”. TTK’nun 1180 vd.maddelerinde taşıyanın sınırlı sorumluluktan yararlanma hakkına ilişkin düzenlemelerde pervasızca hareket kavramı mevcut olup, bu kavram “kişinin bilerek bir eylemi gerçekleştirmesi ve bu eylem sonucunda muhtemelen bir zarar geleceğini bilmesi veya bu eylemin muhtemel sonuçlarını umursamayıp pervasızca gerçekleştirmesi olarak” tanımlanmaktadır. (Dr.Kübra Yetiş Şamlı 6102 sayılı TTK göre taşıyanın ziya, hasar ve geç tesliminden dolayı sorumluluğu sy.170, taşıyanın sınırlı sorumluluktan yararlanma hakkının kaybı, sayfa 92 ve devamı). Pervasızca hareket olarak söz edilen bu kusur türü, iki unsurdan oluşmakta olup, pervasızca bir hareket yada ihmal ve böyle bir zararın meydana gelmesine ilişkin bilinçtir. Bir davranışın pervasız hareket olarak nitelendirilmesi için, taşıyanın navlun sözleşmesinin ifasında özen gösterme yükümlülüğünün düşüncesizce sonuca aldırmaksızın yoğun ve ağır şekilde ihlal edilmiş olması gerekir. Kriterler belirlenirken makul ve tedbirli bir taşıyan dikkate alınmalıdır. (Dr.Kübra … 6102 sayılı TTK göre taşıyanın ziya, hasar ve geç tesliminden dolayı sorumluluğu sy.170, taşıyanın sınırlı sorumluluktan yararlanma hakkının kaybı, sayfa 92 ve devamı). İrlanda Yüksek Mahkemesi bir kararında “pervasız bir hareketi makul ve tedbirli bir kişinin farkında olacağı ve önemseyeceği gerçek bir zarar riski doğuran davranış” olarak tanımlamış, ve pervasızlığın tespitinde objektif bir ölçü kullanmıştır ve aynı görüş hava taşımacılığında da geçerlidir. (Dr.Kübra Yetiş Şamlı 6102 sayılı TTK göre taşıyanın ziya, hasar ve geç tesliminden dolayı sorumluluğu sy.170, dipnot 477). Zararın doğması ihtimalini bilerek pervasız bir hareket kavramı iki unsurdan oluşmaktadır. Bunlar pervasızca hareket veya kaçınma (objektif unsur) ve zarar ihtimaline ilişkin bilgi (subjektif unsur). Taşıyıcı veya adamlarının davranışlarının pervasız olarak kabul edilebilmesi için yüke özen borcuna ilişkin düşüncesizce ve sonuca aldırmaksızın yoğun ve ağır şekilde ihlal edilmiş olması gerekir. Bu değerlendirme yapılırken objektif bir ölçü kabul edilmekte ve makul bir taşıyıcı dikkate alınmaktadır. İkinci unsur olan zarar ihtimaline ilişkin şuurun tespitinde ise basiretli bir taşıyıcının aynı şartlar altında zararın doğması ihtimaline ilişkin şuura sahip olup olmayacağı nazara alınır. (Dr.Kübra Yetiş Şamlı 6102 sayılı TTK göre taşıyanın sınırlı sorumluluktan yararlanma kaybı sayfa 96). Zarar ihtimalinin bilinmesi değil, gerçekten zarar ihtimalini bilen kişinin pervasız davranmış olması şartı TTK’da taşıyanın sorumluluğunun sınırlandırılmasında uygulanmaktadır. TTK’da taşıyanın sorumluluğuna ilişkin bu değerlendirmeler TTK’nun 1343.maddesinin gerekçesi ve teorideki görüşlerde dikkate alındığında cürretkarane bir şeklide ve muhtemelen böyle bir zarar meydana geleceği şuuru ile hareket Mahkememizce “makul ve tedbirli bir gemi malikinin ve yardımda bulunanların (sözleşmenin 1.maddesi gereğince mesuliyeti sınırlandırmaya hakkı olan şahıslar) cürretkarane bir hareket yada muhtemel bir zarar meydana gelmesi ihtimaline ilişkin bilinç ve böyle bir kişinin farkında olacağı ve önemseyeceği gerçek bir zarar riski oluşturan davranış” olarak yorumlanmıştır.
Davalı tarafça olaya sebebiyet veren … gemisinin kasten yahut cüretkarane bir şekilde ve muhtemelen böyle bir zarar meydana geleceği şuuru ile hareket ettiği ileri sürülmüş olduğundan, somut olayda donatanın sorumluluğunu sınırlandırma hakkını ortadan kaldıran bu hususun mevcut olup olmadığının tespiti açısından öncelikle İstanbul Liman Başkanlığı ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünden … gemisinin … … Yalısına çarpması olayı ile ilgili olarak yapılan idari soruşturmalara ilişkin tüm belge ve bilgilerin celbine karar verilmiştir. Her iki kurum uhdesinde bulunan kaptan raporları, jurnaller, su altı dalış izni evrakları, VTS görüntü kayıtları, idari tahkikat dosyası örneği getirtilerek tüm bu kayıt ve belgeler ile mahkememizin 2018/24 D İş, 2018/25 D İş ve 2018/29 D İş sayılı tespit dosyaları üzerinde inceleme yapıldıktan sonra düzenlenen 12/04/2019 tarihli bilirkişi kurulu raporunda, teknik bilirkişiler tarafından İstanbul Boğazı gibi tehlikeli sulardan geçiş yapan … gemisinin demir hazır olmadan boğaza girmesi ve daha sonra … açıklarında ilerlediği sırada kaptanın makina arızasını öğrenmesine rağmen makina demir hızındaki artışa güvenerek yoluna devam etmeye çalıştığı, gemi kaptanının yalıya çarpma öncesinde demir atmamış olmasının denizcilik tecrübelerine dayandırılabilecek bir sevk ve idare kararı olduğu, bu durumun olaydaki koşullar çerçevesinde denizcilik uygulamaları kapsamında verilmesi mümkün kararlardan olduğu, kazanın meydana gelmesinin hemen öncesindeki kaptanın eylem ve kararlarının kasıtlı hareketle veya böyle bir zararın meydana gelebileceğini öngörmesine rağmen bilinçli olarak devam edilmiş cüretkarane (pervasız) gemi idaresi davranışlarından olmadığı yönünde görüş bildirildikten sonra … gemisi donatanının sözkonusu kazadan kaynaklı zararlar nedeniyle sorumluluğunun sınırının 1976 LLMC ile Sorumlulukların Sınırlandırılması Protokolü 1996 ‘nın 2012 yılı değişikleri hükümleri kapsamında toplam 22.377.596,00 SDR veya 32.528.521,09 Amerikan Doları olarak tespit edildiği belirtilmiştir.
1976 Londra Konvansiyonunun 4.maddesi uyarınca sınırlı sorumluluktan faydalanma hakkı olan kişinin kastı veya nitelikli kusuru halinde sınırlama hakkı ortadan kalkmaktadır. Nitelikli kusur ise pervasızca cüretkarane (recklessly) bir hareketle ve muhtemelen bir zarar meydana geleceği şuuru ile hareket etmek olarak kabul edilmiştir. Konvansiyona göre sorumluluğu sınırlandırma hakkının ortadan kalkması için zarara yol açan ve sorumluluğu gerçekleştiren kişinin nitelikli kusuru yeterlidir. Donatanın gemi adamlarının kusurundan sorumluluğu ise ek (munzam) sorumluluktur. Buna göre donatanın sorumlu olması için kaptanın sorumlu olması yeterlidir. Bu bağlamda eldeki dosyada … gemisinin yalıya çarpmadan önce demir atmamış olması, kaptanın bu hareketinin somut olaydaki koşullar çerçevesinde denizcilik uygulamaları kapsamında verilmesi mümkün kararlardan olduğu, konvansiyonun 4.maddesinde sayılan cüretkarane (pervasız) gemi idaresi davranışlarından olmadığı kanaatine varıldığından meydana gelen olayda sınırlama hakkını ortadan kaldıran bir hareketin olmadığı değerlendirilmiştir.
1976 tarihli sözleşmenin 8.maddesinin 1.fıkrasında “sözleşmenin 6 ve 7.maddelerinde yazılı hesap biriminin milletlerarası para fonu tarafından tarif edilen özel çekme hakkı olduğu ve meblağların sınırlı mesuliyetin ileri sürüldüğü devletin milli parasına çevrilerek mesuliyet fonunun tesis olunacağı” düzenlenmiş olup, Türkiye Cumhuriyeti milletlararası para fonuna üye ülke olduğundan hesap birimi olarak 8.madde gereğince özel çekme hakkı esas alınmıştır.
1976 tarihli sözleşme ve 1996 tarihli protokolün 3. maddesi uyarınca değişik 6.maddesinin 1. paragrafının b bendinin (i) alt bendinde “2000 tonu geçmeyen bir gemi için 1.000.000 hesap birimi (SDR) ile sorumluluğun sınırlandırılabileceğini” düzenlemiştir. Dava konusu … gemisinin equasis kaydında gross tonu 38,732 olarak belirtildiğinden bilirkişi raporunda 2.000 grostona kadar 1.510.000 SDR, 2.001 – 30.000 groston aralığı için 16.912.000 SDR, 31.000 – 38.732 gros ton aralığı için 3.955.596 SDR olmak üzere dava konusu kazadan kaynaklanan zararlardan dolayı donatanın sorumluluğunun sınırı toplam 22.377.596 SDR olarak tespit edilmiştir.
1976 tarihli sözleşme ve 1996 tarihli protokolün 11.maddesinde “fonun, sözleşmenin 6 ve 7.maddelerinin sorumlu tutulabileceği alacaklara tatbiki kabil olan hükümleri uyarınca hesaplanan meblağ ile mesuliyetin doğumuna yol açan olay gününden fonun tesisi tarihine kadar işlemiş olan faizlerin toplamından oluşacağı ve bu suretle tesis olunan fonun ancak haklarında sınırlı mesuliyet dermeyan edilebilecek olan alacakların tediyesinde kullanabileceği hükmü sevkedilmiştir. Bu düzenlemeler doğrultusunda dava konusu olaydan dolayı davacının sorumluluğunun sınırı fonun tesis edildiği (karar tarihi) 15/05/2019 tarihindeki 22.377.596 SDR (özel çekme hakkı) karşılığı 187.432.506,34 TL olarak belirlenmiştir. TTK’da ve 1976 tarihli sözleşme ile 1996 tarihli protokolde faize ilişkin bir düzenleme yer almadığından mahkememizce sorumluluk miktarı tespit edilirken yasal faiz işletilmesi uygun görülmüştür. Buna göre olay tarihi olan 07/04/2018 tarihinden fon tesisi tarihine (karar tarihine) kadar işleyen yasal faiz 18.671.358,71 TL olarak tespit edildiğinden, 22.377.596 SDR (özel çekme hakkı) karşılığı olan 187.432.506,34 TL ile 18.671.358,71 TL yasal faizden oluşan toplam 206.103.865,05 TL ile sorumluluğun sınırlandırılmasına (fon tesisine) karar vermek gerekmiştir.
Davacı vekili tarafından fonun tesis edildiği tarihe kadar verilecek olan tüm teminatların hükümsüzlüğüne ve iadesine karar verilmesi talep edilmiş ise de, TTK’nun 1345.maddesinde “bir alacağın 1976 veya 1992 tarihli sözleşmeler uyarınca kurulan fonlara gireceği, fonun kurulduğu mahkeme tarafından kabul edildiği anda o alacağa ilişkin bütün ayni ve şahsi teminatların sona ereceği” düzenlenmiş olduğundan, davacı vekilinin bu yöndeki talebi konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek açıklanan nedenlerle aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM/Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1-Davacı vekilinin fon tesisi talebinin KABULÜ ile Malta bayraklı … IMO nolu … gemisinin 07/04/2018 tarihinde İstanbul Boğazında tarihi … … Yalısına çarpması nedeniyle meydana gelen zararlardan dolayı sorumluluğunun 22.377.596,00 SDR karşılığı 187.432.506,34 TL ve bu tutarın olay tarihinden karar tarihine kadar işleyen 18.671.358,71 TL yasal faizinden oluşan toplam 206.103.865,05 TL ile sınırlandırılmasına (fon tesisine),
2-TTK’nun 1347/2.maddesine göre toplam fon tutarı olan 206.103.865,05 TL ile anaparaya (187.432.506,34 TL) karar tarihinden hesap açma tarihine kadar işleyen yasal faizinin, davacı tarafından mahkememiz adına Türkiye Vakıflar Bankasında açılacak hesaba yatırılarak 3’er aylık vadelerde en yüksek faiz işletilerek nemalandırılmasına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harç tarifesi uyarınca 44,40 TL karar harcından 35,90 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 8,50 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
4-Davanın mahiyeti icabı davacı vekili yararına ücreti vekalet tayinine yer olmadığına,
5-Davalılar vekil ile temsil olunduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince tayin olunan 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde istinaf yolu (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine başvuru yolu) açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 15/05/2019

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip 136471
e-imzalıdır