Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/1 E. 2021/737 K. 03.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/1 Esas
KARAR NO : 2021/737
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 28/10/2020
KARAR TARİHİ : 03/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalının düğün salonunda oğlunun düğününü gerçekleştirmek üzere davalı ile 22/02/20220 tarihli hizmet sözleşmesi imzaladığını, sözleşmeye göre müvekkilinin davalının tüm hizmetleri karşılığında 60.000 TL ödemeyi kabul ettiğini ve sonrasında bu tutarın 15.000 TL sini depozito olarak davalıya ödediğini, 26/09/2020 tarihi olarak belirlenen düğün tarihinin pandemi nedeni ile müvekkili tarafından sözleşmenin 14/09/2019 tarihinde feshedildiğini, davalıya yapılan 15.000 TL ödemenin iadesi istenmiş ise de davalının ödemeyi yapmadığını beyanla, davalıya ödenen 15.000 TL bedelin faiziyle birlikte müvekkiline iadesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin … Hotel’i işlettiğini, davacı Şirket ile müvekkili arasında 20.02.2020 tarihinde Düğün Sözleşmesi imzalandığını, 15.000-TL depozito bedelinin bu sözleşmeye istinaden davacı şirket tarafından ödendiğini, düğün tarihinin 26.09.2020 tarihi olarak belirlendiğini, müvekkili şirketin sözleşmeye bağlılık kapsamında tarih için gelen talepleri geri çevirdiğini, sözleşmenin iki tarafının da tacir olduğunu ve sözleşmede iptal halinde depozito bedelinin iade edilmeyeceğinin açık olduğunu, davacı şirketin basiretli bir tacir gibi davranmayarak, iptal talebini tüm hazırlıklara başlanılması sonrası aynı ay içinde ilettiğini, normal bir dönemde bu kadar yakın tarihli bir iptalde, depozitoya ek olarak kalan bedelin de %50 tutarı talep edildiğini, ancak burada yemek hazırlığı yapılmadığı için sadece yerin başkası tarafından tutulmasına engel olması kapsamında depozito bedelinin iade edilmediğini, bu hususun sözleşmeye uygun olduğunu, sözleşmede mücbir sebep hallerinin düzenlendiğini, mücbir sebep sayılabilmesi için düğünün yapılamaması gerektiğini, alınacak önlemlerin müvekkili şirket ile ilgisi bulunmadığının açık olduğunu, tüm zarara müvekkili şirketin katlanmasının talep edilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, mücbir sebep olabilmesi için ifa imkansızlığına sebep olması gerektiğini, Taraflar arasındaki sözleşmenin iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğunu, davacı tarafından tüm hükümlerin kabul edilerek imzalandığını, müvekkilinin sözleşmeler kapsamında yükümlülüklerini ifa etmeye devam etttiğini, daha önce bir iptal olmadığı için 26.09.2020 tarihi için yeniden bir sözleşme akdetme imkanı da olmadığını beyanla davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava; yanlar arasında akdedilmiş 22/02/2020 tarihli düğün sözleşmesi gereğince davacı yanca ödenen 15.000-TL depozitonun davacıya iadesi isteminden kaynaklı alacak davasıdır.
Dosyanın … Tüketici Mahkemesinin 2020/… esas sayılı görevsizlik kararı ile mahkememize tevzi edildiği, tarafların tacir olmakla mahkememizin huzurdaki davada görevli olduğu anlaşılmış olup harç ikmali ile birlikte yargılamaya devam edilmiştir.
Taraflar arasındaki 22/02/2020 tarihli düğün sözleşmesi ile pandemi sürecindeki sağlık durumlarına ilişkin iddiaların ispatına yönelik olarak bir kısım laboratuvar test sonuçları ile ölüm belgesi suretinin ibraz edildiği görülmüştür.
Taraf vekillerinin başkaca herhangi bir delil ibraz etmedikleri, bu yönde süre taleplerinin olmadığı gibi ön inceleme duruşması sırasında bilirkişi incelemesine yönelik talebin bulunmadığının açıkça beyan edilmesi hususu da göz önünde bulundurulduğunda mübrez deliller kapsamında HMK’nın 266. maddesinde ifade bulduğu üzere genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün görülen talep yönünden bilirkişi incelemesine gidilmemiş olup hukuki değerlendirme yapılması gerekmiştir. Bu kapsamda dosya tetkik edilmiş olup sözleşmenin tacir olan taraflar arasında akdedildiği, her ne kadar davacı şirket yetkilisinin oğlunun düğün organizasyonu amacı ile sözleşmenin akdedildiği, bu hali ile davacının tüketici vasfında olduğu ileri sürülmüş ise de TTK’nın 19. maddesinde yer alan ticari iş karinesi ve bu karinenin tüzel kişi tacirler için herhangi bir istisnaya yer verilmeden mutlak olarak düzenlenmiş olması karşısında şirketleri tüketici olarak kabul etmenin mümkün olmadığı, tacir olmakla her iki tarafın da basiretli bir iş adamı gibi hareket etmekle yükümlü oldukları sonucuna varılmıştır. Anılı sözleşme gereğince davacı şirket tarafından davalı yana sözleşme gereğince organizasyon öncesi 15.000-TL (1. depozito ödemesi) ödeme yaptığı hususunda ihtilafın bulunmadığı, uyuşmazlığın pandemi sürecindeki sağlık/ ölüm mazeretleri ve kısıtlamalar kapsamındaki hallerin sözleşmeden dönülmesine haklı gerekçe oluşturup oluşturmadığı, depozito bedelinin iadesine cevaz verilip verilemeyeceği noktasında toplandığı anlaşılmıştır. 22/02/2020 tarihli sözleşme içeriğinde ise sözleşmenin imza tarihinden sonra yapılacak değişiklik veya iptaller nedeni ile 1. depozito ödemesi olan 15.000-TL’nin iadesinin talep edilemeyeceğinin bağıtlandığı görülmüştür. Davaya konu edilen depozito bedelinin sözleşme gereğince iadesinin talep edilemeyeceği düzenlenmiş olup ana kaide sözleşmeye bağlılık ilkesi olup tarafların sözleşmeye uymakla ve aynen yerine getirmekle yükümlü oldukları açıktır. Bununla birlikte bu ilke özel hukukun diğer ilkeleri ile sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif iyi niyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelebilmektedir. Benzer mahiyette tespitlerin yapıldığı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2019 ve 2017/13-515 Esas, 2019/1233 Karar sayılı ilamında da işaret edildiği üzere; “Kurulmuş bir sözleşmede sonradan ortaya çıkan bazı olgular nedeniyle değişiklik yapılabilmesi, bugün çağdaş tüm hukuk sistemlerinde kabul edilen, beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramının koşullarının gerçekleşmiş olması hâlinde mümkün görülmektedir. Bu kuramın, borçlunun şartları ne olursa olsun mutlaka akde sadık kalmasını zorunlu gören, bir bakıma artık eskimiş olarak nitelendirilebilecek ahde vefa veya pacta sunt servanda kuramını sınırlamak için konulduğu benimsenmektedir.
Beklenmeyen hâl kuramı, şöyle açıklanmaktadır: “Akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse taraflar akitle bağlı olmamalıdır. Buna “clausula rebus sic stantibus” (beklenmeyen hâl şartı) denmektedir. Bu görüş öğretide “emprevizyon teorisi” adıyla anılmaktadır. Öğretide, sözleşmenin, yapıldığı andaki durumun değişmeyeceği şeklindeki bir zımni kabul ile yapıldığı, aynen uygulanmasının taraflarca bu zımni şarta bağlı tutulduğu varsayılmaktadır (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7.Bası,İstanbul 1993, s.1005).
Akitlerin ifasını şartların değişmemesine bağlayan fikir (clasula rebus sic stantibus) gerçeğe tam olarak uygun değilse de, ahde vefa prensibine kesin ve sıkı sıkıya bağlılığında her zaman adil olmadığı görülmektedir. Bugün İsviçre-Türk hukukunda çoğunlukla dayanılan esas, uyuşmazlıklara dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır (Oğuzman, K.: Borçlar Hukuku Dersleri,Cilt 1, 4.Bası, İstanbul 1987, s.123; Serozan, R.: Borçlar Hukuku, Genel Bölüm, İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme 3.Cilt, İstanbul 1994, s.164; Kaplan, İ.: Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara 1987, s.112; Burcuoğlu, H.: Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, İstanbul 1995, s.4; İsviçre Hukuku için Bkz. Eugen Bucher, Schweizer Isch’es Obligationenrecbt Allgemeiner Teil, 2.Bası, Zürich 1988, s.385 vd. Henri Deschenaux, Le Titre Preliminaire Du Code Civil,Fribourg 1969, s.183).” ana kaide olarak ahde vefa ilkesinin geçerli olup bir kısım özel şartların bir araya gelmesi halinde sözleşmeyle bağlılık ilkesinin istisna edilebileceği açıktır.
Yanlar arasındaki sözleşmenin düzenlenme tarihinden sonra, dünya genelinde ortaya çıkan COVİD-19 pandemisi ve bu bağlamda yasa koyucu tarafından alınan önlemler ile bu kapsamda yapılan düzenlemelerin sosyal hayat ve bunun doğal sonucu olarak iş hayatına etkileri hukuken maruf vakıa haline gelmiştir. Covid-19 salgınının küresel ölçekteki etkisinin, belirli bir sektör düzeyinde kalmayarak tüm piyasaları etkisi altına alması dikkate alındığında tamamen dışsal bir olay niteliğinde olup mutlak bir kaçınılmazlık hali arz ettiğini kabul etmek gerektiği kanaati hasıl olmuştur. Bu ölçekte bir salgının öngörülemediği borç ilişkilerinde ifa imkansızlığı yaratma etkisi yüksek olup Covid-19 salgınının sözleşmesel ilişki açısından mücbir sebep teşkil edip etmediğinin sözleşme ve ilişki özelinde değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Nitekim İçişleri Bakanlığının 16/03/2020 tarihinde yayımladığı genelge ile Covid- 19 tedbirleri kapsamında 81 ilde, tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulduğu, 24/06/2020 tarihinde yayınlanan genelge ile de düğün salonlarının 01/07/2020 tarihinden itibaren belli şartlarda hizmet vermeye başlanmasına karar verilmiştir. Yanlar arasındaki sözleşmenin düzenleme tarihinde öngörülmesi mümkün olmayan pandemi süreci ile birlikte alınan koruyucu ve önleyici tedbirler kapsamında akit tarihi itibari ile düzenlenen şartlarda düğün organizasyonun yapılmasının mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Yine bu durumun TBK’nın 138. maddesi ışığında sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguların, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olduğu, bu hali ile dürüstlük kuralı ve hakkaniyet ilkeleri gereğince davacı yanı sözleşme ile bağlı tutmanın mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Kabul edilen hukuksal olgu gereğince davacı yanın sözleşmeden dönme hakkını haiz olup ahde vefa/ sözleşme ile bağlılık ilkesinin istisnai halinin ortaya çıktığı durum karşısında depozito bedelinin iadesi isteminde bulunulabileceği kanaatine varılması gerekmiştir. Bununla birlikte dürüstlük kuralı ile tarafların hak ve menfaatlerine yönelik dengenin korunması ışığında değerlendirme yapılması gerekmiş olup sözleşmeden dönme beyanının kararlaştırılan düğün tarihine yakınlığı, düğün organizasyonlarının koruyucu /önleyici tedbirler ve kısıtlamalar kapsamında sınırlı dahi olsa icra edilebilmesi, davalının düğün yerini başka bir organizasyon için kiralaması mümkün iken tarih aralığı nedeni ile menfi etkisine yönelik olgular karşısında davaya konu 15.000-TL peşinat ödemesinin taktiren %50’si olan 7.500-TL’nin tahsili istemine cevaz verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Tüm bu gerekçeler ışığında; davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. (Emsal karar: Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin 2021/445 esas, 2021/433 karar sayılı)
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile,
7.500,00-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya dair istemin reddine,
2- Kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan 512,33 TL karar-ilam harcından, davacı tarafça peşin yatırılan 256,16 TL harcın mahsubu ile bakiye 256,17 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydedilmesine,
3- Davacı tarafça yapılan 323,50 TL yargılama giderinden davanın kabul oranına göre (% 50) hesaplanan 161,75 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
4- Davalı taraf yargılama gideri yapmadığından bu hususta bir karar verilmesine yerolmadığına,
5- Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya ödenmesine,
6- Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden, reddedilen talep üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve taktir olunan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
7- Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
8- Devletçe karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin, davanın kabul oranına göre (% 50) hesaplanan 660 TL ‘sinin davalı taraftan, bakiye 660 TL’sinin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydedilmesine,
9- Davacı tarafça peşin yatırılan 256,16 TL harç ile 59,30 TL harcın toplamı 315,46 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
Dair; davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.03/11/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır