Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/652 E. 2023/606 K. 15.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/652 Esas
KARAR NO : 2023/606
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/10/2022
KARAR TARİHİ : 15/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVACININ TALEBİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 04.09.2021 tarihinde müvekkiline ait … plakalı araç ile yine aynı mevkide seyir halinde olan davalı sigortalı şirket ile sigortalanan … plakalı araç arasında maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, müvekkilinin davalı sigorta şirketine başvuru yaptığını, ancak sigorta şirketi kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı ödemediğini, müvekkilinin haklarını sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiğini, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürümceme de bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gittiğini, tahsil edilmesi gereken tazminat alacağımız yasal süresinde tahsil edilemediğini, davalı tarafça sigortalanan araç %100 kusurlu bulunduğu, müvekkilinin kusursuz olduğu dikkate alındığında müvekkilini zarara uğratmak maksadıyla herhangi bir ödeme yapmadığını, müvekkilinin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 500,00 TL’sinin davalıdan avans faizi ile tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DAVALININ CEVABI :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının ülkedeki enflasyon ve alım gücünün düşmesi durumu göz önüne alınarak müvekkil yararına munzam zarar olduğu gerekçesi ile bu davayı açmışsa da munzam zararın olduğu hususunun alacaklı tarafından ispatlanması gerektiğini, soyut anlatımlar, muhtemel kar kayıpları, elde edilmesi tahmin edilen gelir kalemleri munzam zararın ispatı için yeterli olmadığını, yine yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu gibi hususlar davacıyı ispat yükünden kurtaramayacağını, munzam zarar oluşabilmesi için temerrüt tarihi itibari ile ödeme tarihi arasında davacının bir zarara uğramış olması gerektiğini, davacının aracında meydana gelen değer kaybı nedeni ile açılan dava sonucunda ilam ile yapılan ödemeden davacının bir zararı bulunmadığını, davanın reddini, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ:
Dava; TBK’nın 122. ve HMK’nın 107. Maddesine göre açılan aşkın zararın tazmini istemidir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
T.C Merkez Bankası’na yazılan yazımıza yanıt verildiği, faiz oranlarına ilişkin evrakların gönderildiği anlaşıldı.
… A.Ş’ye yazılan yazımıza yanıt verildiği anlaşıldı.
… Sigorta’ya yazılan yazımıza yanıt verildiği, hasar dosyasının gönderildiği anlaşıldı.
6098 Sayılı TBK’nun 122. Maddesinde “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.
Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.” hükmü düzenlenmiştir.
Munzam zarar, sorumluluğu kusura dayanan borçlu temerrüdünün hukukî bir sonucudur ve alacaklının zararının faizi aşan bölümüdür. Munzam zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar şeklinde tanımlanabilir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 105. Maddesi (6098 Sayılı TBK’nun 122. Maddesi) kaynağı ne olursa olsun, temerrüt faizi yürütülebilir nitelikte olmak koşuluyla bütün para borçlarında uygulanma olanağına sahiptir. Borcun dayanağı haksız fiil, sözleşme, sebepsiz zenginleşme, kanun, vekâletsiz iş görme olabilir. Bu bağlamda hemen belirtilmelidir ki munzam zarar borcunun hukukî sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukukî aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü (BK m. 105), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur. Munzam zarar bu hukukî niteliği ve karakteri itibariyle, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sona ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması hâlinde dahi (BK m. 105/2) takip veya davanın konusuna dahil bir borç olarak da kabul edilemez. Bu nedenle asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Ayrı bir dava ile on yıllık zaman aşımı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür.
Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. 6098 Sayılı TBK’nun 122. Maddesi ile de 818 sayılı TBK 105. Maddesinde olduğu gibi kusur karinesini benimsemiştir.
Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmedeki kusurunun varlığı asıldır.
”Munzam zarar alacaklısı, 818 sayılı BK’nın 105. maddesine dayalı tazminat isteminde bulunabilmesi için, kaynağı ne olursa olsun evvela bir alacağı olduğunu, borçlunun temerrütte bulunduğunu ve illiyet bağını, eş söyleyişle bu alacağını tahsil edememesinden veya geç ödeme yapılmasından doğan ve duruma göre malvarlığında azalma veya engellenen kazançlardan oluşan zararını kanıtlamak durumundadır.
Alacaklının, borcun yerine getirilmemesinden, kısmen yerine getirilmesinden veya geç ifadan maddi bir zarar veya kazanç yoksunluğuna uğradığını ispat etmiş sayılması için, borçlunun borcunu zamanında gereği gibi yerine getirse idi, zarar ve kar yoksunluğunun önleneceğini kanıtlaması başka bir anlatımla illiyet bağını da kurması zorunludur.
Hemen ifade etmek gerekir ki faiz oranları 818 sayılı BK ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun ile düzenlenmiştir.
Kanun koyucu, bir para borcunun gününde ödenmemesinden dolayı alacaklının zarara uğrayacağını kabul edip, bu zararın, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik konjonktürü dikkate alarak belli bir oranda olacağını benimsemiştir. Nitekim 818 sayılı BK’nın 103. maddesine göre temerrüt faizi oranı %5 iken, 04.12.1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanun ile bu oranın %30’a çıkarılması ve yine 3095 sayılı Kanunda 15.12.1999 tarihli ve 4489 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucu Merkez Bankasının kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont faiz oranı esas alınarak, değişen faiz oranlarının benimsenmesi bunun kanıtıdır.
Bu noktada ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklar (enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki devamlı düşüş) dikkate alınarak, kanun hükmüyle geçmiş günler faizine ilişkin düzenleme yapılmış iken, aynı olguların 818 sayılı BK’nın 105. Maddesinde (6098 Sayılı TBK’nun 122. Maddesinde) öngörülen munzam zararın bilinen kanıtları olarak gösterilip, bunların doğurduğu olumsuzluklar gerçek zarar olarak gösterilemez.
Kanun koyucu tüm bu ekonomik olumsuzlukları değerlendirip, bunların doğuracağı zarar dolayısıyla tazminat oranını Anayasa’dan aldığı yasa yapma yetkisine dayanarak belirlemiş iken, zımnen bu takdirin yerinde olmadığı ileri sürülüp, aynı ekonomik göstergelere dayanılarak tazmin edilecek zararın geçmiş günler faizinden fazla olduğu kabul edilemez.
Uğranılan zarar, yetkili merciin belirlediğinden fazla ve bu nedenle 105. maddeye dayanılarak munzam zarar istenecek ise, artık o merciin, zararın oranını belirlemek için kullandığı/dikkate aldığı/değerlendirdiği ölçülere ve bunların “maruf ve meşhur” oldukları olgusuna değil, davaya özgü somut vakıalara dayanılması gerekir. Bunlar da, elverişli ve geçerli delillerle kanıtlanmalıdır.
Burada kanıtlanacak olgular geç ödeme ile davacının maruz kaldığı zararı doğuran vakıalar ve bu vakıalar nedeniyle uğranılan fiili zarardır. Örneğin, alacağını gününde alamayan alacaklının, aynı gün vadesi gelmiş bir borcunu ödemek için, borçlunun ödediği geçmiş günler faizi yerine bunun üzerindeki bir faizle borçlanması, ya da alacaklısına daha yüksek oranda faiz ödemek durumunda kalması; dövizle ödemeyi kabul ettiği borcu için, alacağını gününde tahsil edememesi nedeniyle sonraki günlerde daha yüksek kurdan döviz satın almak zorunda kalması gibi maddi olgularla kanıtlanan zarar söz konusudur.
818 sayılı BK’nın 105. Maddesinde (6098 Sayılı TBK’nun 122. Maddesinde) öngörülen munzam zararın, aynı Kanun’un 103. maddesi ve 3095 sayılı Kanun ile saptanan faiz oranının dayanağı olan ekonomik olumsuzluklara dayandırılması ve herkesçe bilinenin kanıtlanmasına gerek olmadığı sonucuna varılması mümkün değildir. Bu itibarla 818 sayılı BK’nın 105. maddesinde (6098 Sayılı TBK’nun 122. Maddesinde) karşılanması öngörülen faizi aşan zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri) dışında, davacının durumuna özgü, somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Başka bir anlatımla yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Aksinin kabulü hâlinde 3095 sayılı Kanun ile diğer Kanunlardaki faizle ilgili hükümlerin uygulanması sonuçsuz kalacak, her olayda munzam zarara hükmedilmesi sonucunu doğuracaktır ki, kanun koyucunun 818 sayılı BK’nın 105. maddesinde (6098 Sayılı TBK’nun 122. Maddesinde) yaptığı düzenlemenin amacının da bu olmadığı anlaşılmaktadır.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09/12/2021 tarih ve 2017/(18)5/2800 Esas, 2021/1629 Karar Sayılı İlam)
Yerleşik Yargıtay içtihatlarında belirtildiği üzere; munzam zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar şeklinde tanımlanabilir. Munzam zararın varlığını zararının olduğunu iddia eden alacaklının inanılır, kesin ve net bir seklide ispat etmesi gereklidir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı tarafça 04.09.2021 tarihinde davacıya ait … plakalı araç ile davalı sigorta şirketinin sigortalısı … plakalı araç arasında meydana gelen trafik kazası neticesinde değer kaybı isteminde bulunulduğu, borcun tahsili için 10.09.2021’de borçlunun temerrüde düşürüldüğünü ancak 02.02.2022’de tahsil edilebildiğini, davalıdan talep ettiği tazminatın temerrüde düşürüldüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edildiği tarihteki alım gücü arasındaki farkın yasal faiziyle birlikte istenildiği, ön incelemenin yapıldığı celsede davacı vekilinden munzam zarar kalemlerini açıklamasının istenildiği ve davacı vekilince talebin salt enflasyon farkına dayalı olarak oluşan munzam zarara yönelik olduğunu ifade ettiği, 6098 Sayılı TBK’nun 122. Maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri) dışında, davacının durumuna özgü, somut vakıalara dayanması ve ispatlanması gerektiği, oysaki davacının talebinin salt enflasyon farkına dayalı aşkın zarar iddiasının bulunduğu bu durum karşısında toplanması gerekli başkaca bir husus bulunmadığı ve somut olarak aşkın zararın meydana geldiğine yönelik bir vakıa yahut delil ortaya konulamadığı, salt enflasyon farkına dayalı olarak oluşan zararın davalıdan talep edilemeyeceği, yukarıda belirtilen YHGK kararında da izah edildiği üzere yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek olması nedeniyle davalıdan munzam zarar talebinde bulunulamayacağı, Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan zararın, somut ve davacının durumuna özgü, somut vakıalarla ispatlanması gerektiği ancak davacı tarafça somut vakıalara dayanılarak bir zararın gerçekleştiği ileri sürülüp kanıtlanamadığı (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2022/874 Esas, 2023/3446 Karar) anlaşılmakla davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacı tarafından yatırılması gereken 269,80-TL harçtan, davacı tarafından yatırılan 80,70-TL harçın düşülerek ile eksik kalan 189,10-TL’nin davacıdan alınarak hazineyi irat kaydına,
3-Davalı, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Göre hesaplanan 500,00-TL ‘ ücret-i vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle … merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
6-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 13. Bendine göre; arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda anlaşamamaları hallerinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödendiğinde ve bu ücret ve ayrıca adliye arabuluculuk bürosu tarafından yapılmış zaruri giderler de Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılandığından ve bu giderler de yargılama gideri sayıldığından buna göre hazineden ödenen toplam 1.560,00-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle … Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.15/11/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır