Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/63 E. 2023/265 K. 07.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/63 Esas
KARAR NO : 2023/265
DAVA : Maddi Tazminat
DAVA TARİHİ : 27/01/2023
KARAR TARİHİ : 07/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan Maddi Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … tarafından … poliçe numarasıyla sigortalanmış … …’a ait … plakalı araç tarafından 23.11.2020 tarihinde müvekkiline ait … plakalı araca çarpılması sonucu maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğünce 23.09.2010 tarihinde yayınlanan 2010/… numaralı sektör duyurusu uyarınca bağımsız eksper tarafından araçta oluşan değer kaybı miktarının tespitinin yapıldığını, kaza sonucu müvekkilinin aracında meydana gelen değer kaybı bedelinin bağımsız eksper raporuyla KDV dahil 5.000,00 TL tespit edildiğini, değer kaybının tazmini için 29/07/2021 tebliğ tarihli ihtarname gönderildiğini , ancak davalı tarafça herhangi bir ödeme yapılmadığını, 17/08/2021 tarihinde Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru yapıldığını, başvurunun esastan reddine karar verildiğini, bu karara karşı 09/02/2022 tarihinde …ne başvuruda bulunulduğunu, başvurunun kabulüne karar verildiğini beyanla ekspertiz ücretleri tarifesine göre belirlenen olan ekspertiz ücretinin 6100 sayılı HMK 323/F gereğince yargılama gideri olarak davalı tarafından müvekkiline ödenmesine karar verilmesini, kaza sebebiyle oluşan değer kaybı alacağına yönelik olarak alacağın belirgin hale gelmesini müteakip artırım hakkı saklı kalmak kaydı ile şimdilik 100,00 TL alacağın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılmasının mümkün olmayacağını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla poliçe tanzim tarihi olan 26/12/2019 tarihi göz önünde bulundurulduğunda değer kaybı hesaplamasında genel şartların göz önünde bulundurularak hesaplama yapılması gerektiğini, kaza sonrası araçta meydana gelen değer kaybı hesaplamaları trafik sigortası genel şartlarında düzenlenen usul ve esaslardan biri olan değer kaybı hesaplaması formülüne göre hesaplanması gerektiğini, bu formüle göre 165,00 KM ve üstü olan araçların değer kaybı kapsamına girmediğini ayrıca kaza sonrası araçta ve plastik tampon / parça onarımları, cam , radyo / teyp , lastik, hava yastığı , jant , mekanik, elektrik, elektronik ve döşeme aksamı ile ilgili yapılan onarımların değer kaybı kapsamına alınmadığını, müvekkili şirketin sorumluluğunun yalnızca poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, mevcut poliçe limitinin 39.000,00 TL olduğunu, müvekkilinin sigortalının mali mesuliyet sigortasından kaynaklanan sorumluluğundan sigortalının kusuru oranında sorumlu olduğunu, faiz işletme talebinin hukuka aykırı olduğunu, poliçe teminatı kapsamında ekspertiz ücreti bulunmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur.
GEREKÇE: Dava; maddi hasarlı trafik kazasından kaynaklı değer kaybına dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.
Görev kuralları kamu düzeninden olmakla re’sen nazara alınması gerekmekle birlikte davalı yanın bu yöndeki usuli itirazı da tetkik edilmiş olup davanın zorunlu mâli sorumluluk sigorta poliçesine dayalı sorumluluğa ilişkin olarak açılması kapsamında mutlak ticari dava niteliğinde olduğu, bu nedenle mahkememizin TTK’nın 4. maddesi gereğince huzurdaki dava kapsamında görevli olduğu anlaşılmakla, aksi yöndeki davalı yanın görev itirazının reddine karar verilmiştir.
Huzurdaki davaya konu somut olayda; tarafların anlaştıkları bir hususun bulunmadığı, usuli noktada yanlar arasındaki uyuşmazlığın; davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki menfaatinin bulunup bulunmadığı noktasında toplandığı görülmüştür. Usuli itiraz olması nedeni ile esasa yönelik incelemeye geçilmeden evvel davanın belirsiz alacak davası şeklinde ikame edilmesinin hukuken mümkün olup olmadığı meselesinin tetkik edilmesi gerekmiştir.
Hukuki meseleye tatbik edilmesi gereken kanun maddeleri irdelenmiş olup 6100 sayılı Kanun’un “Belirsiz alacak davası” kenar başlıklı 107. maddesi şu şekilde düzenlenmiştir:
“(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) (Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.”
Yargıtay içtihatlarında da tartışıldığı üzere belirsiz alacak davasında, davanın açıldığı tarih itibarıyla uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenememesinden anlaşılması gereken; davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi ya da objektif olarak imkânsız olmasıdır. Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, iddianın ispata muhtaç olması ve bilirkişi raporu alınması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmeyecektir. Alacağın belirsiz olma kriterleri her bir talep için ayrı ayrı değerlendirilmeli ve şartları taşımayan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekmektedir. (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 14.09.2020 tarihli ve 2016/26476 esas, 2020/7547 karar sayılı; 31.05.2022 tarihli ve 2022/5909 esas, 2022/6892 karar sayılı; 09.02.2022 tarihli ve 2022/829 esas, 2022/1542 karar sayılı kararları) Nitekim belirsiz alacak davası açılmak suretiyle davacıya hem maddi hukuka hem de usul hukukuna ilişkin pek çok imkân tanınmaktadır. Söz konusu imkânlar nazara alındığında davacı ile davalı arasındaki dengenin, davacı lehine bozulduğu görülmektedir. Özellikle usul hukukuna ilişkin sonuçları göz önünde bulundurulduğunda, belirsiz alacak davasının silahların eşitliği ilkesi ile çeliştiği de söylenebilir (Murat Atalı, İbrahim Ermenek, Ersin Erdoğan, Medenî Usûl Hukuku, Ankara, 2022, s.331). Bu nedenle belirsiz alacak davasının talep sonucunu tam ve kesin olarak belirleyemeyenlere (rakamlandıramayanlara) tanınmış, istisnai bir dava türü olduğu kabul edilmelidir. Belirsiz alacak davası, sadece davanın açıldığı anda alacağının miktarının kesin olarak belirlenmesinin imkânsız veya bunun davacıdan beklenemeyecek olması durumunda açılabilir. Bunun dışındaki hiçbir neden belirsiz alacak davasının açılmasına imkân tanımamaktadır.
HMK’nın 107. maddesinde talep sonucunu belirleyemeyen alacaklı bakımından bu dava türünde hukuki korunma ihtiyacı, özel bir dava şartı (genel dava şartı olan hukuki yarardan farklı şekilde özel bir hukuki yarar) olarak kabul edilmiştir. Maddenin gerekçesinde bu durum “…Alacaklarının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. …” şeklinde ifade edilmiştir. Kanun koyucunun alacaklının bu dava türünde hukuki korunma ihtiyacını hukuki yarar olarak değerlendirdiği, hiçbir duraksamaya yer vermeyecek kadar açık ve net şekilde düzenlenmiştir. Dolayısıyla talep sonucunu belirleyebilen kişinin, bu dava türünde korunma ihtiyacı bulunmadığından, böyle bir dava açmakta hukuki yararı yoktur. Ayrıca dava türü değiştirilerek hukuki yarar şartı tamamlanamaz. Zaten Kanun’da da dava şartı eksikliğinin tamamlanması genel bir ilke olmayıp “… dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise…” süre verilmesi öngörülmüştür ki Yargıtayın yerleşik uygulaması hukuki yararın bu kapsamda olmadığı yönündedir. Keza yine doktrinde de görüşler de bu yöndedir. (Hakan Pekcanıtez, Cemil Simil, “Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin Belirsiz Alacak Davasına İlişkin Kararlarının Değerlendirilmesi”, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 15, 2016, Sayı 1, Prof. Dr. Turhan Esener’e Armağan, s.301; Arslan vd. s.339; Aslan, Akyol Aslan, Kiraz, s.975-1024, 1000; Pekcanıtez vd., s.948)
HMK’nın 31. maddesine göre; “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” Somut olayda olduğu gibi belirsiz alacak davası olarak açıldığı açıkça belirtilen bir davada, dava türü bakımından aydınlatılması gereken belirsiz yahut çelişkili bir durumdan söz edilemeyeceğinden dolayı anılı hükmün uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Belirsiz alacak davasını açan davacı taraf, talep sonucunu belirleyemediğini ve bu nedenle belirsiz alacak davası açmak zorunda kaldığını, başka bir ifade ile hukuki yararının varlığını ikna edici bir şekilde ortaya koymalıdır. Bu gereklilik karşısında, HMK’nın 33. maddesine dayanılarak dava türünün hâkim tarafından değiştirilmesi mümkün değildir. Diğer yandan dava türünün hukuki nitelendirmeden hareketle hâkim tarafından değiştirilmesi, HMK’nın 24. maddesinde öngörülen tasarruf ilkesi ile 25. maddesinde öngörülen taraflarca getirilme ilkesine de uygun düşmemektedir. (Emsal ilam: Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27/12/2022 tarihli, 2022/6872 esas, 2022/17896 karar sayılı ilamı.)
Anılı açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; belirsiz alacak davası kapsamında davacı yanın maddi hasarlı trafik kazasından kaynaklı değer kaybına dayalı maddi tazminat istemini ileri sürdüğü, davacı yanın mülkiyeti kendisine ait araç üzerindeki değer kaybına esas verilere vakıf olup dava ikame edilmeden evvel değer kaybına dayalı ekspertiz incelemesinin yapıldığı ve dava dilekçesi ekinde ekspertiz raporunun dosyaya ibraz edildiği, bu hâli ile ileri sürülen tazminat istemi bakımından; talep içeriğinden de anlaşıldığı üzere, davacı tarafın değer kaybına dayalı maddi tazminat miktarını yasal düzenlemeler çerçevesinde belirleyebilecek durumda olduğu anlaşılmakla; belirsiz alacak davası ikame etme koşulları oluşmadığından hukuki menfaat yokluğundan davanın usulden reddine dâir aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
KARAR : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Belirsiz alacak davası ikame etme koşulları oluşmadığından hukuki menfaat yokluğundan davanın USULDEN REDDİNE,
2-Gerekli harçlar alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya ödenmesine,
4-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5- Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
6-Devletçe karşılanan 1.560,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
Dair; davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle … Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 07/06/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır