Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/39 E. 2022/202 K. 22.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/39 Esas
KARAR NO : 2022/202

DAVA : İtirazın İptali (Taşıma Sözleşmesi Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 15/09/2014
KARAR TARİHİ : 22/03/2022
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Taşıma Sözleşmesi Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesin özetle;, müvekkili ile davalı arasında … numaralı taşıma sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme gereği, davalının Fransa’dan Gebze’ye taşımasını üstlendiği emtianın alt taşıma işinden kaynaklı edimlerini yerine getirmediğini, müvekkilinin taşıma işi için başka şirketle anlaşmak zorunda kalarak aynı taşıma için 32.000 EURO daha fazla para ödemek zorunda kaldıklarını beyanla başka şirkete yaptırılan taşıma işinin maliyet artış zararının davalıdan tahsili için yapılan takibe vaki, davanın haksız itirazın iptalini, takibin devamını ve %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile davacı arasında imzalanan sözleşme gereği taşıma için müvekkilinin… Ltd. Şti. ile anlaştığını ve sözleşme imzalandığını, ancak alt taşıyıcrnın işin karayolu ile yapılması için gerekli resmi mercilerden izinleri alamamış olması nedeniyle taşımayı gerçekleştiremediğini, müvekkilin sorumluluktan kurtulmasının yasal şartlarının oluşmuş olduğunu,… Ltd. Şti.’yi ihbar ettiklerini beyanla haksız ve mesnetsiz davanın reddini ve kötü niyetli takip nedeniyle davalının %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutulmasını talep etmiştir.
TAHKİKAT, DELLİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce delillerin ibrazını müteakip celbi gerekli delillerde celp edilerek dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememizce celp edilen İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün …takip sayılı icra dosyasının yapılan tetkikinde; takibin davacı tarafça davalı aleyhine fatura alacağına istinaden toplam (44.500 EUR) 102.683,75 TL alacağın yasal faizi ile birlikte tahsili için yapılan ilamsız icra takibinden ibaret olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce tarafların ticari defter ve belgeleri ile dosya üzerinde, iddia ve savunma doğrultusunda taşıma uzmanı Doç.Dr. …, mali … ve söktör bilirkişi … marifetiyle inceleme icra edilerek konuya ilişkin 05/01/2015 tarihli rapor teminle dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememizce görevlendirilen bilirkişiler anılı raporlarında özetle;
“Uyuşmazlık konusu olayda davacı somut bir sözleşme yapma fırsatı kaçırdığını ispatlayabilmiş değildir. Rayiç değer üzerinden bir başka sözleşme yapma fırsatını ispatlamış sayılması sonucuna da dosyadaki delillerden hareketle varılması olanaksızdır. Zira dosyadaki davacı delilleri arasında bu konuya yönelik olarak yalnızca, sonraki taşıma sözleşmelerinin akdedildiği taşıyıcı/taşıyanların sözleşme daha önce akdedilseydi nispeten uygun bir taşıma ücreti karşılığında somut taşımayı gerçekleştirebilecekleri yönündeki yazılı beyanları yer almaktadır. Anılan beyanlar, davacı ile davalı arasında sözleşme akdedildiği tarih itibariyle denizyolu ile eşyanın Fransa’dan Türkiye’ye taşınmasındaki rayiç bedelin ne olduğunu göstermesini sağlamaz.İkinci bir olasılık olarak şayet sözleşmenin kuruluşu sırasında taşıma konusunu karayolu üzerinden Fransa’dan Türkiye’ye kadar taşımak konusunda objektif hukuki imkânsızlık olmamakla birlikte şayet yetkili makamların sonraki bir tasarrufu ile taşıma bu şekilde gerçekleştirilemez hâle gelmişse bu durumda sözleşme kurulduktan sonraki ifa imkânsızlığından söz etmek gerekir, Bu konuya ilişkin olarak da CMR’de bir düzenleme yoktur, CMR m. 14’te düzenlenen “taşıma engeli” hâli, eşyanın taşınmak üzere taşıyıcı tarafından teslim alındıktan sonra ortaya çıkan taşıma engellerine ilişkindir. Eşya taşınmak üzere hiç teslim alınmamışsa CMR m. 14 hükmü uygulama alanı bulamaz; sorun genel hükümler kapsamında çözüme kavuşturulur.
Bu hâlde uyuşmazlık konusu olayda uygulama alanı bulacak olan BK m. 117’de, borçluya isnat olunamayan bir hâl nedeniyle akdin ifasının imkânsız hale gelmesi durumunda borç ilişkisinin sakıt olacağı ve tarafların daha önceden birbirlerine verdiklerini iade etmek dışında başkaca bir borçlarının bulunmadığı hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla şayet akdin kurulduğu anda taşıma konusunun karayolundan taşınabilmesi önünde bir hukuki engel bulunmamakla birlikte daha sonra yetkili merciler bu taşımayı yasaklamışlarsa bu durumda artık borçlunun sorumlu olmadığı bir imkânsızlık var demektir.
Nihayet şayet sayın mahkemece taşıma konusunun Fransa’dan Türkiye’ye karayolu ile taşınması konusunda herhangi bir objektif hukuki imkânsızlık bulunmadığı, dolayısıyla sözleşmenin baştan itibaren geçerliliğini koruduğu; ayrıca eşyanın taşınmasını engelleyen sonraki bir imkânsızlığın da bulunmadığı sonucuna varılırsa, bu durumda davalı taşıyıcının taşımayı yerine getirmemesi akdin müspet ihlâli niteliğinde olacağı için artık davalı, edimin ifa edilmemesi nedeniyle davacının uğradığı tüm zararları (müspet/olumlu zarar) tazmin mükellefiyeti ile karşı karşıya kalır. Ne var ki bu hâlde zarar hesaplanırken davacı ile davalı arasında akdedilen sözleşmede kararlaştırılan taşımaya uygun bir taşımanın yapılması durumunda davacının uğradığı zararın ispatına ihtiyaç vardır, Bu bağlamda taraflar arasındaki sözleşmeye göre taşıma konusu yükün ağırlığı 165 tonken davacı tarafından daha sonra yaptırılan taşımaya konu yükün ağırlığının 175 ton olduğu hususu tartışmasızdır. Her ne kadar davacı bu on tonluk farkın fazladan taşıma ücreti doğuracak nitelikte olmadığını ve başka taşıma şirketlerinden alınacak görüşlerle bu hususun kanıtlanabileceğini belirtmekteyse de dosyada bu konuyu kanıtlayan herhangi bir delil bulunmamaktadır. Bu durumda BK m, 42 gereğince zararı takdir sayın mahkemeye aittir.” şeklinde mütalaada bulundukları görülmüştür.
Dava; Taraflar arasındaki aktedilen taşıma sözleşmesi kapsamında davalının üstlendiği, davacıya ait emtianın Fransa’dan Türkiye Gebze… fabrikasına taşınması işinin ve dolayasıyla taşıma ediminin yerine getirilememesi nedeniyle üçüncü kişiye yaptırılarak fazla ödemek zorunda kalınan bedelin davalıdan tahsili için yapılan takibe vaki itirazın iptali isteminden ibarettir.
Davalı yan; sözleşme konusu taşımanın emtianın niteliği itibariyle kara yoluyla yapılmasının imkansız olduğundan bahisle haksız ve mesnetsiz davanın reddini savunmuştur.
Taraflar arasında; 165 ton ağırlığındaki yükün Fransa ile Gebze Türkiye arasında kara yoluyla taşınmasının 97.700 Euro bedelle davalı tarafça üstlenilmesine ilişkin sözleşme akdedildiği, taşıma işleminin davalı tarafça yerine getirilemediği hususlarında herhangi bir ihtilaf yoktur.
Taraflar arasındaki ihtilaf; akdedilen sözleşmenin fiili imkansızlık nedeniyle geçerli olup olmadığı, 165 ton yükün gerekli yasal izinler alınarak kara yolundan taşınmasının mümkün olup olmadığı, davacının üçüncü bir kişiye yaptırdığı taşıma işi nedeniyle fazla bedel ödeyip ödemediği ve ödemiş ise bu miktarın davalıdan tahsilinin talep edilip edilemeyeceği hususlarında toplanmaktadır.
Somut uyuşmazlık herne kadar Uluslararası yük taşımasına ilişkin olmakla, CMR hükümlerinin uygulanması düşünülebilir ise de, CMR’de yükün ziya, hasar ve gecikmeden kaynaklanın sorumluluklar ile taşıma senedine ilişkin düzenlemeler yer almakta olup, sözleşmenin hiç ifa edilmemesi haliyle ilgili herhangi bir düzenleme yer almadığından MÖHUK 29. Mad. gereğince Türk Hukuku uygulanmalıdır.
Davacı taraf; yükün vasfı nedeniyle taşımanın kara yolu ile yapılmasının ve gerekli yasal izinlerin alınmasının mümkün olmadığının, dolayasıyla hukuki imkansızlık bulunduğunu savunmuştur. Her ne kadar davacı yan bu iddiasının ispatı zımmında gerekli delilleri sunmamış ise de, davalı yan, bu hususun aksine bir görüş savunmadığı gibi gerçekleşen fiili taşımada deniz yolu kullanılmak suretiyle yapılmıştır. Dolayısıyla yükün ağırlığı ve vasfı nedeniyle karayolu ile yapılamayacağı yönündeki imkansızlık halinin sözleşme ilişkisi içerisinde taraflarca da benimsendiği görülmüştür.
Bu durumda tartışılması gereken husus, sözleşmenin kesin hükümsüzlük olduğunun kabulü halinde davalının herhangi bir tazminat sorumluluğu altında olup olmayacağıdır. Sözleşmenin kesin hükümsüzlük nedeniyle geçersizlik sonucuna varıldığında davalının sorumluluğu sözleşmenin geçerli olacağına güvenden kaynaklanan olumsuz zarardan ibaret olmalıdır. Dolayısıyla tarafların sözleşme görüşmeleri sırasındaki davranış yükümlülüklerine aykırılıktan kaynaklı sorumluluğunun (… sorumluluğu) tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sözleşme görüşmeleri sırasındaki davranış yükümlülüklerine aykırılıktan kaynaklı sorumluluk halinde sorumlu tutulmak istenenin kusuru temel unsurdur, ancak anılı kişi diğer tarafından imkansızlığı bildiği hususunu ispatlamak suretiyle kurtuluş beyyinesini ileri sürmesi mümkündür.
Herne kadar bilirkişi raporunda davacının lojistik sektöründe faaliyet gösteriyor olması nedeniyle, yükün karayolu ile taşınamayacağının davacı tarafçada bilinmesinin gerektiği ve bu anlamda güvenin boşa çıkarılmasının söz konusu olmadığı ve sözleşme görüşmeleri sırasındaki davranış yükümlülüğüne aykırılık sorumluluğunun davalıya yükletilemeyeceği ve tazminat talebinde bulunulamayacağı mütalaa olunmuş ise de, mahkememizce anılı görüşe iştirak edilememiştir.
Nitekim davalı tarafta uluslararası taşıma sektöründe faaliyet gösteren bir kuruluş olup, taraflar arasında sözleşme imzalanmasına rağmen bu aşamaya kadar yükün vasıf ve mahiyeti nedeniyle karayolu ile taşıma imkansızlığı noktasında bir öngörüde bulunmadığı gibi davacıyı da bu anlamda uyarmamış, aksine taraflar sözleşme imzalamışlardır.
Taraflar arasındaki sözleşme, Mayıs 2012 tarihinden önce imzalanmış olup, davalı yan davacıya yaklaşık 3 aylık bir süre sonra karayoluyla taşıma imkansızlığından söz etmiştir. Sözleşme imzalanmadan önce bu yönde herhangi bir çekince ya da ihtirazi kayıt düşmediği gibi bu ihtimal öngörülerek sözleşmeden dönme hakkını da saklı tutulmamıştır. Uluslararası taşıma alanında faaliyet gösteren bir tacirin sözleşmenin imza aşamasına kadarki tüm eylem ve davranışları ile niteliğini, vasfını ve güzergahlarını bildiği yükün kendisince taşınabileceği hususunda davacı tarafın güvenini kazandığı, taraflar arasında sözleşme iradesinin meydana geldiği, yaklaşık 3 aylık bir süre ise sözleşme öncesinde gerekli özen gösterilerek yapılması gereken anılı yükün karayolu ile taşınmasının hukuken ve fiziken mümkün olup olmadığı araştırmasının yapılmadığı, ihmali davranış ile davacı tarafın oyalandığı, davacı tarafta oluşan güvenin boşa çıkarıldığı, ancak kusurun tamamen davalıya yüklenemeyeceği, davacının da taşıma sektörünü bilen tacir olarak basiretli davranma yükümlülüğü altında olduğu, gerekli araştırmayı yapmasının gerektiği, her iki tarafında somut olayda özensiz ve ihmali davranışta bulunduğu, taktiren her iki tarafın ortak ve eşit kusurlarıyla zararın meydana gelmesine sebebiyet verdikleri mahkememizce benimsendiğinden davalının %50 kusuruna isabet eden 21.450 Euro esas alınmak kaydıyla davanın kısmen kabulü gerekmiştir.
Bu kapsamda mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya münderecatından edinilen vicdani kanaat gereğince; davanın kısmen kabulü ile, tarafların müterafik kusurlu kabul edilerek İst… İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında davacının davalıdan %50 kusuruna isabet eden 21.450 Euro alacaklı olduğunun tespiti ile bu miktara vaki itirazın iptaline, bu miktara takipten itibaren 3095 sayılı yasının 4 a maddesi gereğince yasal faiz uygulanmak suretiyle takibin diğer kayıt ve şartlarda aynen devamına, alacak likit olmadığından ve yargılamayla belirlendiğinden icra inkar tazminatının reddine, fazlaya ilişkin istemine reddine dair hüküm taraf vekillerini vaki temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/9511 esas, 2016/3666 karar sayılı ilamı ile;
“Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince, dava taşıma sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olup, davacı vekili, davalı tarafından yerine getirilmeyen taşıma nedeniyle müvekkilinin bu işi başka bir kişiye fazla bedelle yaptırmak zorunda kaldığını ileri sürmüş, davalı ise taşımanın yetkili mercilerden izin alınamamış olması nedeniyle yerine getirilemediğini savunmuş, mahkemece de, yükün ağırlığı ve vasfı nedeniyle taşımanın kara yolu ile yapılamayacağı hususunun taraflarca benimsendiği kabul edilmiş, ancak yukarıda anılan gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamına göre, davacı ile davalı arasında, belirli miktardaki emtianın karayolu ile Fransa’dan Türkiye’ye taşınmasını konu edinen bir taşıma sözleşmesi akdedildiği, davalı taşıyıcının bu işin gerçekleştirilmesi için ihbar olunan… Ltd. Şti. ile 08.06.2012 tarihinde bir alt taşıma sözleşmesi yaptığı, ne var ki taşımanın gerçekleştirilmediği, bunun üzerine davacının eşyayı başkaca taşıyıcılar akdettiği sözleşmelerle deniz yoluyla taşıtmak zorunda kaldığı konularında herhangi bir ihtilâf yoktur.
Taraflar arasındaki ihtilâf, davalı taşıyıcının yüklendiği taşıma işini gerçekleştirmemesi nedeniyle, davacının bir tazminat talebinde bulunma imkânı olup olmadığına ilişkindir. Davalının savunmasına göre, taşımanın karayolu ile yapılamamasının nedeni, taşıma konusu yükün hacmi nedeniyle karayolundan taşınmasına yetkili makamlarca gerekli izinlerin verilmemiş olmasıdır. Davalı gerekli izin verilmediğine ilişkin bir belge sunmamış olsa da, gerek yükün ağırlık ve hacminin yasaların öngördüğü miktarın üzerinde olması, gerekse taşımanın deniz yolu ile yapılmış olması hususları bir arada değerlendirildiğinde, mahkemenin de benimsediği şekli ile taşıma konusu emtianın karayolundan taşınmasının hukuken mümkün olmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu durumda olaya uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın 19 ve 20. maddeleri uyarınca taraflar arasındaki taşıma sözleşmesinin, “hukuki imkânsızlık” nedeniyle batıl olduğunun kabulünde zorunluluk bulunduğundan, bu sözleşmeye dayalı olarak açılan davanın da reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulü yönünde karar tesis edilmesi doğru bulunmamış, hükmün bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir. ” gerekçesi ile bozularak dosya mahkememizin 2016/734 sayılı esasına kaydedilmiş ve yargılamaya mahkememizce devam olunmuştur.
Mahkememizce; 24.02.2015 tarihli 2014/426 Esas, 2015/105 karar sayılı ilam usul ve yasaya uygun olmakla önceki kararda direnilmiştir. Şöyle ki;
Her ne kadar bozma ilamında sözleşmenin hukuki imkansızlık nedeniyle batıl olduğu tespiti yapılarak mahkememiz hükmü bozulmuş ise de; hukuki imkansızlığın ve sözleşmenin geçersizliğinin mahkememizce de benimsendiği, mahkememizce hükmün sözleşme öncesi görüşmelerde oluşturulan güvenin boşa çıkarılması sorumluluğu (… sorumluluğu) kapsamında tarafların müterafik ve eşit kusurlu olduğu değerlendirilerek davalının %50 müterafik kusuru doğrultusunda sorumluluğuna gidilmiş ve bu doğrultuda karar verilmiştir. Bozma ilamında ise bu yönde herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Mahkememizin kararı usul ve yasaya uygundur.
Mahkememizce yapılan açık yargılaması sonucunda; mahkememizin 24/02/2015 tarihli ve … esas, … karar sayılı ilamı usul ve yasaya uygun olmakla, direnilmesine, direnme nedeniyle; -Davanın kısmen kabulü ile, tarafların müterafik kusurlu kabul edilerek İst. … İcra müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında davacının davalıdan %50 kusuruna isabet eden 21.450 Euro alacaklı olduğunun tespiti ile bu miktara vaki itirazın iptaline, bu miktara takipten itibaren 3095 sayılı yasının 4 a maddesi gereğince yasal faiz uygulanmak suretiyle takibin diğer kayıt ve şartlarda aynen devamına, alacak likit olmadığından ve yargılamayla belirlendiğinden icra inkar tazminatının reddine, fazlaya ilişkin istemine reddine dair hüküm davalı vekilinin temyiz talebi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-2625 esas, 2021/766 karar sayılı ilamı ile özetle;
“(…) Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; taraflar arasında Fransa ile Türkiye arasında emtia taşınması hususunda sözleşme akdedildiği, davalı taşıyıcının sözleşme konusu edimin ifası için ihbar olunan …Ltd. Şti. ile alt taşıma sözleşmesi düzenlediği, ancak taşımanın yasal izinlerin alınamaması nedeniyle gerçekleştirilemediği, bu sebeple davacının, taşıma konusu emtianın taşınması için başka taşıyıcılarla sözleşme imzalayarak taşıma işinin deniz yoluyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca sözleşme konusu emtianın, gerek ağırlık ve hacminin yasaların öngördüğü miktarın üzerinde olması, gerekse taşımanın deniz yolu ile yapılmış olması hususları nazara alındığında, dava ve sözleşme konusu emtianın karayolundan taşınmasının hukuken mümkün olmadığı uyuşmazlık dışıdır. Dolayısıyla bu aşamada, sözleşmenin hukukî imkânsızlık nedeniyle geçersizliği sonucu davacı tarafından varlığı iddia olunan zararla ilgili olarak davalı taşıyıcının sorumluluğunun mevcudiyeti ve varlığının tespiti hâlinde bu sorumluluğun niteliği incelenmelidir.
Dosya kapsamındaki bilgiler nazara alındığında davacı ve davalı şirketlerin her ikisinin de yurt içi ve uluslararası taşıma alanlarında faaliyette olan ticaret şirketleri oldukları sabittir. Ayrıca davacının taşıma alanındaki faaliyetleri, dava dilekçesinde mevcut “…Müvekkilimiz … Ltd. Şti. dünya çapında taşıma, lojistik ve acentelik hizmeti sunan bir şirkettir…” şeklindeki beyanla da açıkça ifade edilmiştir. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 20. maddesi uyarınca her tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğü altındadır. Bu çerçevede taraflardan her ikisinin de taşınacağı kararlaştırılan emtianın karayoluyla taşınmasının hukuken imkân dâhilinde olup olmadığı hususlarında 6762 sayılı TTK’nın 20. maddesinde (6102 sayılı TTK m.18) düzenlenen basiretli iş adamı gibi hareket yükümlülüğü çerçevesinde bilgi sahibi olmaları gerektiğinin kabulü zorunludur. Zira tacir, tüm ticarî faaliyetlerinde sağduyu sahibi olmak, ileriyi düşünmek ve tedbirli davranarak işlemlerini organize etmek zorunda olup, bu kapsamda imzalayacağı sözleşmenin ifa edilip edilemeyeceğini de göz önüne alarak sözleşmenin geçerliliğine etki edebilecek ve faaliyet alanı içerisindeki tüm hususlarda öngörü sahibi olmalıdır. Taşıma sözleşmesinin geçerlilik şartlarını haiz olup olmadığını araştırma ve bilgi sahibi olma yükümlülüğü, aynı sektörde faaliyet göstermeleri de nazara alındığında, davalının olduğu kadar davacının da üzerindedir.
Bu itibarla yükün kara yoluyla taşınmasına dair hukukî imkânsızlığın, davalı taşıyıcı yanında davacı tarafça da bilinmesi gerekli olan hususlardan biri olduğu sabittir. Dolayısıyla davalı taşıyıcının, sözleşmenin ifasının hukuken imkânsız olduğu hususunda, basiretli iş adamı gibi davranma yükümlülüğü çerçevesinde bilgi sahibi olması gereken davacıya bilgi vermemesi, kusurlu bir davranış olarak nitelendirilemez. Her ne kadar BK’nın 20. (TBK m. 27) maddesi anlamında sözleşmenin geçersizliğine kusuruyla neden olan tarafın, diğer tarafın bu sebeple oluşan menfi zararlarını, sözleşme öncesi sorumluluk (sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk-culpa in contrahendo) kapsamında gidermesi gerekir ise de; anılan sorumluluk niteliği itibariyle bir tür kusur sorumluluğu olup dava konusu sözleşmenin hukukî imkânsızlık nedeniyle geçersizliği sonucu ortaya çıktığı iddia olunan zarardan davalı taşıyıcı, yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde sözleşme öncesi sorumluluk kapsamında dahi sorumlu tutulamaz.
Neticeten, dava konusu taşıma sözleşmesinin hukukî imkânsızlık nedeniyle geçersizliğinde, tarafların faaliyette oldukları taşıma sektöründe basiretli davranma yükümlülüğü altındaki bir tacir olarak bilinmesi gereken hususların niteliği de göz önüne alındığında, geçersizliğe dayalı olarak ortaya çıktığı iddia olunan zarardan, davalı taşıyıcının kusurlu davranışının bulunmaması nedeniyle sözleşme öncesi sorumluluk (sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk-…) kapsamında herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığının kabulü gerekir.
Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”gerekçesi ile mahkememizin direnme kararı bozularak dosya mahkememizin 2017/849 sayılı esasına kaydedilmiş ve yargılamaya bu esas numarası üzerinden devam olunmuştur.
Mahkememizce yapılan açık yargılama sonucunda; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamı doğrultusunda, davacı ve davalı her iki şirketin de taşıma alanında ticari faaliyette bulunuyor olmaları sebebiyle basiretli birer tacir gibi davranarak emtianın karayolunda taşınmasının imkansız olduğunu öngörmelerinin gerektiği, davalının sözleşmenin ifasının imkansız olduğunu davacıya bildirmemesinin; davalının da bu konuda bilgi sahibi olması gerekli olduğundan kusurlu bir davranış olarak nitelendirilemeyeceği ve sözleşmenin hukuki imkansızlık sebebiyle geçersizliği sonucu doğan zarardan davalının sorumlu tutulamayacağı anlaşıldığından davanın reddine, davacının da taşıma sözleşmesinin geçerli bir şekilde kurulup kurulamayacağını araştırma ve bilgi sahibi olma yükümlülüğü altında olması sebebiyle davalının kusurlu olduğundan bahsedilemeyişine dayalı olarak davanın reddedilmesinde, davacının takibi başlatmada kötü niyetli olduğundan söz edilemeyeceği anlaşıldığından davalı yanın kötü niyet tazminatı talebinin reddine dair aşağıdaki hükmün kurulması cihetine gidilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
Davalı yanın kötü niyet tazminatı talebinin reddine,
2-Davacı tarafından yatırılan 2.073,15 TL peşin harçtan 80,70 TL’in mahsubu ile arda kalan 1.992,45 TL nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan 31,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 15.482,62 TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
22/03/2022

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza