Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/101 E. 2021/877 K. 08.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/101 Esas
KARAR NO : 2021/877
DAVA : Tazminat (Rücuen Tazminat)
DAVA TARİHİ : 08/02/2021
KARAR TARİHİ : 08/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Rücuen Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket tarafından taşıma risklerine karşı emtia sigorta güvencesine alınan dava dışı … Sanayi A.Ş.ye ait streç film emtiasının davalı tarafından gerçekleştirilen İtalya-Türkiye taşıması sırasında hasarlandığını, hasarın taşıma sırasında meydana geldiğinin konişmento üzerine düşülen ihtirazi kayıt, ekspertiz raporu, tanık, tutanak, fotoğraf ve sair sunulan delillerle sabit olduğunu, ekspertiz çalışması sonucu hasarın 23.740,00 TL olduğunun tespiti ile müvekkili şirket tarafından ödendiğini, davalı şirkete karşı yöneltilen taleplerin karşılıksız kalması üzerine sigortalıya halef olarak huzurdaki davayı açtıklarını ileri sürerek 23.740,00 TL tazminatın ödeme tarihi olan 05.06.2020 tarihinden işleyecek yasal faizi ile ödenmesine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yüklenmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 6102 sayılı TTK m.855/3-4 hükmüne göre rücu haklarına ilişkin zamanaşımı süresinin, zararın ve rücu borçlusunun öğrenilmesinden itibaren üç ay içinde bildirimde bulunulması koşuluyla rücu alacaklısına karşı mahkeme kararının kesinleştiği günden, kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmayan hallerde ise rücu alacaklısının borcu ifa ettiği tarihten itibaren işlemeye başladığını, CMR m.32. hükmüne göre Konvansiyon kapsamında yapılan taşımalardan doğan davaların bir yıl içinde açılması gerektiğini, söz konusu her iki hüküm gereği, davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, davacının sigortalısı olan …’in müvekkili şirkete ve müvekkili şirketin sigortacısı … Sigorta A.Ş.ye gönderdiği yazıda (20.01.2020) dava konusu emtialar için nakliyat sigortası yaptırılmasına rağmen hasar tazmini konusunda sigortacılarına başvurmayacaklarını ve kendilerinin yetkili olduğu ve üçüncü kişilerden gelebilecek rücu taleplerinin sorumlusunun tamamen … olduğunun bildirildiğini, bu nedenle davacının davasının husumet yokluğundan reddi gerektiğini, aynı yazı gereği davacının TTK m.1472. hükmüne dayanmasının mümkün olmadığını, ancak sigortalısının alacaklarını temlik alabileceğini, davacının dekont dışında temlik iradesini gösteren bir belge sunamadığını, somut olayda hasarın meydana gelmesinde müvekkili şirketin hiçbir kusuru bulunmadığını, yüklemenin gönderen/satıcı şirket tarafından yapıldığını ve18.05.2020 tarihli ekspertiz raporuna göre zararın istifleme hatasından kaynaklandığını, CMR konvansiyonu hükümlerine göre zararın yükleme ve istifleme hatasından kaynaklanması halinde bunun aksini iddia eden davacının ispat etmesi gerektiğini, müvekkili şirketin aynı zamanda taşıma senedine de yüklemedeki istifleme ve ambalajlamadan sorumlu olmadığı yönünde kayıt düştüğünü, müvekkili şirketin ekspertiz raporundaki hasarın değil CMR Konvansiyonu gereği sınırlı sorumluluk esasına göre belirlenen zarardan sorunlu olduğunu, hasarın müvekkili şirkete geç ihbar edildiğini, bu nedenle müvekkili şirketin de kendi sigortalısına rücu imkanı kalmadığını, davacının dayanağı olan poliçenin hasarın doğmasından sonra düzenlendiğini, 29.07.2019 tarihinde yüklemenin yapıldığını, 31.07.2019 tarihinde ise davacı ile … arasında davacının dayanağı olan poliçenin imza edildiğini, sigorta teminatının başlaması için prim borcunun tamamının veya taksitlendirilmiş ise ilk taksitinin ödenmiş olması gerektiğini, bu nedenle davacı tarafından yapılan ödemenin bir lütuf ödemesi olduğunu ve rücuya dayanak olamayacağını, ekspertiz raporunda yer alan %10 kar marjının müvekkili şirketten talep edilmesinin mümkün olmadığını, davacının dayanağı olan ekspertiz raporunun dava konusu hasarın fark edildiği 15.08.2019 tarihinden 10 ay sonra düzenlendiğini, bu sürenin hasarın oluşmasına, artmasına neden olabileceği ihtimaller arasında olduğunu, taşıma senedindeki şerhin emtianın hasarlı olduğunu göstermediğini, ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava; nakliyat sigorta emtia poliçesiyle sigortalanan emtiada uluslararası kara yolu ile taşıma kapsamındaki hasar nedeni ile dava dışı sigortalı şirkete ödenen tazminatın davalıdan rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Taraf delillerinin, poliçe ve hasar dosyalarının ibraz edildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce görevlendirilen bilirkişiler … marifetiyle hazırlanan 13/10/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; ”…16.08.2019 tarihli poliçe %10 ilave marjlı tutar 73.524,44 EURO karşılığı 457.314,66 TL sigorta bedeli bulunduğu davacı sigorta şirketinin 16.01.2020 tarihinde ekspertiz talebinde bulunduğu, yükün 21.182,91 kg olduğunu, yükün indirilmesi sırasında çekilen fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere paletlerin herhangi bir sabitleme olmaksızın iki sıra halinde üst üste gelecek şekilde yüklendiğini, olağan taşıma koşullarının etkisi ile yana yatarak tenteye yaslandığını ve hasarın yakın sebebinin sabitleme yetersizliği olduğunu, sigortalı emtianın fatura bedelinin 6.431,10 EURO olduğu, ilave %10 bedelin 643,11 Euro olduğu ve 3000,00 Euro sovtaj ile 257,33 EURO muafiyet uygulanarak hasarın 3.816,88 Euro olarak hesaplandığını, hasar bedelinin toplam kg dikkate alındığında tazminatın tamamının taşıyıcının sorumluluk sınırları içinde kaldığını, taraflar arasındaki taşıma işi karayolundan uluslararası nitelikte bir taşıma olduğu ve Türkiye CMR konvansiyonuna taraf olduğundan dolayı CMR hükümleri huzurdaki davada uygulama alanı bulacağını, davalının zamanaşımı savunması değerlendirildiğinde; CMR Konvansiyonunun 32/1. maddesinde, ‘Bu Sözleşme gereğince yapılan taşımalardan doğacak davaların bir yıl içinde açılması gerekir. Ancak, bilerek kötü hareket veya mahkeme tarafından bilerek kötü hareket olarak kabul edilen kusurlarda, bu süre üç yıldır.’ denilmektedir. Bu sürenin, huzurdaki davaya konu ihtilaf hasar olmasından dolayı, teslim tarihinden başlayacağı da aynı maddenin ikinci paragrafında düzenlendiğini, taraflar arasında ihtilafın kaynağı olan taşıma konusu eşya, dosyada sunulan belgelere göre 05.08.2019 tarihi olduğunu, buna göre taşıyıcıya karşı açılabilecek dava zamanaşımı süresi kural olarak, 05.08.2020 tarihinde dolmuş olması gerekirdi, ancak taraflar arabulucuya başvurmuşlardır. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 16. maddesinin 2. paragrafına göre ‘Arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen süre, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.’ denilmektedir. Dosya içeriğinde bulunan ‘Hukuk Uyuşmazlıklarında (Ticari) Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağı’ başlıklı belgeye göre arabuluculuk süreci 11.01.2021 tarihinde başlamış ve 27.01.2021 tarihinde sona erdiğini, görüldüğü üzere arabuluculuk süreci bile zamanaşımı süresinin dolmasından sonra başladığı için arabuluculukta geçen sürenin zamanaşımını durdurması gibi bir durum olmamalı ve davanın zamanaşımına uğradığının kabul edilmesi gerektiğini, davacı sigorta şirketi, kendi sigortalısına ödeme yapmakla ödediği miktarı ile sınırlı olmak üzere sigortalısının yerine halef olduğunu (TTK m.1472). Bu kanundan doğan bir hak olup sigortacının, sigortalısından haklarını temlik alarak, ödediği miktarla sınırlı olmaksızın sigortalısının yerine tazminat talebinde bulunması ise başka bir husus olduğunu, somut olayda halefiyet var; ancak temlik olmadığını, davacının davasına dayanak yaptığı ekspertiz raporu “hasarın olağan yol şartlarında meydana geldiği, hasarın yakın nedeninin sabitleme yetersizliği olduğu kanaatine varılmıştır” tespiti yapılmaktadır. Bilirkişi olarak bu kanaati paylaşıyoruz. Zira her iki tarafın birlikte hazır bulunduğu esnada çekilen fotoğraflara göre araç üzerinde hiçbir sabitleme yapılmadan paletlerin iki sıra üst üste yüklenmesi, bunların kolayca yan yatmalarına ve tenteye sürtünme yapmalarına neden olmuştur. Yüklemenin kimin tarafından yapıldığı açıkça belli olmadığından ve hayatın olağan akışına göre üretim merkezlerine taşıyıcıların girmelerine (özellikle günümüzde) ve yüklemeye nezaret etmelerine izin verilmemesi ve TTK m.863/1. hükmü karşısında, yüklemenin gönderen tarafından yapılmış olduğunun ve aksinin davacı tarafından ispat edilmesi gerektiğinin kabulü gerekir. Bu bağlamda “eğer kayıp ya da hasar” yüke has bir kusurdan yahut da taşımacının önlemesine olanak bulunmayan durumlardan ileri gelmiş ise (CMR md.17/2) ya da zarar; hasara uğrayan malların ambalajlanmaması ya da hatalı ambalajlanmış olması, yükün açık araçla sevk edilmesi; taşınacak yükün gönderici, alıcı veya bunlar adına hareket eden kişiler tarafından alınması, yüklenmesi, yığılması veya boşaltılması yüzünden yahut da kırılma suretiyle kısmen veya tamamen zarar görebilecek malların özelliğinin doğal sonucu olan (paslanma, çürüme ve benzeri gibi) özel risklerden doğmuş ise, taşımacı zarardan/hasardan/kayıptan sorumlu tutulamaz (CMR md. 17/4 – a, b, c, d).her ne kadar taşıyıcının nezaret yükümlülüğü olduğundan söz edilebilirse de TTK m.863/1. hükmünde taşıyıcının yüklemeye nezaret yükümlülüğü “yüklemenin işletme güvenliğine uygun olmasını sağlamakla” sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla somut olayda olduğu gibi, işletme güvenliğini tehlikeye sokmayan yükleme hatası olduğunda; hasarın açıkça yükleme, ambalaj veya istifleme hatasına dayandığı hallerde taşıyıcının zarardan sorumlu tutulması mümkün görünmemekte olduğunu, mahkemenin, davayı kabul etmesi halinde %10 kar marjı kaleminin, davacı tarafından yapılan bir lütuf ödemesi olduğundan tazminattan mahsup edilmesi gerektiğini, ancak muafiyetin de eklenmesi gerektiğini, ancak zamanaşımı ve hasarın yükleme hatasına dayanmasından dolayı bu hesaplamanın yapılmasına gerek duyulmamakta olduğunu, davalı taşıyıcının sorumluluğu sınırlı sorumluluk olmasına rağmen dava konusu yüklerin ağırlığı ve CMR Md.23/3`de öngörülen kg başına 8,33 SDR tutarında sorumluluk sınırı gözetildiğinde talep edilen miktar, eksper raporunda da ifade edildiği gibi sorumluluk sınırını hayli altında kalmakta olduğunu, eksper raporunun geç hazırlanmasına ilişkin savunma yerinde olmasına rağmen somut olayın özellikleri içinde, her iki tarafça hazırlanmış tutanak, fotoğraf ve bunların açıklığı karşında geç hazırlanmasının, zaten takdiri delil olan raporun başlı başına bir sebebi olarak değerlendirilmemekte olduğunu, TTK m.855/3 hükmünde yer alan zamanaşımı hükmünün esasen, taşıyıcılar arasında rücu zamanaşımı açısından uygulanabilir olduğu değerlendirilmekte olduğunu, sigortacı ise ancak ödemesi ile halef olduğu sigortalısının yararlandığı zamanaşımından yararlanabileceğini, derdest davada tartışılan uluslararası karayolu taşımalarının tabi olduğu CMR Konvansiyonu`nun zamanaşımına ilişkin 32. maddesi ise aşağıdaki şekilde düzenleme içermekte olduğunu, bu Sözleşme gereğince yapılan taşımalardan doğacak davaların bir yıl içinde açılması gerektiğini, ancak, bilerek kötü hareket veya mahkeme tarafından bilerek kötü hareket olarak kabul edilen kusurlarda, bu süre üç yıldır ve su tarihlerde başladığını, teslimde kısmi kayıp, hasar veya gecikmelerde, teslim tarihinden itibaren, tam kayıplarda, kararlaştırılan zaman limiti bitiminden 30 gün sonra kararlaştırılmış zaman limiti yoksa yükün taşıyıcı tarafından teslim alınmasından sonraki 60. günde, bütün diğer durumlarda, tasıma mukavelesinin akdedildiği tarihten sonraki üç aylık dönemin sonunda. limit döneminin islemeye başladığı gün bu döneme dâhil edilmeyeceğini…” mütalaa ettikleri görülmüştür.
Huzurdaki davanın; karayoluyla uluslararası nakliyesi davalı tarafından üstlenilen emtianın hasarlanması nedeniyle, sigortalısına hasar bedelini ödeyen sigortacının, sigortalısının haklarına halef sıfatı ile açtığı rücuen tazminat istemine ilişkin olduğu görülmüş olup TTK’nın 1472. maddesi uyarınca; sigortacının, sigortalısının haklarına halefiyet hakkının gerçekleşebilmesi için sigortacının hukuken geçerli bir sigorta poliçesi teminatı kapsamında sigortacısına tazminat ödemiş olması ve sigortalının zarar sorumlusuna karşı dava hakkına sahip olması gerektiği anlaşılmıştır. Sigortacı; ancak, sigortalısının meydana gelen zarardan dolayı üçüncü kişilere karşı dava hakkı varsa bu hakka ödediği bedel oranında halef olacaktır. Taşıyıcının kusur oranına isabet eden hasar yönünden, davacı sigorta şirketinin, dosyada mübrez dekonta bağlı ödeme yapmakla sigortalının haklarına halef olduğu görülmüş olup bu hasar yönünden halefiyetin doğması için ayrıca bir temlik veya ibraya ihtiyaç bulunmamaktadır. Bu hali ile davalı yanın aktif husumet ehliyetine yönelik savunmaları yerinde görülmemiştir.
Davaya konu uyuşmazlıkta, hasara neden olarak gösterilen eylemin uluslararası karayolu taşımasından kaynaklandığı görülmüş olup somut olaya CMR Konvansiyonu hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmıştır. Nitekim CMR Konvansiyonu’nun 17. maddesi; “Taşımacı, yükü teslim aldığı andan, teslim edinceye kadar, bunların kısmen veya tamamen kaybından ve doğacak hasardan sorumludur.” şeklinde düzenlenmiş olup yine Konvansiyonun 3. maddesinde taşımacının, çalıştırdığı kişilerin ve taşımanın yapılması için hizmetlerinden yararlandığı diğer kimselerin görevleri sırasındaki hareket ve ihmallerinden, sanki bu hareket ve ihmalleri kendisi yapmış gibi sorumlu olacağı düzenlenmiştir.
Davalı vekilinin kanuni süresi içerinde ibraz ettiği cevap dilekçesi kapsamında zamanaşımı defi ileri sürdüğü görülmekle işbu savunma HMK’nın 142. maddesi uyarınca delillerin toplanmasına müteakip ele alınarak tetkik edilmiştir. Bu kapsamda yapılan değerlendirme neticesinde; davaya konu alacak, CMR hükümlerine göre taşınan emtiadaki hasardan kaynaklanmış olup, bu nev’i taleplere ilişkin zamanaşımı süresi bakımından CMR Konvansiyonu’nun 32. maddesinin nazara alınması gerekmiştir. Nitekim CMR Konvansiyonu’nun 32. maddesi; “(1) Bu Sözleşme gereğince yapılan taşımalardan doğacak davaların bir yıl içinde açılması gerekir. Ancak, bilerek kötü hareket veya mahkeme tarafından bilerek kötü hareket olarak kabul edilen kusurlarda, bu süre üç yıldır ve şu tarihlerde başlar: a) Teslimde kısmi kayıp, hasar veya gecikmelerde, teslim tarihinden itibaren, b) Tam kayıplarda, kararlaştırılan zaman limiti bitiminden 30 gün sonra kararlaştırılmış zaman limiti yoksa, yükün taşıyıcı tarafından teslim alınmasından sonraki 60 ıncı günde..” şeklinde düzenlemiş olup buna göre, sözleşme kapsamındaki taşımalardan kaynaklanan davalar bakımından zamanaşımı süresi 1 yıl olarak kabul edilmiş, taşımacının bilerek kötü hareket olarak kabul edilecek kusurlarının söz konusu olması halinde ise 3 yıl olarak belirlenmiştir. Dosya kapsamına ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davalı taşıyıcının hasarın oluşmasına “bilerek kötü hareketinin” neden olduğu ileri sürülmediği gibi bu yolda bir delil de görülmemiştir. Şu halde, somut dava bakımından zamanaşımı süresinin 1 yıl olarak kabulü zorunlu olup CMR Konvansiyonu’nun 32/1 maddesi gereğince zamanaşımı süresinin teslim tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı anlaşılmıştır. Anılı düzenlemeler ve açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında ise davanın teslim tarihi olan 05/08/2019’dan itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra 08/02/2021 tarihinde ikame edildiği görülmüştür. Her ne kadar dava kapsamında zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulmuş ve 7155 sayılı Kanun ile 6325 sayılı Kanun’a eklenen 18/A maddesinin 15. bendi doğrultusunda, arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı süresinin duracağı kabul edilmiş ise de somut olayda 11/01/2021 tarihinde arabuluculuk sürecinin başladığı, anılı tarih itibari ile de zamanaşımı süresinin dolmuş olduğu saptanmıştır. Tüm bu tespitler ışığında; teslim tarihinden itibaren CMR Konvansiyonu’nun 32. maddesinde öngörülen zamanaşımı süresinin dava tarihi itibari ile dolduğu anlaşılmakla; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Davacı tarafından yatırılan 405,42-TL harçtan 59,30-TL’in mahsubu ile bakiye 346,12-TL nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davalı, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Göre hesaplanan 5.100,00-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
6-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 13. Bendine göre; arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda anlaşamamaları hallerinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödendiğinde ve bu ücret ve ayrıca adliye arabuluculuk bürosu tarafından yapılmış zaruri giderler de Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılandığından ve bu giderler de yargılama gideri sayıldığından buna göre hazineden ödenen toplam 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Dair; davacı vekili, davalı vekili ve ihbar olunan vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 08/12/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır