Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/663 E. 2023/544 K. 25.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/663 Esas
KARAR NO : 2023/544
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/10/2022
KARAR TARİHİ : 25/10/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 08.12.2020 tarihinde müvekkile ait … plakalı araç ile yine aynı mevkide seyir halinde olan davalı sigortalı şirket ile sigortalanmış ve … sayılı Trafik poliçesi kapsamında sorumluluğu temin edilen … plakalı araç arasında maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, Karayolları Trafik Kanunu madde 99 Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorunda olduğunu, müvekkilinin davalı-borçlu sigorta şirketine başvuru yapılmış olmasına rağmen sigorta şirketi kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı ödememiş, müvekkilin haklarını(tazminatını) sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiğini, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürümceme de bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gitmiş, tahsil etmemiz gereken tazminat alacağımız yasal süresinde tahsil edilemediğini, Alacağın zamanında tahsil edilememesinden ve yasal faizi aşan zararın ortaya çıkmış olması sebebiyle aşkın zarar talebimize ilişkin huzurdaki davayı açma zarureti doğduğunu, davalı tarafça sigortalanan araç kusurlu bulunduğu , müvekkilin kusursuz olduğu dikkate alındığında müvekkili zarara uğratmak maksadıyla herhangi bir ödeme yapmadığını, davalı tarafa bildirimin yapıldığını, tarafımızca 31/08/2021tarihinde – 2021.E … sayılı dosyası ile değer kaybı bedeli tazminatı talep edilmiş dosya 04/02/2022 tarihinde – K-2022/… numarasıyla; “. Yapılan değerlendirmeler ve belirtilen gerekçeler neticesinde; başvuru sahibinin kaza sebebi ile aracında meydana gelen bakiye değer kaybı zararı karşılığı 3.403,00-TL alacağın 25.08.2021 tarihinden itibaren işleyecek Yasal faizi ile birlikte aleyhine başvuru yapılan sigorta şirketinden tahsili ile başvuru sahibine verilmesine, başvuru sahibi tarafında ödenen 100,00.-TL başvuru bedeli, 400,00-TL bilirkişi ücreti ve 8,50-TL vekalet ücreti harcı olmak üzere toplam 508,50-TL’nin aleyhine başvuru yapılan sigorta şirketinden tahsili ile başvuru sahibine ödenmesine, başvuran kendisini vekille temsil ettirdiğinden 3.403,00-TL vekalet ücretinin sigorta şirketinden alınarak başvuru sahibine verilmesine, müvekkilinin borcu tahsil etmek amacıyla 11.12.2020 tarihinde borçluyu temerrüde düşürmüş ancak borcunu 04.02.2022 tarihinde tahkim başvurusu sonrası haricen tahsil edebildiğini, müvekkili davalıdan talep ettiği değer kaybı bedeli tazminatının temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücü de aynı olmayacağını, ve müvekkilim zarara uğrayacağını, dosyada tahsil edilen faiz oranı ile alacaklı müvekkilimin zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını beyanla HMK 107. Maddesi uyarınca fazlaya ilişkin talep ve dava haklarımız saklı kalmak kaydı ile; müvekkilin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 500,00 TL’sinin davalıdan avans faizi ile tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı cevap dilekçesinde özetle; 08.12.2020 tarihinde maddi hasarlı trafik kazasına karıştığını belirttiği … plakalı araç 08.01.2020 başlangıç – 08.01.2021 bitim tarihli ve … numaralı Zorunlu Mali Mesuliyet (Trafik) Sigorta Poliçesi ile … adına maddi hasarda araç başına kaza tarihi itibarıyla 41.000-TL’sine kadar azami sorumluluk hadleri ile müvekkil şirkete sigorta ettirildiğini, Söz konusu maddi teminat miktarı davalı müvekkil sigorta şirketinin işbu poliçeden doğan sorumluluğunun üst limiti olduğunu, davacı, dava dilekçesinde söz konusu kaza sebebiyle … plakalı müvekkile ait aracında 08.12.2020 tarihli kaza nedeniyle maddi zararın meydana, zararın ödenmesi yönünde sigorta şirketinin sebepsiz yere ödeme yapmayacak talebi sürüncemede bıraktığı, TBK 122. Maddesine göre de munzam zarara uğradıkları gerekçesi ile şimdilik 500,00 TL munzam zarar olmak üzere kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilini talep etmek sureti iş bu dava ikame edildiğini, davacı vekilinin davaya konu taleplerinde yasal isabet bulunmadığını, meydana gelen kaza akabinde sonra sigortalının müvekkil şirkete başvurması üzerine, müvekkil şirket nezdinde … numaralı hasar dosyası açıldığını, davayı kabul etmemek kaydı ile davacıların munzam zarar talebinin reddi gerekmektedir. Şöyle ki; munzam zararın meydana gelebilmesinin temel koşullarından birisi olan munzam zarann tazmini için borçlunun kusurlu olması gerektiği, gerçekten de Borçlar Kanunu, yasal temerrüt faizi oranı bakımından kusur aramazken, munzam zarann tazmini için, borçlunun kusurlu olması şartını aramıştır. Somut olayda ise müvekkil şirketin hiçbir şekilde kusuru mevcut olmadığını, müvekkil şirket süresi içerisinde tüm değerlendirmeleri yapıp ödemelerini yaptığını, müvekkil sigorta şirketinin kusurlu olmadığı ve haliyle munzam zarardan da sorumlu tutulmayacağı izahtan vareste olduğunu, her ne kadar davacı tarafça munzam zararda talep edilmiş ise de, munzam zararın, borçlunun temerrütü nedeniyle uğranılmış olan ve temerrüt faizini aşması nedeniyle borçlu tarafından karşılanmayan zararı olduğu, alacaklının, temerrüt nedeniyle uğradığı ve temerrüt faizini aşan bakiye zararının sigorta şirketinden tahsilini talep edebileceği, ancak munzam zarar olduğu hususunun alacaklı tarafından ispatlanması gerektiği, diğer bir anlatımla fiilen uğranılan zararın somut veri ve belgelerle tevsik edilmesi gerektiği, zira munzam zararın alacaklının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içerisindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan, somut olgular nedeniyle uğramış olduğu fiili zarar olduğu, soyut anlatımlar, muhtemel kar kayıpları, elde edilmesi tahmin edilen gelir kalemleri munzam zararın ispatı için yeterli olmadığını, Davacı vekili ülkemizdeki yüksek enflasyonun varlığından bahsederek munzam zararı olduğunu iddia etmektedir. Ancak ülkede salt yüksek enflasyon bulunması munzam zararın varlığı için yeterli olmadığını, müvekkil şirketin davacının zararını ödeme yaparak sorumluluğunu yerine getirmesi ve kusurunun olmaması sebebiyle davanın reddine, davacının munzam zararının olduğunu ispat edememesi sebebiyle davanın reddine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini, talep etmiş ve savunmuştur.
DELİLLER:
Sigorta Tahkim Komisyonuna müzekkere yazılmış olup, davacı … ‘ın … numaralı hasar dosyası dosyamız arasına alınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizde görülmekte olan dava; 08/12/2020 tarihinde davacıya ait … plakalı araç ile dava dışı davalı sigorta şirketinin sigorta ettireni … plakalı araç arasında yaşanan maddi hasarlı trafik kazasından kaynaklanan maddi hasara ilişkin zararın zamanında tahsil edilememesi sonucu meydana gelen munzam zararın tahsili istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, davacının temerrüt faizi ile karşılanamayan zararının bulunup bulunmadığı ve munzam zararın koşullarının oluşup oluşmadığı, davalı sigortanın varsa zarardan sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Munzam (aşkın) zarar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.
Dava konusu edilen zararın yasal dayanağını oluşturan Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükmüne göre, borcun ödenmemesi veya geç ödenmesi nedeniyle alacaklı geçmiş günler için öngörülen faizle karşılanamayacak bir zarara uğramış ise, borçlu, geç ödemeden dolayı kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlamadıkça bu zararı da karşılamak zorundadır. Yasa bu hüküm ile alacaklıya temerrüt faizini aşan zararını borçludan isteme olanağı tanımıştır. Ancak bunun için uğranılan zararın varlığı ve miktarının alacaklı tarafından kanıtlanması gerekir. Zarar kanıtlandığı takdirde borçlu, ödemenin geç yapılmasında kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlaması halinde bu zararı ödeme yükümlülüğünden kurtulabilir. O halde, munzam zararın ödenmesi söz konusu olduğunda kusur, bir unsur olarak yer almaktadır. Kısacası, munzam zarar davasında davacı, zararın varlığını ve miktarını; davalı ise, borcun geç ödenmesinde kusurunun olmadığını kanıtlayacaktır. Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın talep edilebilmenin bir koşulu da alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatıdır. Bu bağlamda ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, alacaklı yönünden aşkın (munzam) zarar olarak nitelendirilemeyeceği gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair koşulun gerçekleştiği söylenemez. Burada zararın olgusunun, HMK’nın 194. maddesi kapsamında ispata elverişli bir şekilde somutlaştırılarak zarar iddiasının ispatı için gerekli tüm deliller ortaya konulmalıdır. Davacı tarafından ileri sürülen, ülkemizdeki belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklardan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı aşkın (munzam) zarar talebi, zarar olgusunun delili olarak kabul edilemez. Zira ülkemizdeki belirli dönemlerde var olan ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, tek başına davacının temerrüt faizi dışında bir zararının varlığının ispatı değildir. Dolayısıyla ekonomik şartlar sebebiyle ortaya çıkan yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanma, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma gibi olumsuzluklar, bir karine olarak kabul edilip davacıyı, kendi somut durumuna özgü vakıalarla oluştuğu iddia olunan zararı ispat yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi davacıya bu yönde herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Hâl böyle olunca, TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın (munzam) zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Burada kanıtlanacak olgular; ekonomik şartlar sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar gibi genel ve soyut hususlardan ziyade geç ödeme nedeniyle davacının kendisinin, şahsen ve somut olarak uğradığı zarardır. Somut zarar kavramı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.06.1996 gün ve 1996/5-144 esas 1996/503 karar sayılı kararında da değinildiği üzere; belli paranın gününde ödenmemesinden doğan zarardır. Alacaklı, borcun kendisine geç ödenmesi yüzünden uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumundadır. Doğaldır ki bu zarar paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan olası (muhtemel) kar ya da varsayılan (farzedilen) gelir değildir. Bu zarar davacının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan somut olgular nedeniyle uğramış olduğu zarardır. Hal böyle olunca davada istenen zararı doğuran somut olayın ve bu nedenle uğranılan zararın kanıtlanması gerektiği açıktır. Borçlunun borcunu ödemede temerrüde düşmesi durumunda, alacaklının başkaca bir hususu kanıtlamadan sadece ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu TBK’ nin 122. maddesindeki munzam zararın kanıtı olarak göstermesi ve ekonomik gelişmelerin getirdiği olumsuzluğun gerçek zarar olarak kabulü mümkün değildir. Zira, alacaklının somut olarak herhangi bir zarara uğradığını kanıtlamaksızın salt enflasyon (ya da onun yarattığı diğer olumsuzluklar) oranında bir zarara uğradığının varsayılması, 3095 sayılı Kanunla belirlenen faiz oranlarını mahkeme kararıyla enflasyon oranına çıkaracak niteliktedir. Bu ise mümkün değildir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/11-418 Esas 2012/9874 Karar sayılı ilamı; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2007/11-668 Esas 2007/798 Karar sayılı ilamı).
Yukarıda yapılan açıklamalar sonucu toplanan delillerin bir bütün halinde değerlendirilmesinde; açıklandığı üzere TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan-munzam zararın, ülkede varlığı kabul edilen genel ekonomik olumsuzlukların (enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri vb. gibi) “malum ve meşhur” olgular olarak kabulü ile değil, bunlar dışında davacının durumuna özgü somut olaylarla kanıtlanması gerekir. Davacı ileri sürdüğü munzam zararını somut olgularla kanıtlamadıkça zarar miktarının saptanması gerçekçi olmayıp varsayımsal kalacaktır. Buna göre mahkememizce yapılan yargılama sonucunda davacı tarafından yukarıda belirtildiği şekilde bir somut zarar olgusunun ileri sürülüp yasal çerçevede ispatlandığı söylenemez. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2021/11-938 E. 2022/401 K. Sayılı ilamı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04/03/2020 tarih, 2019/1237 Esas, 2020/2367 Karar sayılı; 23/01/2018 tarih, 2016/6577 Esas, 2018/556 Karar sayılı; 16/12/2014 tarih, 2014/13210 Esas, 2014/19839 Karar sayılı ilamı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2022/769 E. 2022/802 K. Sayılı ilamı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesinin 2021/1316 E 2022/403 K sayılı ilamı) Somut olayda davacı yanca bilirkişi incelemesi yapılması talep edilmiş olup mahkememizce 2. celsede buna ilişkin ara karar oluşturulmuş olsa da dosya incelendiğinde davacının talep ettiği munzam zararının koşullarının oluşup oluşmadığı konusunda hukuki değerlendirme mahkememize ait olduğundan ve davacı yanca açıklandığı üzere somut zarara ilişkin delil sunulmamış olup usul ekonomisi de dikkate alınarak bilirkişi ara kararından rücu edilmiştir. Açıklanan tüm bu nedenlerle ispat külfeti üzerinde olan davacının somut munzam zararın varlığını ispatlayamadığının kabulü gerekmiş ve davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.(İst.BAM 43 HD 2021/1316 E 2022/403 K sayılı kararı).
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçe ve nedenlerle;
1-Davacı tarafından açılan ve ispatlanmayan davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 269,85TL harçtan, davacı tarafça yatırılan 80,70TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 189,15TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Dava ret ile sonuçlandığından, davacı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafça yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5- Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden, reddedilen talep üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve taktir olunan 500TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ÖDENMESİNE,
6- Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
7-Yargılama giderlerinden sayılan 1.560-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye GELİR KAYDINA,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, diğer tarafın yokluğunda miktar itibariyle kesin olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.25/10/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır