Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1448 E. 2021/77 K. 17.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
(DENİZCİLİK İHTİSAS MAHKEMESİ SIFATIYLA)

ESAS NO: 2014/1448 Esas
KARAR NO: 2021/77

DAVA:Alacak (Gemi Ve Yük Alacaklılığından Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:08/12/2014
KARAR TARİHİ:17/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Gemi Ve Yük Alacaklılığından Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin dava dışı … ile 29.11.2013 tarihli alım satım sözleşmesi imzalayarak 3.000 (üç bin) ton buğdayın “CIF” olarak teslimi konusunda anlaşma yaptığını, sözleşmede “CIF” teslim öngörüldüğünden satıcı … firmasının kendi adına, müvekkili hesabına yük sigortası yaptırdığını, davalı … şirketinin 16/12/2013 tarihli ve … numaralı sigorta poliçesi düzenleyerek … firmasına verdiğini, satıcı firmanın yükün “…” isimli gemiye yüklenmesini takiben poliçeyi davacıya ilettiğini, ancak yüklemeyi müteakiben gemide teknik sorunların baş gösterdiğini, mürettebatın gemiyi terk ettiğini, geminin bir süre yüzer şekilde kaldıktan sonra yan yatmaya başladığını, jeneratör ve makine dairesine su dolduğunu, bu süre zarfında dvacının, donatan ve ilgili Liman Başkanlığı nezdinde her türlü müdahalede bulunduğunu, ancak başarılı olamadığını, geminin su almaya başlamasından sonra hasar ihbarının …. Noterliğinin 27.03.2014 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile poliçe üzerinde gösterilen davalı … hasar temsilcisine bildirildiğini, dava tarihine kadar davalı … şirketi hasarı tazmin etmek bir yana, yük üzerinde ekspertiz dahi yapmadığını, bu konuda davacı şirkete yardımcı olmadıklarını, nihayetinde geminin ve yükün sahipsiz kaldığını, dava tarihi itibariyle geminin batmak üzere olduğunu, ambar kapaklarının arızalanarak jeneratör ve motor aksamının hasar gördüğünü, geminin artık su üzerinde tehlike yaratmaya başlamış olduğundan geminin devrolduğu iflas masasının sorumlusunun 06.11.2014 tarihli resmi yazısı ile yükün kısmen veya tamamen bozulmuş olmasının muhtemel olduğunu davacıya bildirildiğini, yine iflas idaresi sorumlusunun ekli 25.11.2014 tarihli yazısında geminin donma ile karşı karşıya olduğu ve acilen yük için önlem alınması gerektiğini bildirdiğini, geminin ambar kapaklarının açılamadığı, ambarlara su dolduğu, artık geminin yüzer hale getirilerek ambar kapaklarının açılması, geminin çekilmesi ve yükün boşaltılması da mümkün görülmediğini, bu durumun 17.11.2014 tarihinde davacının, davacı tarafından atanan survey şirketinin, … limanı liman kontrol teftiş başkanının, donatan şirket iflas idaresi sorumlusunun ve davalı … şirketi temsilcisinin katıldığı bir keşifte tespit edilerek ekli rapor ile imza altına alındığını, son olarak donatan şirketin iflas idaresi sorumlusunun göndermiş olduğu 03.12.2014 tarihli yazısında iflas idaresi tarafından yükün tasfiye edileceği ve masrafların da davacıya yükletileceğinin bildirildiğini, diğer taraftan bir yıla yakın bir süredir olumsuz şartlar altında ambarda fümigasyon altında bekleyen yükün hasara uğradığını, en azından artık kimyasal değişliklere uğrayarak vasfının değiştiğinin kabulünün gerektiğini, davalı … şirketinin keşif faaliyetlerine katıldığı halde ihbarın gereğini yerine getirmek suretiyle davacının zararlarını tazmin etmek için gerekli adımları atmadığını, yükün nekadarlık kısmının hasara uğradığının ise kapaklar açılınca belirleneceğinden, işbu davanın kısmi yani fazlaya dair hakları saklı tutarak, belirsiz alacak davası şeklinde ikame edildiğini ileri sürerek şimdilik 10.000,00 ABD Dolarının dava tarihinden itibaren kamu bankalarının bir yıl vadeli dolar mevduat hesabına uyguladıkları faiziyle birlikte aynen veya fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava dilekçesinde davalı … şirketini temsilen davanın yöneltildiği … … AŞ vekili cevap dilekçesinde müvekkili … Mümessilliğin hiçbir kulüp sigortacısının temsilcisi yada acentesi olmadığı gibi dava dilekçesinde gösterilen sigorta şirketininde acente ve temsilciliğini yapmadığını, bu şirketin görevlerinin sadece hasar meydana geldiğinde zarar/zıyan ekspertizi yapmak olduğunu, bu nedenle … … AŞ’nin herhangi bir sorumluluğu bulunmadığından bu şirkete sigorta şirketini temsilen tebligat yapılmasının yerinde olmadığını beyan etmiştir.
Davalı … şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; hadisenin davacı tarafça iddia edildiğinden çok farklı olduğunu, davacı tarafın mahkemeyi tamamen bilinçli ve kasıtlı bir şekilde yanlış yönlendirmeye çalıştığını, zira davacının dava evvelinde vuku bulmuş olan ve uyuşmazlığın hallinde nitelikli önem taşıyan hadiseleri bilinçli olarak gizlediğinin göze çarptığını, davadışı … (“…”) ile davacı arasında satım sözleşmesi akdedilerek %10 eksik/fazla olabilecek şekilde 3.000,00 mt yükün satışı hususunda tarafların mutabık kaldığını, 09.12.2013 tarihli konşimento ile ihbar olunan tarafın davacı olduğu 1.405,460 mt yük ile 15.12.2013 tarihli konşimento ile ihbar olunan tarafın yine davacı olduğu 1.527,690 mt yükün …’nda … gemisine yüklendiğini, her iki konşimento kapsamında 04.12.2013 tarihli çarterpartiye atıf yapıldığını, konşimentoda belirtilen yüklerin toplamı olan 2.933,150 mt yük için, konşimentolara ve satış sözleşmesine atıf yapılmak suretiyle dava dışı … firması tarafından davalı nezdinde 16.12.2013 tarihli … numaralı sigorta poliçesi akdedildiğini, anılan sigorta poliçesi uyarınca yükün gemiye yüklenmesinden sonra seferin başlaması ile sigorta/poliçesi başlayacağı; nitekim, sigorta poliçesi kapsamında da” …’ olarak ifade edildiği üzere yüke ilişkin olarak nakliye sigortası yapıldığını, 15.04.2014 tarihli bildirim ve ihtarname başlıklı yazı ile (16.04.2014 tarihinde e-posta yolu ile gönderilmiştir] davacının işbu huzurdaki haksız ve mesnetsiz davanın ikame edilmesi evvelinde görevlendirmiş olduğu … Bürosu tarafından davalıya bir kısım talepler iletilmeye başlandığı, anılan yazı içerisinde, Gemi’nin bilinmeyen bir kısım sebeplerle [mürettebat alacağı, klas ödemesi, acente alacakları vs. olduğunun tahmin edildiği belirtilmektedir] alıkonulduğu Aralık 2013 tarihinden itibaren yükleme limanında bulunduğu, yükün gemide yüklü olduğu ifadelerine yer verildiğini, bu hususa ilişkin olarak …’a ihtarname gönderildiğini, ancak …’ın …’ın acentesi olmaması dolayısıyla taleplerinin davalıya iletildiğinin beyan edildiğini, yükün gemide bulunduğunun ve ancak geminin yükleme limanından hareket etmediğinin, yani geminin seferine başlayamadığının da açık bir ikrarı olduğunu, 15.04.2014 tarihli davacının vekilleri tarafından gönderilen yazıya, davalı tarafından verilen 17.04.2014 tarihli yazı ile sigorta poliçesi şartları uyarınca yükün geç teslimi ile ilintili herhangi bir hasarın sigorta kapsamında yer alamayacağının açıkça belirtildiği, davalı tarafından gönderilen yanıta cevaben, davacının vekilinin taleplerinin geç teslimden değil, yükün teslim edilmemesinden doğduğu, … firmasının yükün gemiye yüklenmesi ile birlikte yükümlülüğünün sona erdiğinin ifade edildiğini, dolayısıyla kendilerine yükün teslimi hususunda yapılacak yeni organizasyonlarda destek olmadığını; ayrıca, yükün tahliye limanına gönderilmesi için gemi armatörü ile görüşmelerin gerçekleştirildiğinin ifade edildiğini, anılan yazıya cevaben davalı tarafından 22.04.2014 tarihinde mevcut durumun da teslimde gecikme olarak nitelendirildiği, yükün hiç teslim edilmemesi olarak nitelendirilemeyeceği; nitekim yükün hali hazırda var olduğu ve konumunun da belirli olduğunun ifade edildiği, davacı yük ilgilisinin gemi armatörü ile sulh protokolü imzaladığı ve yeni bir çarterparti akdettiği, gemi armatörünün geminin bayrağını, klasını… Kulübünü değiştirme ihtimalinin bulunduğunu, bu çerçevede yüke ilişkin tanzim edilen konşimentoların da, değişmesi gerekeceğini, bu doğrultuda davalı …’tan değişen koşullar ile uyumlu poliçenin yenilenmesinin talep edildiğini, aynı zamanda, yazının gönderildiği tarihte yükün durumunun tespit edilmesi gayesi ile bir sörvey incelemesi yapılacağının ifade edildiğini, bir diğer taraftan, şayet geminin armatörü sulh protokolü şartlarında hareket eder ise, davacının kendilerini ibra edeceği ve ancak geminin çıplak gemi kiracısı aleyhinde her türlü haklarının saklı tutulduğunu ifade ettikleri görüldüğünü, geminin seferine hiçbir surette başlamamış olması dolayısıyla. davalının sigorta poliçesinin kapsamının başladığından bahsedilmesine de olanak bulunmadığını, davacı vekilleri ile davalı arasında yazışmaların devam ettiği, davalıya gönderilen 02.06.2014 tarihli e-posta mesajında açık bir şekilde yükün halen gemide olduğunun ikrar edildiğini, akabinde yapılan yazışmalarda davacı tarafça geminin adının değişeceğinden bahisle gemiye ilişkin birtakım belgelerin davalı ile paylaşıldığı ve sigorta poliçesinin yenilenmesi talep edildiğini, davalı tarafından gönderilen 09.06.2014 tarihli e-posta mesajı ile konu sigorta poliçesinin gemi ile taşınacak olan yüke ilişkin olduğu ve bu şekli ile de geminin adının değişmesi halinde sigorta poliçesinin feshine yönelik ek sözleşme yapılması gerektiğinin belirtildiği, bu şekli ile de 18.06.2014 tarihli e-posta ile, davalı tarafından gemi ile taşınması esnasında sigortalanmış olan yüke ilişkin … numaralı sigorta poliçesinin feshedildiğinin belirtilerek ilgili ek sözleşmenin davacının vekillerine gönderildiğini, davacı tarafın sigorta poliçesinin yenilenmesini talep etmiş olmasının … numaralı sigorta poliçesinin artık yürürlükte olmadığının yük ilgilileri tarafından da kabul edildiğinin çok açık bir ikrarı olduğunu, davacının vekilleri tarafından gönderilen 26.06.2014 tarihli ile e-posta uyarınca, aynı gemi ile yükün taşımasının gerçekleştirileceği hususunda her ne kadar kendilerince gemi ilgilileri ile anlaşılmış ise de ortaya birtakım sorunların çıktığını, yük ilgililerinin yükün bir başka gemiye transfer edilerek taşınması hususunda çalışmalarda bulunduğu iddia edildiğini, 29.08.2014 tarihli e-posta içeriğinde, gemi armatörü ile akdedilen sulh protokolünün başarıyla sonuçlanmadığı; gemi armatörünün sulh sözleşmesine aykırı hareket ettiğinin ifade edildiği; diğer taraftan, açık bir şekilde geminin sefere (denize, yola ve yüke) elverişli olmadığının ikrar edildiğini, mürettebatın gemiyi terk ettiği ve liman otoritelerinin gemiyi başka bir alana çektiği/götürdüğünün beyan edildiğini, sigorta poliçesinin … – … arasındaki deniz taşıması bakımından geçerli olduğu, yükün gemide geçici depolanmasının sigorta kapsamında olmadığının açıkça ifade edildiğini, sigorta poliçesinin geçerliliği tartışmalı olmakla birlikte, geçerli addedilse dahi, poliçede atıf yapılan tahkim klozları çerçevesinde, Türk Hukuku’nun uygulanmasının mümkün olmadığını, Türk Mahkemelerinin görevli olmadığı nazara alınarak, işbu davanın reddi gerektiğini, 2013 yılında gemiye yüklendiği iddia olunan yük ile ilgili olarak davalı ile ilk görüşmenin Nisan 2014 tarihinde gerçekleştiğini, yükün gemiye yüklendiği iddia edilen tarihten çok sonra geminin sefere başlayamaması ve/veya geminin sefere başlayamayacak durumda olması sebebi ile yük ilgililerinin olaya müdahil olma çabasının, kendilerinin ne denli basiretsiz hareket etmiş olduğunun açık bir kanıtı olduğunu, davacının beyan dilekçelesinde Nisan 2015 tarihinde gemiye gidilerek yükün durumunun tespit edilmeye çalışıldığı iddia edilmiş ise de, hali hazırda davacı tarafça sunulan ve iflas idaresi memuru tarafından Kasım 2014 tarihinde davacıya hitaben tanzim edilen yazıda, davacının yükünü Gemi’den alması hususunda uyarıldığının görüldüğünü, yük ilgilisi olan davacının yüküne gerekli özeni göstermediği gibi yükü gemide kendi kaderine bırakarak basiretsiz ve özensiz davrandığını, davacının konşimentoların orijinallerinin kendi elinde olduğunu belirtmesinin hiçbir anlam ifade etmediğini, davacının öncelikli olarak yükün akıbetini, yükün nerede olduğunu ispatlaması gerektiğini, bilirkişi raporunda yükün gemiyle taşınması esnasındaki meydana gelme ihtimali olan olaylara ilişkin olarak sigortalandığının tespit edildiğini, ancak raporun ilerleyen bölümlerinde GAFTA 72 tüm riskler klozu çerçevesinde yükün depodan ayrılması akabinde tahliye limanına gidene kadar sigorta kapsamında olduğunun belirtildiğini ancak sigorta teminatının iddia edildiği üzere yükün depodan ayrılması akabinde başlamasının olağan taşıma sigortası kurallarına ve mevcut poliçedeki düzenlemelere aykırı olduğunu, dolayısıyla bilirkişi raporunun kendi içerisinde çelişkiler barındırdığını, bu nedenle yeni bir heyetten rapor alınmasını talep ettiklerini beyan ederek …’ın müvekkili sigorta şirketinin acentesi olmaması sebebiyle …’a yapılan tebligatın geçersiz olduğunun tespitine, sigorta poliçesindeki tahkim şartı nedeniyle mahkemenin görevsiz olmasından dolayı davanın reddine, davaya Türk Hukukunu uygulanmasının mümkün olmaması ve davanın haksız ve mesnetsiz olması nedeniyle herhalükarda dava şartı yokluğundan müvekkilinin zarardan dolayı sorumluluğunun bulunmamasından dolayı da esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava; davacının yurtdışında mukim … firmasından 29/11/2013 tarihli satım sözleşmesiyle CIF teslim şartı esasına göre satın aldığı 2013 yılı ürünü dökme halinde 3000 ton öğütmelik buğday yükünün … Limanından …/… Bölgesi Limanlarına taşınması için … … isimli gemiye yüklendikten sonra liman başkanlığının geminin limandan ayrılmasına müsaade etmemesi, daha sonra da gemi donatanının iflas etmesi nedeniyle taşımanın gerçekleşememiş olması sonucunda yükün zayi olması nedeniyle ortaya çıkan hasar bedelinin nakliyat sigortacısı olan davalı … şirketinden tahsili istemine ilişkindir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, sigorta poliçesinde yer alan tahkim klozu nedeniyle uyuşmazlığın Rusya’da tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiğinden bahisle tahkim itirazında bulunmuş olup, tahkim itirazının dinlenebilmesi için HMK’nun 116.maddesine göre cevap süresi içerisinde ileri sürülmesi gerekmektedir. Dava dilekçesinde sigorta şirketini temsilen davanın yöneltildiği … … firmasının sigorta poliçesinde claim agent “yani hasar servis yetkilisi” olarak yer aldığı belirli olup, dosya kapsamına göre de bu şirketin sigorta poliçesinin kurulumuna aracılık ettiği ispatlanamadığından davada sigorta şirketinin temsilcisi yada acentesi olarak kabul edilemeyeceği değerlendirilmiştir. Bu durumda …’a, davalıyı temsilen yada davalının acentesi sıfatıyla çıkarılmış olan tebligatın geçersiz olduğu sonucuna varıldığından davalı … şirketi vekili tarafından davacının davadan haberdar olduktan sonra sunulan 11/12/2015 tarihli cevap dilekçesinin süresinde olduğu, bundan hareketle de tahkim itirazının cevap süresi içerisinde ileri sürülmüş olduğu kabul edilmiştir. Ancak, taşınacak yüke ilişkin sigorta poliçesinde ve atıf yapılan kurallarda sigorta poliçesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların … Kanunlarına göre…’da tahkim yoluyla çözümleneceğine dair tahkim klozu yer almakta ise de, sigorta poliçesinin satıcı firma ile sigorta şirketi arasında düzenlendiği, poliçede sigortalı ismine yer verilmeyip to order yani emre kaydıyla tanzim edilmiş olduğu saptandığından, sigorta poliçesindeki tahkim klozunun sözleşmelerin nispiliği ilkesine göre poliçeye taraf olmayan davacıyı bağlamayacağı kanaatine varıldığından davalının tahkim itirazı yerinde görülmemiştir.
Dava konusu uyuşmazlıkta sigorta ettiren ve aynı zamanda taşınacak eşyanın satıcısı olan firmanın yurtdışında mukim bir şirket olması, davalı … şirketinin merkezinin…’da bulunması, taşıma yapacak geminin yabancı bandrallı bir gemi olup, yüklemenin de … Limanından yapılmış olması nedenleriyle uyuşmazlık yabancılık unsuru taşıdığından MÖHUK 1.maddesine göre olaya uygulanacak ülke hukuku mahkemece resen tespit edilmelidir. MÖHUK’te sigorta sözleşmelerine uygulanacak hukuk yönünden özel bir kanunlar ihtilafı kuralına yer verilmediğinden uygulanacak hukukun sözleşmeden doğan borç ilişkileri için geçerli olan MÖHUK 24.maddesindeki kanunlar ihtilafı kurallarına göre tayin edilmesi gerekmektedir. MÖHUK 24/1.maddesinde öncelikle tarafların açık olarak seçtikleri hukukun uygulanacağı hükmü sevkedilmiş olup, dava konusu sigorta poliçesinde hukuk seçimi yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak, bu hukuk seçimi sigorta poliçesinin tarafı olmayan davacının bilgisi ve iradesi dahilinde yapılmadığından yalnızca sözleşmenin taraflarını bağlayacağı kabul edilmelidir. Bu durumda, MÖHUK madde 24 f/4’e göre sözleşmeyle en sıkı ilişkili hukukun tespit edilerek uygulanması gerekmektedir. Bunun ise sözleşmedeki karakteristik edim borçlusunun işyeri hukuku olduğundan somut olay açısından uygulanacak hukuk sigorta şirketinin mukim olduğu ülke hukuku yani sigorta şirketinin mukim olduğu … Hukuk Kurallarıdır.
Taraf sıfatı dava şartlarından olduğundan uyuşmazlığın esasından önce davacının aktif husumet ehliyetine haiz olup olmadığı belirlenmelidir. Sigorta poliçesinde sigortalı (…) hanesinde “emre” (to order) kaydı yer almaktadır. Bu kayda göre sigortalanan yük üzerindeki “menfaat hakkınının” sigortalandığı kabul edilmelidir. Davacı vekili müvekkilinin semeni yani satış bedelini ödediğine dair … … Ticari Şubesi tarafından düzenlenen 20/12/2013 tarihli banka dekontu ile aslına uygunluğu …Noterliği tarafından 29/12/2020 tarihinde tasdik olunan konişmentoları dosyaya sunarak bu şekilde davacının taşınacak eşyanın mülkiyetini kazanmış olduğunu ispatladığından sigorta poliçesi ile sağlanan güvencenin sigortalılık hakkının davacıya geçmiş olduğu kabul edilerek davacının işbu davada aktif husumet ehliyetine haiz olduğu saptanmıştır.
Dava dosyasında, esasa ilişkin uyuşmazlık konuları; rizikonun sigorta teminatı kapsamında kalıp kalmadığı, geminin yükleme limanında beklemede kalması sırasında zarar görmeden taşınması için alınması gereken önlemlerin neler olduğu, bu kapsamda satıcının ve davacı alıcının üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirip getirmedikleri, davalı … şirketinin zayi olan yük nedeniyle hasar bedelini tazmin etme yükümlülüğünün doğup doğmadığı hususlarında toplanmakta olup, uyuşmazlığın çözümü açısından alınan bilirkişi raporlarından;
17/09/2015 tarihli birinci bilirkişi kurulu raporunda özetle; davacı ile dava dışı … şirketinin 29.11.2013 tarihli Sözleşmeyi imzalayarak 2.933,150 mt Öğütmelik Buğday yükünün Türkiye’de güvenli bir limana CİF olarak teslimi konusunda anlaştıkları, yükün M/V … 1 isimli gemiyle Türkiye’ye taşınacağı yolculuk için satıcının davalı … şirketi nezdinde lehtarının “emre” olarak düzenlendiği Kargo Sigorta Poliçesini, yükün gemiye yüklenmesi sonrasında davacıya verdiği dolayısıyla sigorta poliçesinden doğan tüm hakların yükün alıcısı davacıya ait olduğu, poliçede söz konusu yükün 934.061,62 ABD Doları bedelle sigortalandığı, sigorta konusu emtia için “Bütün Riskler” Gafta No:72 – Uluslararası Hububat ve Yem Ticaret Birliği Sigorta Poliçesi No:72 uyarınca teminat verildiği, her zıya halinde %0,5 oranında muafiyet uygulanacağı anlaşıldığı, söz konusu Gafta No: 72 “Bütün Riskler” klozu gereğince, satıcıların, yükün depodan ayrılmasından itibaren sigorta teminatının başlayacağı ve yükün en son boşaltma limanına boşaltılmasından sonraki 60 gün boyunca devam edeceği, söz konusu sigorta konusu yükün gemiye yüklenmesinden sonra geminin seferine başlayamadığı, mürettebatın gemiyi terk ettiği ve geminin elektriğinin kesildiği, yakın gelecekte soğuktan dolayı gemi motorlarının iç sistemlerinde don tehlikesi bulunduğu anlaşıldığı, bilahare, davacının müracaatı ve girişimleri sonucunda, davacı ile davalı sigortacının, görevlendirdikleri eksperler marifetiyle müştereken gemi üzerinde inceleme yaptıkları ve yükün tamamına yakınının gemiden boşaltılmış olduğunu tespit ettikleri, kalan 1.0 – 1.5 ton yükten numune alınarak yapılan analiz sunucunda ise yükün çürümüş, filizlenmiş, küflenmiş ve ağır kokulu olduğunun tespit edildiği anlaşıldığı, dolayısıyla, davacıya teslim edilebilecek herhangi bir Buğday Yükü mevcut olmadığı ve yükün tamamı zayi olduğu, neticen söz konusu riziko sigorta teminat kapsamında olup, riziko teminat süresi içerisinde meydan geldiği, dolayısıyla sigortacının hasarı tazmin borcunun doğduğu, yükün değeri, satış sözleşmesi birim fiyatı ve sigorta poliçesinde yazılı olduğu üzere 934.061,62 ABD Doları olduğu, tazmin bedelinin ise, muafiyet oranı %0,5 üzerinden değerlendirilmesi sonucu 929,391,31 ABD Doları olarak tespit edildiği yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir.
15/2/2017 tarihli ek raporda özetle; “16.12.2013 tarihli 46-092842/13 numaralı yük sigorta poliçesi ile 9.12.2013 ve 15.12.2013 tarihli konişmentolar doğrultusunda M/V … gemisine yüklenen 2.933,150 mt orijinal rus buğdayı All risks tüm riskler Gafta No 72 tahtında sigorta teminatına alınmış olup, yükün ilgili gemiye yüklendiği ancak geminin Liman denetiminden müsaade alamaması nedeniyle sefere başlayamadığı için yükün lehtara teslim edilemediği, “mezkur poliçe kapsamında yük sigorta teminat kapsamında olmakla beraber, rizikonun gerçekleşmesi nedeniyle yükün uğradığı zıya ve hasarın akıbeti konusunda heyetin kesin bir sonuca varamadığı; zira, bir yandan davalı … kuruluşu tarafından sonradan dosyaya sunulan taraflar arasındaki yazışmalarda sigorta konusun yükün başka bir gemiyle getirileceği ihtimalinden bahsedildiği, diğer yandan Rus İdare Makamlarının malın tasfiyesine ilişkin aşamaya geçirildiğinin belirtildiği, ortada kısmen de olsa bir yük bulunduğu, bu aşamada mevcut bilgi ve belgeler karşısında söz konusu yükün hasar ve zıyaa uğradığının veya nihai akıbetinin davacı tarafından ispatının gerektiği; zira, mezkur sigorta poliçesinin gerçek zararı karşılayacağı ve zararın ispatının davacıya ait olacağı,” “Diğer yandan TTK’nun 1444. m.si uyarınca, “sigortalının, sözleşmenin yapılmasından sonra sigorta ettirenin veya onun izniyle başkası, mevcut durumu ağırlaştırıcı işlemlerde bulunursa yahut sözleşme yapılırken açıkça riziko ağırlaşması olarak kabul edilmiş bulunan hususlardan biri gerçekleşirse derhal bu işlemler bilgisi dışında yapılmışsa bu hususu öğrendiği tarihten itibaren en geç 10 gün içinde durumu sigortacıya bildirmekle yükümlü olduğu, dava konusu olayda ise, kök rapordan sonra dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden geminin yola elverişli olmadığı ve bu sebeple Liman otoriteleri tarafından el konulduğunun davacılar tarafından bilindiği hâlde bu hususun kanun tarafından öngörülen zaman içerisinde davalı Şirket’e bildirilmediği,” “Bununla birlikte, davacı lehtarın gerekli önlem ve tedbirleri zamanında almayarak zararın artmasına sebebiyet verdiği, oysa, rizikonun gerçekleşmesi ile birlikte gerekli önlem ve tedbirleri alarak yükün hasar ve zıyaa uğramasını engelleyebileceği ve/veya uğradığı zararı azaltma imkanına sahip olabileceği, örneğin yazışmalarda belirtildiği gibi yükün başka bir gemi ile Türkiye’ye getirilmesi veya Liman otoritelerinin talebi doğrultusunda yükün alınarak emin depolara aktarılmasını sağlanabilmesi veya geminin yola elverişsizliği nedeniyle liman otoriteleri tarafından sefer men edilmesinden dolayı yasal haklarını korumak için donatana karşı dava açabilmesinin mümkün olduğu,”“TTK’nın m. 1445/5. fıkrası uyarınca rizikonun gerçekleşmesinden sonra sigorta ettirenin ihmali belirlendiği halde ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılacağı, kastı halinde ise, meydana gelen değişiklik ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının sözleşmeyi feshedebileceği, bu durumda sigorta tazminatı ödenmeyeceği, bu durumda davacının basiretli bir tacir gibi davranmadığı ve zararın artmasını önleyici kendisinden beklenen gerekli tedbirleri almadığı”na dair tespit ve değerlendirmelerde bulunulmuştur.
10/04/2018 tarihli ikinci bilirkişi kurulu raporunda özetle; yükün 15.12.2013 tarihinde gemiye yüklendiği, sigorta poliçesinin yüklemeden bir gün sonra 16.12.2013 tarihinde düzenlendiği; bu poliçe ile akdedildiği anlaşılan sigorta sözleşmesinin TTK m. 1421 uyarınca “denizde eşya taşıma işlerine ilişkin sigorta” olduğu düşünüldüğünde sigorta himayesinin de aynı hüküm uyarınca sözleşmenin yapıldığı tarihten (16.12.2013) itibaren başladığının anlaşıldığı, diğer taraftan hernekadar dosyadaki bilgi ve belgelerden kesin tarihi tespit edilememiş de olsa, taraf beyanlarından anlaşıldığı üzere yükün zıyaı/hasarına konu olayın, yüklemeden hemen sonra gerçekleştiği; fakat bu durumun sigortacıya 27.03.2014 tarihinde beyan edildiği, şu halde, dosyada mevcut bilgi ve belgelerden anlaşıldığı üzere zarara konu olayın davacı sigortalı veya onun izni ile başkası tarafından gerçekleştirilmemiş olduğu anlaşılan davaya konu olayın, en geç öğrenme tarihinden itibaren 10 gün içinde sigortacıya ihbar edilmesinin gerekli olduğu, her ne kadar zarara sebep olan olayın davacı sigortalı tarafından da ne zaman öğrenildiğine ilişkin kesin bir bilgi dosyada yer almasa da ihtarın yaklaşık üç ay sonra yapılmış olunması sebebiyle, kanunda belirtilen 10 günlük sürenin aşıldığını söylemenin mümkün olduğu, davaya konu uyuşmazlığın riziko ağırlaşması olarak değerlendirilmesi ve bunun da taraflar arasındaki sigorta ilişkisinin devam ettiği sırada öğrenilmiş olduğu şeklinde değerlendirilmesi halinde; beyanın sigortacıya, olaydan yaklaşık üç ay sonra yapılmış olması, yukarıda verilen hükümler uyarınca, sigortacının rizikonun ağırlaştığını öğrendiği tarihten (ki dosyada mevcut bilgilerden bu tarihin 27.03.2014 olduğu anlaşılmaktadır) itibaren 1 aylık hak düşürücü süre içinde sözleşmeyi fesh etmesi veya pirim farkı istemesi gerekirken; bu yönde bir talepte bulunmadığı ve sigorta sözleşmesinin ağırlaşan rizikoya rağmen başlangıçtaki koşullarda devam edeceğinin kabulünün gerekli olduğu, “Riziko ağırlaşmasının riziko gerçekleştikten sonra öğrenilmiş olduğunun kabulü halinde ise, TTK m. 1445/5 uyarınca tazminatta indirim, veya tazminat borcunun tamamen ortadan kalkması söz konusu olacağı, bu kapsamda zararın ağırlaşan rizikodan kaynakladığı, yani zararla ağırlaşan riziko arasında bağlantı bulunduğu; ve fakat rizikonun sigortacının veya onun izni ile bir başkasının fiilinden kaynaklanmadığı değerlendirildiğinde, davacının rizikoyu geç beyan etmesi sebebiyle, bahse konu ihlalde ihmalinin olacağı düşüncesi ile davalı sigortacının ancak hakimin takdir edeceği oranda tazminat borcundan kısmen kurtulabileceğinin anlaşıldığı, “Netice itibariyle, Yüce Mahkeme’ce davaya konu uyuşmazlığın davacı sigortalının TTK m. 1444 ve 1445 bağlamında rizikoyu ağırlaştırmama ve ağırlaşan rizikoyu beyan yükümlülüğü olarak değerlendirilmesi halinde, davalının ödeyeceği tazminat miktarında, Mahkemece takdir edilecek oranda indirim yapılması gerektiği kanaatinde olduklarını, “Ancak uyuşmazlık bakımından önem taşıyan hususun TTK m. 1446 anlamında rizikonun gerçekleştiğini beyan yükümlülüğü ile 1448 anlamında zararı önleme, azaltma ve sigortacının rücu haklarını koruma yükümlülüğüne aykırılık olduğu, sigortalı davacının beyan ettiği üzere (aksi sigortacı tarafından ispat edilmedikçe – ki dosyada bu yönde bir ispatın varlığından bahsetmek mümkün değildir – rizikonun bu şekilde gerçekleştiğinin kabulünün gerektiği de dikkate alındığında) yükteki hasarın bir kısmı (kısmi hasar/rizikonun kısmen gerçekleşmesi) yükün “…” isimli gemiye yüklenmesinin ardından gemide teknik sorunların baş göstermesi, mürettebatın gemiyi terk etmesi, gemi bir süre yüzer şekilde kaldıktan sonra yan yatmaya başlaması ve geminin jeneratör ve makine dairesine su dolması şeklinde gerçekleştiği, şu halde kısmen de olsa rizikonun gerçekleşmesi halinde sigorta ettirenin/sigortalının yapması gereken ilk işlerden birinin TTK m. 1446/1 uyarınca rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği andan itibaren, bu hususu gecikmeksizin sigortacıya bildirmek olduğu, bildirimin yapılmamasının yaptırımının aynı hükmün ikinci fıkrasında öngörüldüğü ve kusur oranına göre tazminattan indirim sebebi teşkil ettiği, gecikmeksizin beyanı gereken bir hususun yaklaşık üç ay sonra bildirilmiş olunmasının, takdir Yüce Mahkeme’ye ait olmakla birlikte, TTK m. 1446’da öngörülen rizikonun gerçekleştiğini beyan yükümlülüğüme aykırılık teşkil edeceği kanaatinde oldukları, bununla birlikte, davacı sigortalının davaya konu olayın gerçekleşmesine müteakip, hemen ilgili liman başkanlığı ile irtibata geçmiş olduğu düşünüldüğünde, rizikonun gerçekleştiğini beyan yükümlülüğünü kasten ihlal etmediği şeklinde yorumlanabileceği kanaatinde olduklarını, ancak tacir sıfatı sebebiyle de bu beyanı gecikmeksizin yapması gerektiğini bildiğini veya bilmesi gerektiğini, dolayısıyla ihbarın/beyanın üç ay sonra yapılmış olması karşısında, aykırılıkta ihmalinin olduğunun anlaşıldığı, buna bağlı olarak, bu gecikme yükteki hasar/zıyada etken olması, yani kanunun ifadesiyle bildirimin geç yapılmasının ödenecek tazminatta veya bedelde artışa neden olması (bağlantı bulunması) sebebiyle, ihmali ile sebep olduğu bu zarara karşılık sigortacı tarafından ödenecek tazminatta indirim yoluna gidilebileceğinin değerlendirildiği, “Ayrıca TTK m. 1448’de rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğu durumlarda, zararın önlenmesi, azaltılması, artmasına engel olunması veya sigortacının üçüncü kişilere olan rücu haklarının korunabilmesi için, imkânlar ölçüsünde önlemler almakla yükümlü olacağını düzenleme altına aldığı, söz konusu hükmü ile kanun, sigorta ettirenin, riziko gerçekleştikten sonra “zaten sigorta var” düşüncesi ile zarar meydana gelirken veya artarken ihmal içerisinde bulunmasını engellemeyi amaçladığı, sigorta ettiren, rizikonun gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğu durumlarda, zararı en aza indirmek için gerekli tüm önlemleri almak zorunda olduğu, sigorta ettirenin bahse konu yükümlülüğüne aykırı davranması halinde ise uygulanacak yaptırım aynı m.nin 2. fıkrasında, “Bu yükümlülüğe aykırılık sigortacı aleyhine bir durum yaratmışsa, kusurun ağırlığına göre tazminattan indirim yapılır.” şeklinde düzenleme altına alındığı, davacı dilekçesinde davaya konu olay sebebiyle hemen Liman Başkanlığı nezdinde her türlü müdahalede bulunulduğunu ancak başarılı olamadığını ifade ettiği, her ne kadar bu bilginin doğruluğunu teyit etmek ve dolayısıyla davacının TTK m. 1448 anlamında gerekli koruyucu önlemleri aldığını söylemek, gerek dosyada mevcut bilgi ve belgelerden gerekse buna bağlı olarak heyetimizdeki teknik bilirkişilerin tespitlerinden hareketle, mümkün olmasa da, yükün bir kısmının zarara uğramasının söz konusu olaydan sonra bazı ambarların su almasından kaynaklandığı ve zararın yükün aylarca gemide kalması ve artık kullanılamayacak hale gelmesinden kaynaklandığı, zararda davacının kastı olmasa da ihmalinin olduğu kanaatinde oldukları, zira bu sürede sağlam yükün gemiden bir şekilde çıkarılması ve değerlendirilmesinin, TTK m. 1148 anlamında zararın azaltılmasına yönelik davacıdan yapmasının beklenebileceği bir davranış olacağı düşüncesinde olduklarını,“TTK m. 1421 gereği poliçedeki teminatın da sözleşmenin yapıldığı tarih olan 16.12.2013’ten itibaren başladığı,“Himayenin başladığı 16.12.2013 tarihinden itibaren yükteki herhangi bir zıya veya hasar, sigortacının tazminat borcunu doğurduğu, bu kapsamda dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşıldığı üzere, davaya konu olay sebebiyle, taşımaya ve keza sigorta teminatına konu buğday yükü davacı yana teslim edilmemiş olmakla, davalı poliçe kapsamında söz konusu kısmi (eksik teslim) veya tam ziyadan sorumlu olacağı, ancak bu sorumluluk, diğer bir değişle tazminatın miktarı tayin edilirken, hemen yukarıda tespit yapılan ve davacının yükümlülüklerine aykırılıktan kaynaklanan indirimlerin de dikkate alınması gerektiği kanaatinde oldukları sonucuna varılmıştır.
Davacı vekili tarafından sunulan Prof. Dr. Rayegân Kender Tarafından Hazırlanmış olan Uzman Görüşünde özetle; Uyuşmazlıkta rizikonun ağırlaşmasının söz konusu olup olmadığının değerlendirildiği, buna göre olayda, satım konusu ve sigortalı malın bulunduğu depodan alınıp gemiye yüklenmesinin “riziko ağırlaşması” olmadığı, gemiye yüklenen yükün (geminin yola çıkmadığı anda) zarar görme ihtimali artmadığı, geminin o anda, bilinmeyen bir sebeple, Liman makamları tarafından izin verilmediği için yola çıkamadığı, ancak yükün, gemide kalmaya başladığı anda zarar görme ihtimalinin artmayacağı, bir süre kapalı yerde bekleyebileceği, gemiye izin verilmemesinin, sigorta ettirenin ve sigortalı davacının tamamen iradesi dışında bir olay olduğu, riziko ağırlaşmasının şartları mevcut olmadığından, bu konuda Kanunda düzenlenen “beyan” yükümlülüğüne dair hükümlerin uygulamasının mümkün olmadığı, sigortalı davacının, yükün gemide bekleme süresinde, hangi anda zarar görme ihtimalinin arttığını öğrenme imkanına sahip olamadığı” kanaatine varılmıştır. Uyuşmazlıkta rizikonun hangi anda gerçekleştiğine ve rizikonun DAVACI tarafından hangi anda öğrenildiğine yönelik ise “Olayda riziko, gemide bulunan yükte zarar meydana geldiği veya gelmeye başladığı anda gerçekleştiği, ancak, gemi liman başkanlığının sefere men kararı ile bekletildiği (kamu makamı) için davacı sigortalının durumu öğrenmesi ve tespit etmesinin mümkün olmadığı, davacının rizikonun gerçekleştiğini bilirkişi tespiti ile öğrendiğini, bilirkişi heyetinin incelemesini Tasfiye Memurunun kendisine gönderdiği 06 Kasım 2014 tarihli yazı üzerine talep ettiği, bu yazıda, “Liman reisinin verdiği bilgiye göre mürettebat gemiyi terk ettiği ve geminin elektriği kesildiği, gemideki malın imha edilebileceği, ifadesi ile malın bilirkişi incelemesi yaptırılması ve denetimde kendisinin de bulundurulması talep edildiği, davacı sigortalının bu yazı üzerine bilirkişi incelemesi yaptırttığı, bu yazıdan anlaşıldığına göre, daha önce davacının gemiye girmesi, Liman makamı, Mahkeme Kararı ve iflas idare memuru tasfiye olmadan gemiye girmesinin mümkün olmadığı kanaatine varıldığı, yapılan değerlendirmede davacı sigortalının rizikonun gerçekleştiğini, yani yükün zayi olduğunu 17/11/2014 tarihinde öğrendiğini, davalı … şirketinin de yüklü geminin yola çıkmasının kamu idaresi tarafından men edildiğini davacının 27.03.2014 tarihli ihtarnamesi ile öğrendiğini, bu durumda, olayın devamı hususunda bilgi sahibi olması gerektiği, Bilirkişi incelemesi ile yükü tamamen zarar gördüğünü öğrenen davacı sigortalının 8.12.2014’de sigorta şirketine incelenen tazminat davasını açtığı, söz konusu ihbar görevinin amacı olan sigorta şirketinin zarar yerine gelip inceleme yapma gereği ve imkânı kalmadığı, ekspertiz raporlarında bunların yapıldığı ve rizikonun ihbar külfetine aykırılığın bulunmadığı kanaatine varıldığı, bilgi verme ve araştırma yapılmasına izin verme külfetinin değerlendirilmesi sonucunda, sigortacının bu konuda bir talebi olmadığı, Sigortacının talebi olsa bile, sigortalı davacının, rizikonun gerçekleştiği geminin içine girmesi ve orada inceleme yapmasını sağlayacak yetkiye sahip olmadığı, taşıyanın hukuki durumu sebebiyle kamu idaresi ve iflas mahkemesinin gemiye el koyduğu, hangi muamelelerin yapıldığının ancak İflas İdare memurunun yazısı ile anlaşıldığı, bu safhada davacı sigortalının yapabileceği bir şey olmadığı, sigorta şirketinin ise, Rusya’da bulunan bir kurum olması sebebiyle, geminin seferden men edildikten sonra (bilgisi dâhilindedir.) bazı yasal girişimlerde bulunma imkânına sahip olabileceği, diğer yandan, sigortalının elinde, davalı … şirketinin bilmediği bu belge ve bilgi de mevcut olmadığı kanaatine varıldığı, zararı azaltma ve önleme külfeti de değerlendirildiğinde ise, sigortalı davacının, yukarıda açıklandığı üzere gemide yüklü bulunan yükün bekleme süresinde, takip etme ve bozulmaya başladığı anı görme imkânına sahip olmadığı, ancak, gemi işleteni hakkındaki iflâs kararı kesinleştikten sonra, iflâs memurunun talebi ile yapılan bilirkişi tetkikatında, yükün tam zıyaa uğradığının tespit edildiği, bu durumda zararın artmasını önleme vs. tedbiri alınması da imkânsız hale geldiği, zararı azaltma ve önleme görevinin yerine getirilmesi imkânsız olduğuna göre, bunun ihlalinin hukuki sonuçlarını incelemeye gerek kalmadığının değerlendirildiği, sonuç olarak dava konusu olay ve uygulanması gereken kurallar incelendiğinde, sigorta sözleşmesine göre, sigorta süresinin başladığı, yükün navlun sözleşmesinde belirtilen gemiye yüklendiği, davacının, sigorta poliçesinde lehdar olarak gösterildiği (sigortalı), konişmento “onun emrine” düzenlenip kendisine verilerek “alıcı” “gönderilen” sıfatına sahip olduğu, sigorta süresi içine ve riziko gerçekleştikten sonra kanunda özel hükümlerle düzenlenen yükümlülüklerden hiçbirini ihlal etmediği ve bu suretle, sigortalı yükte tespit edilen zarar için, sigortacıya karşı sigorta tazminatını talep hakkına sahip bulunduğu kanaatine vardıkları belirtilmiştir.
Davalı vekili tarafından sunulan Prof. Dr. Kerim Atamer Tarafından Hazırlamış olduğu Uzman Görüşünde özetle; inceleme konusu uyuşmazlığın MÖHUK m. 24 uyarınca Rus Hukuku’na tâbi olup, MÖHUK m. 2 f. 1 c. 1 uyarınca Rus Hukukunu resen uygulanacağı, davacı, yük üzerindeki mülkiyeti kendisine aktaracak cirolu orijinal konişmentolar ibraz etmediğinden, yükün mülkiyetini kazanmış değildir; dolayısıyla Sigorta Poliçesi uyarınca “sigortalı” sıfatını elde etmiş olmadığı, davacı, yük için herhangi bir ödeme yaptığını bugüne dek ispat etmiş değildir; şu hâlde, yükün tanı zıyaa uğraması sebebiyle davacı herhangi bir zarar görmüş değildir; davacıya sigorta tazminatının ödenmesi sebepsiz zenginleşmeye yol açacağı, dosyada yer alan delillere göre, “…” gemisindeki yükün tam zıyaa uğramasının üç sebebinin bulunduğu, bunların ise “…” gemisi kiracısının ödeme güçlüğü (aczi), “…” gemisinin maliki “…” hakkında verilen iflâs karan, Tasfiye memuru (iflâs komiseri) Tatyanchenko’nun bildirimlerine rağmen davacının yükü gemide bırakması olduğu, Sigorta Poliçesi’nin ekini teşkil eden Nakliye Sigortası Kuralları § 6’nın (e) ve (m) bentleri uyarınca, Davali, işbu sebeplerden kaynaklanan zarardan sorumlu olmadığı, dosyadaki delil durumu itibarıyla DAVALl’nm herhangi bir tazminat ödeme borcu bulunmadığı, uyuşmazlığın Rus Hukuku’na tâbi olması sebebiyle, Türk Hukuku’na dayanan raporların ve görüşlerin herhangi bir bağlayıcılığı bulunmadığı görüşünde oldukları belirtilmiştir.
23/10/2020 tarihli üçüncü bilirkişi kurulu raporunda özetle; uyuşmazlığın MÖHUK m. 24 f. 4 gereği … kanunlarına tabi olduğu, diğer yandan, TTK’nın sigorta sözleşmelerine ilişkin 6.kitap hükümlerinin, MÖHUK m. 5 ve 6 anlamında kamu düzeni müdahalesinin ve/veya doğrudan uygulanan kuralların uygulama alanına girdiğinin kabul edilmesinin mümkün olmadığı, kamu düzenine aykırılığın Türk hukukunun emredici kurallarına aykırılık ile aynı anlama gelmediği gerek doktrin gerekse Yargıtay kararlarında açıkça ifade olunan, izaha muhtaç olmayan bir gerçek olduğu, keza, emredici nitelikte hükümlerin, doğrudan uygulanan kural olarak kabulünün de mümkün olmadığı, aksi takdirde, doğrudan uygulanan kural kavramı çok geniş yorumlanarak kanunlar ihtilafı hukukunun temeli zayıflatılmış olacağı, somut olayda yük sigortası CIF satıcı tarafından alıcı (davacı) lehine yaptırılmıştır. Davacı (alıcı), sigorta konusu yükün zıyaa uğraması nedeniyle sigortacıya karşı sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat talep hakkına sahip olduğu iddiasıyla huzurdaki davayı açmıştır. Davacının aktif dava ehliyetinin bulunması, riziko gerçekleştiği sırada sigortalanan menfaatin sahibi, dolayısıyla da meydana gelen eşya zararı nedeniyle menfaatinin zedelenmiş olmasına bağlı olduğu, sigorta sözleşmesinin geçerli olması için, sözleşmesinin yapılması anında alıcı yük üzerindeki mülkiyete sahip olması gerektiği, deniz yolu ile taşınan yüklerde sigorta edilen malın mülkiyeti konişmentonun usulüne uygun devir ve teslimi ile gerçekleşeceği, somut olayda, satıcı (yükleten) tarafından taşıyana teslim edilen yük için düzenlenen iki adet konişmentoda “non negotiable” (ciro (devir) edilemez) kaydının yer aldığı, bu durumda konişmento muhteviyatı yük üzerindeki mülkiyetin alıcıya geçerli bir şekilde geçmesi mümkün olmadığı, davacının (alıcının) yük üzerindeki mülkiyeti kazandığı kabul edilirse, sigorta sözleşmesi ile sigorta koruması sağlanan malik menfaatinin sahibi olarak aktif dava ehliyetine haiz olacağı, satış CIF teslim şekline göre yapıldığından eşyanın gemiye yüklenmesinden sonra satış sözleşmesi çerçevesinde hasarın alıcıya geçeceği, alıcının malvarlığının kötüleşmiş olmasından söz edilebilmesi için onun satış bedelini ödemiş olması gerektiği, eğer satış bedelini ödemiş değilse, malvarlığında bir kötüleşme meydana geldiğinden söz etmenin mümkün olamayacağı, dosyada bulunan mal bedeline ilişkin dekontun okunaklı olmadığını, bu konuda takdirin mahkemeye ait olduğu, bu belgenin satış bedelinin ödenmiş olduğunu ispatlar nitelikte olduğu kanaatine varması halinde, alıcının sigortalanabilir menfaate, dolayısıyla da aktif dava ehliyetine sahip olacağı, uyuşmazlıkta satış sözleşmesinde yer alan CIF kaydına uygun olarak navlun sözleşmesinin satıcı tarafından geminin kiracısı olduğu anlaşılan kişiyle kurulduğu, yükleme tamamlandıktan sonra, geminin kiracısı ödeme güçlüğüne düştüğünden geminin yükleme limanında kaldığını, davacının daha sonra gemi maliki ile yaptığı navlun sözleşmesi de, gemi maliki hakkında iflas kararı verilmesi nedeniyle ifa edilemediği, geminin sefere başlayamaması nedeniyle yükün zarar görmeden aynı gemi ile ya da başka bir gemi ile taşınmasının sağlanması veyahut yükün gemiden zarar görmeden boşaltılması için gereken önlemleri alma ya da gerekli girişimlerde bulunma satıcının sorumluluk alanı içinde bulunmadığı, öte yandan sigortacının zarar sigortalarında asli borcu sigorta sözleşmesi uyarınca sigorta koruması sağlamak ve sigorta edilen riziko gerçekleştiği takdirde sigortalının uğradığı zararı tazmin etmekten ibaret olduğu, bu nedenle sigortacının sigorta sözleşmesi çerçevesinde yükün zarar görmeden aynı gemi ile ya da başka bir gemi ile taşınmasını sağlama veyahut yükün gemiden zarar görmeden boşaltılması için gereken girişimlerde bulunma ve gereken önlemleri alma şeklinde bir yükümlülüğünün bulunmadığı, yapılan değerlendirmede yükün zarar görmeden aynı gemi ile ya da başka bir gemi ile taşınmasını sağlama veyahut yükün gemiden zarar görmeden boşaltılması için gereken girişimlerde bulunma sorumluluğunun davacıya ait olduğunun saptandığı, davacının söz konusu yükümlülüğü yerine getirme imkanının olup olmadığı, dolayısıyla kusurlu olup olmadığı, eşyanın karada depoya aktarılması yahut yeni bir gemi ile taşınmasının mümkün olup olmadığı yönlerinden yapılan inceleme sonucunda Aralık 2013-Haziran 2014 döneminde davacıya atfedilebilecek kusur bulunmadığının tespit edildiği, zira Aralık-Mart ayı aralığında eşyanın gemiden boşaltılması mevsimsel faktörler de göz önünde tutulduğunda yük zararının meydana gelmesine sebebiyet verebilecek nitelikte olduğu, buz sezonun bittiği Mart ayından sonra ise, davacı geminin sicile kayıtlı maliki ile navlun sözleşmesi akdederek, yükün içinde bulunduğu gemi ile Türkiye’ye taşınması yolunu araştırdığı, bu yöntem hem yükün menfaati hem de maliyetin asgaride tutulması bakımından en doğru yöntem olarak gözüktüğü, Haziran 2014 – Kasım 2014 döneminde davacı eylemsiz kalarak yükü kendi kaderine bırakmıştır; rizikonun gerçekleşmesi ile sonuçlanan bu süreçte kusurlu olduğu, zira yükün Türkiye’ye taşınması için gemi maliki ile akdetttiği navlun sözleşmesinin ifası sonuçsuz kalan davacı yaklaşık beş aylık dönemde yükün akıbeti ile ilgili hiçbir eylemde bulunmadığı, oysa bu dönem mevsimsel olarak da yükün hasarsız ve daha az maliyetle gemiden boşaltılmasının mümkün olduğu dönem olduğu, zira Kasım ayında tekrar buz döneminin başladığı, bu dönemde gemi maliki hakkında iflas kararı verilmiş olduğu halde, davacı bundan haberdar olmadığı (dosyaya göre davacı bu durumu tasfiye memurunun 6 Kasım 2014 tarihli yazısı ile öğrenmiştir.), gemi maliki ile yeni çarter sözleşmesi akdeden davacının, sözleşmenin ifasına başlanmaması karşısında, bunun sebebini araştırmasının kendisinden bekleneceği, ancak dosya kapsamına göre bu konuda eylemsiz kaldığı, bu dönem içinde gemi adamları gemiden ayrılmış, gemide elektriklerin kesildiği, gemi maliki hakkında iflas karar verildiğine (15 Temmuz 2014) göre bu durumun beklenmedik bir hal olmadığı, tüm bu gelişmelerin rizikonun gerçekleşmesi ile sonuçlanan süreçte davacının kusurunun bulunduğunu ispatladığı, Kasım 2014- Nisan 2015 döneminde davacı eylemsiz kalarak yükü kendi kaderine bıraktığı, 17 Kasım 2014 tarihinde gerek liman başkanlığı gerek yükle ilgililerin gerekse sigorta şirketinin katılımıyla bilirkişi incelemesi gerçekleştirilmiş ve geminin ambarlarına erişimin dahi sağlanamadığı, bu tarihten sonra tasfiye memurunun yükün gemiden boşaltılması, boşaltılmadığı takdirde masrafı alıcıya ait olmak üzere kendileri tarafından boşaltılacağı bildirimlerine rağmen davacının hiçbir girişimde bulunmadığı, diğer yandan bu dönemde buz sezonunun yeniden başladığı, yükün gemiden boşaltılması ve yeni bir gemiye yüklenmesi hem mevsim koşulları gereği zorlaşmış hem de maliyet bakımından yükseldiğini, tüm bu gelişmelerin rizikonun gerçekleşmesi ile sonuçlanan süreçte davacının kusurlu olduğunu ortaya koyduğu, yükün eksik ve kalanının da ekonomik değerini yitirmiş olduğu, işbu davanın ikame edilmesinden (8 Aralık 2014) 4 ay sonra 16 Nisan 2015’te yaptırılan incelemede anlaşıldığı, şüphesiz gemide elektriğin kesik olması, gemi adamlarının bulunmaması nedeniyle, yükün ekonomik değerini yitirmiş olmasının muhtemel olduğu, bununla birlikte, davanın açıldığı tarihte rizikonun gerçekleştiği kesin olarak bilinemediği, davacı (alıcı) ve davalı (sigortacı) yükte meydana gelen zararı, diğer bir anlatımla rizikonun gerçekleştiğini dava açıldıktan sonra 16 Nisan 2015’te öğrendiği, 17 Kasım 2014 rizikonun gerçekleştiği tarih olarak kabul edilse dahi, Haziran 2014-Kasım 2014 arasında davacının yüke ilişkin herhangi bir girişiminin olmamasının rizikonun gerçekleşmesi ile sonuçlandığı, davacının yükün tam zıyaa uğramasına müsaade etmiş göründüğü, Türk hukukunda olduğu gibi, gerek olaya uygulanacak sigorta sözleşmesi kurallarında gerekse de …’nun ilgili kanununda zararı önleme ve azaltma riziko gerçekleşince devreye girecek bir görev olarak öngörüldüğü, uyuşmazlığa uygulanacak … Deniz (Taşımacılığı) Sigortası Sözleşmesi Kanunu’nun “Sigorta ettirenin veya lehdarın kasdı veya ağır ihmali (dikkatsizliği)”nin hukuki sonucunu düzenleyen 265.maddesinde “Sigorta şirketi, sigorta ettirenin veya lehdarın veya onun temsilcisinin kasıtlı hareketi veya ağır ihmali/dikkatsizliği sonucunda oluşan zararlara ilişkin sorumlu tutulamayacaktır.” hükmünün düzenlendiği, ayrıca, sigorta poliçesinin ekinde bulunan Yük (Taşıma) Sigortası Kurallarının § 6 (e) bendinde de, sigortalının kusuru sigortacıyı sorumluluktan kurtaran hal olarak kabul edildiği, gerçekten de kurallar § 6’da sayılan sigorta teminatı dışında kalan haller (riziko istisnaları) arasında kusur istinası da yer aldığı, (e)harfli istisnada, “Eğer yükün hasarı veya zıyaı deniz yolu ile taşımada doğmuşsa, sigortalının veya lehdarın ağır kusurlu suiistimali” (wilful misconduct of the Insured or the Beneficary if damage or loss of the Cargo by carriage of goods by sea) § 6 hükmünün giriş fıkrasında, teminat kapsamında bırakılan istisnaların anlaşma ile teminat içine alınabileceğinin öngörüldüğü, ancak sigorta poliçesinde aksine anlaşma öngören bir kaydın bulunmadığı, istisna hükmünde geçen “wilful misconduct” kelimesi “pervasızca davranış ” anlamına geldiği, nitekim, … Kanunu m. 265 hükmünde de kastın yanı sıra ağır ihmalinin söz konusu olduğu hallerde de sorumluluktan kurtulacağının hükme bağlandığı, uyuşmazlıkta davacının kusurunun ağırlığını takdir şüphesiz sayın mahkemeye ait olduğu, mahkeme tarafından olaya Türk hukuku uygulansa dahi, atıf yoluyla sigorta sözleşmesinin bir parçası haline getirilmiş olması nedeniyle Yük (Taşıma) Kuralları § 6 ( e) 2’de öngörülen riziko istisnasının, TTK m. 1409’daki kuralın “aksine anlaşma” olarak değerlendirilmesi gerekeceği, … Kanunu m. 252 f. 1 c. 2 uyarınca sigortacının riziko taşıma borcu primin ödenmesi üzerine başlayacağı, sigorta sözleşmesinin tabi olduğu Gafta No: 72 kurallarında “Sigorta konusu eşya taşımanın başlangıcı olarak belirlenen yerde depo ya da muhafaza edildiği yerden ayrıldığı zaman sigorta himayesi başlar ve taşımanın olağan seyri boyunca devam eder.” hükmünün yer aldığı, uyuşmazlıkta sigorta priminin ödendiği ve yükün satıcının (sigorta ettirenin) deposundan ayrılıp gemiye yüklendiği hususunda bir tereddüt bulunmamakla davalı sigortacının riziko taşıma yükümlülüğünün başladığının tartışmasız olduğu, yolculuğun olağan akışının gerçekleşmemesine sebebiyet veren olayın sigorta teminatı kapsamında olması hâlinde davalının nın meydana gelen zarardan sorumlu olacağı, teminat kapsamında olmaması hâlinde ise bu zarardan sorumluluğunun bulunmadığının kabulü gerektiği, limandan hiç ayrılmayan Santa gemisinin gecikme istisnası içinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, poliçenin ekindeki Yük (Taşıma) Sigortası Kuralları’nın § 6 hükmünde sigorta teminatı dışında kalan haller (riziko istisnaları) sayıldığını, bunlardan (m) istisnasının “Donatanın, (gemi) yöneticilerinin, gemi kiracıları veya gemi işletenlerin tasfiyesi veya mali aciz hali” (insolvency or financial default of the owners, managers, charterers or operators of the vessel)” olduğunu, § 6 hükmünün giriş fıkrasında, teminat kapsamında bırakılan istisnaların anlaşma ile teminat içine alınabilecekleri öngörüldüğünü, poliçede ise aksinin anlaşma öngören bir kaydın bulunmadığını, bu nedenlerle davacı tarafından ileri sürülen tazminat talebinin sigorta kapsamında olmadığı, sayın mahkemece, rizikonun gerçekleşmesinde davacıya yüklenecek bir kusurun bulunmadığı; yükün ekonomik değerinin kaybına, önce geminin kiracısının ödeme güçlüğü içine düşmesi, daha sonra da gemi maliki hakkında iflas kararı verilmesinin neden olduğu (geminin yola çıkamaması, gemi adamlarının gemiyi terk etmeleri, gemide elektriğin kesik olması yüzünden ambarlarda bulunan yükün havalandırılamaması ve iyi halde muhafazasının sağlanamaması şeklindeki) sonuçların yol açtığı kanaatine varılması halinde de, davalının meydana gelen rizikoyu poliçe hükümleri gereği taşıma yükümlülüğünün bulunmadığı, davacı tarafından ileri sürülen tazminat talebinin sigorta kapsamında olmadığı yönünde tespit ve değerlendirmeler yapılmıştır.
Dosya kapsamı ile toplanan delillerden; davacının 29/11/2013 tarihli satım sözleşmesi ile yurtdışında mukim … Inter Trade LLP firmasından CIF teslim şekli ile 3000 ton öğütmelik buğday satın aldığı, satım sözleşmesindeki CIF kaydına uygun olarak yükün … Limanından … ve … Bölgesi Limanlarına taşınması konusunda satıcı ile … … isimli geminin kiracısı arasında navlun sözleşmesinin kurulduğu, yükün taşınması sırasında ortaya çıkabilecek rizikolara karşı teminat altına alınması amacıyla satıcı firmanın davalı … şirketi ile sigorta sözleşmesi imzaladığı, yükleme tamamlandıktan sonra gemi kiracısının gemi adamlarına olan borçlarından dolayı liman otoritesi tarafından geminin limandan kalkışına izin verilmediği, bunun üzerine davacının geminin maliki olan … … şirketi ile görüşmeler yaptığı, görüşmelerin sonucunda taşımanın yapılması konusunda anlaşma sağlanarak yeni bir çarter parti düzenlendiği ancak bu tarihten sonra… Tahkim Mahkemesinin 15/07/2014 tarihli kararı ile gemi maliki hakkında iflas kararı verilerek tasfiye memurunun atanması nedeniyle taşımanın yapılamadığı, bu şekilde gemi içerisinde bekleyen yükün devam eden süreç içerisinde eksilmesi ve kalanının da ekonomik değerini yitirmiş olmasından dolayı zayi olduğu anlaşılmıştır.
Davacı yükün alıcısı tarafından açılan işbu davada, yükün zayi olması nedeniyle ortaya çıkan zararın sigorta poliçesi kapsamında kaldığı ileri sürülerek zararın davalı yük sigortacısından tahsili talep edilmekte olup, yukarıda açıklandığı üzere yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlığın MÖHUK 24.maddesi gereğince … Deniz Sigortalarına ilişkin Hukuk Mevzuatı ile sigorta poliçesi ve poliçede atıf yapılan kurallara göre çözümlenmesi gerekmektedir.
Davalı taraf geminin hiç sefere başlamaması sebebiyle davalı açısından rizikoyu taşıma borcunun başlamadığı, bu nedenle meydana gelen zarardan davalı … şirketinin sorumlu tutulamayacağını ileri sürmekte olup, tercümesi dosyaya sunulan … Deniz Sigortası Kanununun m.252 f.1 c.2 uyarınca deniz sigortası sözleşmesi sigorta priminin yatırıldığı andan itibaren geçerlilik kazandığı, buna göre sigortacının riziko taşıma borcunun da prim ödenmesi ile doğacağı anlaşılmaktadır. Sigorta poliçesinde yer alan … Gafta No 72 …’deki bütün rizikolar, yükteki fire eksilme de dahil olmak üzere şeklindeki ibareden Gafta 72 sigorta koşullarına atıf yapıldığı anlaşılmaktadır. Gafta 72’de düzenlenen yük klozunun tercümesinden sigorta konusu eşyanın taşımanın başlangıcı olarak belirlenen yerden (depo yada muhafaza edildiği yerden) ayrıldığı zaman sigorta himayesinin başlayacağı ve taşımanın olağan seyri boyunca da devam edeceği kabul edilmiştir. Somut uyuşmazlıkta, sigorta priminin ödendiği yükün satıcının yani sigorta ettirenin deposundan alınarak gemiye yüklendiği hususunda bir ihtilaf bulunmadığından davalı sigortacının rizikoyu taşıma yükümlülüğünün başlamış olduğu kabul edilmiştir.
Yolculuğun olağan akışının gerçekleşmemesine sebebiyet veren olayların sigorta teminatı kapsamında olması halinde davalı ortaya çıkan yük hasarından sorumlu olacaktır. Davalı tarafta savunmalarında zararın sebebini gecikmenin oluşturduğu ve gecikme zararlarının teminat dışında kaldığını ileri sürmektedir. Deniz yük sigortalarında zararın etkin sebebi gecikme olduğu takdirde sigortacının sorumluluğu ortadan kalkmaktadır. Dava konusu olayda geminin limandan ayrılamaması, böylelikle seferin başlamaması, fiili durumu devam ettiğinden limandan hiç ayrılamayan geminin gecikme istisnası içinde değerlendirilmesi sözkonusu olamayacaktır.
Sigorta poliçesinin ekinde yer alan yük (taşıma) sigorta kurallarının 6.bendinde sigorta teminatı dışında kalan haller yani riziko istisnaları sayılmış olup, bunlar arasında donatanın, gemi yöneticilerinin, gemi kiracıları veya işletenlerin tasfiyesi veya malik açısından aciz hali de bulunmaktadır. Sözkonusu hükmün giriş fıkrasında teminat dışında bırakılan istisnaların anlaşma ile teminat içine alınabileceği de kabul edilmiş olup, davalı … şirketinin düzenlediği poliçede aksine anlaşma öngören bir kaydın bulunmadığı tespit edilmiştir. Dava konusu olayda davacı yanın beyanlarından gemi adamlarının maaşlarının ödenmemiş olması, acente borçları sebebiyle geminin yükleme limanında liman otoritesi tarafından alıkonulduğu, bu durum karşısında davacının geminin sicilde kayıtlı maliki ile yeni bir navlun sözleşmesi yaparak geminin sefere çıkmasını sağlamaya çalıştığı, ancak süreç devam ederken gemi maliki hakkında iflas kararı verilmiş olmasında dolayı taşımanın yapılamadığı anlaşılmaktadır. Öte yandan, rizikonun gerçekleşmesinde yani geminin yükleme limanından hareket edememesinde davacıya yüklenecek bir kusurun bulunmadığı, yükün zayi olmasına geminin kiracısının ödeme güçlüğü içerisine düşmesi, daha sonrada gemi maliki hakkında iflas kararı verilmesi, bunun sonucunda da gemi adamlarının gemiyi terketmeleri, gemide elektriğin kesik olması nedeniyle ambarlarda bulunan yükün havalandırılamaması, iyi şartlarda muhafazasının sağlanamaması gibi olumsuz koşulların yol açtığı kabul edilse dahi davalının poliçe ekindeki yük sigortası kurallarının 6.hükmü (m) bendi gereğince zararın sigorta teminatı kapsamında olmadığı sonucuna varılmıştır.
Yük zararının sigorta teminatı kapsamında olduğu kabul edilse dahi … Deniz Sigortalarına İlişkin Hukuk Mevzuatının 254.maddesinde yer alan sigorta ettirenin ve lehtarın yükümlülüklerine ilişkin yasal düzenlemede yükün zarar görmeden aynı gemi ile yada başka bir gemi ile taşınmasını sağlama veyahut yükün gemiden zarar görmeden boşaltılması için gereken girişimlerde bulunma, gerekli önlemleri alma alıcı sigortalıya düşen bir yükümlülük olarak kabul edilmiştir. Somut olay açısından sözkonusu yükü korumaya yönelik tedbirleri alma yükümlülüğü gerek satım ilişkisi ve gerekse sigorta ilişkisi açısından davacıya düşmektedir. Buna karşın sigortacının bu yönde bir girişimde bulunma ve gerekli önlemleri alma konusunda bir görev ve sorumluluğu bulunmamaktadır. Yük hasarının önüne geçilmesi, zararın aza indirilmesini sağlama konusunda gerekli olan tedbirlerin davacı sigortalı tarafından alınıp alınmadığı hususuna bakılacak olur ise, ilk navlun sözleşmesinin tarafı olan gemi kiracısının borçlarından dolayı geminin yükleme limanından hareket edemediğini öğrenen davacının taşımanın sağlanması için gemi malikiyle görüşmeler yaparak geminin sefere çıkması konusunda ikinci bir navlun sözleşmesi imzalayarak bu aşamada kendisinden beklenen davranışı gösterdiği ancak gemi malikinin iflasından dolayı geminin sefere çıkamadığı saptanmış olduğundan, Aralık 2013 ila Haziran 2014 arasında gerçekleşen bu süreçte davacıya akdedilebilecek bir kusurun bulunmadığı kabul edilmelidir. Buna karşın gemi malikiyle akdedilen navlun sözleşmesinin ifasının sonuçsuz kalmasından sonra yani Haziran 2014 tarihinden itibaren davacının yükün akıbetiyle ilgili herhangi bir eylemde bulunmadığı dosya kapsamına göre belirli olup, bu dönemin mevsimsel olarak yükün hasarsız ve daha az maliyetle gemiden boşaltılmasının mümkün olduğu bir dönem olduğu halde yükün kurtarılması için herhangi bir girişimde bulunmayarak yükü kendi kaderine terketmekle rizikonun gerçekleşmesiyle sonuçlanan süreçte kusurlu olduğu kanaatine varılmıştır.
Türk Hukukunda olduğu gibi gerek sigorta poliçesi hükümlerinde gerekse olaya uygulanan Rusya Federasyonunun ilgili yasal düzenlemelerinde zararı önleme ve azaltma riziko gerçekleştiğinde sigortalının yerine getirmesi gereken bir görevdir. … Deniz Taşımacılığı Sigortası Sözleşmesi Kanununda, sigorta ettiren veya lehtarın kastı veya ağır ihmalinin hukuki sonuçlarının düzenlendiği 265.maddesinde “sigorta şirketi, sigorta ettirenin veya lehtarın veya onun temsilcisinin kasıtlı hareketi veya ağır ihmali/dikkatsizliği sonucunda oluşan zararlara ilişkin sorumlu tutulamayacaktır.” hükmü kabul edilmiştir. Ayrıca, sigorta poliçesinin ekinde yer alan yük taşıma sigortası kurallarının 6.hükmü (e) bendinde de sigortalının kusuru sigortacıyı sorumluluktan kurtaran hal olarak düzenlenmiştir. Anılan hükmün giriş fıkrasında teminat dışında bırakılan istisnaların anlaşma ile teminat içine alınabileceği de öngörülmüş olup, davalının düzenlemiş olduğu sigorta poliçesinde aksine bir anlaşmayı öngören kaydın bulunmadığı tespit edilmiştir. … Kanununun 265.maddesinde sigortalının kastının yanısıra ağır ihmalinin de sigortacıyı sorumluluktan kurtaracağı hükme bağlanmıştır. Yukarıda açıklanan yükün bozulmasına kadar giden süreçte davacının kasıtlı bir eylemi tespit edilememiş ise de, gemi malikinin iflasından dolayı taşımanın ifasının imkansız hale gelmesinden sonra mevsim koşullarıda uygun olduğu halde yükün gemiden boşaltılması, muhafazası ve başka bir gemi ile taşınması konusunda herhangi bir girişimde bulunmamış olması, bu süreçte eylemsiz kalarak adeta yükü kendi kaderine terketmiş olması sonucunda … gemisinin ambarlarında bulunan buğday yükünün eksilmesi, kalanının da ekonomik değerini yitirerek zayi olmasında davacının ağır ihmalinin bulunduğu değerlendirildiğinden, yukarıda anılan … Deniz Sigortası Kanununun 265.maddesi ve sigorta poliçesi ekindeki yük sigortası kurallarının 6.maddesi (e) bendi gereğince sigorta şirketinin zarardan sorumlu tutulamayacağı sonucuna varılmıştır.
Sonuç olarak, yapılan yargılama neticesinde davacının alıcısı ve sigorta poliçesi lehtarı olduğu buğday yükünün bozulması ile sonuçlanan rizikonun sigorta teminatı kapsamında olmadığı, davalı … şirketinin hasar bedelini tazmin etme sorumluluğunun bulunmadığı kanaatine varıldığından, bu kanaat ışığında davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM/Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1-
Davanın REDDİNE
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harç tarifesi uyarınca 59,30 TL karar harcının 47.127,55 TL (382,55 TL peşin harç ile 46.745,00 TL tamamlama harcı toplamı) harçtan mahsubu ile bakiye 47.068,25 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davalı taraf vekil ile temsil olunduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince tayin olunan 112.573,43 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davalı tarafından yapılan 130,00 TL posta gideri ile 23.500,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 23.630,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde istinaf yolu (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine başvuru yolu) açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.17/02/2021

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır