Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/755 E. 2021/771 K. 10.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/755 Esas
KARAR NO : 2021/771

DAVA : Cezai Şart Alacağı
DAVA TARİHİ : 25/12/2020
KARAR TARİHİ : 10/11/2021
Mahkememizde görülmekte olan Cezai Şart Alacağı davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin dünyada … markasıyla teknoloji ürünlerinin yanında, sinema filmi, müzik eserleri ve benzeri eserlerin yapımı ve dağıtımı işiyle iştigal eden küresel bir şirketler grubunun Türkiye’de bulunan iştiraki olduğunu, müvekkili şirketin … markasıyla ve buna bağlı alt markalarla, Türkiye’de müzik eserleri yapımcılığı ve bu eserlerin dünya çapında fiziksel ve dijital ortamlarda dağıtımını yaparak ticari faaliyetini sürdürdüğünü, davalının müvekkili bünyesinde, 19/07/2018 – 13/01/2020 tarihleri arasında … olarak (… & …/ Sanatçılar & Repertuar, sanatçı ilişkileri müdürü pozisyonunda) görev yaptığını, taraflar arasında imzalanmış olan İş Sözleşmesinin 13/01/2020 tarihinde yapılan İkale Protokolü ile feshedildiğini, bilahare imzalanmış olan 13/01/2020 tarihli İşbirliği Protokolü ile davalının müvekkili şirkete bağlı olarak … görevini yapmayı sürdürdüğünü, ancak 20/03/2020 tarihi itibariyle karşılıklı olarak feshedildiğini, davalının müvekkilinin müzik pazarında sahip olduğu tüm iş stratejilerine ve ticari sırlarına vakıf olduğundan …’nin pazardaki rekabeti açısından hassas bir konumda olduğunu, davalının Taraflar arasında imzalanmış bulunan, 19/07/2018 tarihli İş Sözleşmesi ve 13/01/2020 tarihli İkale Protokolü ile düzenlenen “Rekabet Etmeme” ve “Gizlilik Yükümlülüğü”nü ihlal ettiğini, davalının iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle bitiminden itibaren 1 yıl süresince … ‘nin faaliyet gösterdiği müzik pazarında, doğrudan rekabet teşkil edecek herhangi bir işle iştigal etmeyeceği gibi, …’nin rakipleri namına da çalışmamayı taahhüt ettiğini, buna rağmen bir yıllık süre geçmeden … adına faaliyet göstermeye başladığını, bunu sosyal medya hesaplarından duyurduğunu, davalının e posta yazışmaları ile gizlilik yükümlülüğünü ihlal ettiğini, müvekkili şirket ile iş sözleşmesi bittikten sonra müvekkili şirket ile iş sözleşmesi devam eden bir sanatçının müvekkili şirket ile iletişimini ve hukuki ilişkisini bozduğunu, müvekkili ile davalı arasında imzalanmış olan sözleşme gereği cezai şart ödemesi gerektiğini beyanla davalının rekabet etmeme yükümlülüğünün ihlali nedeniyle 52.000,02 TL , davalının gizlilik yükümlüğünün ihlali nedeniyle 17.333,34 TL olmak üzere toplam 69.333,36 TL’nin bankalarca mevduat faizine uygulanan en yüksek faiz oranıyla birlikte müvekkili şirkete ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; sözleşmedeki rekabet yasağının Türk Borçlar Kanunu’nun 45.maddesi gereği “YER” bakımından sınırlandırılmamış olması sebebi ile geçersiz olduğunu, öngörülen cezai şart miktarının fahiş olduğunu, Yargıtay içtihatları ve doktrine göre iş akdinde tek tarafla cezai şart belirlenmesinin hukuka aykırı olduğunu, her ne kadar müvekkilinin davacı taraf ile akdetmiş olduğu sözleşmede müdür pozisyonunda gibi gösterilmiş olsa da davacı şirket nezdinde görevinin müdürlük olmadığını, müvekkilinin davacı ile çalışmadan önce piyasadaki birçok sanatçıya menajerlik yaptığını ve halen bu görevinin devam ettiğini, davacının müvekkilinin bu çevresi ve menajerlik yaptığı sanatçıları kendi şirketlerine çekebilmek maksadıyla çalışmaya başladığını, davacı şirket bünyesinde sadece getirdiği sanatçılar nezdinde menajerlik işlerini yürüttüğünü, müvekkilinin hiçbir zaman davacı şirkette bir odasının veya bir masasının bulunmadığını, şirketin diğer sanatçılarıyla ilgili herhangi bir iş veya işlem yapmadığını, müvekkilinin görevi icabı şirketle ilgili ticari sırları öğrenmesinin fiilen mümkün olmadığını, şirketin pazarlama stratejileri , gizli bilgileri veya ticari sırlarına erişim sağlamadığını, müvekkili ile davacı arasında akdedilen 13.01.2020 tarihli İşbirliği Protokolünün 2.3 maddesinde müvekkilinin üçüncü şahıslarla dilediği şartlarda çalışabileceğinin öngörüldüğünü, bu madde ile iş akdindeki rekabet etmeme yasağının tarafların iradesi gereği yürürlükten kaldırıldığını beyanla davacı yanın haksız ve kötü niyetli dava açtığını , davanın reddine karar verilmesi gerektiğini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava; taraflar arasında akdedilen iş sözleşmesinden kaynaklı rekabet yasağının ihlali nedenine dayalı cezai şart tazminat istemine ilişkindir.
Yanlar arasındaki 19/07/2018 tarihli iş sözleşmesi, davalıya ait bordro sureti, ikale, işbirliği ve fesih protokolü, bir kısım mail yazışmalarının ibraz edildiği görülmüştür.
6100 sayılı HMK’nın 114/1-c ve 115 maddeleri gereğince görev hususu; kamu düzenine ilişkin dava şartlarından olmakla; mahkememizce davanın her aşamasında resen nazara alınması gerektiğinden dava dosyası yakın tarihli içtihatlar kapsamında ele alınarak görev noktasında incelenmiştir.
Huzurdaki davada; karşılıklı olarak feshedilen iş sözleşmesinin 10. maddesine dayalı olarak rekabet etmeme yükümlüğünün ihlali iddiasına dayalı olarak davacı işveren tarafından cezai şart alacak isteminin talep edildiği, davalının tek taraflı işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın geçersizliği ile yazılı iş sözleşmesinin aksine müdürlük yetkilerini/ ticari sır bilgilerini haiz olmadığına yönelik bir kısım savunmaları ileri sürdüğü tespit edilmiştir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yakın zamana kadar, istikrar kazanan içtihatları kapsamında (Emsal: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2011/9237 esas, 2013/11258 karar sayılı ilamı; ”…İşçi, işe alındığı andan işten çıkarılacağı ana kadar işverene karşı rekabet yapamaz. Zira söz konusu zaman parçası içinde yapılmış rekabet, sadakat borcuna aykırılık oluşturur. İş akdinin devamı süresince işçinin işverenle rekabet etmemesi sadakat borcu içinde yer alan bir yükümlülüktür. Buna karşılık Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan rekabet etmeme borcu ise iş sözleşmesinden sonraki süre içinde yerine getirilir. Rekabet etmeme yükümüne dair sözleşmenin yazılı şekilde yapılması, iş ve süre ile sınırlandırılmış olması, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye sokmaması ve işçinin reşit olması gerekir. İş sözleşmesi devam ederken, işçinin rekabet sayılacak davranışları ise “doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlar” olup İş Kanunu’nun 25/II-e kapsamına girer…) iş akdinin feshinden sonra rekabet etmeme yasağına aykırılık hâlinde, bu tür davalara bakmakla görevli mahkemelerin ticaret mahkemeleri olduğu yönünde uygulama gelişmiş ise de bu kere Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2021/3076 esas, 2021/9789 karar sayılı ilamı ile; ”… 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü, bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir.
İşçinin haklarını adalet mercilerinde çabuk, kolay ve ucuz bir surette almasını temin etmek amacıyla özel İş Mahkemeleri Kanunu çıkarılmıştır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu yargılamayı uygulayan özel mahkemelerin kuruluşu, esasen iş hukukunun işçiyi koruma hukuki niteliğinden kaynaklanmaktadır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, “a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır. Başka bir anlatımla, İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki ‘aksine hükmü’ öngören bir düzenlemedir.
Benzer bir durum, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 76. maddesinde 03.03.2001 tarih ve 4630 sayılı Kanunun 30. maddesi ile yapılan değişikliğin sonucu olarak kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemeleri için söz konusudur. Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan davalar da ticari dava sayılmasına rağmen 5846 sayılı Kanun uyarınca kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin düzenlemenin Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde belirtilen aksine hükmü karşıladığı kabul edilmektedir. Aksi halde tüm fikri haklara ilişkin uyuşmazlıklarda ticaret mahkemelerinin görevli olması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Rekabet yasağına ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444–447.maddeleri hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler içinde düzenlenmiştir. Her iki kanunda da rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin kurulması ve sınırları özellikle işçinin korunması ilkesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Gerçekten, işçinin çalışma hakkı, rekabet yasağına ilişkin sözleşmelerin yer, süre ve konu itibariyle sınırlandırılmasını gerektirmektedir. İşçi ile işveren arasında sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunu’ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermez. Başka bir anlatımla, taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmışsa işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, burada borcun kaynağı kanun değil, iş sözleşmesidir.
İş sözleşmesi devam ederken işçinin sadakat borcu gereği zaten rekabet yasağı bulunduğundan bu konuda ayrı bir anlaşmanın varlığına gerek yoktur. Rekabet yasağının ihlali halinde işveren, iş sözleşmesine aykırı davranıştan ötürü sözleşmeyi haklı nedenle feshedebileceği gibi, varsa zararının tazminini de isteyebilecektir.
Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağının sona ermesini düzenleyen 447.maddesinde iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız olarak ya da işçi tarafından haklı nedenle feshedilmiş olması halinde rekabet yasağının sona ereceği düzenlenmiş olup, haklı fesih müessesesinin iş hukuku ilkeleri çerçevesinde ticaret mahkemesince değerlendirilmesinin güçlüğü ortadadır.
Uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi olduğundan Türk Borçlar Kanununun 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemeleri görevlidir. Dairemizin önceki kararlarında işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonrası dönem bakımından rekabet yasağına ilişkin olarak cezai şart ve tazminat davaları bakımından ticari dava olduğu belirtilmiş ise de; konunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla, yukarıda belirtilen açıklamalar uyarınca görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu belirlendiğinden bu karardan dönülmesi gerektiği anlaşılmıştır…” gerekçeleri ile görüş değişikliğine gidildiği saptanmıştır.
Hal böyle olunca dava dosyası görev meselesi yönünden yeniden tetkik edilmiş olup 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmü gereğince bu konuda aksi yönde bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmiştir. Nitekim 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 25/10/2017 tarihinde yürürlüğe girmekle 5. maddesinin; “İş mahkemeleri; a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar… ” şeklinde düzenlendiği görülmüştür.
İşçi ile işveren arasındaki sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunu’ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermemekte olup taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmış ise işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, bu noktada borcun kaynağının kanun olmayıp iş sözleşmesi olduğu sonucu doğmaktadır. Bu hali ile 7036 sayılı Kanun, yeni ve özel kanun olarak 6102 sayılı TTK’ dan sonra yürürlüğe girmekle TTK’nın 4/1-c maddesindeki düzenlemeyi değiştirmiştir. Özel nitelikte olan ve daha sonra yürürlüğe giren 7036 sayılı kanunda iş sözleşmesinin devamı veya sona ermesinden sonra açılan davalar ayırımı yapılmamış olup aksine iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan her türlü uyuşmazlığın iş mahkemelerinde görüleceği düzenlemesi ihdas edilmiştir. (Emsal kararlar: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 13. Hukuk Dairesinin 2021/1396 esas, 2021/1225 karar sayılı kararı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 43. Hukuk Dairesinin 2021/1137 esas, 2021/1076 karar sayılı kararı)
Anılı açıklamalar ve gerekçeler doğrultusunda somut olaya bakıldığında; huzurdaki davada iş sözleşmesi kapsamında bordrolu çalışan /işçi pozisyonundaki davalının rekabet etmeme taahhüdüne aykırı davranılması sebebine dayalı cezai şart isteminin davaya konu edildiği anlaşılmış olup bu hali ile uyuşmazlığın İş Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği kanaatine varılmakla; HMK’nın 114/1-c ve HMK’nın 115/2 maddesi uyarınca davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine,
2-Kararın istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesine müteakip bu tarihten itibaren istinaf yoluna başvurulması ve istinaf talebinin reddinin kesinleşmesine müteakip iki haftalık süre içinde talep halinde dosyanın görevli İstanbul İş Mahkemesine gönderilmesine, süresi içinde gönderilme başvurusunun olmaması halinde davanın açılmamış sayılacağına karar verileceğine,
3-HMK nın 331. maddesi uyarınca harç ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
4-Dosyanın kanuni süresi içinde gönderilmemesi durumunda talep halinde yargılama gideri ve vekalet ücretinin mahkememizce karara bağlanmasına,
Dair; taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize verilecek ya da gönderilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.10/11/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır