Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/570 E. 2021/798 K. 17.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/570 Esas
KARAR NO : 2021/798

DAVA : Cezai Şart Alacağı/Maddi tazminat
DAVA TARİHİ : 04/10/2016
KARAR TARİHİ : 17/11/2021
Mahkememizde görülmekte olan Cezai Şart Alacağı/Maddi tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’ın, müvekkili şirkette “Satış Planlama Yöneticisi” olarak çalışmakta iken sunduğu dilekçe ile ihbar süresine uyarak, yıllık izin ve iş arama izinlerinin düşülerek çıkış işlemlerinin yapılmasını talep ederek istifa ettiğini ve …’ın 25.07.2016 tarihi itibariyle çıkış işlemleri yapılarak müvekkili şirket ile ilişiğinin kesildiğini, iş ilişkisinin sonlanmasından sonra ise davalının, iş sözleşmesindeki rekabet yasağına ilişkin hükme ve Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağını düzenleyen maddelerine aykırı olarak müvekkili şirket ile aynı faaliyet sahasında çalışan, rekabet halinde olan … A.Ş. ana Bayii olan “… ve Tic. Ltd. Şti” işyerinde SGK’lı olarak işe başladığını ve müvekkili şirkette yönetici olarak çalışırken görevi gereği edindiği ticari sır kapsamındaki bilgileri de kullanarak müvekkili şirketin iş yaptığı firmalara teklif sunduğunu, rekabet yasağına aykırı bu davranış dolayısıyla sözleşme ile kararlaştırılan davalının “son ücretinin 12 aylığı tutarında cezanın” ve varsa müvekkilinin uğradığı zararın bu miktarı aşan kısmının davalıdan tahsili ile rekabet yasağına aykırı davranışların sona erdirilmesi için işbu davayı açmak zorunluluğunun doğduğunu, davalı …’ın, yönetici olarak çalışırken görevi gereği müvekkil şirketin üretim, ticari, satış ve pazarlama sırları ile işleri ve müşteri çevresi hakkında ayrıntılı bilgi edinecek görevlerde çalıştığını ve işyerinden istifa ederek ayrıldığını, taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinin 1.5. maddesince rekabet yasağına ilişkin düzenlenmenin mevcut olduğunu, rekabet yasağının davalı … tarafından ihlal edildiğini gösteren deliller ile ihlalin devamının müvekkilinin haklı menfaatine zarar vereceğini, müvekkili şirketin iş hacmi dikkate alındığında davalının rekabet yasağını ihlal eden davranışları ile müvekkil şirketin uğradığı zararın veya zarar tehlikesinin sözleşme ile kararlaştırılan 12 aylık ücretten yüksek olduğunun açık olduğunu, bu zararın da rekabet yasağını ihlal eden davalı tarafından karşılanmasının kanuni bir zorunluluk olduğunu, davalı tarafından gerçekleştirilen rekabet yasağına aykırı faaliyetlere son verilmesi gerektiğini, sonuç olarak açıklanan ve resen takdir edilecek sebeplerle; davalı …’ın iş sözleşmesi ile düzenlenen rekabet yasağına aykırı davranması nedeniyle iş sözleşmesindeki cezai şart olan 12 aylık ücreti olan 77.680-TL’nin şimdilik fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 5.000-TL’sinin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesini, davalının rekabet yasağına aykırı davranışı nedeniyle aşkın zarar tam olarak bilenemediğinden belirsiz alacak olarak, dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte taleplerinin kabulü ile şimdilik 5.000-TL’lik kısmı için Türk Borçlar Kanunu uyarınca 5.000-TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesini, davalının rekabet yasağına aykırı davranışların sona erdirilmesini, rekabet yasağına aykırılık devam etmekte olup telafisi güç ve imkansız zararlar doğmasını engellemek için davalının rekabete aykırı davranışlarının hüküm verilinceye kadar tedbiren önlenmesini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirket ve eski işverence iş sözleşmesinden kaynaklanan hak ve alacak iddiasıyla ikame olunmuş iş bu davanın, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu m.1 itibarıyla İş Mahkemesinde görülmesi gerektiğini, zira anılan Kanun hükmünde yer aldığı üzere; “İş Kanunu uyarınca işçi sayılan kimseler ile işveren arasında iş akdine dayanan her cüriü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”‘nin İş Mahkemelerinin görevinde olduğunu ve bu hususun ayrıca Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ile de sabit olduğunu, bu nedenle mahkememizden öncelikle görevsizlik kararı verilmesini talep ettiklerini, davacı eski işverenin 04.10.2016 tarihli dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaların haksız ve mesnetsiz olduğunu ve tümüne ayrıca ve açıkça itiraz ettiklerini; dilekçedeki ifadelerin, vakıaların objektif aktarımı yerine müvekkilini itham edici takdimler içerdiğini, dilekçede müvekkilinin yeni işverende işe başlama nedeninin, davacı şirketin iş sırlarını rakip şirketler lehine kullanmak suretiyle menfaat elde etmek, şeklinde takdim edildiğini, oysaki müvekkilinin, davacı işyerinden böyle bir art niyetle ya da “keyfi bir nedenle” istifa etmediğini, müvekkilinin davacı işyerinden istifa nedeninin; davacı işyerinin adresini, müvekkilinin ev adresinden çok uzağa ve Asya yakasına taşıma karan aldığını ve müvekkilinin bunun üzerine iş arayışına başladığını ve bu gereklilik nedeniyle istifa ettiğini, müvekkilinin evinin Kurtuluş’ta (Şişli) davacı işyerinin ise taşınma öncesinde Levent’te (Şişli) bulunduğunu, başka bir deyişle müvekkilinin evi ile işyeri arasındaki mesafenin 5-6 km olduğunu, ancak daha sonra davacı şirketin, çalışanlarına işyerinin Levent’ten, Tuzla’ya taşınacağı hususunda duyuruda bulunduğunu, taşınılacak işyerinin müvekkilinin evinden yaklaşık 50 km yani, önceki adrese göre kat be kat daha uzak bir mesafe olduğunu, dava dilekçesinde müvekkilinin sanki davacı şirketin çok önemli ticari sırlarını bilen üst düzey bir yönetici gibi takdim edildiğini ve bunun da doğru olmadığını, önemli ticari sırlardan olan, “şirketin uzun dönem stratejileri” gibi bu kabil ticari sırlara müvekkilinin sahip olmadığını ve pozisyonu itibariyle sahip olmasının da imkansız olduğunu, keza müvekkilinin davacı şirketin ticari sıralarını kullanmasının asla söz konusu olmadığını, dolasıyla davacının bu iddialarının da doğru olmadığını, öte yandan davacı şirketin fînans bölümünün, her ilgili çalışana, bir önceki ayın üretim maliyeti, karlılık bilgilerini gönderdiğini, ancak insan hafızasında kalması mümkün olmayan bu şekilde binlerce ürüne ait bilgiler olduğunu, müvekkili tarafından ne bilgisayarına kopyalandığını ne de başka bir biçimde götürülmediğini, öte yandan davacı tarafça ileri sürüldüğünün aksine Türk Borçlar Kanunu kapsamındaki rekabet yasağına aykırılığın da söz konusu olmadığını, davacı işverenin, müvekkilinin istifa tarihinden 1 yıl geçmeden aynı sektörde işe başlamasının, İş sözleşmesinin 1.5 maddesine aykırı olduğunu ve ücretinin 12 ay tutarında cezai şart ödenmesini talep de ettiğini, İş Sözleşmesinde yer alan rekabet yasağı ve cezai şart maddesi hukuka aykırı olduğundan geçersiz olduğunu, ayrıca esasen iş sözleşmesinin sona ermesine sebebiyet veren tarafın aslında davacı işveren olduğunu, (işyerinin Levent’ten Tuzla’ya taşınmak suretiyle, iş koşullarında esaslı değişiklik yapılması) rekabet yasağı maddesine bu nedenle de uygulanmasının mümkün olmadığını, TBK m.420/1 hükmü uyarınca hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan cezai şartın geçersiz olduğunu ve bu nedenle geçersiz sözleşme hükmüne dayalı bir hak ve alacak talep etmenin mümkün olmadığını, bu hususun Yargıtay içtihatları ile de sabit olduğunu, sonuç olarak bu nedenlerle, müvekkilinin konuya ilişkin her türlü yasal haklarının saklı kalması kaydıyla, öncelikle, davanın İş Mahkemelerinde görülmesi gerektiğinden görevsizlik kararı verilmesini, davanın tümüyle reddini, yargılama masraf ve giderleri ve de avukatlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava; taraflar arasında akdedilen iş sözleşmesinden kaynaklı rekabet yasağının ihlali nedenine dayalı cezai şart ve maddi tazminat istemine ilişkindir.
Yanlar arasındaki 01/06/2012 tarihli iş sözleşmesi, davalıya ait bordro suretleri,SGK kayıtlarının ibraz edildiği görülmüştür.
Mahkememizin … Esas, …Karar sayılı dosyasında 21/11/2018 tarihinde davanın reddine dair karar verilmiş, verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine dosya İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesine gönderilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi’nin 2020/352 Esas 2021/780 Karar sayılı 23/06/2021 tarihli ilamında ;”…Somut olayda, davalının davacı şirket bünyesinde, satış temsilcisi sıfatı ile çalışmaya başladığı, akabinde “Satış Planlama Yöneticiliği” görevine terfi ettiği ve bu görevdeyken 25/07/2016 tarihinde kendi iradesiyle iş akdini feshederek işten ayrıldığı, Ağustos 2016 tarihi itibariyle dava dışı Yıldırım Bilumum Züccaciye ve Ticaret Ltd.Şti’nde çalışmaya başladığı dosya kapsamından sabit ise de, davalının çalışmaya başladığı şirketin fiili olarak faaliyet alanı, davacının rakibi olup olmadığı, nerede faaliyet gösterdiği ve davalının davacı bünyesinde iken yaptığı işi bu şirkette yapıp yapmadığı hususlarında dosyada herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmadığı gibi, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, rekabet sözleşmesinin hukuken geçersiz olduğu mütalaa edilerek davadaki talepler bakımından herhangi bir değerlendirme içermemektedir.
Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir…” gerekçesi ile mahkememiz kararı kaldırılarak dosya mahkememize gönderilmiş, dosyanın mahkememizin … Esasına kaydı yapılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 114/1-c ve 115 maddeleri gereğince görev hususu; kamu düzenine ilişkin dava şartlarından olmakla; mahkememizce davanın her aşamasında resen nazara alınması gerektiğinden dava dosyası yakın tarihli içtihatlar kapsamında ele alınarak görev noktasında incelenmiştir.
Huzurdaki davada; sona eren iş sözleşmesinin 1. maddesine dayalı olarak rekabet etmeme yükümlüğünün ihlali iddiasına dayalı olarak davacı işveren tarafından cezai şart ve maddi tazminat isteminin ileri sürüldüğü tespit edilmiştir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yakın zamana kadar, istikrar kazanan içtihatları kapsamında (Emsal: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2011/9237 esas, 2013/11258 karar sayılı ilamı; ”…İşçi, işe alındığı andan işten çıkarılacağı ana kadar işverene karşı rekabet yapamaz. Zira söz konusu zaman parçası içinde yapılmış rekabet, sadakat borcuna aykırılık oluşturur. İş akdinin devamı süresince işçinin işverenle rekabet etmemesi sadakat borcu içinde yer alan bir yükümlülüktür. Buna karşılık Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan rekabet etmeme borcu ise iş sözleşmesinden sonraki süre içinde yerine getirilir. Rekabet etmeme yükümüne dair sözleşmenin yazılı şekilde yapılması, iş ve süre ile sınırlandırılmış olması, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye sokmaması ve işçinin reşit olması gerekir. İş sözleşmesi devam ederken, işçinin rekabet sayılacak davranışları ise “doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlar” olup İş Kanunu’nun 25/II-e kapsamına girer…) iş akdinin feshinden sonra rekabet etmeme yasağına aykırılık hâlinde, bu tür davalara bakmakla görevli mahkemelerin ticaret mahkemeleri olduğu yönünde uygulama gelişmiş ise de bu kere Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2021/3076 esas, 2021/9789 karar sayılı ilamı ile; ”… 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü, bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir.
İşçinin haklarını adalet mercilerinde çabuk, kolay ve ucuz bir surette almasını temin etmek amacıyla özel İş Mahkemeleri Kanunu çıkarılmıştır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu yargılamayı uygulayan özel mahkemelerin kuruluşu, esasen iş hukukunun işçiyi koruma hukuki niteliğinden kaynaklanmaktadır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, “a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır. Başka bir anlatımla, İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki ‘aksine hükmü’ öngören bir düzenlemedir.
Benzer bir durum, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 76. maddesinde 03.03.2001 tarih ve 4630 sayılı Kanunun 30. maddesi ile yapılan değişikliğin sonucu olarak kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemeleri için söz konusudur. Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan davalar da ticari dava sayılmasına rağmen 5846 sayılı Kanun uyarınca kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin düzenlemenin Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde belirtilen aksine hükmü karşıladığı kabul edilmektedir. Aksi halde tüm fikri haklara ilişkin uyuşmazlıklarda ticaret mahkemelerinin görevli olması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Rekabet yasağına ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444–447.maddeleri hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler içinde düzenlenmiştir. Her iki kanunda da rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin kurulması ve sınırları özellikle işçinin korunması ilkesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Gerçekten, işçinin çalışma hakkı, rekabet yasağına ilişkin sözleşmelerin yer, süre ve konu itibariyle sınırlandırılmasını gerektirmektedir. İşçi ile işveren arasında sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunu’ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermez. Başka bir anlatımla, taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmışsa işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, burada borcun kaynağı kanun değil, iş sözleşmesidir.
İş sözleşmesi devam ederken işçinin sadakat borcu gereği zaten rekabet yasağı bulunduğundan bu konuda ayrı bir anlaşmanın varlığına gerek yoktur. Rekabet yasağının ihlali halinde işveren, iş sözleşmesine aykırı davranıştan ötürü sözleşmeyi haklı nedenle feshedebileceği gibi, varsa zararının tazminini de isteyebilecektir.
Türk Borçlar Kanununun rekabet yasağının sona ermesini düzenleyen 447.maddesinde iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız olarak ya da işçi tarafından haklı nedenle feshedilmiş olması halinde rekabet yasağının sona ereceği düzenlenmiş olup, haklı fesih müessesesinin iş hukuku ilkeleri çerçevesinde ticaret mahkemesince değerlendirilmesinin güçlüğü ortadadır.
Uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi olduğundan Türk Borçlar Kanununun 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemeleri görevlidir. Dairemizin önceki kararlarında işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonrası dönem bakımından rekabet yasağına ilişkin olarak cezai şart ve tazminat davaları bakımından ticari dava olduğu belirtilmiş ise de; konunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla, yukarıda belirtilen açıklamalar uyarınca görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu belirlendiğinden bu karardan dönülmesi gerektiği anlaşılmıştır…” gerekçeleri kapsamında görüş değişikliğine gidildiği saptanmıştır.
Hal böyle olunca dava dosyası görev meselesi yönünden yeniden tetkik edilmiş olup 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmü gereğince bu konuda aksi yönde bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmiştir. Nitekim 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 25/10/2017 tarihinde yürürlüğe girmekle 5. maddesinin; “İş mahkemeleri; a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar… ” şeklinde düzenlendiği görülmüştür.
İşçi ile işveren arasındaki sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunundaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermemekte olup taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmış ise işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, bu noktada borcun kaynağının kanun olmayıp iş sözleşmesi olduğu sonucu doğmaktadır. Bu hali ile 7036 sayılı Kanun, yeni ve özel kanun olarak 6102 sayılı TTK’ dan sonra yürürlüğe girmekle TTK’nın 4/1-c maddesindeki düzenlemeyi değiştirmiştir. Özel nitelikte olan ve daha sonra yürürlüğe giren 7036 sayılı Kanunda iş sözleşmesinin devamı veya sona ermesinden sonra açılan davalar ayırımı yapılmamış olup aksine iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan her türlü uyuşmazlığın iş mahkemelerinde görüleceği düzenlemesi ihdas edilmiştir. (Emsal kararlar: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 13. Hukuk Dairesinin 2021/1396 esas, 2021/1225 karar sayılı kararı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 43. Hukuk Dairesinin 2021/1137 esas, 2021/1076 karar sayılı kararı)
Anılı açıklamalar ve gerekçeler doğrultusunda somut olaya bakıldığında; huzurdaki davada iş sözleşmesi kapsamında bordrolu çalışan /işçi pozisyonundaki davalının rekabet etmeme taahhüdüne aykırı davranılması sebebine dayalı cezai şart isteminin davaya konu edildiği anlaşılmış olup bu hali ile uyuşmazlığın İş Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği kanaatine varılmakla; HMK’nın 114/1-c ve HMK’nın 115/2 maddesi uyarınca davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine,
2-Kararın istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesine müteakip bu tarihten itibaren istinaf yoluna başvurulması ve istinaf talebinin reddinin kesinleşmesine müteakip iki haftalık süre içinde talep halinde dosyanın görevli İstanbul İş Mahkemesine gönderilmesine, süresi içinde gönderilme başvurusunun olmaması halinde davanın açılmamış sayılacağına karar verileceğine,
3-HMK nın 331. maddesi uyarınca harç ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
4-Dosyanın kanuni süresi içinde gönderilmemesi durumunda talep halinde yargılama gideri ve vekalet ücretinin mahkememizce karara bağlanmasına,
Dair; taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize verilecek ya da gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
17/11/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır