Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/9 E. 2021/235 K. 13.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/9 Esas
KARAR NO : 2021/235
DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 21/01/2015
KARAR TARİHİ : 13/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı şirketin Yargıtay Genel Kurulu Kararı ve emsal Yargıtay kararları ile Anayasa’ya aykırı olarak tüketim ve hizmet bedeli karşılığı olmaksızın kayıp kaçak bedeli ve bu bedel üzerinden hesaplandığı vergilerle davacı şirkete fazla miktarda faturalar tahakkuk ettirdiği beyan edilerek arz olunan nedenlerden dolayı davacının 01/01/2011 ile 30/11/2014 tüketim dönemlerine ait faturalarında tahakkuk ve tahsil edilmiş olan kayıp kaçak bedelinin ve bu bedel dahil edilerek hesaplanmış %1 enerji fonu, %2 TRT payı, %5 belediye vergisi ve %18 KDV içindeki kayıp kaçak bedeline isabet eden en az 60.172,99 TL farkın ödeme tarihi itibariyle yürütülecek avans faizi oranında faizi ile birlikte borçludan tahsilini ve dava tarihinden itibaren dava konusu bedellerin faturalara yansıtılmamasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasında 14/06/2010 tarihli “Elektrik Enerjisi Tedariki ve Tüketime ilişkin Sözleşme ” ve 01/07/2011 tarihli “Ek Protokol Sözleşmesi” akdedildiğini, işbu sözleşmenin 4.ve 5. Maddeleri gereğince davalı şirketçe yapılan tüm işlemlerin mevzuatlara uygun olduğu Kayıp/Kaçak tahakkuklarının doğrudan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve bu kanuna dayanarak düzenlendiği mevzuat kapsamından belirlendiğinden EPDK’nın belirlediği işbu tarife ve birleşenler haricinde davalı şirketçe herhangi bir uygulama yapılmasının mümkün olmadığı beyan edilerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İhbar olunan … A.Ş’nin cevap dilekçesinde özetle; Zamanaşımı, husumet, görev, hak düşürücü süreye yönelik itirazları tekrarla öncelikle bu yönlerden davanın reddine karar verilmesini, davaya bakmakla görevli mahkeme Danıştay olduğundan davanın görev yönünden de reddini, husumetin müvekkil şirkete yönlendirilmiş olmasının doğru olmadığını, dava dilekçesi usul hukuku bakımından kabul edilemediğini, 6100 sayılı HMK’nun 107.maddesinde belirsiz alacak davasının açılabilme koşulları belirtildiğini, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde alacaklı hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açılabildiğini, davanın esastan reddi gerektiğini, yargılama sırasında re’sen tespit edilecek nedenler karşısında haksız ve yersiz davanın reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, TAHKİKAT VE GEREKÇE
Mahkememizin 2015/… esas ve 2016/ … karar sayılı ilamı ile davanın kabulüne karar verilmiş, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ‘nin 2016/11378 Esas 2018/4373 Karar sayılı ilamı ile;
”…Hal böyle olunca, karar tarihinden sonra yürürlüğe girmiş bulunan bu yasa değişikliklerinin, yürürlük tarihi öncesi dönemde geçerli olan EPDK kararlarına dayanılarak alınmış olan ve dava konusu yapılan kayıp-kaçak bedeli ile ilgili olarak açılan ve halen devam eden davalarda da geçmişe etkili olacak şekilde uygulanması gereken hükümler içerdiğinden, 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 17., geçici 19. ile 20. maddelerinin, somut olaya etkisinin bulunup bulunmadığının yerel mahkemece tartışılıp değerlendirildikten sonra sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekmektedir… ” gerekçesiyle bozulmuş ve mahkememizce 2018/ … esasa kaydedilmiştir.
Mahkememizin 2018/… Esas 2019/ … Karar sayılı dosyasında 07/05/2019 tarihinde davanın kısmen kabulü ile; 47.201,83 TL bedelin dava tarihi olan 21/01/2015 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, fazlaya ilişkin kısmın esası hakkında karar tesisine yer olmadığına dair verilen kararın davalı … Tic. A.Ş. Vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay’a gönderilmiş,
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ‘nin 2019/6125 Esas 2020/1937 Karar sayılı 03/03/2020 tarihli ilamı ile;
“…
Dava, elektrik abonelerinden tahsil edilen kayıp-kaçak bedeli ile bu bedel üzerinden alınan vergi, pay ve fonların istirdatı istemine ilişkindir.
Hemen belirtmek gerekir ki HMK’nın 119 uncu maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca davacı, iddiasının (davasının) dayanağı olan bütün vakıaların (olayların ve olguların) sıra numarası altında açık özetlerini dava dilekçesinde yazmalıdır. Bunlar, dava dilekçesindeki talep sonucunun dayanağı olan ve bu talep sonucunu haklı göstermeye elverişli bulunan vakıalardır. Bu vakıalar, maddi bir fiil olabileceği gibi bir hukuki işlem de olabilir.
Öte yandan, HMK’nın 194 üncü maddesi uyarınca; taraflar dayandıkları vakıaları ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdır. Kanun, buna (vakıaları) somutlaştırma yükü demektedir. Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Somut bir şekilde ortaya koymadan iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ve zaman kaybedilmesi söz konusu olacaktır. Taraflar, haklarını dayandırdıkları hukuk kuralının aradığı koşullara uygun, somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu vakıaların somut olarak ileri sürülmesi, ilgili taraf için bir yüktür; bu yükü yerine getirmeyen taraf sonuçlarına katlanmak durumundadır.
Yukarıda da açıklandığı üzere; davacı, davasının dayanağı (temeli) olan bütün vakıaları (açık özetlerini) dava dilekçesinde bildirmekle yükümlüdür. Davacının, dilekçeler aşamasından sonra (dilekçesinde bildirmediği) yeni vakıalar ileri sürmesi, HMK’nın 141 inci maddesi uyarınca iddianın değiştirilmesi olup, ancak davalının rızası veya ıslah yolu ile mümkündür.
HMK’nın 25 inci maddesi uyarınca; hakim, davacının dava dilekçesinde göstermediği vakıaları kendiliğinden gözetemez (inceleyemez) ve onları hatırlatabilecek hallerde dahi bulunamaz. Aynı Kanun’un 31 inci maddesi uyarınca; hakim, müphem (belirsiz) veya çelişik gördüğü iddia ve sebepler (vakıalar) hakkında izahat (açıklama) isteyebilir. Ancak, bu izahat isteme sadece dava dilekçesinde bildirilmiş olan vakıalar için söz konusudur. Dava dilekçesinde gösterilmeyen (bildirilmeyen) bir vakıa, izahat isteme (veya izahat verme) bahanesi ile (davalının rızası olmadıkça) sonradan ileri sürülemez.
Az önce belirtildiği gibi, davacı davasının dayanağı olan bütün vakıaları dava dilekçesinde bildirmekle yükümlü kılındığı için, kanunumuz iddiaların teksifi ilkesini kabul etmiş demektir.
Bununla birlikte, hakim, HMK’nın 33 üncü maddesi uyarınca hukuki sebepleri (kanun hükümlerini) kendiliğinden gözetir. Diğer bir anlatımla hakim, davacının dava dilekçesinde göstermiş olduğu hukuki sebepler ile bağlı olmayıp, davacının dava dilekçesinde bildirmiş olduğu vakıaların hukuki sebebini (hukuki niteliğini) kendisi araştırıp bulmakla yükümlüdür. Davacının dava dilekçesinde hukuki sebebi yanlış göstermiş (ve hatta hiç göstermemiş) olmasının bir önemi yoktur.
Buna karşılık, hakim, davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalarla bağlı olup, davacının bildirmediği vakıaları kendiliğinden inceleyemez ve onları hatırlatabilecek hallerde dahi bulunamaz.
Davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalar davanın temelidir. Çünkü, sadece bu vakıalar davanın sınırını çizmekte, hakim ancak bu vakıalar hakkında inceleme yapabilmektedir. Bu nedenle, hukukumuzda dava sebebi (hukuki sebepler değil) davacının davasını dayandırmış olduğu vakıalardır.
Bu aşamada; uyuşmazlığın çözümü için davanın konusuna ilişkin kavramların, 17/06/2016 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6719 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un ve değişiklikten önceki yasal düzenlemelerin de incelenmesi gerekmektedir.
Kayıp-kaçak miktarı, dağıtım sistemine giren enerji ile dağıtım sisteminde tüketicilere tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasındaki farkı göstermektedir. Kayıp-kaçak bedeli, elektrik sisteminde ortaya çıkan teknik ve teknik olmayan kaybın maliyetinin kayıp-kaçak bedeli oranları ölçüsünde karşılanabilmesi amacıyla belirlenen bir bedeldir.
Yapılan değişiklikten önce lisans sahibi şirketler, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 4 üncü maddesi ile bu kanunun bazı maddelerini değiştiren bazı maddelerini de yürürlükten kaldıran 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 17 nci maddesinde, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna (EPDK) sınırsız bir fiyat belirleme hak ve yetkisi verilmemesine rağmen, bu maddelere dayanak olarak yayımlanan ikincil mevzuat hükümlerini gerekçe göstererek, tüketicilerden kayıp-kaçak bedeli adı altında bir bedel tahsil etmekte ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21/05/2014 tarihli ve 2013/7-2454 E. 2014/679 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi abonenin faturalara yansıtılan kayıp-kaçak bedelinin hangi miktarda olduğunu apaçık denetleyebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel ödediğini bilmesi de mümkün bulunmamakta idi.
17/06/2016 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6719 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 3 üncü maddesine eklenen (şş) bendinde teknik ve teknik olmayan kayıp tanımlanmış, dağıtım sistemine giren enerji ile dağıtım sisteminde tüketicilere tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasındaki farkı oluşturan ve maliyeti etkileyen, teknik kayıp ve/veya kaçak kullanım gibi sebeplerden kaynaklanan ve teknik bir sebebe dayanmayan kaybı ifade edeceği belirtilmiştir.
Yine 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 17. maddesinin (1) numaralı fıkrası; “…Bu Kanun kapsamında düzenlenen ve bir sonraki dönem uygulanması önerilen tarifeler, ilgili tüzel kişi tarafından Kurulca belirlenen usul ve esaslara göre, tarife konusu faaliyete ilişkin tüm maliyet ve hizmet bedellerini içerecek şekilde hazırlanır ve onaylanmak üzere Kuruma sunulur. Kurul, mevzuat çerçevesinde uygun bulmadığı tarife tekliflerinin revize edilmesini ister veya gerekmesi hâlinde resen revize ederek onaylar. İlgili tüzel kişiler Kurul tarafından onaylanan tarifeleri uygulamakla yükümlüdür.”,
(6) nolu fıkrasının (ç) bendi; “…Dağıtım tarifeleri; dağıtım sistemi yatırım harcamaları, sistem işletim maliyeti, teknik ve teknik olmayan kayıp maliyeti, kesme-bağlama hizmet maliyeti, sayaç okuma maliyeti, reaktif enerji maliyeti gibi dağıtım faaliyetinin yürütülmesi kapsamındaki tüm maliyet ve hizmetleri karşılayacak bedellerden oluşur. Dağıtım şirketlerinin tarifelerine esas alınacak teknik ve teknik olmayan kayıplara ilişkin hedef oranlar bu kayıpları düşürmeyi teşvik edecek şekilde Kurul tarafından belirlenir. Kurulca belirlenen hedef oranlarını geçmemek kaydı ile teknik ve teknik olmayan kayıplara ilişkin maliyetler dağıtım tarifelerinde yer alır ve tüketicilere yansıtılır. Teknik ve teknik olmayan kayıplara ilişkin hedef oranlarının tespiti ve değiştirilmesi ile oluşacak maliyetin tarifelerde yer alması ve tüketicilere yansıtılmasına ilişkin usul ve esaslar Kurul tarafından düzenlenir…” olarak değiştirilmiş,
Ve aynı maddeye (10) nolu fıkra olarak; “Kurum tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda; tüketici hakem heyetleri ile mahkemelerin yetkisi, bu bedellerin, Kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.”;
Geçici 19. madde olarak; “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla öngörülen düzenlemeler yürürlüğe konuluncaya kadar, Kurul tarafından yürürlüğe konulan mevcut yönetmelik, tebliğ ve Kurul kararlarının bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.”;
Geçici 20. madde olarak; “Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 17 nci madde hükümleri uygulanır.” eklenmiştir.
Özetle, 17/06/2016 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6719 sayılı Kanunun ilgili maddelerinde kayıp-kaçak bedelinin tanımı yapılmış olup, 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun değişik 17 nci maddesinin 1. fıkrasında ilgili tüzel kişilerin bu tarifelere uymakla yükümlü oldukları belirtilmiş, aynı maddenin 10. fıkrasında ise mahkemelerin ve tüketici hakem heyetlerinin yetkisinin, bu bedellerin kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlı olacağı öngörülmüş, nihayet Geçici 20. maddesinde, “… Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 17 nci madde hükümleri uygulanır.” düzenlemesi getirilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 28/12/2017 tarihli ve 2016/150 E. 2017/179 K. sayılı kararı ile 6446 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 19. ve Geçici 20. maddelerine yönelik iptal talepleri reddedilmiş olup, 6446 sayılı Kanun’un 17 nci maddesine eklenen (10) numaralı fıkranın ise hak arama özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahalede bulunduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı, dava dilekçesinde davaya konu kayıp-kaçak bedelinin yürürlükteki mevzuat uyarınca davalı tarafından kendisinden alınmasının mümkün olmadığını, bu hususun Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21/05/2014 tarihli 2013/7-2454 E. 2014/679 K. sayılı kararı ve aynı yöndeki Dairemiz kararlarıyla belirlendiğini ileri sürmüştür. Diğer bir anlatımla, davacı kayıp-kaçak bedelinin alınamayacağı yönündeki iddiasının dayanağı olan maddi vakıayı, yürürlükte olan mevzuat hükümleri ve bu mevzuata işaret eden yargı kararları olarak bildirmiştir.
Bu itibarla, davanın davacı tarafından bildirilen vakıalar doğrultusunda incelenmesi yasal bir zorunluluktur (Dairemizin 22/10/2018 tarihli ve 2018/3607 E.-2018/10364 K. ve 15/01/2019 tarihli ve 2018/5200 E.-2019/115 K., 02/07/2019 tarihli ve 2018/7002 E.-2019/6042 K. sayılı ilamları da aynı yöndedir). Nitekim, Dairemizin 24/04/2018 tarihli bozma kararında da bu yöne işaret edilmiştir.
Davacı vekili tarafından (bozmadan sonra) verilen 12/11/2018 tarihli dilekçede; 6719 sayılı kanun ile 6446 sayılı Kanun’un 17 nci maddesine eklenen ve yerindelik denetimi yapılmasına engelleyen (10) numaralı fıkranın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği, ayrıca Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararda kayıp-kaçak bedellerinin ancak bölgedeki hedef kayıp-kaçak oranları ile sınırlı olarak tahsil edilebileceğine işaret edildiği, bu nedenle bölge için belirlenen hedef kayıp-kaçak oranları gözetilerek yerindelik ve uygunluk denetimi yapılması suretiyle davalı şirket tarafından tüketim bedeli içerisine gizlenerek mükerrer tahsil edilmiş kayıp-kaçak bedellerinin tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmasını talep edilmiştir. Davacı vekili, sunduğu işbu dilekçe ile davasını dayandırdığı maddi vakıaları, dolayısıyla davayı değiştirmiştir. Ne var ki, davalı tarafça davanın değiştirilmesine rıza gösterilmemiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece; yargılama sırasında yürürlüğe giren geçmişe etkili yasa değişikliklerinin, dava konusu hakkın özünü ortadan kaldırdığı, eş söyleyişle geçmişe etkili yeni yasa nedeniyle davanın konusuz kaldığı, davacının davanın açıldığı andaki mevzuat ve içtihat durumuna göre dava açmakta haklı olduğu gözetilerek, davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin ve bu giderlere dahil olan maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, davacının yeni vakıa ileri sürmek suretiyle davasını değiştirmiş olduğu ve davalının bu duruma rıza göstermediği gözetilmeyerek yanılgılı değerlendirme ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Kabule göre de; davacı vekili tarafından verilen 12/11/2018 tarihli dilekçeyle, bölge için belirlenen hedef kayıp-kaçak oranları gözetilerek yerindelik ve uygunluk denetimi yapılması talep edilmiş olmasına ve mahkemenin bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin 13/11/2018 tarihli ara kararında; inceleme konusunun sınırlarının talep doğrultusunda belirlenmiş olmasına rağmen, görüşüne başvurulan bilirkişi tarafından (talep doğrultusunda inceleme yapılmasının teknik olarak mümkün olmadığı açıklandıktan sonra) inceleme konusu olmayan hususlardaki (taraflarca elektirik satışına ilişkin olarak imzalanan sözleşmede kararlaştırılan birim fiyata kayıp-kaçak bedelinin dahil olduğu, EPDK kararı uyarınca kayıp-kaçak bedelinin ayrı bir maliyet kalemi olarak tahsil edilmesi nedeniyle davalı tarafın mükerrer kayıp-kaçak bedeli tahsil ettiği yönündeki) görüşü içeren raporun, mahkeme tarafından hükme esas alınması da doğru görülmemiştir.” ilamı ile bozulmuş, dosyanın mahkememizin 2021/9 Esas’ına kaydı yapılmıştır.
Somut olayda davacı, dava dilekçesinde davaya konu kayıp-kaçak bedelinin yürürlükteki mevzuat uyarınca davalı tarafından kendisinden alınmasının mümkün olmadığını, bu hususun Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı ile belirlendiğini ileri sürmüştür. Davanın davacı tarafından bildirilen vakıalar doğrultusunda incelenmesi yasal zorunluluktur. davacı vekili tarafından (bozmadan sonra) verilen dilekçede; hedef kayıp kaçak oranlarına göre, yerindelik ve uygunluk denetimi yapılması suretiyle davalı şirket tarafından tüketim bedeli içerisine gizlenerek mükerrer tahsil edilmiş kayıp-kaçak bedellerinin tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılması talep edilmiş ise de davacı vekili, sunduğu işbu dilekçe ile davasını dayandırdığı maddi vakıaları, dolayısıyla davayı değiştirmiş ancak davalı yan davanın değiştirilmesine muvafakat etmemiştir.
Dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 6719 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin, Kanunun 17/06/2016 yürürlük tarihinden önceki dönemde geçerli olan EPDK kararlarına dayanılarak tahsil edilmiş dava konusu kayıp kaçak, enerji fonu, trt payı, belediye vergisi ve KDV bedelleri ile ilgili olarak açılan ve halen devam eden alacak davalarında da geçmişe etkili olacak şekilde uygulanması gerektiği anlaşılmıştır. Davanın devamı sırasında, dava konusu alacağın ödenmesi, menkul malın davacıya teslim edilmesi, gayri menkulün tahliye edilmesi gibi nedenlerle veya davanın açılmasından sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun ya da Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı nedeniyle davanın konusuz kalması mümkündür. Davanın konusuz kaldığının tespit edilmesi halinde, mahkemece; esas (asıl talep) hakkında “Davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına” ilişkin hüküm kurulması gerekmektedir. Bu tür kararlar, hükümler gibi (eda, tespit, inşai) nihai kararlardandır. Mahkeme kararı, aynı zamanda dava konusu hakkın mevcut olmadığını da tespit ettiği için tespit hükmü niteliğindedir.
Davanın konusuz kalması halinde, mahkemece; davanın açıldığı tarih itibariyle hangi tarafın haklı olduğunun tespit edilmesi, o taraf lehine yargılama giderleri ve vekalet ücretine karar verilmesi gerekir. Başka bir deyişle, yürürlüğe giren yeni yasa nedeniyle konusuz kalan davada, yeni yasanın yürürlüğe girmemiş olması halinde, davanın açıldığı tarih itibariyle haklı olan ve davasını avukat ile takip eden taraf lehine “maktu vekalet” ücretine hükmedilerek, yargılama giderlerinin ise karşı taraftan tahsiline karar vermek gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.2009 tarih, 2009/18-421 E.-2009/526 K. sayılı ilamında “Dava tarihinde davasında haklı bulunan davacının, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle haksız duruma düşmesi söz konusu olmadığından, davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği” belirtilmiştir.
Somut olayda; dava tarihi itibariyle HGK kararı uyarınca davacının dava açmakta haklı olduğu anlaşılmıştır. HMK’ nın 331. Maddesi; “Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder” hükmünü içermektedir. Dava açıldığı anda haklı durumda bulunan tarafın, yargılama sırasında oluşan yasa değişikliği sonucu haksız duruma düşmesi halinde yargılama giderlerinden, dolayısıyla karşı tarafın vekalet ücretinden sorumlu tutulması olanaklı değildir.
Açıklanan hususlar ve mahkememizce uyulmasına karar verilen Yargıtay bozma ilamı göz önünde bulundurulmak suretiyle, yargılama gideri ve vekalet ücretinin takdirinde davacı lehine hüküm fıkraları tesis etmek suretiyle, konusuz kalan davada esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın konusuz kalması nedeniyle esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
2-Davacı tarafça peşin yatırılan 1397,44 TL harçtan, kabul edilen 59,30 TL karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 1.192,51 TL harcın talep halinde davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafça yapılan 1.816,00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
4- Davalı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
5- Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya ödenmesine,
6-Taraflarca yatırılan avansların kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde, istek halinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yokluğunda, diğer taraf vekillerinin yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere karar verildi. 13/04/2021

Katip …
E-imzalıdır

Hakim …
E-imzalıdır